adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Çocuğunuzun kavgacı ve asosyal olmasını istemiyorsanız
 455

Çocuğunuzun kavgacı ve asosyal olmasını istemiyorsanız

Günümüz çocuklarının en ciddi problemlerinden biri, sosyal becerilerinin olmaması. Aile içinde hiç susmayan, ha bire konuşan, gerekirse yırtıcı, hırçın, ebeveynine “illallah” dedirten birileri iken, arkadaş ve okul ortamlarında kendilerini bir türlü doğru ifade edemez oluşları oldukça dramatik bir çelişki.

Eve bir telefon gelse, telefondaki aile dostu ile birkaç dakika sohbet edip hal hatır sorduktan sonra telefonu anne-babasına uzatamıyor çocuklar. Bayramda, seyranda eve gelen misafire bir “hoş geldiniz” diyemiyor, oturup onlarla şöyle doyasıya içli dışlı konuşamıyor. Komşuya bir fincan tuz almak için gönderseniz, arkasından bir de siz gitmek zorunda kalıyorsunuz.

Eğitim yaşamı da öyle…

Okula ödev yapmadan gitseler, ödevi neden yapamadıklarını öğretmenlerine sakin bir ruh haliyle ifade edemiyor, bu ödevin telafisi için alternatif çözüm önerilerinde bulunamıyorlar. Birlikte oturduğu sıra arkadaşıyla bir sorun yaşasa, erkekse, birbirlerine tekme tokat girişiyorlar. Kızsa, saç başa birbirlerini cırmalıyorlar. Çocuklar, ya bir ezen ya da ezilen olarak anne-babalarını çaresiz bırakıyorlar.

Çocuklar, okul yaşamında sadece ezme-ezilme şikâyetleri ile değil, bir de ders yapamama, derse konsantre olamama problemleriyle ebeveynlere kök söktürüyorlar. Oturup bir yarım saat derse odaklanamıyor çocuklar. Yapacakları işi “iradi bir süreklilik” içinde takip edemiyorlar. Sırf bundan dolayı çocukların en çok kullandığı ilaçlar listesinin en başlarında hiperaktivite, dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon bozukluğuyla ilgili olanlar yer alıyor.

Okullarda gördüğünüz her üç-beş çocuktan biri şu veya bu sebepten dolayı “ilaçlanmış” olarak okul koridorlarında ruh gibi geziniyorlar maalesef.

Günümüz çocukları adına çok üzülüyorum, ama bu yazıda, ne oluyor da böyle oluyorlar diye “pedagoji vaazı” vermeyeceğim.

TELEVIZYONun, çocukların nasıl “beyin göçüne” sebep olduğunu izah da etmeyeceğim. Ya da günümüz yetişkinlerinin “o heybetli dik duruşları” ile çocukların benliğine nasıl zarar verdiklerinden de…

Sebep ne olursa olsun, hem böyle sorunlar yaşanmaması hem de yaşayan ailelerin bu sorunlardan keyifle kurtulabilmesi için alternatif bir çıkış kapısından, bir “spor” dalından bahsedeceğim.

Çocuklarda “güven” duygusunu artıran, onlara çevresi ile empati kurabilme yeteneği kazandıran, kalabalıklar içinde olsalar da konsantrasyonunu bozmadan yoluna devam edebilme becerisi elde ettiren bir spor dalından, “binicilikten” söz edeceğim.

Evet, binicilik, ata binme yani…

Spor dalları içinde bir canlı ile ortaklaşa yapılan tek spordur binicilik. Binicilik eğitimi alan çocukların daha ilk günlerde onlarca kazanımına şahit oluyoruz. Attan düşmemek, atı sevk ve idare edebilmek için dikkatlerini doğal olarak nasıl da yoğunlaştırdıklarını görüyoruz. Ellerinde tuttukları gem ile kendisinden başka bir canlıyı idare edebilmelerine, onu mahmuzlayabilmelerine, onu dörtnala koşturabilmelerine, bir canlıyı hissedebilmelerine ve bir canlı ile etkileşim içine girebilmelerine şahit oluyoruz binicilik sırasında.

Ve belki de daha da ötesi, parkurda atına engelleri tek tek atlatan çocukların nasıl da “güven” duygusu kazandıklarını görüyoruz.

Bu spor dalı ile meşgul olan çocukların okulda arkadaşları ile kavga etmek yerine, güven duygusu ile problemlerin içinden nasıl da tebessüm ile sıyrıldığını görüp mutlu oluyoruz.

Sizi bilmem ama biz uzunca bir süredir ailecek binicilik eğitimi alıyoruz. Ben de biniyorum, çocuklarım da… Çocuklarımı atın sırtında koştururken görmek, attan indiğinde atın yelesini okşarken izlemek, at ile burun buruna verip onunla konuştuğunun şahidi olmak bir ebeveyn olarak insana ayrı bir keyif veriyor.

Çocuğu ile karşılaştığı problemlere alternatif çözümler arayan ailelere veya çocuğu ile kaliteli bir spor dalında var olmak isteyen ebeveynlere tavsiye ederim.

 

Önceki Makale
Boş bir parkın düşündürdükleri
Sonraki Makale
Terapiye muhtaç terapistler

Yorumlar

Yorum Yap!