adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Çocuğa aşırı ilgi
 416

Çocuğa aşırı ilgi

Çocuklarının söz dinlememesinden şikâyet eden bir anne baba gelmişti yanıma...

11 yaşındaki oğullarından bahsediyorlardı.

Anne, “Oğlum hiçbir işini tam yapmıyor.”  diye başladı, baba, “Verdiği hiçbir sözde durmuyor.” diye devam etti.

“Nasıl yani?” diye sordum. Anlatmaya başladılar...

Baba: “Aslında oğlumuzun iradesi yok. Örneğin, parkta oyun oynamak için izin istiyor. Biz de ‘Tamam BIR SAAT çık oyna’ diyoruz. Bir saat oluyor iki saat. İki saat oluyor üç saat... Biz çağırmasak akşama kadar oynayacak.”

Anne devam etti: “Ders çalışması için ona zaman verdim. 7’den 8’e kadar BIR SAAT ders çalışması gerekiyor. Ama bir türlü dersin başına oturmuyor. Ancak kızacağız, laf söyleyeceğiz de ondan sonra...”

“Çocukla konuşayım biraz da” deyip anne babayı dışarı davet ettim.

Delikanlı girdi içeri...

Sağdan soldan laf açtık, sohbet ettik. Bir ara gözüm, çocuğun koluna takıldı. Kolunda saat yoktu. “Saat kullanmıyor musun?” diye sordum. “Hayır” diye cevap verdi. “Neden kullanmıyorsun, neyi ne zaman yapacağına nasıl karar veriyorsun?” diye sordum. Çocuk, “Ben karar vermiyorum ki, annem karar veriyor.” diye cevap verdi.

Hâlbuki 7 yaşından sonra çocuğun kolunda saat olması, onun ‘kendini yönetebilmesi’ için oldukça önemli bir pedagojik ayrıntıdır. Çocuk zamanı planlamayı öğrendikçe ve sonra planladığı zamana göre hareket ettikçe iradesini geliştirir, kendine güç yetirmeyi öğrenir.

Geçen hafta katıldığım bir seminerin sonunda, orta yaşlı bir baba çocuğunu kolundan tutarak yanıma getirdi. Çocuk 8-9 yaşlarındaydı. Eline kitap tutuşturmuş, ‘Hadi imzalat’ diye arkasından itiyordu. Çocuk çekiniyor, geri geri gidiyor, babası ‘Hadi utanma, bu kitabı imzalar mısın diye sor’ diye itmeye devam ediyordu.

Çocuk utana sıkıla yanıma geldi. Masanın üzerine koydu kitabı. Gözlerine baktım, örselenmişti. Kendi adına karar verenlerden paçasını sıyırıp kendi gibi olmayı başaramamış bir çocuk gözü bakıyordu gözlerime. Baba, bizim bu anlamlı bakışmalarımızdan habersiz, itiyordu çocuğu ha bire, “Söylesene oğlum, imzalar mısınız diye söylesene.”

Babaya dönüp baktım. Kötü bir baba değildi aslında bu adam. Çocuğunu çok düşündüğü de belliydi. Ama pedagojik bir hatası vardı, ‘çocuğu adına’ karar veriyor, onu ellerinde tuttuğu iple Pinokyo gibi oynatıyordu.

Hâlbuki, pedagojinin bir prensibi vardı, başkalarının yönetmesine alışmış çocuklar, kendilerini yönetmeyi beceremezler.

Birçok anne baba çocuklarına duydukları şefkatin esiri olup onlar adına bir şeyler yapmayı marifet zannediyorlar. Hâlbuki çocuk eğitiminin esası, çocuğa bir şey yaptırmak değil, çocuğun bir şeyler yapmasına müsaade etmektir.

Çocukla ilgilenmek, onun adına düşünmek, onun adına karar almak, onun adına bir şeyler yapmak değil, ona kendi işini kendisi yapabilmesi için adım adım rehberlik etmektir.

Çok ilgilenilmiş çocuklar değil, kendi olmasına izin verilmiş çocuklardır yaşamda başarılı olanlar.

Yazarın 03 Şubat 2015 tarihli yazısıdır

Önceki Makale
Karne notları kime ait?
Sonraki Makale
Pedagojik tik ve duygusal onarım

Yorumlar

Yorum Yap!