Evlilik, eşler için doğal terapi merkezidir
“Günümüz insanının en temel sorunu nedir?” diye sorulacak olsa, hiç tereddüt etmeden anne ile çocuk arasındaki “bağlanma” sorunundan bahsederdim…
Çocuklar, maalesef anneleri “güvenli bağlanma” gerçekleştirmeden gençlik yıllarına adım atıyorlar. Bu durum, hem çocukta DUYGUSAL YOKSUNLUKtan kaynaklanan bir huzursuzluk oluşturuyor, hem de çocuğu ile bağlanamayan annede hırçınlıklara neden oluyor.
Nedir güvenli bağlanma?
Benliğin henüz yeni yeni şekil almaya başladığı özellikle ilk 4 yaş döneminde, çocuğun, kendini annesine (veya bir duygusal yakına) güven içinde “bırakması” ile oluşan bağlanmanın adıdır güvenli bağlanma. Veya bir başka deyişle, bir çocuğun duygusal olarak annesine doyasıya erişebilmesi ile oluşan “ruh genişliğidir” güvenli bağlanma.
Erken çocukluk döneminde annesi ile güvenli bağlanmış çocuklar yetişkinlik yıllarında “strese” karşı daha bir dirençli, insan ilişkilerinde daha bir “olgun” kişilik özellikleri taşıdıkları yapılan bilimsel çalışmalarla sabittir. Ayrıca, güvenli bağlanmış kişilerin evlilik ilişkinlerinin de daha bir pozitif olduğu, araştırmalarda ortaya çıkmaktadır.
Bunun tam tersi olarak, annesi ile “güvenli bağlanamamış” kişilerin en temel özellikleri, yaşama ve insanlara karşı “güvensizlik”leridir.
Böylesi kişiler tam bir güven içinde kimseye kendilerini teslim edemezler, bu, eşleri dahi olsa, “yarın ne olur ne olmaz” diye kendilerini emniyet içinde tutmaya çalıştıkları bir “güvensizlik alanı” oluşturma gayreti içindedirler. Yaşamı bir “dayanışma” içinde görmek yerine, “kimseye muhtaç olmadan” yaşayabilme çabasından bahsederler hep… Hayat, böylesi kişiler için bir “savaş alanıdır” ve “güçlü olan kazanacaktır.” Bu yüzden onlar için hayatta “duygusallığa” yer yoktur. Acımak, zavallılıktır. Gözyaşı, ancak zavallıların işidir.
Aslında bu kişilere dışarıdan bakıldığında yaşama karşı daha dirençli gibi görünürler. Duyarsızlıklarından elde ettikleri güç ile birçok başarıya imza atabilirler, ancak, duygu dünyalarını çok erken dönemlerden itibaren dinlememeyi bir alışkanlık haline getirdikleri için, o dik duruşlarının ardında aslında garip bir trajedi vardır. Böylesi kişiler, bir çocuk gibi her an sevgiye muhtaç ama açlığını itiraf edemeyecek kadar gururludur ve bir o kadar da sevgiye doyumsuzdurlar. Ne kadar sevilirlerse sevilsinler yine de daha da çok sevgi beklerler. Aslında bekledikleri sevgi ne eş ne dost sevgisidir. O, yıllar önce anne ile doyumsayamadığı ve “güvenli bağlanma” sırasında alamadığı sevginin boşluğudur.
Anne-çocuk bağlanmasının belki en iç acıtıcı tarafı ise, çocukluk döneminde kendi annesi ile güvenli bağlanamamış bir kız çocuğunun yetişip kendisi anne olduğunda, çok istediği halde kendi çocuğu ile bir bütünlük kuramamasıdır.
Bu kısır döngüden çıkmanın yolu, duygu dünyasında “duyarsızlığı” bir yaşam tarzı haline getirmiş olan annenin kendisini yeniden “duyabilir” hale gelmeye çaba sarf etmesidir. Zira insan duyabildiği kadar yaşayabilir ve çocuk, ancak kendisini duyabilen bir anneye bağlanır.
Çocuk, güvenli bağlandığı bir anneden güvenli ayrılır. Aksi takdirde anne bağımlısı olur. Zira bir çocuğun annesine bağımlı kalması, annesine bir türlü doyamamış olmasının bir sonucudur. Birçok anne “ben çocuğumu canımdan çok seviyorum ve ona bağlıyım” diye kendisini tarif etse de, “bağlanma”, sevmek demek değildir. Bağlanma, annenin kendisini çocuğuna öylece bırakabilmesidir. Çocuğuna karşı buyurucu bir ruha sahip olmak yerine, onunla çocukluğunu yeniden yaşayabilecek genişliğe erişmesi demektir.
Peki, bütün bunlar tek başına olacak şeyler midir?
Tabii ki hayır!
Eş olmadan eş olunmaz…
Belki çocukluk yıllarında anne-çocuk bağlanmasında sorunlar yaşanmış olabilir. Ama unutmamak gerekir ki evlilik, bir doğal terapi merkezidir.
Kim geçmişte ne yaşadıysa yaşasın, huzurlu bir evliliği arzu eden eşler birbirlerinin terapisti olmalı ve birbirine “kördüğüm” gibi bağlanmalıdır.
Zira kim eşine kördüğüm gibi bağlanırsa, çocuğuna da bağlanabilir. Eşine pamuk ipliği ile bağlı olan, çocuğunu çok sevse de, kendini “güven içinde bir bırakmışlık hali” ile çocuğuna bağlamakta zorluk çeker.
Yorumlar
Yorum Yap!
Evlilik, eşler için doğal terapi merkezidir
“Günümüz insanının en temel sorunu nedir?” diye sorulacak olsa, hiç tereddüt etmeden anne ile çocuk arasındaki “bağlanma” sorunundan bahsederdim…
Çocuklar, maalesef anneleri “güvenli bağlanma” gerçekleştirmeden gençlik yıllarına adım atıyorlar. Bu durum, hem çocukta DUYGUSAL YOKSUNLUKtan kaynaklanan bir huzursuzluk oluşturuyor, hem de çocuğu ile bağlanamayan annede hırçınlıklara neden oluyor.
Nedir güvenli bağlanma?
Benliğin henüz yeni yeni şekil almaya başladığı özellikle ilk 4 yaş döneminde, çocuğun, kendini annesine (veya bir duygusal yakına) güven içinde “bırakması” ile oluşan bağlanmanın adıdır güvenli bağlanma. Veya bir başka deyişle, bir çocuğun duygusal olarak annesine doyasıya erişebilmesi ile oluşan “ruh genişliğidir” güvenli bağlanma.
Erken çocukluk döneminde annesi ile güvenli bağlanmış çocuklar yetişkinlik yıllarında “strese” karşı daha bir dirençli, insan ilişkilerinde daha bir “olgun” kişilik özellikleri taşıdıkları yapılan bilimsel çalışmalarla sabittir. Ayrıca, güvenli bağlanmış kişilerin evlilik ilişkinlerinin de daha bir pozitif olduğu, araştırmalarda ortaya çıkmaktadır.
Bunun tam tersi olarak, annesi ile “güvenli bağlanamamış” kişilerin en temel özellikleri, yaşama ve insanlara karşı “güvensizlik”leridir.
Böylesi kişiler tam bir güven içinde kimseye kendilerini teslim edemezler, bu, eşleri dahi olsa, “yarın ne olur ne olmaz” diye kendilerini emniyet içinde tutmaya çalıştıkları bir “güvensizlik alanı” oluşturma gayreti içindedirler. Yaşamı bir “dayanışma” içinde görmek yerine, “kimseye muhtaç olmadan” yaşayabilme çabasından bahsederler hep… Hayat, böylesi kişiler için bir “savaş alanıdır” ve “güçlü olan kazanacaktır.” Bu yüzden onlar için hayatta “duygusallığa” yer yoktur. Acımak, zavallılıktır. Gözyaşı, ancak zavallıların işidir.
Aslında bu kişilere dışarıdan bakıldığında yaşama karşı daha dirençli gibi görünürler. Duyarsızlıklarından elde ettikleri güç ile birçok başarıya imza atabilirler, ancak, duygu dünyalarını çok erken dönemlerden itibaren dinlememeyi bir alışkanlık haline getirdikleri için, o dik duruşlarının ardında aslında garip bir trajedi vardır. Böylesi kişiler, bir çocuk gibi her an sevgiye muhtaç ama açlığını itiraf edemeyecek kadar gururludur ve bir o kadar da sevgiye doyumsuzdurlar. Ne kadar sevilirlerse sevilsinler yine de daha da çok sevgi beklerler. Aslında bekledikleri sevgi ne eş ne dost sevgisidir. O, yıllar önce anne ile doyumsayamadığı ve “güvenli bağlanma” sırasında alamadığı sevginin boşluğudur.
Anne-çocuk bağlanmasının belki en iç acıtıcı tarafı ise, çocukluk döneminde kendi annesi ile güvenli bağlanamamış bir kız çocuğunun yetişip kendisi anne olduğunda, çok istediği halde kendi çocuğu ile bir bütünlük kuramamasıdır.
Bu kısır döngüden çıkmanın yolu, duygu dünyasında “duyarsızlığı” bir yaşam tarzı haline getirmiş olan annenin kendisini yeniden “duyabilir” hale gelmeye çaba sarf etmesidir. Zira insan duyabildiği kadar yaşayabilir ve çocuk, ancak kendisini duyabilen bir anneye bağlanır.
Çocuk, güvenli bağlandığı bir anneden güvenli ayrılır. Aksi takdirde anne bağımlısı olur. Zira bir çocuğun annesine bağımlı kalması, annesine bir türlü doyamamış olmasının bir sonucudur. Birçok anne “ben çocuğumu canımdan çok seviyorum ve ona bağlıyım” diye kendisini tarif etse de, “bağlanma”, sevmek demek değildir. Bağlanma, annenin kendisini çocuğuna öylece bırakabilmesidir. Çocuğuna karşı buyurucu bir ruha sahip olmak yerine, onunla çocukluğunu yeniden yaşayabilecek genişliğe erişmesi demektir.
Peki, bütün bunlar tek başına olacak şeyler midir?
Tabii ki hayır!
Eş olmadan eş olunmaz…
Belki çocukluk yıllarında anne-çocuk bağlanmasında sorunlar yaşanmış olabilir. Ama unutmamak gerekir ki evlilik, bir doğal terapi merkezidir.
Kim geçmişte ne yaşadıysa yaşasın, huzurlu bir evliliği arzu eden eşler birbirlerinin terapisti olmalı ve birbirine “kördüğüm” gibi bağlanmalıdır.
Zira kim eşine kördüğüm gibi bağlanırsa, çocuğuna da bağlanabilir. Eşine pamuk ipliği ile bağlı olan, çocuğunu çok sevse de, kendini “güven içinde bir bırakmışlık hali” ile çocuğuna bağlamakta zorluk çeker.