Engellenen çocuk hırçın olur
Çocuk, yetişkin değil, “sadece” çocuktur.
Çocuktan bir yetişkin olgunluğu beklemek, çocukluk dönemini zarara uğratır. Böylesi bir beklenti onun “çocukluk yaşamına” da haksızlıktır.
Çocuk, çocukluk hayatını yaşayabildiği kadar ruhen sağlıklıdır.
Çocuksu bir hayat sürememiş kişilerin yetişkinlik yılları “DUYGUSAL YETERSİZLİK” içindedir. Böylesi kişiler gergindirler, çabuk sinirlenirler… Birçok yetişkinin kendi eşlerine olan duyarsızlıkları, çocuklarına olan tahammülsüzlükleri, öfke kontrol bozuklukları bu yetersizliğin yıllar sonra dışa vurumudur…
Zira “öfke kontrol sistemi dengesi” çocukluk yıllarında oluşur. Duygularını yaşının gereği gibi yaşayamamış, ebeveyni ile ruhsal doyumlar elde edememiş kişilerin ortak dramı tahammülsüz oluşlarıdır…
Çocuğuna iyilik yapmak isteyen bir yetişkinin yapacağı en büyük iyilik, onun çocukluğunu yaşamasına izin vermektir.
Çocuklarda görülen bütün anormal davranışın temelinde onun çocukluğunun “engellenmesi” vardır.
Engelleme, fıtratın önüne geçmedir. Doğal akışın geciktirilmesidir. Çocuk, yaşamda engellerle karşılaştıkça güçlenir ancak engellendikçe agresifleşir.
Örneğin, hiçbir çocuk başlangıçta saldırgan değildir. O ancak, duygusal gelişimi aksarsa saldırganlaşır, hırçınlaşır. Erken yaşta çocuğun içinde uyanan hırçınlık hissi, onun öfke kontrol sisteminin bozulmasına neden olur. Öfke, irade gelişiminden önce uyarılırsa, irade öfkeyi kontrol edemez hâle gelir.
Duygusal gelişimini doğal bir şekilde sürdüren, engellenmemiş çocukların iradeleri, henüz uyarılmamış öfkelerinden, daha güçlüdür.
Yapılan bütün pedagojik araştırmalar gösteriyor ki, duygusal gelişimi engellenen, ebeveyni ile güvenli bağ kuramayan çocukların iradeleri zayıf oluyor.
Çocuk eğitiminin baskı, zorlama ve korkutarak olacağını zanneden ebeveynlerin çocukları, sadece aile içinde değil, çevresine karşı da yıkıcı olur.
Sadece duygusal gelişimi değil, sosyal, fiziksel, zihinsel gelişimi aksadıkça anormal davranışlar baş gösterir.
Örneğin, gelişimi gereği arkadaş ortamına ihtiyaç duyduğu bir dönemde çocuğun sokağa çıkmasına engel olunursa, oyun oynaması için “koşullar” öne sürülürse, böylesi çocuklar huzursuz, geçimsiz, anne babaya karşı asi hâle gelir.
Birçok ebeveyn çocuk eğitiminin “çocuğun engellenmesi” ve “koşullarını yerine getirmesi hâlinde ona imkânlar sunulması” ile olacağını zannediyorlar.
Hâlbuki çocuk eğitiminin iki temel yanlışı “engelleme” ve “koşul” öne sürmedir.
Çocukluk dönemi, koşulların öne sürülerek davranış oluşturma dönemi değildir. Onun “ihtiyaçları” koşulsuzca karşılık buldukça iradesi güçlenir, “Dersini yaparsan seni severim”, “Yemeğini yersen dışarı çıkmana izin veririm”, “misafirlikte akıllı oturursan dönüşte oyuncak alırım” diyerek çocuk yetiştirmek, onun duygusal gelişimini zarara uğratır.
Bir gün çocuğunuzun öfke nöbetleri geçiren, kapıları yüzünüze çarpan birine dönüşmesini istemiyorsanız onun duygu dünyasını doyasıya yaşamasına izin verin…
Ve bir gün “ben sana ne eksik ettim ki, bana böyle davranıyorsun” diye sorguladığınız çocuğunuzdan “ben hiç çocukluğumu yaşamadım ki” sözünü işitmek istemiyorsanız, ondan yetişkin davranışı beklemekten vazgeçin.
Çocuğun en mutlu olduğu an onun şartsız çocuk olmasına izin verildiği andır.
Bütün bunları neden söylüyorum. Yarıyıl tatili bitti, okullar açıldı.
Onlara okul, ödev, ders yüzünden baskı yaparak çocukluk yıllarını yaşanmaz hâle getirmeyin.
Çocukluk yıllarının doyasıya yaşanması, ödevden daha önemlidir.
Yazarın 10 Şubat 2014 tarihli yazısıdır