Çocuk dövmeyi din emrediyor mu?
Ne zaman “Ceza ile çocuk eğitimi olmaz. Çocuk, eğitim için dövülmez.” desem, hep aynı itirazla karşılaşıyorum: “Ama dinimizde çocuğu dövmek var!”
“Nasıl yani?” diye sorduğumda “Peygamber Efendimizin ‘Çocuğunuz 7 yaşına gelince namazı öğretin, 10 yaşına gelince, kılmıyorsa dövün’ diye hadis-i şerifleri var.” denilerek çocuk eğitiminde dayağın yerinin olduğu iddia ediliyor…
Ben bir ilahiyatçı değilim. Bir pedagogum. O yüzden dinî kaynakları derinlemesine analiz etmesini bilmem… Ve bu konuda bir söz söylemem ilahiyatçılara saygısızlık olur…
Ama yıllardır “Çocuğun dövülmesi dinimizde var” denilerek ve bu hadis gösterilerek o kadar çok itiraz geliyor ki sonunda bu konuda ciddi bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim…
Kendi yaşamı bOYUNca çocuklara kaşlarını dahi çatmamış bir şefkat peygamberi, acaba gerçekten böylesi bir tavsiyede bulunmuş mudur? Bulundu ise bunun gerekçesi nedir diye oldukça merak ettim…
Zira görüyorum ki ceza ile eğitilen çocuklarda “kişilik kaybı” oluyor. Ceza alan, ceza vermeyi öğreniyor… Hele ki çocuk kendisini cezalandıran anne babasını bir gün cezalandırmaya kalkarsa… Çocuğun anne babasını cezalandırması, anne babanın çocuğu cezalandırmasından çok daha korkunç oluyor…
Bu acı sonu yaşamış onlarca ebeveynin inilti dolu sesleri var hatıralarımda. “Kıydı yavrum kendine… Bu kadar çok sıkıştırma çocuğu diyordum eşime ama dinlemedi beni… Gitti yavrum!” diyen ebeveynlerin sesi hâlâ kulağımda…
Veya derste öğretmeninden ceza alan, bir süre sonra eğitimden kopan, kişilik kaybına uğrayan, şımarık, duyarsız, yılışık binlerce çocuk var gözlerimin önünde…
Ama söylediğim gibi ben ne bir hadis uzmanıyım ne de bir ilahiyatçı…
O yüzden ben bu satırdan sonra susmak ve konuyu, işin uzmanı olan bir ilahiyatçıya, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Hadis Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Akyüz Hoca’ya bırakmak istiyorum (Aşağıdaki makalenin aslı 5 sayfadır. Çalışmanın hepsini bu satırlara sığdıramayacağımdan dolayı, sonuç kısmını sizlerle paylaşıyorum):
“[…] Hadisteki ikinci fıkranın belirleyici fiili “D-R-B” fiili mazi-sülasisinden üretilmiş olan “FE-DRİBÜ” emir kipiyle zikredilen fiildir. Arap dilinde yaygın biçimde kullanılan ve “dövmek” manasına gelen bu kelime, daha başka pek çok anlamı olan fiillerin başında gelmektedir.
Her fiilde olduğu gibi bu fiilin de cümle içinde kullanıldığı edata göre farklı anlamlar yüklendiği gözden ırak edilmemesi gereken hayati öneme sahip bir mevzudur. […] Yaptığımız araştırmaya göre hadisin ikinci fıkrasında yer alan “FE-DRİBÜ” fiili istisnasız bütün kaynaklarda “ALA” harfi ceri yani “ALA” edatı ile kullanılmaktadır. Bu kullanım oldukça önemli ve sonuç bakımından da fevkalade etkilidir. Söz konusu kelimenin başka harfi cer ve edatlarla anlamı çok değişmektedir. Mesela, “D-R-B”-“AN”, “D-R-B”-“MİN”, “D-R-B”-“Lİ”, “D-R-B”-“Fİ”, “D-R-B”-“MESELEN” v.s. kullanımların hiçbirisinde dövmek anlamı söz konusu değildir.
“Dövmek” anlamı yüklenmek istendiğinde daha çok yalın biçimde veya “ba” edatıyla kullanılan bu kelime, “ALA” edatıyla dövmek manasında değil, “sıkıştırmak”, “zorlamak”, “yaptırmak”, “kuşatmak”, “empoze etmek”, “mecbur etmek”, “sorumlu ve yükümlü tutmak” v.s. anlamlarına gelmektedir. Klasik ve çağdaş hiçbir sözlük müellifi bu kelimeye böyle bir anlam, yani “dövmek” anlamı vermemektedir.”
Belki ağır ve bilimsel dil olduğu için, özetlemek gerekir ise, Prof. Dr. Ali Akyüz Hoca, bu hadisin son kısmında geçen “… 10 yaşına gelince, kılmıyorsa dövün” tercümesinin doğru olmadığını ifade ediyor. Bu hadisin doğru tercümesinin “Çocuğunuz 7 yaşına gelince namazı öğretin, 10 yaşına gelince sorumlu tutun/yükümlü tutun” olduğunu bilimsel bir makale ile yayına sunuyor.
Ben yaklaşık 2 yıl önce Ali Akyüz Hoca’yla telefonda konuşmuş ve kendisine “Bu görüşünüze İslam âleminden veya ülkemizden itiraz geldi mi hocam?” diye sormuştum. Aldığım cevap netti: “Hiçbir İslam ulemasından bugüne kadar bu makale hakkında bir itiraz gelmedi.”
Dediğim gibi, ben bir ilahiyatçı değilim. Bu makaleyi ve gerisini sizin vicdanınıza bırakıyorum…
(Not: Bu makale, 2002’de, hakemli bir dergi olan Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi’nin 10. sayısında yayımlanmıştır.)
Yazarın 1 Ekim 2012 tarihli yazısıdır.
Yorumlar
Yorum Yap!
Çocuk dövmeyi din emrediyor mu?
Ne zaman “Ceza ile çocuk eğitimi olmaz. Çocuk, eğitim için dövülmez.” desem, hep aynı itirazla karşılaşıyorum: “Ama dinimizde çocuğu dövmek var!”
“Nasıl yani?” diye sorduğumda “Peygamber Efendimizin ‘Çocuğunuz 7 yaşına gelince namazı öğretin, 10 yaşına gelince, kılmıyorsa dövün’ diye hadis-i şerifleri var.” denilerek çocuk eğitiminde dayağın yerinin olduğu iddia ediliyor…
Ben bir ilahiyatçı değilim. Bir pedagogum. O yüzden dinî kaynakları derinlemesine analiz etmesini bilmem… Ve bu konuda bir söz söylemem ilahiyatçılara saygısızlık olur…
Ama yıllardır “Çocuğun dövülmesi dinimizde var” denilerek ve bu hadis gösterilerek o kadar çok itiraz geliyor ki sonunda bu konuda ciddi bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim…
Kendi yaşamı bOYUNca çocuklara kaşlarını dahi çatmamış bir şefkat peygamberi, acaba gerçekten böylesi bir tavsiyede bulunmuş mudur? Bulundu ise bunun gerekçesi nedir diye oldukça merak ettim…
Zira görüyorum ki ceza ile eğitilen çocuklarda “kişilik kaybı” oluyor. Ceza alan, ceza vermeyi öğreniyor… Hele ki çocuk kendisini cezalandıran anne babasını bir gün cezalandırmaya kalkarsa… Çocuğun anne babasını cezalandırması, anne babanın çocuğu cezalandırmasından çok daha korkunç oluyor…
Bu acı sonu yaşamış onlarca ebeveynin inilti dolu sesleri var hatıralarımda. “Kıydı yavrum kendine… Bu kadar çok sıkıştırma çocuğu diyordum eşime ama dinlemedi beni… Gitti yavrum!” diyen ebeveynlerin sesi hâlâ kulağımda…
Veya derste öğretmeninden ceza alan, bir süre sonra eğitimden kopan, kişilik kaybına uğrayan, şımarık, duyarsız, yılışık binlerce çocuk var gözlerimin önünde…
Ama söylediğim gibi ben ne bir hadis uzmanıyım ne de bir ilahiyatçı…
O yüzden ben bu satırdan sonra susmak ve konuyu, işin uzmanı olan bir ilahiyatçıya, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Hadis Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Akyüz Hoca’ya bırakmak istiyorum (Aşağıdaki makalenin aslı 5 sayfadır. Çalışmanın hepsini bu satırlara sığdıramayacağımdan dolayı, sonuç kısmını sizlerle paylaşıyorum):
“[…] Hadisteki ikinci fıkranın belirleyici fiili “D-R-B” fiili mazi-sülasisinden üretilmiş olan “FE-DRİBÜ” emir kipiyle zikredilen fiildir. Arap dilinde yaygın biçimde kullanılan ve “dövmek” manasına gelen bu kelime, daha başka pek çok anlamı olan fiillerin başında gelmektedir.
Her fiilde olduğu gibi bu fiilin de cümle içinde kullanıldığı edata göre farklı anlamlar yüklendiği gözden ırak edilmemesi gereken hayati öneme sahip bir mevzudur. […] Yaptığımız araştırmaya göre hadisin ikinci fıkrasında yer alan “FE-DRİBÜ” fiili istisnasız bütün kaynaklarda “ALA” harfi ceri yani “ALA” edatı ile kullanılmaktadır. Bu kullanım oldukça önemli ve sonuç bakımından da fevkalade etkilidir. Söz konusu kelimenin başka harfi cer ve edatlarla anlamı çok değişmektedir. Mesela, “D-R-B”-“AN”, “D-R-B”-“MİN”, “D-R-B”-“Lİ”, “D-R-B”-“Fİ”, “D-R-B”-“MESELEN” v.s. kullanımların hiçbirisinde dövmek anlamı söz konusu değildir.
“Dövmek” anlamı yüklenmek istendiğinde daha çok yalın biçimde veya “ba” edatıyla kullanılan bu kelime, “ALA” edatıyla dövmek manasında değil, “sıkıştırmak”, “zorlamak”, “yaptırmak”, “kuşatmak”, “empoze etmek”, “mecbur etmek”, “sorumlu ve yükümlü tutmak” v.s. anlamlarına gelmektedir. Klasik ve çağdaş hiçbir sözlük müellifi bu kelimeye böyle bir anlam, yani “dövmek” anlamı vermemektedir.”
Belki ağır ve bilimsel dil olduğu için, özetlemek gerekir ise, Prof. Dr. Ali Akyüz Hoca, bu hadisin son kısmında geçen “… 10 yaşına gelince, kılmıyorsa dövün” tercümesinin doğru olmadığını ifade ediyor. Bu hadisin doğru tercümesinin “Çocuğunuz 7 yaşına gelince namazı öğretin, 10 yaşına gelince sorumlu tutun/yükümlü tutun” olduğunu bilimsel bir makale ile yayına sunuyor.
Ben yaklaşık 2 yıl önce Ali Akyüz Hoca’yla telefonda konuşmuş ve kendisine “Bu görüşünüze İslam âleminden veya ülkemizden itiraz geldi mi hocam?” diye sormuştum. Aldığım cevap netti: “Hiçbir İslam ulemasından bugüne kadar bu makale hakkında bir itiraz gelmedi.”
Dediğim gibi, ben bir ilahiyatçı değilim. Bu makaleyi ve gerisini sizin vicdanınıza bırakıyorum…
(Not: Bu makale, 2002’de, hakemli bir dergi olan Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi’nin 10. sayısında yayımlanmıştır.)
Yazarın 1 Ekim 2012 tarihli yazısıdır.