adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Sızıyı kaybetmeyecek kadar acıya temas
 309

Sızıyı kaybetmeyecek kadar acıya temas

Psikolojik güçlülüğün en belirgin özelliği, “Zıt duyguları aynı anda taşıyabilmektir.”

Mutluluk anında alınan can sıkıcı habere rağmen, kişi dudaklarındaki tebessümü koruyabildiği kadar güçlü, gücünü bu iki zıt duygudan birini bastırmaya çalışmadığı kadar da duyarlıdır…

Zayıflar, zıt duyguları taşıyamazlar…

Onlar, duygularını birbirlerine bulaştırır, yaşam enerjilerini dengeleyemezler…

Çatışırlar, kendileri ve kendilerini sevenler ile…

Böylesi kişiler “an”ı yaşayamazlar…

Ondandır ki kişi, ancak duygularının gücü kadar “yeni durumsal değişikliklere” kapı aralamalıdır…

Katıldığım bir programda, öğretmen bir anne ile karşılaştık…

“Ben de sizi arıyordum hocam.” dedi. “Son günlerde 5 yaşındaki kızımla aramız hiç iyi değil. Ona karşı tepkiselleştiğimi fark ediyorum. Onun küçük, çocuksu hatalarına karşı tahammülsüzleştim. Kızıyor, azarlıyorum. Sonra pişman olup özür diliyorum ama çocuk da şaşkına döndü.” diye kendini şikâyet etti…

“Yaşadığınız bir örneği paylaşır mısınız” diye sordum…

“Dün mesela” dedi, “Oturuyordum, yanıma geldi, başladı konuşmaya… ‘Anne bi şey dicem… Anne bi şey diycem’ diye. Yılışıkça bana dokunmaya başladı… Rahatsız oldum… Ayağa kalktım, diğer koltuğa geçtim… O da peşimden geldi, yeniden ‘anne’ derken birden patladım. ‘Ne var ya! Anne, anne… Ne diyeceksen desene!’ diye azarladım… Kızım şaşırdı… Gözlerime bakakaldı… Duraksadı... Sanırım korktu, ağlamaklı oldu, sarılmak istedi. Ben ‘offf’ diye ittim, onu orada bırakıp mutfağa geçtim… Mutfakta yarım kalan işler vardı, biraz onlarla oyalandım. Salona geldiğimde yere yatmış, öylece uyuyakalmış… İçim acıdı… Kucağıma aldım, kokladım, öptüm, sarıldım, ağladım…”

Gözleri doldu…

-“Hocam bana ne oluyor? Ben böyle değildim.”

Aklıma o sırada geldi de sordum: “Son günlerde çok televizyon seyrediyor musunuz?”

-“Nasıl seyretmeyeyim ki… Her yerde bir dert var… Suriyelilerin dramı yürek yakıyor… Çocuklar perperişan… Çadırlarda kalıyorlar, kış geldi, yiyecek ekmekleri yok çoğunun… Hele ki bazıları var, yalın ayak, kir, pas içinde sokakta oynuyorlar, insan olan dayanamaz onların acısına…”

“İnsan olan dayanamazsa, siz nasıl dayanacaksınız?” dedim…

Sustu…

Sonra: “Nasıl yani… Gözlerimi mi kapatayım? Gözlerimi kapatsam gerçek değişmiyor ki… Onlar yine de acı çekiyorlar… Hem görmezden gelsem, içimde suçluluk hissederim…”

“Eğer duygusal olarak güçlü iseniz diyecek bir şeyim yok… Ancak böyle bir güçlülüğe sahip değilseniz, aldığınız her olumsuz haber, seyrettiğiniz her can sıkıcı gelişme, kendinize yaşattığınız her bir acı, sizin asli göreviniz olan anneliğinize zarar verir… Önceliklerinizi karıştırmayın… İnsanların acısını duymak, onlara yardım için çaba harcamak ayrı bir şey, duygusal dengenizi bozup kendinizi ANNELIK yapamaz hâle getirmeniz ayrı… Kişi ancak duygularının gücü kadar ‘yeni durumsal değişikliklere’ kapı aralamalıdır…” dedim…

Durdu… Düşündü… “Tamam” dedi…

Bir süre sonra, yeniden karşılaştık kendisi ile…

“Nasılsınız?” dedim… Tebessüm etti. “Sızıyı kaybetmeyecek kadar acıyla, sevgimi kaybetmeyecek kadar kızımla temastayım…” dedi…

Bugün bayram ve ne çok acı var…

Acıyı yaşarken, bayram sevincinin çocuklardan esirgenmemesi dileğimle…

Bayramınızı tebrik ederim...

Yazarın 06 Ekim 2014 tarihli yazısıdır.

Önceki Makale
Çocuklar adına konuşmak mı, çocuklarla konuşmak mı?
Sonraki Makale
Ergenlik dönemi problem dönemi midir?

Yorumlar

Yorum Yap!