Baba bugün ne oldu biliyor musun?
İnsanları karşılaştıkları olayların zorluğu değil, o olaylara yükledikleri anlamlar kaygılandırır. Bu, psikolojinin temel kuralıdır. Çocuklar için de böyle…
Çocuk, problemlerin ne anlama geldiğini, yetişkinin o probleme bakışı ile belirler. Çok büyük gibi gelen problemler, güçlü kişilikli bir yetişkinin dünyasında bazen küçücük kalır. Böylesi bir yetişkinin yanındaki çocuk, problem ne kadar büyük olursa olsun endişeye kapılmaz. İsterse dışarıda kıyametler kopsun, yetişkin bu kopan kıyametleri tebessümle karşılıyorsa, çocuk pozitif bir ruhla yetişir.
Bunun tersi olarak, küçücük sorunları bile büyütmeyi bir alışkanlık hâline getirmiş yetişkinin yanındaki çocuk, mutsuz, kaygılı ve yaşama karşı tutarsız olur. Hep şikâyetçi, hep memnuniyetsiz bir hâle bürünür.
Çocuk için yaşamın her anının anlamlanması gerekir ki belirsizliklerden oluşan kaygılardan ve korkularından kurtulabilsin.
Bundandır ki çocuklar güncel yaşamdaki olayları ebeveynlerine anlatmaya çok isteklidirler. Bu istek, çocuğun anne ve babası ile salt bir iletişim kurma arzusundan değil, yaşadığı olayların ebeveyni tarafından yorumlanarak bir “anlam” kazanmasına duyduğu ihtiyaçtandır. Bu anlamın her hâlükârda pozitif bir değer taşıyıp taşımayacağı çocuğun kişilik inşası için oldukça önemlidir.
Arkadaşı ile tartışan ve ardından onunla küsen bir çocuğun bu olayı heyecanla anne ve babası ile paylaşmak istemesi, sadece bir kavga anını resmetmek değil, o anlatım sırasında ebeveynin nasıl yorum getireceğini de görebilmektir. İşte çoğu defa ebeveynler tarafından basit gibi duran çocuğu ciddiye alma ve olayları yorumlayış tarzı, çocuğun yaşama bakış açısını belirleyecektir.
Eğer bir ebeveyn çocuğunun heyecan içinde anlattığı bir olayı göz ucu ile dinliyor ve ağız ucu ile “Hıı, öyle mi?” diye karşılık veriyorsa, böylesi bir ebeveynin yanında yetişen çocuğun yaşamı da ancak bu kadar anlamlıdır.
İşte ERGENLIK dönemi çocuk-ebeveyn çatışmalarının en geniş kaynağı da burasıdır. Ebeveyni tarafından hayatı pozitif olarak anlamlandırılmamış çocuklardır bugün sorun olanlar.
Bir gün oğlan, “Baba, senin hayata baktığın gibi bakmıyorum ben.” dediğinde veya kız, “Anne, senin ahlak anlayışın ile benim ahlak anlayışım farklı galiba.” diye temel ahlakî kurallara itiraz ettiğinde şaşırmamak gerek… Çünkü çocuk kendi görevini yaptı ve çocukluğun her döneminde “Anne bu niye böyle?” diye sordu ve sen “İşim var, sonra!” dedin. Ya da “Baba, bugün ne oldu biliyor musun?” diye karşında zıp zıp zıplarken, “Bilmiyorum, şu an bilmek de istemiyorum!” diyerek lavaboya gittiğinde, geride bıraktığın şaşkın bakışlı gözlerin karşılığıdır ERGENLIK sorunları.
“Çocukluk dönemi” masumdur, ebeveynler kendilerinde gördükleri hataları ne kadar çabuk değiştirirlerse çocuk da ebeveynle birlikte değişir. Bu yüzden biz, bu dönemdeki çocuk davranışlarını değiştirmek için ebeveynlerin davranışlarını değiştirmeye çalışıyoruz.
Ancak “ERGENLIK dönemi” böyle değildir. Anne babalar kendi hatalarını görüp değiştirseler de bu değişiklik direkt olarak ergenin üzerine yansımaz.
Çocukluk dönemi anne ve babalar için bir fırsattır. Bu dönemde çocuğun ebeveyninin yanına her geliş-gidişi, yaşamı özeldir. Sorduğu her bir soruya verilen cevap özeldir. Çocuğun aldığı cevaplar ne kadar olumsuzluklar, bıkkınlıklar, zorlayıcılıklar barındırıyor ise çocuğun hayatı o kadar başarısızlıklar ve anlamsızlıklar içinde geçecektir.
“Her şeyin bir çaresi var.” diyerek tebessüm eden yetişkinlerin yanında yetişen çocuklar ise daha güçlü bir kişilik yapısına erişeceklerdir.
Unutmamalı, hayattaki sorunlar, sorunların büyüklüğü ile değil, o sorunlara bakış açısı ile büyür veya küçülür.
Yorumlar
Yorum Yap!
Baba bugün ne oldu biliyor musun?
İnsanları karşılaştıkları olayların zorluğu değil, o olaylara yükledikleri anlamlar kaygılandırır. Bu, psikolojinin temel kuralıdır. Çocuklar için de böyle…
Çocuk, problemlerin ne anlama geldiğini, yetişkinin o probleme bakışı ile belirler. Çok büyük gibi gelen problemler, güçlü kişilikli bir yetişkinin dünyasında bazen küçücük kalır. Böylesi bir yetişkinin yanındaki çocuk, problem ne kadar büyük olursa olsun endişeye kapılmaz. İsterse dışarıda kıyametler kopsun, yetişkin bu kopan kıyametleri tebessümle karşılıyorsa, çocuk pozitif bir ruhla yetişir.
Bunun tersi olarak, küçücük sorunları bile büyütmeyi bir alışkanlık hâline getirmiş yetişkinin yanındaki çocuk, mutsuz, kaygılı ve yaşama karşı tutarsız olur. Hep şikâyetçi, hep memnuniyetsiz bir hâle bürünür.
Çocuk için yaşamın her anının anlamlanması gerekir ki belirsizliklerden oluşan kaygılardan ve korkularından kurtulabilsin.
Bundandır ki çocuklar güncel yaşamdaki olayları ebeveynlerine anlatmaya çok isteklidirler. Bu istek, çocuğun anne ve babası ile salt bir iletişim kurma arzusundan değil, yaşadığı olayların ebeveyni tarafından yorumlanarak bir “anlam” kazanmasına duyduğu ihtiyaçtandır. Bu anlamın her hâlükârda pozitif bir değer taşıyıp taşımayacağı çocuğun kişilik inşası için oldukça önemlidir.
Arkadaşı ile tartışan ve ardından onunla küsen bir çocuğun bu olayı heyecanla anne ve babası ile paylaşmak istemesi, sadece bir kavga anını resmetmek değil, o anlatım sırasında ebeveynin nasıl yorum getireceğini de görebilmektir. İşte çoğu defa ebeveynler tarafından basit gibi duran çocuğu ciddiye alma ve olayları yorumlayış tarzı, çocuğun yaşama bakış açısını belirleyecektir.
Eğer bir ebeveyn çocuğunun heyecan içinde anlattığı bir olayı göz ucu ile dinliyor ve ağız ucu ile “Hıı, öyle mi?” diye karşılık veriyorsa, böylesi bir ebeveynin yanında yetişen çocuğun yaşamı da ancak bu kadar anlamlıdır.
İşte ERGENLIK dönemi çocuk-ebeveyn çatışmalarının en geniş kaynağı da burasıdır. Ebeveyni tarafından hayatı pozitif olarak anlamlandırılmamış çocuklardır bugün sorun olanlar.
Bir gün oğlan, “Baba, senin hayata baktığın gibi bakmıyorum ben.” dediğinde veya kız, “Anne, senin ahlak anlayışın ile benim ahlak anlayışım farklı galiba.” diye temel ahlakî kurallara itiraz ettiğinde şaşırmamak gerek… Çünkü çocuk kendi görevini yaptı ve çocukluğun her döneminde “Anne bu niye böyle?” diye sordu ve sen “İşim var, sonra!” dedin. Ya da “Baba, bugün ne oldu biliyor musun?” diye karşında zıp zıp zıplarken, “Bilmiyorum, şu an bilmek de istemiyorum!” diyerek lavaboya gittiğinde, geride bıraktığın şaşkın bakışlı gözlerin karşılığıdır ERGENLIK sorunları.
“Çocukluk dönemi” masumdur, ebeveynler kendilerinde gördükleri hataları ne kadar çabuk değiştirirlerse çocuk da ebeveynle birlikte değişir. Bu yüzden biz, bu dönemdeki çocuk davranışlarını değiştirmek için ebeveynlerin davranışlarını değiştirmeye çalışıyoruz.
Ancak “ERGENLIK dönemi” böyle değildir. Anne babalar kendi hatalarını görüp değiştirseler de bu değişiklik direkt olarak ergenin üzerine yansımaz.
Çocukluk dönemi anne ve babalar için bir fırsattır. Bu dönemde çocuğun ebeveyninin yanına her geliş-gidişi, yaşamı özeldir. Sorduğu her bir soruya verilen cevap özeldir. Çocuğun aldığı cevaplar ne kadar olumsuzluklar, bıkkınlıklar, zorlayıcılıklar barındırıyor ise çocuğun hayatı o kadar başarısızlıklar ve anlamsızlıklar içinde geçecektir.
“Her şeyin bir çaresi var.” diyerek tebessüm eden yetişkinlerin yanında yetişen çocuklar ise daha güçlü bir kişilik yapısına erişeceklerdir.
Unutmamalı, hayattaki sorunlar, sorunların büyüklüğü ile değil, o sorunlara bakış açısı ile büyür veya küçülür.