adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Taklit, özenti ve mizaç tetiklenmesi
 491

Taklit, özenti ve mizaç tetiklenmesi

Yetişkinler, 3 tür çocuk davranışını birbirine karıştırıyor:

Taklit, özenti ve fıtrat tetiklenmesi.

Taklit, okul öncesi çağda başlayan, kişilik gelişiminin en önemli parçasıdır. Çocuk, akran davranışlarını taklit ederek ‘duygusal gelişimini’ hızlandırır. Okul arkadaşı gibi dil çıkarttıkça, komşu çocuğu gibi güldükçe, sokaktakiler gibi bağırdıkça, ağabeyi gibi ağladıkça kişisel sınırlarının dışına çıkar ki bu yaş döneminde kişisel sınırların dışına her çıkış duygusal gelişime hız kazandırır.

Çocukluk çağı taklit davranışını durdurabilmek neredeyse imkânsızdır.

Her ne kadar ebeveynlerin canı sıkılsa da üstünde fazla durmayıp güncel yaşamlarına devam ettikçe, taklit davranışlar çocuğa belli duygusal kazanımlar sağladıktan sonra kendiliğinden yok olur gider. Ne can sıkmaya gerek var, ne de çocuğu incitmeye...

Taklit davranışları, azalan bir etki ile yaklaşık 10 yaşına kadar devam eder. Bu yaş döneminden sonra çocuğun artık ‘kendi kişiliğine has davranışları’ sergileyebilecek güce erişmiş olması beklenir.

Çocuğun kendi kişiliğine has yapısını ortaya koyabilmesi için temel şart, bundan önceki dönemde ‘değersizlik’ edinmemiş ve ‘var olduğu hâli ile kabul edilmiş’ olmasıdır.

Eğer çocuk, değersizlik hissinin gelişimi engelleyici yanı yüzünden, mizacına ait yapısını ortaya çıkartamamış ise, ergenlik dönemi ile birlikte, kendince ‘değerli’ gördüğü kişilere benzemeye çalışır ki bu ‘özenti’dir.

Özenti, çevresi tarafından beğenilen, hakkında konuşulan ve ‘değerli’ bulunan kişilerin davranışlarını çocuğun kendisinin de sergileyerek ‘değersizlik hissini giderme’ ve aynı değeri ‘kendince’ hissetme çabasıdır. Burada ‘kendince hissetme çabası’ kısmının altını çizmekte fayda var. Zira çocuk, bir kişinin giyim tarzına, davranış şekline özenti duyduğunda, birilerinin kendini beğenmemesi, eleştirmesi hiç önemli değildir. Zira çocuk, o tarz içindeyken, hayalen kendini hissettiği ruh hâlinin verdiği keyfi yaşamaktadır. Bu keyif, özenti duyduğu kişinin ‘değerlilik’ keyfidir. Bir başka deyişle çocuk, kendi bedeninde, özenti duyduğu kişinin değerlilik duygularını yaşayarak kendi ‘değersizlik hissini’ yok etmeye çalışmaktadır.

Çocuğun kendini bu özentilerden vazgeçirmeye çalışanlarla çatışması, yeni tarzından vazgeçtiğinde ‘yalın kişiliğinin değersizliğini’ bir kez daha hissetmek istememesine karşı bir dirençtir. O, böylesi mutludur.

Özenti davranışı içindeki bir çocuğu ‘salak’ bir yüz ifadesi ile görür, ‘bu ne hâl yahu’ dersiniz belki. Ama o örneğin Kemal Sunal’ın Şaban karakterinin sevilen yanını kendinde hayal ederken keyiflidir. Şaban’ın sevildiği gibi kendisinin de sevildiği zannı ona değer kazandırmaktadır. Veya giydiği kıyafet ve takılar çok kadınsıdır, çocukluğa yakışmaz, ancak o, hayalindeki bir sanatçının tarzını ruhunda hissettikçe, o sanatçı gibi ‘değerli’ zanneder kendini.

Birçok anne baba, çocuklarındaki anormal ve özenti kokan davranışlardan muzdariptir. Ne konuşmanın ne de eleştiri getirmenin bir fayda sağlamadığını geç de olsa fark etmişlerdir. Hatta daha da ötesi, özenti ile oluşturduğu bir tarzdan vazgeçtiğinde çocuğun mutsuz, depresif ve huzursuz olduğu görülür. Sanki yaşama sevinçleri ellerinden alınmış gibi olurlar.

Peki, böylesi çocuklara nasıl yardımcı olunabilir? Bir süredir kendi gibi olmaktan vazgeçtikleri mizaçlarını yeniden canlandırabilmek için hangi pedagojik yöntemlerden istifade edilebilir?

Bu soruların cevaplarına da haftaya burada ayrıntısı ile değineceğiz...

Yazarın 11 Ağustos 2015 tarihli yazısıdır.

Önceki Makale
Öğretmenin görevi topluma iyi vatandaş yetiştirmek değildir
Sonraki Makale
İç sesiniz susmadıkça

Yorumlar

Yorum Yap!