Radyo Kategorisinde “HASSASİYET” Kelimesinden “1” Adet Bulunmuştur.
Kitap Kategorisinde “HASSASİYET” Kelimesinden “1” Adet Bulunmuştur.
Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi
Tanıtım
Tatil, hayatımızın bir gerçeği. Ama, nedense amaçsızlık ve aylaklıkla özdeşleştirildiği için, bir süre sonra 'can sıkıntısı' üreten; geliştirmeyi bırakın, gerileten acı bir gerçeği de... Peki, bu mudur olması gereken? Tatil, eğitime ara verilen, verilmesi de gereken bir zaman dilimi midir? Yoksa tatil, eğlenceli, harikulade bir eğitim imkanı mı demektir? Eğer öyleyse, özellikle de ailenin bütün fertlerinin tam zamanlı olarak bir araya geldiği bir tatil dönemi, sevgi ve neşe dolu bambaşka bir eğitime nasıl imkân verebilir?
Uzman pedagog Adem Güneş, Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi'nde bu soruların cevabını veriyor. Öğrenmenin ömür boyu, eğitimin de yıl boyu sürdüğü gerçeğinden hareketle, tatili mücevher kıymetinde, keyif ve keşif dolu bir eğitim sürecine dönüştürmenin yolunu anne babalara gösteriyor.
İçindekiler
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... ... ... .11
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 13
Bilinçli Tatil
Bilinçli tatil veya tatil bilinci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . 19
Şimdiye kadar tatil yerine stres yaşamışım (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 20
Tatil ve beklenti çatışmaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . 21
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 22
Tatil ne demektir? . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ..................................................................... 23
Tatil yatıp dinlenmek midir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 24
Yatıyorum, yatıyorum, dinlenemiyorum . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....……...24
Tatil, ritim bozmak değil, ritim tamir zamanıdır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 25
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (2) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 26
Okul dönemi ve vücut ritminin bozulması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 27
Biyolojik ve yapay zaman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 28
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (3) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 29
Doğal dinlenme nasıl olur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Uyku dinlenmenin tek yolu mudur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 31
Düzensiz ve sağlıksız beslenme insanı yorar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 31
Şimdiye kadar tatil yerine stres yaşamışım (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... 32
Hedefsiz tatil kriz doğurur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34
Ailenin tatil hedefi, aile bireyleri tarafından biliniyor mu? . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 35
Tatil hedefleri, aile fertleri tarafından da biliniyor mu? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 35
Tatil çeşitleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 36
Okula/eğitime hazırlığa yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 36
Sosyal tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 37
Doğa ve tabiatı tanımaya yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 38
Eğlenceye yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 38
Sağlığa ve spora yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 39
Kültürel tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 40
Aile içi yerinde yapılan tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . ... 41
Karma tatil: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 41
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (4) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 42
Tatilde zaman planlaması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42
Tatil, depresyona neden olabilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 45
Yaşa göre tatil planı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 46
Okul öncesi dönemdeki çocuklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 46
Okul çağı çocukları . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................................................. 47
Ergenler ve tatil . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................. 48
Çocuklar tatilde ihmal ediliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 51
Yaz sıcakları ve insan psikolojisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 51
Tatilde Ders Çalışılır mı?
Öğrenme faaliyeti her an devam eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 63
Montessori Eğitim Sistemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . 64
Öğrenme olayı insan iradesinin dışında işler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 65
Tatilde, Montessori Sistemi uygulanabilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 66
Kısır döngü ve eğitimde mantık hatası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 67
Başarısızlığa odaklanmak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 67
Ders kitabı mı kullanılmalı; yoksa... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 68
Tatilde Din Eğitimi
Tatilde din dersi verilmeli mi verilmemeli mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 77
Zihin çalıştıkça dinlenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78
Kur’an-ı Kerim öğrenmek için ideal yaş kaçtır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 80
Kanunlara dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................................................... 82
Tatilde dinî HASSASİYETlerin terki . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 82
Recep, Şaban, Ramazan ve Tatil . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 84
Oruca bir türlü ısınamadım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 86
Tatilde Geliştirilen Davranış Sapmaları
Kötü alışkanlıkların kazanıldığı dönem. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... 97
1. 0-4 yaş grubu çocuklar: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97
Küçük bir şeker; ama... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... 98
Uykusuz geçen günler, çocuğunuzu agresifleştirir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 99
Anneye muhtaçlık ve çocuğu emanet bırakma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 100
0-4 yaş çocuklarının televizyonla baş başa bırakılması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 101
“Çocuk televizyonları”, çocuklar için faydalı mıdır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 102
Çocuklar neden klipleri ve reklamları ilgi ile izler? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 102
Çocukların Sinsi Düşmanı: Klipler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 103
Kazalara dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... 103
2. 4-7 yaş dönemi çocukların yaz tatilinde edindikleri davranış sapmaları . . . . . . . .... . . . . .104
Kaba ve küfürlü söz, en büyük risktir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 105
Çocuklara yönelik taciz olayları, tatil zamanında artar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 105
Televizyon yine tehlike yine tehlike . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 107
Çocuklar ortada dolaşmasın diye . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 108
Teknolojik oyunlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 109
Tekrarlayıcı zorlamalara bağlı hasar, fizyolojik hasarlar . . . . . . . . . . . . . . ......................... 110
Ritim bozukluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 111
3. Okul dönemi çocuklar ve tatil döneminde kazanılan
kötü alışkanlıklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................112
Tatille gelen çete ve maço kültürü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 112
Almancı çocuğa karşı güç göstermek isterken . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................. 114
Yaz Okulları, Kamplar ve Tatil Aktiviteleri
Tatilin en güzel yanı . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 123
Suyun altında başlayan dostluğumuz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 123
Yaz okulları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .…....124
Yaz okulları, kötü amaçlarla kullanılabiliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 125
Hem eğlence hem de öğrence . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... 126
İzcilik faaliyetleri ve yaz kampları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 127
Babamı kampta tanıdım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 128
Alternatif aktiviteler ve spor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 129
Bungee Jumping . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .................................................... 129
Bungee Jumping nasıl yapılır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 131
Tenis kulüpleri ve tenis sporu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 131
Squash . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 132
Tek başına antrenman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................................... 133
Squash sert bir spordur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 133
Binicilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 134
Ata rasgele binilmez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................. 134
At binmek kolay değildir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . 135
Her yaşta insan ata binebilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ... 135
Buz Pateni . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... ….....136
Scuba Dalıcılığı . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................................ .................... 137
Yüzme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 137
Tatil Sonrası Sendrom
Tatil sonrası hayata yeniden konsantre zorluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 149
Randevu planlamasına dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 150
Para harcama alışkanlığına dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 151
Avuç avuç para harcıyorduk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... .151
Kurulan dostluklar ihmal edilmemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 152
Tatilde sevdiklerinize kart göndermeyi ihmal etmeyin! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... 152
Hediye almayı unutmayın! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .153
Önsöz
Daha önce “Tatil Rehberi” isimli bir kitap içinde bir bölüm olarak yayınlanan bu çalışma, muhtevasına daha uygun olarak “Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi” adı altında küçük ve mütevazı bir boşluğu doldurmak üzere yeniden yayına hazırlandı. Tatil, hayatımızın bir gerçeği. Bir işyeri ortamında çalışan anne-babaların yılın belli bir zamanını kapsayan tatilleri olduğu gibi, çocuklarımızın daha uzun bir tatil dönemleri var. Her yıl, öğrenim döneminin arasında iki haftalık bir yarıyıl tatilleri olduğu gibi, yaz aylarının da neredeyse tamamını tatilde geçiriyorlar. Bu tatil dönemleri başladığında, gazetelerde, televizyonlarda klişeleşmiş cümleler duyuyoruz. Tatil, ‘eğitime ara verilmesi’ anlamına geliyor bu haberlere bakılırsa… Acaba öyle mi? Tatil, gerçekten, eğitime ara verilen, verilmesi de gereken bir zaman dilimi midir? Yoksa tatil, okulda eğitim bitmekle birlikte, yeni ve farklı bir eğitim süreci midir? Özellikle de ailenin bütün fertlerinin tam zamanlı olarak bir araya geldiği bir tatil dönemi, sevgi ve neşe dolu bambaşka bir eğitime imkân verebilir mi?
Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi, öğrenmenin ömür boyu, eğitimin de yıl boyu sürdüğü gerçeğinden hareket ederek, tatilin sıkmadan, zorlamadan nasıl mücevher kıymetinde bir eğitim sürecine dönüşebileceğini göstermeyi hedefliyor. Çocuklarımızın hafta sonu, yarıyıl sonu ve yıl sonu tatillerini eğlenceli bir eğitim sürecine dönüşebilmesi için öncelikle biz anne-babalara bir tatil bilinci öneriyor ve bu çizgide ilerleyen ‘tatilde eğitim’ metodları sunuyor. Böylece, çocuğumuzun eğitim ve gelişim sürecinin adeta bir bıçak gibi kesildiği, bilhassa birçok anne için kâbus gibi beklenen bir zaman olmaktan çıkarmanın hem düşünsel arka planını, hem de yolunu ve yöntemini ebeveynlere gösteriyor. Tatili hayatın ritminin bozulduğu değil, olması gereken düzene girdiği; aile içi ilişkilerin gerilediği değil, geliştiği; çocuklarımızın doğrudan kâinatla yüzyüze ve hayatın içinden dersler aldığı ‘şenlikli’ bir eğitim sürecine dönüştürmek, aslında hiç de zor değil. Bütün bunları kısa, öz ve insan odaklı olarak anlatmaya çalıştık bu kitabımızda… Umarız, elinizde tuttuğunuz bu kitap, ister bir hafta sonu tatili olsun, ister uzunca bir tatil, ailece huzurlu, keyifli, aynı zamanda öğretici ve eğitici bir tatil için bir vesile olur… İyi tatiller dileğimizle…
BİLİNÇLİ TATİL
Tatiller, yorucu bir okul dönemi ve bütün bir yıllık iş koşuş turma casının ardından üzerimizdeki psikolojik yükün indirilebilmesi için bir fırsattır. Yıl boyunca yaşadığımız streslerin, tar tışmaların, yolunda giden (ya da gitmeyen) işlerin sebep olduğu pozitif veya negatif tesirlerin nötrleştirilmesi için beklenilen günlerdir.
Tatil dönemi, koca bir yılki yorgun luğa “devamlı uyumakla” tepki göstermek değil, bir yıl boyun ca mecburî takip ettiğimiz programdan çıkıp kendi doğal programımızı oluşturma zamanıdır. Başka bir ifade ile bir yıl boyunca bozulmuş olan ritmimizi, tatil döneminde yoluna koyma zama nıdır. Tatilde hem fizikî, hem de ruhî olarak dinlenmenin en te mel yolu, bozulmuş ritmimizi yeniden düzene sokmaktır.
-Bilinçsizce ve rasgele başlanılmış bir tatil, çoğu defa aile üyelerinin beklentilerini karşılamada yetersiz kaldığı gibi, birbirleri ile çatışmalarına da zemin hazırlamaktadır.
-Terminolojik olarak tatile farklı tarifler yapılsa da psikolojik olarak tatilin “Bir başkasının programından çıkıp kişinin kendi programını uygulayabilme özgürlüğü” anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
-Uykunun insanı dinlendirebilmesindeki temel özellik, kişinin sıhhatli ve düzenli uyuyabilmesinde gizlidir.
-Çocukların öğrenmeye en yatkın olduğu zaman dilimi, sabahın ilk saatlerinde başlamakta ve öğlenin ilk dakikaları ile son bulmaktadır. Öğle saatleri ise eğitimde en verimsiz zaman dilimidir..
-Örneğin, sabah çok önemli bir randevusu olan kişi, her ne kadar çalar saati kurmuş olursa olsun, yine de saat çalmadan önce kalkabilir..
-Ormanlık bir arazide yaşayan, bol oksijen teneffüs eden kişinin uykudaki dinlenme süresi ortalama 4 saattir. Yeşilliğin sınırlı olduğu bir şehirde ise istirahat süresi 8 saati bulabilmektedir..
-Sağlıklı bir tatilin ana maddelerinden bir diğeri de tatil hedefinin belirlenmesi ve tatil planının yapılmasıdır. Plansız bir tatil, kaos oluşturmaya adaydır..
-Aile fertlerinden birkaçının isteği doğrultusunda hazırlanan tatil programı, ailenin diğer bireylerinin tatilden istifade etmelerine mâni olabilir..
-Yaz sıcağı, insan vücudunun çalışma sistemini olumsuz etkiliyor. Sıcak nedeni ile vücudun bozulan nem dengesi depresyona sebep olabilmektedir..
TATİLDE DERS ÇALIŞILIR MI?
Genelde çocuklar, yoğun bir okul programının ardından ge len tatil ile kitap ve defterlerinden kaçarcasına dinlenmek ister ler. Çocuklarının bir yıl boyunca okula gidip gelmiş olması, birçok anne-babayı da şöyle düşünmeye sevk eder: “Hiç olmazsa ta tilde dinlensinler!” Aslında bu tarzdaki bir düşünce çok da doğru değildir. Kitabın giriş kısmında da izah ettiğimiz gibi, çocukları yoran, bir şeyler öğrenmek değil, yoğun bir tempoya mecburi olarak ayak uydur ma gayretidir. Çocuklar, okul döneminde, neyi öğrenmek isteyip isteme dik lerini kendileri tercih edemezler. Örneğin hiçbir çocuk okulda, “Ben matematik dersi almak istemiyorum” ya da “Matematikte takip ettiğimiz bu kitap bana uygun değil” deme lüksüne sahip değildir.
-Kendi bünyelerine ve biyolojik ritimlerine uygun olmayan bir ders planının mecburî takipçisi olmak, çocukları yormaktadır. Hâlbuki tatilde, mecburi olarak uygulanılan bir program yoktur.
-“Çocuklar, tatilde ders çalışmalı mıdır?” sorusuna, “Evet, çalışmalıdır” diye cevap vermeliyiz; ama hemen arkasından, “Ancak” diye ilave etmeliyiz....
-Çocuklar, özellikle tatil dönemlerinde başarısız oldukları derslerde ve sahalarda değil, bilakis başarılı oldukları alanlarda ders çalışmalıdır. Bu şekilde çocukların öğrenim süreçleri sekteye uğramamış olur.
TATİLDE DİN EĞİTİMİ
Dinî HASSASİYETi bulunan aileler için tatil, dinî bilgilerin yenilen me si ve tekrarlanması açısından bir fırsat gibidir. Okulların tatile girmesiyle camilerde ve Kur’an kurslarında da bir hareket lilik başlar. Tatilin dinlenme olduğunu düşünen birçok kişi, “Hiç olmaz sa çocuk tatilde rahat bir nefes alsın” diyerek tatil dönemle rinde çocukların din derslerine gitmelerine veya Kur’an kurs larına gönderilmelerine karşı çıkmaktadır. Bir kısım anne-baba da “Çocuk, bütün bir okul sezonu boyunca zaten dinden ve Kur’an’dan uzak kaldı, hiç olmazsa bu ta tili bir fırsat bilip onun bilgi eksikliğini giderelim” diye düşünür, çocuklarını tatilde dinî eğitime teşvik eder. Acaba bu iki görüşten hangisi doğrudur?
-Çocukların ezber yapma kabiliyetleri, (yaklaşık) dört yaşından itibaren başlar.
-Çocuk, Latin alfabesini öğrenirken karşılaşacağı yorgunluğu Kur’an harflerini öğrenirken giderebilir.
-İlk dinî bilgilerin öğretildiği yer ev ortamıdır. Özellikle çocuğun bu konudaki ilk izlenimlerini kendi aile çevresinden aldığı unutulmamalıdır..
TATİLDE GELİŞTİRİLEN DAVRANIŞ SAPMALARI
Yaz tatili, her ne kadar kendi içinde dinlenme ve mutlu olma - yı çağrıştırsa da pratikte bakıldığında, birçok kötü alışkanlığın kazanıldığı dönemlerin başında gelir. Birçok defa, tatile girme den önceki davranışlarla, tatilden sonraki davranışlar pek uyum içinde olmaz.
-Taklit döneminde bulunan çocuklar, tatilde karşılaşacakları birçok davranışı da papağan efekti ile kopyalayacaktır.
-Çocukların klipleri ilgiyle izledikleri sanılsa da aslında o esnada beyinleri bir şok yaşamaktadır. Çocukların yaşadıkları bu şoka ‘klip sendromu’ adını veriyoruz..
-Taciz konusunda çocukların söylediği şeyler dikkate alınmalı, “Aman işte çocuk, kendi kendine bir şey anlatıyor” diye geçiştirilmemelidir. Unutmamalı ki çocuklar bu konuda yalan söylemeyi bilmezler.
-Bir çocuğun tatil süresince uyku düzeni bozulursa buna bağlı olarak biyolojik kapasitesinin performansı da bozulur..
-Okul çağına girmiş; hatta ergenlik dönemini de yaşayan çocuklar, eğer tatil planlarının içerisinde isteklerini bulamazlarsa kendilerini daha iyi ifade edebildiklerini düşündükleri başka gruplarla tatillerini geçirme eğilimine girebilirler..
YAZ OKULLARI, KAMPLAR VE TATİL AKTİVİTELERİ
Tatilin belki de en güzel yanı, tatil aktiviteleri, kamplar ve yaz okullarıdır. Gerek yaz okulları; gerek kamplar; gerekse yapılan aktiviteler, yeni insanlar tanıma, yeni yeni dostluklar kurma adına oldukça önemlidir. Çünkü tatiller, her ne kadar ailecek veya tek başına planlansa da tatil süresince birçok yeni kişiyle tanışma ve sosyal dünyamızı genişletme adına bize çok şey kazandırır.
-Yaz okullarının faydası, takdir edilecek boyutlarda olsa da uygulanan programlar incelenmeli, planı hazırlayan organizatörlerin HASSASİYETi bilinmelidir..
-Yaz okulu tercihinde, “eve en yakın olan veya semtimizde çok bilinen yaz okulu bu” düşüncesi ile hareket edilmemelidir.
TATİL SONRASI SENDROM
Güzel bir tatilin en kötü yanı çabucak bitmesidir. Bitmesinin de ötesinde, asıl sorun, tatil sonrasındaki eski hayata yeniden uyum sağlama sırasında çekilen güçlüklerdir. Bilinen bir gerçek var ki planlı ve programlı yapılan tatil, in san hayatında önemli bir yer tutmakta ve tatil sonrası hayata ge çişte zorluklar daha az yaşanmaktadır. Ne zaman ki tatil dönemi bir kaos ve plansızlıkla geçti ise tatil sonrasına ayak uydurmak da o derece zor olmaktadır. Zira planlı yapılan tatilde insanın biyolojik rit mi tahrip olmamış, dengesi kay bol mamıştır. Plansız ve programsız ya pılan tatillerde, bozulan bi yolojik rit min yeniden ayarlanması hayli zahmetli olmaktadır.
-Planlı yapılan tatilde insanın biyolojik ritmi tahrip olmamış, dengesi kaybolmamıştır.
Makale Kategorisinde “HASSASİYET” Kelimesinden “6” Adet Bulunmuştur.
İbadet bencilliği
Bazen durup düşünüyorum “Acaba ibadet bencili mi oluyoruz?” diye…
Ya da “kendi” kurtuluşumuz için uğraşırken etrafımızdaki insanlara karşı duyarsız mı oluyoruz?
Sanırım, günümüz “benmerkezci” yaşam tarzının “dinî ritüellere” kadar sinsice girmiş olmasının bir sonucu bu “benmerkezci ibadet” anlayışı…
Böylesi insanlar birileri cehenneme gidecek olsa umurunda değil, varsa yoksa “kendi” rahatı, “kendi” ibadeti.
Hâlbuki “İslam dininin en önemli özelliği nedir?” diye sorsalar, hiç tereddüt etmeden “İslam sosyal bir dindir.” demez miyiz?
Ama gel gör ki ruhu bu olan bir dinin günümüz dindarları bir araya geldiklerinde “tahammülsüz”, “tebessümsüz” olmayı bir marifet zannediyorlar… Ve maalesef koca koca camiler, asık suratlı insanların uğrak yerlerine dönüşüyor…
Geçen hafta (8 Ağustos 2012) Yeni Şafak Gazetesi yazarı Fatma Barbarosoğlu öyle bir yazı yazdı ki çok şaşırdım… Zira çocuk HASSASİYETi konusunda takdir ettiğim Fatma Hanım’ın da artık böyle düşünüyor olması bende hayal kırıklığı oluşturdu… Barbarosoğlu yazısında “aslında” kendisinin çocukların cami içlerinde olmasından yana olduğunu ifade ettikten sonra “ama” diyerek bir okuyucusundan gelen şu postayı paylaşıyordu: “Geçenlerde Süleymaniye Camii’ne gittik. Namaz kılmaya… Diyeceksiniz ki camiye herhalde namaz kılmaya gidilir, bunu niye özellikle belirtiyorsunuz. Özellikle belirtiyorum, çünkü oradaki kargaşa ve gürültüde namaz kılmak hiç kolay olmadı. Caminin bahçesinde bisiklete binen, sürekli korna çalan, caminin içinde cemaat namaz kılarken oradan oraya koşan, kovalamaç oynayan, amuda kalkan çocuklar. Çocuk dediğime bakmayın. Yaşları 12-13’ü bulmuş bu çocuklar camide bulunarak ibadete alışmıyorlar. Tam tersi camiyi işgal ediyorlar.”
Cami ve çocuk hakkında birçok “tahammülsüzce” düşünceye rastladım ama “Camiyi işgal eden çocuklar…” ifadesini de ilk defa duyuyorum…
Söze gelince “Ben aslında çocukları çok severim” ile başlayıp “Peygamber Efendimiz camilerde çocukları omuzlarına bile alırdı” diye devam eden konuşmalar yapılıyor, ama “E, hadi sende öyle ol” dediğinizde “Ama bu çocuklar başka” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmalar, çok trajik bir İslam anlayışı maalesef…
Hatırlarsınız, Diyanet’in son yaptırdığı araştırmada, cami cemaatinin yüzde 70’i çocukları camilerde istemediklerini belirtmiş…
Özünde “insan yetiştirme” ve en belirgin özelliği de “sosyallik” olan dinin günümüzdeki karşılığı bu tahammülsüzlük olmamalıydı…
Çocuklardan arındırdığınız bir cami kaç on yıl işlevsel kalabilir söyler misiniz?
Bugün sabah namazında bir safı dahi olmayan camiler, dünkü sabah namazına gitmeyen anne babaların çocuklarının boş bıraktığı camiler değil mi?
Ve düşünün lütfen, çocuklar “Camide ne oluyor?” diye merak ettiklerinde, “müze” ziyaret eder gibi “Önce cemaat çıksın da ondan sonra girelim camiye” mi diyeceksiniz çocuklarınıza…
Cemaatsiz bir camiye götürdüğünüzde çocuklarınıza duvarlardaki gravürleri mi anlatacaksınız? Sonra da eve gidip Youtube’u açarak “Camide işte böyle saf saf oluyor, şöyle omuz omuza veriyor, şu şekilde tespihler ve tekbirlerle namaz kılıyoruz” mu diyeceksiniz?
Ve bu çocuktan da büyüdüğünde camiye gitmesini bekleyeceksiniz, öyle mi? Bu nasıl mantık böyle!
Bir dönem, dinden soyutlanmış bir nesil yetiştirme ideali için çocukları camilerden uzak tutanlarla bugün ibadet bencili olmuş dindarların “Camide gürültü yapıyor” diye onları uzaklaştırmaları arasındaki fark nedir?
Çocukları camide koşarken, yerlerde yuvarlanırken, bahçede bisiklete binerken gördüğünde memnun olmayanlar, onları camiden kovmak yerine, tahammül gücünü artırmak için psikolojik destek alsa daha iyi olmaz mı?
Okul servisleri, eğitimin bir parçası olmalıdır
Son zamanlarda dikkatlerim, trafikteki “okul servisi” yazan araçlara yoğunlaştı. Yoğunlaştıkça hayal kırıklıklarım da arttı.
Zira anne-babalar, servislerin modeline ve konforuna dikkat ettikleri kadar, çocuklarının okul yolculuğu sırasında neler yaşadıklarına önem vermiyorlar.
Hâlbuki özellikle büyük şehirlerde en az yarım saat, bir saat süren okul yolculuğu, çocukların ilk ders saatidir. Zihnin öğrenmeye en hazır olduğu sabah saatlerinde çocukların duyacakları, görecekleri şeyler, derslerde duydukları ve gördüklerinden daha kalıcı olur.
Mesela siz, çocuğunuzu bir trafik kazasına kurban vermemek için ona özene bezene trafik kurallarını öğretiyor, kırmızı ışıkta durmanın gerekliliğini anlatıyor, yaya kaldırımının yayalar için olduğunu ifade ediyorsunuz. Gelin görün ki çocuğunuzu her gün emanet ettiğiniz servis şoförü, sizin bu HASSASİYETinizi uygulamıyorsa, siz kendinizi boşuna yoruyorsunuz demektir.
Hatta bazen servis şoförü, kuralları uygulamamak bir yana, “Kırmızı ışıkta geçtin abi!” diye kendisini uyaran çocuğa “Boş ver oğlum! Kurallar çiğnenmek içindir!” diyerek güya kendince espri yapıyor ve o servis içindeki çocuklar da masum hâlleri ile bu espriye gülüyorlarsa, sizin eğiticiliğiniz çocuğunuzun “ezilmesinden” başka bir işe yaramıyor demektir.
Hâlbuki çocukların servis içindeki dakikaları eğitimin bir parçasıdır. Ve eğitim okul yolunda başlar.
Nasrettin Hoca’nın eşeğine ters binmesini hatırlarsınız. Nasrettin Hoca, herkesin bildiğinin aksine, insanlar kendisine gülsün diye değil, ilk derslerini okul yolunda yaptığı için eşeğe ters binmiştir.
Hoca, her sabah erken saatte öğrencilerini tek tek evlerinden alır, her bir öğrenci de kendi eşeğine binerek hocanın arkasından okula devam ederdi. Nasrettin Hoca, günün en verimli saatlerini boşa geçirmemek için, eşeğe ters binerek, arkasından gelen öğrencilere ders anlatır, ilk dersi okul yolunda yapardı.
Böyle bir gelenekten gelmiş bir toplumun, çocuklarını emanet ettikleri şoförlerin durumlarını dikkate almaması oldukça trajiktir.
Hatta daha da ötesi, günümüzde okullar “angarya” olarak gördükleri için servis işini “taşeron” şirketlere ihale yolu ile vererek bu “yorucu” işten kenara çekiliyorlar. Hâlbuki bu yanlıştır.
Okullar servis sürecini eğitimin bir parçası hâline getirmeli, servis şoförlerine daha önem vermeli. Servis şoförlüğü, vasıfsız insanların yaptığı bir iş olmaktan çıkartılmalı. Şoförlerin eğitimlerine önem verilmeli, onların okul ve eğitim süreci ile bütünleşmeleri sağlanmalı.
Mesela o hafta Sosyal Bilgiler dersinde kaymakamlıktan, Kızılay’ın görevlerinden bahsediliyor ise çocuklara servis yolculuğu sırasında yolda karşılaşacağı hükümet konağını göstermeli, Kızılay kan merkezlerinin yanından geçerken çocukların dikkatlerini o noktaya çekmeli. Böylece teorik bilgiler pratiğe dökülmüş olur.
Veya yaşlılara saygıdan bahsedildiği bir hafta okul yöneticileri, servis şoförlerini okula davet etse ve “Arkadaşlar bu hafta öğrencilere yaşlılara saygıdan bahsedildi, bu hususta siz de yolda karşılaşacağınız pratik tecrübeleri çocuklara sunar mısınız?” dese ne kadar güzel olur. Böylece bir servis şoförü yolda karşıdan karşıya geçen bir yaşlı teyzeye “Buyrun!” diye yol verdiğinde, çocukların teorik bilgileri pratik ile pekiştirilmiş olur.
Bırakın çocukların yollarda bu denli duyarlı bir eğitim sürecini takip etmelerini, çoğu defa servis şoförleri kendi hoşlarına giden bir arabesk müziği sonuna kadar açıp çocuklara “Ölesim geldi” sözlerini dinlete dinlete yolculuk yapıyorlar. Bu durum, ne okulun ne de ailenin dikkatini çekiyor.
Eğitim bir bütündür. Yolda geçen süre de eğitimin bir parçasıdır.
Okul yönetimleri ve okul aile birlikleri, çocukların trafikteki emniyetinden tutun da yolda geçen eğitim sürecinin kalitelendirilmesine kadar söz sahibi olmalıdır...
Terapiye muhtaç terapistler
Geçen yıl yaz ayları idi… Bir hanımefendi telefon etmişti. Yorgun bir ses tonu ile “Hocam, çok kısa vaktinizi alacağım, bana birkaç dakikanızı ayırabilir misiniz?” diyerek yardım talep etmişti…
Böylesi çaresiz bir sesin sahibine “Hayır” diyemezdim. “Buyurun” diyerek kendisini dinlemeye başladım…
Telefondaki ses, öncelikle bu konuşmayı kendisi için değil, bir hanım arkadaşı için yaptığını söyledi. Arkadaşının psikolojisinin oldukça bozuk olduğunu, derdini tam anlatamayacağını düşündüklerinden dolayı ona yardımcı olmak istediklerini söyledi…
Anlatmaya başladı:
“Bayan arkadaşım 35 yaşında ve 10 yıllık evliliğinden 2 çocuğu var. Geçen yıla kadar mutlu bir aile ortamı vardı. Ancak geçen yıl arkadaşımın eşi, tanıştığı bir bayanla da nikâh kıymak istediğini belirterek arkadaşımızdan izin istemiş. Arkadaşım, böylesi bir talep karşısında şok geçirmiş ve evde kızılca kıyamet kopmuş. Ancak beyefendi ısrarla ve eşine şiddet uygulayarak bu durumu kabullendirmeye çalışmış. Durumu kabullenemeyen arkadaşım sonunda eşini evden kovdu.”
Bunları dinlerken, ülkemizde yaşanan aile dramları teker teker gözlerimin önünden film şeridi gibi geçmeye başladı...
Telefondaki ses devam etti:
“Hocam, arkadaşım yaşadığı bu haksızlığı sindiremedi ve sonunda ciddi bir depresyona girdi. Bizim toplantılarımıza katılamaz oldu. Bir hafta hiç yataktan kalkmadı. Çocuklarına yemek dahi yapmadı. Hayata küstü. Sonunda kendisini ziyaret edip durumunun iyi olmadığını, bir uzman desteği alması gerektiğini anlattık. Çevresi tarafından da tanınan bir aile oldukları için, tanıdık bir psikolog yerine uzakta bir yerde ve kendisini hiç tanımayacak biri ile görüştürmek istedik ve bir psikoloğa götürdük. Bayan arkadaşım birkaç hafta aksatmadan seanslara gitti. Hafif hafif toparlanır gibi oldu. Bir gün kendisini ziyarete gittiğimizde artık gününü yatakta geçirmediğini öğrendik ama yüzünde anlamsız bir huzursuzluk hâli vardı. Gerginliği her hâlinden belli idi… Şimdiye kadar çocuklarına sesini dahi yükseltmemiş olan bu hanım, artık çocuklarını sopa ile dövmeye başladı.”
Tam bu sırada dayanamayıp araya girdim:
- Ama bir psikolog desteği almıyor muydu arkadaşınız?
- Evet hocam, psikolog ile görüşmeleri devam ederken olmuş zaten bu durum.
- Nasıl yani?
- Şöyle ki hocam… Arkadaşımızı götürdüğümüz psikolog, din ve dindarlara karşı çok önyargılı biriymiş. Arkadaşımızla yaptığı konuşmada ona, “Eşin seni terk edip başka bir kadına gitmiş. Sen ise hâlâ onun yasını tutuyorsun. Gençsin, sağlıklısın… Sana git bir başka adam bul demiyorum. Zaten başörtülü biri olduğun için bunu yapmazsın. Günümüzde teknolojik imkânlar çok. Gir internete, chat sayfalarında, Facebook’ta birileri ile konuş, sohbet et, yeni insanlar tanı, dikkatin dağılsın.” diye tavsiyede bulunmuş.
- “Bunu bir psikolog mu söylemiş?” diye şaşkınlığımı dile getirdim…
Aldığım cevap içime bir zehir gibi aktı: “Evet hocam, arkadaşımızı götürdüğümüz uzman böyle tavsiyede bulunmuş. Arkadaşımız da o andaki bozuk ruh hâliyle ne yapacağını bilememiş ve bir süre sonra bu tavsiyeye uymuş. Aradan günler geçmiş, internette yeni yeni insanlar tanımaya başlamış. Zaten duygusal bir boşluğun da içinde olduğu için bir kişinin güzel sözlerine kanmış. Onunla dostluğunu ilerletmiş. Telefonlaşmaya bile başlamışlar. Ama arkadaşım yaşadığı bu anormal durumu da bir türlü kendisine yakıştıramamış, içine sindirememiş… İçinde yaşadığı bunca çatışmaların üstüne bir de bu eklenince arkadaşımızın psikolojisi tamamen bozuldu. Çocuklarına karşı hırçın, saldırgan, tahammülsüz bir insan olup çıktı. Şimdi ise girdiği bu bataktan çıkamıyor, bize nasıl yardımcı olabilirsiniz?”
Açıkçası ne diyeceğimi şaşırdım…
Geçen hafta Isparta’daydım.
Süleyman Demirel Üniversitesi’nin düzenlediği “I. Ulusal Aile Danışmanlığı Çalıştayı”na katıldım… Bozulan aile kurumuna tedavi sunmak için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın çaba ve gayretlerini gördüm. Bakan Fatma Şahin, aileleri toparlamak için Aile Danışmanlığı kurumunu hayata geçirmeyi planlıyor… 450 saat eğitim alan kişilere “aile danışmanı” unvanı verilecek ve bu kişiler aile bireylerini terapi edecekler…
“Bu iş iyi para kazandırıyor” diyen herkesin danışman olmasına izin veren şu anki yasa beni ciddi şekilde kaygılandırdı… Kişilik zafiyeti olan, aile kurumuna inanmayan, geleneksel Anadolu aile yapısını bilmeyen ve eşi evden gitmiş kadına “Üzüleceğine git bir tane de sen bul!” diye tavsiyede bulunacak kişilerin sayısını artıracak diye endişelendim…
Umarım Bakan Şahin, bir anne HASSASİYETi içinde bu konuya el atar ve terapist olacak kişileri seçerken “terapistin kişilik özelliği”nin de dikkate alınacağı bir sınav sistemini hayata geçirir…
Yoksa bırakın aile kurumunu kurtarmayı, ailelerin daha çok zarara uğramasına zemin hazırlanmış olur...
Montessori eğitimi Türkiye’de de başladı
Son zamanlarda Montessori eğitimini sıklıkla duyuyorsunuzdur sanırım.
Belki ilk defa duyanlar için söyleyecek olursak, İtalyalı bir kadın profesörün yüz yıl kadar önce ortaya koyduğu eğitim şekli. Bu eğitim modelini sistematik hâle getiren kişinin ismi “Maria Montessori” olduğu için o isimle anılıyor.
Özünde “insana saygı” var… “Sükûnet” var… “Yavaşlık” var… Çocuğa tepeden inme müfredat ile değil de kendi yeteneklerine göre rehberlik etme var…
Montessori eğitimi yaklaşık yüz yıldır dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde kullanılıyor. Ve bu eğitimi almış kişilerin nasıl da farklı durduklarını görüyorsunuz.
Kimler mi, örneğin dijital dünyayı parmakları ucunda oynatan “Google”ın kurucuları Sergey Brin ve Larry Page, Montessori eğitim sisteminden geçmiş iki kafadardır. Ya da dünyanın en büyük elektronik ticaretini yürüten www.amazon.com şirketinin sahibi Jeff Bezos da bu eğitim sistemi ile kendi gibi kalabilmiş bir kişidir. Veya dünyanın en etkin gazetelerinden olan The Washington Post’un sahibi ve editörü Katherine Graham da bu eğitim sisteminin içinden geçerek kendi fıtratından aldığı gücü ortaya koyabilmiş biridir.
Bu kişileri “Kendi gibi kalmayı başarabilmiş” diye tarif ettim, zira “klasik eğitimin” çocuktan aldığı en önemli şey “çocuğun kendisi”dir. “Çocuğu eğiteceğiz” diye onun fıtratının bütün özelliklerini kaybettiriyoruz, sonra da “Bu niye hiçbir şey yapmıyor?” diye ruhu ölmüş çocuk cesetlerinin başında ağıtlar yakıyoruz.
Klasik eğitimin bize gerçek gibi sunduğu anormalliklerden kurtulmalıyız ülke olarak.
Hani İngilizler Hindistan’ı işgal ettiği dönemde “Hintli çocukların zekâsı açılacak(!)” diye onlara “Logaritma Cetveli” ezberlemelerini tavsiye etmişlerdi… Ve zavallı Hintli anne-babalar da zekâsı açılacak diye çocuklarına logaritma cetveli ezberlettiriyorken, İngiliz çocuklar elektronik hesap makinalarında “nanoteknoloji”nin temellerini atıyorlardı…
Bugün ne farkımız var ki Allah aşkına bir bakın okullara… Çocukların zekâsı açılacak diye matematik dersi ile canlarına okunmuyor mu? Ya da bilmem ne fiziğinin bilmem ne kanununun daha ortaokul yıllarında çocuklara “zoraki” öğretilmesindeki amaç nedir? Çocuğu kendi fıtratı üzerine bıraksanız, soysal sahada öyle göz kamaştıracak yeteneği var ama “illa logaritma cetveli ezberletip zekânı açacağım” iyiliğinin ülkemiz çocuklarını ruhen hasta ettiğini görmüyor muyuz?
Sadece zoraki müfredat ve ders dayatmaları değil klasik eğitimin çocukları serseme çevirdiği noktalar… Eğitilen ile eğiten arasındaki “gizli şiddet” de bu ülke çocuklarını çok incitiyor anlayın beni. Çocuklar üzerinde kabadayılık yapmayı, gür ve buyurucu öğretmen sesi ile çocukları neredeyse altını ıslatacak vaziyete getirmeyi bir marifet zannediyoruz.
Koca bir millet olarak bunun hesabını nasıl vereceğiz bilmiyorum. “Dayak cennetten çıkmadır” diyenler, “kızını dövmeyen dizini döver” diye ebeveynlere tavsiyede bulunanlar ve ebeveyn ile çocuklarının arasını açanlar nasıl hesap verecek bilemiyorum…
Dün böyle değildik…
Aslında özümüzden uzaklaştık. Dün çocuk “aziz bir misafir” gibi evlerde barındırılırken… İnsan yetiştirmek üzere bir devlet sistemi oluşturulmuşken, düştüğümüz durum içler acısı. Okul koridorlarından gelen bağırtı içindeki öğretmen sesleri içler acısı… Banyolara kapatılıp cinnet geçirtircesine ağlatılan çocukların apartman boşluklarında yankılanan çığlıkları içler acısı… Ve bütün bunlara duyarsızca seyirci kalan bütün bir toplumun ruh hâli içler acısı…
Neden bütün bunları söyledim… Çünkü modern eğitim yöntemlerinde bunlar yok. Montessori eğitim sisteminde çocuğu “fıtratı” üzerine yetiştirmek var. Ne yanlış yaptı diye “ceza” ne de doğru yaptı diye “mükafat” var. Yani insan olmanın keyfi var.
Bu eğitimin ilk adımları, İstanbul Bahçelievler’deki devlet okullarının bir kısmında, çocuğa karşı duyarlılığı ile bölgesinde çok sevilen Bahçelievler Kaymakamı Şevket Cinbir yönetiminde bir pilot proje olarak başlatıldı. Umarım olumlu sonuçlar alınır ve dünyanın yüz yıl önce başlattığı çocuğa karşı duyarlı eğitim modelleri ülkemiz geneline “Anadolu Pedagojisi” HASSASİYETi ile hızla yayılır.
Çocuk eğitimi adım adımdır
13 yaşında bir kız çocuğunun annesi, kızı et yemiyor diye görüşmeye geldi. “Neden et yemiyor ki?” diye sorduğumda “Bilmiyorum ama 6-7 yaşından sonra hiç et yemedi. Zorladığımızda kimi zaman inatla direndi, kimi zaman istifra edene kadar ağladığı oldu. Biz de gücümüz yetmeyince artık zorlamayı bıraktık.” dedi.
Annenin bu çaresiz hâlinden sonra genç kızla ayrıca konuşmaya başladık. “Ben et yiyemiyorum, midem bulanıyor, annem babam da beni anlamıyorlar.” dedi.
Kendisi ile uzun uzun konuştuk. Bunun nedenini birlikte düşündük. Çocukluk yıllarında neler yaşadığına değindik. Geçmiş yıllarla “duygusal bir bağ” kurduk. Hangi olaydan sonra et yememeye başladığını hatırlamaya çalıştı, önce hatırlayamadı. Sonra içi burkuldu, duygusallaştı ve ağlamaya başladı.
Daha sonra hatırladı bu durumun ne zaman başladığını: “7 yaşındaydım, babam bana bir kuzu almıştı. Apartmanımızın bahçesine bağlamıştık. Adını ‘Kuzucuk’ koymuştum. Okuldan geldikçe ona ot veriyordum, yapraklar toplayıp avucumda yediriyordum. Otları yerken elime nefesi geldiğinde çok hoşuma gidiyordu. Gözleri kara idi, bana baktığında sanki beni görüyor gibi geliyordu. Bazen onunla konuşuyordum. Çok mutluydum. Bir gün okuldan geldiğimde evde dayımlar da vardı. Kuzucuğu keseceklerini konuşuyorlardı babamlar. Ben inanamadım. Babam bunu nasıl yapar diye düşündüm. Babamın elindeki bıçakları görünce de korktum. Babama ‘Yapma ne olur!’ diye yalvardım ama babam beni dinlemedi. Dayımla birlikte Kuzucuk’un yanına indiler. Annem ile ben pencereden bakıyorduk. Ben çok ağladım. Kuzucuk’un etlerini yukarı çıkarttı babamlar. Annem birazını pişirdi, sofrayı hazırladı. Kuzucuk aklıma gelince ağlamaya başladım. Babam kızdı bana, ‘Abartıyorsun’ dedi. Zorla et yedirmeye çalıştı. Ben daha çok ağladım. Sanırım işte o günden sonra bir daha et yiyemedim.”
Aslında eğitimde yaptığımız temel yanlışlardan birini bu genç kız da yaşamıştı.
Çocuk eğitiminde bir “tedricilik ilkesi” vardır ve oldukça önemlidir. Eğitim derece derece ve yavaş yavaş gerçekleşir. Çocuk, bir önceki duruma uyum sağlamadan, eğitimin bir sonraki durumu oluşturulmaz. Çünkü eğitimin ruha bakan bir yönü vardır.
Yetişkinler bazen çocukları kendileri gibi görüyor, kendileri gibi değerlendiriyorlar.
Hâlbuki çocuk, çocuktur, yetişkin değildir.
Bir yetişkinin karşılaştığı olayları anlamlandırması ile çocuğun anlamlandırması farklıdır.
Yetişkin, bir gereklilik olarak kurban keser ve onun için kurban bir “ibadet” anlamı taşır. Hâlbuki 7 yaşındaki bir çocuk ne ibadet bilir ne de gereklilik, o “Kuzucuğunu” bilir sadece.
Henüz duygusal yeterliliğe erişmemiş yaştaki bir çocuğun hissî bir bağ ile bağlandığı canlıyı kesmek, çocuk ruhuna zarar verir.
Bu zarar çocuğun kimi zaman etten tiksinmesi, kimi zaman kendisini duyarsızlaştırması ile sonuçlanır. Birçok yetişkin “Ben çocukken birçok kurban kesimi gördüm, bana bir şey olmadı.” dese de ruhun hangi olayda nasıl bir değişikliğe uğradığını kişi kendisi göremez.
Önümüzdeki hafta Kurban Bayramı.
Üzgünüm ama birçok çocuk kurban kesim alanlarında olacak. Kimi kesilen kurbanın gözüne bakacak, kimi saçlarına, kimi ise kasabın elindeki bıçağa…
Hâlbuki bir önceki kurbanın kesimini, bir sonraki kurbanlık hayvanın görmemesi için gözlerinin bağlanmasını tavsiye eden bir dinin HASSASİYETi çocuklardan neden esirgenir anlamak oldukça zor.
Duyarlı bir ebeveyn, çocuklarına kurban ibadetini sorunsuz bir şekilde aktarmak istiyorsa, eğitimde tedricilik ilkesini kullanmalıdır.
Buna göre çocuklar 7 yaşından önce kurban kesimi görmemeli, Kurban Bayramı’nı bir “bayram” olarak tanımalıdır.
12 yaşına kadar olan çocuklar ise kurbanı “kesim anında” değil, kesildikten sonra görebilir, kurban etinin işlenmesinde ailesine destek olabilir.
Çocuklar ancak 12 yaşından sonra kesimlerde bulunabilir ve kurban kesiminde ailesine yardımcı olabilirler.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’ne teşekkürler
Geçen hafta, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Senatosu, Anadolu kültür ve değerlerini ön plana çıkartan pedagojik bakış açısını değerli bulup şahsıma “Fahri Doktora” unvanı verdi. Bir uzman için 74 kişilik senato heyetinin takdirini kazanıp doktora unvanına layık görülmek farklı bir duygu imiş… Kişiye cesaret veriyormuş… Çanakkale Üniversitesi’nin sayın rektörü ve senatosuna duyarlılıklarından dolayı teşekkür ederim.
Yazarın 07 Ekim 2013 tarihli yazısıdır
Hiperaktif çocuklarda ilaç tek çözüm mü?
Günümüz anne babaları çocuklarının iki halinden oldukça şikâyetçiler: Dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu.
Çocukların bu durumundan öğretmenler de rahatsız, onlar da sınıfta düzeni sağlamakta zorluk çekiyorlar.
Ve ben başka bir şey daha söyleyeyim, aslında bu durumdan çocukların bizzat kendileri de oldukça rahatsız. Her an anne babasından “yeter, dur” diye laf işitmek veya öğretmeninden “bıktım artık senin şu sınıfın içinde gezinmelerinden” diye ikazlar almak o çocuk açısından da oldukça bunaltıcı bir durum…
Peki, nedir bu hiperaktivite denilen şey?
Öncelikle bilmek lazım ki, çocuğun hareketliliği onun elinde olan bir davranış değildir. O, kamçılanan bir koşu atı gibi sağa sola koşmak zorunda olduğu için hareketlidir… İçsel bir dürtünün kendisini zorlaması halidir hiperaktivite… Hiçbir çocuk “hmmm ben şimdi koşmak istiyorum, sağa sola çarpmak istiyorum” diye aklı ile düşünüp böylesi eylemi gerçekleştirmez. Çocuk ne hissediyorsa onu yapar…
Bu hissetme işi, bazen “çocuk” fıtratının doğasından kaynaklanır ve bu sayede çocuklar “fiziksel gelişimlerini” tamamlarlar. Bazense çocuğun çevresi çocuğa ekstra dürtü verici bir ortam oluşturduğu için çocukta hareketlilik gözlemlenir.
Birincisinden yola çıkarsak, çocuğun zaten çocuksu halinden kaynaklanan hareketlilik onun bir “ihtiyacıdır” ve çocuk bu hareketlilik ile “fiziksel gelişimini” gerçekleştirmektedir…
Eğer “ihtiyacından kaynaklanan hareketliliğine” engel olunursa çocuk “sakar” olur… El, kol, parmaklarını bütün vücudu ile uyum içinde kullanmakta zorluk çeker. Örneğin, çocuk 5-6 yaşına geldiği halde bir sürahiyi kaldırıp bir bardak suyu doldurabilecek yeteneğe erişemez… Ya suyu bardağın dışına döker ya da bardak dolduğu halde suyu dökmeye devam eder. Böylesi bir durumda kalmak çocuk açısından sanki çok mutluluk verici bir şeymiş gibi, bir de ebeveyninden “ne yapıyorsun sen, bırak bakim onu” diye azar işitirse, işte ebeveynin bu davranışı çocukta “ekstra dürtü” oluşturur… Bu azarı işiten çocuk, yerinden kalkar ve anlamsız hareketler yaparak sağa sola koşmaya başlar, yılışır, güler, şımarır… Biz biliyoruz ki hiperaktif zannedilen birçok çocuk aslında üzerindeki baskı ve zorlamalar nedeni ile kıpır kıpır ve hareketlidir… İster ödev, ister sınav yüzünden, isterse de tertip ve düzen içinde olması için baskı yapılan çocuklar üzerlerindeki bu baskıları “hissetmemek” için kendilerini “hareketliliğe” veya “duymamaya” verirler…
Şiddet, çocuğu duyarsızlaştırdığı gibi, aynı zamanda hareketli kılar…
Aile içinde, kendi yaşının üzerinde beklentiler oluşturulan çocukların ruh hali budur. Onlar, bir yere koşan değil, kendilerinden kaçan çocuklardır.
Baskı ve zor altında tutulan çocukların haricinde bir de tükettikleri gıdaların verdiği dürtülerle hareketlenen çocuklar var ki bunlar belki de günümüzün en trajik yaşam öyküsünü süren çocuklardır.
Hazır gıdaların tadını, kıvamını, dayanıklılık süresini artırmak veya renk vermek amacı ile kullanılan kimyasal katkı maddelerinin, çocukların zihinsel yapısına verdikleri “dürtüler” ile onun davranışlarını anormalleştirdiğini artık biliyoruz…
Örneğin, E102 numaralı “tartazin” gıda renklendiricisi ile renklendirilmiş yiyecekleri tüketen çocuklarda sadece “hiperaktivite” bozukluğu oluşmuyor, aynı zamanda, bu çocuklarda burun üşümesi, yüz cildinde HASSASİYET, aspirin duyarlılığı oluşturduğundan dolayı Finlandiya, Norveç ve Avusturya’da yasaklanmış durumda…
Veya E110 gıda boyası ile renklendirilen, unlu gıdalar, pasta, tatlı, çerez, dondurma, içecek, konserve balık, hazır çorba ve bazı şuruplar çocuklarda hiperaktiviteye sebep olduğu gibi, rinit (burun akması), burun tıkanıklığı, hazımsızlık ve iştahsızlığa yol açtığı gerekçesi ile Norveç’te yasaklandı.
Bütün bu gerçeklerden yola çıkarak, bir çocuğun hiperaktif olduğunu iddia edebilmek için, önce o çocuğun üzerinde ekstra dürtü oluşturan sebepleri dikkate almak gerekir. Aksi takdirde, bir yandan çocuk sentetik gıdaları tüketirken, diğer yandan da çocuğa “dur, yapma” demek veya “bu çocuğu durduramıyoruz” diyerek ona ilaç vermek oldukça yanlış bir tedavi yöntemi olur.
Video Kategorisinde “HASSASİYET” Kelimesinden “12” Adet Bulunmuştur.
Pedagoji Okulu- Mahremiyet Eğitimi'nde Temel Davranış Refleksi
VİDEONUN İÇERİĞİ:
MAHREMİYET EĞİTİMİ VE TEMEL DAVRANIŞ REFLEKSİ
02.11: Mahremiyet eğitimi aslında çocuğun temel davranış reflekslerini kazanması eğitimidir.
04.40: Mahremiyet eğitimi, çocuğun kendi hisleri ile var olması eğitimidir.
04.55: Mahremiyet eğitimi çocuğun duygularını yönetebilmesi eğitimidir.
09.22: Sağlıklı bir birey demek kendi hisleriyle var olmasına izin verilmiş bireydir.
13.55: Çocuğun hislerinin içine yetişkinin hislerinin karışması ile mahremiyet eğitimi zarara uğrar.
17.35: Okullarda anne babalarla, çocuklarla yapılan içeriğinin mahremiyet eğitimi ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan temel davranış refleksinin oluşmasına fırsat verici bir eğitim olmadığını düşünüyorum.
18.32: Çocuğu bir çok zarara uğratıcılardan kurtaracak olan şey refleksleridir.
22.03: Kişiyi koruyacak olan en önemli şey içsel refleksleridir onu değiştirmeye kalkmamak gerekir.
24.34: Mahremiyet eğitimi anlatılırken hislerin ve duyguların yapısı anlatılmaması büyük bir eksikliktir.
30.50: Çocuğun kişiliği irade ve duyarlılık üzerine inşaa edilmiştir.
41.48: Çocuğun inadını kırmak dediğimiz şey aslında çocuğun iradesini kırmaktır. Girilen savaşta çocuğun edilgen hale getirilmesidir.
42.01: Bir çocuk bir konuda direnç gösteriyorsa onun direncini kırmak yerine, kendini neden savunuyor olduğunu fark edip, kendini savunmasına sebep olan şeyleri ortadan kaldırmak gerekir.
48.14: Mahremiyet eğitimi doğumdan itibaren evin içerisinde bazı HASSASİYETlerin olması ile başlar. Temel davranış refleksi ise dört yaşından sonra başlar.
48.29: 4-7 yaş arası temel davranış refleksinin en kolay oluşacağı dönemdir.
52.00: Yavru tay anaç ata bakarak kişnemeyi öğrenir.
1.00.25: Sağlıklı bir bireyde kimi zaman düşünceler duyguları yönetmesi lazım, kimi zaman da duygular düşünceleri yönetmesi lazım.
Pedagoji Okulu - Onarılmaya Olan İhtiyaç 3 & Duyarsızlık ve Oyalanma Davranışları
VİDEONUN İÇERİĞİ:
ONARILMAYA OLAN İHTİYAÇ : DUYARSIZLIK VE OYALANMA DAVRANIŞLARI
1.00 - 23.50: DUYARSIZLIK
23.51 - 42.30: KALİTELİ YAŞAMIN SIRRI: YAVAŞLIK...
Pedagoji Okulu- Öfke Yönetimi & Kardeş Çatışmaları 1
VİDEONUN İÇERİĞİ
01.38: Öfke Duygusunun Kökeni
02.07: Öfke Kontrolü
02.53: Öfke duygusunu yönetemeyen kişiler nasıl davranışlar gösterir?
03.43: Hangi bireyler öfkeyi daha yoğun yaşarlar? Hassasiyet Nedir? Seziş Gücü Nedir?
06.44: Öfkenin Ortaya Çıkışı ve Hassasiyet
08.43: Eşler birbirlerine HASSASİYETlerine göre mi davranmalıdır?
11.37: Öfke yönetimi, öfkeyi iç dünyada yönetebilmektir.
12.55: Öfkeyi İçte Yönetebilmenin İlk Basamağı: Duyguyu Duyabilmek ve Sezmek
24.32: Farkındalık Nedir?
25.01: Farkındalığı Düşük Olan Kişilerin Tutumları
25.33: Öfkeyi İçte Yönetebilmenin İkinci Basamağı: Hoşnutsuzluk Duygusunu Çoğaltmak
30.48: Öfkeyi İçte Yönetebilmenin Üçüncü Basamağı: Yönetmek
38.52: Öfkeyi Yönetmekte İkinci Aşama
40.27: Öfkeyi Yönetmekte Üçüncü Aşama
41.43: Öfkeyi Yönetmenin Son Aşaması ve Duyguya Kendini Bırakabilmek
45.42: Öfke Bozukluğu ve Onarım
46.27: Bir bireyin kazanabileceği en üstün yetenek duyguları yönetebilmektir.
52.09 Soru: Hocam ben fark ettim, geçen yıl sizin bir programınızı anlattığımda öğretmenimiz “bizim zamanımızda bu mu vardı bırakın Allah aşkına” diyerek hiç de oralı olmadı. Ne yapmalıyım?
56.06 Soru: Biz eşimle beraber da izliyoruz sizi ama bir tutam yol alamadık ben kendimi onarmaya çalışıyorum nafile!
58.22 Soru: Hocam 8 yaşındaki çocuğumu ezerek büyüttüğümü fark ettim, sonucunda da özgüvensiz, kendi kararlarını vermeyen ve kendini ifade edemeyen bir çocuk oldu. Çocuğumu tamamen düzeltebilir miyim?
01.00.25 Soru: Hocam kardeşimle ilgili sorum var size lütfen yardımcı olur musunuz? Kardeşim 10 yaşında, her şeye ağlıyor ve karanlık korkusu var. En son bahçede köpek kovalamıştı ve sonrasında daha da arttı. Ne yapmalıyız?
01.03.35 Soru: Biz Almanya’da yaşıyoruz. Almanyalı öğretmenlerimiz beni anlamıyor ne yapabilirim?
01.06.10 Soru: Bütün pedagojik bilgimi altüst ediyor eşim, hocam. Çok farklı açıdan bakıyor benim yaptıklarıma. Hatta bozuyor. Ne yapabilirim?
01.06.48 Soru: Dersi dinlemeyen öğrenciye nasıl öfkelenmemeliyiz?
Pedagoji Okulu- Öfke Yönetimi & Kardeş Çatışmaları 2
VİDEONUN İÇERİĞİ
01.11: Hoşnutsuzluk Duyguları ve Duyguların Farkındalığı
07.22: Öfkenin Kökeni ve Değersizlik Duygusu
16.20: Anlamlandırma Bozukluğu ve Öfke Yönetimi
23.31: Duygusal Güç ve Duygu Yönetimi
31.20: Duyguları Pozitif Hale Çevirmek
35.50: Davranış Eğitiminin Başlangıcı
38.04: İncinmişlikleri ve öfkeleri yüksek olan bireyler duyguyu davranış ile ifade ederler.
39.31: Ben Dili, Sen Dili ve Eylem Dili
43.00: Çocukla İletişim ve Eylem Dili
47.54: Çocuklarda Davranış Eğitiminin Temel Prensipleri
1. Çocuğun her yanlış davranışı bir eğitim fırsatıdır.
2. Problem, problem anında çözülmez.
3. Çözüm Yöntemi
- Sözel ve beden kontrolü
- Emniyetli oturuş
- Duygusal Temas
- Sıralaşmalı Anlatım
- Alternatif Çözümler
- Empatik Drama
Sorular
01.08.36: Oğlum 5 yaş 3 aylık. “Bu doğru değil, böyle yapmak yanlış” dediğimde “Hayır doğru değil yanlış değil” diyor. Anaokulu öğretmeni biraz sertti. Bir de kardeşi oldu. Tepkisel olmanın sebebi olabilir mi?
01.09.34: Hocam tek çocuklarda ne gibi davranış bozuklukları olabiliyor?
01.10.33: Hocam oğlum 3 yaşında, 7 gün 24 saat pantolon giyiyor ve günde 3-4 kez kıyafet değiştiriyor. Ne yapmam lazım?
01.11.44: Hocam kızım iki yaşında ve kızdığı zaman vuruyor. Nasıl tepki vermeliyiz?
01.12.24: Merhaba. Hocam 9 yaşında yeğenim var. 3. Sınıfta okumayı çok geç öğrendi. Dikkat dağınıklığı var, adapte olamıyor. Kekelemesi de var. Önerileriniz nelerdir?
01.13.51: Hocam kızım duyduğu argo kelimeleri tekrarlıyor. Ne önerirsiniz?
01.15.56: Görme engelli 10 yaşında kızım var. Çok agresif. Babası bırakıp gitti. Kendim mücadele ediyorum. Ne yapmalıyım?
01.17.10: Benim küçük kızım iki yaşında. Büyük kızım sekiz yaşında. Kıskançlık var. Ne yapmalıyım?
01.17.28: Hocam oğlum 3.5 yaşında ve kardeşi doğduktan sonra beni hiç dinlemiyor. Her şeye ağlıyor. Ne sebeple böyle yapıyor?
01.18.02: Hocam bütün ilişkilerimizin temeli üslup kontrolü değil midir?
01.18.37: Hocam 14 yaşlarında öğrencilerim var ve çok öfkeliler. Hatta bir keresinde birbirlerinin boğazına yapışmışlardı ve zor ayırdık. Ne yapmalıyız?
01.19.24: Montessori okuma-yazmayı dört yaşında öğretmeyi savunuyor. Evde materyallerle öğretmeyi düşünüyorum, ne dersiniz?
01.20.01: Yeğenimin babası öldükten sonrası davranışları değişti. Artık annesini dinlemiyor. Ne yapmamız gerekir?
01.20.14: Hocam 3 yaşındaki kızım kardeşi olduğundan beri herkese vuruyor. Ne yapmamız gerekir?
Pedagoji Okulu- Mutsuz Evlilikte Çocuk Yetiştirmek 2
VİDEO İÇERİĞİ:
00.49 - 18.23: MUTSUZ EVLİLİKTE ÇOCUK YETİŞTİRMEK- 2
18.59 - 30.49: SORU
Hocam, boşanıp tekrar evlendiğim eşim evliliğimin bitmesinden dolaylı olarak etkisi olan bir erkek arkadaşı ve eşi ile görüşmeye devam ediyor. Kendisine eşli ortamlarda bensiz bulunmasından rahatsız olduğumu, arkadaşı ile dışarıda erkek erkeye görüşebileceğini söylüyorum ama halen devam ediyor. Ve eşleri yok diye evlerine maç izlemeye gidiyor. Çok canım sıkkın, çözüm bulamıyorum, toplamda 11 yıllık evliyim bu adam ve kadın hep mi hayatımda olacak.
Pedagoji Okulu- İlgisiz Evliliklerde Çocuk Yetiştirmek
VİDEO İÇERİĞİ:
İLGİSİZ EVLİLİKLERDE ÇOCUK YETİŞTİRMEK
00.32 - 11.26: 84. VİDEONUN ÖZETİ
11.26 - 18.40: SORU:
Hocam, eşim ile telefon konusunda çok tartışıyoruz, eşim sürekli telefonla meşgul durduramıyorum, çocuklarla ilgilenemiyor telefonla bir şeyler izlemekten, dinlemekten. Sabahtan akşama kadar bütün haberleri tek tek seyrediyor maçları izliyor yorumları takip ediyor hatta yorumların altındaki yazılmış yorumları da takip ediyor. Bunlar kesmezse tartışma programlarını izliyor. Reklam aralarında bize dönüyor. Lütfen yardım edin ne yapacağımı şaşırdım.
18.40 - 39.10: ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ EĞİTİMİ, DUYULARIN EĞİTİMİ
Pedagoji Okulu- Çocuklukta Zarara Uğramışlık Nedir?
VİDEONUN İÇERİĞİ:
ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE ZARARA UĞRAMIŞLIK NEDİR?
02.03 - 06.25: Pedagoji ve psikolojinin bireye bakış açısı nasıldır? Anne babaların kendi çocukluk dönemleri ile ilgili yanılsamaları? Onarılmaya olan ihtiyacın fark edilmesi?
07.19 - 15.20: Bireyin kendilik duygularının engellenmesi sonucu zarara uğramışlığın yaşanması. Kendiliği bozan en büyük etken şiddet ve şiddetin tanımı?
18.15 - 20.28: Zarara uğramışlığa sebep olan ikinci etken sevecenlik. Sevecenlik yoluyla bireyin kendilik duygularının bozulması ve edilgenleşmesi
22.29: Zarara uğramışlığa neden olan 3. etken: İhmal edilmişlik..
25.08 - 26.57: Birey kendilik duyguları üzerine gelişmediğini fark edince ne olur? Pedagojinin baktığı durum bireyin kendi duygularıyla mı geliştiği yoksa zarara uğramışlığın etkisiyle mi şekillendiğidir.
30.03: Onarılmaya ihtiyaçta ki asıl amaç bireyin kendilik duygularını erişmesini sağlamaktır.
Pedagoji Okulu- Çocuğun Ölüm İle İlgili Sorularına Nasıl Cevap Verilmelidir?
VİDEONUN İÇERİĞİ:
ÇOCUKLARIN ÖLÜM İLE İLGİLİ SORULARINA NASIL CEVAP VERİLMELİDİR?
01.05 - 04.35: Çocukla kurulan iletişimin çocuğun hayatı anlamlandırmasına olan etkisi
04.37 - 09.38: 7 yaşındaki kızımın babasına koronavirüs nasıl oldu diye sorması ve babasının cevabı? Çocuklara olabildiğince somut cevaplar vermek ve müsebbibi değil sebebi odaklanarak sorularını cevaplandırmak gerek
17.40: İnançlarla ilgili bir konu hakkında konuşmaya katlanamıyorum? Kişide oluşturulan HASSASİYETler ve yanlış bir iletişim dilinin kullanılması
20.17: Çocuklarıma doya doya sarılamıyorum. Birşeyi çok seversen Allah onu elimden alır korkusu var. Ne yapmalıyım?
Bireylerdeki anlamlandırmaların düzeltilmesinin önemi
22.39 - 26.05: Hocam eşimin ailesinden aldığı kaygılar ve zarara uğradığı yanlar var ve bu beni olumsuz etkiliyor?
Kendilik halinin bozulması ile kişiliğin bozulması
Pedagoji Okulu- Stresi Azaltmak İçin 3 Kural; Yavaşla, Bırak, Ara Ver
VİDEONUN İÇERİĞİ:
STRESİ AZALTMAK İÇİN 3 KURAL; YAVAŞLA, BIRAK, ARA VER...
00.20 - 05.23: Çatışmasız ev ortamı hazırlanmasına yönelik birkaç pratik öneri?
Olumsuz hisler HASSASİYET oluşturur ve bu HASSASİYETler onarılmazsa yaşam boyu devam eder.
07.20 - 20.20: Kişilik uykudadır evlenince uyanır demiştiniz nasıl oluyor?
Kişinin kendini yönetememesi hislerini yönetememesidir. Olumsuz sesleri yönetememe hali kendiliğinden geçmez psikolojik bir problemdir.
Kişi duygularından kaçmadan bastırmadan kendini yönetebiliyor olması gerekir. Buna psikolojik sağlamlık denmektedir.
25.13: Sağlıklı ev ortamı nasıl olmalıdır?
Üç alanda yavaşlamak; konuşurken yürürken ve nefes alırken...
28.39: Yavaşlayabilmek için tensel temasta bulunmak, arada gözleri kapatmak ve ince ses dinlemek önemlidir.
33.20: Kişi yavaşlamadan kendisine onaramaz?
Pedagoji Okulu- Çocukluk Dönemi Geldi-Geçti Her şey Geride Mi Kaldı?
VİDEO İÇERİĞİ:
ÇOCUKLUK DÖNEMİ NEDEN ÖNEMLİ?
02.50: Çocuk insanı iyi eder, çocukluğu hatırlattığı için iyi eder. Çocuk, kendi çocukluk yıllarımızı hatırlattığı için iyi eder.
03.38: Herkes kendi çocukluk yıllarını hatırlayamaz.
05.03: Kendi çocukluğumuza gidipte hatırlayamadığımız anılar sırasında duygulanım yaşamadığımız zamanlardır. Bir anının hatırlanabilmesi için temel şart o anıyı yaşarken duyguyu da beraberinde yaşıyor olması gerekir.
07.06: Pozitif, hoşnutluk duyguları anı bırakır. Hoşnutsuzluk duyguları flaş flaş iz bırakır.
09.33: Çocukluk dönemi, psikolojik sağlamlık için ihtiyaç olan ruhsal bütünlük açısından oldukça önemlidir.
11.11: Çocuğunuzun yaşadığı duygular, kişilik gelişimi için oldukça önemli
14.35: Doğuştan kaygılı biri olabilir miyiz?
15.01: Çocukluk döneminde bir kişi incirse HASSASİYET kazanır.
15.22: Ceza ve şiddetin ayrımı yapılabilir mi?
17.20: Şiddet uygulayan kişiye uyum sağlandığında kişilik bozulur.
21.31: İncinmişlikler ve duygusal ihtiyaçların karşılanmaması HASSASİYETi oluşturuyor.
23.15 - 27.13: Çocukluk döneminde baba çocuk ilişkisinin önemi
28.12: Duygusal ihtiyaçları giderilmemiş bir çocuğun duygularını yönetmesi zordur.
28.43 - 33.59: Duygularımı yönetemiyorum ve yaşamımın devamını ruhsal bütünlüğümü koruyamadan mı yaşayacağım?
34:30: İnsan derinleştikçe ve duyguları, incinmişlikleri ile karşılaştıkça, affetmeler yapmaya başladıkça ruhsal özgürlüğünü fark edebiliyor.
47.43 - 1.17.44 dakikaları arasında konuklarımızdan Fatma Hanımın kendi onarım sürecine dair paylaştığı deneyimler: Geçen sene 9 Martta onarıma başladım, onarıma girmeden yaşayamıyordum. Onarımsız bir günüme dahi dönmek istemiyorum, 10 ay oldu mükemmel hissediyorum. Aktif öfke ile çocuklarımı korku ile yönetebilir haldeydim. Bir akşam çocuklarıma yatmaları için bağırdığımda benden ürktüler. Çocuklarımın hissettikleri babamın bana bıraktığı ürküntü duygusuna benziyordu. Hayatımın birçok alanında korkularım olmaya başlamıştı. Deprem, uçak korkusu gibi. Korkularım arttıkça öfkemde artıyordu. Maddi durumum, mesleğim herşey var ama ben huzursuzdum. Youtube videolarınıza denk geldim ve onarıma kara verdim. Korona süreci yeni başlamıştı, yüz yüze terapiye gidemedim, Bırak ve Rahatla kitabını aldım ve uygulamaya başladım. Yaptıkça hayatı görmeye başladım, yalıtımdan çıkmak istemedim. Çocukluğumu mutlu zannediyordum geriye döndüğümde farkettim. Şuan bunları mutlulukla anlatabiliyorum. Çocukluk dönemindeki yetersizlik, değersizlik duyguları herkesin hayatında olduğunu düşünüyorum. Değersizlik ve suçluluk duygusu insanı bitiriyor gerçekten. Günde üç kere egzersizleri yapmaya başladım. Öfkemi kontrol ettikçe seanslar ikiye ve bire düştü. Öfke duygum yavaş yavaş beni terk etmeye başladı. O canavarın nereye gitti? O kimdi demeye başladım. Eşim bende değişimi hissedip o da yaptı. Yalıtımdan çıktıktan Pedagoji Okulundaki tüm videolarınızı izledim ve kendimi güçlendirdim, içimi büyüttüm. Onarımdan sonra doğal güzellikleri görmeye başladım. Beynim boşaldıkça namazlarımı huşü içerisinde kılıyorum.
1.02.45: Çocukluk dönemini onarmamış , kendini onarmamış bir kişi yer yüzünde cehennemi yaşıyor. Tüm bunların bahanelerini çok rahatlık ile buluyor.
1.05.24: Adem Güneş’in Fatma Hanıma sorusu: İnsan Kendini Onarabiliyor mu?
1.07.23: Birey, bir süre kendini dinlemeden kendini onaramaz. Bırak ve Rahatla kitabında, 4 hafta kadar yalıtım süreci tavsiye ediliyor. Birey, 3 veya 4. günden itibaren kendi içine dönmeye başlıyor. İçeriye dönmeye başlayınca organizma ile tanışmaya başlıyor insan, kendi içinde kendinden bağımsız bir yapıyla karşılaşıyor.
1.10.29 Çocukluk döneminde annenin ‘’sen bir işi beceremedin gitti’’ sözü kişi anne olduğunda çocukları ile çatıştığı sırada kendime yankılandırdığım ‘’sen zaten bir çocuğu bile eğitemedin , sen böylesin zaten…’’ iç sesine dönüştüğümüzden haberi yok.
1.14.49: Kitapta bahsedilen uygulamaları yapan kişilerden mailler alıyorum. Hocam, duygusal farkındalık nasıl bir şeymiş? Onarım bittikten sonra kazandığım duygusal farkındalık ile birlikte hayatı, doğal güzellikleri gördüm.
1.18.40: Aslında onarımdan sonra yer yüzü değişmiyor , aynı yeryüzü aynı. Ne değişti? İçimdeki o ruhsal rahatlığı özgürlüğü elde etmeye başladıkça, insan yer yüzüne temas etmeye başlıyor.
1.20.20: Affetmek oldukça önemli, Affetmek üzere bir kitap çalışması yapıyoruz. Birey, affetmeleri tamamlamadıysa ruhsal özgürlüğünü elde edemez.
1.22.45 Peki kendini affediyor musun?
SORULAR VE CEVAPLAR
1.27.27: Misafirliğe gittiğimiz ailenin 2 yaşındaki kızı misafir istemiyor, benim oğlumla (2 yaşında) bir araya geldiklerinde bağırıyor, oğlum tepki vermiyor, ne yapmalıyım?
1.29.10: Çocuklarda onarım nasıl sağlanır? Şu ana kadar bıraktığımız izlerin silinmesi mümkün müdür?
1.30.42: Merhaba hocam, ben kendimi onarma arefesinde olan bir anne olarak şunu sormak istiyorum, 12 ve 13 yaşındaki ergen kızlarım ile tekrar nasıl bağlanırım? Onlarda oluşan hasarları nasıl onarabilirim?
1.32.43: Hocam, oğlumuz 27 aylık çok fazla ısırıyor ve saç çekiyor bununla ilgili ne yapabiliriz?
1.34.16: Oğlum 4 yaşında 2 ay kreşe gitti, sınıf arkadaşları geçen sene okula gittikleri için makas kullanma, boyama yapma konusunda iyilerdi, oğlum sürekli yapamıyor ve ağlıyordu. Öğretmeni 45 dakika dergi çalışması yapıyordu, gitmek istemedi, normal mi?
1.36.09: Hocam, 21 aylık oğlumuz var. 1-2 aydır olmadık zamanda olmadık şeyler istediği zaman biz bunu incitmeden nasıl izah edebiliriz. Yapmadığımız zaman inatlaşıyor ve ağlıyor.