Aşağılamanın hazzı
Önceki gün elektronik postama bir mesaj gelmiş, “Hocam şu videoyu izler misiniz?” diye de not düşülmüş.
Özel televizyonda yayımlanan bir yarışma programından 5 dakikalık kesit gönderilmiş.
Evimizde televizyon olmadığı için, bu türlü programları izlemeyeli yıllar olmuştu.
Biraz izleyeyim dedim… Açtım, azıcık baktım, neye uğradığımı şaşırdım.
Görüntüde, 25 yaşında bir genç kız ile 35 yaşındaki jüri üyesinin arasında geçen diyaloglar var.
Aslında diyalog miyalog yok, “aşağılamanın hazzını” yaşayan bir erkek ile “aşağılanmanın bunalımına” düşmemek için çırpınan bir genç kızın var olma mücadelesi var.
Jüri üyesi, yarışmacının giydiği kıyafeti aşağılıyor, kız duygusallaşıp ağlıyor. Ama ağlaması kâr etmiyor, aşağılayıcı, bu sefer de kızın ağlamasını aşağılıyor. Duyarsızca, hissizce…
Eğer ülkemiz televizyonlarında böylesi programlar yayımlanıyor ve bu programlar gayet güzel reytingler de alıyorsa, kimse kusura bakmasın ama ne toplumsal şiddetin artmasından ne de okullarda çocukların birbirini ezmesinden, aşağılamasından kimsenin rahatsız olmaması gerekir.
Zira aşağılayıcının aldığı hazzı gören, hisseden çocuk bir süre sonra kendisi de aşağılayıcılık eğilimine girer. O da arkadaşını aşağılar, ezer, dalgaya alır …
Ve maalesef aşağılayıcılığın “yanıltıcı üstünlüğü” çocuklar için oldukça caziptir.
Bütün kişilik bozukluklarının sinsi bir köşesinde “aşağılanmışlık” öykülerini bulabilirsiniz.
Narsisler, aşağılanmış kişilerdir örneğin. Çocukluk çağında, ezilmiş, küçük düşürülmüş, değersizleştirilmiş kişilerin, “duyarsızca var olma mücadelesinin” yetişkinlik yıllarındaki karşılığıdır narsisizm.
Ya da duygusal yoğunluk yaşayamayan, sosyal aktivitelerden kaçınan, arkadaşlık kurmakta isteksiz davranan, topluma karşı yabancılaşmış “şizoid kişilik bozukluğu” olanların çocukluk öykülerini dinlediğinizde, bir aşağılanmışlık acısını bulacaksınızdır derinlerde…
Ve her aşağılananın bir aşağılayıcısı vardır. Ne acıdır ki bu kimi zaman kişinin kendi anne babası, kimi zaman öğretmeni, kimi zaman okul arkadaşıdır ve her aşağılayıcının bahanesi “senin iyiliğin için”dir.
Aşağılayıcılık bulaşıcıdır. Aşağılanmışlar, aşağılanmanın acısını, başkalarını aşağılayabildiği kadar dindirebildiklerini fark ettiklerinde, aşağılamanın hazzını da fark edeceklerdir bir süre sonra…
Bir topluma kastedecekseniz, tankla topla saldırmanıza gerek yok, o toplumda “aşağılamanın hazzının nasıl bir üstünlük duygusu oluşturduğunu hissettirmeniz” nesiller boyu o toplumun acı içinde kıvranması için yeterlidir.
Göreceksiniz o zaman, öğretmen, ödevini yapmayan öğrencisine, “geri zekâlı seni” derken acı duymayacak… Bir anne kendisine seslenen çocuğuna, “Ne var be!” derken içi yanmayacak… Veya bir yarışma programında kıyafeti yüzünden aşağılanan kızı izleyenler, o ağlamalardan keyif alacaktır.
Hem kendinize, hem çocuklarınıza bir iyilik yapacaksanız, aşağılayıcılardan ve aşağılamanın hazzını yaşayanlardan korunun.
Ve maalesef tecrübelerimiz gösteriyor ki, aşağılanan çocukların ilk aşağıladıkları kişiler, önce kendi kardeşleri ve ardından da anne babaları oluyor, üzgünüm!
Yazarın 20 Ekim 2014 tarihli yazısıdır.
Yorumlar
Yorum Yap!
Aşağılamanın hazzı
Önceki gün elektronik postama bir mesaj gelmiş, “Hocam şu videoyu izler misiniz?” diye de not düşülmüş.
Özel televizyonda yayımlanan bir yarışma programından 5 dakikalık kesit gönderilmiş.
Evimizde televizyon olmadığı için, bu türlü programları izlemeyeli yıllar olmuştu.
Biraz izleyeyim dedim… Açtım, azıcık baktım, neye uğradığımı şaşırdım.
Görüntüde, 25 yaşında bir genç kız ile 35 yaşındaki jüri üyesinin arasında geçen diyaloglar var.
Aslında diyalog miyalog yok, “aşağılamanın hazzını” yaşayan bir erkek ile “aşağılanmanın bunalımına” düşmemek için çırpınan bir genç kızın var olma mücadelesi var.
Jüri üyesi, yarışmacının giydiği kıyafeti aşağılıyor, kız duygusallaşıp ağlıyor. Ama ağlaması kâr etmiyor, aşağılayıcı, bu sefer de kızın ağlamasını aşağılıyor. Duyarsızca, hissizce…
Eğer ülkemiz televizyonlarında böylesi programlar yayımlanıyor ve bu programlar gayet güzel reytingler de alıyorsa, kimse kusura bakmasın ama ne toplumsal şiddetin artmasından ne de okullarda çocukların birbirini ezmesinden, aşağılamasından kimsenin rahatsız olmaması gerekir.
Zira aşağılayıcının aldığı hazzı gören, hisseden çocuk bir süre sonra kendisi de aşağılayıcılık eğilimine girer. O da arkadaşını aşağılar, ezer, dalgaya alır …
Ve maalesef aşağılayıcılığın “yanıltıcı üstünlüğü” çocuklar için oldukça caziptir.
Bütün kişilik bozukluklarının sinsi bir köşesinde “aşağılanmışlık” öykülerini bulabilirsiniz.
Narsisler, aşağılanmış kişilerdir örneğin. Çocukluk çağında, ezilmiş, küçük düşürülmüş, değersizleştirilmiş kişilerin, “duyarsızca var olma mücadelesinin” yetişkinlik yıllarındaki karşılığıdır narsisizm.
Ya da duygusal yoğunluk yaşayamayan, sosyal aktivitelerden kaçınan, arkadaşlık kurmakta isteksiz davranan, topluma karşı yabancılaşmış “şizoid kişilik bozukluğu” olanların çocukluk öykülerini dinlediğinizde, bir aşağılanmışlık acısını bulacaksınızdır derinlerde…
Ve her aşağılananın bir aşağılayıcısı vardır. Ne acıdır ki bu kimi zaman kişinin kendi anne babası, kimi zaman öğretmeni, kimi zaman okul arkadaşıdır ve her aşağılayıcının bahanesi “senin iyiliğin için”dir.
Aşağılayıcılık bulaşıcıdır. Aşağılanmışlar, aşağılanmanın acısını, başkalarını aşağılayabildiği kadar dindirebildiklerini fark ettiklerinde, aşağılamanın hazzını da fark edeceklerdir bir süre sonra…
Bir topluma kastedecekseniz, tankla topla saldırmanıza gerek yok, o toplumda “aşağılamanın hazzının nasıl bir üstünlük duygusu oluşturduğunu hissettirmeniz” nesiller boyu o toplumun acı içinde kıvranması için yeterlidir.
Göreceksiniz o zaman, öğretmen, ödevini yapmayan öğrencisine, “geri zekâlı seni” derken acı duymayacak… Bir anne kendisine seslenen çocuğuna, “Ne var be!” derken içi yanmayacak… Veya bir yarışma programında kıyafeti yüzünden aşağılanan kızı izleyenler, o ağlamalardan keyif alacaktır.
Hem kendinize, hem çocuklarınıza bir iyilik yapacaksanız, aşağılayıcılardan ve aşağılamanın hazzını yaşayanlardan korunun.
Ve maalesef tecrübelerimiz gösteriyor ki, aşağılanan çocukların ilk aşağıladıkları kişiler, önce kendi kardeşleri ve ardından da anne babaları oluyor, üzgünüm!
Yazarın 20 Ekim 2014 tarihli yazısıdır.