0-6 Yaş Dönemi Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Bir Hint atasözü; "Çocuklarınızı 6 yaşına kadar bana verin, 60 yaşına kadar sizin olsun…" der… Pedagojik açıdan doğrudur bu söz… Zira çocukluk dönemi, his edinim dönemidir… Ve hangi his yerleşirse 6 yaşına kadar çocuğa; o, huya dönüşür… İncecik sızı bırakır duyguda, sökülüp atılması kolay olmayan…
Kiminde, uğursuz bir iç ses gibi fısıldar durur, bütün bir ömür değersizlik hissettirir insana iliklerine kadar… Kiminde ise cıvıl cıvıl bir iç kıpırtısı verir, dinmek bilmez yaşama sevinci… Ve en zor anlarda çocukluğun tebessümü koşar gelir yardıma... Her insanın sadece bir kez çocuk olma hakkı vardır… O da anne babasının çocukluğunu yaşamasına izin verdiği kadardır…
İçindekiler
TEŞEKKÜR 11
YAYINA HAZIRLAYANIN NOTU 13
GİRİŞ 15
1-Bebeğin odaya ihtiyacı yoktur, en güzel oda dahi anne yatağından güven verici değildir 16
2-Yenidoğan ya anne yanında ya da anneyle temas edebilecek yakınlıktaki bir beşikte yatmalıdır 18
3-Bebek yatağı hapishane parmaklıkları gibi engelleyici bir biçimde değil, anneye kolayca erişilebilecek kolaylıkta olmalıdır 20
4-Altı temiz, karnı tok; ağlaya ağlaya uyur' diye çocuğu yalnızlığa terk etmek, anne ile bebek arasındaki bağı zedeler 22
5-Çocuk anneden süt değil güven emer 24
6-Çocuk anne sütünden birdenbire kesilmez 26
7-Duygusal ihtiyaçlar 'vaktinde ve yeterince' giderildiğinde güven duygusu gelişir 28
8-Çocuğun gerçek kişiliğinin ortaya çıkabilmesi ancak kendini güvende hissetmesiyle mümkündür 30
9-Çocuk ancak 3,5 yaşından sonra anneden ayrılabilir 32
10-Ebeveynlerin en büyük yanılgısı 'küçükken söz geçiremezsem, büyüdüğünde beni hiç dinlemez' düşüncesidir34
11-Baskıcı ebeveynlerin edilgen çocukları olur 36
12-Çocukluk dönemi 'his edinim' dönemidir 38
13-Güvenle bağlanan çocuk, güvenle ayrılabilir 40
14-Çocuk eğitiminin özü 'güvenli bağlanma'dır 42
15-Kaygılı annelerin, kendine bağımlı çocukları olur 44
16-Güvenli bağlanma 0-4 yaş arasında ve 'bir kişi' ile gerçekleşirse çocuk ruhen dingin olur 46
17-Bağlanma problemi olan çocuklar gece ansızın uyanıp sebepsiz yere ağlayabilirler 48
18-Anne kendini çocuğa bırakmazsa çocuk da anneyi bırakmaz 50
19-Okul öncesi dönemde hırçınlık, genellikle bağlanamama probleminin dışa vurumudur 52
20-Çocuk annesiyle 'güvenli bağ' kurabildiği kadar 'duyarlı', babasıyla birlikte olabildiği kadar 'iradeli' olur 54
21-Söz dinlemeyen çocuk yoktur, bağlanamamış çocuk vardır 56
22-Bağlanmanın üç temas noktası; 'göz, ten ve ses'tir 58
23-Çalışan anne, 4 yaş öncesi çocuğunu kreşe vermek yerine bakıcı tercih etmelidir 60
24-Bebeğin bakıcıya bırakılması birdenbire değil, 6 haftalık süreç içerisinde gerçekleşmelidlr 62
25-Anne çocuğundan vedalaşarak ayrılmalıdır. Habersizce gitmeler çocukta kaygı uyandırır 64
26-6 yaşına kadar çocuklar 'buyurucu bir iç kılavuzla' gelişimlerini sürdürürler 66
27-Çocuk aslında 4 yaşında doğar 68
28-Çocuk çok acıkırsa hızlı hızlı yer, çok susarsa üstüne döke döke içer; bunda ne ayıp vardır ne utanç 70
29-Bir anne babanın en iyi psikoloğu, kendi çocuğudur 72
30-Tuvalet alışkanlığı, çocuk zihinsel ve fiziksel açıdan hazır olduğu zaman başlamalıdır 74
31-Çocukla iletişimde en güçlü kelime 'Evet', en zarar verici kelime Hayır'dır 76
32-Oyun ve oyuncak ancak bir araçtır, marifet çocukla aracısız iletişim kurmaktır 78
33-Eşyaya nüfuz edebilen' çocuk güven duygusu edinir 80
34-Okul öncesi dönemde çocuklarla iletişimde 'eylem dili' kullanılmalıdır 82
35-Yeme bozukluğu, çocuğun üzerindeki baskının yemeye tepki ile dışa vurumudur 84
36-Çocuk için' KURAL KOYMAk ona kendini dışlanmış hissettirir 86
37-Kardeşler arası ideal yaş farkı dörttür 88
38-6 yaş öncesi çocuklara ölüm anlatılırken 'müsebbibe' değil 'sebebe' vurgu yapılmalıdır 90
39-Anne babadan keyif alamayan çocuklar, kendilerini TV, telefon, bilgisayar gibi araçlarla meşgul ederler 92
40-4 yaş öncesinde televizyon izlemek çocukta empati duygusunu zayıflatır....94
41-Uykuya direnç, yaşama sevinci olan çocukların davranışıdır 96
42-Okul öncesi çocuğunun en belirgin özelliği yavaşlıktır 98
43-2 yaş öncesi çocuğu uyutmak için sallamak, onu sersemleştirir 100
44-Yetişkinler yoruldukça yavaşlar, çocuklar yoruldukça hızlanır 102
45-Bağlanma dönemi sağlıklı geçmiş çocuklar için anaokulu yaşı dörttür 104
46-Çocuğu, alışacak diye ağlaya ağlaya okula göndermek, ebeveyn çocuk bağına zarar verir 106
47-Anaokulundaki çocuğa 'grup' halinde değil, varlığını onaylamak için ismiyle hitap edilmelidir 108
48-Çocuk okula ağlayarak alışmaz 110
49-Anaokulunun çocuk için en büyük kazanımı zamana karşı duyarlılık
oluşturmasıdır 112
50-Okul öncesi eğitimde öğretmen disiplinli ve otoriter değil, anne gibi
şefkatli olmalıdır 114
51-Bilgi ile değil, içsel duyuşların yol göstericiliğiyle anne olunur 116
52-Katı disiplinli bir annenin çocuğu 'şeklen' düzen içinde görünse de 'ruhen' duygusal yoksunluklar içindedir 118
53-Çocuk aşağılandıkça iki insani hissini yitirir; mahcubiyet ve utanma 120
54-Çocuklarda bağımlılık bir 'doyamama' halidir 122
55-İhtiyaçları karşılanan değil, kendisine ihtiyacı olmayan şeyler sunulan çocuklarda bağımlılık olur 124
56-Yaşam, kendine güvenle bağlananlara huzur verir 126
57-Bir kişinin cezalandırılabilmesi için, 'irade, kasıt ve ehliyet' olması şarttır ki bunlar çocukta yoktur 128
58-Hiçbir çocuk şiddete eğilimli değildir; çocuk için saldırganlık bir savunma eylemidir 130
59-Negatif sözlerle pozitif kişilik oluşmaz 132
60-Üzerinde baskı olan çocuk hiperaktif davranışlar sergiler 134
61-Çocuğu ceza ve mükâfatla eğitme çabası, onu edilgenleştirmekten başka bir şey değildir 136
62-Bağ kuramayan ebeveynler baskı kurar 138
63-Ebeveynin baskıcı tutumu karşısında ağlayan çocuğa bir de ağlamaması
için baskı yapmak, öfkeye sebep olur 140
64-Çocukluk dönemi, benliğin inşa dönemidir, tamamlanmamış bir benliğe ceza vermek, benlik inşasını zarara uğratır 142
65-Ne talihsizdir o anne babalar ki dünyada çocuklarını değil kendilerini gezdirirler 144
66-Çocuklar 3-4 yaşlarında bellek yitimine uğrar 146
67-Okul öncesi çocukların en büyük ihtiyacı özgürlüktür 148
68-Çocuk, yetişkinin oyuncağı değil, yaşama hazırlanan bir aziz misafirdir 150
69-Çocuk ebeveynlere bir süre misafir olarak emanet edilmiş bir aziz misafirdir 152
70-Pedagojide çocuğun üç dünyası vardır; gerçek, hayal ve rüya. Okul öncesinde bunları ayırt etmek zordur 154
71-Her kim çocuk eğitmeyi göze alırsa çocuklaşmayı da göze almalıdır 156
72-Davranışlar kendi başına bir anlam taşımaz, zira her davranış bir duygunun dışa vurumudur 158
73-Duyarsızca söylenen sözlerle değerler eğitimi olmaz 160
74-Çocuk ikna edildikçe değil, ikna oldukça gelişir 162
75-Konuşurken dinlenen çocuk kendini değerli hisseder 164
76-Aile içinde değer gören çocukların en belirgin özellikleri 'kaygısız tebessümleri'dir 166
77-Kişiliği 'değersizlik hissi' ile oluşan çocuk, değersiz işlere değer kazandırma eğilimine girer 168
78-Hatırlanmayan geçmiş, yaşanan değersizlik hissindendir 170
79-Çocukluğun en belirgin özelliği dikkat dağınıklığıdır 172
80-Okul öncesi çocuklara peygamber sevgisi, peygamber çileleri anlatılarak kazandırılmaz 174
81-Erdemli davranışlar öğrenilmez, 'edinilir' 176
82-Çocuk yetiştirmek tek başına kendi çocuğunu yetiştirmek değildir, toplumsal bir duyarlılık halidir 178
83-Çocuk terbiyesinin ana amacı çocuğa 'davranış' değil, 'duyarlılık ve irade' kazandırmaktır 180
84-Çocuk hatası yüzüne vuruldukça duyarsızlaşır 182
85-Bir ebeveynin çocuğuna 'Artık senin annen/baban olmayacağım' demesi duygusal şiddettir 184
86-Duygusal yoksunluk içinde olan bir çocuk ihtiyacını duymamak için algısını düşürüp hızlı hareket etmeye başlar 186
87-Çocuğun duygusal ihtiyaçlarının karşılanması fiziksel ihtiyaçlarından çok daha önemlidir 188
88-Duygusal yoksunluk yaşayan çocuklar, sürekli hareket halindedirler 190
89-Çocuğun ağlamasının sebebi duygusal yoksunluk ise hemen giderilmeli;
iktidar mücadelesi ise ağlamasına izin verilmelidir 192
90-Her gün yarım saat sessizlik oyunu, çocuğun dürtüselliğini azaltmada etkilidir 194
91-Çocuklarda 'alan' kavramı oluşmadan 'düzen' alışkanlığı oluşturulmaz 196
92-Ne yaparsam yapayım çocuğum beni sever' sözü doğrudur ama eksiktir,
zira çocuğun başka alternatifi yoktur 198
93-Çocuğa sabredilerek yapılan ebeveynlik, hem çocuğu hem ebeveyni
yıpratır 200
94-Çocukluk dönemindeki' anormal davranışların terki kolaydır; ebeveyn
değiştikçe çocuk da değişir 202
95-Çocuk bir yakınlık içinde özgürlük arar 204
96-Kendiyle problemi olmayan anne babanın çocuğuyla problemi olmaz 206
97-Tesir sahibi olmayan ebeveyn, çocuk eğitiminde rol oynayamaz 208
98-Çocukluk yıllarından kalan en köklü his, ürküntüdür 210
99-Çocukla iletişimde 've', 'fakat', 'ama' pedagojik olarak sakıncalı kelimelerdir 212
100-Babanın kararlılığı, annenin duyarlılığını kolaylaştırır 214
Önsöz
Ebeveynlerin, "Acaba öyle mi yapsam, böyle mi?" diye tereddütte kaldıkları en belirgin dönem; çocuklarının 0-6 yaş dönemidir... Öyle ya, çocuk anne yanından ne zaman ayrılacak; erken ayrılsa anneyle duygusal bağı zedelenir, geç ayrılsa bağımlılık oluşur... Emmeden nasıl kesilecek; tiksindirerek mi, hiçbir tiksinti oluşturmadan mı?
Kreşe ne zaman başlayacak; evde anne baba bunaldığı zaman mı, çocuk ruhsal olarak hazır olduğu zaman mı?
Bakıcıya nasıl bırakılacak; çocuk uyurken sessizce giderek mi, evden çıkarken vedalaşarak mı?
Kurallar nasıl konulacak; çocuk için özel kurallar mı, aile için genel kurallar mı?
Bütün bu soruların cevaplarını tek cümle ve birkaç satırlık anlatımla bulmak her zaman kolay olmuyor...
İşte "ıoo Temel Kural" serisinin bu ikinci kitabında da az söze çok bilgi sığdırmaya çalıştık... Kitabı akılda kalıcı, küçük notlarla hazırladık...
Onlarca pedagoji kitabının özetini bu küçük eserde toparladık. ..
Her an her yerde okunabilsin diye, konuları birbirinden bağımsız tuttuk...
Umarız, o-6 yaş döneminin temel bilgilerini barındıran bu eser, çocukla dostça yakınlık kurmak isteyen yetişkinlere yeni bir bakış açısı kazandırır...
Adem Güneş İstanbul, 2015
Bebeğin odaya ihtiyacı yoktur, en güzel oda dahi anne yatağından güven verici değildir
Ebeveynler çok defa çocuk odalarını süsleyerek; ayıcıklar, pandalar koyarak çocuğu da o odada yatırırlar. Halbuki çocuğun süslü bir odaya değil, anne yanında güven duygusunu solumaya ihtiyacı vardır.
Yenidoğan ya anne yanında ya da anneyle temas edebilecek yakınlıktaki bir beşikte yatmalıdır
Anne babanın yatağında, anne tarafına dönük olarak yatan çocuk anne sıcaklığı, anne nefesinin ritmi ve anne teninin dokunsallığıyla güven içindedir.
Bebek yatağı hapishane parmaklıkları gibi engelleyici bir biçimde değil, anneye kolayca erişilebilecek kolaylıkta olmalıdır
Çocuk beşiği, anne yatağı seviyesinde ve önü açık olmalıdır ki çocuğun içinde özgür bir ruh gelişsin…
Altı temiz, karnı tok; ağlaya ağlaya uyur' diye çocuğu yalnızlığa terk etmek, anne ile bebek arasındaki bağı zedeler
Çocuk tok da olsa, duygusal yoksunluk yaşadığında, korktuğunda, annesini özlediğinde ve kendini yalnız hissettiğinde ağlayabilir.
“Altı temiz, karnı tok; varsın biraz ağlasın” demek, en zayıf dönemde çocuğun duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelmek demektir.
Çocuk anneden süt değil güven emer
Anne sütü sadece mucizevi bir besin kaynağı değildir. Bundan daha büyük mucize, anneyle bebek arasındaki bağlanmanın temel kaynaklarından biri olmasıdır. Çocuğun anne göğsüne tutunup tensel temas kurması, anne bebek bağlanmasına büyük katkı sağlar.
Çocuk anne sütünden birdenbire kesilmez
Alışkanlıklar birdenbire terk edilirse çocukta korkuya ve travmaya sebep olur. Bu nedenle çocuğun anne sütünden ayrılması adım adım gerçekleşmelidir. Sık sık emen çocuğun emmelerinin arası açılarak ayrılma süreci tamamlanabilir.
Duygusal ihtiyaçlar 'vaktinde ve yeterince' giderildiğinde güven duygusu gelişir
Çocuk, ihtiyacı vaktinde giderilmedikçe huzursuz, yeterince giderilmedikçe de hırçın olur… Eksik kalan ihtiyacını gidermek için başka arayışlara girer… Bazen arkadaş bağımlısı, bazen oyuncak tutkunu olur… Bundandır ki 0-4 yaş, çocuğun terbiye edildiği değil, ihtiyaçlarının koşulsuzca giderildiği dönemdir…
Çocuğun gerçek kişiliğinin ortaya çıkabilmesi ancak kendini güvende hissetmesiyle mümkündür
Her çocuğun mizacı diğer çocuklardan farklıdır.Çocuk yetiştirmenin en önemli tarafı, çocuğu mizacını bozmadan yetişkinlik yıllarına eriştirmektir. Mizacının bozulmaması ise çocuğun kendini güvende hissettiği bir ortamda bulunmasıyla mümkündür. Sürekli engellenen ve çocukluğu eleştirel bir ortamda geçen kişinin mizacını ortaya koyabilmesi imkânsızdır…
Çocuk ancak 3,5 yaşından sonra anneden ayrılabilir
Annesiyle güvenli bağlanamamış çocuk, ondan ayrılırken kaygı yaşar… Zira böylesi çocuklar ihtiyaç duydukları güven duygusunu yeterince tatmamışlardır. Başlarına bir şey geleceği, annesinin kendisini bırakıp gideceği kaygısıyla yaşarlar.
Ebeveynlerin en büyük yanılgısı 'küçükken söz geçiremezsem, büyüdüğünde beni hiç dinlemez' düşüncesidir
Çocuklar, duygularında ne kadar özgür olurlarsa, o kadar davranışlarını düzene sokabilecek güce erişirler… İçsel bir genişlik ancak özgür bir çocukla elde edilir… Kendilerini kontrol edebilenler duygu dünyası geniş olan kişilerdir... Bu da çocukluk yıllarında elde edilecek bir kazançtır. Zira yetişkinlikte duyguların genişlemesi hayli zordur.
Kaygılı annelerin, kendine bağımlı çocukları olur
Çocukluk döneminde ruhsal doyumsamaya erişmemiş kişiler, yetişkinlik yıllarında bu açlığı gidermek için yoğun çaba gösterirler. Bağlandıkları kişilere, ya aşırı bağlanır, bir bağımlılık oluşturur… Ya da yaşadıkları güvensizlik tecrübeleriyle bir türlü bağlanamazlar… Kaygı bulaşıcıdır… Kaygılı ebeveyn çocuğuna kaygı aşılar…
Çocuk annesiyle 'güvenli bağ' kurabildiği kadar 'duyarlı', babasıyla birlikte olabildiği kadar 'iradeli' olur
Çocuk babasıyla kurduğu güvenli ilişkiyle iradesini geliştirir… İrade kazandıkça, kendini yönetmeyi, duygularını yönetmeyi becerir… Sürekli ve kararlı iş yapabilme gücünü edinir… Anne ile bağlanmış çocuk, baba ile iradesini geliştiremezse, duygularını kontrol etmekte zorlanır, sürekli ve kararlı işler yapmakta yetersiz kalır…
Anne çocuğundan vedalaşarak ayrılmalıdır. Habersizce gitmeler çocukta kaygı uyandırır
Kaygılı ruh hali, çocukluk yılları için en tehlikeli ruh halidir… Bundandır ki çocuk uykudayken veya başka bir alandayken gizlice ayrılmak, oldukça sakıncalı bir ebeveyn tutumudur…Böylesi çocuklar, kaybetme korkusuyla anneye daha çok bağımlı hale gelir, gece uykusundan kaygıyla uyanır, yetişkinlik yıllarına da yansıyan ayrılma kaygısı yaşarlar…
Tuvalet alışkanlığı, çocuk zihinsel ve fiziksel açıdan hazır olduğu zaman başlamalıdır
Birçok çocuğun tuvalet alışkanlığı elde edememesinin temel sebebi, rahatça altına yapmak varken “neden tuvalete yapmalıyım” sorusunun cevabını algılayabilecek olgunluğa erişmeden bu alışkanlığın kazandırılmaya çalışılmasıdır…
Yeme bozukluğu, çocuğun üzerindeki baskının yemeye tepki ile dışa vurumudur
Eğer çocuğun üzerinde baskı ve zorlama varsa… Ya da annesiyle bağlanma problemi yaşıyorsa… Çocuk bu huzursuzluk hali ile yemeği reddedebilir… Acıkmadan yemeye zorlamak, sevmediği yemek için baskı yapmak çocuğu yemeye karşı tepkiselleştirir.
4 yaş öncesinde televizyon izlemek çocukta empati duygusunu zayıflatır....
Televizyon her ne kadar cıvıl cıvıl, renkli dünyalar barındırıyor olsa da canlı değildir… Canlı olmayan bir varlıkla saatlerce meşgul olmak çocuğun ruhsal gelişimini engeller…
Bağlanma dönemi sağlıklı geçmiş çocuklar için anaokulu yaşı dörttür
Anaokulunun işlevi sanıldığı gibi eğitim ihtiyacı değildir aslında. Çocuğun anne babasının haricinde yeni kişilerle duygusal etkileşimde bulunmasının ve bu etkileşimle duygularını, zihnini yönetebilme becerisinin ilk adımıdır… Çocuğun sosyal yaşama geç başlaması, sürekli evde bulunması, duygusal gelişime engeldir… Duygusal gelişimi zayıf olan çocukların sosyal gelişimi de zayıf olur…
Okul öncesi eğitimde öğretmen disiplinli ve otoriter değil, anne gibi şefkatli olmalıdır
Çocuğa erişmek isteyen bir öğretmen mutlaka şefkatli bir yaklaşım sergilemelidir, çocuğun içini tedirgin etmeden, içinin inşasına dokunmadan…Anne gibi şefkatli bir öğretmenin yanındaki çocuk, iç inşa sürecini kaygısızca devam ettirebilir.
İhtiyaçları karşılanan değil, kendisine ihtiyacı olmayan şeyler sunulan çocuklarda bağımlılık olur
Birçok ebeveyn, duydukları sevgiden dolayı, çocuk için ihtiyacı olmayan şeyleri de ona sunmaya çalışır…
Örneğin hiçbir çocuğun cips yemeye ihtiyacı yoktur… Ancak çocuğuna cips alan ebeveyn bir süre sonra çocukta bir tür cips bağımlılığı oluştuğunu görecektir… Çocukların televizyon seyretme ihtiyacı yoktur, onlar doğal yaşamdan daha çok keyif alırlar… Ancak çocuğu televizyonla tanıştırmak onun bir süre sonra televizyona bağımlı olmasını da beraberinde getirir…
Üzerinde baskı olan çocuk hiperaktif davranışlar sergiler
Eğer bir hiperaktif bozukluğu içermiyorsa, çocuğun hareketliliği çoğunlukla yaşadığı olumsuz duygulardan kaynaklanır.Çünkü normal bir çocuğun aşırı hareketliliği acıyı duymamak için kendisini oyalama davranışıdır.Eğer şiddet uygulanıyorsa ve duygusal acı veriliyorsa hareketlenmeye başlar çocuk…Kendi hislerini duymamak için… Acıyı duymamak için… Algısını düşürmek için…Böylesi bir çocuğun duygusal onarıma ihtiyacı vardır.
Ne talihsizdir o anne babalar ki dünyada çocuklarını değil kendilerini gezdirirler
Çocuk merkezli bir hayatı olan anne babalar hem çocuklarının kişiliğini geliştirir hem çocukla yaşamanın keyfine varırlar.Çocukla birlikte yaşama becerisi, bir yetişkinin elde edebileceği en üstün yeteneklerden biridir…
Evin kırık döküklerini tamirle meşgul bir babanın, yanına oturan çocukla konuşarak iş yapabilmesi üstün bir yetenektir…
Çamaşırları katlayan bir annenin çocuğuna fırsat vermesi, ona çamaşır katlamayı öğretmesi üstün bir beceridir…Parka, bahçeye çıkıldığında hayata çocuk gözüyle bakabilmek, onun dünya hakkında sorduğu soruları cevaplamak için çaba harcamak da bir üstünlüktür…
Bir yetişkinin en büyük talihsizliği çocuğunun ihtiyaçlarını göremeyip kendi yaşamına devam etmesidir...
Pedagojide çocuğun üç dünyası vardır; gerçek, hayal ve rüya. Okul öncesinde bunları ayırt etmek zordur
İnsanın üç dünyası vardır; gerçek dünyası, hayal ve rüya… Yetişkinler hayal ile gerçek arasındaki farkı bilirler, rüyanın gerçek olmadığının farkındadırlar…
Ancak çocuk değil…
Çünkü çocuk aklıyla değil duygularıyla yaşar… Duyguları hangi âlemde ne hissederse, hissettiği şeydir çocuğun yaşadığı dünya…Rüyada mutlu olan çocuk, mutludur… Hayalindeki işlerin peşinde giderken sevinçlidir… Üç dünyanın hissi, tek bir ruhta karşılık bulur… Yıllar geçtikçe, rüyalar gerçeklerden, gerçekler hayallerden ayrılır… Ve bu ayrılış adım adım hayal kırıklıklarını ve hüznü de beraberinde getirir… Bundandır ki, çocukluk yılları yaşanabildiği kadar özgürce yaşanmalıdır…Zira yetişkinlikte en özlenilen yıllar, çocukluk saflığındaki yıllardır…
Konuşurken dinlenen çocuk kendisini değerli hisseder
Konuşurken dinlenilmek, o sesin sahibinin varlığını kabul etmektir…
Düşünceleri “çocukça” da olsa ciddiye alınmak, düşüncelerine yankı bulmak, kendini değerli hissettirir insana…
Düşüncesinin konuşulmaya değer olduğunu görmek, insana kendini iyi hissettirir.
Değerli olma hissini verir insana…Konuşurken bakılmayan, göz teması kurulmayan, sözleri sürekli kesilen ve eleştirilen çocukların en temel hissi ise “değersizlik hissidir.”