adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

Var oluşu tek tip kıyafetle aşağılanan çocuklar
 380

Var oluşu tek tip kıyafetle aşağılanan çocuklar

Şehir hayatından bunaldığımda alır başımı giderim.  Çoğu zaman da kimselere haber vermem. Ya ıssız bucaksız uzun bir yola atarım kendimi ya da hiç bilmediğim bir dağ köyüne… İnsanlarla selamlaşır ve konuşurum. Ama öylesine konuşmalar. Havadan sudan ama yaşamın bizzat içinden.

İşte böyle günlerin birinde, yol kenarında kalabalık bir kOYUN sürüsüne rast geldim. Durup seyrettim. Başlarında bir çoban... Çobanın elinde uzun bir sopa… KOYUNlar çobanın elindeki sopayı gördükçe bir o yana bir bu yana kaçarak ve fakat birbirlerinden de hiç ayrılmayarak yayılıp gidiyor.

Çobana yaklaşıp selamlaştım, kaç kOYUNu olduğunu sordum. “Yüz yirmi abi.” dedi. “Zor olmuyor mu onca kOYUNu gütmek?” dedim. Tebessüm etti, “İşi bilmezsen zor olur abi.” dedi. “KOYUN gütmenin bilinecek nesi var ki?” diyecek oldum ki sormama izin vermeden devam etti: “Abi, bu işin püf noktası bu kOYUNları sürü hâline getirmekte yatıyor. Eğer bu kOYUNları tek başına bırakırsan, birini bir dağda kurt kapmış, diğerini diğer dağda korkudan çatlamış bulursun.”

Sonra “Bak, şu çoban köpeğini görüyor musun?” dedi ve kOYUNların etrafında korku salan Kangal’ı gösterdi: “Şu köpek, bu kOYUNları korkudan sürü hâline getiriyor. Eğer kOYUNlara korku salmazsan sürü edemezsin. Bak bir de sırtlarındaki boyayı görüyor musun? Sırtına boya sürüyoruz ki hem biz kOYUNlarımızı seçelim hem de onlar sürüsünü bilsin.”

Tam ayrılırken “Ha unutmadan bir şey daha söyleyeyim: KOYUNu ne kadar erken sürüye koyarsan o kadar rahat edersin, yoksa asi olur, söz dinlemez.” dedi.

Sanki amfide ders anlatan psikoloji hocası gibi “sürü psikolojisi”nin özelliklerini anlatıyordu.

Ve belki mesleğim gereği, anlattıklarından sonra “ülkemiz çocuklarına nasıl da sürü muamelesi yapıldığı” gözlerimin önüne geldi.

Kendi ilkokul yıllarım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden kayıp gitti. Bir kOYUN sürüsünün uysal kOYUNu gibi boynuma bir beyaz yaka, üzerime de siyah önlük giydirildiğini hatırladım.

Dikta rejimlerinin kendi ideolojilerini bir sonraki nesle aktarmak için suiistimal ettiği “kuzu”ların üzerlerine giydirilen ve “artık sen bu sürüdensin” işareti ile kendi bireysel var oluşlarını kaybeden arkadaşlarımı hatırladım.

O zamanlar çok zoruma giderdi, kendim gibi olamamak boğardı beni. Ben öğretmenlerimin gözünde sadece bir “kafa”dan ibarettim. Biri bir yanlış yaptığı zaman hepimiz birden korkardık. Çünkü cezalar toplu verilir ve sürü olduğumuz bize her an hissettirilirdi.

Bir gün kendime yakın bulduğum bir öğretmenime “Neden hepimiz siyah önlük giyiyoruz?” diye sorduğumda, “Elbise parası olmayanların ya da yırtık elbisesi olanların aramızda utanmaması için.” diye cevap verdiğinde çok şaşırmıştım. Daha o zaman çocuk aklıyla düşünüyordum ki parası olmayan anne-babalara ekstra masraf çıkartılıyor ve veresiye defterlerine kalem, defter, kitabın haricinde okul için bir pantolon, bir ayakkabı, bir önlük ve bir yaka yazdırılıyordu... Hâlbuki okulda kıyafet serbest olsa, kimse bu ekstra masrafları yapmayacaktı. Bunu ben düşünüyordum da öğretmenlerim neden düşünmüyordu?

Çobanla konuştuğumuz o gün, rejim bekçisi gibi yetiştirilen ve fakat kendisi gibi olmasına izin verilmeyen ülkemiz çocuklarını hatırladım.

Geçen hafta okullarda kıyafet serbestisini getiren yasayı görünce bu deli gömleğini kendi de giymiş bir “birey” olarak ve aynı zamanda bir uzman olarak mutlu oldum.

Çocuğu erken yaşlarda bir üniforma içerisine sokmak ve onu kendi bireysel farklılığını yok ederek “standart kişi” hâline getirmeye çalışmak “o çocuğun var oluşunu aşağılamaktır.”

Hiçbir pedagojik temeli olmayan ve daha da ötesinde çocuğun “benlik yapılanmasına zarar verici” bu uygulama ülkemizin yüz karası idi.

Millî Eğitim Bakanlığı’nı bu konuda ülkemiz çocukları adına kutluyorum.

 

Önceki Makale
Terapiye muhtaç terapistler
Sonraki Makale
Sorunlar, tek tip kıyafet içine saklanarak çözülemez

Yorumlar

Yorum Yap!