Bu ayıp kimin?
Üniversite yıllarında Kolombiyalı bir arkadaşım vardı. Hollandalı bir ‘koruyucu ailenin’ yanında büyüdüğü için kendisini Hollandalı kabul ediyordu…
Bir defasında “Bu nasıl bir duygu Marivel?” diye sordum. “Berbat!” diye cevap verdi… “Kim olduğunu bilmiyorsun… Anne babanın dilini konuşamıyorsun… Gerçek aileni tanımayı istiyorsun ama onları kendi yaşamına dâhil etmekten korkuyorsun…” diye cevap verdi…
İnsan için oldukça trajik bir durum…
Kolombiyalı Marivel’e haksızlık yapıldığını düşünmüşümdür hep…
Her çocuğun yeri kendi anne babasının yanıdır… Çocuğunu uzaklaştırarak o aileyi terbiye etmeye çalışmak, çocuğu korumak gibi değerlendirilse de, hiçbir aile bir çocuğa kendi ailesi gibi fayda sağlayamaz…
Velev ki bir çocuk o veya bu sebeple ailesinin yanından alınsa bile, o çocuğun bir gün aileye yeniden teslim edileceği gerçeğinden yola çıkılarak, onun kendi ana dilini öğrenmesi, anne babasının kültürel değerlerini tanıması çocuğu aileden ayıran kurumların sorumluluğu olmalıdır…
Ama maalesef, Hollanda’daki koruyucu aile sistemi, bu açıdan çocukların yararına çalışmıyor… Çocuk kendi ailesinden “geçici” olarak alınıyor olmasına rağmen, aileden “kalıcı” olarak uzaklaştığı unsurlara özenli davranılmıyor…
Bu durum çocuk hakları ihlalidir… Ve bunu çocuğu koruma adına yapılması ise ciddi bir ironidir…
Çocuğu korumak, onu sadece şiddetten korumak anlamına gelmemelidir… Çocuğun “benlik bütünlüğünü” koruması, gelecekte “Sen kimsin?” sorusuna cevap verebilmesi, ruh sağlığı açısından oldukça önemlidir…
Hollanda Başbakanı Mark Rutte, koruyucu ailelerin yanına yerleştirilmiş çocuklar için “Tabii ki ebeveynlerin de çıkarı düşünülmeli, fakat bizim için önemli olan çocuğun çıkarlarıdır.” diyor...
Bir çocuğun en önemli çıkarı ebeveyni ile aynı dili konuşabilmesidir... Eğer çocuğun bu en temel hakkını elinden alıyorsa, o çocuğun çıkarlarının düşünüldüğünü iddia etmek doğru olmaz…
Resmî verilere baktığımızda, Hollanda’da her yıl 19 bin çocuğun korunması talebi ile dava açılıyor. Bu çocukların yaklaşık 8 bininin “şartlı” olarak ailenin yanında kalmasına izin veriliyor. Bu şart, çocuğun yaşadığı eve bir gözetmenin/hakemin misafir edilmesidir… Bu hakem, yaklaşık bir ay boyunca aile ile yaşıyor ve ailede gördüğü her şeyi mahkemeye rapor ediyor… Aile çocuğa yeniden en ufak bir şiddet uygularsa çocuk ailenin elinden alınıyor…
Ailesine şartlı iade edilen çocukların haricinde bir de her yıl yaklaşık 3 bin 500 çocuk ailelerinden alınıp koruyucu ailelere teslim ediliyor…
Bir uzman olarak bu durum hiç içime sinmemiştir… Bir çocuğun aileden kopartılıp bir başka aileye verilmesi çok da akıllıca gelmedi hiç… Çocuk belki akrabasına yerleştirilebilir, komşuya yerleştirilebilir… Bir pedagog, psikolog nezaretinde aile terapiye alınabilir… Ama daha 6 aylık çocuğun anneden ayrılması çocuğu korumak değildir…
5 yıl kadar önce idi… Biz de “koruyucu aile” olmak için Hollanda Çocuk Esirgeme Kurumu’na müracaatta bulunmuştuk… Niyetimiz, böylesi çocukların kendi dilini, kültürünü koruyabilmesi için sıcak bir aile ortamı sunmaktı… Hollanda’da bir çocuğa koruyucu aile olabilmek için ciddi birtakım denetim mekanizmalarından geçmeniz gerekiyor… Bütün bunları sorunsuzca geçtik… Daha sonra da koruyucu aileler için kursa katılmak zorunluluğu vardı… O kursa da katıldık…
Katıldığımız kursta içimiz çok yandı. Zira yaklaşık 392 bin Türk’ün yaşadığı bu ülkede, koruyucu aile olmak için kursa katılan sadece 9 Türk vardı…
Son günlerde Hollanda’daki “koruyucu aile” sistemi Türkiye tarafından tartışmaya açıldı… 6 aylıkken anne babasından alınan ve bugün 9 yaşında olan Yunus isimli bir çocuk, eşcinsel iki kişinin koruyuculuğunda yaşıyor…
Üzüntü verici olan, Yunus’un eşcinsel iki kişinin yanında yaşıyor olmasından çok, 392 bin Türk’ün yaşadığı ülkede bu çocuğa “buyur gel” diyecek bir tane Türk ailenin olmaması… Bu sorunun çözümü, öyle ya da böyle, koruyucu aile sayısını artırmakta gizli…
Bunun için Hollanda TELEVIZYON ve radyolarında Türk ailelerin “koruyucu aile” olmasını teşvik edici çalışmalar yapılmalı… Zaten Hollanda Başbakanı Rutte, yaptığı açıklamada bu konunun altını ısrarla çiziyor. Rutte’nin “Çocukları aynı kültürel değerlere sahip ailelerin yanına vermeyi biz de istiyoruz, ama yok…” demesi, sanırım Hollanda’nın değil, bizim ayıbımız…
Yorumlar
Yorum Yap!
Bu ayıp kimin?
Üniversite yıllarında Kolombiyalı bir arkadaşım vardı. Hollandalı bir ‘koruyucu ailenin’ yanında büyüdüğü için kendisini Hollandalı kabul ediyordu…
Bir defasında “Bu nasıl bir duygu Marivel?” diye sordum. “Berbat!” diye cevap verdi… “Kim olduğunu bilmiyorsun… Anne babanın dilini konuşamıyorsun… Gerçek aileni tanımayı istiyorsun ama onları kendi yaşamına dâhil etmekten korkuyorsun…” diye cevap verdi…
İnsan için oldukça trajik bir durum…
Kolombiyalı Marivel’e haksızlık yapıldığını düşünmüşümdür hep…
Her çocuğun yeri kendi anne babasının yanıdır… Çocuğunu uzaklaştırarak o aileyi terbiye etmeye çalışmak, çocuğu korumak gibi değerlendirilse de, hiçbir aile bir çocuğa kendi ailesi gibi fayda sağlayamaz…
Velev ki bir çocuk o veya bu sebeple ailesinin yanından alınsa bile, o çocuğun bir gün aileye yeniden teslim edileceği gerçeğinden yola çıkılarak, onun kendi ana dilini öğrenmesi, anne babasının kültürel değerlerini tanıması çocuğu aileden ayıran kurumların sorumluluğu olmalıdır…
Ama maalesef, Hollanda’daki koruyucu aile sistemi, bu açıdan çocukların yararına çalışmıyor… Çocuk kendi ailesinden “geçici” olarak alınıyor olmasına rağmen, aileden “kalıcı” olarak uzaklaştığı unsurlara özenli davranılmıyor…
Bu durum çocuk hakları ihlalidir… Ve bunu çocuğu koruma adına yapılması ise ciddi bir ironidir…
Çocuğu korumak, onu sadece şiddetten korumak anlamına gelmemelidir… Çocuğun “benlik bütünlüğünü” koruması, gelecekte “Sen kimsin?” sorusuna cevap verebilmesi, ruh sağlığı açısından oldukça önemlidir…
Hollanda Başbakanı Mark Rutte, koruyucu ailelerin yanına yerleştirilmiş çocuklar için “Tabii ki ebeveynlerin de çıkarı düşünülmeli, fakat bizim için önemli olan çocuğun çıkarlarıdır.” diyor...
Bir çocuğun en önemli çıkarı ebeveyni ile aynı dili konuşabilmesidir... Eğer çocuğun bu en temel hakkını elinden alıyorsa, o çocuğun çıkarlarının düşünüldüğünü iddia etmek doğru olmaz…
Resmî verilere baktığımızda, Hollanda’da her yıl 19 bin çocuğun korunması talebi ile dava açılıyor. Bu çocukların yaklaşık 8 bininin “şartlı” olarak ailenin yanında kalmasına izin veriliyor. Bu şart, çocuğun yaşadığı eve bir gözetmenin/hakemin misafir edilmesidir… Bu hakem, yaklaşık bir ay boyunca aile ile yaşıyor ve ailede gördüğü her şeyi mahkemeye rapor ediyor… Aile çocuğa yeniden en ufak bir şiddet uygularsa çocuk ailenin elinden alınıyor…
Ailesine şartlı iade edilen çocukların haricinde bir de her yıl yaklaşık 3 bin 500 çocuk ailelerinden alınıp koruyucu ailelere teslim ediliyor…
Bir uzman olarak bu durum hiç içime sinmemiştir… Bir çocuğun aileden kopartılıp bir başka aileye verilmesi çok da akıllıca gelmedi hiç… Çocuk belki akrabasına yerleştirilebilir, komşuya yerleştirilebilir… Bir pedagog, psikolog nezaretinde aile terapiye alınabilir… Ama daha 6 aylık çocuğun anneden ayrılması çocuğu korumak değildir…
5 yıl kadar önce idi… Biz de “koruyucu aile” olmak için Hollanda Çocuk Esirgeme Kurumu’na müracaatta bulunmuştuk… Niyetimiz, böylesi çocukların kendi dilini, kültürünü koruyabilmesi için sıcak bir aile ortamı sunmaktı… Hollanda’da bir çocuğa koruyucu aile olabilmek için ciddi birtakım denetim mekanizmalarından geçmeniz gerekiyor… Bütün bunları sorunsuzca geçtik… Daha sonra da koruyucu aileler için kursa katılmak zorunluluğu vardı… O kursa da katıldık…
Katıldığımız kursta içimiz çok yandı. Zira yaklaşık 392 bin Türk’ün yaşadığı bu ülkede, koruyucu aile olmak için kursa katılan sadece 9 Türk vardı…
Son günlerde Hollanda’daki “koruyucu aile” sistemi Türkiye tarafından tartışmaya açıldı… 6 aylıkken anne babasından alınan ve bugün 9 yaşında olan Yunus isimli bir çocuk, eşcinsel iki kişinin koruyuculuğunda yaşıyor…
Üzüntü verici olan, Yunus’un eşcinsel iki kişinin yanında yaşıyor olmasından çok, 392 bin Türk’ün yaşadığı ülkede bu çocuğa “buyur gel” diyecek bir tane Türk ailenin olmaması… Bu sorunun çözümü, öyle ya da böyle, koruyucu aile sayısını artırmakta gizli…
Bunun için Hollanda TELEVIZYON ve radyolarında Türk ailelerin “koruyucu aile” olmasını teşvik edici çalışmalar yapılmalı… Zaten Hollanda Başbakanı Rutte, yaptığı açıklamada bu konunun altını ısrarla çiziyor. Rutte’nin “Çocukları aynı kültürel değerlere sahip ailelerin yanına vermeyi biz de istiyoruz, ama yok…” demesi, sanırım Hollanda’nın değil, bizim ayıbımız…