İnternette anne sütü alışverişi yapıldığını biliyor muydunuz? Şöyle bir göz atın isterseniz forumlara… Kimi anneler “Anne sütü arıyorum, yardımcı olacak var mı?” diye ilanlar bırakmış, kimileri ise “Aşağıdaki linki tıkladığınızda ulaşacağınız kişi size anne sütü temin etmekte yardımcı olacaktır.” diyerek yardımcı olmaya çalışmış… Bir başkası ise “Satılık anne sütü” diye ilan vermiş…
Sağlık Bakanlığı’nın “Anne Sütü Bankası” faaliyete geçtiğinde tezgâh altında yapılan bu ticaret daha yasal hâle gelir mi bilemiyorum ama bilinen bir gerçek var ki Türkiye’de bir “süt bankası” kurulması öyle hiç de kolay bir proje değil… İlahiyatçılar, aynı anneden süt içen iki kişinin kardeş olacağını ifade ederek bu uygulamaya ait kaygılarını dile getiriyor… Sağlık Bakanlığı ise bu kaygıların önüne geçmek için “Süt Kardeşliği Nüfus Kütüğü” gibi bir uygulamayı başlatabileceğini ifade ediyor…
Aslında anne sütü bankası uygulaması yeni bir şey değil. Batı’da on yıllardır yaygın bir şekilde işleyen bir sistem bu…
Birçok annenin sütünün bir kavanozda biriktirilip çocuklara ikram edilmesi Batı kültürü açısından gayet normal bir durum. Çünkü orada süt kardeşliği diye bir kavram yok… Bir çocuğun kaç tane annenin sütünü içtiğini takip etmek de çok önemli değil…
Eğer küçük bir hesap yapacak olursak… Batı açısından bakıldığında, süt bankasından beslenen bir çocuk, bir günde 8 öğün süt alıyorsa, bu, 8 ayrı anne demektir… Ve bu çocuk 6 ay süt bankasından süt alacak olursa, 1440 anne ile “sütanne” bağı kurma ihtimalini oluşturmuş demektir.
Bununla birlikte, eğer bu süt bankasından yılda “bin” çocuk süt alıyorsa, bir yılda bir milyon 440 bin çocuk birbiri ile süt kardeşliği kuruyor demektir ki bu oldukça vahim bir durumdur. Belki bugün değil ama gelecekte ülkemizdeki süt bankalarının da bu hâle dönüşme ihtimali oldukça yüksek…
Zira buradan süt isteyen her bir çocuğa “tek bir annenin sütünü” vermeye çalışmak pratik olarak imkânsızdır. Kendi çocuğunu emziren bir annenin bir de aylarca başka bir çocuğun doyabileceği kadar sütü “sağarak” temin etmeye çalışması pratik olarak neredeyse mümkün değildir. İkiz çocuğu olan anneler “doğal emme” yöntemi ile bebeklerini emzirdikleri hâlde bile 2 tam yılı doldurmakta zorluk çekiyorlar…
Önceki hafta Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim görevlisi bir hekim ve aynı zamanda bir anne ile süt bankası meselesini konuştuk… Doktor hanım, doğal emzirme yönteminin anne çocuk sağlığı açsından önemini vurgulayarak şu anısını anlattı: “Bebeğimin emme döneminde hastanedeki görevime devam ediyordum. Nöbetçi olduğum bir gün hastanede bir bebekle karşılaştım… Çok tatlıydı… Bebeğimden ayrı olmamın da verdiği özlemle bebeği kucağıma alıp göğsüme yaklaştırdım. Bebek süt kokusunu alınca emmek için çaba harcadı. O an onu emzirmeyi çok arzu ettiğim için göğüslerimin sütle dolduğunu hissettim, ama emzirirsem süt kardeşliği bağını takip edemeyeceğim endişesi ile emzirmekten vazgeçtim.”
Sonra devam etti: “Hem hekimlik hem de annelik tecrübeme göre söylüyorum ki bir anne bebeğini göğsüne yaslayıp emzirirken, huzur içinde oluyor ve annenin sütü dolup taşıyor, ancak makine ile sağmaya başladığında süt bir süre sonra kesiliyor.”
İnanıyorum ki Sağlık Bakanlığı iyi niyetle böylesi bir taşın altına elini koydu. Batı’daki uygulamaları da model uygulama olarak aldı… Hâlbuki Türkiye’nin, “süt bankası” uygulamasında Batı’nın da bir adım önüne geçerek “sütannelik” kurumunu oluşturması gerekir. Hem doğal yöntemle bebek EMZİREN ANNEnin ruh ve beden sağlığı korunmuş olur hem de doğal yöntemle süt emen çocukta “güven duygusu” oluşur…
Süt bankasını işletmek için milyonlarca liraya gerek kalmadan, her yıl on binlerce sütanne aracılığı ile ülkemiz insanları arasında dostluk, kardeşlik ve yardımlaşma köprüleri de oluşturulabilir...
Yazarın 11 Mart 2013 tarihli yazısıdır