İnternet oyunları ve ‘yarasa ruhu’
Onlarca kişinin katil zanlısını mahkemede yargılayan hâkim “Bu kişileri nasıl öldürdün?” diye sorduğunda, zanlı, salonda davayı izleyen mağdur yakınlarına dönüyor ve sanki elinde uzun namlulu bir silah varmış gibi, karşısındaki kişilere doğrultup soğukkanlı bir şekilde “Pam, pam, pam! İşte böyle öldürdüm!” diyerek alaycı bir gülümseme ile hâkimin sorusuna cevap veriyor.
Hâkim bu duygusuz tavırlar karşısında rahatsız oluyor ve “Burada, izleyici sandalyelerinde, öldürdüğün insanların yakınları ve olaydan yaralı kurtulanlar var. Sen alaycı gülümseme ile ateş edişini anlatırken, onların ne hissettiğini düşünebiliyor musun?” dediğinde, zanlı omuzlarını kaldırarak “Sinirleniyorlardır herhâlde” diyerek yine alaycı bir gülümseme ile cevap veriyor.
Bu olay, 22 Temmuz 2011’de Norveç’te 77 kişiyi öldüren Norveçli Anders Breivik’in yargılandığı mahkemede yaşandı.
Hemen “Bana ne elin Norveç’inden, Danimarka’sından!” demeyin öyle. Çünkü bu adamın vicdan acısı duymadan insan öldürebilecek kıvama gelmesi “Aman bana ne!” denilecek kadar basit bir olay değil. Hele ki çocuğunuz varsa…
Ruhsal yapısı tamamen arızaya uğramış bu kişinin internet ve şiddet oyunları ile ilgili söylediği şeyler hayli dikkat çekici.
32 yaşındaki bu adam mahkemede günde yaklaşık 16 saat internette şiddet oyunları oynadığından bahsediyor… Silah kullanmayı, nişan almayı, ateş ettiğinde karşısındaki kişinin can çekişini tebessümle izlemeyi şiddet oyunları ile yaşamış ilk defa.
Şiddet oyunları oynayan herkes katil mi oluyor? Tabii ki değil. Ama bazı oyunlar var ki oynayan kişiyi “farklı bilinç hâllerine” sokuyor. Sadece şiddet oyunları değil, birçok sempati oyunları var ki o da oynayan kişiyi farklı bilinç hâllerine sokuyor.
Nedir farklı bilinç hâlleri?
Bilincin, gündelik yaşam akışından kopması ve hayalî paralel bir yaşam içerisine girmesidir.
Ve günümüz teknolojisi ile üretilen oyunların birçoğunun çok tutuluyor olması, oynayan kişiye farklı bilinç hâlleri yaşatıyor ve paralel bir yaşam tarzına sürüklüyor olmasından kaynaklanıyor. Bu türevdeki oyunlar özellikle Norveç katliamından sonra Batı’da adım adım takip ediliyor ve yasaklanıyor. Mesela Norveç, 51 adet oyunun ülkesine girişini ve oynanmasını yasakladı.
Neden yasaklanıyor? Çünkü farklı bilinç hâllerini yaşamaya başlayan kişiyi, oluşturduğu o paralel yaşamdan çıkartmak oldukça zor. “Fizik” olarak bilgisayarın arkasında olmasına rağmen “ruhu” ile oyunun içine giriyor.
Bu oyunlar genelde, FTS (First Person Shooter) tarzında hazırlanıyor. Yani siz oyunu, oyundaki karakterin gözünden bakarak oynuyorsunuz.
Mesela, ekranda yarısı görünen bir silah ve bu silahı tutan iki el görünüyor. Çocuk bu oyunu oynarken, karşıdaki düşmanların kendisini öldürmemesi için yoğun bir şekilde ekrana kendini vermek zorunda kalıyor. Vurulmamak için eli her an ekranda yarısı görünen silahın tetiğinde gergince bekliyor. İşte bu yoğun konsantrasyon hâlinde iken bir süre sonra bir şey fark ediyorsunuz, ekranda yarısı görünen silah ve o silahı tutan el sanki sizin eliniz oluveriyor. Ve siz birden kendinizi ekranın içinde hissetmeye başlıyorsunuz. Siz şu an oyun oynayan değil, oyunun içinde yaşayan birisiniz artık. Hoparlörlerden duyduğunuz ayak sesleri kendi ayak sesleriniz, nefes alıp vermeler sizin korku ile nefes alıp vermeleriniz oluveriyor. Oyunun içindeki merdivenleri çıkarken farkında olmadan ayaklarınız kımıldamaya, oyunda biri sizi vurmasın diye duvar arkasına saklanmaya, oturduğunuz koltukta omuzlarınız yana yatmaya, karşınızdaki insanları vururken yüzünüzde önceleri heyecan ve korku, sonraları ise öldürdüğünüz insanlar adedince bir mutluluk hissi oluşmaya başlıyor, karşı koyamıyorsunuz.
Aslında, anne BABAların yeme-içme saatinde bile oyunu bıraktıramadığı çocukları ile yaşadıkları çatışmalar, oyun oynayan bir çocuk ile anne BABA arasındaki sıradan çatışmalar değil, farklı bilinç hâlinde ekranın içindeki atmosferi yaşayan çocuğun ekranın dışına çıkamıyor olduğu hâldir.
Hâlbuki çocuğunuzun o minicik kalbini bir takip etseniz… Kendi yanınızda oyun oynadığını zannettiğiniz çocuğunuzun ruhen kim bilir hangi karanlık ve nemli mahzenlerin içinde nasıl da bir yarasa ruhu geliştiriyor olduğunu ürperti ile göreceksiniz.
Yorumlar
Yorum Yap!
İnternet oyunları ve ‘yarasa ruhu’
Onlarca kişinin katil zanlısını mahkemede yargılayan hâkim “Bu kişileri nasıl öldürdün?” diye sorduğunda, zanlı, salonda davayı izleyen mağdur yakınlarına dönüyor ve sanki elinde uzun namlulu bir silah varmış gibi, karşısındaki kişilere doğrultup soğukkanlı bir şekilde “Pam, pam, pam! İşte böyle öldürdüm!” diyerek alaycı bir gülümseme ile hâkimin sorusuna cevap veriyor.
Hâkim bu duygusuz tavırlar karşısında rahatsız oluyor ve “Burada, izleyici sandalyelerinde, öldürdüğün insanların yakınları ve olaydan yaralı kurtulanlar var. Sen alaycı gülümseme ile ateş edişini anlatırken, onların ne hissettiğini düşünebiliyor musun?” dediğinde, zanlı omuzlarını kaldırarak “Sinirleniyorlardır herhâlde” diyerek yine alaycı bir gülümseme ile cevap veriyor.
Bu olay, 22 Temmuz 2011’de Norveç’te 77 kişiyi öldüren Norveçli Anders Breivik’in yargılandığı mahkemede yaşandı.
Hemen “Bana ne elin Norveç’inden, Danimarka’sından!” demeyin öyle. Çünkü bu adamın vicdan acısı duymadan insan öldürebilecek kıvama gelmesi “Aman bana ne!” denilecek kadar basit bir olay değil. Hele ki çocuğunuz varsa…
Ruhsal yapısı tamamen arızaya uğramış bu kişinin internet ve şiddet oyunları ile ilgili söylediği şeyler hayli dikkat çekici.
32 yaşındaki bu adam mahkemede günde yaklaşık 16 saat internette şiddet oyunları oynadığından bahsediyor… Silah kullanmayı, nişan almayı, ateş ettiğinde karşısındaki kişinin can çekişini tebessümle izlemeyi şiddet oyunları ile yaşamış ilk defa.
Şiddet oyunları oynayan herkes katil mi oluyor? Tabii ki değil. Ama bazı oyunlar var ki oynayan kişiyi “farklı bilinç hâllerine” sokuyor. Sadece şiddet oyunları değil, birçok sempati oyunları var ki o da oynayan kişiyi farklı bilinç hâllerine sokuyor.
Nedir farklı bilinç hâlleri?
Bilincin, gündelik yaşam akışından kopması ve hayalî paralel bir yaşam içerisine girmesidir.
Ve günümüz teknolojisi ile üretilen oyunların birçoğunun çok tutuluyor olması, oynayan kişiye farklı bilinç hâlleri yaşatıyor ve paralel bir yaşam tarzına sürüklüyor olmasından kaynaklanıyor. Bu türevdeki oyunlar özellikle Norveç katliamından sonra Batı’da adım adım takip ediliyor ve yasaklanıyor. Mesela Norveç, 51 adet oyunun ülkesine girişini ve oynanmasını yasakladı.
Neden yasaklanıyor? Çünkü farklı bilinç hâllerini yaşamaya başlayan kişiyi, oluşturduğu o paralel yaşamdan çıkartmak oldukça zor. “Fizik” olarak bilgisayarın arkasında olmasına rağmen “ruhu” ile oyunun içine giriyor.
Bu oyunlar genelde, FTS (First Person Shooter) tarzında hazırlanıyor. Yani siz oyunu, oyundaki karakterin gözünden bakarak oynuyorsunuz.
Mesela, ekranda yarısı görünen bir silah ve bu silahı tutan iki el görünüyor. Çocuk bu oyunu oynarken, karşıdaki düşmanların kendisini öldürmemesi için yoğun bir şekilde ekrana kendini vermek zorunda kalıyor. Vurulmamak için eli her an ekranda yarısı görünen silahın tetiğinde gergince bekliyor. İşte bu yoğun konsantrasyon hâlinde iken bir süre sonra bir şey fark ediyorsunuz, ekranda yarısı görünen silah ve o silahı tutan el sanki sizin eliniz oluveriyor. Ve siz birden kendinizi ekranın içinde hissetmeye başlıyorsunuz. Siz şu an oyun oynayan değil, oyunun içinde yaşayan birisiniz artık. Hoparlörlerden duyduğunuz ayak sesleri kendi ayak sesleriniz, nefes alıp vermeler sizin korku ile nefes alıp vermeleriniz oluveriyor. Oyunun içindeki merdivenleri çıkarken farkında olmadan ayaklarınız kımıldamaya, oyunda biri sizi vurmasın diye duvar arkasına saklanmaya, oturduğunuz koltukta omuzlarınız yana yatmaya, karşınızdaki insanları vururken yüzünüzde önceleri heyecan ve korku, sonraları ise öldürdüğünüz insanlar adedince bir mutluluk hissi oluşmaya başlıyor, karşı koyamıyorsunuz.
Aslında, anne BABAların yeme-içme saatinde bile oyunu bıraktıramadığı çocukları ile yaşadıkları çatışmalar, oyun oynayan bir çocuk ile anne BABA arasındaki sıradan çatışmalar değil, farklı bilinç hâlinde ekranın içindeki atmosferi yaşayan çocuğun ekranın dışına çıkamıyor olduğu hâldir.
Hâlbuki çocuğunuzun o minicik kalbini bir takip etseniz… Kendi yanınızda oyun oynadığını zannettiğiniz çocuğunuzun ruhen kim bilir hangi karanlık ve nemli mahzenlerin içinde nasıl da bir yarasa ruhu geliştiriyor olduğunu ürperti ile göreceksiniz.