Bazen, yarım altın bir tam altından kıymetlidir
çocuBabası oğluna, “Artık büyüdün, delikanlı oldun. Bu yaştan sonra kendi ekmeğini kendin kazanmalısın” demiş.
O güne kadar hazır yemeye alışmış çocuk, babasının sözüne gücenmiş, annesinin yanına gitmiş ve yalvarmış: “Anneciğim, babam artık benim de çalışmamı, eve para getirmemi istiyor. Ama ben çalışmak istemiyorum, zor gelir. N’olur bana yardım et!”
Annesi “Ben sana nasıl yardımcı olabilirim ki oğlum” deyince çocuk şu teklifi yapmış: “Ben her gün vereceğin küçük işleri yapsam, bunun karşılığında her akşam 1 altın versen, ben de babama ‘ben çalıştım bu bir altını kazandım’ desem, olur mu?”
Anne yüreği işte, önce kabul etmemiş, sonra delikanlının ısrarına dayanamamış: “Peki, tamam.”
Delikanlı o gün annesinin verdiği ufak tefek işleri yapmış, gün bitiminde de 1 altın almış. Akşamüzeri babası gelince lafı yetiştirmiş: “Bak baba bugün çalıştım bu altını kazandım.”
Babası tebessüm etmiş, “Aferin oğlum… Ver o bir altını bana ve peşimden gel.” diyerek oğlunu bahçeye çıkarmış.
Bahçedeki kuyunun başına gelmişler.
Babası çocuktan aldığı bir altını parmak uçlarında tutarak kuyunun üzerine getirmiş. Çocuk şaşkın gözlerle babasına bakarken parmaklarının arasında tutuğu altını bırakıvermiş. Altın kuyuya düşmüş.
Çocuk şaşkınca sormuş: “Baba neden altını kuyuya attın?” Babası tebessüm ederek, “Vakti gelince anlarsın!” demiş. Ardından sükûnetle içeri girmiş. Çocuk babasının arkasından öylece bakakalmış.
Ertesi gün yine çocuk annesinden bir altın almış ve babasının yanına gelerek, “Babacığım bugün de bir altın kazandım” demiş. Babası, çocuğun elinden altını almış, “Gel hadi” diyerek yine bahçeye çıkmışlar ve oğlunun gözüne bakarak altını kuyuya atmış. Çocuk şaşkın şaşkın bakarken babası yine hiçbir şey söylemeden oradan ayrılmış.
Günler böyle geçmiş…
Ancak bir süre sonra, annesi, “Oğlum artık bende altın kalmadı. Kendine bir iş bul çalış, yoksa akşam babana karşı mahcup olursun” diye uyarmış.
Çocuk, çaresizce o gün akşama kadar zor ve zahmetli işlerde çalışmış, karşılığında ancak yarım altın kazanabilmiş.
Akşam olduğunda, yorgun ve tükenmiş halde babasının karşısına çıkan delikanlı müjdeyi vermiş: “Baba, bu gün çok çalıştım ama ancak yarım altın kazanabildim” Babası, “Peki oğlum” demiş, “Ver hadi o yarım altını” diye elini uzattığında, çocuk aniden tepki göstermiş: “Ne yapacaksın baba bu altını?”
Güngörmüş baba, sakin bir sesle karşılık vermiş: “Her gün yaptığımızı yapacağız oğlum, kuyunun başına gideceğiz ve altını kuyuya atacağız!” Çocuk, “Asla olmaz baba! Atamazsın bu altını kuyuya. Bir yarım altını kazanmak ne kadar zor biliyor musun?” deyince babası tebessüm etmiş: “İşte oğlum kuyunun hikmeti bu. Yarım altının bir tam altından daha kıymetli olduğunu nasıl da ortaya çıkardı değil mi?”
Günümüz çocukları maalesef ‘tasarrufu’ ve ‘paranın kıymetini’ bilmiyor. Her bir kuruş paranın bir çaba ile o eve geldiğinden habersiz yetişiyorlar.
İşte bu yaz dönemi çocukların ‘parayı anlamlandırması’ ve ‘tasarrufu öğrenebilmesi’ için bir fırsata dönüştürülebilir.
12 yaşını geçmiş çocuklarla konuşarak, anlaşarak, tanıdık bir esnafın yanında tecrübe kazanması sağlanabilir. Örneğin bir manav veya kırtasiye yahut tuhafiye. Çocuğun hoşuna gidecek her hangi bir işletme...
Maksat, çocuk üzerinden para kazanmak değil, ama onun bir dostun yanında hayata dair tecrübeler kazanmasını sağlamak. Örneğin manavda bulunan bir çocuğun 2 kilo elmayı tartıp, “Efendim 6 lira tuttu.” diyebilmesi. Müşteriden aldığı 10 liranın üzeri olan 4 lirayı verebilmesi, çocuğun sosyal becerisine destek olacağı gibi, matematik becerisine de katkı sağlar.
Parayı henüz anlamlandırmamış bir çocuk eşyanın kıymetini bilemez. Elinde var olan ile yetinmek yerine, daha iyi olanına göz diker. Daha iyiyi bulsa da ondan daha farklısının peşine düşer.
Eşyanın kıymetini bilmeyen çocuğun parasını ister sokağa atın, ister kuyuya fark etmez. O daha sonra anne babasının bitmek bilmeyen hazinesinden (!) yine para geleceği umudunu taşır. Umutları gerçekleşmediği kadar da agresifleşir, küser, o anı ebeveynine dar eder.
İşte bu yüzden, bu tatili fırsat bilip, çocuklara temel kişilik değerlerinden bazılarını kazandırmaya gayret etmek bir EBEVEYNLIK görevi olsa gerek...
Yorumlar
Yorum Yap!
Bazen, yarım altın bir tam altından kıymetlidir
çocuBabası oğluna, “Artık büyüdün, delikanlı oldun. Bu yaştan sonra kendi ekmeğini kendin kazanmalısın” demiş.
O güne kadar hazır yemeye alışmış çocuk, babasının sözüne gücenmiş, annesinin yanına gitmiş ve yalvarmış: “Anneciğim, babam artık benim de çalışmamı, eve para getirmemi istiyor. Ama ben çalışmak istemiyorum, zor gelir. N’olur bana yardım et!”
Annesi “Ben sana nasıl yardımcı olabilirim ki oğlum” deyince çocuk şu teklifi yapmış: “Ben her gün vereceğin küçük işleri yapsam, bunun karşılığında her akşam 1 altın versen, ben de babama ‘ben çalıştım bu bir altını kazandım’ desem, olur mu?”
Anne yüreği işte, önce kabul etmemiş, sonra delikanlının ısrarına dayanamamış: “Peki, tamam.”
Delikanlı o gün annesinin verdiği ufak tefek işleri yapmış, gün bitiminde de 1 altın almış. Akşamüzeri babası gelince lafı yetiştirmiş: “Bak baba bugün çalıştım bu altını kazandım.”
Babası tebessüm etmiş, “Aferin oğlum… Ver o bir altını bana ve peşimden gel.” diyerek oğlunu bahçeye çıkarmış.
Bahçedeki kuyunun başına gelmişler.
Babası çocuktan aldığı bir altını parmak uçlarında tutarak kuyunun üzerine getirmiş. Çocuk şaşkın gözlerle babasına bakarken parmaklarının arasında tutuğu altını bırakıvermiş. Altın kuyuya düşmüş.
Çocuk şaşkınca sormuş: “Baba neden altını kuyuya attın?” Babası tebessüm ederek, “Vakti gelince anlarsın!” demiş. Ardından sükûnetle içeri girmiş. Çocuk babasının arkasından öylece bakakalmış.
Ertesi gün yine çocuk annesinden bir altın almış ve babasının yanına gelerek, “Babacığım bugün de bir altın kazandım” demiş. Babası, çocuğun elinden altını almış, “Gel hadi” diyerek yine bahçeye çıkmışlar ve oğlunun gözüne bakarak altını kuyuya atmış. Çocuk şaşkın şaşkın bakarken babası yine hiçbir şey söylemeden oradan ayrılmış.
Günler böyle geçmiş…
Ancak bir süre sonra, annesi, “Oğlum artık bende altın kalmadı. Kendine bir iş bul çalış, yoksa akşam babana karşı mahcup olursun” diye uyarmış.
Çocuk, çaresizce o gün akşama kadar zor ve zahmetli işlerde çalışmış, karşılığında ancak yarım altın kazanabilmiş.
Akşam olduğunda, yorgun ve tükenmiş halde babasının karşısına çıkan delikanlı müjdeyi vermiş: “Baba, bu gün çok çalıştım ama ancak yarım altın kazanabildim” Babası, “Peki oğlum” demiş, “Ver hadi o yarım altını” diye elini uzattığında, çocuk aniden tepki göstermiş: “Ne yapacaksın baba bu altını?”
Güngörmüş baba, sakin bir sesle karşılık vermiş: “Her gün yaptığımızı yapacağız oğlum, kuyunun başına gideceğiz ve altını kuyuya atacağız!” Çocuk, “Asla olmaz baba! Atamazsın bu altını kuyuya. Bir yarım altını kazanmak ne kadar zor biliyor musun?” deyince babası tebessüm etmiş: “İşte oğlum kuyunun hikmeti bu. Yarım altının bir tam altından daha kıymetli olduğunu nasıl da ortaya çıkardı değil mi?”
Günümüz çocukları maalesef ‘tasarrufu’ ve ‘paranın kıymetini’ bilmiyor. Her bir kuruş paranın bir çaba ile o eve geldiğinden habersiz yetişiyorlar.
İşte bu yaz dönemi çocukların ‘parayı anlamlandırması’ ve ‘tasarrufu öğrenebilmesi’ için bir fırsata dönüştürülebilir.
12 yaşını geçmiş çocuklarla konuşarak, anlaşarak, tanıdık bir esnafın yanında tecrübe kazanması sağlanabilir. Örneğin bir manav veya kırtasiye yahut tuhafiye. Çocuğun hoşuna gidecek her hangi bir işletme...
Maksat, çocuk üzerinden para kazanmak değil, ama onun bir dostun yanında hayata dair tecrübeler kazanmasını sağlamak. Örneğin manavda bulunan bir çocuğun 2 kilo elmayı tartıp, “Efendim 6 lira tuttu.” diyebilmesi. Müşteriden aldığı 10 liranın üzeri olan 4 lirayı verebilmesi, çocuğun sosyal becerisine destek olacağı gibi, matematik becerisine de katkı sağlar.
Parayı henüz anlamlandırmamış bir çocuk eşyanın kıymetini bilemez. Elinde var olan ile yetinmek yerine, daha iyi olanına göz diker. Daha iyiyi bulsa da ondan daha farklısının peşine düşer.
Eşyanın kıymetini bilmeyen çocuğun parasını ister sokağa atın, ister kuyuya fark etmez. O daha sonra anne babasının bitmek bilmeyen hazinesinden (!) yine para geleceği umudunu taşır. Umutları gerçekleşmediği kadar da agresifleşir, küser, o anı ebeveynine dar eder.
İşte bu yüzden, bu tatili fırsat bilip, çocuklara temel kişilik değerlerinden bazılarını kazandırmaya gayret etmek bir EBEVEYNLIK görevi olsa gerek...