adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Tatil ödevi olmalı mı?
 333

Tatil ödevi olmalı mı?

Yalova’dan İstanbul’a deniz otobüsü ile geliyorum. Üst kat tıklım tıklım. Cam kenarında bir yer bulup oturdum. Pencereden deniz manzarasını seyrederken gemi hareket etti. Hemen karşımda 8-9 yaşlarında bir erkek çocuk oturuyor. Sağında annesi, solunda babası... Çocuğun önünde “matematik deneme sınavı KITAPçığı” var.

Çocuk harıl harıl ders çalışmaya çalışıyor ama devamlı sallanan bir gemide, masa üstündeki kitaba konsantre olup soru çözmeye çalışmak ne mümkün!

Çocuk bütün bu zorluğa rağmen direniyor, soru çözmeye çalışıyor.

İçim acıdı.

Bir şey söylesem, “Siz ne karışıyorsunuz? Çocuk da bizim, KITAP da…” diyebilirler. Bir şey demesem çocuğun o haline gönlüm razı değil.

Bir süre kendimi ortamdan uzaklaştırıp denizi seyretmeye koyuldum ki çocuğun içi bulandı. Annesi telaş içinde çocuğun ağzına bir peçete tutarak lavaboya koşturdu. Baba da onların arkasından lavaboya gitti. Bir süre sonra topluca geri döndüler. Çocuk yine kitabını açtı, kaldığı yerden soru çözmeye devam etti.

Yol boyunca birkaç defa daha lavaboya gidip geldiler…

Bir ara çocuğun babasına, “Hava güzel, biraz da dışarıdaki manzarayı seyretse…” demeye çalıştım. Aldığım cevap netti: “Sınavı var, hazırlanması lazım…”

Uzun bir tatil daha gelip kapıya dayandı. Korkum şu ki tatilde öğretmenler yine “tatil ödevi” verecek, ebeveynler ellerinde tatil KITAPları gezdire gezdire çocuklarının tatillerini zehir edecek.

Halbuki tatil, ders yapma zamanı değil, öğrenme zamanıdır. Derslerin soyut kavramlardan çıkıp somutlaştırıldığı zamandır.

Okul döneminde çocuklar bir konuyu KITAPtan okuyarak “soyut”, yani hayalî olarak öğrenirken, tatil ellerindeki bilgileri “somutlaştırma” fırsatıdır.

Mesela çocuklar, okul döneminde sosyal bilgiler dersinde “Kaymakam kimdir?” konusunu ancak KITAP üzerinden soyut olarak işleyebilirler… Öğretmenin sınıf içine bir kaymakam getirtip “İşte bu kaymakam. İlçeleri yönetiyor.” diyebilme şansı yokken, tatilde bir kaymakamla çocuğu tanıştırıp birkaç dakika da olsa sohbet etmeleri sağlanabilir. İşte bu somut öğrenmedir ve kalıcıdır…

Ya da coğrafya dersinde küçücük bir resim ve soyut olarak gördükleri Kelebekler Vadisi, Konya Ovası, Tuz Gölü, Balıklı Göl gibi mekânlardan birini imkânlar ölçüsünde ziyaret edip çocukla hasbihal ederek anlatılırsa, işte bu gerçek başarı öyküsünün yazıldığı andır…

Bu ebeveyn sorumluluğudur.

Ebeveynler kendi sorumluluğunu bırakıp çocuğun peşinde “tatil kitabı” dolaştırmaya çalışırsa, onlarla çatışırlar. Zira çocuk tatilde ders çalışmaz. Hava güllük gülistanlıkken, dışarıda arkadaşları cıvıl cıvıl oynarken, çocuğu eve hapsetmek ve “Ödevini yap, ondan sonra dışarı çık!” diye baskı yapmak, bilinçli bir ebeveyn tutumu değildir.

Tatilde öğrenmek, KITAPta değil, sahada, güncel yaşam içinde olur…

Öte yandan, çocuğunun “öğrenmesine” değil de “sınıf geçmesine” odaklanan ebeveynlerin genelde çocuğunun “başarısız” derslerini takviye etmeye çalıştığını görüyoruz…

Halbuki çocuğun desteklenmesi gereken dersleri, başarısız olduğu dersler değil, başarılı olduğu derslerdir.

Çocuk matematikte başarılı ise, ebeveynler tatil döneminde çocuklarının matematik başarısının daha da önünü açacak unsurları harekete geçirmeli. Mesela, bir şehir müzesinde geçmiş çağlarda kullanılan matematik araçları, gereçleri, rakamlar çocuklarla paylaşılabilir, eski matematikçilerden birilerinin mezarları ziyaret edilebilir…

Yahut çocuk, fen derslerinde başarılı ise tatilde denk gelen “mucitler atölyesi” tarzında fen bilimleri etkinliklerine dâhil edilebilir, okulda aldıkları derslerin güncel yaşamdaki yerini görebilir…

Veya tatile gidilen şehirlerin manevi büyüklerini ziyaret ederken, hem çocuğun din dersine katkı sağlamak hem de ziyaret edilen yerle ilgili duvardaki levhaları okumak ve ardından dua edilip oradan ayrılmak gerçek bir öğrenme anıdır…

İşte bütün bunlar, ebeveynlerin tatil ödevidir.

Ödevini yapan ebeveynlerin çocukları bir sonraki yıl güçlü bir halde eğitime başlayacak, ödevini ihmal eden ebeveynlerin çocukları ise dalgalı bir denizde anne-baba arasına sıkışmış o çocuk gibi içi bulana bulana ders yapmaya devam edecektir...

Yazarın 10 Haziran 2013 tarihli yazısıdır

Önceki Makale
Baba yoksunluğunun acısı kız çocuklarda daha derin oluyor
Sonraki Makale
Kur’an eğitimi için birkaç pedagojik tavsiye

Yorumlar

Yorum Yap!