Ne zamandan beri oruç tutuyorsunuz?
Bir değerli dostuma “Kaç yaşından beri oruç tutuyorsun?” diye sordum. “Hatırlamıyorum. Ama kendimi bildim bileli her Ramazan oruç tutarım.” cevabını verdi.
Bu cevap mantık olarak imkânsız gibi görünse de pedagojik olarak altın değerinde bir bilgiyi barındırıyor aslında.
Mantık olarak imkânsız, zira bir kişinin kendini hatırlamaya başladığı ilk yıllar 3-4 yaş civarına denk gelir. Bu yaştaki bir çocuğun oruç tutabilmesi imkânsızdır.
Pedagojik olarak altın değerindedir, zira, demek ki bir çocuk o yaşlarda oruç tutmadığı halde kendini oruçlu olduğunu zannettiren ve kendi kişiliğini öyle tanımlamaya yarayan eğitimin bir ince ayrıntısı var.
İşte o ayrıntı, “Çocuğu olduğu hali ile kabul etme ve kusuru nazara vermeme” prensibidir.
Kalabalık bir ortamda iftar sorasındayız.
Ezanın okunmasına birkaç dakika var.
Yan masadaki ailenin 4-5 yaşlarındaki kız çocuğu geldi yanımıza.
Önce bizi uzaktan seyretti, sonra biraz yakınlaştı ve “Biliyor musun, ben oruç tutuyorum.” dedi.
Bu tatlı dilli çocuğa içimiz nasıl da kaynadı hemen, tebessüm ettik. “Maşallah, ne güzel!” dedik. Çocuk “Hem de 5 tane tutuyorum.” diye devam ederken annesi hemen “Niye yalan söylüyorsun kızım? Sen daha küçüksün, oruç tutmuyorsun.” diye müdahale etti.
Çocuk annesinin bu sözüne hayli kızdı, ayağını yere vurup “Tutuyorum!” dedi. Annesi “Büyüyünce tutacak amcası.” diye konuyu kapattı ve çocuğu yanına çağırdı.
Çocuk adına üzüldüm. Çünkü o yalan söylemiyordu, o sadece kendisinin oruç tuttuğunu “zannediyor” ve hayalinde yaşadığı bu atmosfere bizi ortak etmeye çalışıyordu.
Çocukluk yıllarındaki yaşam, yetişkinlerdeki gibi “gerçeklik ilkesine” birebir bağlı değildir.
Yetişkinler, sadece gerçek yaşamda yaşarlarken, çocuklar hem gerçek hem de hayal dünyasında sorunsuzca yaşarlar. Eğer böyle olmasa çocuklarda kişilik gelişimi zarara uğrar.
Çocuk, yetişkinlerde gördüğü ve özendiği bir davranışı önce hayal eder, hayalinde yaşar. Sonra hayal ettiği o davranışı kendisinin de yaptığını “zanneder.” Daha sonra kendisinin yaptığını zannettiği o davranışı adım adım gerçek dünyaya taşır.
Bu yüzdendir ki “çocukluk düşlerine engel olmak” çocuğun kişilik geliştirmesine engel olmaktır.
Bazı çocuklar, “Ben küçükken polistim ama artık polis olmayacağım” diyebilir örneğin. Bu söz yetişkin için “öylesine söylenmiş bir söz” gibi gelse de işin hakikati öyle değildir. Çocuğun buradaki söylemi “Ben önceden polis olduğumun hayali ile ruhumu geliştiriyordum, kendimi öyle bir atmosferin içinde motive ediyordum ama artık o atmosfere kendimi sokmaktan vazgeçtim” anlamındadır.
Bu açıdan bakıldığında, çocukluk yıllarının en önemli ebeveyn tutumu, “çocuğu olduğu hâli ile kabul etmektir.”
Eğer bir çocuk “oruç tutuyorum” diyorsa, bu söz doğrudur ve bu söz ile çocuk gerçek yaşamda oruç tutmuyor olsa da oruç tutan bir ruhu kendi içinde geliştiriyor olduğunun haberini vermektedir.
Böylesi bir motivasyon içindeki çocuğa “Sen oruç tutmuyorsun” denilirse, çocuk şaşırır. Bu müdahaleye ya sinir olur ya da utanıp mahcup olur. Yıllar sonra kendi çocukluk yıllarına ait anıları hatırlarken “kendisini ta o zamandan beri yalan söyleyen biri” olarak hatırlar. Şimdilerde bile sanki kendisine yalan söyleyen biri gibi bakıldığını zanneder.
Zira çocukluk yıllarının hatıraları, en baskın duyguların yaşandığı anlarla kişiliği oluşturur. Bu ister çocuğun “utandırılıp mahcup edildiği” anlar olsun, ister çocuğun kendi kurduğu hayal dünyasındaki mutluluğu olsun.
Bir çocuk üç yaşında da olsa, dört yaşında da olsa, bir su içip bir yemek yedikten sonra bile “Ben de oruç tutuyorum” diyorsa ona inanın, o gerçekten oruç tutuyordur.
Ve yıllar sonra bu kişiye ‘Ne zamandan beri oruç tutuyorsun?’ diye sorsanız, size vereceği cevap “Hatırlamıyorum. Ama kendimi bildim bileli her Ramazan oruç tutarım.” olacaktır.
Yorumlar
Yorum Yap!
Ne zamandan beri oruç tutuyorsunuz?
Bir değerli dostuma “Kaç yaşından beri oruç tutuyorsun?” diye sordum. “Hatırlamıyorum. Ama kendimi bildim bileli her Ramazan oruç tutarım.” cevabını verdi.
Bu cevap mantık olarak imkânsız gibi görünse de pedagojik olarak altın değerinde bir bilgiyi barındırıyor aslında.
Mantık olarak imkânsız, zira bir kişinin kendini hatırlamaya başladığı ilk yıllar 3-4 yaş civarına denk gelir. Bu yaştaki bir çocuğun oruç tutabilmesi imkânsızdır.
Pedagojik olarak altın değerindedir, zira, demek ki bir çocuk o yaşlarda oruç tutmadığı halde kendini oruçlu olduğunu zannettiren ve kendi kişiliğini öyle tanımlamaya yarayan eğitimin bir ince ayrıntısı var.
İşte o ayrıntı, “Çocuğu olduğu hali ile kabul etme ve kusuru nazara vermeme” prensibidir.
Kalabalık bir ortamda iftar sorasındayız.
Ezanın okunmasına birkaç dakika var.
Yan masadaki ailenin 4-5 yaşlarındaki kız çocuğu geldi yanımıza.
Önce bizi uzaktan seyretti, sonra biraz yakınlaştı ve “Biliyor musun, ben oruç tutuyorum.” dedi.
Bu tatlı dilli çocuğa içimiz nasıl da kaynadı hemen, tebessüm ettik. “Maşallah, ne güzel!” dedik. Çocuk “Hem de 5 tane tutuyorum.” diye devam ederken annesi hemen “Niye yalan söylüyorsun kızım? Sen daha küçüksün, oruç tutmuyorsun.” diye müdahale etti.
Çocuk annesinin bu sözüne hayli kızdı, ayağını yere vurup “Tutuyorum!” dedi. Annesi “Büyüyünce tutacak amcası.” diye konuyu kapattı ve çocuğu yanına çağırdı.
Çocuk adına üzüldüm. Çünkü o yalan söylemiyordu, o sadece kendisinin oruç tuttuğunu “zannediyor” ve hayalinde yaşadığı bu atmosfere bizi ortak etmeye çalışıyordu.
Çocukluk yıllarındaki yaşam, yetişkinlerdeki gibi “gerçeklik ilkesine” birebir bağlı değildir.
Yetişkinler, sadece gerçek yaşamda yaşarlarken, çocuklar hem gerçek hem de hayal dünyasında sorunsuzca yaşarlar. Eğer böyle olmasa çocuklarda kişilik gelişimi zarara uğrar.
Çocuk, yetişkinlerde gördüğü ve özendiği bir davranışı önce hayal eder, hayalinde yaşar. Sonra hayal ettiği o davranışı kendisinin de yaptığını “zanneder.” Daha sonra kendisinin yaptığını zannettiği o davranışı adım adım gerçek dünyaya taşır.
Bu yüzdendir ki “çocukluk düşlerine engel olmak” çocuğun kişilik geliştirmesine engel olmaktır.
Bazı çocuklar, “Ben küçükken polistim ama artık polis olmayacağım” diyebilir örneğin. Bu söz yetişkin için “öylesine söylenmiş bir söz” gibi gelse de işin hakikati öyle değildir. Çocuğun buradaki söylemi “Ben önceden polis olduğumun hayali ile ruhumu geliştiriyordum, kendimi öyle bir atmosferin içinde motive ediyordum ama artık o atmosfere kendimi sokmaktan vazgeçtim” anlamındadır.
Bu açıdan bakıldığında, çocukluk yıllarının en önemli ebeveyn tutumu, “çocuğu olduğu hâli ile kabul etmektir.”
Eğer bir çocuk “oruç tutuyorum” diyorsa, bu söz doğrudur ve bu söz ile çocuk gerçek yaşamda oruç tutmuyor olsa da oruç tutan bir ruhu kendi içinde geliştiriyor olduğunun haberini vermektedir.
Böylesi bir motivasyon içindeki çocuğa “Sen oruç tutmuyorsun” denilirse, çocuk şaşırır. Bu müdahaleye ya sinir olur ya da utanıp mahcup olur. Yıllar sonra kendi çocukluk yıllarına ait anıları hatırlarken “kendisini ta o zamandan beri yalan söyleyen biri” olarak hatırlar. Şimdilerde bile sanki kendisine yalan söyleyen biri gibi bakıldığını zanneder.
Zira çocukluk yıllarının hatıraları, en baskın duyguların yaşandığı anlarla kişiliği oluşturur. Bu ister çocuğun “utandırılıp mahcup edildiği” anlar olsun, ister çocuğun kendi kurduğu hayal dünyasındaki mutluluğu olsun.
Bir çocuk üç yaşında da olsa, dört yaşında da olsa, bir su içip bir yemek yedikten sonra bile “Ben de oruç tutuyorum” diyorsa ona inanın, o gerçekten oruç tutuyordur.
Ve yıllar sonra bu kişiye ‘Ne zamandan beri oruç tutuyorsun?’ diye sorsanız, size vereceği cevap “Hatırlamıyorum. Ama kendimi bildim bileli her Ramazan oruç tutarım.” olacaktır.