adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Çocuk eğitimi adım adımdır
 350

Çocuk eğitimi adım adımdır

13 yaşında bir kız çocuğunun annesi, kızı et yemiyor diye görüşmeye geldi. “Neden et yemiyor ki?” diye sorduğumda “Bilmiyorum ama 6-7 yaşından sonra hiç et yemedi. Zorladığımızda kimi zaman inatla direndi, kimi zaman istifra edene kadar ağladığı oldu. Biz de gücümüz yetmeyince artık zorlamayı bıraktık.” dedi.

Annenin bu çaresiz hâlinden sonra genç kızla ayrıca konuşmaya başladık. “Ben et yiyemiyorum, midem bulanıyor, annem babam da beni anlamıyorlar.” dedi.

Kendisi ile uzun uzun konuştuk. Bunun nedenini birlikte düşündük. Çocukluk yıllarında neler yaşadığına değindik. Geçmiş yıllarla “duygusal bir bağ” kurduk. Hangi olaydan sonra et yememeye başladığını hatırlamaya çalıştı, önce hatırlayamadı. Sonra içi burkuldu, duygusallaştı ve ağlamaya başladı.

Daha sonra hatırladı bu durumun ne zaman başladığını: “7 yaşındaydım, babam bana bir kuzu almıştı. Apartmanımızın bahçesine bağlamıştık. Adını ‘Kuzucuk’ koymuştum. Okuldan geldikçe ona ot veriyordum, yapraklar toplayıp avucumda yediriyordum. Otları yerken elime nefesi geldiğinde çok hoşuma gidiyordu. Gözleri kara idi, bana baktığında sanki beni görüyor gibi geliyordu. Bazen onunla konuşuyordum. Çok mutluydum. Bir gün okuldan geldiğimde evde dayımlar da vardı. Kuzucuğu keseceklerini konuşuyorlardı babamlar. Ben inanamadım. Babam bunu nasıl yapar diye düşündüm. Babamın elindeki bıçakları görünce de korktum. Babama  ‘Yapma ne olur!’ diye yalvardım ama babam beni dinlemedi. Dayımla birlikte Kuzucuk’un yanına indiler. Annem ile ben pencereden bakıyorduk. Ben çok ağladım. Kuzucuk’un etlerini yukarı çıkarttı babamlar. Annem birazını pişirdi, sofrayı hazırladı. Kuzucuk aklıma gelince ağlamaya başladım. Babam kızdı bana, ‘Abartıyorsun’ dedi. Zorla et yedirmeye çalıştı. Ben daha çok ağladım. Sanırım işte o günden sonra bir daha et yiyemedim.”

Aslında eğitimde yaptığımız temel yanlışlardan birini bu genç kız da yaşamıştı.

Çocuk eğitiminde bir “tedricilik ilkesi” vardır ve oldukça önemlidir. Eğitim derece derece ve yavaş yavaş gerçekleşir. Çocuk, bir önceki duruma uyum sağlamadan, eğitimin bir sonraki durumu oluşturulmaz. Çünkü eğitimin ruha bakan bir yönü vardır.

Yetişkinler bazen çocukları kendileri gibi görüyor, kendileri gibi değerlendiriyorlar.

Hâlbuki çocuk, çocuktur, yetişkin değildir.

Bir yetişkinin karşılaştığı olayları anlamlandırması ile çocuğun anlamlandırması farklıdır.

Yetişkin, bir gereklilik olarak kurban keser ve onun için kurban bir “ibadet” anlamı taşır. Hâlbuki 7 yaşındaki bir çocuk ne ibadet bilir ne de gereklilik, o “Kuzucuğunu” bilir sadece.

Henüz duygusal yeterliliğe erişmemiş yaştaki bir çocuğun hissî bir bağ ile bağlandığı canlıyı kesmek, çocuk ruhuna zarar verir.

Bu zarar çocuğun kimi zaman etten tiksinmesi, kimi zaman kendisini duyarsızlaştırması ile sonuçlanır. Birçok yetişkin “Ben çocukken birçok kurban kesimi gördüm, bana bir şey olmadı.” dese de ruhun hangi olayda nasıl bir değişikliğe uğradığını kişi kendisi göremez.

Önümüzdeki hafta Kurban Bayramı.

Üzgünüm ama birçok çocuk kurban kesim alanlarında olacak. Kimi kesilen kurbanın gözüne bakacak, kimi saçlarına, kimi ise kasabın elindeki bıçağa…

Hâlbuki bir önceki kurbanın kesimini, bir sonraki kurbanlık hayvanın görmemesi için gözlerinin bağlanmasını tavsiye eden bir dinin hassasiyeti çocuklardan neden esirgenir anlamak oldukça zor.

Duyarlı bir ebeveyn, çocuklarına kurban ibadetini sorunsuz bir şekilde aktarmak istiyorsa, eğitimde tedricilik ilkesini kullanmalıdır.

Buna göre çocuklar 7 yaşından önce kurban kesimi görmemeli, Kurban Bayramı’nı bir “bayram” olarak tanımalıdır.

12 yaşına kadar olan çocuklar ise kurbanı “kesim anında” değil, kesildikten sonra görebilir, kurban etinin işlenmesinde ailesine destek olabilir.

Çocuklar ancak 12 yaşından sonra kesimlerde bulunabilir ve kurban kesiminde ailesine yardımcı olabilirler.

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’ne teşekkürler

Geçen hafta, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Senatosu, Anadolu kültür ve değerlerini ön plana çıkartan pedagojik bakış açısını değerli bulup şahsıma “Fahri Doktora” unvanı verdi. Bir uzman için 74 kişilik senato heyetinin takdirini kazanıp doktora unvanına layık görülmek farklı bir duygu imiş… Kişiye cesaret veriyormuş… Çanakkale Üniversitesi’nin sayın rektörü ve senatosuna duyarlılıklarından dolayı teşekkür ederim.

Yazarın 07 Ekim 2013 tarihli yazısıdır

Önceki Makale
Yaramaz çocuğun ilacı nedir?
Sonraki Makale
Bir çocuk 7’sinde ne ise 70’inde de o mudur?

Yorumlar

Yorum Yap!