Utanırsan çocuğunun çocuksu davranışından
Çocuk davranışlarının motivasyonu içseldir. Yetişkin davranışları ise genelde dış motivasyonlara dayanır. Bundandır ki, birçok ebeveyn çocukları ile sürekli bir çatışma içinde hissederler kendilerini, ‘bak herkes sana bakıyor....’ ya da ‘misafirlikte beni rezil etme, önündeki tabaktan ye...’ veya ‘yemek yerken şapur şupur yeme, seni görenler de anne babası hiç yemek yedirmiyor zannedecekler’ sözlerini neredeyse işitmemiş çocuk yoktur toplumumuzda.
Çocuğun, bir misafirlik ortamında da olsa, içsel bir eğilimle, canının çektiği yiyeceğe uzanmak istemesi gayet normal bir çocuk davranışı olduğu hâlde, ebeveynlerin o andaki önceliği genellikle çocuğunun canının çektiği yiyeceğe çocuğunu eriştirmek yerine, ‘şimdi bu çocuğu görenler benim hakkımda ne düşünür’ olduğundan dolayı, onu ikaz etmek, engellemek, kimse fark etmeden çimdiklemek yanlış bir ebeveyn tutumudur...
Çocuğu kalabalık içinde küçük düşürmek, uyarmak, sosyal fobiye zemin hazırlar... Çocuğun yanlış davranışları onu ‘sosyal ortamlarda’ mahcup ederek değil, ‘aile içinde’ birebir zamanlarda konuşarak, ‘EMPATIk drama oyunları’ oynanarak düzeltilir...
Kendisi de çevreden çok etkilenen, birisi çocuğunu ikaz edecek diye kaygılanan ebeveynler, çocukları büyüyünceye ve davranış eğitimlerini tamamlayıncaya kadar çocuğa tahammül gösterebilen kişilerle görüşmeyi tercih etmelidir... Çocuğa tahammülsüz, eşyayı çocuktan daha çok önemseyen yetişkinlerin bulunduğu ortamlarda çocuk yetiştirmek çocuğun ebeveyni tarafından zarara uğratılma riskini de beraberinde getirir.
Engellenmiş, sosyal ortamlarda mahcup edilmiş, sürekli denetlenmekten kendi gibi olmayı başaramamış çocuklarda ‘çocuksu cıvıltıyı’ bulmak zordur. Onlar genelde, kenarda bir yerde oturmayı, ses çıkartmamayı, gülmemeyi, hoplamamayı, yemek masasında canının çektiği yiyeceği tatmak yerine önüne konulan ve belki de kendisinin damak tadına uygun olmayan bir yiyeceği zorlana zorlana yutmayı öğrenmişlerdir. Aksi takdirde, ebeveynlerinin nasıl da hışmına uğrayacaklarının tecrübelerini barındırır birçoğu zaten...
Bütün bunları neden söylüyorum?
Çünkü Ramazan geldi...
Misafirlikler başladı... İftar davetlerine çocuklar da gidip geliyor, iftar telaşını onlar da yaşıyorlar...
Evine misafir davet eden bir aile, misafirlerini ağırlama telaşı ile kendi çocuğunu unutuyor... Misafirliğe giden anne babalar ise gözleri ile çocuklarına gardiyanlık yapıyor, sürekli ‘dokunma, yapma, gel buraya’ diye sinir bozucu ikazlar içine giriyorlar...
16 yaşındaki bir kız çocuğunun annesi ile görüştüm önceki gün. ‘Hocam, kızım bir süredir artık bizimle olmaktan hiç hoşlanmıyor. Gittiğimiz yerlere gelmek yerine evde oturmayı tercih ediyor. Babası da bu duruma kızıyor, sinirleniyor, bazen aşırı tepki veriyor ama ne yaptıksa laf dinletemedik.” diye yakınmıştı...
Çocukla konuştum, işte şu yukarıda anlattığım ve hepimizin çocukluğuna da tanıklık eden olayları anlattı “İstemiyorum ya onlarla gitmek!” diyerek.
Belki bu çocuk 16 yaşında ve ‘İstemiyorum artık’ diye tepkisini ortaya koyabiliyor, ya küçükler? Henüz çocuksu cıvıltılarını kaybetmemiş olan 7 yaşındakiler, 10 yaşındakiler... Anne babasının oruç tutması ile telaşlanıp kendi de oruç tutmaya yeltenenler, becerenler, beceremeyenler... Misafir sofralarında iftar ederken açlıktan elleri ayakları birbirine dolaşıp ne yiyeceğini, hangi yiyeceğe saldıracağını şaşıran çocuklar...
Çocuklarınızı böyle görürseniz, utanmayın, sıkılmayın. ‘Sen ne biçim çocuksun beni mahcup ettin misafirlikte!’ diye söylenmeyin... Çocuk budur zira... Çünkü o, acıkınca yemek, susayınca içmek ister... Çok acıkmışsa hızlı yer, çok susamışsa üstlerine döke döke içer... Bunda ne ayıp vardır, ne utanç...
Eğer utanırsan çocuğunun çocuksu davranışlarından, sıkılır o da bir gün seninle birlikte var olmaktan...
Yazarın 07 Temmuz 2014 tarihli yazısıdır.
Yorumlar
Yorum Yap!
Utanırsan çocuğunun çocuksu davranışından
Çocuk davranışlarının motivasyonu içseldir. Yetişkin davranışları ise genelde dış motivasyonlara dayanır. Bundandır ki, birçok ebeveyn çocukları ile sürekli bir çatışma içinde hissederler kendilerini, ‘bak herkes sana bakıyor....’ ya da ‘misafirlikte beni rezil etme, önündeki tabaktan ye...’ veya ‘yemek yerken şapur şupur yeme, seni görenler de anne babası hiç yemek yedirmiyor zannedecekler’ sözlerini neredeyse işitmemiş çocuk yoktur toplumumuzda.
Çocuğun, bir misafirlik ortamında da olsa, içsel bir eğilimle, canının çektiği yiyeceğe uzanmak istemesi gayet normal bir çocuk davranışı olduğu hâlde, ebeveynlerin o andaki önceliği genellikle çocuğunun canının çektiği yiyeceğe çocuğunu eriştirmek yerine, ‘şimdi bu çocuğu görenler benim hakkımda ne düşünür’ olduğundan dolayı, onu ikaz etmek, engellemek, kimse fark etmeden çimdiklemek yanlış bir ebeveyn tutumudur...
Çocuğu kalabalık içinde küçük düşürmek, uyarmak, sosyal fobiye zemin hazırlar... Çocuğun yanlış davranışları onu ‘sosyal ortamlarda’ mahcup ederek değil, ‘aile içinde’ birebir zamanlarda konuşarak, ‘EMPATIk drama oyunları’ oynanarak düzeltilir...
Kendisi de çevreden çok etkilenen, birisi çocuğunu ikaz edecek diye kaygılanan ebeveynler, çocukları büyüyünceye ve davranış eğitimlerini tamamlayıncaya kadar çocuğa tahammül gösterebilen kişilerle görüşmeyi tercih etmelidir... Çocuğa tahammülsüz, eşyayı çocuktan daha çok önemseyen yetişkinlerin bulunduğu ortamlarda çocuk yetiştirmek çocuğun ebeveyni tarafından zarara uğratılma riskini de beraberinde getirir.
Engellenmiş, sosyal ortamlarda mahcup edilmiş, sürekli denetlenmekten kendi gibi olmayı başaramamış çocuklarda ‘çocuksu cıvıltıyı’ bulmak zordur. Onlar genelde, kenarda bir yerde oturmayı, ses çıkartmamayı, gülmemeyi, hoplamamayı, yemek masasında canının çektiği yiyeceği tatmak yerine önüne konulan ve belki de kendisinin damak tadına uygun olmayan bir yiyeceği zorlana zorlana yutmayı öğrenmişlerdir. Aksi takdirde, ebeveynlerinin nasıl da hışmına uğrayacaklarının tecrübelerini barındırır birçoğu zaten...
Bütün bunları neden söylüyorum?
Çünkü Ramazan geldi...
Misafirlikler başladı... İftar davetlerine çocuklar da gidip geliyor, iftar telaşını onlar da yaşıyorlar...
Evine misafir davet eden bir aile, misafirlerini ağırlama telaşı ile kendi çocuğunu unutuyor... Misafirliğe giden anne babalar ise gözleri ile çocuklarına gardiyanlık yapıyor, sürekli ‘dokunma, yapma, gel buraya’ diye sinir bozucu ikazlar içine giriyorlar...
16 yaşındaki bir kız çocuğunun annesi ile görüştüm önceki gün. ‘Hocam, kızım bir süredir artık bizimle olmaktan hiç hoşlanmıyor. Gittiğimiz yerlere gelmek yerine evde oturmayı tercih ediyor. Babası da bu duruma kızıyor, sinirleniyor, bazen aşırı tepki veriyor ama ne yaptıksa laf dinletemedik.” diye yakınmıştı...
Çocukla konuştum, işte şu yukarıda anlattığım ve hepimizin çocukluğuna da tanıklık eden olayları anlattı “İstemiyorum ya onlarla gitmek!” diyerek.
Belki bu çocuk 16 yaşında ve ‘İstemiyorum artık’ diye tepkisini ortaya koyabiliyor, ya küçükler? Henüz çocuksu cıvıltılarını kaybetmemiş olan 7 yaşındakiler, 10 yaşındakiler... Anne babasının oruç tutması ile telaşlanıp kendi de oruç tutmaya yeltenenler, becerenler, beceremeyenler... Misafir sofralarında iftar ederken açlıktan elleri ayakları birbirine dolaşıp ne yiyeceğini, hangi yiyeceğe saldıracağını şaşıran çocuklar...
Çocuklarınızı böyle görürseniz, utanmayın, sıkılmayın. ‘Sen ne biçim çocuksun beni mahcup ettin misafirlikte!’ diye söylenmeyin... Çocuk budur zira... Çünkü o, acıkınca yemek, susayınca içmek ister... Çok acıkmışsa hızlı yer, çok susamışsa üstlerine döke döke içer... Bunda ne ayıp vardır, ne utanç...
Eğer utanırsan çocuğunun çocuksu davranışlarından, sıkılır o da bir gün seninle birlikte var olmaktan...
Yazarın 07 Temmuz 2014 tarihli yazısıdır.