7-14 Yaş Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Pedagog Dr. Adem Güneş, "okul çağı çocuğu" da diyebileceğimiz 7-14 yaş dönemi çocuğuyla ilgili temel özellikleri kısa ve net bilgilerle bir kitapta topladı… Uzun okumalara fırsat bulamayan… Kısa ve öz bilgilerle bu dönemin farkındalığını kazanmak isteyen yetişkinler için 7-14 Yaş Dönemi Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural bir ilke kitabı niteliğinde…
İçindekiler
BİR VEFA BORCU 13
YAYINA HAZIRLAYANIN NOTU 15
1-Çocuktuk üç dönemdir: bağlanma, aidiyet ve uyum 16
2-7 - 14 yaş dönemi, aidiyet' dönemidir 18
3-Çocuk kendini nereye ait hissediyorsa ait hissettiği yerdekiler gibi davranmaya başlar 20
4-Ailesiyle bağı olmayanın çevresiyle bağının güçtü olması marifet değildir 22
5-Yedi yaşından büyük çocuğun bulunduğu bir evde aile toplantısı' olmaması eksikliktir 24
6-Öğretmenlikte başarı, sınıfı yönetmekle değil, çocuğa kendisini yönetmeyi öğretebilmekle ölçülür 26
7-Bir eğiticinin çocuğa yapabileceği en büyük iyilik, onun çocukluğunu yaşamasına fırsat vermektir 28
8-Otoriter eğiticilerin başarılı, fakat agresif öğrencileri olur 30
9-Baskın eğitim ortamı, çocuğu hiperaktif eder 32
10-En iyi eğitici, çok şey öğreten değil, 'öğrenmeyi öğreten’dir 34
11-Çocuğunu kendi çocukluğu ile kıyas eden iletişim, kusurlu iletişimdir 36
12-1 yapabilirken 5 istemek, çocuğu agresifleştirir 38
13-Başarılı eğitimcinin en belirgin özelliği, öğrencisine derste öğretebilmesidir 40
14-Evde öğretmenlik yapan ebeveynler anne babalığı ihmal ederler 42
15-Çocuğun karne notu aynı zamanda eğitimcinin öğretmenlik' notudur 44
16-Başarısız çocuk yoktur, hitap edilememiş çocuk vardır 46
17-İçten gelen öğrenmenin üç motivasyon basamağı; merak, heves ve istektir 48
18-Kaliteli bir eğiticinin en üstün özelliği öğretmeyi öğrenebilmesi'dir 50
19-Öğrencisini dinlemeyen eğitici öğrencisi tarafından da dinlenmeyecektir 52
20-Sana güveniyorum, başaracaksın' sözü başarıya değil, kaygıya sebep olur 54
21-Sınav sonucuna ne kadar vurgu yapılırsa, kaygı o kadar artar 56
22-Hızlı okumak değil, anlayarak okumak başarıyı getirir 58
23-Bilgi öğretilmez öğrenilir 60
24-Öğrenmede kalıcılık zihinle değil, duyularla gerçekleşir 62
25-Kalıcı başarıların özünde merak duygusu, geçici başarıların özünde eğitici zorlaması vardır 64
26-Yeni olan her şey çocukta merak uyandırır, bilgi eskidikçe merak kaybolur 66
27-Meraksız eğitim, en başarısız eğitimdir 68
28-Her kitap değil, merak uyandıran kitap çocuğa hitap eder 70
29-En başarısız eğitimci sınıfını merakla değil baskı ile susturan eğitimcidir 72
30-Eğitimde ceza, merak duygusunu yok eder 74
31-Kendini gerçekleştirmesine izin verilmiş çocuklar, saldırgan değil, problem çözücü olurlar 76
32-Saldırganlık aşağılanmışlık hissinin dışa vurumudur 78
33-Dışlanmışlık aşağılanma hissettirir 80
34-Çocuklarda bağımlılık yetersizlik hissinin sonucudur 82
35-Okul çağı çocuğunun en belirgin özelliği unutkanlığıdır 84
36-Eğitimde baskı çocuğu zihinsel olarak güçlendirirken duygusal olarak zayıflatır 86
37-Çocuğun yaşadığı endirekt şiddet, en az direkt şiddet kadar yıkıcıdır 88
38-Kumbara çocuğu tasarruflu olmaya değil, bencilliğe alıştırır 90
39-7 yaş binicilik yaşıdır, at ile temas çocuğu güçtü hissettirir 92
40-Çocuğun horoz sesini duyması, kuzuya dokunması en iyi terapiden daha iyi terapidir 94
41-Her insanın özü, kendi çocukluğudur 96
42-Kız çocuklarını 'maşallah, erkek gibi' diye övmek, çocuğun kişiliğine haksızlıktır 98
43-Çocuk önce insandır, sonra çocuk 100
44-Çocuk başkalarına saygı duymayı kendisine saygı duyulduğu kadar becerir 102
45-Gel bakim, senin adın ne?' diye sormak çocuğu ezer 104
46-Tepkisellik çocuğun kendini gerçekleştirmek istemesinin önündeki engeli kaldırma mücadelesidir 106
47-Dikkat dağınıklığı ilaçla değil, aile ortamı düzenlenerek çözülür ....108
48-Oyuncakla değil, insanla oynanan oyunlar, dikkat güçlenmesini sağlar 110
49-Öğrencinin dikkati eğiticinin heyecanı kadardır 112
50-Yetişkinlerin çocukları Allah ve cehennemle korkutarak kendilerine itaate zorlamaları bir din suiistimalidir114
51-Çocuklarda düzen fikri, tertiple değil dekorasyon keyfiyle geliştirilmelidir 116
52-Yetişkin rahatlığı çocuğu rahatsız eder 118
53-Çocuğunun gözünde itibarını kaybeden tesirini de kaybeder 120
54-Ben senin yaşındayken' diye başlayan iletişim, en yanlış iletişimdir 122
55-Çocuğun yanlış davranışının eleştirilmesine değil, doğru davranışı öğrenmeye ihtiyacı vardır 124
56-Çocuğun eşyası kontrolsüzce arttıkça ebeveyniyle duygusal bağı azalır 126
57-Çocuk ebeveyninin çocukluk hikâyelerinde kendini bulur 128
58-Bir çocuğun ebeveyninden duyabileceği en güzel söz sen beni sevmesen de ben seni seviyorum'dur 130
59-Vaktinde ve yeterince yanında olunmayan çocuk, ihmale uğrayan çocuktur 132
60-Otorite olmak’, sözü dinlenir olmaktır 134
61-Her ebeveyn çocuğunu sever, ama sadece bazı ebeveynler çocuğunu duyar 136
62-Çocukta bir yetenek korunacaksa hissedebilme yeteneği korunmalıdır 138
63-Okulda cezalandırılan çocuk evde hiperaktif davranış sergiler 140
64-Çocuğun ağlamasına engel olmak onu güçlendirmez, duyarsızlaştırır 142
65-Duyguları denetlenen çocuklar ya edilgen olur ya agresif 144
66-Kaygılı ebeveynin korkak çocuğu olur 146
67-Duyguları ebeveynlerin denetimine girmiş çocuklar, vaktinde ağlamayı, vaktinde gülmeyi beceremezler 148
68-Marifet çocuğa gelecek hazırlamak değil, çocuğu geleceğe hazırlamaktır 150
69-iyi bir eğitimcinin en belirgin özelliği öğrencisine tebessümüdür ....152
70-Çocuğun varoluşunu engelleyen en büyük etken, duygusal tükenmişliklerdir 154
71-Çocuk duygusal tükenmişliğe zor düşer, fakat bir düşerse tam düşer 156
72-Duygusal tükenmişliğin sebebi, duygusal şiddettir 158
73-Erkek çocukları cüzdan, kız çocukları çanta ile düzeni öğrenir 160
74-Televizyon çocuğu hiperaktif eder 162
75-Kaliteli iletişim ânın yaşandığı iletişimdir 164
76-Akşam yemekleri bir arada olunduğu için özeldir 166
77-Okul çağında çocuğu olan ebeveynin kazanması gereken
en öncelikli özellik, iletişim becerisidir 168
78-Sorgulayıcı iletişim, sorunlu iletişimdir 170
79-Çocuğa bir işin nasıl yapıldığı değil, ne olduğu tarif edilmelidir 172
80-ilkokul çocuğuna haftalık değil, günlük harçlık verilir 174
81-Nefret ve kin olmadıkça kardeş kavgası güçlenmeye sebeptir 176
82-Doğal olmak,'kendi gibi olmaktır' 178
83-Çocuk 'her şeyi' değil 'tercih ettiği şeyi' yaşadıkça kişiliğini geliştirir 180
84-Öğretmenin kişiliği, öğrencisinin kişiliğinin zeminidir 182
85-Kişilik değiştirmek, kişilik oluşturmaktan zordur 184
86-Okul çocuğuna cinsel eğitim verilirken mahremiyet hissi zarara uğratılmamalıdır 186
87-Güçlü kişilik sahibi çocuk sadece almayı değil,vermeyi de öğrenen çocuktur 188
88-Teknoloji bağımlılığı çocuğun biraz oyalansın diye teknolojiyle baş başa bırakılmasıyla başlar 190
89-Yalan söyleyen çocuk değil, kendini savunmak zorunda bırakılan çocuk vardır 192
90-7 yaş çocuğuna alınabilecek en güzel hediye,bir analog kol saatidir 194
91-iradesi zayıf ebeveynlerin çocuklarının da iradesi zayıf olur 196
92-Davranış yanlış olabilir, çocuk yanlış olamaz 198
93-Çocuğun kendi yönetmediği hiçbir erdemli davranış,o çocuğa erdem kazandırmaz 200
94-Bir çocuğun başına gelebilecek en büyük kayıp davranışlarını yönetme becerisi'ni kaybetmesidir 202
95-Mahremiyet eğitimi, duyguların yönetimi eğitimidir 204
96-Aşağılanmış çocuk, aşağılayan ebeveyn olur 206
97-Anne babaların şiddet eğilimi, kendi çocukluk deneyimlerinin sonucudur 208
98-Çocuksuluğun ENGELLENMEsi kendi başına sorunlu bir davranış olduğu gibi, engellenmiş çocuk da sorunlu davranışa yönelir 210
99-En kötü geçmiş, çocukluğu yaşanmamış geçmiştir 212
100-Marifet, çocuğun sosyal yaşama uyum sağlarken bireysel varoluşunu sürdürebilecek güce erişmiş olmasıdır 214
Önsöz
Bir çocuğun kazanabileceği en güzel özellik; var olduğu hali ile kendini ortaya koyabilecek güce erişmiş olmasıdır...
Kendi gibi oturması...
Kendi gibi konuşması...
Kendi gibi gülmesi...
Kendi gibi düşünmesi...
Ne taklit başkalarını, ne korku başkalarından...
"Ne derler" diye değil, ne ise öyle olabilecek güce erişmiş olması...
Mevlana’ca ifade ile "ya göründüğü gibi olması ya da olduğu gibi görünebilmesi"...
Kişilik sahibi olması yani...
Zira kişilik 7 yaş sonrasında ve ancak kendini emniyette hissetmesiyle içten içe gelişir çocukta...
Kişiliğin hem kazanıldığı hem de en çok zarara uğradığı dönemdir bu; okul dönemi yani...
Bir yandan ebeveynin kaygısı, çocuğunun okul başarısı adına... Diğer yandan öğretmen baskısı, öğrencisine daha çok öğretebilmek için...
Öte yandan çocuğun kendini ortaya koymasından değil, ortaya koyulanı tekrar etmesinden hoşlanan eğitim sistemi...
Çocuk adım adım öğrenir, var olduğu gibi olup da başına iş açmaktansa, kendisinden beklendiği gibi olmanın daha iyi olacağını...
Çocuksu sevimliğin birden bitip yetişkin baskılarının başladığı dönem bu dönemdir...
Kendisine sunulan imkânları kullanamadığı için "suçluluk hissinin" oluşturulduğu dönem bu dönemdir...
Ödev, okul, sorumluluk, tertip düzen yüzünden sevgilerin azaldığı, "değersizliğin hissedildiği" dönem bu dönemdir... Yapabildiği kadarına razı olunmadığı için daha çok başarı beklentileri karşısında kendini "yetersiz hissettiği" dönemdir bu dönem...
Çocuksu coşkularla uykuya dalmak yerine, yetişkinlerin beklentilerine karşılık vermek için kaygıların oluştuğu dönem...
Bir başka deyişle, kişiliği oluşturmak yerine, adım adım kişilik kaybının yaşandığı dönem...
Çocuklara bir vefa borcum vardı üzerimde taşıdığım...
Onu bu kitapta ödemek istedim...
Ve çocuklara bir vefa borcu olduğunu düşünen yetişkinlerle bu kitapta buluşmak...
Umarım, her bir satır kendi çocukluğumuza eriştirir bizleri... Ve bir çocuk gözü ile çocuklara yeniden bakmayı kolaylaştırır... Sevgilerimle...
Adem Güneş İstanbul, 2015
Çocukluk üç dönemdir: bağlanma, aidiyet, uyum.
Çocuğun ilk yılları “Güvenli Bağlanma” dönemidir; 0-4 yaş arasını kapsar. Güvenli Bağlanma, ikiye ayrılır: 0-2 yaş Bağlanma, 2-4 yaş Ayrılma…Güvenli Bağlanma çocuk ile ona bakım veren “tek” kişi ile olursa sağlıklı olur…
7-14 yaş dönemi, “aidiyet” dönemidir.
Önceden sürekli annesi ile olmak için çaba harcayan çocuğa artık 7 yaşından sonra anne yetersiz gelir… Çocuk, aidiyet ihtiyacından dolayı kalabalıklar ister, kardeş ister, okul ister, sokak ister…
Çocuk kendini nereye ait hissediyorsa ait hissettiği yerdekiler gibi davranmaya başlar.
Aidiyet, bir grubun içerisinde kişinin kendisini iyi hissetmesiyle oluşan duygunun adıdır. Çocuk birilerinin yanında kendini iyi hissetmeye başladıkça o gruptakilere benzeme ihtiyacı hisseder. Onlar gibi oturur… Onlar gibi konuşur… Onlar gibi güler… Onların yaptıklarını benimser…
Ailesiyle bağı olmayanın çevresiyle bağının güçlü olması marifet değildir.
Birçok anne baba, okul çağı çocuklarının çevresinin genişliğiyle ve çok sosyal olmalarıyla övünür. Arkadaşlarının çokluğu ve onların içinde aranan biri olması çocuğu adına birçok ebeveyni mutlu eder. Ancak gelişim sürecine bakıldığında, çocuğun arkadaşlarından daha kuvvetli bir bağın ailesi ile olup olmadığı önemlidir…
7 yaşından büyük çocuğun bulunduğu bir evde "aile toplantısı" olmaması eksikliktir.
Çocuk sosyal yaşamda nasıl davranılacağını aile içinde öğrenir. Alışveriş yaparken, birisine selam verirken, misafir ağırlarken… Anne babalarının davranışlarına bakarak çocuk sosyal beceri edinir…
Öğretmenlikte başarı, sınıfı yönetmekle değil, çocuğa kendisini yönetmeyi öğretebilmekle ölçülür.
Kendi işini kendi görebilecek yeteneğe erişmesi, okul çocuğuna oldukça keyif verir. Ve bu onun için bir ihtiyaçtır…Çocuk bir işi yapabildiğini gördükçe “yapabilmekten kaynaklanan mutluluk” ile yeni işler yapabilme hevesi oluşur. Ve böylece gelişim süreklilik kazanır.
Bir eğiticinin çocuğa yapabileceği en büyük iyilik, onun çocukluğunu da yaşamasına fırsat vermesidir.
Eğitim bir çocuğun yaşamında önemli bir yer teşkil eder. Ancak yaşamının tamamını oluşturmaz…Çocuğun yeni bilgiler öğrenmeye ihtiyacı olduğu kadar, oynamaya, eğlenmeye, gülmeye ve arkadaşlarıyla koşturmaya da ihtiyacı vardır.
Otoriter eğiticilerin başarılı, fakat agresif öğrencileri olur.
Okul çocuğu, öğretmenden daha güçsüzdür... Öğretmen kendi gücünü çocuğun üstünde bir baskı unsuru olarak kullanıyorsa; o öğretmen, çocuğa zarar veren öğretmendir. Çocuksa böylesi bir öğretmenin zararına uğramamak üzere daha çok ders çalışmak ve duygularını da bastırmak zorunda hisseder kendini.
Baskın eğitim ortamı çocuğu hiperaktif eder.
Okul çocuklarının en büyük ihtiyacı harekettir. Çocuk hareket ettikçe gelişir… Hareketi kısıtlanan çocuğun gelişimi de kısıtlanmış demektir. Zihinsel gelişimin en önemli kaynağı da yine çocuğun hareket serbestliğidir. Çocuk hareket ettikçe kan dolaşımı artar… Artan kan dolaşımı beyni güçlendirir… Güçlenen beynin öğrenmesi kolay olur.
En iyi eğitici, çok şey öğreten değil, “öğrenmeyi öğreten”dir.
Birilerine bağlı olarak bilgi edinmek değildir sürdürülebilir bir eğitimin amacı… Bilgiye kişinin kendisinin ulaşabilme yeteneğine sahip olmasıdır eğitimde kalitenin özelliği… Eğiticinin öğrencisine öğreteceği her hazır bilgi, çocuğun öğrenme sürecine konulan bir engeldir.
"Sana güveniyorum, başaracaksın" sözü başarıyı değil, kaygıyı oluşturur.
"Sana güveniyorum, başaracaksın" sözü çocukta baskı oluşturur… Bu öyle bir baskı ki, o işin başarılması durumunda “kendisine güven” duyulacak, başarılamaması durumunda, “güvensizlik…”Kendisinin, kendisine güvenilmeyecek biri olması insana ağır gelir…
Kalıcı başarıların özünde merak duygusu, geçici başarıların özünde eğitici zorlaması vardır.
Merak, öğrenmenin en temel motivasyonudur. Çocuk bir şeyi öğrenmeye merak saldığında, eğitimci bu fırsatı iyi değerlendirmeli… Çocuğun merak duyduğu şeyden yola çıkarak kendi öğrenmeleri ile onun merak duyduğu şeyler arasında bağ kurmalıdır.
Eğitimde ceza merak duygusunu yok eder.
Merak bir içsel motivasyondur, çocuğun içinde kıpır kıpır bir yaşama sevincidir…Ceza ise dış motivasyondur. Öğrenme süreci içindeki bir çocuğa ceza vermek iç motivasyonunu zedeler… Ceza çocukta aşağılanmışlık hissi oluşturur.
Okul çağı çocuklarının en belirgin özelliği unutkanlığıdır.
Çocuğun unutkanlığı üzerine baskı yapmak yerine, ona unuttuğu şeyleri hatırlamasında yardımcı olmak, problemi çözmesinde destek olmak gerekir… Çocukluğun bu kıpır kıpır olduğu dönemde çocuğa “unutma” baskısı yapmak, onun unutkanlığını daha da artırır…
Çocuğun horoz sesini duyması, kuzuya dokunması en iyi terapiden daha iyi terapidir.
İnsanın doğaya ihtiyacı vardır… toprakta yürümeye… canlılar ile temasa… kulağına başka canlıların sesinin gelmesine… onlarla etkileşime… Zira insan doğanın bir parçasıdır… Ve doğa ile bütünleşebildiği kadar dingindir…
"Gel bakim, senin adın ne?" diye sormak çocuğu ezer…
“Gel bakim, senin adın ne?" diye çocuğu çağırmak çocukta yetersizlik hissine yol açar… Emredici bir halde çocuğa yaklaşmak, çocuğun yetişkin karşısında zayıf düşmesine sebeptir… Çocukla tanışmak isteyen yetişkin naif ve mütevazı olmalıdır… Çocuğun yanına gitmeli, eğilmeli, onunla göz hizasında mütebessim bir sima ile “merhaba” laşarak konuşmaya başlamalıdır…
Yetişkinlerin çocukları Allah ve cehennemle korkutarak kendilerine itaate zorlamaları bir din suiistimalidir.
Suiistimal; amaca erişmek için bir şeyi araç olarak kullanmadır. Eğer çocuğun kendine itaat etmesi amacı ile dini bir araç olarak kullanıyorsa bir yetişkin, dini suiistimal ediyor demektir. Din insan yaşamında bir araç değil, amaçtır.
Çocuğun yanlış davranışının eleştirilmesine değil, doğru davranışı öğrenmeye ihtiyacı vardır
Birçok yetişkin çocuğun yaptığı yanlışları eleştirerek, ona doğru davranışı öğreteceğini zanneder. Hâlbuki eleştiri bir öğrenme aracı değildir. Hele ki çocuklarda hiç değildir… Çocuk yanlışları eleştirildikçe değil, doğru davranışları öğrendikçe beceri kazanır…
“Otorite olmak” sözü dinlenir olmaktır
Birçok yetişkin “otorite” olmak ile “otoriter” olmayı karıştırır. “Otoriter” olmak baskıcı ve zorlayıcı olmaktır… Gücüyle isteğini yerine getirtiyor olmaktır. “Otorite” olmak ise sözü dinlenir olmaktır. Ne güç sahibi olması “otorite” olmaya etkendir ne de baskıcı olması… Bir ebeveynin “otorite” olması, sevecen olmasıyla… saygıdeğer olmasıyla… bilgi ve donanımlarıyla sözü dinlenir olmasıdır…
Duyguları denetlenen çocuklar ya edilgen olur ya agresif.
Ebeveynler çocuklarının sokakta, okulda, bahçede neler yaşadığını merak ederler. Bundandır ki, onlara okulda “ne olduğunu”, “neler yaptığını” sorarlar. Hatta böylece çocukla ilgilendiklerini zannederler.Halbuki böylesi sorgulayıcı ve didikleyici sorular bir süre sonra çocuğun tepkiselleşmesine, tamamen susmasına… ve artık hiçbir şey anlatmamasına sebep olur…
Çocuğun varoluşunu engelleyen en büyük etken, duygusal tükenmişliklerdir
Çocuk, içerisinde yaşama sevinci olduğu kadar kendini var edebilir… duygularını ifade eder, düşüncelerini ortaya koyar… arkadaşlıklar kurar… eğitim yolculuğuna devam eder… Çocuğun umudu tükendikçe, yaşama sevinci de tükenir… Okumayı başaramayacağını hissetmek... Dersleri yapamayacağını düşünmek… Üniversiteye giremeyeceğine inanmak duygusal tükenmişliklere sebeptir…
Kaliteli iletişim ânın yaşandığı iletişimdir
Bir kısım ebeveyn, çocukla kaliteli vakit geçirmenin, birlikte sinemaya, tiyatroya ve spora gitmek olduğunu düşünür… Bir kısım ebeveyn ise, çocuğa nasihat vermenin çocukla kaliteli iletişim olduğunu zannederler… Hâlbuki kaliteli iletişim, ânın yaşandığı iletişimdir…
Akşam yemekleri karın doyurmak için değil bir arada olunduğu için özeldir.
Okul çocuğunun en büyük ihtiyaçlarından birisi “ailesini bir arada görme” isteğidir… Ailesini bir arada görebilen çocuklar duygusal güçlü çocuklardır… Ebeveynler buldukları her fırsatta aileyi bir araya getirmeyi planlamalıdır…Bunlardan en güzel fırsat, akşam yemekleridir…
İlkokul çocuğuna haftalık değil günlük harçlık verilir.
Haftalık harçlık verilen çocuk, elindeki harçlık miktarı kadar etrafında gördüğü şeyleri almak ister. O parayı bir günde bitirebilir… Ki bu normaldir. Çocuklar ancak 12 yaşından sonra duygularını, hazlarını ve davranışlarını yönetebilecek iradeye sahip olabilirler…
7 yaş çocuğuna alınabilecek en güzel hediye, bir analog kol saatidir
7 yaşından sonraki çocukların en belirgin ihtiyacı; zamana karşı duyarlılık eğitimidir… Bu, çocuğun aynı zamanda adım adım iradesini de kuvvetlendiren bir eğitimdir… Neyin, nerede, ne kadar sürüyor olduğunu fark etmesi oldukça önemlidir… Bu farkındalık zamanın nasıl işlediği bilincine eriştirir…
Toplumsal kurallar içerisinde bireysel varoluşun adıdır; aidiyet
Aidiyet sosyal yaşamın bir parçası olarak kişinin kendisini özgür hissetmesidir…Çocuk önce toplumun bir parçası olarak var etmelidir kendini…Zira toplumsal uyumdur, yaşama becerisini kazanabilmek için ihtiyaç duyduğu…Çocuk toplumsal uyum içinde kendi farkındalığını edinerek bireysel varoluşunu devam ettirmelidir.
Yorumlar
Yorum Yap!
7-14 Yaş Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Pedagog Dr. Adem Güneş, "okul çağı çocuğu" da diyebileceğimiz 7-14 yaş dönemi çocuğuyla ilgili temel özellikleri kısa ve net bilgilerle bir kitapta topladı… Uzun okumalara fırsat bulamayan… Kısa ve öz bilgilerle bu dönemin farkındalığını kazanmak isteyen yetişkinler için 7-14 Yaş Dönemi Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural bir ilke kitabı niteliğinde…
İçindekiler
BİR VEFA BORCU 13
YAYINA HAZIRLAYANIN NOTU 15
1-Çocuktuk üç dönemdir: bağlanma, aidiyet ve uyum 16
2-7 - 14 yaş dönemi, aidiyet' dönemidir 18
3-Çocuk kendini nereye ait hissediyorsa ait hissettiği yerdekiler gibi davranmaya başlar 20
4-Ailesiyle bağı olmayanın çevresiyle bağının güçtü olması marifet değildir 22
5-Yedi yaşından büyük çocuğun bulunduğu bir evde aile toplantısı' olmaması eksikliktir 24
6-Öğretmenlikte başarı, sınıfı yönetmekle değil, çocuğa kendisini yönetmeyi öğretebilmekle ölçülür 26
7-Bir eğiticinin çocuğa yapabileceği en büyük iyilik, onun çocukluğunu yaşamasına fırsat vermektir 28
8-Otoriter eğiticilerin başarılı, fakat agresif öğrencileri olur 30
9-Baskın eğitim ortamı, çocuğu hiperaktif eder 32
10-En iyi eğitici, çok şey öğreten değil, 'öğrenmeyi öğreten’dir 34
11-Çocuğunu kendi çocukluğu ile kıyas eden iletişim, kusurlu iletişimdir 36
12-1 yapabilirken 5 istemek, çocuğu agresifleştirir 38
13-Başarılı eğitimcinin en belirgin özelliği, öğrencisine derste öğretebilmesidir 40
14-Evde öğretmenlik yapan ebeveynler anne babalığı ihmal ederler 42
15-Çocuğun karne notu aynı zamanda eğitimcinin öğretmenlik' notudur 44
16-Başarısız çocuk yoktur, hitap edilememiş çocuk vardır 46
17-İçten gelen öğrenmenin üç motivasyon basamağı; merak, heves ve istektir 48
18-Kaliteli bir eğiticinin en üstün özelliği öğretmeyi öğrenebilmesi'dir 50
19-Öğrencisini dinlemeyen eğitici öğrencisi tarafından da dinlenmeyecektir 52
20-Sana güveniyorum, başaracaksın' sözü başarıya değil, kaygıya sebep olur 54
21-Sınav sonucuna ne kadar vurgu yapılırsa, kaygı o kadar artar 56
22-Hızlı okumak değil, anlayarak okumak başarıyı getirir 58
23-Bilgi öğretilmez öğrenilir 60
24-Öğrenmede kalıcılık zihinle değil, duyularla gerçekleşir 62
25-Kalıcı başarıların özünde merak duygusu, geçici başarıların özünde eğitici zorlaması vardır 64
26-Yeni olan her şey çocukta merak uyandırır, bilgi eskidikçe merak kaybolur 66
27-Meraksız eğitim, en başarısız eğitimdir 68
28-Her kitap değil, merak uyandıran kitap çocuğa hitap eder 70
29-En başarısız eğitimci sınıfını merakla değil baskı ile susturan eğitimcidir 72
30-Eğitimde ceza, merak duygusunu yok eder 74
31-Kendini gerçekleştirmesine izin verilmiş çocuklar, saldırgan değil, problem çözücü olurlar 76
32-Saldırganlık aşağılanmışlık hissinin dışa vurumudur 78
33-Dışlanmışlık aşağılanma hissettirir 80
34-Çocuklarda bağımlılık yetersizlik hissinin sonucudur 82
35-Okul çağı çocuğunun en belirgin özelliği unutkanlığıdır 84
36-Eğitimde baskı çocuğu zihinsel olarak güçlendirirken duygusal olarak zayıflatır 86
37-Çocuğun yaşadığı endirekt şiddet, en az direkt şiddet kadar yıkıcıdır 88
38-Kumbara çocuğu tasarruflu olmaya değil, bencilliğe alıştırır 90
39-7 yaş binicilik yaşıdır, at ile temas çocuğu güçtü hissettirir 92
40-Çocuğun horoz sesini duyması, kuzuya dokunması en iyi terapiden daha iyi terapidir 94
41-Her insanın özü, kendi çocukluğudur 96
42-Kız çocuklarını 'maşallah, erkek gibi' diye övmek, çocuğun kişiliğine haksızlıktır 98
43-Çocuk önce insandır, sonra çocuk 100
44-Çocuk başkalarına saygı duymayı kendisine saygı duyulduğu kadar becerir 102
45-Gel bakim, senin adın ne?' diye sormak çocuğu ezer 104
46-Tepkisellik çocuğun kendini gerçekleştirmek istemesinin önündeki engeli kaldırma mücadelesidir 106
47-Dikkat dağınıklığı ilaçla değil, aile ortamı düzenlenerek çözülür ....108
48-Oyuncakla değil, insanla oynanan oyunlar, dikkat güçlenmesini sağlar 110
49-Öğrencinin dikkati eğiticinin heyecanı kadardır 112
50-Yetişkinlerin çocukları Allah ve cehennemle korkutarak kendilerine itaate zorlamaları bir din suiistimalidir114
51-Çocuklarda düzen fikri, tertiple değil dekorasyon keyfiyle geliştirilmelidir 116
52-Yetişkin rahatlığı çocuğu rahatsız eder 118
53-Çocuğunun gözünde itibarını kaybeden tesirini de kaybeder 120
54-Ben senin yaşındayken' diye başlayan iletişim, en yanlış iletişimdir 122
55-Çocuğun yanlış davranışının eleştirilmesine değil, doğru davranışı öğrenmeye ihtiyacı vardır 124
56-Çocuğun eşyası kontrolsüzce arttıkça ebeveyniyle duygusal bağı azalır 126
57-Çocuk ebeveyninin çocukluk hikâyelerinde kendini bulur 128
58-Bir çocuğun ebeveyninden duyabileceği en güzel söz sen beni sevmesen de ben seni seviyorum'dur 130
59-Vaktinde ve yeterince yanında olunmayan çocuk, ihmale uğrayan çocuktur 132
60-Otorite olmak’, sözü dinlenir olmaktır 134
61-Her ebeveyn çocuğunu sever, ama sadece bazı ebeveynler çocuğunu duyar 136
62-Çocukta bir yetenek korunacaksa hissedebilme yeteneği korunmalıdır 138
63-Okulda cezalandırılan çocuk evde hiperaktif davranış sergiler 140
64-Çocuğun ağlamasına engel olmak onu güçlendirmez, duyarsızlaştırır 142
65-Duyguları denetlenen çocuklar ya edilgen olur ya agresif 144
66-Kaygılı ebeveynin korkak çocuğu olur 146
67-Duyguları ebeveynlerin denetimine girmiş çocuklar, vaktinde ağlamayı, vaktinde gülmeyi beceremezler 148
68-Marifet çocuğa gelecek hazırlamak değil, çocuğu geleceğe hazırlamaktır 150
69-iyi bir eğitimcinin en belirgin özelliği öğrencisine tebessümüdür ....152
70-Çocuğun varoluşunu engelleyen en büyük etken, duygusal tükenmişliklerdir 154
71-Çocuk duygusal tükenmişliğe zor düşer, fakat bir düşerse tam düşer 156
72-Duygusal tükenmişliğin sebebi, duygusal şiddettir 158
73-Erkek çocukları cüzdan, kız çocukları çanta ile düzeni öğrenir 160
74-Televizyon çocuğu hiperaktif eder 162
75-Kaliteli iletişim ânın yaşandığı iletişimdir 164
76-Akşam yemekleri bir arada olunduğu için özeldir 166
77-Okul çağında çocuğu olan ebeveynin kazanması gereken
en öncelikli özellik, iletişim becerisidir 168
78-Sorgulayıcı iletişim, sorunlu iletişimdir 170
79-Çocuğa bir işin nasıl yapıldığı değil, ne olduğu tarif edilmelidir 172
80-ilkokul çocuğuna haftalık değil, günlük harçlık verilir 174
81-Nefret ve kin olmadıkça kardeş kavgası güçlenmeye sebeptir 176
82-Doğal olmak,'kendi gibi olmaktır' 178
83-Çocuk 'her şeyi' değil 'tercih ettiği şeyi' yaşadıkça kişiliğini geliştirir 180
84-Öğretmenin kişiliği, öğrencisinin kişiliğinin zeminidir 182
85-Kişilik değiştirmek, kişilik oluşturmaktan zordur 184
86-Okul çocuğuna cinsel eğitim verilirken mahremiyet hissi zarara uğratılmamalıdır 186
87-Güçlü kişilik sahibi çocuk sadece almayı değil,vermeyi de öğrenen çocuktur 188
88-Teknoloji bağımlılığı çocuğun biraz oyalansın diye teknolojiyle baş başa bırakılmasıyla başlar 190
89-Yalan söyleyen çocuk değil, kendini savunmak zorunda bırakılan çocuk vardır 192
90-7 yaş çocuğuna alınabilecek en güzel hediye,bir analog kol saatidir 194
91-iradesi zayıf ebeveynlerin çocuklarının da iradesi zayıf olur 196
92-Davranış yanlış olabilir, çocuk yanlış olamaz 198
93-Çocuğun kendi yönetmediği hiçbir erdemli davranış,o çocuğa erdem kazandırmaz 200
94-Bir çocuğun başına gelebilecek en büyük kayıp davranışlarını yönetme becerisi'ni kaybetmesidir 202
95-Mahremiyet eğitimi, duyguların yönetimi eğitimidir 204
96-Aşağılanmış çocuk, aşağılayan ebeveyn olur 206
97-Anne babaların şiddet eğilimi, kendi çocukluk deneyimlerinin sonucudur 208
98-Çocuksuluğun ENGELLENMEsi kendi başına sorunlu bir davranış olduğu gibi, engellenmiş çocuk da sorunlu davranışa yönelir 210
99-En kötü geçmiş, çocukluğu yaşanmamış geçmiştir 212
100-Marifet, çocuğun sosyal yaşama uyum sağlarken bireysel varoluşunu sürdürebilecek güce erişmiş olmasıdır 214
Önsöz
Bir çocuğun kazanabileceği en güzel özellik; var olduğu hali ile kendini ortaya koyabilecek güce erişmiş olmasıdır...
Kendi gibi oturması...
Kendi gibi konuşması...
Kendi gibi gülmesi...
Kendi gibi düşünmesi...
Ne taklit başkalarını, ne korku başkalarından...
"Ne derler" diye değil, ne ise öyle olabilecek güce erişmiş olması...
Mevlana’ca ifade ile "ya göründüğü gibi olması ya da olduğu gibi görünebilmesi"...
Kişilik sahibi olması yani...
Zira kişilik 7 yaş sonrasında ve ancak kendini emniyette hissetmesiyle içten içe gelişir çocukta...
Kişiliğin hem kazanıldığı hem de en çok zarara uğradığı dönemdir bu; okul dönemi yani...
Bir yandan ebeveynin kaygısı, çocuğunun okul başarısı adına... Diğer yandan öğretmen baskısı, öğrencisine daha çok öğretebilmek için...
Öte yandan çocuğun kendini ortaya koymasından değil, ortaya koyulanı tekrar etmesinden hoşlanan eğitim sistemi...
Çocuk adım adım öğrenir, var olduğu gibi olup da başına iş açmaktansa, kendisinden beklendiği gibi olmanın daha iyi olacağını...
Çocuksu sevimliğin birden bitip yetişkin baskılarının başladığı dönem bu dönemdir...
Kendisine sunulan imkânları kullanamadığı için "suçluluk hissinin" oluşturulduğu dönem bu dönemdir...
Ödev, okul, sorumluluk, tertip düzen yüzünden sevgilerin azaldığı, "değersizliğin hissedildiği" dönem bu dönemdir... Yapabildiği kadarına razı olunmadığı için daha çok başarı beklentileri karşısında kendini "yetersiz hissettiği" dönemdir bu dönem...
Çocuksu coşkularla uykuya dalmak yerine, yetişkinlerin beklentilerine karşılık vermek için kaygıların oluştuğu dönem...
Bir başka deyişle, kişiliği oluşturmak yerine, adım adım kişilik kaybının yaşandığı dönem...
Çocuklara bir vefa borcum vardı üzerimde taşıdığım...
Onu bu kitapta ödemek istedim...
Ve çocuklara bir vefa borcu olduğunu düşünen yetişkinlerle bu kitapta buluşmak...
Umarım, her bir satır kendi çocukluğumuza eriştirir bizleri... Ve bir çocuk gözü ile çocuklara yeniden bakmayı kolaylaştırır... Sevgilerimle...
Adem Güneş İstanbul, 2015
Çocukluk üç dönemdir: bağlanma, aidiyet, uyum.
Çocuğun ilk yılları “Güvenli Bağlanma” dönemidir; 0-4 yaş arasını kapsar. Güvenli Bağlanma, ikiye ayrılır: 0-2 yaş Bağlanma, 2-4 yaş Ayrılma…Güvenli Bağlanma çocuk ile ona bakım veren “tek” kişi ile olursa sağlıklı olur…
7-14 yaş dönemi, “aidiyet” dönemidir.
Önceden sürekli annesi ile olmak için çaba harcayan çocuğa artık 7 yaşından sonra anne yetersiz gelir… Çocuk, aidiyet ihtiyacından dolayı kalabalıklar ister, kardeş ister, okul ister, sokak ister…
Çocuk kendini nereye ait hissediyorsa ait hissettiği yerdekiler gibi davranmaya başlar.
Aidiyet, bir grubun içerisinde kişinin kendisini iyi hissetmesiyle oluşan duygunun adıdır. Çocuk birilerinin yanında kendini iyi hissetmeye başladıkça o gruptakilere benzeme ihtiyacı hisseder. Onlar gibi oturur… Onlar gibi konuşur… Onlar gibi güler… Onların yaptıklarını benimser…
Ailesiyle bağı olmayanın çevresiyle bağının güçlü olması marifet değildir.
Birçok anne baba, okul çağı çocuklarının çevresinin genişliğiyle ve çok sosyal olmalarıyla övünür. Arkadaşlarının çokluğu ve onların içinde aranan biri olması çocuğu adına birçok ebeveyni mutlu eder. Ancak gelişim sürecine bakıldığında, çocuğun arkadaşlarından daha kuvvetli bir bağın ailesi ile olup olmadığı önemlidir…
7 yaşından büyük çocuğun bulunduğu bir evde "aile toplantısı" olmaması eksikliktir.
Çocuk sosyal yaşamda nasıl davranılacağını aile içinde öğrenir. Alışveriş yaparken, birisine selam verirken, misafir ağırlarken… Anne babalarının davranışlarına bakarak çocuk sosyal beceri edinir…
Öğretmenlikte başarı, sınıfı yönetmekle değil, çocuğa kendisini yönetmeyi öğretebilmekle ölçülür.
Kendi işini kendi görebilecek yeteneğe erişmesi, okul çocuğuna oldukça keyif verir. Ve bu onun için bir ihtiyaçtır…Çocuk bir işi yapabildiğini gördükçe “yapabilmekten kaynaklanan mutluluk” ile yeni işler yapabilme hevesi oluşur. Ve böylece gelişim süreklilik kazanır.
Bir eğiticinin çocuğa yapabileceği en büyük iyilik, onun çocukluğunu da yaşamasına fırsat vermesidir.
Eğitim bir çocuğun yaşamında önemli bir yer teşkil eder. Ancak yaşamının tamamını oluşturmaz…Çocuğun yeni bilgiler öğrenmeye ihtiyacı olduğu kadar, oynamaya, eğlenmeye, gülmeye ve arkadaşlarıyla koşturmaya da ihtiyacı vardır.
Otoriter eğiticilerin başarılı, fakat agresif öğrencileri olur.
Okul çocuğu, öğretmenden daha güçsüzdür... Öğretmen kendi gücünü çocuğun üstünde bir baskı unsuru olarak kullanıyorsa; o öğretmen, çocuğa zarar veren öğretmendir. Çocuksa böylesi bir öğretmenin zararına uğramamak üzere daha çok ders çalışmak ve duygularını da bastırmak zorunda hisseder kendini.
Baskın eğitim ortamı çocuğu hiperaktif eder.
Okul çocuklarının en büyük ihtiyacı harekettir. Çocuk hareket ettikçe gelişir… Hareketi kısıtlanan çocuğun gelişimi de kısıtlanmış demektir. Zihinsel gelişimin en önemli kaynağı da yine çocuğun hareket serbestliğidir. Çocuk hareket ettikçe kan dolaşımı artar… Artan kan dolaşımı beyni güçlendirir… Güçlenen beynin öğrenmesi kolay olur.
En iyi eğitici, çok şey öğreten değil, “öğrenmeyi öğreten”dir.
Birilerine bağlı olarak bilgi edinmek değildir sürdürülebilir bir eğitimin amacı… Bilgiye kişinin kendisinin ulaşabilme yeteneğine sahip olmasıdır eğitimde kalitenin özelliği… Eğiticinin öğrencisine öğreteceği her hazır bilgi, çocuğun öğrenme sürecine konulan bir engeldir.
"Sana güveniyorum, başaracaksın" sözü başarıyı değil, kaygıyı oluşturur.
"Sana güveniyorum, başaracaksın" sözü çocukta baskı oluşturur… Bu öyle bir baskı ki, o işin başarılması durumunda “kendisine güven” duyulacak, başarılamaması durumunda, “güvensizlik…”Kendisinin, kendisine güvenilmeyecek biri olması insana ağır gelir…
Kalıcı başarıların özünde merak duygusu, geçici başarıların özünde eğitici zorlaması vardır.
Merak, öğrenmenin en temel motivasyonudur. Çocuk bir şeyi öğrenmeye merak saldığında, eğitimci bu fırsatı iyi değerlendirmeli… Çocuğun merak duyduğu şeyden yola çıkarak kendi öğrenmeleri ile onun merak duyduğu şeyler arasında bağ kurmalıdır.
Eğitimde ceza merak duygusunu yok eder.
Merak bir içsel motivasyondur, çocuğun içinde kıpır kıpır bir yaşama sevincidir…Ceza ise dış motivasyondur. Öğrenme süreci içindeki bir çocuğa ceza vermek iç motivasyonunu zedeler… Ceza çocukta aşağılanmışlık hissi oluşturur.
Okul çağı çocuklarının en belirgin özelliği unutkanlığıdır.
Çocuğun unutkanlığı üzerine baskı yapmak yerine, ona unuttuğu şeyleri hatırlamasında yardımcı olmak, problemi çözmesinde destek olmak gerekir… Çocukluğun bu kıpır kıpır olduğu dönemde çocuğa “unutma” baskısı yapmak, onun unutkanlığını daha da artırır…
Çocuğun horoz sesini duyması, kuzuya dokunması en iyi terapiden daha iyi terapidir.
İnsanın doğaya ihtiyacı vardır… toprakta yürümeye… canlılar ile temasa… kulağına başka canlıların sesinin gelmesine… onlarla etkileşime… Zira insan doğanın bir parçasıdır… Ve doğa ile bütünleşebildiği kadar dingindir…
"Gel bakim, senin adın ne?" diye sormak çocuğu ezer…
“Gel bakim, senin adın ne?" diye çocuğu çağırmak çocukta yetersizlik hissine yol açar… Emredici bir halde çocuğa yaklaşmak, çocuğun yetişkin karşısında zayıf düşmesine sebeptir… Çocukla tanışmak isteyen yetişkin naif ve mütevazı olmalıdır… Çocuğun yanına gitmeli, eğilmeli, onunla göz hizasında mütebessim bir sima ile “merhaba” laşarak konuşmaya başlamalıdır…
Yetişkinlerin çocukları Allah ve cehennemle korkutarak kendilerine itaate zorlamaları bir din suiistimalidir.
Suiistimal; amaca erişmek için bir şeyi araç olarak kullanmadır. Eğer çocuğun kendine itaat etmesi amacı ile dini bir araç olarak kullanıyorsa bir yetişkin, dini suiistimal ediyor demektir. Din insan yaşamında bir araç değil, amaçtır.
Çocuğun yanlış davranışının eleştirilmesine değil, doğru davranışı öğrenmeye ihtiyacı vardır
Birçok yetişkin çocuğun yaptığı yanlışları eleştirerek, ona doğru davranışı öğreteceğini zanneder. Hâlbuki eleştiri bir öğrenme aracı değildir. Hele ki çocuklarda hiç değildir… Çocuk yanlışları eleştirildikçe değil, doğru davranışları öğrendikçe beceri kazanır…
“Otorite olmak” sözü dinlenir olmaktır
Birçok yetişkin “otorite” olmak ile “otoriter” olmayı karıştırır. “Otoriter” olmak baskıcı ve zorlayıcı olmaktır… Gücüyle isteğini yerine getirtiyor olmaktır. “Otorite” olmak ise sözü dinlenir olmaktır. Ne güç sahibi olması “otorite” olmaya etkendir ne de baskıcı olması… Bir ebeveynin “otorite” olması, sevecen olmasıyla… saygıdeğer olmasıyla… bilgi ve donanımlarıyla sözü dinlenir olmasıdır…
Duyguları denetlenen çocuklar ya edilgen olur ya agresif.
Ebeveynler çocuklarının sokakta, okulda, bahçede neler yaşadığını merak ederler. Bundandır ki, onlara okulda “ne olduğunu”, “neler yaptığını” sorarlar. Hatta böylece çocukla ilgilendiklerini zannederler.Halbuki böylesi sorgulayıcı ve didikleyici sorular bir süre sonra çocuğun tepkiselleşmesine, tamamen susmasına… ve artık hiçbir şey anlatmamasına sebep olur…
Çocuğun varoluşunu engelleyen en büyük etken, duygusal tükenmişliklerdir
Çocuk, içerisinde yaşama sevinci olduğu kadar kendini var edebilir… duygularını ifade eder, düşüncelerini ortaya koyar… arkadaşlıklar kurar… eğitim yolculuğuna devam eder… Çocuğun umudu tükendikçe, yaşama sevinci de tükenir… Okumayı başaramayacağını hissetmek... Dersleri yapamayacağını düşünmek… Üniversiteye giremeyeceğine inanmak duygusal tükenmişliklere sebeptir…
Kaliteli iletişim ânın yaşandığı iletişimdir
Bir kısım ebeveyn, çocukla kaliteli vakit geçirmenin, birlikte sinemaya, tiyatroya ve spora gitmek olduğunu düşünür… Bir kısım ebeveyn ise, çocuğa nasihat vermenin çocukla kaliteli iletişim olduğunu zannederler… Hâlbuki kaliteli iletişim, ânın yaşandığı iletişimdir…
Akşam yemekleri karın doyurmak için değil bir arada olunduğu için özeldir.
Okul çocuğunun en büyük ihtiyaçlarından birisi “ailesini bir arada görme” isteğidir… Ailesini bir arada görebilen çocuklar duygusal güçlü çocuklardır… Ebeveynler buldukları her fırsatta aileyi bir araya getirmeyi planlamalıdır…Bunlardan en güzel fırsat, akşam yemekleridir…
İlkokul çocuğuna haftalık değil günlük harçlık verilir.
Haftalık harçlık verilen çocuk, elindeki harçlık miktarı kadar etrafında gördüğü şeyleri almak ister. O parayı bir günde bitirebilir… Ki bu normaldir. Çocuklar ancak 12 yaşından sonra duygularını, hazlarını ve davranışlarını yönetebilecek iradeye sahip olabilirler…
7 yaş çocuğuna alınabilecek en güzel hediye, bir analog kol saatidir
7 yaşından sonraki çocukların en belirgin ihtiyacı; zamana karşı duyarlılık eğitimidir… Bu, çocuğun aynı zamanda adım adım iradesini de kuvvetlendiren bir eğitimdir… Neyin, nerede, ne kadar sürüyor olduğunu fark etmesi oldukça önemlidir… Bu farkındalık zamanın nasıl işlediği bilincine eriştirir…
Toplumsal kurallar içerisinde bireysel varoluşun adıdır; aidiyet
Aidiyet sosyal yaşamın bir parçası olarak kişinin kendisini özgür hissetmesidir…Çocuk önce toplumun bir parçası olarak var etmelidir kendini…Zira toplumsal uyumdur, yaşama becerisini kazanabilmek için ihtiyaç duyduğu…Çocuk toplumsal uyum içinde kendi farkındalığını edinerek bireysel varoluşunu devam ettirmelidir.