Çocuğun kendi kendine oynaması?
Birçok anne baba, çocuğunun “kendi kendine” oyun oynamasını memnuniyetle karşılar. Bu sayede gündelik işlerini tamamlama fırsatı elde eder.
Ancak çocuğun kendi kendine oyun oynaması her zaman memnuniyetle karşılanacak bir durum değildir…
Oyun, kimi zaman gelişime katkı sağlayan bir araç olsa da bazı durumda çocuğun gideremediği duygusal ihtiyaçlarını bastırmak için bir “oyalanma davranışıdır” aslında.
Ebeveyni ile bağ kurmakta zorluk çeken, duygusal yoksunluk yaşayan, iletişim ihtiyaçları “vaktinde” karşılanmayan, içsel heyecanını aynı duygu düzeyi ile ebeveyniyle paylaşamayan çocuklar genelde oyun ile oyalanırlar.
Anne babası tartışan bir çocuğun, kenara bir yere çekilip sanki her şey yolundaymış gibi bebeğinin saçını taraması, şarkı söylemesi, araba yarışı yapması, o anki “korkusunu” ve kaldıramadığı “duygusal yoksunluğun acısını” bastırmak için “oyalanma davranışından” başka bir şey değildir.
Anne babaların, sadece tartışma anlarında değil, mutlu oldukları ve fakat fark etmedikleri birçok durumda da çocuklarını “oyunun yalnızlığına” terk ettikleri bir gerçektir…
Örneğin, telefonla uzun uzun konuşan ebeveynlerin çocukları genelde oyun oynar gibi görünseler de konuşmanın bitmesini beklemek üzere “oyalanma davranışı” içindedirler.
Derste öğretmeni ile “bağ kuramayan” öğrencinin, yanındaki arkadaşına tekme atması, çoğu defa bir şiddet eylemi değil, oyalanma çabasıdır.
Alışveriş merkezlerinde anne babasının işlerinin ne zaman biteceğini bilmeyen çocuğun, mağazanın bir ucundan diğer ucuna anlamsızca koşması, garip sesler çıkartıp ağzını burnunu eğmesi, oyun değil, oyalanma davranışıdır.
UYKUsu olmadığı hâlde zorla yatırılan çocuğun yatağın içinde kendi kendine konuşması, oyun değil, oyalanmadır.
Ebeveyni geç kalkan çocuğun, erken kalkıp anne baba odasına gelmesi, kenarda bir yerde oynaması, çoğu defa oyun değil, anne babasının kalkmasını beklemek üzere bir “oyalanma davranışıdır”…
Can sıkıcı zamanlarda oyalanma davranışı sergilemeyi becerebilen çocuklar, yaşadıkları duygusal yoksunlukları psikolojik probleme dönüştürmeden atlatabilme şansını taşırlar.
Ancak oyalanma davranışına yatkın olmayan veya beceremeyen çocuklar, bu huzursuzluk hâllerini agresif davranışlarla ortaya koyarlar. Yaşadığı can sıkıcı durumdan nasıl kurtulacağını bilemediği için zorba davranışlar sergilerler. Anne babalarının peşini bir türlü bırakmazlar.
Bu durum, çocuğun “şımarıklığı” değil, can sıkıcı durumdan nasıl kurtulacağını bilememenin çaresizliği ile bir kurtuluş arayışıdır… Böylesi durumlarda kalan ebeveynler çocuğu reddetmek yerine, birkaç dakika da olsa, “kaliteli iletişim” ile çocuğun o anlık duygusal ihtiyacını gidermeye çalışmalıdır. Bu, çocuğa “yüz vermek” değil, onu duygusal zorluktan kurtarmak için doğru bir ebeveyn tutumudur.
Oyalanma davranışını bilemeyen çocuklarda agresiflik gözlemlendiği gibi, sıklıkla oyalanma davranışına mecbur bırakılan çocuklarda ise “dikkat dağınıklığı” gözlenmektedir. Böylesi çocuklar, oyalanmalar sırasında, sıklıkla, gerçek yaşamdan el çekip hayal âleminin içine girmeye alıştıkları için, okul yaşamlarında, anlayamadığı konuları anlama gayretine girmek yerine, kendilerini oyalamayı tercih ederler. Bu çocukları ders esnasında, uyurgezer gibi kalkıp yürürken, dalgın vaziyette tahtaya bakarken veya arkadaşı ile tekmeleşirken görmek mümkündür.
Çocukluk döneminde yaşadığı ilgisizliklerle oyalanmayı öğrenmiş kişiler, ilerleyen yaşlarda, duygusal zora düştüklerinde, karşılaştıkları problemleri çözmek yerine, problemden kaçmayı, onu görmezden gelmeyi tercih ederler. Geçeklerle yüzleşmek yerine, hayallerle oyalanmaya, kurdukları hayallere karşı çıkanlara ise öfkelenmeye yatkındırlar. Böylesi kişiler, duygusal kırılganlıkları fazla ve kendi duyguları ile yalnız yaşamaya alışkındırlar.
Ebeveynler, kendi yaşamlarını kolaylaştırdığı için, çocuğun oyun oynadığı her anı, memnuniyetle karşılamamalıdır. Oyun, çocuğun gelişimine bir katkı sağlayan araç olduğu gibi, iyi analiz edilmediği takdirde çocuğun gelecek yaşamını zora sokan bir oyalanma davranışı da olabilir...
Yazarın 14 Nisan 2015 tarihli yazısıdır.
Yorumlar
Yorum Yap!
Çocuğun kendi kendine oynaması?
Birçok anne baba, çocuğunun “kendi kendine” oyun oynamasını memnuniyetle karşılar. Bu sayede gündelik işlerini tamamlama fırsatı elde eder.
Ancak çocuğun kendi kendine oyun oynaması her zaman memnuniyetle karşılanacak bir durum değildir…
Oyun, kimi zaman gelişime katkı sağlayan bir araç olsa da bazı durumda çocuğun gideremediği duygusal ihtiyaçlarını bastırmak için bir “oyalanma davranışıdır” aslında.
Ebeveyni ile bağ kurmakta zorluk çeken, duygusal yoksunluk yaşayan, iletişim ihtiyaçları “vaktinde” karşılanmayan, içsel heyecanını aynı duygu düzeyi ile ebeveyniyle paylaşamayan çocuklar genelde oyun ile oyalanırlar.
Anne babası tartışan bir çocuğun, kenara bir yere çekilip sanki her şey yolundaymış gibi bebeğinin saçını taraması, şarkı söylemesi, araba yarışı yapması, o anki “korkusunu” ve kaldıramadığı “duygusal yoksunluğun acısını” bastırmak için “oyalanma davranışından” başka bir şey değildir.
Anne babaların, sadece tartışma anlarında değil, mutlu oldukları ve fakat fark etmedikleri birçok durumda da çocuklarını “oyunun yalnızlığına” terk ettikleri bir gerçektir…
Örneğin, telefonla uzun uzun konuşan ebeveynlerin çocukları genelde oyun oynar gibi görünseler de konuşmanın bitmesini beklemek üzere “oyalanma davranışı” içindedirler.
Derste öğretmeni ile “bağ kuramayan” öğrencinin, yanındaki arkadaşına tekme atması, çoğu defa bir şiddet eylemi değil, oyalanma çabasıdır.
Alışveriş merkezlerinde anne babasının işlerinin ne zaman biteceğini bilmeyen çocuğun, mağazanın bir ucundan diğer ucuna anlamsızca koşması, garip sesler çıkartıp ağzını burnunu eğmesi, oyun değil, oyalanma davranışıdır.
UYKUsu olmadığı hâlde zorla yatırılan çocuğun yatağın içinde kendi kendine konuşması, oyun değil, oyalanmadır.
Ebeveyni geç kalkan çocuğun, erken kalkıp anne baba odasına gelmesi, kenarda bir yerde oynaması, çoğu defa oyun değil, anne babasının kalkmasını beklemek üzere bir “oyalanma davranışıdır”…
Can sıkıcı zamanlarda oyalanma davranışı sergilemeyi becerebilen çocuklar, yaşadıkları duygusal yoksunlukları psikolojik probleme dönüştürmeden atlatabilme şansını taşırlar.
Ancak oyalanma davranışına yatkın olmayan veya beceremeyen çocuklar, bu huzursuzluk hâllerini agresif davranışlarla ortaya koyarlar. Yaşadığı can sıkıcı durumdan nasıl kurtulacağını bilemediği için zorba davranışlar sergilerler. Anne babalarının peşini bir türlü bırakmazlar.
Bu durum, çocuğun “şımarıklığı” değil, can sıkıcı durumdan nasıl kurtulacağını bilememenin çaresizliği ile bir kurtuluş arayışıdır… Böylesi durumlarda kalan ebeveynler çocuğu reddetmek yerine, birkaç dakika da olsa, “kaliteli iletişim” ile çocuğun o anlık duygusal ihtiyacını gidermeye çalışmalıdır. Bu, çocuğa “yüz vermek” değil, onu duygusal zorluktan kurtarmak için doğru bir ebeveyn tutumudur.
Oyalanma davranışını bilemeyen çocuklarda agresiflik gözlemlendiği gibi, sıklıkla oyalanma davranışına mecbur bırakılan çocuklarda ise “dikkat dağınıklığı” gözlenmektedir. Böylesi çocuklar, oyalanmalar sırasında, sıklıkla, gerçek yaşamdan el çekip hayal âleminin içine girmeye alıştıkları için, okul yaşamlarında, anlayamadığı konuları anlama gayretine girmek yerine, kendilerini oyalamayı tercih ederler. Bu çocukları ders esnasında, uyurgezer gibi kalkıp yürürken, dalgın vaziyette tahtaya bakarken veya arkadaşı ile tekmeleşirken görmek mümkündür.
Çocukluk döneminde yaşadığı ilgisizliklerle oyalanmayı öğrenmiş kişiler, ilerleyen yaşlarda, duygusal zora düştüklerinde, karşılaştıkları problemleri çözmek yerine, problemden kaçmayı, onu görmezden gelmeyi tercih ederler. Geçeklerle yüzleşmek yerine, hayallerle oyalanmaya, kurdukları hayallere karşı çıkanlara ise öfkelenmeye yatkındırlar. Böylesi kişiler, duygusal kırılganlıkları fazla ve kendi duyguları ile yalnız yaşamaya alışkındırlar.
Ebeveynler, kendi yaşamlarını kolaylaştırdığı için, çocuğun oyun oynadığı her anı, memnuniyetle karşılamamalıdır. Oyun, çocuğun gelişimine bir katkı sağlayan araç olduğu gibi, iyi analiz edilmediği takdirde çocuğun gelecek yaşamını zora sokan bir oyalanma davranışı da olabilir...
Yazarın 14 Nisan 2015 tarihli yazısıdır.