adem-gunes
Arama Yap
İletişim Duyuru

4+4+4 ve çocuk gelinler riski
 341

4+4+4 ve çocuk gelinler riski

Bizim zamanımızda ilkokul 5 yıldı. Sonra ortaokul geliyordu 3 yıl. Ve ardından 3 yıl da lise… Sonra üniversite sınavına giriliyordu.

Bu durumda eğitim 5+3+3 idi… Bunun ilk 5 yılı mecburi, geri kalanlar ise anne babanın insafına terk edilmişti…

Aileler devlet ile yaka paça olmamak için çocuklarına ilk 5 yıllık eğitimi aldırdıktan sonra bir ara karar alarak “Tamam mı, devam mı?” sorusuna cevap vererek çocuklarının geleceğini şekillendiriyorlardı.

Kendi dönemimden çok iyi hatırlıyorum ki kırsal kesimde birçok çocuk ilkokuldan sonra “kurbanlık koyun” gibi kendileri hakkında ailelerinin alacağı kararı bekliyordu. Hele kız çocukları, ilkokuldan sonra okutulmama riskinin stresini çeken en belirgin kitleyi oluşturuyordu…

Eğitimin sadece 5 yılının mecburi tutulması, bizim gibi çocuk ruh sağlığının aile ve devlet bazında “ne anlama geldiğini” henüz yeterince kavrayamamış toplumlarda, çocukluk yıllarının yok edilmesi demektir…

Belki bu kadar ince bir ruh ile değil ama başka gerekçeler ile 28 Şubat döneminde mecburi eğitim 8 yıla çıkartıldı. Aslında “mecburi” eğitimin 8 yıla çıkartılması pedagojik açıdan oldukça olumlu bir karar olmasına rağmen, bunun “kesintisiz” olarak uygulanmaya kalkılması ise tam bir fecaat… Ve maalesef o dönemin Türkiye’sinde bir aklı başında uzmanlar heyeti çıkıp da “Bu bir cinayettir” diyemedi…

Evet, bu bir cinayetti. Zira aynı okul binası içinde 7 yaşındaki bir çocuk ile 15 yaşındaki bir çocuğun eğitim almaya zorlanması, özellikle çocuk tacizlerinin bir hayalet sorun olarak ortaya çıkmasına neden oldu. Ve bu can acıtıcı durum, mağdur ailelerin dışında kimsenin kapsama alanına giremedi…

Okul yöneticileri bir süre sonra tehlikenin farkına vardı ve küçük çocukları, büyük yaş grubu çocuklardan koruyabilmek için kendilerince “sabahçı-öğlenci” ayrımı yaparak veya birbirlerinin katlarına, tuvaletlerine gitmelerini yasaklayarak tedbirler almaya çalıştılar ama “kesintisiz” eğitim mantığı maalesef bu dönemin çocuklarında sinsi bir yara bıraktı…

Şu an üzerinde tartışılan 4+4+4 eğitim modeli ise mecburi eğitimi 12 yıla çıkartmayı hedefliyor… Evet, mecburi eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkartılması oldukça önemli belki, ancak bundan daha önemlisi, bu 12 yılın 4’er yıllık bölümlere ayrılmış olması…

Ancak konu hakkındaki tartışmalara bakıldığında çok dramatik bir sağırlar diyaloğunu görüyoruz ülkemiz aydınları arasında… Ve bu körler dövüşü ile ülkemiz çocuklarına haksızlık ediliyor… Eğitimde reform niteliğindeki bu yeni yapılanmaya ideolojilerin dar kalıpları içinde değil, çocukların kazancı açısından bakmalı…

Eğer böyle bakarsak, mesela, 4’er yıllık dönemlerden oluşan 12 yıllık mecburi eğitim ile çocuklar kendi yaş grubundaki arkadaşları ile birlikte olacaklar ve böylece daha büyük yaş grubundaki öğrencilerin şiddet ve tacizinden arınmış olacaklar…

Ya da böylesi bir değişiklikle çocukların YETENEKlerinin keşfedilmesi ve YETENEK gruplarına göre farklı okullara yerleştirilmesinin önü de açılacaktır… Böylece her çocuk, mesela, matematikte başarılı olmak için “delice” bir koşturmacaya girmesine gerek kalmadan, matematik dışındaki diğer başarılı olduğu sahalarda, bir sonraki eğitim sürecini başlatacaktır…

Ancak burada can alıcı bir ayrıntı gözden kaçtığı için oldukça endişe duymaktayım.

Zira ülkemizde çocukların “YETENEK” gruplarına göre ayrılması demek, onların “sanayiye ara eleman” olarak yerleştirilmesi anlamına geliyor maalesef…

Bu nedenle bazı “meslek liseleri” başarısız ve sorunlu öğrencilerin “toplama kampına” dönüşmüş durumda…

Derslerinde başarısız olan bir çocuğu mevcut olan “çağ dışı” sınav sistemi eleyerek “Fen Lisesi” yerine ya düz liseye veya bir meslek türüne ait liseye itiyor…

Böylece, matematikte ve fizikte başarısız olan bir çocuğa, eğer el becerisine hâkim ise iyi bir “tornacı” olur gözü ile bakılıyor… Hâlbuki böylesi bir çocuk, ünlü bir fotoğraf sanatçısı olabilir… Dünya çapında öyle başarılı eserlere imza atabilir ki siz de ben de şaşıp kalabiliriz… Ancak mevcut sistem bu türden YETENEKlerin ortaya çıkmasına kapı aralamıyor… Hatta böylesi bir ihtimal ebeveynleri korkutuyor bile…

Ya da sayısal ve sözel alanda başarısız olan bir çocuğa, “Hiçbir yeteneği yok, bari gitsin mobilyacı olsun” demek yerine, diğer YETENEK alanlarını gözlemleyerek ve belki de ülkemizin iftihar edeceği bir müzisyen olmasına kapı aralayacak olan bir sonraki kurumu da oluşturmak gerekir…

Eğer eğitimdeki bu reformist yaklaşımlar bir bütüncül kavrayış içinde planlanmaz, oluşturulan 4’er yıllık kesintiler ile YETENEKlerine göre bir sonraki eğitim kurumlarına yönlendirmeler yapılamaz ise yeni yeni sorunların ortaya çıkması kaçınılmaz olur…

İşte o zaman “çocuk gelinler”in sayısının artması kimseyi hayrete düşürmemelidir...

 

Önceki Makale
Annenizi seyreder gibi
Sonraki Makale
Adem Amca, benim babam bir canavar!

Yorumlar

Yorum Yap!