Çocuk Eğitiminde Doğru Bilinen Yanlışlar
Tanıtım
Çocuk eğitimi, çocuğu ceza ve mükâfat ile "adam etmek" değil, onun dostluğunu kazanabilme becerisidir... Bu beceriyi elde edebilen yetişkinlerdir çocuklarını eğitebilenler...
Çocuk, baskı ve zorlamalar ile sindirildikçe değil, ebeveynine güvenle tutunabildikçe kişiliğini geliştirir.
Çıktığı günden bu yana 100 binin üzerinde okura ulaşan bu kitap, "korkmayın çocuk iyidir" sözünden cesaret alan yetişkinlerin çocuğa dost olma hikâyesine dönüştü. Birçok anne baba, çocukları ile dost olmanın verdiği keyifle birbirlerine, "gel sen de çocukla çocuk ol" diye seslendi...
Bir "çocuk dostu" hikâyesi yayıldı ülkemizde…
Bu eserde Pedagog Dr. Adem Güneş, çocuğun anne karnında başlayan yaşam serüvenini ergenlik sonuna kadar ele alıyor, çocuk eğitimine dair "doğru bilinen yanlışlar"ı gözler önüne seriyor…
İçindekiler
Teşekkür 9
Önsöz 11
Embriyo Psikolojisi 15
Genetik karakter nedir? 15
Psikolojik karakter 16
Embriyo psikolojisi 16
Anne-Çocuk Arasındaki Sır 19
İlk saatlerin önemi… 21
Çocuğun özellikleri bilinçaltına kaydediliyor 21
Ten, göz, koku… 22
Anne Sütü Gereksiz mi? 25
Anne sütü 25
Anne sütü, bebeğin her şeyi 27
Anne sütü, kanseri önler 29
Anne sütünün ağız sağlığıyla bağlantısı 29
Emzirme ve uyum süreci 30
Çocuk İhtiyaç Duyduğu An Sevgi Alabilmeli 33
İhtiyaç duyulduğu an sevgi 34
Ofisle kreş arasına sıkışan anneler 35
Duygusal yakından ayrılma 36
Kreş mi, büyükanne mi? 36
O Yüzden Bazıları “Şıpsevdi” 39
“Sevme engelli” olma 40
Anne sevgisinin yokluğu, çocuklarını sevememeye de yol açar 40
Kişi kendiyle yüzleşebilmeli 41
İlgisiz Çocuk Sendromu 43
Bazı anneleri bekleyen risk 43
Ne yapılmalı? 44
“Evlatkolik” Anne-Babalar 47
Bağımlılık mı, sosyal hayata hazırlanamama mı? 48
Çocuk hata yaptıkça tecrübe kazanır 49
Bağımlı ebeveynin çocuğunu bekleyen birkaç tehlike 50
“Bağımlılık” kaos, “bağlılık” huzur getirir 51
Pembe Babalar, Hırçın Anneler 53
Anne gibi anne, baba gibi baba olmak 53
Baba, ailede otorite temsilcisidir 54
Anne şefkat temsilcisi, denge unsurudur 55
“Arkadaş” Değil; “Baba” Gibi Baba 59
Babalar artık nerede? 60
Çok yoğun baba modası! 62
Babasız çocuklarda davranış bozuklukları görülür 62
Çocuk Eğitimi ile Çocuk Terbiyesi aynı mıdır? 65
İyi eğitilmiş çocuk, iyi terbiye edilmiş midir? 65
O halde “çocuk terbiyesi” nedir? 66
Tanımadan “Çocuk Terbiyesi” Olmaz 69
Şahin’in korkak bir kargaya dönüşme hikâyesi 69
Çocuğunuzu yeniden keşfedin 71
Başarı mı başarısızlık mı ölçü olmalı? 73
Çocuğu en iyi anne tanır 74
Akıllı Uslu Çocuk, Terbiyeli Çocuk mudur? 77
Çocuğun Çocuk Olduğunu Unutmayın! 81
Çocuk İçin Oyun Önemli bir “İş”tir 87
Oyun, oyun değildir 88
“Haydi, git biraz oyna!” 89
Oyalamak mı, oynamak mı? 90
Çocukla oyun oynamak, beceri ister 90
Çocuk oynadığı oyunun hâkimidir 91
Oyun amaçsızdır 91
Modaya değil, çocuğa uygun oyuncak 92
6 aydan küçüklere 93
2 yaşa kadar 93
3 yaşından sonra 93
3-5 yaş arası 94
6-8 yaş arası 94
9-11 yaş arası 95
12 yaş ve üzeri 95
Asıl Tehlike Oyuncak Silah Değildir 97
Anormal davranışlar çabuk bulaşır 98
Çocuğun dünyasındaki kırık noktaların işareti... 99
Çocuk oyuncak silahlardan nasıl uzak tutulmalı? 100
Sanal Oyunlar Şiddete Yönlendiriyor 103
“Hepinizi öldüreceğim!” 104
Sanal sorumlulukla “yarı gerçek” yaşam 105
Sanal Yolla Ruhsal Hastalık Bulaşıyor 109
İnternet teknolojisi masum değildir 110
Anne-babalar dikkat 111
Çocuğunuzun Öfkesini Söndürmeyin 113
Öfke, sosyal hayatı düzenler 114
Öfke, çocukları tacizden korur 114
Öfkenin önüne geçilmezse zararlı olmaz mı? 115
Öfke zehir, vicdan panzehirdir 116
Vicdan ve öfke dengesi 117
Çocuk anne-babanın yankısıdır 119
Ebeveynlerin vicdanı, çocukların vicdan tohumudur 120
Bahane, vicdanı öldürür 121
Duyarlılık vicdanı besler 123
Yalan, Vicdan Zehirlenmesidir 125
Yalan, kişiliği koruma ihtiyacından kaynaklanır 125
Yalan, öğrenilen bir davranıştır 128
Çocuk dünyası ve yalan 129
Yalan söyleyen çocuk için ne yapılmalı? 130
Çocuklarda Korku ve Hayata Hazırlanma 133
Korku doğal bir süreçtir 134
Korku provaları 134
Cinsel Eğitim mi, Mahremiyet Eğitimi mi? 139
İstenmeyen gebelik ve bulaşıcı hastalık korkusu 141
Cinsel eğitimle mahremiyet eğitimi arasında ne fark var? 142
Mahremiyet Eğitimi 147
Temel Davranış Refleksi hangi yaşta ve nasıl kazandırılmalıdır? 148
Kardeş, Kardeşin “Kuma”sıdır 153
Kıskançlık onun kanında var 153
Tahrip edilen duygular kıskançlığı başlatır 154
Çocuklara eşit davranmak, kıskançlığı körükler 154
Adaletsizlik, kıskançlığı doğurur 156
Adaletsizlik, güvensizliği;
güvensizlik de kıskançlığı tetikler 156
Statü kaybı ve kıskançlık 157
Çocuklar arası yaş farkı kıskançlıkta rol oynar 157
“Tıpkı babası gibi gözleri var” 158
Çocuğum Hareketli mi, Hiperaktif mi? 161
DEHB nedir? 161
DEHB’nin belirgin özellikleri nedir? 162
DEHB nasıl oluşur? 163
DEHB’nin tedavisi var mıdır? 164
Son bir tavsiye 165
Anne, Allah Nerede? 167
Bilinçaltında büyüyen öcü 168
Her kalpte Allah varsa “O” kaç tane? 169
Çocuğunuzu Allah İle Korkutmayın 171
Zorlu Süreç: Tuvalet Eğitimi 175
Tuvalet eğitimi, anneyle çocuğu yakınlaştırır 177
Tuvalet alışkanlığı çok defa psikolojiktir 179
Pratikte neler yapılabilir? 179
Önsöz
Hani derler ya ilk göz ağrım diye… İşte, elinizde tuttuğunuz bu kitap benim yazarlık serüvenimin ilk kitaplarımdan biri.
Yıllar önceydi... Paylaşacak çok şeyim vardı, çocuk eğitimine dair...
İçimdeki bir ses, “Yazmalısın, paylaşmalısın çocuğa dair bildiklerini.” diyor, bir diğeri ise “Yazsan ne olacak, kim okur ki?” diye itiraz ediyordu...
Üniversite yıllarımdan beri aldığım notlar vardı, yazık olmaz mıydı onlara, ne de özenerek biriktirmiştim onları anne-babalar ile paylaşmak için... Uzunca yıllar Avrupa’da edindiğim gözlemlerim vardı, söylenecek, kritik edilecek şeyler birikiyordu zihnimde... Dahası, kendi kültürel kaynaklarımızdan edindiğim heyecan verici bilgiler vardı... Mevlânâlar, Yunuslar, Hacı Bektaşlar, Itriler, Haime Analar... İstanbul beyefendisinin nasıl yetiştirildiğine dair yöntemlerimiz vardı... Şefkat, merhamet, mahcubiyet, tevazuu gibi insanın en kıymetli hazineleri vardı, bugün unutulmaya yüz tutmuş... Okuduğum bilimsel makaleler, araştırmalar, kitaplar vardı... Dahası ben bir babaydım; çocuk yetiştirmeye dair hatalarım, yanlışlarımın acıları, doğrularımın sevinci vardı paylaşacak...
Belki de farkında olmadan çocuğu tanımaya başlamıştım ben... Çocuk hiç de zannedildiği gibi bir “baş belası” değil, insan olma mücadelesi veren zayıf biriydi… Tek dayanağı anne-babası, içinde yaşayacağı yetişkinler topluluğu idi...
Ama gel gör ki, çocuğa dair yanlış imajlar, onun bir “kedi gibi” terbiye edileceği yanılgısını oluşturuyordu...
Onun bir duygu dünyası olduğu unutulmuştu. Aşağılanıyordu mesela çocuk... Azarlanıyordu yanlış yaptığı bir işte, yanlışın ve doğrunun ne olduğunu henüz bilmeden üstelik... Çocuğun bir duygu dünyası olabileceğine çok dikkat çekilmiyordu.
Onu “adam etmek” için gerektiğinde cezalar veriyor, “akıllansın” diye şiddet uyguluyordu yetişkinler. Ve ben çocuğu işte bu gürültü içinde, sersemlemiş bir halde, sağa sola bakarken buldum. İçim acıdı...
Çocuğa yardım etmeliydim, ama nasıl...
Çocuğun bu kadar yanlış tanınmasını nasıl değiştirebilirdim ki... Utanıyordu anne babalar kendi arkadaşlarının yanında, çocuklarının çocuksu davranışlarından... Toplum da anne-babaları utandırıyordu “Nasıl çocuk yetiştirmiş, şuna bak...” diye. Çocuğun utanılacak biri olmadığını, onun acemi, küçük bir insan olduğunu anlatmayı denemeliydim...
Kim dinlerdi beni bilmiyorum... Çocuğu ceza ile eğitmeye çalışmanın bir utanç değil, gelenek halini aldığı günümüzde ne söyleyebilirdim yetişkinlere? Olsun... Yazmalıydım... ve işte elinizde tuttuğunuz bu kitabı acemice kaleme aldım.
Önce çok yadırgandım, “Ne diyor bu adam?” diye…Eleştirildim… Koca bir toplumun karşısında kendimi yapayalnız hissettim...
Ama gün geçtikçe, “Korkmayın, çocuk iyidir.” sözüne inanlar, çocukla dost olmaya başladıklarında kendilerini de çocukla iyi ettiler... Çocukla çocuk olmanın keyfi başkaydı. Bunu tadanlarsa başka anne-babalara da “gel sen de çocuk ol” diye el uzattılar... Bir “çocuk dostu” hikâyesi başladı ülkemizde...
Geri dönüp baktığımda, şu küçük bilgi kaynağı kitap 100.000’in üzerinde satış yaptığını; daha da önemlisi ardından yazdığım kitapların cesaretini oluşturduğunu görüyorum.
Bugün artık çocuğun “ceza ile adam edilmeye çalışılmasının” tek ve geçerli bir eğitim metodu olmadığının konuşulması heyecan verici...
Çocuk aziz bir misafirdir, anne-babaların evinde “bir süre” kalmak üzere... O süreç bitince misafirler evden ayrılır. Ebeveynler geri dönüp aziz misafirlerine nasıl davrandığını hatırladığında mahcup olmamalı, utanıp pişmanlık yaşamamalılar…
Kim ki aziz misafirine saygı gösterir, onun dünyayı öğrenmesine gönüllü rehberlik ederse, o çocuğunu kazanır...
Kazanılmış çocukların var olduğu bir dünyada yaşama arzusu ile...
EMBRİYO PSİKOLOJİSİ
Anne karnında dokuz ay geçiren çocuğun tıpkı fiziksel görünümü gibi psikolojik ve ruhi gelişiminin de temelleri usulca atılır.
Anne kendini huzurlu, mutlu hissettiğinde ya da kaygılanıp üzüldüğünde karnındaki bebek tüm bunlardan acaba nasıl etkilenir?
Örneğin, “Bizim çocuk çok çekingen. Kalabalıkta kendini ifade edemiyor, iki kelimeyi yan yana getiremiyor.” diye dert yanarken bu sonucun çocuğun anne karnında yaşadığı psikolojiyle bağlantısı olup olmadığı aklınıza geliyor mu?
“Genetik karakter” anne-babadan alınan genlerin tesiriyle anne karnında oluşuyorsa; ‘psikolojik karakter’in temelleri de yine anne karnında atılır.
ANNE ÇOCUK ARASINDAKİ SIR
Pedagoji bilimi, anne ve çocuk arasındaki bağı araştırırken büyük bir hakikatin perdesini farkında olmadan araladı. Böylece aralarındaki o müthiş bağın gizemli sırrı birazcık daha anlaşılır duruma geldi.
Çocuk yetiştirmek büyük yüktür. Bir çocuğun doğumundan ölümüne kadar tüm sorumluluğunu taşımak hiç de kolay değildir. Bundan dolayı da her insan bu fedakârlığı kaldıramaz.
Çocuğun doğduğu andan itibaren tiksinmeden altını değiştirmek, henüz yürüyemezken onu her gidilen yere kucakta götürmek, gece uykusuz kalmak, gündüz onca yorgunluğa katlanmak sıradan ve kolay bir yaşam değildir. Bu süreci bile bile kabul etmek, ruhen çok güçlü olmayı gerektirir.
“Çocukla anne arasındaki uyum süreci”nde ise anne ruhen güçlenir ve çocuğuna yoğun şekilde bağlanır. Eğer anne çocuğuyla bu ruh bağlanmasını gerçekleştiremezse bu yükün altından kalkamaz. Çocuğun her yaramazlığı veya hırçınlığı annenin bam teline dokunur, aşırı derecede sinirlendirir onu. Hatta bazen de sıradan birçok olay öfke nöbetleriyle bile sonlanabilir.
Anneyle çocuk arasındaki bağlanmanın ne anlama geldiğini netleştirebilmek için çocukla teyze arasındaki ilişkiye göz atmak gerekir.
ANNE SÜTÜ GEREKSİZ Mİ?
Genellikle anne sütünün biyolojik beslenmeye etkileri üzerinde durulur. Oysa ki emzirme dönemi bebeği ruhen besler, anneyle çocuk arasında büyük ve çok önemli bir ilişkinin tesis edilmesini sağlar.
Süt içen çocuğun ruhi beslenmesini hesaba katmadan, sadece beden gelişimini önemseyerek “ilk altı aydan sonra anne sütünün besleyiciliği azalıyor” demek, anneye ve bebeğe yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Kaldı ki bilimsel araştırmalar, anne sütünün ilk altı aydan sonra da besleyicilik özelliği taşıdığını ortaya koyuyor.
ÇOCUK İHTİYAÇ DUYDUĞU AN SEVGİ ALABİLMELİ
Her birimiz sevilmeye muhtaç; ama (maalesef) her birimizin kaşları sevgi isteyene çatık...
Meşhur Psikiyatr Alice Miller, Yetenekli Çocuğun Dramı isimli eserinde, çocukluk yıllarında anne-babalarından yeterli sevgiyi alamamış kişilerin ömürleri boyunca o doyamadıkları sevgiyi başkalarında arayacağından bahseder. Ama bu sevgi arayışı tamamen boşunadır. Çocukluk yıllarında anne-babalarından doyasıya sevgi alamayanların karşısına asla duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilecek birileri çıkmaz. Çünkü o sevgi “zaman” itibarıyla özeldir. Karşılıksız verilmiş olması, ihtiyaç duyulduğu an giderilmesi sebebiyle de çok kıymetlidir…
O YÜZDEN BAZILARI "ŞIPSEVDİ"
Kız ya da erkek fark etmez, anne sevgisi çocukluğun ilk yıllarında hayati önem taşır. Çocuk; özellikle ilk yedi yılda “doya doya” anne sevgi ve ilgisini aldıysa hayatının geri kalan kısmında emin adımlarla ilerleyebilir, neyi, neden istediğini daha iyi değerlendirebilir.
Şefkat hissiyle örülü, karşılıksız anne sevgisinden mahrum yetişen gençler; özellikle ergenlik çağından itibaren içlerindeki bu boşluğu doldurabilmek için o adresten diğer adrese koşma ihtiyacı hisseder.
Anne sevgisinin önemi bu kadarla da kalmaz. Çocukluk yıllarında annesinden yeterince ilgi ve sevgi görememiş gençler, yetişkinlik yıllarında “sevme engelli” olma riski taşır.
İLGİSİZ ÇOCUK SENDROMU
İlgisiz Çocuk Sendromu; insan yaşamında ruhsal gelişimin en hızlı olduğu ilk dört yaş döneminde görülür. Çocukla sosyal çevre arasında sözel ve duygusal iletişimin sağlıklı yürümemesi sonucunda da oluşur. Bilhassa çalışan annelerin, çocuk gelişimi konusunda yeterli donanıma sahip olmayan bakıcı kadınlara emanet ettiği çocuklarda bu sendrom sıklıkla görülebilir.
EVLATKOLİK ANNE BABALAR
Aşırı korumacı ve evlatkolik aile içindeki çocuk, kendini ve kendi kabiliyetlerini tanıyamaz, hata yapmaktan korkar. Yanlış hareket ederek risk almadıkça da atacağı her adımda tereddüt ve kararsızlık yaşar.
Biz, sosyal hayata hazırlanamamış çocukları “anne-baba bağımlısı” diye nitelendirmiyoruz. Çünkü böyle biri, çocukluk döneminde anne-babasına bağımlı olsa da; yetişkinlik yıllarında okuldaki grup liderine, evlendiğinde de eşine bağımlılık riski taşır. Farklı kişilere yapışma ihtiyacı ise bir “davranış sapması”dır.
PEMBE ANNELER- HIRÇIN BABALAR
Sağlıklı aile modellerinde, anne annedir, baba da baba. Çocuk da zaten anne gibi anne, baba gibi baba görmek ister karşısında. Ne yazık ki günümüz sosyal yaşantısı, anne-babaların aile içindeki rollerini altüst etti. Bu duruma çocukların da anlam veremediği kesin. Artık kapısını araladığımız evlerin birçoğunda “pembe babalar” ile “hırçın anneler”e rastlamak oldukça sıradan. Halbuki sağlıklı aile yapısında anne şefkat ve sevgiyi, baba da otoriteyi temsil eder.
ARKADAŞ DEĞİL "BABA" GİBİ BABA
Çeşitli bahanelere sığınarak çocuklarını ihmal eden babaların çocuklarında genellikle aynı davranış sapmalarına rastlıyoruz. Babası olduğu halde babasız büyüyen çocuklar, genelde istikamet tutturmakta zorluk çekerler. Güçsüz ve dirayetsiz olurlar. Aldıkları bir kararı, kırk kez gözden geçirir, başarısızlık karşısında hemen hayal kırıklığına uğrarlar. Sözlerine genelde güven olmaz. Bir gün şöyle, bir gün böyle görünürler.
ÇOCUK EĞİTİMİ İLE ÇOCUK TERBİYESİ AYNI MIDIR?
Çocuk terbiyesinde ise hedeften önce, başlangıç noktası önemlidir. Bunu “referans noktası” olarak isimlendiririz. Çocuk terbiyesinde referans noktaları olarak normlar (evrensel kabul görmüş değerler, örf,adet, kültür, din) alınıyorsa artık bu çocuk eğitimi değil, çocuk terbiyesi olarak tanımlanır.
TANIMADAN ÇOCUK TERBİYESİ OLMAZ
Hiçkimse, bir çocuğun kabiliyetini keşfetme konusunda anne-baba kadar bilgiye sahip olamaz. Özellikle anneler, çocuklarının doğduğu ilk günden itibaren hangi alanlarda kabiliyetli olduğunu anlayabilecek özel bir donanıma sahiptir. Yeter ki bu kabiliyetlerini “empati” kanallarını tıkamadan kullanabilsinler. Tabii ki her anne-baba iyi niyetlidir ve çocuklarının geleceğinin en uygun biçimde şekillenmesini ister. Ancak iyi niyet, her zaman iyi netice vermez.
ÇOCUĞUN ÇOCUK OLDUĞUNU UNUTMAYIN
Örneğin, NEZAKET ve hürmetle kabul edildiğiniz bir aile dostunuza misafirliğe gittiniz. Çocuğunuzun dikkatini karşınızdaki müzik seti çekiyor, yanına gidiyor ve sesini bir açıp bir kapatarak “akustik keşfe” çıkıyor. Ancak bu ses, misafirlikteki ortama rahatsızlık veriyor. Eğer çocuğunuzun bu tecrübeyi kendi evinde yaşamasına izin vermemiş, onu tatmin olma noktasına kadar özgür bırakmamışsanız; misafirlikte ne derseniz deyin fayda etmez. ‘Dur’, ‘çek elini’, ‘bozarsın yapma’ diye uyarsanız da çocuk için bunlar pek bir şey ifade etmez.
ÇOCUK İÇİN OYUN ÖNEMLİ BİR İŞTİR
Çocuk, kendi hayal gücü ölçüsünde, oyun oynadığı bölgeyi tamamen kontrol altına alır. Çocuğun o anda elinde tuttuğu sadece küçük bir bebek olsa da onun görünmeyen annesi, markete gitmiş çocuklarına süt alıyordur. Yine hastalanmış bebeği babası doktora götürmek için bir kenarda bekliyordur. Hasılı, çocuğun oyun esnasında hayal gücü sınırsız şekilde çalışır.
SANAL YOLLA RUHSAL HASTALIK BULAŞIYOR
nternetle ilgili bilinen en büyük sorun “sanal bağımlılık” olsa gerek. Psikoloji literatürüne de giren sanal bağımlılıkla mücadele, zorlu psikolojik sorunların başında geliyor. Bu nedenle uzmanlar internet kullanıcılarına bilinçli olmalarının yanı sıra interneti iradeli kullanmalarını tavsiye ediyor. Ne var ki internet kullanıcıları her zaman iradeli kişilerden oluşmuyor.
Örneğin, henüz yetişkinlik çağına gelmemiş çocuklar ya da psikolojik rahatsızlığı bulunanlar; bir travma veya depresyon geçirmiş ve kendini sanal dünyaya atmış olabilir. Bu tarz kişilerin tam anlamıyla irade sahibi olacağından emin olamayız. Dolayısıyla kapıları her türlü insana açık olan internetin mevcut haliyle özellikle gençler için tehlike saçtığını açık şekilde söyleyebiliriz.
ÇOCUĞUNUZUN ÖFKE DUYGUSUNU SÖNDÜRMEYİN
Günümüz çocuk terbiyesinde doğrularla yanlışlar iç içe girdiği için anne-babalar çocuklarını terbiye ederken sağlıklı bir insanda bulunması gereken birçok özelliği de bilinçsizce köreltiyor. Bunların başında da çocuklarda yok edilmeye çalışılan “öfke” duygusu var.
-Öfke sosyal hayatı düzenler.
-Öfke çocukları tacizden korur.
Öfke terbiyesinde, ‘vicdan’ duygusunun kullanılması hayati önem taşır. Anne-babalar, 4 yaşından itibaren çocuklarındaki vicdan mekanizmasını çalıştıracak terbiye metotlarını hayata geçirmelidir. Sadece bununla da kalmamalı, zaman zaman onları vicdan testine tâbi tutup vicdan mekanizmalarının doğru çalışıp çalışmadığını da kontrol etmelidir.
-Öfke gelişir, vicdan terbiyesi unutulursa; o çocuğun ileride problemlerin merkezi olma olasılığı yüksek olur.
-Çocuklar anne-babanın yankısıdır. Ebeveynler çocuklarına nasıl seslenirse çocuklar da onlara aynı karşılığı verirler.
-Ebeveynlerin vicdanı, çocukların vicdan tohumudur.
-Bahane, vicdanı öldürür.
-Duyarlılık vicdanı besler.
YALAN VİCDAN ZEHİRLENMESİDİR
-Yalan, kişiliği koruma ihtiyacından kaynaklanır.
-Yalan, öğrenilen bir davranıştır.
Çocukların 6 yaşına kadar söyledikleri birtakım gerçek dışı beyanlara “yalan” diyemeyiz. Zira 6 yaşından küçük çocuklar henüz hayal dünyasıyla gerçekleri tam ve net şekilde ayıramadıkları için bazen hayal dünyasında canlandırdıkları bir şeye kendileri de inanır ve sanki gerçekmiş gibi etrafındakilerle paylaşır. Böylesi bir durumda ebeveynlerin paniğe kapılmalarına gerek yoktur. Zira çocuğun buradaki sözleri, bizim anladığımız manada yalan değildir.
Çocuklarda 6-7 yaşından sonra yalan söyleme alışkanlığı devam ediyorsa işte o zaman anne-baba önce kendini, sonra çocuğun çevresini, daha sonra da çocuğu bir kere daha gözden geçirmelidir. Zira yalan alışkanlığı başlamış çocuğun mutlaka bu kötü alışkanlığı kaptığı bir yer vardır. Bu, bazen bir televizyon dizisi, okul arkadaşı, bazen de ebeveynin bizzat kendisi ya da evde gereksiz yere yükselmiş gerilim olabilir.
ÇOCUKLARDA KORKU VE HAYATA HAZIRLANMA
Özellikle 6 yaş grubu çocuklarda çok sık görülen korkular, birçok anne-baba tarafından “abartılı” bulunur, gerektiği gibi müdahale edilmez. Ancak çocukluk yıllarındaki bu korkular, ilerleyen yıllarda birtakım ruhsal kırılmalara neden olabilir.
Korku olmazsa insan da olmaz. Bütün korkulardan arınmış biri, toplum için potansiyel bir tehlikedir. Korku, insanın topluma uyum sağlamasını, eş dost ve arkadaşıyla belli sınırlar içinde yaşamasını sağlayan en önemli insani reflekstir. İnsan bu refleksin nasıl kullanılacağını belli yaşlarda, belli provalar yaparak öğrenir ve bu şekilde yetişkinliğe doğru ilerler.
CİNSEL EĞİTİM Mİ MAHREMİYET EĞİTİMİ Mİ?
Bir grup çocuğa aynı ortamda cinsel bilgi vermek, ne taciz olaylarının önlenmesinde ne de çocukların cinsel kimliklerinin sağlıklı şekilde oluşmasında doğru bir yöntemdir.
Zira çocukta cinsel öğrenimin tedricen ve adım adım gerçekleşmesi gerekir. Cinsel kimlik oluşumunda en kritik nokta, çocuğun ruhi ve zihnî gelişimi ölçüsünde “çok hassas” ve “bilinmesi gerektiği kadar bilgi” prensibiyle eğitim verilmesidir.
Cinsel eğitim, bir grup çocuğa topluca verilir. Bu durumun (yukarıda da izah edildiği gibi) çocukların ruh sağlığını zedeleme riski vardır. Halbuki “mahremiyet eğitimi” kişiye özeldir. Her çocuk ayrı ayrı eğitilir. Çocuğu eğitecek olan şahıs ise öncelikli olarak çocuğun birinci derecede yakınlarından biridir. Eğer onlar uygun değilse mutlaka konunun uzmanı bir kişi yardımcı olur. Mesela kız çocuklarının mahremiyet eğitiminde birinci derece yakını annedir.
MAHREMİYET EĞİTİMİ
Çocukların mahremiyet eğitimi asla sadece nasihatle veya korkutmalarla tamamlanamaz. Çocukların kendi bedenlerine yönelecek tehlikelerden kurtulabilmeleri ve korunabilmeleri için verilmesi gereken mahremiyet eğitimine “Temel Davranış Refleksi” denir.
“Temel Davranış Refleksi”ni eskiler “utanma-haya duygusu” olarak da tanımlarlar. Ancak üzülerek belirtmek gerekirse günümüz anne-babaları kendi çocukları açısından hayati önem taşıyan Temel Davranış Refleksi’nin nasıl kazandırılacağı konusunda yeterince bilgi sahibi değiller.
“Bedenim bana aittir” bilinci: Daha bebekliğinden itibaren kendini rahatlıkla yetişkinlerin eline bırakan bebeğin ilerleyen yıllarda bedeninin farkına varması ve çevresindeki yetişkinlerden ayrı bir birey olduğunu hissetmesi gerekir.
Bedeninin kendisine ait olduğu hissini kazanamamış ve vücudu üzerinde başkalarının bir şeyler yapabileceğini düşünen çocuk, rahatlıkla taciz tuzağına düşer.
“İzin verirsem dokunabilirsin” bilinci: Bu bilincin oluşturulması için anne-baba, çocuğunun vücudunu hoyratça kullanmaktan kaçınmalıdır. Ebeveynlerin çocuklarını öperken “Seni öpebilir miyim?” diye izin istemeleri bu bilincin oluşmasında etkilidir. Çocuğun güçsüz bedeninin herkes tarafından izinsiz kullanılması, çocukların kendi bedenlerini koruma refleksini kırar.
KARDEŞ, KARDEŞİN "KUMA" SIDIR
Kıskançlık insan fıtratında hazır bulunan bir mayadır. İnsanın hayatını devam ettirebilmesi için bu duyguya ihtiyacı vardır ki kendi elindeki değerlere sahip çıkabilsin...
-Tahrip edilen duygular kıskançlığı başlatır.
-Çocuklara eşit davranmak kıskançlığı körükler.
-Adaletsizlik, kıskançlığı doğurur.
-Adaletsizlik, güvensizliği; güvensizlik de kıskançlığı tetikler.
-Çocuklar arası yaş farkı kıskançlıkta rol oynar.
ANNE ALLAH NEREDE?
Yedi yaşa kadar olan çocukların, “Allah nerede?” sorusundaki kastı, ismini duyduğu eşyaların zihinde şekillendirme çabası, isteğidir. Çocuk en iyi bildiği kavramla yeni duyduğu kelime arasında kıyas yaparak çevreyi tanımaya çalışır. Örneğin, “Bir hafta sonra teyzene gideceğiz.” dediğinizde, çocuk “bir hafta”nın ne demek olduğunu henüz bilmiyorsa, “Yedi kere akşam olacak, ondan sonra gideceğiz.” gibi bir açıklama yapmalıdır ebeveyn. Yani çocuk, bir önceki tanıdığıyla daha sonra tanıyacağı şey arasında ilişki kurarak hayatı algılamaya çalışır.
On dört yaşa kadar olan çocuklara verilecek cevapta, akıl ve mantık ön planda olmalı veya soruya, soruyla karşılık verilmelidir. Çocuğa kendi zihnî kapasitesi ölçüsünde ufuk ve düşünce boyutu açacak yaklaşımlar sergilenmelidir.
Yirmi bir yaşa kadar olan gençlere ise yazının başındaki tasavvufi açıklamalar yapılabilir. Gençlerle, şu anlayışta bir iletişim kurulmalıdır: “Allah kalbimizde. Eğer kendimizi ve kalbimizi keşfedebilirsek onun bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu göreceğiz.” ya da “Allah ötelerde. Kürsüsünde. Arşında. O, kâinatı kuşatmışlığıyla her an, her zerrenin hâkimi ve sahibi.”
Bütün bunların ötesinde bazı anne-babalar da yanlış davranış sergileyen çocuklarını cehennemde yanmakla tehdit eder. Bu şekilde çocuk terbiyesi kesinlikle olmaz. Zira 12 yaşından küçük çocuklara her ne sebeple olursa olsun; Allah’ın gazabı, cehennemin azabı gibi cezayı gerektiren konulardan bahsedilmemelidir. Zihinsel gelişimini henüz tamamlamamış çocuk, bunun gibi tehdit içeren anlatım ve nasihatlerden ürker, korkar ve ilerleyen zamanlarda da nefret eder hale gelir.
ZORLU SÜREÇ: TUVALET EĞİTİMİ
Çocuklar için altını ıslatmak oldukça keyif verici bir eylemdir. Çocuk tuvaletini yaparken haz alır. Dikkat etmişsinizdir, birçoğu altını ıslatacağı zaman duraksar, ebeveynin karşısına geçer, gözlerine masumca bakarak tuvaletini usulca yapar. Yüzündeki memnuniyetten de anlaşıldığı gibi çocuk tuvaletini yaparken haz alır, sakinleşir ve mutlu olur. Çocuğa tuvalet alışkanlığı kazandırmak ise onu bu olumlu duyguları yaşamaktan vazgeçirmektir.
-Tuvalet eğitimine önce büyük tuvaletten başlanmalıdır. Ardından gündüz küçük tuvalet ve son olarak da gece alışkanlığı kazandırılmalıdır.
-Tuvalet eğitimine başlandığı andan itibaren çocuğun ıslaklığı hissetmesini engelleyecek kaliteli bezler kullanılmamalıdır.
-Tuvalet alışkanlığı kazandırılmış çocuğa tutarlı davranılmalıdır. Bazen bez bağlayıp bazen bağlanmayan çocukların tuvalet eğitim süreci oldukça uzar.
-Çocuk gündüz altını ıslattığında (hava soğuk değilse ve sosyal ortam müsaitse) birkaç dakika ıslak altla bırakılmalıdır. Bu süre çok uzatılmadan temiz bir iç çamaşırla çocuğun üstü değiştirilmelidir.
-Çocuğun altı değiştirilirken psikolojik, duygusal, fiziksel şiddet uygulanmamalıdır. Çocuk ilk defa karşılaştığı bu ıslaklık ve utanma hissini kendi iç dünyasındaki dinamiklerle dengeleyip çözmeye çalışmalıdır. Yalnız “Offf bıktım ya!”, “Yine mi altına yaptın?” gibi cümlelerin, çocuğun oluşturmaya çalıştığı bu iç dinamikleri altüst ettiği akıldan çıkarılmamalıdır.
-2 yaşını geçmiş hiçbir çocuk altı ıslak olarak dolaşmaktan hoşlanmaz. Sizin ayrıca bir şey söylemenize gerek yoktur. Söyleyeceğiniz her ezici söz, süreci uzatacağı gibi çocuğunuzda farklı davranış bozukluklarının görülmesine de yol açabilir. O yüzden anne-babalar oldukça dikkatli olmalıdır.
-Gece kazandırılacak tuvalet alışkanlığında çocuk gündüz bol su ve sıvı içecekler tüketmeli. Ancak yatmadan en az bir saat önce artık vücuduna sıvı almamalıdır. Susamaya neden olacak yağlı, tuzlu ve tatlı yiyecekler çocuğa yedirilmemelidir.
-Gece kazandırılacak tuvalet alışkanlığında, çocuğun altını ıslattığı saatler bir çizelgeyle tespit edilmeli ve çocuk o saatlere denk gelecek şekilde tuvalete götürülmelidir.
-Çocuk gece kaldırıldığında tuvalet ihtiyacını giderirken uykulu olmamalıdır. Önce uykusu ve bilinci açık hale getirilmeli, daha sonra ihtiyacını gidermesi istenmelidir.
-Çocuğuna tuvalet alışkanlığı kazandırmaya çalışan bir anne, bol bol yedek çarşaf, nevresim, yedek iç-dış çamaşır bulundurmalıdır. Bu konuda sıkıntı yaşanmak anneyi agresifleştirir. Çocuk da bu durumdan olumsuz etkilenir.
-Çocuk gece altını ıslatmış ise asla örselenerek veya hırpalanarak yatağından kaldırılmamalıdır. Bu tarz davranışlar çocuğun akıl sağlığı açısından oldukça tehlikelidir.
-Uykusu ağır çocuklara gece tuvalet alışkanlığı kazandırılması zor olabilir. Böyle durumlarda daha fazla gayret gösterilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
-Erkek çocuklar sünnet ettirildikten sonra daha kolay tuvalet alışkanlığı kazanır.
-Uzun süreli uğraşlar neticesinde kazandırılamayan (özellikle) gündüz tuvalet alışkanlıklarında psikolojik veya fizyolojik sorunlar olabileceğiunutulmamalıdır.
-Çocuk her ne kadar iki yaşından itibaren mesane yollarını kendi iradesiyle kontrol altında tutabilme becerisine sahip olsa da bu kazanımı nasıl kullanacağını öğrenmesi gerekir. Bu itibarla bakıldığında; iki yaşına gelen çocuk psikolojik açıdan hazır değilse tuvalet eğitiminin kazandırılması da oldukça zor olur.