Radyo Kategorisinde Sonuç Bulunamamıştır
Kitap Kategorisinde “KENDİLİK” Kelimesinden “5” Adet Bulunmuştur.
Pozitif İletişim
Tanıtım
Eş eşi ya terapi eder ya da terapiye muhtaç eder.
Günümüzde eşler birbirlerini varolduğu hali ile kabul etmedikleri içindir ki, evlilikler incitici bir mücadele alanına dönüşüyor. Kişiler birbirlerini değiştirmek, dönüştürmek ve başkalaştırmak için mücadeleye girerken, koca bir yaşam, yıpranmışlıklar içinde geçip gidiyor.
Kimi zaman, kadın erkekleştikçe, erkek pasifleşiyor; erkek pasifleştikçe, kadın agresifleşiyor. Kimi zaman ise, erkek agresifleştikçe, kadın çaresizleşiyor; kadın çaresizleştikçe arada çocuklar eziliyor.
Halbuki mutluluğun temel esası 'koşulsuz saygı' ve kişinin 'varolduğu hali ile kabul edilmesi'dir.
Ve insan gördüğü, baskı ve zorlamalar kadar değil, 'kendi olmasına izin verildiği kadar' insandır.
Sağlıklı çocuk da, ceza ile korkutularak veya mükâfat ile yönlendirilerek 'davranış kazandırılmış' çocuk değildir. Sağlıklı çocuk; bir davranış 'yanlış' olduğu için o davranıştan uzak durabilecek 'iradeyi' kazanmış çocuktur.
İşte bu kitap bütün bunlardan bahsediyor. Belki de, aile içinde pozitif bir yaşam için gözden kaçırılan ayrıntıları sunuyor.
İçindekiler
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 9
Birinci Bölüm: Aile İçi İletişim
Aile İçi İletişimde ‘Kalite. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................................... 13
Hissî-duyusal iletişim, zihinsel iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 14
Ailede Güven Duygusu Nasıl Oluşur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................23
İletişimde benliğin tehdit algısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .........................26
Benliği tehdit eden iletişim sözleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
İletişimde ‘negatif tetikleme’ nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................31
Dolaylı benlik saldırısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 32
Aile içi iletişimde ‘evet’in gücünü keşfetmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 34
Aile içi iletişimde sesin tonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... 36
Aile İçi İletişim ve Problem Çözme Yeteneği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................... . ...... . 39
Aile ferdî kararlarla mı, ‘şahs-ı manevî’ olarak mı yönetilmelidir? .........................................42
Sosyallik Aile İçinde Başlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................45
Kaliteli iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 46
Aile: ilk sosyal çevre . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ 47
Tartışmalarınızı Çocukların Yanında Yapın Ama... . . . . . . . . . . . . . ............................. ...... . . 49
Tartışma kültürü oluşmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . 50
Anne-babası tartışan çocuk, kendini suçlu hisseder . . . . . . . . . . . . . ....................................... 51
Çocuğun gözündeki kara dev: anne-baba tartışması . . . . . . . . . . . ........................................... 52
Çözüme kavuşmayan tartışmaların sonucu: dikkat dağınıklığı, hiperaktiflik . . . . . . . . . ........ .53
Tartışma ortamının önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... 56
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................59
Kopan aile bağlarını, çocuğun kendi dünyasında değerlendirmesi. ..........................................61
Aidiyet duygusu için büyükler de dikkatli olmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 63
Çocuklar, dede ve nine profilini bilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 65
Ailenin çocuğa tanıtımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... . ... 66
Aile Büyükleri ile Anne-Baba Çatışması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 69
Güç gösterisinin mağdurları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . .. 71
Arada kalan çocuklarsa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . 73
Gelin-kayınvalide çatışmasına şahit olan çocukların yaşadıkları . . ..........................................74
İç Sesini Duyabilen Anne-Babalar Olabilmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 77
Doğal anne-baba, kendi fıtratını bilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 79
Çocuk davranışlarındaki anormalliğin kaynağı, anne-babadır . . ............................................ . 82
İkinci Bölüm: Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Ceza, Çocuğun Kişiliğini Bozar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ . 87
Ceza ve çocuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... . 88
Çocuğun Anormal Davranışlarına Tepki Vermeyelim mi? . . . . . . . ........................................ . 93
‘Pedagojik tik’ ceza mıdır?..........................................................................................................94
‘Pedagojik tik’ ne zaman cezaya dönüşür? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 95
Davranış analizinde ‘niyet’ farklılığı; şefkat-şiddet dengesi . . . . . ......................................... . 96
Şefkat-Şiddet Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... . . . .. . 99
Şiddet ve ceza ile çocuk terbiye etmeye çalışanların bahaneleri .............................................. 100
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları . . . . . . . . . . ....................................... 113
(1) Ceza, bir başka anormal davranışı tetikler . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 117
(2) Ceza, ‘utanma’ hissini yok eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 119
(3) Ceza, ‘vicdan’ duygusunu köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 120
(4) Ceza, ‘ezilmişlik’ duygusu oluşturur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 121
(5) Ceza, ‘kontrolsüz öfkeyi’ körükler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 121
(6) Ceza ‘nefret’ duygusunu besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 122
(7) Ceza, çocuğu ‘ikiyüzlü’ yapar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 123
(8) Ceza, ‘yalana’ kapı açar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................124
(9) Ceza, ‘suçluluk duygusu’nu pekiştirir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 125
(10) Verilmiş ceza, bir sonraki cezanın tesirini azaltır . . . . . . . . . ............................................ . 126
(11) Ceza, ceza verenin ‘saygınlığı’nı zedeler . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... . . 127
(12) Ceza, negatif davranışa sebep olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 128
(13) Ceza alan, ceza vermeyi öğrenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . . 129
(14) Ceza, basit sorunları ‘kompleks hale’ getirir . . . . . . . . . . . . . .......................................... . . 129
Bir Davranışın Cezalandırılabilmesi İçin... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 133
Suçun, kasıtlı olarak işlenmiş olması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................134
İdrak nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................ . . 134
Ehliyet nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . . 135
Çocukta Vicdan Bilinci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... . . 137
Vicdanın çocuk terbiyesindeki rolü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . 138
Anne-babanın vicdanı, çocukların vicdanının çekirdeğidir . . . . . ............................................... . 139
Doğumu takip eden ilk saatlerin önemi ve vicdan . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 139
Çocuk, anneye güvenerek hayata güvenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 140
Anne sütü, vicdanı besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. . 141
Çocuğun karşısında duru bir vicdan ile varolmak . . . . . . . . . . . . . . ............................................. . 142
Din bir vicdan işidir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 144
Fıtrat zorlamayı sevmez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . . 146
Duygusal Yoksunluk Vicdanı Köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . 147
Çocuğu kendi düzenimize uymaya zorlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 149
Ağlatarak uyutmak, çocuğun vicdanını katılaştırır . . . . . . . . . . . . . .............................................. . 149
Anne kendini çocuğuna göre ayarlamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 152
Vicdan Eğitimi ve Zaman Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 153
Zamanın genişlemesi ve daralması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 154
Anne-babaların zamanı geniş olmalıdır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................... 156
Merak Duygusu ve Vicdan Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 159
‘Evet’in gücü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 160
Merak duygusunda denge . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . . 161
Merak hissini uyandırırken nelere dikkat edilmeli? . . . . . . . . . . . . . ............................................... 165
Çocuklarda Vicdan Hissi, Kişilik ve Karakterin Merkezidir . . . . . ............................................... .. 167
Çocukta kişilik ve karakter . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 168
Anne-babanın görevi ruhsal iletişimdir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... . 169
Kişilik ve karakter gelişiminde ruhsal iletişimin rolü . . . . . . . . . ................................................. . . 171
Çocuk duygusal iletişim içinde incitilmemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 171
Çocukla mücadele büyük hatadır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 172
Kişilik ve karakterin benlikle bağlantısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 173
Kız Çocuğunun Kişilik ve Karakter Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ 177
Kız çocukta karakter gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 179
İrade anne-babanın elinde olmamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................180
Kız çocuğun dünyasında babanın yeri................................................................................................. 181
Kız çocuğun dünyasında annenin yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...........................................182
Çocukta İrade İnşasının Önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 185
Çocuk terbiyesi kal ile değil, hal ile olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ . 187
Ahlak eğitiminin ikinci dönemi: zihnî eğitim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................188
Ahlakî kurallar erkeğe de kıza da öğretilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................. . 189
Önce ahlak eğitimi gelir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 190
12 yaşından sonra iradeyle tercihin sonucu anlatılmalı . . . . . . . . . .................................................... 191
Ruhsal beslenme kaynağı, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olmalı .......................................................192
Ergenlik döneminde sadece anne-baba yetmez . . . . . . . . . . . . . . . ................................................... . 193
Ek: Çocuk ve Namaz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 195
Önsöz
Bir çocuğun ebeveyninden duyacağı tatlı bir söz, o çocuğun çiçek gibi açıp yaşama sevinci olmasına neden olabileceği gibi, ağır bir söz de onu çaresiz bırakıp bütün gününü zehir edebilir. Bir eşin bir eşe sevgi dolu hitabı, o evde işlerin günlerce yolunda gitmesine neden olabileceği gibi, nefret içeren fısıldaması da kıyametlerin kopmasına neden olabilir. Söz bir büyüdür, sırrı ile söylenirse yaşama sevinci oluşturur. Bir sözün en büyük destekçisi sesin tonu ve vücudun dilidir. Ebeveynler söz söyleme sanatını becerebildiği kadar ebeveyn olabilirler. Maalesef söz tesir etmemeye başlayınca da, ebeveynlerin baskı ve zorlaması baş gösterir. Kimi zaman şiddet içeren bir ceza ve kimi zaman da çocuğun arzu ettiği bir şeyi ona verme karşılığında ebeveynler sözlerinde tesir oluşturmaya çalışırlar. Bu ise bir kısır döngüdür. Zira çocuk ne kadar ceza alırsa, o kadar arsızlaşır; ne kadar mükâfat alırsa, o kadar unutkanlaşır...
Elinizde tuttuğunuz bu kitap, sözün tesir edebilmesi için ince ayrıntılardan bahsederken, bir yandan da ceza ve mükâfattın çocuk eğitiminde nasıl da yıkıcı bir rol oynadığına değiniyor. Umarız ebeveynleri bir kısır döngü içine iten ve bir süre sonra ebeveyn itibarını kaybettiren ceza ve mükâfat olmadan pozitif bir aile yaşamının oluşmasına bu kitap bir nebze olsun katkı sağlar.
Adem Güneş
Aile İçi İletişimde "Kalite"
“Bütün mutlu aileler birbirlerine benzer, mutsuz ailelerse kendilerince mutsuzdurlar” der Leo Tolstoy. Ona göre, dünyadaki mutsuz aile adedince mutsuzluk sebebi olmasına rağmen, mutlu ailelerin temel özellikleri neredeyse birbirinin aynıdır. Aile içi iletişim ve mutlu aile modelleri üzerine çalışmalar yapan Berna Bridge ise; “Mutlu ve başarılı yaşamanın anahtarı ‘olumlu’ ve ‘yapıcı’ iletişim becerileridir” demektedir.
Hiçbir aile terapistinin, psikolog veya pedagogun itiraz edemeyeceği kadar ortak kabul edilen gerçek; aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisinin, aile içi iletişimin ‘kalitesi’ olduğudur. Bir ailenin mutlu bir hayat sürmesi veya mutsuzluk girdabında bocalaması kadar önemli bir fonksiyona sahip olan ‘aile içi iletişim becerisi,’ maalesef ya yeterince anlaşılmamakta veya sonuçları kadar ciddiye alınmamaktadır.
-Aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisi, aile içi iletişimdeki kalitedir.
-Duyusal iletişim; fertlerin birbirleri ile kurdukları iletişimi, ‘hisduyu’ dünyası ile gerçekleştirmesidir..
-Eşlerin birbirlerinden beklediği şey, anlaşılıyor olmak değil, ‘hissediliyor olmak’tır..
-Bir eşin, diğer bir eşi zihnen algılıyor olması, onun duygularını ‘hissetmesi’ demek değildir.
-Eşler arasındaki iletişim ‘sadece’ birbirini anlamaya ve ihtiyaçları karşılamaya dönükse, bu, ‘doyumsanmış’ bir iletişim değildir.
-Kişiler arasında kurulan iletişimde, ‘sunilik,’ ‘yapmacıklık’ ve ‘sahtecilik,’ muhatabı tarafından çoğu defa oldukça kolay hissedilir.
-Aileyi bir arada tutan çekirdek güç, ‘güven duygusu’dur.
-Eşler güven duygusunu, birbirleri ile kurdukları iletişimle pekiştirir veya zedelerler.
-Aile içinde güven duygusunun oluşabilmesi için, eşlerin birbiri ile kurduğu iletişimde ‘kendi benliklerini tehdit altında hissetmemesi’ gerekir.
-İnsanın duygu dünyasını dengede tutan mekanizma, benlik; aile içi iletişimde oldukça dikkat edilmesi gereken bir noktadır..
-Hedef gösteren ‘sen’ kelimesi, insanın doğrudan benliğine hitap eder ve kişinin benliğini tehdit altına alır.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması
Aile içinde fertlerin birbirleri ile iletişimlerinde güven duygusunu kırıcı, kişilik ve kimliğe saldırıcı unsurlar görülmüyor olsa da, eğer aile içinde üçüncü şahıslar hakkında menfî konuşmalar yapılıyor ise; böylesi bir ortamda bulunan fertler, aslında birbirlerinin benliklerinde ‘dolaylı’ olarak tehdit algısı meydana getirir.
-Sosyal fobi sahibi olan bir çocuk, iletişim yeteneğini kaybeder.
-Anne-babasının problemleri nasıl çözdüğünü gören çocuk, kendisinde problem çözme yeteneği geliştirir.
-Özellikle aile içi iletişimde kullanılan ‘hayır’ kelimesi, kişinin kilitlenmesine, iç dünyasının kapanmasına neden olur.
-‘Hayır’ kelimesi, problem çözme yeteneğini kısıtlar.
-Kullanılan ses tonu da aile içi iletişimin kalitesini belirleyici bir faktördür.
-‘İletişim kurma yeteneği,’ ‘problem çözme yeteneği’ ile ikizdir.
-Aile içi mutluluk, eşler arasındaki iletişim kanallarının açık olmasına bağlıdır..
-Ailenin yönetimi, aile içi toplantılarla, aile içinde oluşturulan istişare mekanizması ile olmalıdır.
-Eşlerin birbirlerini tanıması, birbirlerinin karakterlerini ve çözüm tavsiyelerini bizzat görmesi ancak aile toplantıları ile olur.
Sosyallik Aile İle Başlar
Sosyal çevresi ile iletişimini kesmiş, içine kapanmış ve kimse ile görüşmeyen kişilere halk arasında ‘asosyal kişi’ denilir. Asosyalliğin tanımı her ne kadar bu şekilde yapılıyor olsa da, psikoloji biliminde, asosyal kişilik bozukluğunun tanımı; kişinin sosyal çevresi ile “yeterince ve kaliteli etkileşim içinde bulunamaması” diye çok öz olarak ifade edilebilir. Bir kişinin sosyal çevresi ile yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamaması bazen kişinin içinde yaşadığı ve kimseye açamadığı problemlerin baskısı ile bazen de kişinin gereğinden daha fazla kişi ile iletişim içinde olmasıyla oluşabilir. Her iki durum da kişiyi asosyal hale getirir.
-Kaliteli iletişimin başlayabilmesi için, önce zihinsel, sonra duygusal hazır bulunuşluk seviyesine gelinmeli.
-Bir bireyin ilk ve en kaliteli sosyal çevresi ailesidir.
-Kişi kaliteli iletişimi ancak o kişi için zaman ayırarak ve belli bir psikolojik hazır bulunuşluk seviyesine geldikten sonra gerçekleştirebilir.
-Aile içinde tartışma kültürü olmalı. Çünkü kavgada şiddet ve darp sözkonusuyken; tartışmada böyle bir durum mevzubahis değildir.
-Çocuk, çoğu defa annebabasının neden tartıştığını bilmez.
-Çocuk annebabanın tartışmasına neden olan konuyu bilemediği için, bunu kendi küçük dünyası içerisinde büyütür.
-Çocuğun yanında yapılan tartışmalar mutlaka bir sonuca bağlanmalı.
-Çocuk annebabasının tartışmaları karşısında süner.
-Aile içi tartışmaların adabına uygun yapılmamasının, çocuk üzerindeki en büyük olumsuz etkisi, hiperaktiflik ve dikkat dağınıklığıdır.
-Çocuğun tartışma ortamında bulunuyor oluşu, ona tartışmanın nasıl idare edildiğini öğretir.
-Eşler tartışma adabını bilmiyorsa, konuyu daha sonra konuşmak için, birbirleriyle anlaşma yapmalıdırlar.
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri
Aile büyüklerinin yılda bir kere ziyaret edilmesi, ruhsal bağların kesilmesi ileride anne-babaların başına gelecek felaketin habercisidir. Zira, kopuk bir aile ilişkisi varsa, büyükbaba ve büyükannelerin ruhsal temasları hissettirilmiyorsa, aile büyüklerinin yanına senede bir defa gidildiğinde büyükanne-büyükbaba ile karşılaştığında çoğu defa çocuklar onlardan korkuyorlar.
-Aile büyükleriyle olan irtibat, aidiyet duygusunun varolmasında ve çocuğun güçlü bir ruha sahip olmasında oldukça etkilidir.
-Anne-babalar, aile büyüklerinin ruhî varlığını çocuğa hissettirmelidir.
-Aile büyükleriyle bir arada bulunuyor olmak bir ailenin geleceği açısından oldukça önemlidir.
-Büyükler, kurulmuş olan aile müessesesinin kendisine has birtakım kuralları olduğunu unutmamalı ve bu kuralları kabullenmeli.
-Aile büyükleri, aile içerisindeki statüleri bozucu davranışlar içerisinde bulunmamalı.
-Dede ve nineler, mutlaka torunlarının gözünde çözüm anahtarı olan bir diğer kişi olarak yer etmelidir.
-Aile içerisinde küskünlükler, birbirine karşı düşmanlıklar çocuğun yanında sergilenmemeli.
-Aile içindeki küslüklere çocuk alet edilmemeli.
-Anne-baba ile büyükannedede tartışmasının gizli mağduru, çocuklardır.
-Gelin-kaynana arasındaki çatışmanın asıl mağdurlarından biri, çocuktur.
-Anne ile babaanne arasında geçen gerginlikler çocuk için çok yıpratıcıdır.
-Annesiyle, büyükannesinin çatışmalarına ve tartışmalarına şahit olan çocuklar, çoğunlukla güven kaybı yaşar, ruhen zedelenirler.
-Çocuğunu babaanneden koparan bir anne, aynı zamanda çocuğunu babasından da kopardığını bilmelidir.
-Sağlıklı ruha sahip bir çocuk hiçbir zaman bir aile bireyini diğerine tercih etmeye zorlanmamalıdır.
İç Sesini Duyabilen Anne- Babalar Olabilmek
Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır. Ruhsal dinginliğe erişmeyen kişi anne-baba olursa, çocuklarını yıpratır. Anne-baba olmak, çocuk terbiyesinde çok bilinçli olmak, çok kitap okumak ile alâkalı değildir. Kendi iç sesini duyabilen, kendi dünyasında fırtınaları dindirmiş, zayıflıklarının farkına varmış, nefsinin elinde perişan olan biri değil, nefsine karşı kendini geliştirebilmiş ve o makamda bir insan olması lazımdır ki çocuğuna faydalı olabilsin.
-Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır.
-Bir annenin yapacağı en önemli şey; kendi ruhunu, kendi fıtratını duyabilmiş olmaktır.
-Anneler çoğu defa his yeteneğini bıraktığı için annelik yapmakta zorluk çekiyorlar.
-Bir insanın kendisi gibi olabilmesi ve doğal olabilmesi bir anne veya baba için en büyük kazanımdır.
-Tahammülsüz ebeveynler ise çocuğuna ‘tesir gücünü’ kaybeder.
Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Çocuk terbiyesinde nedense ‘suç’ denilince hemen akıllara ‘ceza’ gelir. Hatta öyle ki çocuk terbiyesinde, suç işleyen çocuğa nasıl ceza verileceği, ceza alan çocuğun nasıl ‘adam olduğu’ ballandıra ballandıra anlatılır durur. Peki, suç işleyen çocuğu, ceza korkusu ile terbiye etmek ne kadar vicdanî ve ne kadar İslamî bir usuldür? Günümüz anne-babalarının ‘anlık çözüm’ olarak her an rahatlıkla kullandıkları ceza acaba tarihin altın sayfalarında kayıtlı bulunan Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hayatında var mıydı?
Çocuğun sergilediği anormal bir davranış karşısında, anne-babanın ani bir refleks ile ‘çocuğun davranışına’ tepki vermesine ‘Pedagojik tik’ diyoruz. Gösterilen bu tepki, bazen yüksek sesle bağırma, bazen çocuğa vurma, bazen de çocuğun canının yanmasına kadar uzayabilir.
-Sizi mahcup eden çocuğunuza tebessüm etmek, çocuğun normalleşmesine yardım etmek demektir.
-Çocuk kabahatli olsa bile ona koşulsuz bir saygı ile yaklaşmak gerekir ki, olumsuz davranış olumlu hale dönüşsün.
-Ceza, çocuğun kabiliyetlerini körelttiği gibi, negatif bir terbiye usulüdür.
-Çocuk terbiyesinin özü, çocuğun vicdanının sesini duyabilmesine zemin hazırlamaktır.
-Çocuklarda ceza etkin bir yöntem olsaydı, Peygamber Efendimiz en azından bir kez dahi çocuklara ceza vermez miydi?
-Pedagojik tik, içerisinde şiddet unsuru barındırıyormuş gibi görülse de bir şefkat davranışıdır.
-‘Pedagojik tik’te ‘niyet,’ çocuğu, düşmek üzere olduğu tehlikeden bir şefkat refleksi ile uzaklaştırmaktır.
-Kendi çocuğuna pedagojik tik uygulayan anne-babanın niyeti, ‘çocuğa acı vermek’ ve verilen ‘o acı ile çocuğu terbiye etmek’ değildir.
-Niyeti baştan şiddet olan anne, çocuğunun eline vurduktan sonra ‘söylenmelere,’ ‘şiddet gösterilerine’ devam eder.
Şefkat- Şiddet Dengesi
Vicdanı ölmemiş hiçbir anne-baba, ‘bilinçli’ olarak çocuklarına karşı şiddet kullanmaz. Ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuk terbiyesinde en çok başvurulan yöntem, yine de ‘şiddet’tir. “Şiddet nedir?” diye analiz edecek olursak görüyoruz ki, şiddet, cezanın ikiz kardeşidir. Birbirlerine o kadar benzerler ki, şiddet ile cezayı ayırt etmek için ya konunun uzmanı olmak, ya da çok bilinçli bir anne-baba olmak gerekir.
-Anne-babalar, çoğu defa çocuklarına karşı davranışlarının ‘şiddet’ içerdiğini fark etmezler.
-Cezanın asıl yıkıcı tarafı, ‘ceza alanın ceza vermeyi öğrenmesi’dir.
-Şiddet, bir önceki nesilden bir sonraki nesile aktarılarak nesilden nesile bulaşıcı bir hastalık gibi devam eder, gider.
-İnsanları yanlış ve anormal davranıştan alıkoyan şey, karşıdakinin gücünden korkması değil, kendi vicdanının rahatsız olmasıdır.
-Şiddet ve ceza ile çocuğunu terbiye etmek isteyen kişi, kötü niyetli olmayabilir; fakat ‘şiddetin kendisi’ kötüdür.
-Şiddet, sanıldığı gibi kolay vazgeçilebilecek bir alışkanlık değildir.
-Ceza, şiddetin ilk basamağıdır.
-Çocuklar, anne-babasının ‘çocuklarıdır;’ onların köleleri değildir
-Bir davranışın edinilmesi için uzunca bir zamana ihtiyaç olduğu halde, ebeveynler çocuklarından hemen sonuç bekliyorlar.
-Peygamberimiz (a.s.m.) namaz kılma gibi dinen en önemli olan bir davranışın edinilmesinde bile hiç aceleci davranmayı tavsiye etmiyor.
-Birçok ebeveyn çocukların ceza almaması gerektiği ifade edildiğinde, ama Allah da insanları cezalandırıyor, diye itiraz ediyor.
-Allah cehennemi çocukların terbiyesi konusunda sunmuyor.
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları
Çocuk terbiyesine ait konularda yardım için başvurulan kitaplarda ve danışılan uzmanların birçoğunda sıkça ‘hayvanlar’ın nasıl terbiye edildiğinden bahsedilip, daha sonra bu örneklerin insanlar üzerinde nasıl uygulanacağı anlatılmaktadır. Zira birçok psikolog, pedagog ve davranış bilimci, insanlar ile hayvanların aynı soydan geldiğini iddia ettikleri için ‘hayvan terbiye etme usulleri’nin ‘insan terbiyesi’nde de kullanılmasında bir sakınca görmemektedir.
-Maalesef günümüzde birçok kişi, hayvan davranışlarından yola çıkarak, insan davranışlarını anlamaya çalışıyor.
-Çocuk, Anadolu Pedagojisi’nde ‘duyguda özgürlük davranışta disiplin’ prensibi çerçevesinde yaşama uyum sağlattırılmalıdır.
-Çocuk merak duygusu ile değil ama yıkıcılık içinde etrafa zarar veriyorsa, böyle bir durumda anne değil; baba ‘kararlı’ duruşu ile çocuğun davranışına sınır çizmelidir.
-Ceza ile terbiye edilmeye çalışılan çocuklarda görülen en belirgin özellik, verilen cezanın çocuklarda yeni bir davranış bozukluğuna yol açmasıdır.
-Ceza alan çocuk, kendi gururunu koruyabilmek için bir başka anormal davranışa doğru yol alır.
-Çocuk, kendisine ceza verildiğinde iç dünyasında oluşan yaralanmaların acısını duymamak için duygularını devreden çıkartır.
-Ceza alarak yetişen çocukların en belirgin davranış sapması, ‘ezik ve silik’ bir kişiliğe sahip olmalarıdır.
-Çocuklar ceza anında bastırdıkları öfkelerini, daha da şiddetli bir şekilde, başka yerlerde kullanmaktadırlar.
-Çocuk, kendisine verilen bir cezayı, yanlış davranışına değil; kimliğine karşı verilmiş bir ceza olarak algılar.
-Cezanın en bilinen ve çok sık görülen negatif tesirlerinden biri de, çocukta suçluluk duygusunu oluşturuyor olmasıdır.
-Kendini suçlu olarak kabul eden çocuk, arkadaşlarını kendisi gibi suçlular arasından seçebilir.
-Ceza alışkanlığı bulunan ailelerde yetişen çocuklarda, sevgi ve şefkat duygularının gelişmediği görülür.
-Güven duygusu zedelenmiş çocuklarda, annenin ahlak kurallarına ait öğreteceği değerler, çocuğun vicdanında karşılık bulamayabilir.
-Çok basit şekilde çözülecek sorunlar bile, cezanın oluşturduğu negatif tesir ile kompleks bir hal alabilir.
-Zihinsel olgunluğa ermemiş, aklî melekeleri tam çalışmayan kişilere, işledikleri suçlardan dolayı ceza verilemez.
-Çocuk ehil olmadığı, yani yeteneklerinin henüz gelişmemiş bulunduğu sahalardan sorumlu tutulamaz.
-Çocuğun, ceza alabilmesi için ruhî ve fizikî bir olgunluğa gelmesi şarttır. Bu da ergenlik dönemiyle olur.
Çocukta Vicdan Bilinci
Çocukları ‘ceza’ ile terbiye etmeye çalışmak yanlış bir usuldür; bunun yanında çocuk ruhunu tahrip edicidir de. Bu nedenle çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir. Çocukların ceza ile değil, aksine; vicdan ile terbiye olması gerektiği gerek pedagojik, gerekse İslamî kaynaklara dayanarak izah edilecek olunursa, bu noktada akıllara ilk olarak “O halde vicdana dayalı çocuk terbiyesi nasıl olur?” sorusu gelir.
-Çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir.
-Anne-babaların vicdanı, çocukların vicdanının oluşumunda bir ‘çekirdek,’ bir ‘nüve’ hükmüne dönüştürecek kadar önem kazanmaktadır.
-Doğumu takip eden ilk saatlerde, çocuk ile anne arasında sanki büyülü bir şekilde ‘manyetik bağ’ oluşmaktadır.
-Çocuk, annesinin ihmaline uğradığı kadar vicdanı katılaşır.
-Çocuk, annesinden aldığı teselli ile vicdan hissini yavaş yavaş geliştirir.
-Çocuk, yetişkinin sözlerinin ardındaki samimiyetsizliği sezdiği sırada kendi vicdanına güvenini yitirir.
-Çocuk bir ruh okuyucusu olarak, yetişkinin bütün beden dilini ruhu ile beraber okur.
-Bir çocuğun bir yetişkini sevebilmesinin en temel şartı, davranış ve sözlerde samimi olmak, dupduru bir vicdanla varolmaktır.
-Annelere, çocuğuna uyum sağlaması yerine, maalesef, kendisine ayak uydurmaya zorlaması tavsiye ediliyor.
-Henüz konuşma yeteneği olmayan bir bebek, etrafı ile iletişimini ‘ağlayarak’ gerçekleştirir.
-Eğer anne, çocuğun uykuya dalma ve uyanma ‘ritmini’ kendi yaşantısına uydurmaya zorlarsa, bebeğinin ‘biyolojik ritmini’ bozmuş olur.
-Annenin kendisini çocuğuna göre ayarlamaya çalışması, çocuğu rahatlatacak, çocuk sağlıklı bir ruhî gelişim gösterecektir.
-Günümüz insanının hayatını bir kaosa çeviren en önemli faktör, ‘zamanın daralması’dır.
-Günümüz insanı, eşyaya ayırdığı zaman kadar kendisine ve karşısındakine vakit ayıramıyor.
-Dar zamana sıkıştırılmış bir şekilde anne-babalık yapmaya çalışmak, çocuk ruhu açısından oldukça rahatsızlık vericidir.
-Anne-babasının acelesi olmadığını bilen çocuk, ruhunun derinliklerine iner.
-İnsanın bir eşyayı, bir olayı ‘anlamaya’ yönelik olarak içinde duyduğu heyecana ‘merak’ diyoruz.
-Merak duygusu aşırı derecede körüklenmiş çocukların birtakım ruhsal rahatsızlıklar yaşama ihtimali yüksektir.
-Çocuk iç dünyasında oluşan meraklı sorulara cevap bulmalıdır.
-Anne-babalar merak hissinin sönmemesi için verdikleri cevaplarda çok ‘gerçekçi’ ve ‘samimi’ olmalıdır.
-Çocuk anneyle ne kadar etkileşim ve ne kadar engelsiz bir iletişim içerisinde ise kişilik gelişimi o denli güçlü olacaktır.
-Anne “Otoriter olayım, mükemmeliyetçi olayım” derse, çocuğun duygu dünyasını besleyen kanallar tıkanmış olur.
-Babanın görevi, çocukla ruhsal temas kurarak doğrudan iletişim kurmaktır.
-Çocukla annebaba arasında ruhsal bir temas yoksa, derin bir iletişim de yoktur.
-Kendini kul olarak görme ve kendisini de Allah’a bağlı olarak görüyor olma, benliğin en güçlü halidir.
-Anne-babalar, çocuklarının nefislerini öldüreyim derken, benliklerini tahrip ediyorlar.
-Anne-babanın görevi, çocuğun benliğini güçlendirmektir.
Kız Çocuğunuzun Kişilik ve Karakter Gelişimi
Kız ve erkek çocuğunun karakter oluşumunda farklılıklar vardır. Duygusal bir yapıya sahip olan kız çocuklarının kişilik ve karakter gelişiminde annebabanın kız çocuklarının bu ince ruhunu göz önünde bulundurmaları gerekir. Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa o kişi o kadar kişilik sahibidir’ denir. Kişinin dışa yansıttığı dünya ile içindeki gerçek dünyası arasında fark varsa buna da “kişilik bozukluğu” denir. Bir kişi yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu biliyor, ama buna rağmen yalan söylüyorsa bu bir kişilik bozukluğudur.
-Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa, o kişi o kadar kişilik sahibi’dir.
-Karakter; kişinin bir davranışı sürekli ve iradî olarak yapabilme yeteneğine sahip olmasıdır.
-Baba veya anne, kızının karakteri oluşurken, iradesini elinden alır, onu küçük düşürürse karakter zafiyete uğrar.
-Kız çocuğu duygu dünyası bakımından daha zayıftır, yapı olarak da sığınma ihtiyacı içindedir.
-Anneler özellikle ergenlik döneminde kız çocuğunun kendilerine çok ihtiyacı olduğunu bilmeli.
Çocukta İrade İnşası
Çocuklarda irade inşası, çocuk terbiyesinin en temel unsurudur. Ancak iradenin oluşumu kız çocuklarda ayrı, erkek çocuklarda ayrı gelişir. Ahlak öğretilerinin de sıkı sıkıya çocuk tarafından benimsenmesi çocukta oluşmuş olan iradeye bağlıdır. Yani çocuk, toplumda hoşuna gitmeyen kuralları uyguluyorsa veya ne kadar cazip gelirse gelsin birtakım ahlaksız işlere girmiyorsa, bu, o çocuğun kazanmış olduğu irade ile mümkündür.
-Babanın güçlü ve iradî duruşu erkek çocukta yeni bir irade oluşturmayı beraberinde getirir.
-Ahlak eğitiminin temelinde, duygusal, duyusal eğitim yer alır.
-Çocuk doğduğu andan itibaren anne-babasını gözlemleyerek, anne-babasının ahlak kurallarını, yaşam tarzını benimseyerek kendisinde geliştirir.
-Çocuk 7 yaşından önce gördüğü şeyleri tek doğru olarak kabul eder, anne-baba gibi olmak ister.
-Din eğitiminin ilk aşaması sosyal yaşam ve ahlak kuralları eğitimidir.
-Erkek çocuk cesaret gibi üstün yetenekleri; babasından aldığı gibi, babasının da taklit ettiği aslî beslenme kaynağına; Peygamberimize yönelmeli.
-Çocuk, ergenlik döneminde, kendi fıtratının karşılığı olan bir kişiyle gelişim sürecini tamamlamalı.
-Çocuk, manevî derinlikleri olan ikinci rehberinin yanında fıtratının başka bir boyutunu geliştirir.
Doğal Ebeveynlik
Tanıtım
Bugün çocuklarda karşılaşılan problemlerin çoğunun temelinde, çocuğun kendi gibi olmasına izin verilmemesi yatar. Çocuk içinde hissettiği coşkuyla sağa sola koşacak olsa “Bu çocuk hiperaktif mi ne, bir türlü yerinde durmuyor” ikazlarının, bir şeyleri merak edip birkaç soru sorsa “Amma meraklısın sen de yani…” diye alaya almaların, kendisi için seçilen bir kıyafetin rengini beğenmediğini söylese “Sana elbise alanda suç zaten” şeklindeki bastırmaların, bir yemeğin damak tadına uymadığını ifade edecek olsa “Sende de hiç zevk yokmuş” gibi aşağılamaların normal kabul edildiği bir toplumda, çocuğun kişiliğini koruma mücadelesi her anne babanın insanlık görevidir.
Bu kitapta çocukların davranışları “öğrenme”sinin değil “edinmesi”nin, bir başkasını taklit ederek değil kendi “irade”sini ortaya koyarak istenen davranışları kazanmasının yolları üzerine ufuk açıcı bir anlayışla karşılaşacaksınız.
Adem Güneş, çocukları ceza ve mükâfat kıskacına almadan, onlara insan olmanın değeri yaşatarak ebeveynlik etmenin mümkün ve değerli olduğunu dolu dolu bir içerikle aktarıyor. Doğal Ebeveynlik, duygularındaki özgürlüğü davranışlarında disipline dönüştürebilen, “kendisi olabilen” çocukların anne babalarının yeni yol arkadaşı…
İçindekiler
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………………..9
EDİTÖRDEN NOTLAR……………………………………………………………………11
Davranış Eğitimi mi İrade Eğilimi mi?……………………………………………………15
Bizim Çocuğun içinden Hiçbir Şey Yapmak Gelmiyor…………………………………...17
“Merak” Anlayabilme Çabasıdır…………………………………………………………...24
Merak Duygusu Heyecan Oluşturur……………………………………………………….25
İtici Bir Güç Olarak “Taklit” Hevesi………………………………………………………27
Fıtrat Tetiklenmesi Nedir?…………………………………………………………………30
İnsan Olabilme Gücü: “İrade”……………………………………………………………..33
“Bilinçsiz irade” Kullanımından “Tercih Edici İradeye” Geçiş……………………………35
Davranışın öğrenilmesi mi Edinilmesi mi?………………………………………………..38
İrade Nedir?………………………………………………………………………………..41
Bağımlılık Halleri ve İrade………………………………………………………………...47
Sahte Benlik( İki yüzlülük Hali)…………………………………………………………....57
İnşan Olma Mayası: “Duyarlılık”………………………………………………………….63
Duyarsızlığın Belirtileri……………………………………………………………………..73
Doğal Olabilmek: “Kendi Gibi Olabilmek”……………………………………………….77
Fıtri Halin Bozulmaması……………………………………………………………………83
Ebeveynlik Sınırı……………………………………………………………………………95
Kaygılı Bağlanma………………………………………………………………………...100
Güvensiz Bağlanma………………………………………………………………………102
İkinci Doğum……………………………………………………………………………….105
Fıtratın Yaşanabileceği Özgür Bir Ortam………………………………………………..107
Yetişkinin Ürküten Bakışları……………………………………………………………...121
Hızlılık Duyarsızlaştırır……………………………………………………………………129
Duyguda Özgürlük Davranışta Disiplin………………………………………………….133
Güçlü Benlik Yapısı Neden Önemli?.................................................................................134
Koşulsuz Saygınlık İlkesi……………………………………………………………….….141
Değer Vermek Ne Demektir?…………………………………………………………….145
Merak Duygusu Yeniden Kazanılabilir mi?...................................................................…151
Ödül Yerine Hediye………………………………………………………………………..155
Sosyal Benlik Algısı Nedir?………………………………………………………………..159
1.Suçluluk Hissi…………………………………………………………………………..166
2.Değersizlik Hissi………………………………………………………………………..170
3.Yetersizlik Hissi………………………………………………………………………...172
Duyuların işlevselliği……………………………………………………………………….177
1.Soyut Düşünebilme……………………………………………………………………..176
Ne Yapmalı?…………………………………... ……………………………………...184
2.Sembol Kullanabilme…………………………………………………………………...188
Ne Yapmalı?...................................................................................................................191
Alışkanlık Bozukluğu Nedir?…………………………………………………………..193
Empatik Drama Oyunları Nedir?………………………………………………………195
3.Eşyaya Nüfuz Edebilme………………………………………………………………...197
Ne Yapmalı?…………………………………………………………………………...202
4.Algısal Hız, Ön Görü; Feraset……………………………………………………….…203
Eşya ile Hadiseler Arasındaki İlintiyi Görebilmek Nedir?…………………………….204
5.Bellek Gücü…………………………………………………………………………..…206
Önsöz
Bir insanın en büyük kazancı kendi gibi olabilecek güce erişmiş olmasıdır.
Günümüz anne babalarına “Kendi gibi olan değil, beklendiği gibi dan çocuk daha İyi çocuktur” telkininde bulunulsa da bir ebeveynin asıl başarısı çocuğunu fıtratını bozmadan, var olduğu hali ile yetişkinliğe taşımayı becerebilmesidir.
Bugün çocuklarda karşılaşılan neredeyse bütün problemlerin temelinde çocuğun kendi gibi olmasına izin verilmemesi yatmaktadır.
Çocuk içindeki coşku dolu hali İle sağa sola koşacak olsa “Bu çocuk hiperaktif mi ne, bir türlü yerinde durmuyor” gibi ikaziann, azıcık merak edip öğretmenine birkaç soru soracak olsa “Amma meraklısın sen de yani…” diye alaya almaların, kendisine alınacak bir kıyafetin rengini beğenmediğini söyleyecek olsa “Sana elbise alanda suç zaten…” şeklindeki bastırmaların, damak tadına uymayan bir yemeği ifade edecek olsa “Senin de hiç zevkin yokmuş” benzeri aşağılamaların normal kabul edildiği bir toplumda çocuğun kişiliğini koruma mücadelesi her anne babanın insanlık görevidir.
Çocuktan yetişkin olgunluğu beklemek çocuğa yapılacak en büyük haksızlıktır. Çocuk, çocuk olabildiği kadar kişilikli bir insan olabilir.
Çocukluğu engellemeler ve aşağılamalar içinde geçmiş kişiler yetişkinlik yıllarında maalesef agresif. huzursuz, duyarsız, asık suratlı, mutluluğu bir türlü beceremeyen ve kimi zaman zayıf kişilikli halleri ile hem kendilerine hem de çevresindekilere acı veren insanlara dönüşüyorlar.
Bu kitapta çocuklara “davranış öğretmek” için onların nasıl da ceza ve mükâfat kıskacına alınacağını değil, insana insan olmanın değeri yaşatılırsa her şeyin doğal seyri içinde nasıl da adım adım gerçekleştiğini bulacaksınız. Umarım toplumsal duyarlılığın oluşmasına katkı sağlayacak bir eser olur…
1.DAVRANIŞ EĞİTİMİ Mİ İRADE EĞİTİMİ Mİ?
Pek çok ebeveyn "çocuk eğitimi" nin çocuğa "davranış öğretmek" olduğu yanılgısına düşüyor. Bu nedenle birçok evde "düzgün dur", "düzgün otur", "dişlerini fırçala", "erken yat", "misafirlikte beni rezil etme" sesleri eksik olmuyor. Halbuki çocuk terbiyesi çocuğa "davranış öğretmek" değil "duyarlılık" ve "irade" kazandırmaktır.
Anne babalar her ne kadar "bizim çocuk ödevlerini yapmıyor" şeklinde bazı "davranışlardan" şikayetçi olsalar da bir çocuğun ödevinin başına bir türlü oturamaması çoğunlukla onun iradesi ile ilgilidir. Çocuk yarım saat dersin başında oturabilecek kadar kendine güç yetiremiyor yani iradesini kullanamıyorsa buradaki sorun davranış sorunu değil, kendini "yönetememe" sorunu-dur. Bir başka deyişle irade kullanamama sorunudur. Ebeveynler çoğu defa baskı ve zorlama ile çocuklarına davranış öğretmeye çalışırken onların duyarlılıklarını ve iradelerini kırdıklarını fark edemiyorlar. "Alışkanlık kazansın" diye zorla yataktan kaldırılan, söylene söylene okul servisine bindirilen, odasını toplamadığı için aşağılanan, ödevler yüzünden her an azar işitmeyi bekleyen bir çocuk kendisinden beklenen davranışları yerine getirse de aslında “duyarlılığını ve iradesini” kaybetmektedir.
-İçselleşmemiş bir davranışın kalıcı olması mümkün değildir.
-Tükenmiş bir çocuğa gelecek hazırlamak kadar zor bir ebeveynlik yoktur.
-Bir yetişkin kendini çocuk adına geliştirmedikçe kaba bir eğitimciden başka bir şey olamaz.
-Ebeveynler genellikle güçlerinin ötesinde bir hız ile karşılaştıklarında çocuklarına “hiperaktif” etiketini yapıştırırlar. Bu, çocuğa yapılacak büyük bir haksızlıktır.
-Erken çocukluk döneminde çocuk terbiyesi taklitlerden ibarettir.
2. İNSAN OLABİLME GÜCÜ: “İRADE”
İlk çocukluk dönemindeki "merak duygusu" ve "taklit yeteneği" belli bir yaşa kadar itici rol oynayabilir. Çocuk gerek eğitimde gerek birtakım davranışlar kazanmada üstün bir rol sahibi olabilir. Ancak yaratılıştan zaten var olan bu hazır içsel güçler bir süre sonra azalarak tükenecektir.
Ebeveynler çocukluk döneminin bu en masum iki içsel gücünü bir basamak yaparak kişilik ve karakter eğitiminin bir üst basmağı olan "irade" kullanımını çocuklarında geliştirmelidir. Bir önceki dönemde ebeveynler sadece kendi örnek yaşamlarını çocuklarına sunarak onlara birtakım davranışlar kazandırsa da, kişilik kazanımının asıl kökeni çocuğun sahip olduğu iradeyi kendisinin kullanabilir duruma gelmesidir. Belki de çocuk terbiyesinin en kritik aşaması işte burasıdır.
-İlerleyen yaşlarda irade sadece merak duygusunun yönlendirilmesini değil, merak ettiği halde çocuğun bazı yerlerden uza durmasını da kapsamalıdır.
-Edinmek ruhun öğrenmesidir ve kişinin karakterini oluşturur. Edinilen bilgi unutulmaz.
-Bir insan aşağılanarak ve baskı ile kendisinden istenilen davranışı sergiliyorsa kişilik kaybına uğrar. Bu, çocuk için de böyledir.
-Başlarına inat kendi başarısını kazanmaya çalışan kişilerin elde ettiği başarı değil, kendisini “sunma” başkalarına kendini kabul ettirme çabasıdır.
-Çocuk ancak yapabildiği işlerle iradesini geliştirir.
-Vazgeçmemek iradesizliktir.
-Çocuk ne kadar yapabiliyorsa yetişkin o kadarına razı olmalıdır.
-Mütevazılığını kaybetmiş kişiler genellikle “irade” sahibi değil “hırs” sahibidirler.
3. SAHTE BENLİK (İKİ YÜZLÜLÜK HALİ)
Sahte benlik kişinin olduğu gibi değil etrafındaki insanların kendisini görmek istediği gibi davranmaya çalışmasıdır.
Sahte benlik iki şekilde oluşur. Birincisi şiddetten kaynaklanan sahte benlik oluşumudur. Çocuk içindeki coşku ile var olmaya çalışırken zarara uğratılırsa uğradığı zarardan kurtulmak için kendisinden istenilen davranışları sergilemeye başlar. Örneğin, küçük kardeşi ile girdiği çatışmalarda ebeveyni tarafından hep "Sen onun ağabeyisin ne istiyorsa versen ne olur?" diye hitap edilen bir çocuk, kardeşinin haksız davranışlarına "problem çıkmasın diye" boyun eğmeye başlamışsa kardeşi ile girdiği ilişkide kendi gibi değil kendinden beklendiği gibi davranmaya başlamış demektir. Bu durumdaki çocuklarda genellikle küçük kardeşe karşı kıskançlık, öfke, nefret duyguları oluşur. Halbuki kardeşler arasındaki ilişkide kavga çıkmasın diye büyük çocuğa sorumluluk yüklemek ve ondan "ağabeylik/ablalık yapmasını istemek" yerine iki çocuk arasında adaleti tesis etmek gerekir. Haklıyı veya haksızı savunmak çocukta suçluluk hissi uyandırır.
-Çocuğuna aşırı düşkün ebeveynler çocuklarının benliklerini yaşamasına engel olurlar.
-Duygusal gelişimi zayıf olan kişiler ahlak zafiyeti taşımaya adaydır.
4. İNSAN OLMAK MAYASI “DUYARLILIK”
Çocuklarda irade kazanımı devam ederken “duyarlılık gelişim süreci” de ihmal edilmemelidir. Zira duyarlılık olmadan elde edilmiş bir irade bir hiçtir hatta yıkıcıdır. Bütün zarar vericiler irade sahibi oldukları halde duyarlı olmayanlardır.
-Güçlü iradeye sahip olması istenen çocukların çevreyi tanıma girişimleri desteklenmelidir.
-Duyguları engellenen çocuklar yetişkinlik yıllarında öfke kontrol bozuklukları, duygu durum bozuklukları ve panik atak gibi rahatsızlıklara doğru adım adım yol alırlar.
5. DUYARSIZLIĞIN BELİRTİLERİ
Bir gün Anadolu'da bir seminerde, "Duyarsız çocuklar duymazlar" diye bir söz söylemiştim. Programın çıkışında bir anne yanıma yaklaştı ve ıslak gözlerle "Hocam, bizim çocuğun da duyarsızlaştığını düşünüyorum" dedi. Ben "Nereden anladınız?" diye sorduğumda "Ben ona sesleniyorum, beni duymuyor, daldığı oyundan ayrı1ıp beni dinlemiyor?" cevabını verdi. Halbuki benim tarif ettiğim "duyamama hali" kulaktan duymak değildi.
İçsel bir sızıdır duyabilmek. Gözler kapandığında sanki kalbin üzerinde bir ince sızı hissettirir duyabilme hali. Ancak bu "duyamama" hali son noktadır. Peki, bu aşamaya gelirken çocuklarda hangi durumlar göze batar?
-Duyarsızlık sürecindeki çocuk internet ve televizyona karşı aşırı bağımlılık taşır.
-Duyarsızlık dönemine giren çocuk hızlanır.
-Duyarsızlaşan çocuk mahcubiyet ve utanma hissini de kaybetmeye başlar.
-Duyarsızlaşan çocuklar çok sık yalan söyler, sıklıkla bahaneler üretir.
-Duyarsızlığın ilk evresi “edilgen” kişilik yapısıdır.
6. DOĞAL OLABİLMEK: “KENDİ GİBİ OLABİLMEK”
Aslında çocukluğun ilk yılları çocuğun iradesinin en güçlü olduğu yıllardır. Düşünürseniz, iki-üç yaşındaki bir çocuk ne istediğini bilir ve o istediğini sonuna kadar direnç göstererek elde etmeye gayret eder. Gerekirse ağlar, hırçınlık gösterir veya kendini yerlere atar.Çocukluk döneminin bu güçlü iradesi yıkılmadan, ezilmeden ve pişman edilmeden ileriki yıllara taşınırsa çelik gibi güçlü iradeye sahip çocuklar yetiştirilebilir.
Ancak ebeveynler küçük hesaplar nedeniyle, “Bu çocuk daha bu yaşta bizi dinlemiyor, büyüyünce hiç dinlemez, ezelim başını” derken aslında çocuğun başını değil çelik gibi güçlü iradesini eziyor. Birçok çocuk ebeveyni ile girdiği bu izzet savaşından şaşkın, çaresiz ve perişan bir halde çıkar. Birçok çocuk bu savaşın sonunda heyecanı sönmüş olarak yaşama tutunmaya çalışır. İradesini kullanamaz, zira iradesini kullandığına ve kullanacağına pişman edilmiştir. Böylesi çocuklar toplum içinde daha çok “özgüveni yok” diye tanımlanır. Halbuki çocukta olmayan şey özgüven değil iradedir. Bir başka deyişle yapabilme becerisidir yok edilen şey. Şimdi çocuk korkak, sinmiş ve çekingen bir halde bir güçlüye dayanarak yaşamaya çalışmaktadır.
-Doğal ebeveyn modelinde anne ağırlıklı olarak “şefkat ve sevgiyi” sağlarken baba daha çok “kararlılık ve otorite”yi sağlayacak bir rol üstlenir.
7.FITRİ HALİN BOZULMAMASI
Çocuğun güçlü bir iradesi olabilmesi için o çocuğun doğal, fıtri olması gerekir. Zira irade doğal yaşamdan beslenir. Çocuk ne kadar suni ve başkalarına benzeyen bir yaşam sürerse çocuğun iradesi de o kadar zayıf olur. Çocuk ne kadar kendisi olabilirse o kadar güçlü bir iradeye sahip olur. Bir insanın kendisi olabilmesi haline de “doğal” veya “fıtri” olması diyoruz.
Ancak bir çocuğun kendi fıtratını ortaya koyabilmesi için üç temel şart lazım. Çocuğa bu üç temel şart sağlanabilirse o çocuk kendi çekirdeğini çınara çevirebilir. Yoksa çocuğun özü, çekirdeği toprak altında kalır.
Çocuğun kendi özündeki fıtratını ortaya çıkarabilmesi için gerekli şartlar: duygusal destek, yeterince özgür bir ortam, koşulsuz saygı…
-Bir annenin tükenmişliği genellikle çok yorulmasından değil, eşinden yeterince duygusal destek alamamasından kaynaklanır.
-Çocuk duygu dünyası ile çocuktur. İlk yılların çocuksu coşkusu engellenmemeli ki çocuk ne ise o olabilsin ve öyle de kalabilsin.
-Çocuğun insan olmaktan kaynaklanan kıymeti vardır. Ona Yaratan’dan ötürü saygı duyulması gerekir.
8.EBEVEYNLİK SINIRI
Birçok ebeveyn, çocuklarının sorumluluklarını öylesine üstlenirler ki neredeyse onları sahiplenmişlerdir.
Onların yemesini, içmesini, uyumasını kendilerinin düzene koyacaklarına inanırlar. Ancak ebeveynlik bir çizgiye kadardır. O çizginin ötesine geçmek çocuğun gelişimine zarar verir. Çünkü insanı mükemmel surette yaratan Allah onun gelişim çizgisini de kendisi tayin etmiştir. Çocukların edindiği birçok yeteneğin ebeveyn ile ilgisi yoktur. Çocuğun bebeklikten başlayarak yetişkinliğe kadar devam eden gelişim sürecinde ebeveynlerinden bağımsız bir plan, program ve düzen vardır. Çocuklarıyla problem yaşayan birçok ebeveyn işte bu düzene uygun hareket etmeyen ebeveynlerdir.
-Çocuğun ruhsal gücünün kaynağı bağlanmalardır.
-Çocuğun annesine bağlanmasında sorun oluşuyorsa annenin de çocuğuna bağlanmasında sorun olur.
9.İKİNCİ DOĞUM
Çocuk aslında dört yaşında doğar. Evet, belki çocuk fizyolojik olarak dört yıldır bizimle beraberdir ancak dört yaş öncesi ruhen henüz doğmamıştır.
Çocuğun anne karnında geçirdiği zaman dilimi fizyolojik doğumuna hazırlandığı süredir. Doğumdan dört yaşına kadar geçen zaman ise ruhsal doğumuna hazırlandığı süreçtir. Nasıl ki dokuz ay fizyolojik olgunlaşma için gerekli ise dört yıl da çocuğun ruhsal olgunlaşması ve yaşama gözlerini açabilmesi için gerekli olan süreçtir. Bundan dolayıdır ki çocuklar üç buçuk-dört yaş civarında kardeş, arkadaş isterler; okula gitmek, dışarıda oynamak isterler. Tıpkı anne karnındaki çocuğun vakti gelince dışarı çıkmak istemesi gibi, ruhsal olgunluğa ulaşan çocuk da artık evden dışarı çıkmak ister. Çocuk bu dönemde sanki uykudan uyanmış gibi gözlerini açar ve çevresini ilk defa görmeye başlar.
10.FITRATIN YAŞANABİLECEĞİ ÖZGÜR BİR ORTAM
Çocuğun birinci bağını emniyete alıp ikinci bağlanma dönemine girmesi için özgür bir ortama ihtiyacı vardır. Çocuk yetişkinlerin kendisine sunduğu özgür ortamı “duyabilir” ve “hissedebilirse” ikinci doğum gerçekleşecektir.
Bu dönem çocuğun fıtratının, mizacının ortaya çıkmaya başladığı dönemdir. Ancak çocuk birinci bağlanmadan ayrılıp ikinci bağlanmaya geçtiği bu dönemde kendini engellenmiş hissederse kendi gibi olmaktan çekinir. Çocuğun bu dönemde engellenmesi, onu agresif ve huzursuz yapacağı gibi onun “zihinsel” ve “fiziksel” gelişimini engeller, duygusal gelişimini geriletir.
-Çocuk yetişkinlerin kendisine sunduğu özgür bir ortamı “duyabilir” ve “hissedebilirse” ikinci doğum gerçekleşecektir.
-Ebeveyn çocuğuna “baskı ve zorlamalar” yaparak onu istediği “kıvama” getirmeye çalışmak yerine “çocuk kimdir” ve “hangi yaşta ne yaşıyor?” sorularının farkındalığını kazanmalıdır.
-Akşam erken yatmak, sabah erken kalkmak, güne ailece başlayabilmek kaliteli yaşam süren bir ailenin en temel özelliğidir.
11. YETİŞKİNİN ÜRKÜTEN BAKIŞLARI
Çocuğu kendini ifade edebileceği saygın bir ortamdan alıkoyan en temel etkenlerden biri ebeveynin çocuğa yönelttiği aşağılayıcı ve ürkütücü bakışlardır. Aşağılamalar içinde en derin iz bırakanı, bakışlarla yapılan aşağılamadır.
Aslında kişinin kendisinde üstünlük vasfı varmış gibi birini aşağılayarak ona bakması, toplumumuza sızmış hastalıklı bir haldir. Çünkü bizim insan ilişkilerindeki en temel çizgimiz, “tevazu”dur. Tevazu sahibi olmayan biri için Anadolu’da, “Firavun ahlakı var.” denilir. Başkasını hor gören, aşağılayan insanlar için, “Allah onun şerrinden korusun.” denilir.
-Birçok ailede çocuk, yetişkin bakışlarıyla ezilir.
-Ebeveynler çocuklarını gözleriyle, sözleriyle ezmemelidir.
12. HIZLILIK DUYARSIZLAŞTIRIR
Her çocuğun kendine ait dinginliği, yavaşlığı vardır.
Bir ebeveynin çocuğuna yapacağı en büyük iyilik onun dinginliğini bozmamaktır.
Ancak yetişkinler çoğu defa “Hadi, çabuk ol.”, “Giy ayakkabılarını.”, “Oyalanma, çabuk yap dersini.”, “Çabuk bitir yemeğini.”, “Hızlı oku.”, “Hızlı yaz.” diyerek çocuğun içsel ahengi ile uyumlu bir şekilde geliştirdiği dinginliği bozduklarının farkında değildir.
Çocuk kendi ritmi içerisinde yavaşça resim yaparken o yaptığı resimden büyük haz alır. Yeni yeni yazı yazmaya başlayan bir çocuk kalem tutarken, sayfanın üzerinde bir harfi eğerek, bükerek ve büyük bir dikkatle yaparken birçok yeteneğini geliştirir. Bu esnada çocuk dikkat toplama gücü elde etmekte, algı gücünü yükseltmektedir. Zira algı gücü, yavaşlıkla direkt ilgilidir. Kişi hızlı hareketle kendini duyarsızlaştırmayı bilinç altı bir dürtü olarak alır.
13.DUYGUDA ÖZGÜRLÜK DAVRANIŞTA DİSİPLİN
Çocuk ilk dört yaş döneminde mümkün olduğunca serbest bırakılmalı, onun eşyayı tanımasına izin verilmelidir. Sadece eşyayı tanıma değil, eşyanın işlevini öğrenme gayretindeki çocuk da engellenmemelidir.
Bir çocuğun duygu dünyasının özgür olmasından, o çocuğun var olduğu haliyle kendisini ortaya çıkartabilmesi için anne babanın doğal bir zemin hazırlaması anlaşılmalıdır. Çocukluk yıllarına ait her türlü duygular masumdur. Çocuk bu masum döneminde duygu dünyasını ne kadar özgürce yaşayabilirse, o kadar güçlü bir benlik yapısına sahip olur.
Burada bir noktanın da altını çizmekte fayda var. Maalesef günümüzdeki övünme üzerine kurulu yaşam tarzı, anne babaların çocuklarını “el aleme göre yetiştirme” çabası, çocuğun doğal olmasının yani duygularını özgürce ifade etmesinin önüne geçiyor.
Eğer bir çocuk duygularını olduğu gibi ifade edebilecek bir aile ortamı içindeyse, gerektiğinde öfkesini yaşayabiliyorsa, kızgınlığını, kıskançlığını ifade edebiliyorsa, bu durum anne babalar için bir sorun değil, kârlılık halidir.
Erken dönemde eşyaları tanıyan ve eşyaya hükmedebilmeyi başaran çocuğun ilerleyen yıllarında güçlü bir benlik yapısı ile nefsine hâkim olması kolaylaşır. Zira erken çocukluk döneminde çocuğun iradesini kırabilecek güçte dürtüleri henüz uyanmamıştır. Çocuk duygularını tanıma fırsatı bulur ve bunları kontrol etmeyi başarırsa, ergenlik döneminin en güçlü duygusu olan cinselliğe karşı güçlü bir duruş sergileyebilir. Aksi halde hazza esir olan çocuğun kişiliği de, kendine saygınlığı da yavaş yavaş kaybolur. Çünkü ancak kendine gücü yeten kişi kendine saygı duyar.
14.KOŞULSUZ SAYGINLIK İLKESİ
Kişinin en kıymetli yanı insan olmasıdır. İnsan bir başkasının kabul etmesi ile değil, insan olduğu için insandır. İnsan, insan olduğu için saygı görür; birtakım koşulları yerine getirdiği için değil. Kişiye saygın bir şekilde davranılmıyorsa, saygı görmeyen kişinin saygınlığını değil, o kişiye saygı göstermeyen kişinin saygın bir kişi olup olmadığını düşünmek gerekir. Zira kendisine saygısı olan kişi, başkalarına da saygı gösterir. Kendini değersiz bulan kişiler ise başkalarına değer veremez.
Çocukluk yıllarında çok hırpalanmış, aşağılanmış, küçük düşürülmüş ve böylece kendi saygınlığını oluşturamamış bir kişinin kendi çocuklarına saygıdeğer davranması ancak bu kişinin kendi trajik durumunu fark etmesi ve değiştirmesi ile mümkündür.
-Çocuğunun çocuksu davranışlarını tebessümle karşılayabilmek bir ebeveynlik zaferidir.
-İç düzeni olmayan çocukların en belirgin sorunu dikkat dağınıklığıdır.
-Bir yetişkin için çocuğa saygın davranmak ona bir lütuf değil zaten hakkı olan şeyi sunmaktır.
15.ÖDÜL YERİNE HEDİYE
Ebeveynler çocuklarına birtakım davranışlar kazandırmak için onları ödüllendirmeyi tercih ediyorlar. Beklenen davranışı gerçekleştiren ve bunun için ödüllendirilen çocuğun o davranışının pekişeceğini düşüyorlar. Ancak çocuk dünyasını yakından gözlemlediğimizde durumun hiç de düşünüldüğü gibi basit olmadığını görüyoruz.
Bir davranışın karşılığının verilmeye çalışılması o davranışın kıymetinin ancak verilen ödül kadar olduğu izlenimini uyandırır. Halbuki hediyeleşmenin, herhangi bir davranış karşılığında olmadığını, kişiye hiçbir koşul olmadan duyulan sevgiden kaynaklandığını görüyoruz. Karşılığı olmayan, sadece “aklıma geldiği için” veya “seni düşündüğüm için alıyorum, veriyorum” denilen bir şeydir hediyeleşme. Bir karşılık beklendiğinde ise zaten hediye hediye olmaktan çıkar.
Bir kişinin kendisine çevresi tarafından nasıl davranıldığı o kişinin benlik saygısını veya sosyal benlik algısını oluşturur. Kendisine koşullar öne sürülerek muamelede bulunulmuş çocukların “benliği” kaygılıdır.
16. SOSYAL BENLİK ALGISI NEDİR?
Aslında insanlar kendilerinin başkaları tarafından nasıl görüldüğünü bilinç altından sezerler. Başkalarının kendilerine bakışlarından, konuşmalarından, koşullandırmalarından, ne kadar değer verip vermediklerini hissederler.
Çocuklar için de bu böyledir. Çocuk ebeveynin kendisi ile geçirdiği vakitlerde ne kadar mutlu olduğunu ya da olmadığını görür. Bu da çocuğun kendisinin ebeveynin gözünde kıymetli olup olmadığının veya ne derece kıymetli olduğunun algısını oluşturur. Çocuk, yetişkinlerin olaylar karşısındaki tepkilerine göre onların gözündeki değerini hissetmeye çalışır. Böylece çocuk kendi “sosyal benlik algısını” oluşturur. “Ben insanların gözünde böyle biriyim.” der. Çocuğun kendine nasıl baktığıyla ilgili kendisinde oluşan bu algı çocuğa değersizlik hissi hissettiren bir nitelikteyse bu, “sosyal benlik kaygısı”na dönüşür. Böylece kişi kendisini başkalarının yanında yetersiz, güvensiz, ezik hisseder. Çocukluk yıllarında edinilen bu hissediş kalıcıdır.
-Ebeveyni tarafından aşağılanan çocuk, aşağılandığına değil, kendisinin aşağılık biri olduğuna üzülür. Çünkü çocuk inanır, ebeveyninin kendisini aşağılamasını haklı görür.
-Sosyal benlik algısı başkalarının kişiye bakışı ile oluşur. Kişi kendisini değerli görse de, başkalarının gözünde hâlâ değersiz olduğunu zannettiği için hakettiği değeri kendine vermekte zorluk çeker.
-Günümüzde “özgüven eksikliği” diye tanımlanan çocukların temelinde yatan his “yetersizlik” hissidir.
17. DUYULARIN İŞLEVSELLİĞİ
“Saygıdeğer” bir ortamda “duygusal yakınına bağlanarak” “güven” içinde bir çocukluk dönemi geçiren çocukların temel insani yeteneklerinin işlevsel olduğunu görüyoruz. Bu özellikler, çocuğun kendini var olduğu hali ile ortaya koyabilmesinin doğal sonucudur. Bunlar; soyut düşünebilme becerisi, sembol kullanma becerisi, eşyaya nüfuz edebilme becerisi, Algısal hız (eşya ile olaylar arasındaki bağlantıyı çözebilme), yüksek bellek gücüdür.
- Soyut düşünebilme yeteneği, “gerçekçi” hayal kurabilmekten tutun, geleceğe ait bütün planlamaların yapılabileceği bir alandır.
-Soyut düşünebilme sadece duygu dünyasına ait bir yetenek değildir; aynı zamanda zekânın da bir işlevidir.
- Maalesef, incitilen ve aşağılanan çocukların soyut düşünebilme yeteneği körelir.
- Hem kendisinde hem de çocuğunda soyut düşünme yeteneğini körelten ebeveynin yapması gereken, yukarıdaki örneklerde olduğu gibi “detaylara yoğunlaşmak” olmalıdır.
- İnsanların bir kısmı doğayı seyrederken gördüğü her bir eşyadan farklı anlamlar çıkartabilirken, bazıları ise eşyanın kendi görünüşünün dışına çıkamaz.
- Semboller bir anlam taşır ve çocuk hangi davranışın hangi anlama geldiğini, hangi ses tonunun ne olduğunu ailesiyle olduğu süre içinde anlar.
- Alışkanlık bozukluğu, bir problemin çocuk üzerinde alışkanlık olarak kalması durumudur.
-Çocuk daha en erken çocukluk döneminden itibaren “önce eşyayı tanımaya” sonra “tanıdığı eşyaya hâkim olmaya”, “hâkimiyetinin sınırlarını çizmeye” ve sonra da o eşya üzerinde “kendisini var etmeye” çabalar.
- Eşyayı tanıyamamış, ona nüfuz edememiş bir çocuk eşyaya kötü davranır, zarar verir.
- Eşyayla bütünleşememiş çocuk eşyadan korkar. Böyle çocukların bir çoğunda gece korkuları vardır.
- Kalbine ilham gelen, ruhunun derinlerinde insanı hissedebilen, hissetme yeteneği olan, bir insanın canını yakabilir mi?
- Duyma yeteneğinin bir sonucu da kişinin “feraset” sahibi olmasıdır.
- Olayları dar bir gözlükle gören, olaylar arasındaki ilişkiyi göremeyen bir ebeveyn, çocukta doğal bir yetenek olan ferasetin kullanılmasının önüne geçer.
- Problem çözme yeteneği olmayan, olayları kaba kuvvet, zor kullanma ve şiddet ile çözmeye çalışan bir öğretmenin de çocuklara aktardığı şey “şiddet”tir.
Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Birçok anne baba onlarca kitabı uzun uzadıya okumak yerine; çocuk eğitiminin temelini oluşturan, kısa, öz, uygulanabilir bilgilere "kolayca" erişme ihtiyacı hisseder... Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural, tam da bu ihtiyaca yönelik olarak, "olmazsa olmaz" konuların özeti şekilde hazırlandı… "Güvenli bağlanma"dan "dikkat dağınıklığı"na, "sahte benlik" oluşumundan "duyarsızlığa", "mahcubiyet" kavramından "minnet duygusu"na kadar, her yetişkinin bilmesi gereken çocuk eğitimine dair 100 temel kural bir araya getirildi.
Kızmadan, çatışmadan, dost olarak çocuk yetiştirmek mümkün... Utandırmadan, mahcup etmeden, çocuğa saygın bir kişilik kazandırmak hayal değil...
İçindekiler
GİRİŞ 11
1 Hiçbir çocuk davranış bozukluğuyla dünyaya gelmez 14
2 Çocuğun kendisine benzemesinden keyif almak bir ebeveynlik yanılgısıdır 16
3 Ebeveyni tarafından duyulabilen çocuk mutlu çocuktur 18
4 En başarısız çocuk yapacağı işleri birine göstermek için yapan çocuktur 20
5 İnatçı çocuk yoktur, engellenen çocuk vardır 22
6 Çocuğa yapılacak en büyük iyilik, yavaşlığı korumaktır 24
7 Çocukluğunda doyasıya ağlamasına izin verilmemiş kişiler, yetişkinliklerinde doyasıya gülemezler 26
8 Aile bütünlüğüne zarar veren üç etken: akıllı telefonlar, televizyon, ev ödevleri 28
9 Aşağılanmışlık, değersizlik hissinin dışavurumudur 30
10 Aşağılanan çocuklar aşağılandıkları için değil, aşağılık olduklarına inandıkları için üzülür 32
11 Çocuk aşağılandıkça iki insani hissini yitirir: mahcubiyet ve utanma duygusu 34
12 Çocuk annesini sevmeyen babasını ancak korkuyla sever 36
13 Çocuklarda ebeveyn bağımlılığı bir doyamama halidir 38
14 Bağımlılık ilişkisinde bağımlı olandan çok bağımlı olunan bağımlıdır 40
15 Çocuğun derin sessizliği yetişkinlere ‘ne kadar da akıllı uslu çocuk’ dedirtmemelidir 42
16 Her çocuk özeldir 44
17 Ebeveynlikte ölçü eşitlik değil adalet olmalıdır 46
18 Mükemmel çocuk yoktur, kendisi gibi olmasına izin verilmiş mutlu çocuk vardır 48
19 Hareketli çocuk, gelişen çocuktur 50
20 Duyarlılık eğitimi olmadan davranış eğitimi olmaz 52
21 Ruhen sağlıklı çocuk, takdir beklentisi olmayan çocuktur 54
22 Çocuk insanı iyi eder 56
23 Çocuk ‘kendi eşyasına’ değer vermeyi değil ‘eşyaya değer vermeyi’ öğrenmelidir 58
24 Çocuk onu seven kişi ile değil, kendi sevdiği kişi ile dostluk kurar 60
25 Yılışıklık, şımarıklık değil, çocuğun sevilme çabasıdır 62
26 Şımarıklık aşırı sevgiden kaynaklanan ne yapacağını bilememe davranışıdır 64
27 Çocuk şiddete uğradıkça terbiye olmaz, yılışır 66
28 Çocuk anne babasının kendisine ne söylediğini unutabilir ama ne hissettirdiğini unutmaz 68
29 Dikkat yoğunluğu kazandırmak, çocuğun değil yetişkinin becerisidir 70
30 Çocuğun oyuncak sayısı arttıkça dikkat dağınıklığı artar 72
31 Duygusal gelişiminin en önemli özelliği ‘koşulsuzluktur’ 74
32 Çocuk kendini dinleyen bir ebeveynin yanında yetişiyorsa duygusal güçlüdür 76
33 Çocuk ancak birlikte karar alınmışsa yapılan işten mutlu olur 78
34 Ebeveynlik ancak ruhta ‘sekine’ duyuldukça keyif alınan bir haldir 80
35 Ebeveyn olmanın en zor yanı, çocuğun minik hatalarını tebessümle karşılayabilmekte gizlidir 82
36 Eğitim evde, gelişim sokakta olur 84
37 Ruhen doyabilmek ruhen duyabilmekle mümkündür 86
38 Çocuk eğitiminde yönetmek değil rehberlik etmek esastır 88
39 Kendinde değersizlik hissi taşıyan ebeveynler çocuklarına yetersizlik hissi verir 90
40 Cezanın kaybettirdikleri yanında kazandırdıklarının kıymeti yoktur 92
41 İçtenleşmeyen davranış, edinilmiş davranış sayılmaz 94
42 Duyguları ceza ile bastırılan kişiler ya agresif olur ya depresif 96
43 Çocuğa verilebilecek en ağır ceza ona küsmektir 98
44 Ceza ödeşmişlik duygusu oluşturur 100
45 Bir kişinin yanında diğer kişiyi ödüllendirmek, ödüllendirilmeyen kişiyi cezalandırmak demektir 102
46 İnsanı bunalıma düşüren şey olaylara yüklediği anlamdır 104
47 Ebeveynlik çocuğun iç kılavuzunun sesine kulak vermeyi gerektirir 106
48 Çocuğun kişilik kazanması için iç kılavuzunun yönelişlerine saygı göstermek gerekir 108
49 Çocuğun kişiliği duygularına eşlik edildikçe güçlenir 110
50 Çocuk anneden duyarlılığı, babadan kararlılığı öğrenir 112
51 Çocuğun ihtiyacı olmayan şeyler ihtiyaca dönüştürüldükçe bağımlılık başlar 114
52 Doğruyu söylemek ayrı, çocuğa tesir edebilmek ayrıdır 116
53 Çok bilen ebeveynlerin çocukları duygusal zayıf, mütevazı anne babaların çocukları duygusal güçlüdür 118
54 Ebeveynleri çocuklarına karşı sert olmaya iten en güçlü yanılgı ‘yüz verirsem şımarık olur’ yanılgısıdır 120
55 El âlem için çocuk yetiştirilmez 122
56 Yaptığı fedakârlıklardan sıkça bahseden ebeveynlerin, ‘minnet duygusu’ ile ezilmiş çocukları olur 124
57 Ebeveynler genellikle ‘bencil’ değil ‘benmerkezci’ bir eğilimdedirler 126
58 Benmerkezci ebeveynin çocuğuna ilgisi kendi ihtiyaçlarının yoksunluğu kadardır 128
59 Benmerkezci ebeveynler çocuklarının kendi kontrollerinden çıkmasını saygısızlık olarak değerlendirir 130
60 Çocuk kendisine yapabilme fırsatı verildikçe başarılı olur 132
61 Çocuğun ihtiyacı olan şey, yapabildiğini görmektir 134
62 Her an denetlendiği hissiyle davranışlarını kontrol eden çocuklarda sahte benlik oluşur 136
63 Duyarlı ebeveyn çocuğunda aşağılanma ve minnet duygusu oluşturmaz 138
64 Çocuk, ebeveyninden aldığı koşulsuz sevgi kadar sevmeyi öğrenebilir 140
65 Baba yoksunluğuyla büyüyen çocuklar aile ve eş sorumluluğu almakta zorlanırlar 142
66 Anne yoksunluğu veya ihmali çocukta duyarsızlığa yol açar 144
67 Anne babanın çocuğuna bırakacağı en büyük miras problem çözme yeteneğidir 146
68 Çocuğuna söz geçiremeyen ebeveyn, genellikle itibar kaybetmiş ebeveyndir 148
69 Ağaçta bir anormallik varsa köklerine bakmak gerekir 150
70 Övüngen anne babaların çocuklarında ebeveyn bağımlılığı ve kaygı görülür 152
71 Sürekli övünen bir ebeveyn çocuğuna ulaşmakta zorluk çeker 154
72 Narsist ebeveynlerin çocukları duyarsız olacaktır 156
73 İhtiyacı olmadığı halde çocuğa destek vermek onu engellemektir 158
74 Sadece insana değil eşyaya ve hayvana da saygılı davranan ebeveynin çocuğu vefalı olur 160
75 Çocuğa sunulan imkânlar ebeveynin varlığı kadar değil çocuğun ihtiyaçları kadar olmalıdır 162
76 Çocuk oyuncakla değil ebeveyniyle oynadıkça mutlu olur 164
77 Anne babasının yaşam öyküsünü bilmeyen çocuğu öykü kitaplarıyla oyalamak yersizdir 166
78 En zayıf ebeveyn, çocuğun ağlamasına dahi izin vermeyendir 168
79 En güçlü ebeveyn, çocuğunun duygularına eşlik edebilendir 170
80 Çocuğa değerliligini hissettirmek onun yaratılıştan hakkıdır 172
81 Ebeveynlik çocukla baş edebilme becerisi kazanmak değil çocuğa kendisiyle baş edebilme becerisi kazandırmaktır 174
82 Ebeveynin görevi çocuğunun kalbini istirahat ettirmektir 176
83 Duyguları denetlenen çocuklar kişilik kaybı yaşar 178
84 Çocuğu aşağılamanın en etkin yolu ona yokmuş gibi davranmaktır 180
85 Çocukta yaşama sevincini yok eden en baskın his, değersizlik hissidir 182
86 Çocuğu aşağılamanın en acıtıcı yolu onu kalabalıkta cezalandırmaktır 184
87 Çocuk annesine güven duyabildiği kadar hayata güven duyar 186
88 Çocukluğunu annesinin kucağında, babasının omuzlarında geçiren çocuk güven duygusu içindeki çocuktur 188
89 Çocuk ancak kendini güvende hissettiği kişinin yanında yanlışlarını düzeltmeye cesaret eder 190
90 Hızlı ve kelimeleri yutarak konuşma, özenle dinlenilmemiş çocukların davranışıdır 192
91 Kaygısız mutluluk sadece çocukluk döneminin ürünüdür 194
92 Çocuk eğitiminin ana amacı çocuğa uyum becerisi kazandırmaktır 196
93 Çocuğun kişiliğinin zarara uğraması şiddetten dolayı değil, şiddet uygulayan kişiyle yaşamına devam etmek zorunda kalmasındandır 198
94 Çocuğun doğruyu söyleyememesi üzerindeki baskının varlığını ispat eder 200
95 Sen dili çocukta suçluluk duygusu oluşturur 202
96 Yetişkin yetersizliğinin ilk kurbanı çocuktur 204
97 Baskı ve zorlama altındaki kız çocukları, fıtrat karmaşası yaşar 206
98 Ebeveynin kendi çocukluk dönemi yoksunluklarını çocuğu ile gidermeye çalışması duygusal yanılgıdan ibarettir 208
99 Sürekli anne baba kavgasıyla büyüyen çocuklar duygusal tükenmişliğe düşer 210
100 Hataları tebessümle karşılamak çocuğa hatasını düzeltme fırsatı verir 212
Önsöz
Bir aile ziyaretinde buzdolabının üzerinde küçük kâğıtlara yazılmış notlar gördüm…
“Okuyabilir miyim?” diye izin isteyip birkaç tanesine göz attım…
Notların birinde “Hiçbir çocuk davranış bozukluğu ile dünyaya gelmez” yazıyordu, bir diğerinde “Minnet duygusu, çocuğu edilgen hale getirir” diye not düşülmüştü…
Ev sahibi beyefendi, “Bu notlardan evin her yanında var” diyerek çocuk odasına davet etti beni…
Kapının girişinde “Aziz Misafirler” yazıyordu… Gardırobu üzerine “Çocuk sevildiği kadar sevebilir” yazılmıştı…
Çocuk eğitimine dair uzun uzadıya yazılmış kitaplar anne babaların farkındalığını artırsa da onları sürekli dinç tutacak, kısa, özlü sözlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Belki okunan onlarca kitap akılda kalmaz, ancak bir söz, bir yaşamı değiştirecek kadar tesir edebilir insana…
Bu kitapta çok söz söylemek değildi amacımız… Az söylemek fakat özü söylemekti…
Onlarca pedagoji kitabının özetini birkaç satırda sunmaya gayret ettik…
Bazen bir satır bilgiyi, on sayfalık derinlikten çıkardık… Bazen kendi uzmanlığımızın yıllar süren birikiminin özetini bir satıra sığdırmaya çalıştık…
Bu eserin ortaya çıkmasında birçok kişinin emeği var…
Timaş Yayın Yönetmeni İhsan Sönmez Bey, kitabın mizanpajından kapağına kadar her aşamada entelektüel birikimlerini esirgemedi…
Sevgili Seval Akbıyık Hanımefendi, eserle öyle bütünleşti ki, gece gündüz bu kitapla birlikteydi… Anne babalara bir eser daha sunabilmek adına fedakârlığının sınırlarını zorladı…
Hiçbir kitabımızda desteğini hiç esirgemeyen, “Anne babaların bu konuları bilmeye ihtiyacı var” diye kendi anneliğinden de destek alan değerli Tuba Kabacaoğlu Hanımefendi bu eserde de bizi hiç yalnız bırakmadı…
Çocuğa karşı duyarlılığı bir yaşam tarzı haline getiren, edindiği bilgileri anne babalarla paylama heyecanı duyan değerli Gonca Anıl Hanımefendi de bu kitabın perde arkasındaki emek verenlerindendi…
Mizanpajından baskısına, pazarlamasından yayın toplantılarına kadar bu eserin oluşmasında samimi desteklerini hep yanımda hissettiğim sevgili Timaş ailesine kalben teşekkür etmeyi borç kabul ediyorum…
Umarım, bu eser bir çırpıda okunup bitmez… madde madde ezberlenir… duvar yazılarına dönüşür… buzdolaplarında, araçlarda, ajandalarda birer etikete dönüşür…
Ve umarım, bu eserlerle ülkemizdeki yetişkinler çocuğa dost olmanın da ötesinde çocuğun dostluğunu kazanmış olmanın mutluluğuna erişirler…
1.HİÇBİR ÇOCUK DAVRANIŞ BOZUKLUĞUYLA DÜNYAYA GELMEZ
2.ÇOCUĞUN KENDİSİNE BENZEMESİNDEN KEYİF ALMAK BİR EBEVEYNLİK YANILGISIDIR
3.EBEVEYNİ TARAFINDAN DUYULABİLEN ÇOCUK MUTLU ÇOCUKTUR
4.EN BAŞARISIZ ÇOCUK YAPACAĞI İŞLERİ BİRİNE GÖSTERMEK İÇİN YAPAN ÇOCUKTUR
4.İNATÇI ÇOCUK YOKTUR, ENGELLENEN ÇOCUK VARDIR
5.ÇOCUĞA YAPILACAK EN BÜYÜK İYİLİK, YAVAŞLIĞI KORUMAKTIR
6.ÇOCUKLUĞUNDA DOYASIYA AĞLAMASINA İZİN VERİLMEMİŞ KİŞİLER, YETİŞKİNLİKLERİNDE DOYASIYA GÜLEMEZLER
7.AİLE BÜTÜNLÜĞÜNE ZARAR VEREN ÜÇ ETKEN: AKILLI TELEFONLAR, TELEVİZYON, EV ÖDEVLERİ
8.AŞAĞILANMIŞLIK, DEĞERSİZLİK HİSSİNİN DIŞAVURUMUDUR
9.AŞAĞILANAN ÇOCUKLAR AŞAĞILANDIKLARI İÇİN DEĞİL, AŞAĞILIK OLDUKLARINA İNANDIKLARI İÇİN ÜZÜLÜR……
10.ÇOCUK AŞAĞILANDIKÇA İKİ İNSANİ HİSSİNİ YİTİRİR: MAHCUBİYET VE UTANMA DUYGUSU
11.ÇOCUK ANNESİNİ SEVMEYEN BABASINI ANCAK KORKUYLA SEVER
12.ÇOCUKLARDA EBEVEYN BAĞIMLILIĞI BİR DOYAMAMA HALİDİR
13.BAĞIMLILIK İLİŞKİSİNDE BAĞIMLI OLANDAN ÇOK BAĞIMLI OLUNAN BAĞIMLIDIR
15.ÇOCUĞUN DERİN SESSİZLİĞİ YETİŞKİNLERE ‘NE KADAR DA AKILLI USLU ÇOCUK’ DEDİRTMEMELİDİR
16.HER ÇOCUK ÖZELDİR
17.EBEVEYNLİKTE ÖLÇÜ EŞİTLİK DEĞİL ADALET OLMALIDIR
18.MÜKEMMEL ÇOCUK YOKTUR, KENDİSİ GİBİ OLMASINA İZİN VERİLMİŞ MUTLU ÇOCUK VARDIR
19.HAREKETLİ ÇOCUK, GELİŞEN ÇOCUKTUR
20.DUYARLILIK EĞİTİMİ OLMADAN DAVRANIŞ EĞİTİMİ OLMAZ
21.RUHEN SAĞLIKLI ÇOCUK, TAKDİR BEKLENTİSİ OLMAYAN ÇOCUKTUR
22.ÇOCUK İNSANI İYİ EDER
23.ÇOCUK ‘KENDİ EŞYASINA’ DEĞER VERMEYİ DEĞİL ‘EŞYAYA DEĞER VERMEYİ’ ÖĞRENMELİDİR
24.ÇOCUK ONU SEVEN KİŞİ İLE DEĞİL, KENDİ SEVDİĞİ KİŞİ İLE DOSTLUK KURAR
25.YILIŞIKLIK, ŞIMARIKLIK DEĞİL, ÇOCUĞUN SEVİLME ÇABASIDIR
26.ŞIMARIKLIK AŞIRI SEVGİDEN KAYNAKLANAN NE YAPACAĞINI BİLEMEME DAVRANIŞIDIR
27.ÇOCUK ŞİDDETE UĞRADIKÇA TERBİYE OLMAZ, YILIŞIR
28.ÇOCUK ANNE BABASININ KENDİSİNE NE SÖYLEDİĞİNİ UNUTABİLİR AMA NE HİSSETTİRDİĞİNİ UNUTMAZ
29.DİKKAT YOĞUNLUĞU KAZANDIRMAK, ÇOCUĞUN DEĞİL YETİŞKİNİN BECERİSİDİR
30.ÇOCUĞUN OYUNCAK SAYISI ARTTIKÇA DİKKAT DAĞINIKLIĞI ARTAR
31.DUYGUSAL GELİŞİMİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ ‘KOŞULSUZLUKTUR’
32.ÇOCUK KENDİNİ DİNLEYEN BİR EBEVEYNİN YANINDA YETİŞİYORSA DUYGUSAL GÜÇLÜDÜR
33.ÇOCUK ANCAK BİRLİKTE KARAR ALINMIŞSA YAPILAN İŞTEN MUTLU OLUR
34.EBEVEYNLİK ANCAK RUHTA ‘SEKİNE’ DUYULDUKÇA KEYİF ALINAN BİR HALDİR
35.EBEVEYN OLMANIN EN ZOR YANI, ÇOCUĞUN MİNİK HATALARINI TEBESSÜMLE KARŞILAYABİLMEKTE GİZLİDİR
36.EĞİTİM EVDE, GELİŞİM SOKAKTA OLUR
37.RUHEN DOYABİLMEK RUHEN DUYABİLMEKLE MÜMKÜNDÜR
38.ÇOCUK EĞİTİMİNDE YÖNETMEK DEĞİL REHBERLİK ETMEK ESASTIR
39.KENDİNDE DEĞERSİZLİK HİSSİ TAŞIYAN EBEVEYNLER ÇOCUKLARINA YETERSİZLİK HİSSİ VERİR
40.CEZANIN KAYBETTİRDİKLERİ YANINDA KAZANDIRDIKLARININ KIYMETİ YOKTUR
41.İÇTENLEŞMEYEN DAVRANIŞ, EDİNİLMİŞ DAVRANIŞ SAYILMAZ…
42.DUYGULARI CEZA İLE BASTIRILAN KİŞİLER YA AGRESİF OLUR YA DEPRESİF
43.ÇOCUĞA VERİLEBİLECEK EN AĞIR CEZA ONA KÜSMEKTİR
44.CEZA ÖDEŞMİŞLİK DUYGUSU OLUŞTURUR
45.BİR KİŞİNİN YANINDA DİĞER KİŞİYİ ÖDÜLLENDİRMEK, ÖDÜLLENDİRİLMEYEN KİŞİYİ CEZALANDIRMAK DEMEKTİR
46.İNSANI BUNALIMA DÜŞÜREN ŞEY OLAYLARA YÜKLEDİĞİ ANLAMDIR
47.EBEVEYNLİK ÇOCUĞUN İÇ KILAVUZUNUN SESİNE KULAK VERMEYİ GEREKTİRİR
48.ÇOCUĞUN KİŞİLİK KAZANMASI İÇİN İÇ KILAVUZUNUN YÖNELİŞLERİNE SAYGI GÖSTERMEK GEREKİR
49.ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİ DUYGULARINA EŞLİK EDİLDİKÇE GÜÇLENİR
50.ÇOCUK ANNEDEN DUYARLILIĞI, BABADAN KARARLILIĞI ÖĞRENİR
51.ÇOCUĞUN İHTİYACI OLMAYAN ŞEYLER İHTİYACA DÖNÜŞTÜRÜLDÜKÇE BAĞIMLILIK BAŞLAR
52.DOĞRUYU SÖYLEMEK AYRI, ÇOCUĞA TESİR EDEBİLMEK AYRIDIR
53.ÇOK BİLEN EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI DUYGUSAL ZAYIF, MÜTEVAZI ANNE BABALARIN ÇOCUKLARI DUYGUSAL GÜÇLÜDÜR
54.EBEVEYNLERİ ÇOCUKLARINA KARŞI SERT OLMAYA İTEN EN GÜÇLÜ YANILGI ‘YÜZ VERİRSEM ŞIMARIK OLUR’ YANILGISIDIR
55.EL ÂLEM İÇİN ÇOCUK YETİŞTİRİLMEZ
56.YAPTIĞI FEDAKÂRLIKLARDAN SIKÇA BAHSEDEN EBEVEYNLERİN, ‘MİNNET DUYGUSU’ İLE EZİLMİŞ ÇOCUKLARI OLUR
57.EBEVEYNLER GENELLİKLE ‘BENCİL’ DEĞİL ‘BENMERKEZCİ’ BİR EĞİLİMDEDİRLER
58.BENMERKEZCİ EBEVEYNİN ÇOCUĞUNA İLGİSİ KENDİ İHTİYAÇLARININ YOKSUNLUĞU KADARDIR
59.BENMERKEZCİ EBEVEYNLER ÇOCUKLARININ KENDİ KONTROLLERİNDEN ÇIKMASINI SAYGISIZLIK OLARAK DEĞERLENDİRİR
60.ÇOCUK KENDİSİNE YAPABİLME FIRSATI VERİLDİKÇE BAŞARILI OLUR
61.ÇOCUĞUN İHTİYACI OLAN ŞEY, YAPABİLDİĞİNİ GÖRMEKTİR
62.HER AN DENETLENDİĞİ HİSSİYLE DAVRANIŞLARINI KONTROL EDEN ÇOCUKLARDA SAHTE BENLİK OLUŞUR
63.DUYARLI EBEVEYN ÇOCUĞUNDA AŞAĞILANMA VE MİNNET DUYGUSU OLUŞTURMAZ
64.ÇOCUK, EBEVEYNİNDEN ALDIĞI KOŞULSUZ SEVGİ KADAR SEVMEYİ ÖĞRENEBİLİR
65.BABA YOKSUNLUĞUYLA BÜYÜYEN ÇOCUKLAR AİLE VE EŞ SORUMLULUĞU ALMAKTA ZORLANIRLAR
66.ANNE YOKSUNLUĞU VEYA İHMALİ ÇOCUKTA DUYARSIZLIĞA YOL AÇAR
67.ANNE BABANIN ÇOCUĞUNA BIRAKACAĞI EN BÜYÜK MİRAS PROBLEM ÇÖZME YETENEĞİDİR
68.ÇOCUĞUNA SÖZ GEÇİREMEYEN EBEVEYN, GENELLİKLE İTİBAR KAYBETMİŞ EBEVEYNDİR
69.AĞAÇTA BİR ANORMALLİK VARSA KÖKLERİNE BAKMAK GEREKİR
70.ÖVÜNGEN ANNE BABALARIN ÇOCUKLARINDA EBEVEYN BAĞIMLILIĞI VE KAYGI GÖRÜLÜR
71.SÜREKLİ ÖVÜNEN BİR EBEVEYN ÇOCUĞUNA ULAŞMAKTA ZORLUK ÇEKER
72.NARSİST EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI DUYARSIZ OLACAKTIR
73.İHTİYACI OLMADIĞI HALDE ÇOCUĞA DESTEK VERMEK ONU ENGELLEMEKTİR
74.SADECE İNSANA DEĞİL EŞYAYA VE HAYVANA DA SAYGILI DAVRANAN EBEVEYNİN ÇOCUĞU VEFALI OLUR
75.ÇOCUĞA SUNULAN İMKÂNLAR EBEVEYNİN VARLIĞI KADAR DEĞİL ÇOCUĞUN İHTİYAÇLARI KADAR OLMALIDIR
76.ÇOCUK OYUNCAKLA DEĞİL EBEVEYNİYLE OYNADIKÇA MUTLU OLUR
77.ANNE BABASININ YAŞAM ÖYKÜSÜNÜ BİLMEYEN ÇOCUĞU ÖYKÜ KİTAPLARIYLA OYALAMAK YERSİZDİR
78.EN ZAYIF EBEVEYN, ÇOCUĞUN AĞLAMASINA DAHİ İZİN VERMEYENDİR
79.EN GÜÇLÜ EBEVEYN, ÇOCUĞUNUN DUYGULARINA EŞLİK EDEBİLENDİR
80.ÇOCUĞA DEĞERLİLİGİNİ HİSSETTİRMEK ONUN YARATILIŞTAN HAKKIDIR
81.EBEVEYNLİK ÇOCUKLA BAŞ EDEBİLME BECERİSİ KAZANMAK DEĞİL ÇOCUĞA KENDİSİYLE BAŞ EDEBİLME BECERİSİ KAZANDIRMAKTIR
82.EBEVEYNİN GÖREVİ ÇOCUĞUNUN KALBİNİ İSTİRAHAT ETTİRMEKTİR
83.DUYGULARI DENETLENEN ÇOCUKLAR KİŞİLİK KAYBI YAŞAR
84.ÇOCUĞU AŞAĞILAMANIN EN ETKİN YOLU ONA YOKMUŞ GİBİ DAVRANMAKTIR
85.ÇOCUKTA YAŞAMA SEVİNCİNİ YOK EDEN EN BASKIN HİS, DEĞERSİZLİK HİSSİDİR
86.ÇOCUĞU AŞAĞILAMANIN EN ACITICI YOLU ONU KALABALIKTA CEZALANDIRMAKTIR
87.ÇOCUK ANNESİNE GÜVEN DUYABİLDİĞİ KADAR HAYATA GÜVEN DUYAR
88.ÇOCUKLUĞUNU ANNESİNİN KUCAĞINDA, BABASININ OMUZLARINDA GEÇİREN ÇOCUK GÜVEN DUYGUSU İÇİNDEKİ ÇOCUKTUR
89.ÇOCUK ANCAK KENDİNİ GÜVENDE HİSSETTİĞİ KİŞİNİN YANINDA YANLIŞLARINI DÜZELTMEYE CESARET EDER
90.HIZLI VE KELİMELERİ YUTARAK KONUŞMA, ÖZENLE DİNLENİLMEMİŞ ÇOCUKLARIN DAVRANIŞIDIR
91.KAYGISIZ MUTLULUK SADECE ÇOCUKLUK DÖNEMİNİN ÜRÜNÜDÜR
92.ÇOCUK EĞİTİMİNİN ANA AMACI ÇOCUĞA UYUM BECERİSİ KAZANDIRMAKTIR
93.ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİN ZARARA UĞRAMASI ŞİDDETTEN DOLAYI DEĞİL,
ŞİDDET UYGULAYAN KİŞİYLE YAŞAMINA DEVAM ETMEK ZORUNDA
KALMASINDANDIR
94.ÇOCUĞUN DOĞRUYU SÖYLEYEMEMESİ ÜZERİNDEKİ BASKININ VARLIĞINI İSPAT EDER
95.SEN DİLİ ÇOCUKTA SUÇLULUK DUYGUSU OLUŞTURUR
96.YETİŞKİN YETERSİZLİĞİNİN İLK KURBANI ÇOCUKTUR
97.BASKI VE ZORLAMA ALTINDAKİ KIZ ÇOCUKLARI, FITRAT KARMAŞASI YAŞAR
98.EBEVEYNİN KENDİ ÇOCUKLUK DÖNEMİ YOKSUNLUKLARINI ÇOCUĞU İLE GİDERMEYE ÇALIŞMASI DUYGUSAL YANILGIDAN İBARETTİR
99.SÜREKLİ ANNE BABA KAVGASIYLA BÜYÜYEN ÇOCUKLAR DUYGUSAL TÜKENMİŞLİĞE DÜŞER
100.HATALARI TEBESSÜMLE KARŞILAMAK ÇOCUĞA HATASINI DÜZELTME FIRSATI VERİR
Cezasız Eğitim
Tanıtım
Birçok yetişkin cezasız çocuk eğitimi olamayacağına inanır...
Çocuğun neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğrenebilmesi için ceza ve mükâfatın iyi bir eğitim yöntemi olduğunu düşünür.
“Ceza kötü bir şey olsaydı, çocukken cezalandırılan bizler de kötü insanlar olurduk” der.
Ceza insanı kötü biri yapmaz belki… Ama hiperaktif yapar… Şımarık yapar… Yılışıklaştırır… Öfkeli hale getirir… Eşi ile bağ kuramaz, çocuğu ile oynayamaz biri yapar…
Ceza bir eğitim aracı değil, bir aşağılama davranışıdır... Çocuk aşağılanarak değil, ancak değerlilik hissiyle kişiliğini geliştirir…
Pedagog Adem Güneş, Cezasız Eğitim’de çocukluktan yetişkinliğe kişilik gelişimini inceliyor. Baskı, zorlama ve cezanın çocuğun kişiliğine nasıl yansıdığını gözler önüne seriyor.
Cezasız Eğitim, çocuk eğitimine bakış açınızı kökten değiştirecek bir eser…
İçindekiler
BİRİNCİ BÖLÜM / ÇOCUK EĞİTİMİNDE CEZA ..........................................…....11
Çocuk Eğitiminde Ceza................................................................................................13
İhtiyaç.......................................................................................................................... 29
İhtiyaçların Koşullu Giderilmesi.................................................................................. 35
Çocuğun Özgürlük İhtiyacı ......................................................................................... 45
His ve Duygu .............................................................................................................. 61
Edilgenlik Hisleri ........................................................................................................ 71
Duyguların Yönetimi .................................................................................................. 77
His Bozukluğu............................................................................................................. 81
1. Gerçeklik ................................................................................................................. 85
2. Kendilik.................................................................................................................... 95
3. Dürtüsüzlük ........................................................................................................... 109
İç Genişliği ................................................................................................................ 117
Sevk Hisleri................................................................................................................ 123
İKİNCİ BÖLÜM / BENLİK ..................................................................................... 135
Benlik......................................................................................................................... 137
Kişilik Bozukluğu ..................................................................................................... 151
1. Evre: Tepkisellik ................................................................................................... 152
2. Evre: Sessizlik ....................................................................................................... 153
3. Evre: Sahte Ben...................................................................................................... 155
Benin Yapısı .............................................................................................................. 157
1. İrade....................................................................................................................... 157
2. Duyarlılık .............................................................................................................. 158
1. Etken-Duyarlı Benlik ............................................................................................ 163
1. Merak ve Sığınma (0-2 Yaş).................................................................................. 175
2. Heves ve Savunma (2-4 Yaş) ................................................................................ 193
3. İstek ve Uyum (4-6 Yaş)........................................................................................ 201
2. Etken-Duyarsız Benlik........................................................................................... 221
I. Mimiksizlik ............................................................................................................ 225
II. Tiz Ses .................................................................................................................. 226
III- Oyalanma Davranışları ....................................................................................... 231
1. Hırslanarak Duyarsızlaşma ................................................................................... 238
2. Hissizleşerek Duyarsızlaşma................................................................................. 242
Duyarsızlıkta Çözüm Önerisi..................................................................................... 244
3. Edilgen-Duyarsız Benlik........................................................................................ 251
Onarıcı Unsurlar......................................................................................................... 260
4. Edilgen-Duyarlı Benlik ......................................................................................... 265
ÖZETLE ................................................................................................................... 279
Cezasız Eğitim Nasıl Olur?........................................................................................ 283
1. Çocuk Eğitimi, Ebeveynin Onarımıyla Başlar...................................................... 283
2. Mesafe Koymak Yerine Bağlanmak ..................................................................... 284
3. Baskı Yerine Kararlılık ......................................................................................... 284
4. Sabır Yerine Genişlik ............................................................................................ 284
5. Yönetmek Yerine Eşlik Etmek.............................................................................. 285
6. Mükemmeliyetçilik Yerine Doğallık .................................................................... 285
7. El Âlem Yerine Kendilik....................................................................................... 286
8. Öğrenme Yerine Edinme ...................................................................................... 287
9. İkaz Etmek Yerine Görmezden Gelmek ............................................................... 287
10. Olgunlaştırmak Yerine Çocuklaşmak ................................................................. 288
ÇOCUK EĞİTİMİNDE CEZA
Ceza veren kişi, bir süre sonra cezayla davranışını düzeltmeye çalıştığı kişiyi sürekli yönetmek, yönlendirmek ve kontrol etmek gibi çılgınca bir kısır döngüye girdiğini fark edemez. Böyle bir kısır döngüye giren kişi bir süre sonra baskı ve kontrolü bıraksa sanki her şey rayından çıkacakmış gibi kaygılanır...
Psikoloji bize öğretti ki, insanoğlunun en anlamsız çabası, “bir başkasını kontrol altında tutma çabası”dır. Çünkü insan, özgürlüğe yatkındır... Kontrol altında tutulmaya çalışıldıkça hırçınlaşır, agresifleşir, kişiliği bozulur, sınır dışı davranışlara yönelir.
Çocuk eğitiminde doğru bakış açısı, çocuğu kontrol altında tutmak, onu yönetmek değil, onun kendisini adım adım yönetebilmesine yardımcı olmaktır. Çocuğunu yönetmek üzere sürekli denetçi bir rol üstlenen anne babalar, bir süre sonra bunun imkânsız olduğunu fark edeceklerdir... Bu fark edişe kadar geçecek zaman, çocuk ile ebeveyn ilişkisini yıpratmakla kalacaktır...
-Çocuğu ceza ile yetiştirmeye çalışmanın sonucu koca bir hayal kırıklığıdır.
-Ceza ile yetiştirilmiş kişilerin yetişkinlik yıllarında cezasız eğitimin mümkün olduğuna inanması neredeyse imkânsızdır.
-Ceza, alanı da vereni de tükenmişliğe düşürür.
-İnsanoğlunun en anlamsız çabası, “bir başkasını kontrol altında tutma çabası”dır.
-Çocuğunu korumak için sürekli kol kanat geren anne babaların çocukları, güçlü gibi görünseler de derin kaygılar edinmiştir.
-Ceza verenin niyeti ne olursa olsun, sonuçta ceza çocuğu incitir ve aşağılar.
-Ceza, aşağılama içerdiği için bir şiddet eylemidir.
-İtaat, iç direncin susması ile oluşan bir “edilgen davranış”tır.
-Ceza, değersizlik hissi üzerine kurgulanmış bir eğitim yöntemidir
İHTİYAÇ
İhtiyaç, yokluğunda eksikliği duyulan, giderildiğinde rahatlama hissi oluşturan her şeydir. Gelişimin temel itici gücüdür. Çocuğun her gelişim döneminde yeni yeni ihtiyaçları olur. Maria Montessori bunu “duyarlılık dönemleri” diye adlandırmaktadır.
Montessori’ye göre, çocuğun duygu dünyasında belirli zamanlara bağlanmış “iç uyaranlar” vardır. Bu uyaranlar vakti geldiğinde harekete geçer, bir “itici güç” oluşturur. İhtiyaçlar, “vaktinde, yeterince ve koşulsuzca” giderildiğinde ruhsal bir rahatlama, genişlik hali oluşur. Giderilmeyen veya koşula bağlanan ihtiyaçlar çocuğu gerginleştirir, huzursuzlaştırır, ihtiyacını gidermek için saldırgan tavırlar içine sokar.
-İhtiyaç, yokluğunda eksikliği duyulan, giderildiğinde rahatlama hissi oluşturan davranışlardır.
-İhtiyaçlar, “vaktinde, yeterince ve koşulsuzca” giderildiğinde ruhsal bir rahatlama, bir genişlik hali oluşur.
-İhtiyaçlar koşulsuzca giderildiğinde ruhsal rahatlama, ardından da ihtiyacını gideren kişiye karşı bir yakınlık hissi gelişir.
-Yetişkinlerin çocuklardan hissettikleri birçok rahatsızlığın kökeni kendi çocukluk yıllarında gizlidir.
ÇOCUĞUN ÖZGÜRLÜK İHTİYACI
Birçok ebeveyn çocuklarını ne kadar erken eğitirlerse o kadar iyi olacağını düşünür. Hayatın bir yarış olduğuna inanırlar, öne geçme çabası sergilerler... Başkalarının çocuklarının kaç kelime, kaç hece öğrendiğine dikkat edip kendi çocuklarının onlardan geri kalmaması için yoğun çaba harcarlar...
Halbuki çocuğun ilk 4 yılı eğitim çağı değil, özgürlüklerini doyasıya yaşayarak kendini geliştirdiği çağdır... Bu çağda çocuk, ihtiyaçlarını değişik yollarla haber verir ve bunların giderilmesi için ebeveyninden yardım ister... Bu, kimi zaman ağlamak, kimi zaman da mızırdanmak şeklindedir. Çocuğun ağlamalarına karşılık vermek, ona taviz vermek değil, ihtiyaçlarını gidermektir. Hiçbir çocuk sebepsiz ağlamaz, mızırdanmaz.
-Çocuğun ilk 4 yılı eğitim çağı değil, özgürlüklerini doyasıya yaşayarak kendini geliştirdiği çağıdır.
-Çocukluk yıllarını duygularını bastırarak geçiren kişiler iş hayatında ve sosyal ilişkilerde oldukça başarılı görünürler.
-Birçok çocuk duygu dünyasında yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle ‘davranış bozuklukları’ sergiler.
-Çocuk, duygu dünyasında bir iyilik hali yaşıyorsa yemesi düzenlidir, uykusu kalitelidir, fizyolojik gelişimi yerindedir.
-Çocuk duygu dünyasında bir iyilik hali yaşıyorsa, sosyal gelişimi yerindedir.
-Çocuk kendini iyi hissetmiyorsa, sosyal ortamlarda bulunmaktan keyif almaz, insanlarla iletişimi sağlıklı yürümez.
-Gelişimin devamlılığı iç motivasyona bağlıdır
-“Öğrenme” heyecan verici bir iç motivasyonla gerçekleşir
-Çocukluk yıllarında psikolojik şiddet gören kişiler, yetişkin olduklarında bir problemle karşılaştıklarında hemen bıkkınlık yaşarlar.
HİS VE DUYGU
Psikolojik sorunların kökeni hislerdir. Kişinin yönetmekte zorluk çektiği olumsuz hislerin artmasıdır. Hislerin güçlenip duyguya dönüşmesi ve artık yönetilemez hale gelmesidir.
-Pedagojide his; ötekinin bireyin üzerine bıraktığı “ruhsal hal”dir.
-Hisler yoğunlaştığında duyguyu oluşturur; duygu, his yoğunlaşmasıdır
-Çocukluk çağında akılcı yorumlama devrede değildir.
-Çocuğun kendisiyle ilgili algısına “Ben Algısı”, kendinin dışarıdan nasıl göründüğü ile ilgili algıya da “Sosyal Ben Algısı” denir.
-Çocuğun kişilik gelişimini önemseyen yetişkinler öncelikle kendi duygularını onarmaları gerektiğini bilirler.
-Sevginin eğitim aracı olarak kullanılması “edilgenlik hisleri”nin oluşmasına sebep olur.
-Yetişkinlerde bağımlılık, çocuk yıllarında giderilmemiş ihtiyaçların giderilme çabasıdır.
-Çocukluk yıllarında zarara uğratılmış duyguların onarılması mümkündür.
-Çocuk anne babasının yanında kendini ne kadar değerli hissederse, çevresi ile ilişkileri o denli kaliteli olur.
-Yetişkinin, yaşadığı hisleri objektifiğini bozmadan, sunileştirmeden (üzerinde herhangi bir akılcı işlem yapmadan) çocukla paylaşması gerçekliktir.
-Gerçek duygularla ortaya çıkan davranışlar çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlar.
-Suni davranışlarda süreklilik olmaz.
-Yetişkinin çocukla ilişkisinde ‘KENDİLİK hali’ taşıması, çocuğun kişilik gelişiminin temel faktörlerindendir.
-Kendilik, kişinin duygularında başkalarının tesirini değil, kendi hislerini barındırıyor olması halidir.
-Düşünce ve duygularında başkalarının tesirini taşıyan kişi gerçek kendiliğe erişemez.
-Objektifik ve sakinlik ‘gerçek kendiliğin’ en belirgin iki özelliğidir.
-Ebeveynler kendi duygularını onarmadıkça çocuklarını gerçek kendiliğe eriştiremezler.
-Mükemmeliyetçilik, her ne kadar kulağa hoş bir kelime gibi gelse de sorunlu bir kişiliği tanımlar.
-Ne kadar kamçılanırsa kamçılansın hiçbir at doğada özgürce koşan bir atı geçmeyi başaramayacaktır.
-Gerçek kendiliğe erişmek ancak kişinin ‘dürtüsel’ yanlarından kurtulmasıyla mümkündür.
-Gerçek KENDİLİK bireyin başkaları ne der diye kendini sınırlandırması değil, başkaları olmadan da kendi sorumluluğunu taşıma becerisidir.
-Dürtüler, çocukluk yıllarında edinilir, yetişkinlik yıllarında problem haline dönüşür.
-İnsanın geçmişte edindiği olumsuz hisler onu kötü biri yapmaz belki, fakat yetersiz bir ebeveyn yapar.
-Çocuğa karşı sabır bir tür pasif şiddettir; ebeveynler çocuklarına karşı sabırlı olmayı değil, genişlemeyi öğrenmelidir.
-İç genişliği, insan ruhunun çocukluk yıllarında elde edilen en önemli kazanımıdır.
-Çocuk, duygusal ve fiziksel gelişimi için neler yapması gerektiğinin şemasını içinde taşır.
-Bebekler tensel temasa olumlu mimikler sergiler, tebessüm ederler. Bu tatlı mimikler yetişkini dokunmanın devamını getirmeye iter.
-Bir yaşından küçük çocuklar, acıktığı zaman ağlar, ancak bu ağlama acıktığı için değil, korktuğu içindir.
-Sevk hisleri, adım adım çocuğu ‘mizacına’ uygun bir kişilik inşa etmeye yönlendirir.
-Sevk hislerinin birinci görevi, çocuğa insan fıtratının özelliklerini kazandırmaktır.
-Sevk hislerinin ikinci görevi, bir fıtrat üzere yaratılan çocuğun mizacını ortaya çıkarmaktır.
-Çocuk eğer sevk hisleriyle bir ilgi alanına odaklanıyor ve saatlerce sıkılmadan onunla meşgul oluyorsa, muhtemelen o sahada mizacına ait özellikler geliştiriyordur.
BENLİK
Benlik, bireyin taşıdığı tüm duyguların bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık bir yapıdır. Onlarca duygu bir arada bulunarak bu yapıyı oluşturur. Benlik, pozitif ve negatif duyguları aynı yapı içinde barındırır. Kişinin hakim duyguları negatifse, bu kişinin “benliği” sürekli negatif duygulardan beslenir. Hayata karamsar bakar. Her olayın olumsuz yanını görür. Mutlu olsa da içinde derin bir mutsuzluk vardır. Değer görse de kendisinin değersiz olduğunu hisseder... Her şey yolunda gitse de bunun uzun sürmeyeceğini hisseder... Sevilse de sevilmiyormuş gibi hisseder... Güvenli bir yaşamı olsa da güvensizlik hisseder...
-Çocuğu bozan dört negatif his vardır; değersizlik, yetersizlik, suçluluk ve ürküntü.
-Kişilik, bireyin duygusal yanını ifade eden davranışlar bütünüdür.
-Kişinin sahip olduğu duyguların çoğu pozitifse ‘benliğin’ hakim duygusu pozitiftir.
-Sahte ben, çocuğun davranışlarının kendi duygularına ait hislerden değil, çevresinin kendinden istediği davranışlardan oluşmasıdır.
-Taklit ve alışkanlık bozuklukları hariç olmak üzere, duygusal kökeni bulunan bütün davranış bozuklukları kişilik bozukluğunun çocukluktaki parçasıdır.
-İrade; benliğin bir davranışı sürekli ve farkındalıkla yapabilme gücüne erişmesidir.
-Duyarlılık, içsel seziş yeteneğidir; duygu ile zihnin birlikte çalışma becerisidir.
-Gelişimi normal düzeyde devam eden benliğin duyarlılığı yönetebilecek kadar etken bir iradeye sahip olması gerekir.
-Zarara uğratılmamış çocuk beninde daima etkenlik duyarlılıktan öndedir.
-Ağlamalarına karşılık verilmemiş çocuk, bir süre sonra ağlamayı keser, “duyarlılığını bastırır”, sevk hislerini duymamayı öğrenir.
-Ödevini yapmamış bir çocuğun öğretmenine kendini ifade etmek için kurduğu cümleler, iradesinin bir ürünüdür.
-Gelişimsel ihtiyaçlar çocuğun sevk hisleri tarafından oluşturulur.
-Çocuğun iradesini kıran en belirgin yetişkin davranışı, ceza ve mükâfat ile kendi iç motivasyonunun kaybettirilmesidir.
-Çocuk, ancak iradesi duygularını yönetebileceği sırada iradi davranış sergileyebilir.
-Etkenlik, sadece çevredeki insanların yönetsel tutumları karşısında onların güdümüne girmemeyi değil, aynı zamanda kendi iç dürtülerini yönetebilmeyi de beraberinde getirir.
-Benliğin etken bir yapı kazanmasında 0-6 yaş dönemi oldukça önemlidir.
-Çocuğun duyarlılığı sevk hislerinin devamlılığına bağlıdır.
-Duyarlılığın oluşturduğu keşif, çocuğu benzer bir davranış yapmak üzere iradesini kullanmaya yönlendirir.
-Her yeni heyecan, bir sonraki keşfi yapmak için iradeye güç verir.
-Çocuğun merak hisleri ile gerçekleştirdiği öğrenme çabaları engellenmez ve desteklenirse, duyarlılıktan kaynaklanan etkenliği geliştirilmiş olur.
-Çocuk, eşyaya nüfuz ettikçe ve eşyayı dilediği gibi yönetmeyi öğrendikçe derin bir güçlülük ve bu güçlülükle gelişmiş bir irade ortaya koyar.
-Her olumsuz duygu karşısında sığınılabilecek bir limanının olması, merak duygusuyla gelişen iradenin ‘sürekliliğini’ sağlar.
-Kaygı ve korku yaşadığı sırada güvenli bir limanının olması, çocuğa duygusal bir yetenek de kazandırır.
-Yüzme öğretirken en önemli metot çocuğun kendini ‘sığınaklı bir limanın yanında’ hissetmesidir.
-Çocukluk yıllarında sığınma duygusunu tatmamış kişiler yetişkinlik yıllarında bu duyguya yabancılık çeker, kendilerini güvenli bir liman olarak eşlerine bırakamazlar.
-Kaşık tutma hevesi olan çocuğun ağzına kaşık uzatmak, onun iradesini kırdığı gibi savunma davranışının oluşmasına da sebep olur.
-Çocuğun sınırlarına saygı duymamak, onun duyarlılığına saygısızlık olduğu gibi, geliştireceği iradeye de engel olmak demektir.
-Çocuğun denemeler yaptığı alana müdahale etmek onda savunma davranışı oluşturur.
-Akıl, çocuğun duyarlılığı karşısında iradesini güçlendirmek üzere ona destek olur.
-Lezzet alma, çocuğu yemeğe karşı istekli kılan motivasyonlardan biridir.
-Anne babalar çocuklarından ancak onların yapabileceği kadar bir eylem istemeli, çocuğun yapabildiği kadarın onun iradesini de geliştireceğini unutmamalıdırlar.
-Duyarlılık ve etkenlik inşasında zarara uğratılmamış bir çocuktan beklenen şey, duyarlılığını kaybetmeden sağlıklı iletişim kurabilmesi, kendini ifade etmekten de keyif almasıdır.
-6 yaş öncesi çocuklarda dış dünyaya karşı güvensizlik oluşturmak, duyarlılığı zarara uğratır.
-Aile içinde yaşanan sorunlara çocuğu bastırarak değil, eşler arasındaki sorunları çözerek çare bulunmalıdır.
-Çocukluk döneminde oluşan duyarlı benlik yapısı, yetişkinlik döneminde kişinin kendiyle, çevresiyle ve evrenle barışık olmasını sağlar.
-Duyarsızlığın en önemli belirtisi mimiksizliktir.
-Çocukluk yıllarında geliştirilen kaygılar ve savunma ihtiyacı kişinin ses tonunu inceltir.
-Ses, kaygı yaşayan bireyin en güçlü savunma aracı olduğu için duyarsızlık geliştirmeye başlayan çocukların kaybettiği ilk ‘gerçek KENDİLİK’ parçasıdır.
-Duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çeken çocuklar, oyalanma davranışlarına yönelirler.
-Çocukluk yıllarında duygularını kullanmayı öğrenmemiş birçok yetişkin, evliliğinde sürekli bir oyalanma aracına ihtiyaç duyar.
-Başarılı birçok kişi başarıyı, duygularını bastırmak için bir araç olarak kullandığını fark etmez.
-Sağlıklı kişilik yapısına sahip olan bireyler iş hayatında olduğu kadar duygusal ilişkilerinde de başarılıdırlar.
-Hırslanarak kendini duyarsızlaştıran kişilerin ortak özellikleri hızlanmak ve ellerini sürekli meşgul etmek üzere bir arayışa girişmektir.
-Sağlıklı benlik yapısının en belirgin özelliği, bireyin biyolojik ritminin düzenli olması, sakin bir fizik yapısına sahip olmasıdır.
-Hissizleşerek duyarsızlaşmayı başarmış kişilerin buldukları oyalanma araçları genellikle romantiktir.
-Ceza devam ettikçe, şiddet çocuğu tehdit eden bir unsur olarak kaldıkça, çocuğun duyarlılaşmasını beklemek imkânsızdır.
-Çocuğun baskın ortamdan kurtulduktan sonra sergileyeceği anormal davranışlar artsa da bir süre sonra bunların normal düzeye geleceği bilinmelidir.
-Edilgenduyarsız benlik, genellikle ebeveyn ihmaline uğrayan çocukların geliştirdikleri bir benlik yapısıdır.
-Edilgenduyarsız kişiler, his alışverişini duyarsız yanlarıyla kapattıkları için lezzet ve haz almaları normal seviyenin altındadır.
-Edilgen yanları, çevredeki kişilerde onlardan zarar gelmeyeceği izlenimini uyandırır.
-Edilgenduyarsız kişilerin en belirgin özelliği, birlikte hareket ettikleri insanlarla uyum içinde olmalarıdır.
-Edilgen ve korkak yanları kendilerini emniyetsiz hissettireceğinden herkesle iyi geçinmeye çalışırlar.
-Edilgen duyarsız benliğin çocukluk yıllarındaki temel duygusu değersizliktir.
-Bir çocuğun, alacağı cezadan korkarak ödevini yapması, öğretmenin gözüne girebilmek için sürekli el kaldırması, bakışlarıyla öğretmenden ilgi beklemesi öğretmeni memnun etmemeli, aksine üzmelidir.
-Çocuk sadece davranışlarında değil duygularında da mutlak özgürlüğü yaşamalıdır.
-Hırs, kin, öfke, nefret gibi duygular edilgen duyarlı benlik yapısında gözlemlenmeyen duygulardır.
-Edilgenduyarlı çocukların yetişme sürecinde ebeveyn tavrı genellikle kararsızdır.
-Edilgenduyarlı kişiler yüksek duyarlılıkları ve gelişmemiş iradeleriyle çevrelerinde algıladıkları problemler karşısında kendini yönetici bir tavır sergileyemezler.
-Verici yanları, yoğun empati kuran tavırları, ilişkileri kırmadan yönetmeye çalışma tutumları, edilgenduyarlı kişilerin sevgiyle karşılık bulmasına sebep olur.
-Edilgenduyarlı benlik yapısındaki kişilerin yüksek derecede haz arayışları, heyecan ve coşkuya karşı zaafarı vardır.
-Kuralcılıkları; zayıf kişiliklerinin güven arayışı, kurallar içinde netlik bulmaları ve böylelikle kendilerini emniyette hissetme ihtiyaçlarının sonucudur.
-Kendisine verilen sorumlulukları yerine getirmediğinde zarara uğrayacağına dair hatıralar, bu kişileri farkındalığı düşük bir sorumluluk duygusuna iter.
-Çocuğun bir yandan ailesi tarafından sevildiğini hissetmesi, diğer yandansa o sevildiği ailesi tarafından aşağılanması edilgenduyarlı benlik yapısının oluşmasına neden olur.
Makale Kategorisinde “KENDİLİK” Kelimesinden “1” Adet Bulunmuştur.
Mizaç Tetiklenmesi Nedir?
Geçen haftalarda, bu köşede, çocuklarda sıklıkla görülen “taklit” ve “özenti” davranışlardan bahsetmiş, daha sonraki haftalarda da “mizaç tetiklenmesi”ne değineceğimizi söylemiştik…
Mizaç tetiklenmesini izah edebilmemiz için önce, “Mizaç ve fıtrat nedir?” sorusuna yanıt aramalıyız.
“Türünün özelliğini barındırmaya” fıtrat denir.
Yani, kediler “miyav” der, kuşlar “cik cik” öter… Kuşun fıtratında uçmak, kedinin fıtratında tırmalamak vardır.
Her insanda var olan ortak özelliklere de “insan fıtratı” diyoruz, sevilme ihtiyacı, adalet arayışı, ait olma çabası insan fıtratının özelliklerindendir.
İnsan fıtratının en belirgin özelliği “iyi” olmasıdır.
Kötüye ait hiçbir şey insan fıtratına ait değildir, örneğin, “Erkek milleti değil mi, aldatır işte…” sözü pedagojik olarak doğru değildir. Bu, o insanın fıtratının bozulmuş yanını işaret eder. Zira hiçbir insanın fıtratı eşini aldatmak üzere kodlanmamıştır, aksine, insan fıtratında vefa ve sadakat vardır.
Ya da bir insan, sevgiye ihtiyaç duymuyorsa, bu onun fıtratı değil, duygu dünyasındaki bir bozukluğun işaretidir. Zira insan fıtratında “sevgiye ihtiyaç” hâli vardır.
Her ne kadar insan fıtratı ortak özellikler barındırsa da, hiçbir insan birbirinin aynı değildir, kimi cıvıl cıvıldır, kimi sessiz ve derin. Kiminin hayalperest yanı ön plandadır, kiminin gerçekçi yanı. İşte, kişinin kendine has özelliğine de “mizaç” diyoruz… Mizaç, bireyin mayasıdır. Yaradılışta ruha dikilen çekirdektir. Ebeveynlerin görevi, çocuğun içindeki bu çekirdeğin zarar uğratılmadan o çekirdeğe uygun meyve vermesi için yardımcı olmaktır. Bir başka deyişle, çocuğun kendi gibi olabilmesine yardımcı olmaktır.
Kişinin kendi gibi olabilmesinin en temel şartı‘emniyet hissi’dir. ‘Emniyet hissi’, mizacın, kendi yaradılış kodlarına göre ruhu yapılandırabilmesi için gerekli olan en önemli duygudur… Bunun aksine, mizacın ruhu yapılandırmasının önündeki en büyük engel de ‘eleştirel ortam’dır.
Çocukluk döneminde eleştirel ortam, çocuğun kendi gibi olmasının önüne geçip, eleştirenin zararına uğramamak için beklendiği gibi olmaya iter.
Bu, yetişkinlik yıllarında karşımıza çıkacak olan kişilik bozukluğu serüveninin ilk adımıdır.
Peki, bir kişi mizacına uygun yaşayamıyorsa, kendini toparlayabilir mi, mizacını yeniden uyandırabilir mi? Evet… İşte bunun adına mizaç tetiklenmesi diyoruz…
Mizaç tetiklenmesi, kişinin kendi mizacına benzer özellikler taşıyan kişilerle duygusal yakınlık kurması, onların düşüncelerini anlamaya gayret etmesi ve bu sayede içindeki benzer duyguları uyandırma girişimidir.
Bunun için, kişi, sanki bir süre inzivaya çekilir gibi, üzerindeki başka insanların tesirlerinden kurtulup, mizacına benzer kişilerin yaşam öykülerini okuyabilir. Onların hikâyelerini başkalarından dinleyebilir, filmler izleyebilir…
Örneğin, mizacında şefkatli bir yan barındıran fakat yaşadığı olumsuzluklardan dolayı şefkatini yitirmiş bir kişi, şefkati ile ön planda bulunan bir kişiyle ruhsal yakınlık kurar, onun şefkatini anlamaya gayret ederse, bu yakınlık ilişkisi kişinin mizacında olup da kaybettiği şefkat hissinin yeniden uyanmasına sebep olur.
Ya da, cesaretli bir çocuk sürekli eleştirel ortamda yetişmiş ve pısırık bir gence dönüşmüşse, böylesi bir gencin mizacının uyanmasına tarihî kahramanların yaşam öykülerini dinlemek yetişebilir.
Mizaç özelliklerine göre yaşama yeniden başlayan kişilerin en belirgin özelliği, kendini iyi hissetmeleridir…
Burada altı çizilecek ince bir ayrıntı var, “mizaç tetiklenmesi” başka bir şey, ebeveynin çocuktan istediği bir kişiliğe bürünmesi için ona farklı mizaç özellikleri taşıyan kişileri örnek göstermesi bambaşka bir şeydir. Birinde, çocuğun kendi gibi olmasına yardımcı olmak, diğerinde başkası gibi olması için, mizacını yaşamaktan vazgeçirmek vardır.
Ve unutmamak gerek ki, bütün kişilik bozukluklarının özünde KENDİLİK bozukluğu vardır...
Yazarın 19 Ekim 2015 tarihli yazısıdır.
Video Kategorisinde “KENDİLİK” Kelimesinden “16” Adet Bulunmuştur.
Pedagoji Okulu- Gerçek Kendinlik ve Kendinlik Bozukluğu
VİDEONUN İÇERİĞİ:
GERÇEK KENDİLİK VE KENDİLİK BOZUKLUĞU
00.15: Kendi çocukluğumuza bakıp o yılları anlamazsak, çocukluk yıllarımızla bağlantı kurmazsak yanımızdaki çocukları anlamak zordur.
02.37: Bütün psikolojik problemlerin kökeninde kişinin kendi gibi olamaması vardır.
05.01: Kişi kendini gerçekleştirmeden kendini sunma ve onay ihtiyacı hissettiğinde, kendi değerini başkasının gözünde onaylatmaya başladığında KENDİLİK bozukluğu başlar.
06.28: Kişinin kendi duygularını kullanmayı bırakması oldukça trajiktir.
06.49: İnsanın iki gerçeği vardır. Aklı ve duyguları.
08.54: Kişinin kullanmadığı kuluçkaya yatırdığı duygu bir süre sonra yönetilemez hale gelir.
11.12: Anne babalık demek çocuğun kendi duygularını ve zihnini kullanmasında rehberlik etmek demektir.
17.45: Kendi gibi olmakla beklendiği gibi olmak arasındaki mesafe ne kadar açılırsa kişideki KENDİLİK bozukluğu o kadar artar.
17.58: Sahte ben ile gerçek ben arasındaki mesafe ne kadar artarsa kişinin iç çatışmaları ve huzursuzluğu da o kadar fazla olur.
24.08: Günümüz çocuklarının en önemli sorunu kendi gibi olmak yerine başkaları gibi olmaya çalışmasıdır.
33.02: Kendi gibi olmayan kişi duygularının yönetilmesi de kaybeder, bu yüzden annelik babalık yapması zorlaşır.
38.22: Yeme bozukluklarının altında duygusal bozukluklar vardır.
39.12: Her davranış bozukluğunun bir kökeni vardır.
41.42: Bir çok anne baba çocukların özgürce yaptığı bazı davranışları kendi yetiştiriliş tarzına göre değerlendirerek şımarıklık olarak tanımlıyor.
42.36: Şu üç duyguyu çocuğa bulaştırmayın: Değersizlik, Yetersizlik, Suçluluk
44.19: Konuşmanın gelişmesi ancak insan ilişkileri ile olur. Televizyonun olduğu evde çocuğun konuşması gecikir.
Pedagoji Okulu- Sorular ve Cevaplar
VİDEONUN İÇERİĞİ:
SORULAR VE CEVAPLAR
02.39: Hocam, bireye edilgen olmak ile uyumlu olmak arasındaki fark nedir? Acaba süreklilik mi?
08.27: 13 aylık çocuk gece emzirilmeli mi? Anne uykusuzsa, omuriliğinde eğilmeler varsa bile emzirmeye devam etmeli mi? Sadece gündüz emzirse yeterli midir? diye soruyor Uykusuz Anne.
13.07: Hocam iyi akşamlar, 33 aylık oğlum küsme davranışında bulunmaya başladı. Bizim yapmadığımız bir şey. Normal mi, sebebi nedir?
16.33: Merhaba hocam, çocuklara kaç yaşında sorumluluk verilmeli? Odası, oyuncak toplama gibi kaç yaşına kadar beraber yapılmalıdır?
21.28: İyi akşamlar hocam. Biri dört, biri beş yaşında iki tane oğlum var. Birbirlerini çok dövüyorlar, bu durumda ne yapabilirim?
23.19: Hocam bir de... demiş. Hocam bir de dediğine göre, daha öncede sorusu var ama bu sorudan başlayalım: Hocam bir de çocuğun genital bölgesini incelemesi normal midir? Böyle bir durumda nasıl davranılmalıdır?
32.55: Hocam merhaba.13 aylık prematüre doğan oğlum çok huysuz, sürekli çığlık atıyor. Geçici bir durum mu? Ne yapmalıyım?
34.40: Oğlum üç buçuk yaşında. Güvenlikli sitede oturuyoruz. Sürekli bahçeden eve girmek istemiyor. Bu durum normal mi? Ben de pek eşlik edemiyorum.
37.42: Hocam kızım beş yaşında ve kimsenin lafını dinlemiyor. Ne kadar güzel davranıp, konuşsak da dinlemiyor, çok bağırıyor. Bizde kimse bağırmaz ne yapmalı?
39.35: Hocam merhaba, iki yaş yedi aylık ve bir yaş dört aylık oğlum var. İki yıl uyumayı bilmiyorduk, şimdi onarmak mümkün mü?
42.02: Üç buçuk yaş. Tırnak yeme başladı. Bir ay öncesinde diş doktoru parmağını ısırdığı için, doktor kızıma kızdı, bağırdı ve o günden sonra başladı.
43.48: Oğlumuz iki buçuk yaşında, haftada bir gün babası ile görüşüyor, eşimin terk edişi ona nasıl açıklamalıyım? En uygun zaman hangi yaş olur?
45.03: Hocam kızım beş yaşında, çekingen. Sınıfta arkadaşları pek oynamıyor, etkinliklere katılması az, sosyal açıdan nasıl güçlendiririz?
48.32: 34 aylık oğlum ile güvenli bağlandık. Özgür mîzaçlı, dışarıda arkasına bakmadan koşup uzaklaşıyor, elimizi nâdir tutuyor. Normal mi?
49.53: Adem Bey beş yaşında kızım. Bazen sorulara cevap vermiyor. Yabancılara karşı zaten sessiz, kendini de hiç savunmuyor, korumuyor.
52.09: Hocam dokuz aylık kızımız var. Kızımız hiçbir şekilde bizimle veya annesi ile uyumak istemiyor, sadece kendi yatağında uyumak istiyor. Kızımızın ayrı uyuması, acaba gün içinde bizimle dolu bir şekilde çok vakit geçirmesinden kaynaklanabilir mi?
53.45: Uyku eğitimi vermek istiyoruz çocuklarımıza. Bu konudaki düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
54.43: Güvenli bağlanma demişken bir detaya değinmek istiyorum, çok inçe bir detay. Çocukluk döneminde annesine güvenli bağlanan çocuk, eşine kendini bırakır. Romantik bağlanma.
01.02.45:Hocam kızım 32 aylık, emmeyi bırakmadı. Ne yapmalıyız? 27 aylık iken gündüz bıraktı sadece, gece emiyordu. Hastalandı tekrar başladı.
01.06.15: Hocam oğlum 30 aylık ve şu sıralar inatlaşma safhasında hele üstünü giydirmek noktasında. Yani güvenli bağlanmadan bahsettiniz. Onunla ilgili mi?”
01.07.00: Hocam engelli kızım dört yaşında yeni yürüyor, korkuyor ve düşüyor. "Yanındayım." telkini yeterli olmadı, ne yapmalıyım?
01.09.27: Hocam oğlum bir yaşında işe başladım. Her sabah ağlama krizleri yaşıyoruz. En doğru ayrılma şekli nasıldır?
01.14.18: 25 aylık kızım bir buçuk yaşta sütten kesildi. Ancak geceleri eli göğsümde uyumak istiyor, süt olmasına rağmen aralı emmek istiyor. Acaba bu güvenli bağlanma problemi midir? Nasıl aşmamız gerekir, nasıl yaklaşmalıyım?
01.15.28: Hocam üç yaş kreşe alışma sürecinde, öğretmen ile okula başlamadan önce aynı zamanda, aynı zaman geçirme talebimiz olumlu karşılanmadı. Okul nasıl bir yol izlenmeli?
01.17.30: Merhaba Adem Hocam, kızım okula erken başladı. Hem okul değiştirip hem sınıf tekrarı yaptırmak, kendi yaşıtlarıyla devam etmesi mi doğru olur?
01.18.23: Üç yaşındaki çocuğum akıcı konuşuyordu ancak şimdi konuşamıyor, ke ke kekemeliyor." diye yazmış. Anne anne anne anne, baba baba baba baba diye tekrar ediyor, bu bizim canımızı çok acıtıyor.
Pedagoji Okulu- Ergenlik Dönemi 2
VİDEONUN İÇERİĞİ:
ERGENLİK DÖNEMİ-2
Ergenlik dönemi nedir?
01.58: Ergenlik dönemine has davranışlar var mı?
05.36: Ergenlik dönemi bir problem dönemi değildir, duygusal problemlerin, ihmale uğramaların, küçümsenmelerin açığa çıktığı dönemdir. Duyguların dışavurulduğu bir dönemdir.
07.09: Ergenlerle duygular hakkında konuşulmaz.
08.04: Arınma dönemleri nelerdir?
14.52: Hafıza ya travmatik bilgileri ya da kaygısız zamanların hatıralarını hatırlar.
20.42: Kişinin kendini değerli hissetmesi, kendini sevmesi demektir. Değer verdiği kişiler tarafından da değerli hissetmek ister.
26.24: Gerçeklik, bireyin duyguları ile butunlesmis davranislarina denir. 28:42 Askin duygular içerisinde olmak, çocuğu edilgenlestirir.
29.29: Kendilik, duygularının içerisinde bireyin kendi hislerini barındırarak ortaya çıkan davranislaridir.
32.24: Anne baba olmak çocuğun KENDİLİK hali içerisinde kalabilmesi icin rehberlik yapmaktır. Çocuğun fıtratını bozmadan yetişkinliğe erişmesi icin kol kanat germektir.
33.58: Çocuğun ikinci arınma dönemi ergenlik dönemidir. Yeniden bağlanmayı sağlarsak (ruhsal temas kurmak ) ergen olumsuz duygularından arınmış olur.
36.10: Çocuğun kendisini ailesi ile bir bütün olduğunu anlamasına aidiyet denir. Eğer çocuk ile aidiyet duygusu oluşmuşsa çocuğun ergenlik donemindeki dışavurduğu davranışlardan korkmayın.
40.30: Aidiyet duygusu nasıl oluşur?
42.20: Düşüncesel bir platformada birliktelik yaşamak ne demektir?
52.53: Yarı gerçekli oyunlar nelerdir? Zararları nedir?
57.07: Hayalde üretilen hislere organizmamız gerçek yaşamda tepki verir.
Pedagoji Okulu- Ergenlik Dönemi 4
VİDEONUN İÇERİĞİ:
ERGENLİK DÖNEMİ: 4
04.01: Ergenlikte cinsellik kızlar ve erkekler için ayrı ayrı konuşulmalıdır.
04.15: Ergenlik cinsellik olarak ikiye ayrılır:
Ön ergenlik dönemi: cinselliğin zihinsel boyutu aktiftir. Karşı cinsi farketmiştir, ancak cinselliğin duygu boyutu aktifleşmemiştir.
Ergenlik dönemidir.
09.30: Ön ergenliğe geçis erken başlamışsa ( kız- erkek ilişkilerindeki yakınlığı farketmişse) kendi zihni ile uzun süre mücadele edecek demektir.
10.40: Çocuklar karşı cinsi farketmeye erken başlarsa onergenlige girmesine sebep olabilir.
16.40: Fizyolojik bazı sebepler de hormonal yapıdaki bozulmalar ön ergenliğe girmesine sebep olabilir.
18.45: Çocuğun ön ergenliğe girdiği yaşlar iradesini yönetemediği yaşlara denk gelirse cinsel duygularını yönetmekte zorlanır.
29.33: Kız çocukları ile erkek çocuklarının ergenliğe girişleri farklıdır.
31.12: Kız çocuklarının ergenliğe girişi haz odaklı değildir, değişim odaklıdır. Anneler kızlari ile birbirine yakınsa paylaşım olur ve ergen rahatlamaya başlar genişlemeye girer. (Anne kız arasındaki iliski)
33.35: Erkekler ergenliğe haz odaklı girerler. Erkek ergenlerdeki haz odaklı duygular suçluluk duygusunun tetiklenmesine neden olur. Suçluluk duygusundan dolayı baba ile bağ kopmaya başlar.
35.19: Kız ergenler daha olgun hissederler kendini, yaşça büyükler ile oturup kalkmaktan zevk duyar.
Erkek ergenlere duyguları ilk ilgili soru sorulmaz,
37.17: Erkek ergenlere yaşadığı duygunun normal olduğunu anlatılırsa ilk sorunu aşmış olur. Çocuğun yaşadığı bu haz odaklı gelişimin çevresindekiler için de normal bir süreç olduğunu öğrendiğindeki şaşkınlığın da yönetebilirse bu sorun da aşılmış olur.
40.10: Erkek ergen çocuğun bilgilendirilmesi baba tarafından yapılmamalı, çünkü çocuk kendini anne baba ile eşleştirir ve yaşadığı duygular anne ve babasında olduğu duygusu onu zorlar. Olgun bir akrabanın anlatması uygundur.
45.06: Kendine yönelme eylemleri nedir? (Çocuk ergenlik dönemine olumsuz geçmişi ile girmişse kendi için bulduğu bu haz alanına düşer.
46.49: Gerçek KENDİLİK içerisinde doğal süreç yasamış ergen arayış ve haz alanına düşmesine nadir rastlanır.
47.30: Ergen masturbasyonlarinin önüne gecen en onemli güç değerlilik hisleridir.
SORULAR VE CEVAPLAR
50.52: Oğlum 12 yaşında çok agresif, öfkesini kontrol edemiyoruz, kardeşi ile sürekli kavga ediyor şiddete meyilli mi acaba , ne yapmamız gerekir?
52.57: Hocam 9 yaşındaki kız yeğenim çok agresif çoğu zaman içe kapanık ailesine karşı hep bağırarak cevap veriyor acaba kardeşlerini mi kıskanıyor?
59.46: Hocam 17 yaşındaki oğlumun babası ile kavga edip geceyi başka bir yerde geçirmesi doğru mudur?
1.03.04: Benim oğlum 4 yaşında aşırı hızlı ve çok hareketli ne yapmam lazım acaba?
1.03.52: Hocam babası vefat etmiş erkek ergen cocukla annenin ergenlik konularını konuşması uygun mudur?
1.04.51: Hocam yeğenim 15 yaşında cinsel isteklerini bastırıyor, dinle bağlantı kuruyor ne yapmak lazım?
1.12.35: Hocam oğlum benimle kusurlu konuşuyor, bağırıyor, internetin başından kalkmıyor evin internetini kapatmayı düşünüyorum, ne dersiniz?
1.13.05: Hocam tacize uğramış bir çocukla nasıl yakınlaşabilirim, nasıl destek olunmalıdır?
Pedagoji Okulu - Onarılmaya Olan İhtiyaç 3 & Duyarsızlık ve Oyalanma Davranışları
VİDEONUN İÇERİĞİ:
ONARILMAYA OLAN İHTİYAÇ : DUYARSIZLIK VE OYALANMA DAVRANIŞLARI
1.00 - 23.50: DUYARSIZLIK
23.51 - 42.30: KALİTELİ YAŞAMIN SIRRI: YAVAŞLIK...
Pedagoji Okulu- Onarılmaya Olan İhtiyaç 4 & Kişilik Bozuklukları
VİDEONUN İÇERİĞİ:
ONARILMAYA OLAN İHTİYAÇ-4: KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
0.32- 20.27: KENDİLİK BOZUKLUĞU NEDİR?
20.28 - 41.36: ÇOCUĞUN KENDİ GİBİ OLAMADIĞI DURUMDA ORTAYA ÇIKAN KİŞİLİK BOZUKLUKLARI ?
Pedagoji Okulu- Sorular & Cevaplar
VİDEONUN İÇERİĞİ:
SORULAR VE CEVAPLAR
02.15: Çocuğun oruç tutması. Çocuğu ramazan ve oruçtan soğumadan ne yapmalıyız?
Özenti/ Alıştırma / İrade/ İç motivasyon
04.05: Çocuğu alıştırmak yerine yatkınlık kazandırmak
Zorlamamak, yapabildiği kadarını yapması
Kendilik duygusu, baskı, zorlanma, iç huzur
19.05: Aynen hocam, ben çok kötüyüm ama kızıma göstermemeye çalışıyorum.
21.13: Koşulsuz ebeveyn - Merhaba hocam sitenizin güncellemesi ne zaman tamamlanacak?
22.33: 2.5 yaşındaki oğlum kızdığı zaman bana ve babasına, oyun arkadaşlarına vuruyor. İstemediği bir şey olduğunda tepkisini böyle gösteriyor nasıl davranmalıyım kızsam olmuyor anlatsam yine olmuyor.
27.41: Hocam görün lütfen. Oğlum 28 aylık sürekli yiyecekleri birbirine karıştırıp döküyor. İleride yiyeceklere değer vermemesinden korkuyorum bundan nasıl vazgeçirebilirim?
30.25: 3 yaşındaki oğlum ben evden tek çıkarken rahatsız oluyor, üzülüyor geldiğimde de güzel karşılıyor bu zamana kadar hiç ayrılmadık bu durum normal mi?
31.53: 25 aylık kızım var son bir iki aydır tırnak yeme alışkanlığı başladı elleri hep ağzında bir şeyden tedirgin olması durumunda yapabilir dediler neden kaynaklanıyordur nasıl engelleyebilir im?
33.04: Bir yaşından beri kızım ağzında yemek tutuyor kendi yemiyor 4 yaşına geldi ne yapayım bilmiyorum psikolojim bozuldu.
41.13: 6 yaşındaki oğlum önceleri kendini çok rahat ifade ederdi. Şimdi arkadaşlarıyla sorun yaşayınca ağlıyor. Önceleri yalan konuşmazdı yalan söylemeye başladı neden olur?
43.07: Kızım 20 aylık bezleniyor. Fakat sürekli kabızlık sorunu yaşıyor. Kabızlıktan sonra kakasını yapmaya korkuyor bir daha kabızlığa sebep oluyor ne yapmalı?
44.24: 6 yaşındaki kızım tuvalete kendi gidebildiği halde hala tuvalet sonrası temizliğini annesinin yapmasını istiyor nasıl yapmalı?
45.37: Hocam kızım 2 yaşına yeni girdi emzik emiyor bıraktıramıyorum saklıyorum krize giriyor bende pes edip veriyorum ne yapmalıyım?
53.20: 3 yaşındaki kızım kendi yaş grubunu sevmiyor, vuruyor, bağırıyor, istemiyor kendine büyüklerle oyun oynamak istiyor ve maalesef beni anne olarak değil arkadaş olarak görüyor.
01.00.31: Prematüre bebeğim oldu bakımı çok zor oldu. 6 ay bir odada maske takarak baktım. Hamilelik döneminde 1 ay hastanede yattım çok ihmal ettim ne olduysa ondan sonra oldu öncesinde hiç sorunumuz yoktu.
01.01.43: 8 yaşında oğlum 1.sınıfta hareketli başarılıydı ama arkadaşı darp etti. İç çamaşırı sınıf arkadaşı tarafından parkta aşağı indirildi. Şimdi 2. Sınıfta başarı düştü davranışları da bozuldu. Sınıf değiştirelim mi?
Pedagoji Okulu- Sevgililer Günü ve Sevgi
VİDEONUN İÇERİĞİ:
SEVGİLERLER GÜNÜ VE SEVGİ:
01.45: Çocuklukta karşılanmayan sevgiler hırçınlık duygularını ortaya çıkarmaktadır.
03.50: Sevginin fark edilebilmesi için hazırbulunuşluğu bilmek gerekir. İhtiyaçların giderilmesi ile hazırbulunuşluk devam etmektedir.
08.11: İhtiyaçlar ikiye ayrılır; hazırbulunuşluk ve yoksunluktan kaynaklanan ihtiyaçlar.
10.02: Bir kişinin başka bir kişinin içinde bulunduğu yoksunluktan kaynaklanan ihtiyacı gidermeye çalışması o kişide değersizlik hissine yol açmaktadır.
18.55: Adem hocanın danışanları ile ilgili değersizlik duyguları üzerine örnekler...
20.29: Yoksunluktan kaynaklanan ihtiyacın eşten giderilmesi ile ilgili danışan örnekleri...
24.12: Bağımlılığa dönüşmüş bir sevgi ile ilgili danışan örnekleri...
Pedagoji Okulu- Çocuklukta Zarara Uğramışlık Nedir?
VİDEONUN İÇERİĞİ:
ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE ZARARA UĞRAMIŞLIK NEDİR?
02.03 - 06.25: Pedagoji ve psikolojinin bireye bakış açısı nasıldır? Anne babaların kendi çocukluk dönemleri ile ilgili yanılsamaları? Onarılmaya olan ihtiyacın fark edilmesi?
07.19 - 15.20: Bireyin KENDİLİK duygularının engellenmesi sonucu zarara uğramışlığın yaşanması. Kendiliği bozan en büyük etken şiddet ve şiddetin tanımı?
18.15 - 20.28: Zarara uğramışlığa sebep olan ikinci etken sevecenlik. Sevecenlik yoluyla bireyin KENDİLİK duygularının bozulması ve edilgenleşmesi
22.29: Zarara uğramışlığa neden olan 3. etken: İhmal edilmişlik..
25.08 - 26.57: Birey KENDİLİK duyguları üzerine gelişmediğini fark edince ne olur? Pedagojinin baktığı durum bireyin kendi duygularıyla mı geliştiği yoksa zarara uğramışlığın etkisiyle mi şekillendiğidir.
30.03: Onarılmaya ihtiyaçta ki asıl amaç bireyin KENDİLİK duygularını erişmesini sağlamaktır.