Hitap edilemeyen çocukların dramı
Her çocuğun öğrenme şekli farklıdır. Fakat öğrenmenin özelliği tektir: Konsantrasyon.
Konsantrasyon iki şekilde oluşur: Kaygı ve merak duygusu.
Kaygı, bir SAVUNMA HALİdir ve geçici bir süre konsantrasyonu artırır. Şöyle ki: Benlik kendini tehdit altında hissettiğinde, hayati birçok fonksiyonunu askıya alır ve tehditten kurtulmak için kaygı duyduğu noktaya odaklanır. Ancak kaygı süresi uzadıkça, yeni savunma mekanizmaları devreye girer: “Unutkanlık” veya “zihinsel körlük”…
Mesela, sert ve baskıcı bir öğretmen, derslerine çalışmayan öğrencilerini sınıfta bırakacağına dair kaygı oluşturuyorsa, bu durum, belki öğrencilerin belli bir süre derslere odaklanmasını sağlayabilir. Ancak günler geçtiği halde tehdit devam ediyorsa, öğrenciler, öğrendikleri konuları “unutmaya”, öğretmenin anlattığı detayları artık “algılayamamaya” başlar.
Bu, sadece okulda değil, çocuğun yaşadığı bütün ortamlarda böyledir.
Çocuk, kendini ceza, baskı, zorlama, aşağılama gibi tehdit altında hissettiğinde belki istenilen davranışı bir yaşa kadar sergileyebilir, ancak zaman geçtiği halde tehditlerden kurtulamıyorsa bir süre sonra “yılışmaya” ve “şımarıklık” yapmak sureti ile “dikkatini dağıtmaya”, kendisinden istenilen davranışları “yok kabul etmeye” çabalar.
Günümüzde başarısız olduğu “zannedilen” birçok çocuğa yaşatılan trajedi aslında bundan farklı değildir.
Hâlbuki doğal öğrenmenin bitmek tükenmek bilmeyen gücü “merak” duygusudur. Merak, Allah’ın insanlara bir lütfudur ve kişinin içinde yaşadığı kâinatı kavrayabilmesi için garip bir enerji halidir…
Bir çocuğa yapılabilecek en büyük haksızlık, onun merak duygusunu yok etmektir ve en başarısız eğitici, çocuğun yaşı itibari ile yöneldiği merak alanından bir kanal bulup kendi anlatacağı konuya bağlayamayan eğiticidir.
Çocuk her yaş döneminde farklı konulara merak duyar… ve yine her çocuk mizacındaki farklılığı ile merak duyduğu alanlarda diğer yaşıtlarından ayrılır.
Bir yetişkinin kendisinde geliştireceği en önemli özellik, çocuğun merak duygusunu keşfedebilecek derinlikte duyarlılığa sahip olmaktır. Merakına hitap edici bir derinlikte rehberi olan çocuğun kendinde geliştirdiği yetenek “konsantrasyonudur”.
Konsantrasyon, bir “engel duyusu” oluşturur.
Engel duyusu, bir duyunun daha yoğun çalışabilmesi için, diğer duyuların işlevini geçici olarak yavaşlatması veya bilinç dışına itmesi halidir.
Mesela, öğretmenini dinleyen bir çocuğun gözlerini kırpmadan tavana bakması, aslında o çocuğun farkında olmadan kendisinde bir engel duyusu oluşturması halidir. Çocuk, görmek duyusunu geçici olarak askıya alarak zihinsel yoğunluğu artırma çabasındadır. Bazı çocukların gözlerini kapatıp sıraya başını koyması da bundan farkı bir şey değildir.
Veya öğretmenini dinlerken ağzı açık kalan bir öğrencinin durumu bundan farklı değildir. Zihin, konsantrasyon gücünü artırabilmek için vücudun birtakım organlarının kontrolünü devre dışı bıraktığında çocuğun ağzı açık kalmış olabilir.
Tıpkı bunun gibi, ebeveynini yoğun bir konsantrasyon içinde dinleyen çocuk, koltuğun üzerinden baş aşağı sarkıyor olabilir. Bu durum çocuğun yetişkine karşı lakaytlığı değil, aksine, anlatılan konuyu daha yoğun bir konsantrasyon ile dinlerken bazı vücut fonksiyonlarının kontrolünü bırakması hâlidir.
Bütün bunları neden söylüyorum? Çünkü geçen hafta bayramda karşılaştığım onlarca çocuğun kendi ebeveynleri tarafından anlaşılmıyor olduğunu gördükçe içime tuhaf bir zehir aktı durdu hep.
Hâlbuki konsantrasyonu olmayan çocuktan değil, merakı yok edilmiş çocuktan bahsetmek gerek.
Şımarık çocuktan değil, şımartılmış çocuktan bahsetmek gerek.
Başarısız çocuktan değil, hitap edilememiş çocuktan bahsetmek gerek.
Ve söz dinlemeyen çocuktan değil, itibarını kaybetmiş ebeveynden bahsetmek gerek.