adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Kendinlik bozukluğu
 581

Kendinlik bozukluğu

Bütün kişilik bozukluklarının temelinde kişinin “kendi gibi” olamaması yatar.

Ünlü Psikolog James Masterson bunu “kendinlik bozukluğu” olarak adlandırmıştır.

Birçok kişi, kendi gibi olmayı, kuralsız, sınırsız, ilkesiz olmak zanneder. Hâlbuki kuralsızlık ve sınırsızlık kendi gibi olmanın değil, kendi gibi olamamanın en belirgin özelliğidir.

Kişi, belirli kurallar içinde var olabiliyorsa ancak o zaman kendi gibi olmayı becerebilir.

Nasıl mı?

İsterseniz baştan başlayalım…

Kendi gibi olmak, kişinin, yaratılıştaki özelliklerini kaybetmemiş olması hâlidir.  Bir başka deyişle, “fıtrat ve mizacına” ait özelliklerle yaşayabilmesidir.

Fıtrat nedir?

Fıtrat, türünün özelliğini barındırmaktır…

Örneğin kuşlar uçar, cik cik eder. Bu, “kuş fıtratının” bir özelliğidir.

Kediler miyavlar, farelerden rahatsız olurlar. Bu da “kedi fıtratının” özelliğidir.

İşte bunun gibi, insana ait ortak özelliklere “insan fıtratı” diyoruz.

Örneğin insan fıtratında, sevme, sevilme ihtiyacı vardır. Mahcubiyet ve utanma duygusu vardır.

Sevdiğinden ayrıldığında kendini kötü hisseder insanlar, sessizleşir, depresyona girerler.

Bir hata yaptıklarında, yüzleri kızarır, mahcup olur, utanırlar.

Fıtrata ait özellikler aynı zamanda o türün “sınırlarını” belirler.

Kediler âşık olamaz, evlenmeyi düşünmezler. Kuşlar bir hata yaptıklarında yüzleri kızarmaz, birbirlerine karşı mahcup hissetmezler örneğin.

İnsan fıtratının en temel özelliklerinden biri de, “insan iyidir…” Hiçbir insan doğuştan kötü değildir, katil olarak dünyaya gelmemiştir örneğin. Hiç kimsenin kanında eşkıyalık yoktur.

İnsanın katil olması, eşkıyalık yapması fıtri değil, “fıtratın bozulmasının” bir sonucudur.

İnsanın, temel insani özellikleri barındırması, bir sınırsızlık, kuralsızlık içinde yaşamayı değil, içten gelen ve oldukça keskin sınırları barındırır.

“Kendi olmayı” tam anlayabilmek için bir de “mizaç”tan bahsedilmesi gerekir.

Fıtrat, “türe ait” ortak özellikler diye tanımlanırken, mizaç, “bireye ait” özelliklerdir.

Örneğin, kiminin mizacı sakindir, kimisi cıvıl cıvıl… Kimi resim yapmayı sever, kimi müzik dinlemeyi… Her insan ayrı bir mizaca sahiptir.

Bütün bu bilgilerden sonra tekrar başa dönecek olursak, “kendi gibi olamama” kişinin fıtrat ve mizaç özellikleri ile yaşamasına izin verilmemiş olması ile oluşan bir “kendinlik bozukluğudur.” Neşeli, sEMPATIk, heyecan dolu bir çocuğu, “Bu çocuk çok şımarıyor” diyerek baskı altına alıp, sessiz, sakin hâle getirmek, o çocuğun terbiye edilmişliğinin değil, mizacının bozulmuş olmasının bir işaretidir.

İşte bundan dolayı, gelişim döneminde aşağılanmaması, kızılmaması, incitilmemesi gerekir ki, çocuk mizacını dışa vurmaktan ürkmesin, utanmasın, sıkılmasın.

Ödevini yapmayan öğrencisini sınıf içinde mahcup etmekten çekinmeyen bir eğitici, belki bir dahaki sefere çocukların ödevini yapmasını sağlasa da, çocuğun içinde, sadece insana has, insan fıtratının çok kutsal bir özelliği olan, “utanma duygusunu” yok eder de farkına bile varmaz.

Çocuğunun kabahatini yüzüne vurmakta sakınca görmeyen, onu, parmak sallayarak cezalandırmayı marifet zanneden anne babalar, belki, çocuklarını daha az kabahat işler hale getirseler de, aşağılanmışlığın insan fıtratında yok ettiği, “mahcubiyet duygusunu” kaybettirdiklerini farkına bile varmazlar.

Yapılan çalışmalar göstermektedir ki, kişilik bozuklukları, çocukluk döneminden itibaren başlayan çocuğun kendi gibi olamama hâlinin, yetişkinlik yıllarında, başka bir kişilik içinde yaşamaya çalışma bunaltısından başka bir şey değildir.

Çocuk, ancak kendi gibi olmasına izin verildiği kadar kişilik sahibi olacak, kendi gibi olmasına izin verilmediği kadar sahte bir kimlik üretecektir…  Kişinin ürettiği bu sahte kişilik ile kendi mizacı arasındaki çelişki kadar da bunaltı yaşayacaktır.

İşte bu, “kendinlik bozukluğu” dur...

Yazarın 24 Mart 2015 tarihli yazısıdır.

Önceki Makale
Çocuk ile iletişimde sakıncalı kelimeler
Sonraki Makale
Mutsuz bir evlilik her şeye rağmen devam etmeli mi?

Yorumlar

Yorum Yap!