Hiperaktif çocuklarda ilaç tek çözüm mü?
Günümüz anne babaları çocuklarının iki halinden oldukça şikâyetçiler: Dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu.
Çocukların bu durumundan öğretmenler de rahatsız, onlar da sınıfta düzeni sağlamakta zorluk çekiyorlar.
Ve ben başka bir şey daha söyleyeyim, aslında bu durumdan çocukların bizzat kendileri de oldukça rahatsız. Her an anne babasından “yeter, dur” diye laf işitmek veya öğretmeninden “bıktım artık senin şu sınıfın içinde gezinmelerinden” diye ikazlar almak o çocuk açısından da oldukça bunaltıcı bir durum…
Peki, nedir bu hiperaktivite denilen şey?
Öncelikle bilmek lazım ki, çocuğun hareketliliği onun elinde olan bir davranış değildir. O, kamçılanan bir koşu atı gibi sağa sola koşmak zorunda olduğu için hareketlidir… İçsel bir dürtünün kendisini ZORLAMAsı halidir hiperaktivite… Hiçbir çocuk “hmmm ben şimdi koşmak istiyorum, sağa sola çarpmak istiyorum” diye aklı ile düşünüp böylesi eylemi gerçekleştirmez. Çocuk ne hissediyorsa onu yapar…
Bu hissetme işi, bazen “çocuk” fıtratının doğasından kaynaklanır ve bu sayede çocuklar “fiziksel gelişimlerini” tamamlarlar. Bazense çocuğun çevresi çocuğa ekstra dürtü verici bir ortam oluşturduğu için çocukta hareketlilik gözlemlenir.
Birincisinden yola çıkarsak, çocuğun zaten çocuksu halinden kaynaklanan hareketlilik onun bir “ihtiyacıdır” ve çocuk bu hareketlilik ile “fiziksel gelişimini” gerçekleştirmektedir…
Eğer “ihtiyacından kaynaklanan hareketliliğine” engel olunursa çocuk “sakar” olur… El, kol, parmaklarını bütün vücudu ile uyum içinde kullanmakta zorluk çeker. Örneğin, çocuk 5-6 yaşına geldiği halde bir sürahiyi kaldırıp bir bardak suyu doldurabilecek yeteneğe erişemez… Ya suyu bardağın dışına döker ya da bardak dolduğu halde suyu dökmeye devam eder. Böylesi bir durumda kalmak çocuk açısından sanki çok mutluluk verici bir şeymiş gibi, bir de ebeveyninden “ne yapıyorsun sen, bırak bakim onu” diye azar işitirse, işte ebeveynin bu davranışı çocukta “ekstra dürtü” oluşturur… Bu azarı işiten çocuk, yerinden kalkar ve anlamsız hareketler yaparak sağa sola koşmaya başlar, yılışır, güler, şımarır… Biz biliyoruz ki hiperaktif zannedilen birçok çocuk aslında üzerindeki baskı ve ZORLAMAlar nedeni ile kıpır kıpır ve hareketlidir… İster ödev, ister sınav yüzünden, isterse de tertip ve düzen içinde olması için baskı yapılan çocuklar üzerlerindeki bu baskıları “hissetmemek” için kendilerini “hareketliliğe” veya “duymamaya” verirler…
Şiddet, çocuğu duyarsızlaştırdığı gibi, aynı zamanda hareketli kılar…
Aile içinde, kendi yaşının üzerinde beklentiler oluşturulan çocukların ruh hali budur. Onlar, bir yere koşan değil, kendilerinden kaçan çocuklardır.
Baskı ve zor altında tutulan çocukların haricinde bir de tükettikleri gıdaların verdiği dürtülerle hareketlenen çocuklar var ki bunlar belki de günümüzün en trajik yaşam öyküsünü süren çocuklardır.
Hazır gıdaların tadını, kıvamını, dayanıklılık süresini artırmak veya renk vermek amacı ile kullanılan kimyasal katkı maddelerinin, çocukların zihinsel yapısına verdikleri “dürtüler” ile onun davranışlarını anormalleştirdiğini artık biliyoruz…
Örneğin, E102 numaralı “tartazin” gıda renklendiricisi ile renklendirilmiş yiyecekleri tüketen çocuklarda sadece “hiperaktivite” bozukluğu oluşmuyor, aynı zamanda, bu çocuklarda burun üşümesi, yüz cildinde hassasiyet, aspirin duyarlılığı oluşturduğundan dolayı Finlandiya, Norveç ve Avusturya’da yasaklanmış durumda…
Veya E110 gıda boyası ile renklendirilen, unlu gıdalar, pasta, tatlı, çerez, dondurma, içecek, konserve balık, hazır çorba ve bazı şuruplar çocuklarda hiperaktiviteye sebep olduğu gibi, rinit (burun akması), burun tıkanıklığı, hazımsızlık ve iştahsızlığa yol açtığı gerekçesi ile Norveç’te yasaklandı.
Bütün bu gerçeklerden yola çıkarak, bir çocuğun hiperaktif olduğunu iddia edebilmek için, önce o çocuğun üzerinde ekstra dürtü oluşturan sebepleri dikkate almak gerekir. Aksi takdirde, bir yandan çocuk sentetik gıdaları tüketirken, diğer yandan da çocuğa “dur, yapma” demek veya “bu çocuğu durduramıyoruz” diyerek ona ilaç vermek oldukça yanlış bir tedavi yöntemi olur.
Yorumlar
Yorum Yap!
Hiperaktif çocuklarda ilaç tek çözüm mü?
Günümüz anne babaları çocuklarının iki halinden oldukça şikâyetçiler: Dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu.
Çocukların bu durumundan öğretmenler de rahatsız, onlar da sınıfta düzeni sağlamakta zorluk çekiyorlar.
Ve ben başka bir şey daha söyleyeyim, aslında bu durumdan çocukların bizzat kendileri de oldukça rahatsız. Her an anne babasından “yeter, dur” diye laf işitmek veya öğretmeninden “bıktım artık senin şu sınıfın içinde gezinmelerinden” diye ikazlar almak o çocuk açısından da oldukça bunaltıcı bir durum…
Peki, nedir bu hiperaktivite denilen şey?
Öncelikle bilmek lazım ki, çocuğun hareketliliği onun elinde olan bir davranış değildir. O, kamçılanan bir koşu atı gibi sağa sola koşmak zorunda olduğu için hareketlidir… İçsel bir dürtünün kendisini ZORLAMAsı halidir hiperaktivite… Hiçbir çocuk “hmmm ben şimdi koşmak istiyorum, sağa sola çarpmak istiyorum” diye aklı ile düşünüp böylesi eylemi gerçekleştirmez. Çocuk ne hissediyorsa onu yapar…
Bu hissetme işi, bazen “çocuk” fıtratının doğasından kaynaklanır ve bu sayede çocuklar “fiziksel gelişimlerini” tamamlarlar. Bazense çocuğun çevresi çocuğa ekstra dürtü verici bir ortam oluşturduğu için çocukta hareketlilik gözlemlenir.
Birincisinden yola çıkarsak, çocuğun zaten çocuksu halinden kaynaklanan hareketlilik onun bir “ihtiyacıdır” ve çocuk bu hareketlilik ile “fiziksel gelişimini” gerçekleştirmektedir…
Eğer “ihtiyacından kaynaklanan hareketliliğine” engel olunursa çocuk “sakar” olur… El, kol, parmaklarını bütün vücudu ile uyum içinde kullanmakta zorluk çeker. Örneğin, çocuk 5-6 yaşına geldiği halde bir sürahiyi kaldırıp bir bardak suyu doldurabilecek yeteneğe erişemez… Ya suyu bardağın dışına döker ya da bardak dolduğu halde suyu dökmeye devam eder. Böylesi bir durumda kalmak çocuk açısından sanki çok mutluluk verici bir şeymiş gibi, bir de ebeveyninden “ne yapıyorsun sen, bırak bakim onu” diye azar işitirse, işte ebeveynin bu davranışı çocukta “ekstra dürtü” oluşturur… Bu azarı işiten çocuk, yerinden kalkar ve anlamsız hareketler yaparak sağa sola koşmaya başlar, yılışır, güler, şımarır… Biz biliyoruz ki hiperaktif zannedilen birçok çocuk aslında üzerindeki baskı ve ZORLAMAlar nedeni ile kıpır kıpır ve hareketlidir… İster ödev, ister sınav yüzünden, isterse de tertip ve düzen içinde olması için baskı yapılan çocuklar üzerlerindeki bu baskıları “hissetmemek” için kendilerini “hareketliliğe” veya “duymamaya” verirler…
Şiddet, çocuğu duyarsızlaştırdığı gibi, aynı zamanda hareketli kılar…
Aile içinde, kendi yaşının üzerinde beklentiler oluşturulan çocukların ruh hali budur. Onlar, bir yere koşan değil, kendilerinden kaçan çocuklardır.
Baskı ve zor altında tutulan çocukların haricinde bir de tükettikleri gıdaların verdiği dürtülerle hareketlenen çocuklar var ki bunlar belki de günümüzün en trajik yaşam öyküsünü süren çocuklardır.
Hazır gıdaların tadını, kıvamını, dayanıklılık süresini artırmak veya renk vermek amacı ile kullanılan kimyasal katkı maddelerinin, çocukların zihinsel yapısına verdikleri “dürtüler” ile onun davranışlarını anormalleştirdiğini artık biliyoruz…
Örneğin, E102 numaralı “tartazin” gıda renklendiricisi ile renklendirilmiş yiyecekleri tüketen çocuklarda sadece “hiperaktivite” bozukluğu oluşmuyor, aynı zamanda, bu çocuklarda burun üşümesi, yüz cildinde hassasiyet, aspirin duyarlılığı oluşturduğundan dolayı Finlandiya, Norveç ve Avusturya’da yasaklanmış durumda…
Veya E110 gıda boyası ile renklendirilen, unlu gıdalar, pasta, tatlı, çerez, dondurma, içecek, konserve balık, hazır çorba ve bazı şuruplar çocuklarda hiperaktiviteye sebep olduğu gibi, rinit (burun akması), burun tıkanıklığı, hazımsızlık ve iştahsızlığa yol açtığı gerekçesi ile Norveç’te yasaklandı.
Bütün bu gerçeklerden yola çıkarak, bir çocuğun hiperaktif olduğunu iddia edebilmek için, önce o çocuğun üzerinde ekstra dürtü oluşturan sebepleri dikkate almak gerekir. Aksi takdirde, bir yandan çocuk sentetik gıdaları tüketirken, diğer yandan da çocuğa “dur, yapma” demek veya “bu çocuğu durduramıyoruz” diyerek ona ilaç vermek oldukça yanlış bir tedavi yöntemi olur.