Bir çocuk 7’sinde ne ise 70’inde de o mudur?
İnsan yaşamının en önemli dönemi çocukluk yıllarıdır.
Zira çocukluk, “hislerin” oluştuğu dönemdir.
Hisler, bir kişinin kişiliğini oluşturan en temel dürtü kaynağıdır.
Mesela, çocukluk yıllarında kendisine “saygıdeğer” olarak davranılmamış, kimi zaman küçük düşürülmüş, kimi zaman aşağılanmış ve ihmale uğratılmış bir çocuğun içinde “değersizlik hissi” oluşur. Böylesi bir hissin oluştuğu kişi, yıllar da geçse, içindeki bu histen kurtulmayı kolay kolay başaramaz.
Zira hisler kalıcıdır, söküp atılması oldukça zordur.
Hisler, kişinin huyunu oluşturur. Huyun kontrolü, aklın elinde değil, “duyguların” elindedir. Duygular hislerin artık şekle bürünmüş halidir.
Çocukluk döneminde “güvensizlik” hissi oluşmuş olan bir kişi, yetişkinlik döneminde kimseye kolay kolay güvenemez. Böylesi bir kişinin siz ne kadar aklına hitap etseniz ve güven dolu sözler söyleseniz de o kişinin “duygularını” değiştirmedikçe güvensizlik hissini yok edemezsiniz. Bir kişinin duygularının değişmesi ancak kendisine hitap eden kişiye “tam bir güven” duyması ile olur.
Yetişkinlik yıllarındaki psikolojik problemlerin birçoğunun kaynağı çocukluk hatıralarından edinilen böylesi hislerdir.
Kurtulunamamış hisler kişide psikolojik problemlere yol açar…
Çocuk zihni savunmasızdır.
Bir yetişkin çocuğa nasıl davranıyorsa, çocuk, kendisinin öyle davranılması gereken biri olduğuna inanır.
Kendisine yapılan kötü muameleyi, o yetişkinin insana “saygısızlığı” olarak değil, kendisinin “saygıya değmeyen biri” olduğundan kaynaklandığını zanneder.
Bu yüzden bir ebeveyn çocuğuna ne kadar kötü davranırsa davransın, çocuk ertesi gün yine de kendisine kötü davranan ebeveyninin yanına sokulur, ona yaranmak için “şımarmaya, yılışmaya” başlar. Bu, ebeveynine ihtiyacı olduğu için bir çıkar arayışı değil, değersiz olan kendisini ebeveynine yeniden kabul ettirme çabasıdır.
Bir anne kızgınlık anında çocuğunu “Geri zekâlı mısın nesin sen de be!” diye aşağılasa, bu sözü işiten çocuk daha çok gülmeye ve yılışmaya başlar.
Aslında bu bir çocukluk dramıdır.
Zira burada çocuk, annesinin kendisine hakaret ettiğini düşünmez, kendisinin aslında gerçekten geri zekâlı biri gibi olduğuna inanır. Ve geri zekâlı olan kendisini annesine sevdirmek için ekstra bir “sevimlilik” çabasına girişir, daha çok hoplar, daha çok zıplar, dil çıkartır, güler… Bu durum çocuk açısından kendini sevdirme çabası olsa da, yetişkin için çoğu defa çocuğun şımarması olarak yorumlanır…
Eğer çocuğun davranışlarının temelinde yatan hisler ebeveyni tarafından doğru olarak algılanmaz ve o hislerin onarımı için gerekirse çocuktan özür dilenmez ise çocuktaki bu hisler bir süre sonra kalıcı hale dönüşür.
Kendisinin geri zekâlı gibi olduğuna inanan bir çocuk, artık okulda da garip garip davranışlar sergiler, derste öğretmenini, teneffüste arkadaşlarını bunaltır… Aslında böylesi durumlarda çocuğun aradığı şey “değerlilik hissidir”. Ve bunu o çocuğa kim verirse, çocuk onunla sükûnete erer.
Bütün bu hislerin en yoğun kazanıldığı dönem, 6 yaş öncesi dönemdir. Atalarımız, “Bir çocuk 7’sinde ne ise 70’inde de odur” diye boşuna söylememiş olsa gerek...
Yorumlar
Yorum Yap!
Bir çocuk 7’sinde ne ise 70’inde de o mudur?
İnsan yaşamının en önemli dönemi çocukluk yıllarıdır.
Zira çocukluk, “hislerin” oluştuğu dönemdir.
Hisler, bir kişinin kişiliğini oluşturan en temel dürtü kaynağıdır.
Mesela, çocukluk yıllarında kendisine “saygıdeğer” olarak davranılmamış, kimi zaman küçük düşürülmüş, kimi zaman aşağılanmış ve ihmale uğratılmış bir çocuğun içinde “değersizlik hissi” oluşur. Böylesi bir hissin oluştuğu kişi, yıllar da geçse, içindeki bu histen kurtulmayı kolay kolay başaramaz.
Zira hisler kalıcıdır, söküp atılması oldukça zordur.
Hisler, kişinin huyunu oluşturur. Huyun kontrolü, aklın elinde değil, “duyguların” elindedir. Duygular hislerin artık şekle bürünmüş halidir.
Çocukluk döneminde “güvensizlik” hissi oluşmuş olan bir kişi, yetişkinlik döneminde kimseye kolay kolay güvenemez. Böylesi bir kişinin siz ne kadar aklına hitap etseniz ve güven dolu sözler söyleseniz de o kişinin “duygularını” değiştirmedikçe güvensizlik hissini yok edemezsiniz. Bir kişinin duygularının değişmesi ancak kendisine hitap eden kişiye “tam bir güven” duyması ile olur.
Yetişkinlik yıllarındaki psikolojik problemlerin birçoğunun kaynağı çocukluk hatıralarından edinilen böylesi hislerdir.
Kurtulunamamış hisler kişide psikolojik problemlere yol açar…
Çocuk zihni savunmasızdır.
Bir yetişkin çocuğa nasıl davranıyorsa, çocuk, kendisinin öyle davranılması gereken biri olduğuna inanır.
Kendisine yapılan kötü muameleyi, o yetişkinin insana “saygısızlığı” olarak değil, kendisinin “saygıya değmeyen biri” olduğundan kaynaklandığını zanneder.
Bu yüzden bir ebeveyn çocuğuna ne kadar kötü davranırsa davransın, çocuk ertesi gün yine de kendisine kötü davranan ebeveyninin yanına sokulur, ona yaranmak için “şımarmaya, yılışmaya” başlar. Bu, ebeveynine ihtiyacı olduğu için bir çıkar arayışı değil, değersiz olan kendisini ebeveynine yeniden kabul ettirme çabasıdır.
Bir anne kızgınlık anında çocuğunu “Geri zekâlı mısın nesin sen de be!” diye aşağılasa, bu sözü işiten çocuk daha çok gülmeye ve yılışmaya başlar.
Aslında bu bir çocukluk dramıdır.
Zira burada çocuk, annesinin kendisine hakaret ettiğini düşünmez, kendisinin aslında gerçekten geri zekâlı biri gibi olduğuna inanır. Ve geri zekâlı olan kendisini annesine sevdirmek için ekstra bir “sevimlilik” çabasına girişir, daha çok hoplar, daha çok zıplar, dil çıkartır, güler… Bu durum çocuk açısından kendini sevdirme çabası olsa da, yetişkin için çoğu defa çocuğun şımarması olarak yorumlanır…
Eğer çocuğun davranışlarının temelinde yatan hisler ebeveyni tarafından doğru olarak algılanmaz ve o hislerin onarımı için gerekirse çocuktan özür dilenmez ise çocuktaki bu hisler bir süre sonra kalıcı hale dönüşür.
Kendisinin geri zekâlı gibi olduğuna inanan bir çocuk, artık okulda da garip garip davranışlar sergiler, derste öğretmenini, teneffüste arkadaşlarını bunaltır… Aslında böylesi durumlarda çocuğun aradığı şey “değerlilik hissidir”. Ve bunu o çocuğa kim verirse, çocuk onunla sükûnete erer.
Bütün bu hislerin en yoğun kazanıldığı dönem, 6 yaş öncesi dönemdir. Atalarımız, “Bir çocuk 7’sinde ne ise 70’inde de odur” diye boşuna söylememiş olsa gerek...