adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Çocuklar adına konuşmak mı, çocuklarla konuşmak mı?
 305

Çocuklar adına konuşmak mı, çocuklarla konuşmak mı?

Bir arkadaşım, “Ülkemizde ‘çocuklar adına’ yapılan bazı tartışmalara neden katılmıyor, görüşlerinizi dile getirmiyorsunuz?” diye bir mail göndermiş. Hiç düşünmemiştim böyle yaptığımı. Ama doğru…

Prensip olarak birileri hakkında konuşmalarda veya alınacak kararlarda, hakkında konuşulan kişilerin düşünceleri alınmadan görüş açıklamayı, tartışmayı, kavga etmeyi doğru bulmuyorum. Bu, çocuk da olsa böyle…

Çocuklarla ilgili bir karar alınacaksa, o konuda çocuğun görüşünün de alınmasının çocuğa değer vermek olduğunu düşünüyorum.

Düşünün, bir arkadaşınızla kafeteryada oturuyor olsanız… Garson, sipariş almak üzere yanınıza gelse, “Ne arzu ederdiniz?” diye sorsa…  Arkadaşınız da “Ben orta şekerli bir kahve, arkadaşıma da çay getirin.” dese, kendinizi nasıl hissedersiniz?

Berbat, değil mi?

Önemsenmediğinizi, değersizleştirildiğinizi hissedersiniz…

Şu an, başörtüsü konusunda yetişkinlerin yaptığı tartışmalarda da bunu görüyorum.

Yetişkinler, çocuğun düşüncelerini almadan, onun adına bir şeyler konuşurken, aslında çocuğu nasıl da itibarsızlaştırıyorlar, farkında bile değiller. Tartışmalar ya dine karşı ön yargıların kurbanı veya siyasetteki kâr zarar hesabı ile yürüyor. Bu çocuk suiistimalidir…

Böylesi bir ortamda, bir pedagog dahi olsanız söyleyeceklerinizi kim dinler ki…  Zaten herkesin bir şaşmaz doğru kabul ettiği kendi görüşü var, kim takar, pedagojiyi, psikolojiyi, bilimi milimi…

Çocuğun önemsenmediği, görüş ve önerilerinin 23 Nisan’larda başbakan koltuğuna oturtup kendisine ezberlettirilen sözleri söyletmenin çocuğa karşı duyarlılık olduğu zannedildiği… Böylesi kalabalıklar içinde utanıp sıkılan, yutkunup takılan çocuğa kahkaha ile gülmenin de çocuk sevgisi kabul edildiği yetişkin bakışı içinde çocuğun zaten adı yok ki düşünceleri olsun…

Ülkemizde çocuk, çocuktur işte… üzerinde işlem yapılacak bir marangoz odunu gibi bir şey yani… Mesela, hissizdir çocuk(!), düşüncesizdir(!), ne verirseniz onu yer, ne giydirirseniz onu giyerler…

Hayır, hayır… Yanılıyorsunuz, çocuk ne verirsen onu yemez. Ne giydirirseniz onu giymez. Eğer istemediği bir şeyi yedirmeye kalkarsanız aç kalır, susuz kalır direnir, ama yemez. İstemediği bir şeyi giydirmeye kalktığınızda, direnir, mücadele eder sizinle. Çocukla baş etmek kolay değildir öyle…

O hâlde, bu tartışmanın asıl tarafı üzerinde karar alınan kız çocukları ise, onlar adına konuşmak yerine, oturun bir onlarla konuşun bakalım ne düşünüyor onlar…

Sorun onlara, “Okula başörtüsü ile gelmek isteyen arkadaşına izin verilsin mi, yasaklansın mı? Ne düşünürsün bu konuda?” deyin mesela. Bakalım ne cevap verecekler.

Göreceksiniz, her biri nasıl da demokrat davranacak, yetişkinlerin olamadığı kadar özgürce arkadaşlarının bireysel haklarını nasıl da gönül rahatlığı içinde savunacaklar, “isteyen istediği gibi gelebilsin okula, o onun hakkı” diyecekler…

“Çocuklar adına konuşmak” değildir marifet, “çocuklarla konuşabilmektir” bir yetişkinin çocuğa karşı duyarlılık göstergesi…

Ha, eğer siz “Ne anlar çocuklar bu işlerden! Onlar adına biz konuşuruz, biz tartışırız.” diyorsanız, size söyleyecek sözüm yok. Çocukları marangoz dükkânındaki odunlar gibi görüp onun üzerinde işlem yapmaya devam edebilirsiniz… Ama eğer siz, çocuğu önemsiyor, küçük de olsa onun da düşünceleri vardır belki diyebiliyorsanız, bakalım ne düşünürler bu konuda diyecek olgunluğa sahipseniz, başörtüsü serbestliği konusunda onların da fikirlerini sorun. “Onları yönlendirmeden, kendi ön yargılarınızı bulaştırmadan” onlarla anketler yapın, görüşlerini alın…

Eğer bir toplumda toplumsal duyarlılık geliştirilmek isteniyorsa, çocuk ruhunun saflığından cesaret alınmalı.

Çocuk kadar barışçı, çocuk kadar uzlaşmacı olmalı...

Yazarın 29 Eylül 2014 tarihli yazısıdır

Önceki Makale
Sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri
Sonraki Makale
Sızıyı kaybetmeyecek kadar acıya temas

Yorumlar

Yorum Yap!