Kur’an eğitimi için birkaç pedagojik tavsiye
Yaz aylarının vazgeçilmezlerinden biri de Kur’an eğitimleridir…
Kur’an-ı Kerim’i çocukluk döneminde öğrenmek hem “kolay” hem de “kalıcıdır”. Yaş ilerledikçe Kur’an öğrenmek zorlaşır.
Belki de o yüzden olsa gerek eskiden bir çocuk 4 yaş, 4 ay, 4 gününü doldurduğunda Kur’an eğitimi almaya hazır kabul edilirdi.
Mütedeyyin bir insanın en önemli kazanımlarından biri olan Kur’an öğrenmede birtakım temel pedagojik kurallara uyulmazsa bu durum hem eğitici hem de çocuk için can sıkıcı bir bıkkınlığa dönüşebilir. Ve maalesef her yıl birçok çocuk ellerinde aynı “elif ba” ile bir türlü öğrenemediği Kur’an eğitimi için yollara düşmektedir.
Kur’an öğrenmek, okulda matematik öğrenmek gibi değildir. Kur’an eğitimi aynı zamanda bir “yaşam tarzını” edinmeyi de beraberinde getirir. “Müslümanlık nasıl bir şeydir?” sorusunun cevabını bulduğu ilk yerlerden biri Kur’an eğitimi verilen yerlerdir. Din soyut bir kavramdır, onun elle tutulur gözle görülür hali o dini anlatan kişilerdir. Çocuk, hocasını nasıl görüyorsa, dinin de “işte öyle bir şey” olduğuna inanır. Belki bir “matematik öğretmeni” ders işlerken hata yapsa sadece matematik dersini kapsar ama bir Kur’an eğiticisinin yanlış bir tutumu, kişinin yaşamında dönüm noktasını oluşturabilir. Dine karşı önyargısı olan kişilere baktığımızda, bu önyargıların bizzat dinin kendisinden değil, dini temsil eden kişinin yaşam tarzının kendi vicdanı ile uyuşmamasından kaynaklandığını görebiliriz.
O halde, Kur’an eğitiminin ilk aşaması, çocukla hoca arasında “güvenli bir bağ” kurulabilmesidir. Eğiticinin, çocuğa kendisini sevdirebilmesidir. Ancak bu sevgiyi kazanmak, çocuğa aşırı iltifatlar, abartılı sevgi gösterileri, sürpriz hediyelerle değil, yetişkinin çocuğun karşısında “mütebessim bir çehre ile doğal” olabilmesi ile mümkündür…
Çocuk kendini eğiticinin yanında “güvende ve emniyette” hissettiği, kaygılarından arındığı kadar kalıcı bir eğitim olur…
Belki geleneksel şekilde eğitim almış birçok kişi, “Ama baskı ve ZORLAMAlarla da eğitim olabiliyor” yanılgısına düşse de baskı ile oluşan öğrenmeler “geçicidir”. Baskı kalktığında öğrenme de unutkanlığa dönüşür.
Kalıcı öğrenmenin bir başka önemli unsuru “eğitimde yavaşlık” ilkesidir. Eğer, “Başarılı bir eğiticinin en önemli özelliği nedir?” diye sorulacak olsa hiç tereddüt etmeden “eğiticinin yavaşlığı”dır, diyebiliriz. Hızlı bir eğitici, çocuğun algı gücünü düşürür. “Dikkat dağınıklığına” ve “öğrenme güçlüğüne” sebep olur. Hızlı hızlı konuşan, hızlı hızlı hareket eden bir eğitici, çocuk için eziyettir.
Eğitim “sükûnet” ile başlar, “sekine” ile devam ederse kalıcı olur…
Eğitimi kolaylaştıran unsurlardan bir diğeri de “konsantrasyon”dur. Birçok Kur’an kursunda çocuklar “toplu olarak” bir araya geliyor ve bir çocuğun eğitilmesi sırasında diğerleri hazırlık yapmaya teşvik ediliyor. Hâlbuki böylesi bir durum kenarda bekleyen çocukların konsantrasyonunun yitirilmesine neden olur, çocuklar kendi aralarında konuşup gülüşürlerken biraz sonra alacakları dersin atmosferinden uzaklaşırlar. Buna göre eğitici, çocukları topluca bir araya getirmek yerine, her bir çocuk için 40’ar dakika ayrı ayrı randevular oluşturmalıdır. Bir çocuğun eğitimi bittikten sonra, randevu saati gelen bir diğer çocuğun eğitimi başlamalıdır. Unutmamalı ki Kur’an bireysel bir eğitimdir, geliştirilmesi grup halinde olsa da öğrenilmesi bireysel olmalıdır.
Eğer çocuğun kendine has bir yeteneği yoksa 3-4 yaş grubu çocuklara Kur’an harflerini okutmaya çalışmak doğru olmaz. Bu yaş grubundaki çocukların Kur’an öğrenmesi “okuyarak” değil, “dinleyerek” olursa daha rahat bir öğrenme gerçekleşir. Zira 3-4 yaş dönemindeki çocuklar “dil”e karşı oldukça duyarlı oldukları için, doğal bir ortamda okunan Kur’an’ı “pasif bir dinleyici” olarak rahatlıkla öğrenebilir, ezberleyebilirler.
5-6 yaşındaki çocuklarda ise öğrenme “okuyarak” değil, “yazarak” gerçekleşirse daha kolay ve kalıcı olur. Çocuk, Kur’an harflerinin şekillerini önce bir “kum sandığına”, ardından da bir “yazı tahtasına”, daha sonra da bir “kâğıt” üzerine “çizerek” aşama aşama çalışırsa, ne çocuk ne de eğitici çok fazla zorlanır.
Ergen çocukların Kur’an’a karşı ilgisi, güzel Kur’an okuyan kendi yaşıtları ile tanışmasıyla daha da artar. Ergenler, ergenlerden daha kolay öğrenir. Kur’an bilen gençler, Kur’an öğrenmek isteyen gençler ile eşleştirildiğinde hem gençler arasında kalıcı dostluklar oluşur hem de Kur’an eğiticisi öğrencilerini birbirleri vasıtası ile takip ederek daha yaygın bir öğrenme ağı oluşturur.
Yorumlar
Yorum Yap!
Kur’an eğitimi için birkaç pedagojik tavsiye
Yaz aylarının vazgeçilmezlerinden biri de Kur’an eğitimleridir…
Kur’an-ı Kerim’i çocukluk döneminde öğrenmek hem “kolay” hem de “kalıcıdır”. Yaş ilerledikçe Kur’an öğrenmek zorlaşır.
Belki de o yüzden olsa gerek eskiden bir çocuk 4 yaş, 4 ay, 4 gününü doldurduğunda Kur’an eğitimi almaya hazır kabul edilirdi.
Mütedeyyin bir insanın en önemli kazanımlarından biri olan Kur’an öğrenmede birtakım temel pedagojik kurallara uyulmazsa bu durum hem eğitici hem de çocuk için can sıkıcı bir bıkkınlığa dönüşebilir. Ve maalesef her yıl birçok çocuk ellerinde aynı “elif ba” ile bir türlü öğrenemediği Kur’an eğitimi için yollara düşmektedir.
Kur’an öğrenmek, okulda matematik öğrenmek gibi değildir. Kur’an eğitimi aynı zamanda bir “yaşam tarzını” edinmeyi de beraberinde getirir. “Müslümanlık nasıl bir şeydir?” sorusunun cevabını bulduğu ilk yerlerden biri Kur’an eğitimi verilen yerlerdir. Din soyut bir kavramdır, onun elle tutulur gözle görülür hali o dini anlatan kişilerdir. Çocuk, hocasını nasıl görüyorsa, dinin de “işte öyle bir şey” olduğuna inanır. Belki bir “matematik öğretmeni” ders işlerken hata yapsa sadece matematik dersini kapsar ama bir Kur’an eğiticisinin yanlış bir tutumu, kişinin yaşamında dönüm noktasını oluşturabilir. Dine karşı önyargısı olan kişilere baktığımızda, bu önyargıların bizzat dinin kendisinden değil, dini temsil eden kişinin yaşam tarzının kendi vicdanı ile uyuşmamasından kaynaklandığını görebiliriz.
O halde, Kur’an eğitiminin ilk aşaması, çocukla hoca arasında “güvenli bir bağ” kurulabilmesidir. Eğiticinin, çocuğa kendisini sevdirebilmesidir. Ancak bu sevgiyi kazanmak, çocuğa aşırı iltifatlar, abartılı sevgi gösterileri, sürpriz hediyelerle değil, yetişkinin çocuğun karşısında “mütebessim bir çehre ile doğal” olabilmesi ile mümkündür…
Çocuk kendini eğiticinin yanında “güvende ve emniyette” hissettiği, kaygılarından arındığı kadar kalıcı bir eğitim olur…
Belki geleneksel şekilde eğitim almış birçok kişi, “Ama baskı ve ZORLAMAlarla da eğitim olabiliyor” yanılgısına düşse de baskı ile oluşan öğrenmeler “geçicidir”. Baskı kalktığında öğrenme de unutkanlığa dönüşür.
Kalıcı öğrenmenin bir başka önemli unsuru “eğitimde yavaşlık” ilkesidir. Eğer, “Başarılı bir eğiticinin en önemli özelliği nedir?” diye sorulacak olsa hiç tereddüt etmeden “eğiticinin yavaşlığı”dır, diyebiliriz. Hızlı bir eğitici, çocuğun algı gücünü düşürür. “Dikkat dağınıklığına” ve “öğrenme güçlüğüne” sebep olur. Hızlı hızlı konuşan, hızlı hızlı hareket eden bir eğitici, çocuk için eziyettir.
Eğitim “sükûnet” ile başlar, “sekine” ile devam ederse kalıcı olur…
Eğitimi kolaylaştıran unsurlardan bir diğeri de “konsantrasyon”dur. Birçok Kur’an kursunda çocuklar “toplu olarak” bir araya geliyor ve bir çocuğun eğitilmesi sırasında diğerleri hazırlık yapmaya teşvik ediliyor. Hâlbuki böylesi bir durum kenarda bekleyen çocukların konsantrasyonunun yitirilmesine neden olur, çocuklar kendi aralarında konuşup gülüşürlerken biraz sonra alacakları dersin atmosferinden uzaklaşırlar. Buna göre eğitici, çocukları topluca bir araya getirmek yerine, her bir çocuk için 40’ar dakika ayrı ayrı randevular oluşturmalıdır. Bir çocuğun eğitimi bittikten sonra, randevu saati gelen bir diğer çocuğun eğitimi başlamalıdır. Unutmamalı ki Kur’an bireysel bir eğitimdir, geliştirilmesi grup halinde olsa da öğrenilmesi bireysel olmalıdır.
Eğer çocuğun kendine has bir yeteneği yoksa 3-4 yaş grubu çocuklara Kur’an harflerini okutmaya çalışmak doğru olmaz. Bu yaş grubundaki çocukların Kur’an öğrenmesi “okuyarak” değil, “dinleyerek” olursa daha rahat bir öğrenme gerçekleşir. Zira 3-4 yaş dönemindeki çocuklar “dil”e karşı oldukça duyarlı oldukları için, doğal bir ortamda okunan Kur’an’ı “pasif bir dinleyici” olarak rahatlıkla öğrenebilir, ezberleyebilirler.
5-6 yaşındaki çocuklarda ise öğrenme “okuyarak” değil, “yazarak” gerçekleşirse daha kolay ve kalıcı olur. Çocuk, Kur’an harflerinin şekillerini önce bir “kum sandığına”, ardından da bir “yazı tahtasına”, daha sonra da bir “kâğıt” üzerine “çizerek” aşama aşama çalışırsa, ne çocuk ne de eğitici çok fazla zorlanır.
Ergen çocukların Kur’an’a karşı ilgisi, güzel Kur’an okuyan kendi yaşıtları ile tanışmasıyla daha da artar. Ergenler, ergenlerden daha kolay öğrenir. Kur’an bilen gençler, Kur’an öğrenmek isteyen gençler ile eşleştirildiğinde hem gençler arasında kalıcı dostluklar oluşur hem de Kur’an eğiticisi öğrencilerini birbirleri vasıtası ile takip ederek daha yaygın bir öğrenme ağı oluşturur.