Pozitif İletişim
Tanıtım
Eş eşi ya terapi eder ya da terapiye muhtaç eder.
Günümüzde eşler birbirlerini varolduğu hali ile kabul etmedikleri içindir ki, evlilikler incitici bir mücadele alanına dönüşüyor. Kişiler birbirlerini değiştirmek, dönüştürmek ve başkalaştırmak için mücadeleye girerken, koca bir yaşam, yıpranmışlıklar içinde geçip gidiyor.
Kimi zaman, kadın erkekleştikçe, erkek pasifleşiyor; erkek pasifleştikçe, kadın agresifleşiyor. Kimi zaman ise, erkek agresifleştikçe, kadın çaresizleşiyor; kadın çaresizleştikçe arada çocuklar eziliyor.
Halbuki mutluluğun temel esası 'koşulsuz saygı' ve kişinin 'varolduğu hali ile kabul edilmesi'dir.
Ve insan gördüğü, baskı ve zorlamalar kadar değil, 'kendi olmasına izin verildiği kadar' insandır.
Sağlıklı çocuk da, ceza ile korkutularak veya mükâfat ile yönlendirilerek 'davranış kazandırılmış' çocuk değildir. Sağlıklı çocuk; bir davranış 'yanlış' olduğu için o davranıştan uzak durabilecek 'iradeyi' kazanmış çocuktur.
İşte bu kitap bütün bunlardan bahsediyor. Belki de, aile içinde pozitif bir yaşam için gözden kaçırılan ayrıntıları sunuyor.
İçindekiler
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 9
Birinci Bölüm: Aile İçi İletişim
Aile İçi İletişimde ‘Kalite. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................................... 13
Hissî-duyusal iletişim, zihinsel iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 14
Ailede Güven Duygusu Nasıl Oluşur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................23
İletişimde benliğin tehdit algısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .........................26
Benliği tehdit eden iletişim sözleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
İletişimde ‘negatif tetikleme’ nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................31
Dolaylı benlik saldırısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 32
Aile içi iletişimde ‘evet’in gücünü keşfetmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 34
Aile içi iletişimde sesin tonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... 36
Aile İçi İletişim ve Problem Çözme Yeteneği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................... . ...... . 39
Aile ferdî kararlarla mı, ‘şahs-ı manevî’ olarak mı yönetilmelidir? .........................................42
Sosyallik Aile İçinde Başlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................45
Kaliteli iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 46
Aile: ilk sosyal çevre . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ 47
Tartışmalarınızı Çocukların Yanında Yapın Ama... . . . . . . . . . . . . . ............................. ...... . . 49
Tartışma kültürü oluşmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . 50
Anne-babası tartışan çocuk, kendini suçlu hisseder . . . . . . . . . . . . . ....................................... 51
Çocuğun gözündeki kara dev: anne-baba tartışması . . . . . . . . . . . ........................................... 52
Çözüme kavuşmayan tartışmaların sonucu: dikkat dağınıklığı, hiperaktiflik . . . . . . . . . ........ .53
Tartışma ortamının önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... 56
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................59
Kopan aile bağlarını, çocuğun kendi dünyasında değerlendirmesi. ..........................................61
Aidiyet duygusu için büyükler de dikkatli olmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 63
Çocuklar, dede ve nine profilini bilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 65
Ailenin çocuğa tanıtımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... . ... 66
Aile Büyükleri ile Anne-Baba Çatışması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 69
Güç gösterisinin mağdurları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . .. 71
Arada kalan çocuklarsa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . 73
Gelin-kayınvalide çatışmasına şahit olan çocukların yaşadıkları . . ..........................................74
İç Sesini Duyabilen Anne-Babalar Olabilmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 77
Doğal anne-baba, kendi fıtratını bilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 79
Çocuk davranışlarındaki anormalliğin kaynağı, anne-babadır . . ............................................ . 82
İkinci Bölüm: Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Ceza, Çocuğun Kişiliğini Bozar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ . 87
Ceza ve çocuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... . 88
Çocuğun Anormal Davranışlarına Tepki Vermeyelim mi? . . . . . . . ........................................ . 93
‘Pedagojik tik’ ceza mıdır?..........................................................................................................94
‘Pedagojik tik’ ne zaman cezaya dönüşür? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 95
Davranış analizinde ‘niyet’ farklılığı; şefkat-şiddet dengesi . . . . . ......................................... . 96
Şefkat-Şiddet Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... . . . .. . 99
Şiddet ve ceza ile çocuk terbiye etmeye çalışanların bahaneleri .............................................. 100
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları . . . . . . . . . . ....................................... 113
(1) Ceza, bir başka anormal davranışı tetikler . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 117
(2) Ceza, ‘utanma’ hissini yok eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 119
(3) Ceza, ‘vicdan’ duygusunu köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 120
(4) Ceza, ‘ezilmişlik’ duygusu oluşturur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 121
(5) Ceza, ‘kontrolsüz öfkeyi’ körükler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 121
(6) Ceza ‘nefret’ duygusunu besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 122
(7) Ceza, çocuğu ‘ikiyüzlü’ yapar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 123
(8) Ceza, ‘yalana’ kapı açar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................124
(9) Ceza, ‘suçluluk duygusu’nu pekiştirir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 125
(10) Verilmiş ceza, bir sonraki cezanın tesirini azaltır . . . . . . . . . ............................................ . 126
(11) Ceza, ceza verenin ‘saygınlığı’nı zedeler . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... . . 127
(12) Ceza, negatif davranışa sebep olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 128
(13) Ceza alan, ceza vermeyi öğrenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . . 129
(14) Ceza, basit sorunları ‘kompleks hale’ getirir . . . . . . . . . . . . . .......................................... . . 129
Bir Davranışın Cezalandırılabilmesi İçin... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 133
Suçun, kasıtlı olarak işlenmiş olması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................134
İdrak nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................ . . 134
Ehliyet nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . . 135
Çocukta Vicdan Bilinci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... . . 137
Vicdanın çocuk terbiyesindeki rolü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . 138
Anne-babanın vicdanı, çocukların vicdanının çekirdeğidir . . . . . ............................................... . 139
Doğumu takip eden ilk saatlerin önemi ve vicdan . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 139
Çocuk, anneye güvenerek hayata güvenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 140
Anne sütü, vicdanı besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. . 141
Çocuğun karşısında duru bir vicdan ile varolmak . . . . . . . . . . . . . . ............................................. . 142
Din bir vicdan işidir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 144
Fıtrat zorlamayı sevmez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . . 146
Duygusal Yoksunluk Vicdanı Köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . 147
Çocuğu kendi düzenimize uymaya zorlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 149
Ağlatarak uyutmak, çocuğun vicdanını katılaştırır . . . . . . . . . . . . . .............................................. . 149
Anne kendini çocuğuna göre ayarlamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 152
Vicdan Eğitimi ve Zaman Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 153
Zamanın genişlemesi ve daralması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 154
Anne-babaların zamanı geniş olmalıdır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................... 156
Merak Duygusu ve Vicdan Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 159
‘Evet’in gücü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 160
Merak duygusunda denge . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . . 161
Merak hissini uyandırırken nelere dikkat edilmeli? . . . . . . . . . . . . . ............................................... 165
Çocuklarda Vicdan Hissi, Kişilik ve Karakterin Merkezidir . . . . . ............................................... .. 167
Çocukta kişilik ve karakter . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 168
Anne-babanın görevi ruhsal iletişimdir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... . 169
Kişilik ve karakter gelişiminde ruhsal iletişimin rolü . . . . . . . . . ................................................. . . 171
Çocuk duygusal iletişim içinde incitilmemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 171
Çocukla mücadele büyük hatadır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 172
Kişilik ve karakterin benlikle bağlantısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 173
Kız Çocuğunun Kişilik ve Karakter Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ 177
Kız çocukta karakter gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 179
İrade anne-babanın elinde olmamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................180
Kız çocuğun dünyasında babanın yeri................................................................................................. 181
Kız çocuğun dünyasında annenin yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...........................................182
Çocukta İrade İnşasının Önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 185
Çocuk terbiyesi kal ile değil, hal ile olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ . 187
Ahlak eğitiminin ikinci dönemi: zihnî eğitim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................188
Ahlakî kurallar erkeğe de kıza da öğretilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................. . 189
Önce ahlak eğitimi gelir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 190
12 yaşından sonra iradeyle tercihin sonucu anlatılmalı . . . . . . . . . .................................................... 191
Ruhsal beslenme kaynağı, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olmalı .......................................................192
Ergenlik döneminde sadece anne-baba yetmez . . . . . . . . . . . . . . . ................................................... . 193
Ek: Çocuk ve Namaz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 195
Önsöz
Bir çocuğun ebeveyninden duyacağı tatlı bir söz, o çocuğun çiçek gibi açıp yaşama sevinci olmasına neden olabileceği gibi, ağır bir söz de onu çaresiz bırakıp bütün gününü zehir edebilir. Bir eşin bir eşe sevgi dolu hitabı, o evde işlerin günlerce yolunda gitmesine neden olabileceği gibi, nefret içeren fısıldaması da kıyametlerin kopmasına neden olabilir. Söz bir büyüdür, sırrı ile söylenirse yaşama sevinci oluşturur. Bir sözün en büyük destekçisi sesin tonu ve vücudun dilidir. Ebeveynler söz söyleme sanatını becerebildiği kadar ebeveyn olabilirler. Maalesef söz tesir etmemeye başlayınca da, ebeveynlerin baskı ve zorlaması baş gösterir. Kimi zaman şiddet içeren bir ceza ve kimi zaman da çocuğun arzu ettiği bir şeyi ona verme karşılığında ebeveynler sözlerinde tesir oluşturmaya çalışırlar. Bu ise bir kısır döngüdür. Zira çocuk ne kadar ceza alırsa, o kadar arsızlaşır; ne kadar mükâfat alırsa, o kadar unutkanlaşır...
Elinizde tuttuğunuz bu kitap, sözün tesir edebilmesi için ince ayrıntılardan bahsederken, bir yandan da ceza ve mükâfattın çocuk eğitiminde nasıl da yıkıcı bir rol oynadığına değiniyor. Umarız ebeveynleri bir kısır döngü içine iten ve bir süre sonra ebeveyn itibarını kaybettiren ceza ve mükâfat olmadan pozitif bir aile yaşamının oluşmasına bu kitap bir nebze olsun katkı sağlar.
Adem Güneş
Aile İçi İletişimde "Kalite"
“Bütün mutlu aileler birbirlerine benzer, mutsuz ailelerse kendilerince mutsuzdurlar” der Leo Tolstoy. Ona göre, dünyadaki mutsuz aile adedince mutsuzluk sebebi olmasına rağmen, mutlu ailelerin temel özellikleri neredeyse birbirinin aynıdır. Aile içi iletişim ve mutlu aile modelleri üzerine çalışmalar yapan Berna Bridge ise; “Mutlu ve başarılı yaşamanın anahtarı ‘olumlu’ ve ‘yapıcı’ iletişim becerileridir” demektedir.
Hiçbir aile terapistinin, psikolog veya pedagogun itiraz edemeyeceği kadar ortak kabul edilen gerçek; aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisinin, aile içi iletişimin ‘kalitesi’ olduğudur. Bir ailenin mutlu bir hayat sürmesi veya mutsuzluk girdabında bocalaması kadar önemli bir fonksiyona sahip olan ‘aile içi iletişim becerisi,’ maalesef ya yeterince anlaşılmamakta veya sonuçları kadar ciddiye alınmamaktadır.
-Aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisi, aile içi iletişimdeki kalitedir.
-Duyusal iletişim; fertlerin birbirleri ile kurdukları iletişimi, ‘hisduyu’ dünyası ile gerçekleştirmesidir..
-Eşlerin birbirlerinden beklediği şey, anlaşılıyor olmak değil, ‘hissediliyor olmak’tır..
-Bir eşin, diğer bir eşi zihnen algılıyor olması, onun duygularını ‘hissetmesi’ demek değildir.
-Eşler arasındaki iletişim ‘sadece’ birbirini anlamaya ve ihtiyaçları karşılamaya dönükse, bu, ‘doyumsanmış’ bir iletişim değildir.
-Kişiler arasında kurulan iletişimde, ‘sunilik,’ ‘yapmacıklık’ ve ‘sahtecilik,’ muhatabı tarafından çoğu defa oldukça kolay hissedilir.
-Aileyi bir arada tutan çekirdek güç, ‘güven duygusu’dur.
-Eşler güven duygusunu, birbirleri ile kurdukları iletişimle pekiştirir veya zedelerler.
-Aile içinde güven duygusunun oluşabilmesi için, eşlerin birbiri ile kurduğu iletişimde ‘kendi benliklerini tehdit altında hissetmemesi’ gerekir.
-İnsanın duygu dünyasını dengede tutan mekanizma, benlik; aile içi iletişimde oldukça dikkat edilmesi gereken bir noktadır..
-Hedef gösteren ‘sen’ kelimesi, insanın doğrudan benliğine hitap eder ve kişinin benliğini tehdit altına alır.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması
Aile içinde fertlerin birbirleri ile iletişimlerinde güven duygusunu kırıcı, kişilik ve kimliğe saldırıcı unsurlar görülmüyor olsa da, eğer aile içinde üçüncü şahıslar hakkında menfî konuşmalar yapılıyor ise; böylesi bir ortamda bulunan fertler, aslında birbirlerinin benliklerinde ‘dolaylı’ olarak tehdit algısı meydana getirir.
-Sosyal fobi sahibi olan bir çocuk, iletişim yeteneğini kaybeder.
-Anne-babasının problemleri nasıl çözdüğünü gören çocuk, kendisinde problem çözme yeteneği geliştirir.
-Özellikle aile içi iletişimde kullanılan ‘hayır’ kelimesi, kişinin kilitlenmesine, iç dünyasının kapanmasına neden olur.
-‘Hayır’ kelimesi, problem çözme yeteneğini kısıtlar.
-Kullanılan ses tonu da aile içi iletişimin kalitesini belirleyici bir faktördür.
-‘İletişim kurma yeteneği,’ ‘problem çözme yeteneği’ ile ikizdir.
-Aile içi mutluluk, eşler arasındaki iletişim kanallarının açık olmasına bağlıdır..
-Ailenin yönetimi, aile içi toplantılarla, aile içinde oluşturulan istişare mekanizması ile olmalıdır.
-Eşlerin birbirlerini tanıması, birbirlerinin karakterlerini ve çözüm tavsiyelerini bizzat görmesi ancak aile toplantıları ile olur.
Sosyallik Aile İle Başlar
Sosyal çevresi ile iletişimini kesmiş, içine kapanmış ve kimse ile görüşmeyen kişilere halk arasında ‘asosyal kişi’ denilir. Asosyalliğin tanımı her ne kadar bu şekilde yapılıyor olsa da, psikoloji biliminde, asosyal kişilik bozukluğunun tanımı; kişinin sosyal çevresi ile “yeterince ve kaliteli etkileşim içinde bulunamaması” diye çok öz olarak ifade edilebilir. Bir kişinin sosyal çevresi ile yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamaması bazen kişinin içinde yaşadığı ve kimseye açamadığı problemlerin baskısı ile bazen de kişinin gereğinden daha fazla kişi ile iletişim içinde olmasıyla oluşabilir. Her iki durum da kişiyi asosyal hale getirir.
-Kaliteli iletişimin başlayabilmesi için, önce zihinsel, sonra duygusal hazır bulunuşluk seviyesine gelinmeli.
-Bir bireyin ilk ve en kaliteli sosyal çevresi ailesidir.
-Kişi kaliteli iletişimi ancak o kişi için zaman ayırarak ve belli bir psikolojik hazır bulunuşluk seviyesine geldikten sonra gerçekleştirebilir.
-Aile içinde tartışma kültürü olmalı. Çünkü kavgada şiddet ve darp sözkonusuyken; tartışmada böyle bir durum mevzubahis değildir.
-Çocuk, çoğu defa annebabasının neden tartıştığını bilmez.
-Çocuk annebabanın tartışmasına neden olan konuyu bilemediği için, bunu kendi küçük dünyası içerisinde büyütür.
-Çocuğun yanında yapılan tartışmalar mutlaka bir sonuca bağlanmalı.
-Çocuk annebabasının tartışmaları karşısında süner.
-Aile içi tartışmaların adabına uygun yapılmamasının, çocuk üzerindeki en büyük olumsuz etkisi, hiperaktiflik ve dikkat dağınıklığıdır.
-Çocuğun tartışma ortamında bulunuyor oluşu, ona tartışmanın nasıl idare edildiğini öğretir.
-Eşler tartışma adabını bilmiyorsa, konuyu daha sonra konuşmak için, birbirleriyle anlaşma yapmalıdırlar.
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri
Aile büyüklerinin yılda bir kere ziyaret edilmesi, ruhsal bağların kesilmesi ileride anne-babaların başına gelecek felaketin habercisidir. Zira, kopuk bir aile ilişkisi varsa, büyükbaba ve büyükannelerin RUHSAL TEMASları hissettirilmiyorsa, aile büyüklerinin yanına senede bir defa gidildiğinde büyükanne-büyükbaba ile karşılaştığında çoğu defa çocuklar onlardan korkuyorlar.
-Aile büyükleriyle olan irtibat, aidiyet duygusunun varolmasında ve çocuğun güçlü bir ruha sahip olmasında oldukça etkilidir.
-Anne-babalar, aile büyüklerinin ruhî varlığını çocuğa hissettirmelidir.
-Aile büyükleriyle bir arada bulunuyor olmak bir ailenin geleceği açısından oldukça önemlidir.
-Büyükler, kurulmuş olan aile müessesesinin kendisine has birtakım kuralları olduğunu unutmamalı ve bu kuralları kabullenmeli.
-Aile büyükleri, aile içerisindeki statüleri bozucu davranışlar içerisinde bulunmamalı.
-Dede ve nineler, mutlaka torunlarının gözünde çözüm anahtarı olan bir diğer kişi olarak yer etmelidir.
-Aile içerisinde küskünlükler, birbirine karşı düşmanlıklar çocuğun yanında sergilenmemeli.
-Aile içindeki küslüklere çocuk alet edilmemeli.
-Anne-baba ile büyükannedede tartışmasının gizli mağduru, çocuklardır.
-Gelin-kaynana arasındaki çatışmanın asıl mağdurlarından biri, çocuktur.
-Anne ile babaanne arasında geçen gerginlikler çocuk için çok yıpratıcıdır.
-Annesiyle, büyükannesinin çatışmalarına ve tartışmalarına şahit olan çocuklar, çoğunlukla güven kaybı yaşar, ruhen zedelenirler.
-Çocuğunu babaanneden koparan bir anne, aynı zamanda çocuğunu babasından da kopardığını bilmelidir.
-Sağlıklı ruha sahip bir çocuk hiçbir zaman bir aile bireyini diğerine tercih etmeye zorlanmamalıdır.
İç Sesini Duyabilen Anne- Babalar Olabilmek
Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır. Ruhsal dinginliğe erişmeyen kişi anne-baba olursa, çocuklarını yıpratır. Anne-baba olmak, çocuk terbiyesinde çok bilinçli olmak, çok kitap okumak ile alâkalı değildir. Kendi iç sesini duyabilen, kendi dünyasında fırtınaları dindirmiş, zayıflıklarının farkına varmış, nefsinin elinde perişan olan biri değil, nefsine karşı kendini geliştirebilmiş ve o makamda bir insan olması lazımdır ki çocuğuna faydalı olabilsin.
-Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır.
-Bir annenin yapacağı en önemli şey; kendi ruhunu, kendi fıtratını duyabilmiş olmaktır.
-Anneler çoğu defa his yeteneğini bıraktığı için annelik yapmakta zorluk çekiyorlar.
-Bir insanın kendisi gibi olabilmesi ve doğal olabilmesi bir anne veya baba için en büyük kazanımdır.
-Tahammülsüz ebeveynler ise çocuğuna ‘tesir gücünü’ kaybeder.
Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Çocuk terbiyesinde nedense ‘suç’ denilince hemen akıllara ‘ceza’ gelir. Hatta öyle ki çocuk terbiyesinde, suç işleyen çocuğa nasıl ceza verileceği, ceza alan çocuğun nasıl ‘adam olduğu’ ballandıra ballandıra anlatılır durur. Peki, suç işleyen çocuğu, ceza korkusu ile terbiye etmek ne kadar vicdanî ve ne kadar İslamî bir usuldür? Günümüz anne-babalarının ‘anlık çözüm’ olarak her an rahatlıkla kullandıkları ceza acaba tarihin altın sayfalarında kayıtlı bulunan Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hayatında var mıydı?
Çocuğun sergilediği anormal bir davranış karşısında, anne-babanın ani bir refleks ile ‘çocuğun davranışına’ tepki vermesine ‘Pedagojik tik’ diyoruz. Gösterilen bu tepki, bazen yüksek sesle bağırma, bazen çocuğa vurma, bazen de çocuğun canının yanmasına kadar uzayabilir.
-Sizi mahcup eden çocuğunuza tebessüm etmek, çocuğun normalleşmesine yardım etmek demektir.
-Çocuk kabahatli olsa bile ona koşulsuz bir saygı ile yaklaşmak gerekir ki, olumsuz davranış olumlu hale dönüşsün.
-Ceza, çocuğun kabiliyetlerini körelttiği gibi, negatif bir terbiye usulüdür.
-Çocuk terbiyesinin özü, çocuğun vicdanının sesini duyabilmesine zemin hazırlamaktır.
-Çocuklarda ceza etkin bir yöntem olsaydı, Peygamber Efendimiz en azından bir kez dahi çocuklara ceza vermez miydi?
-Pedagojik tik, içerisinde şiddet unsuru barındırıyormuş gibi görülse de bir şefkat davranışıdır.
-‘Pedagojik tik’te ‘niyet,’ çocuğu, düşmek üzere olduğu tehlikeden bir şefkat refleksi ile uzaklaştırmaktır.
-Kendi çocuğuna pedagojik tik uygulayan anne-babanın niyeti, ‘çocuğa acı vermek’ ve verilen ‘o acı ile çocuğu terbiye etmek’ değildir.
-Niyeti baştan şiddet olan anne, çocuğunun eline vurduktan sonra ‘söylenmelere,’ ‘şiddet gösterilerine’ devam eder.
Şefkat- Şiddet Dengesi
Vicdanı ölmemiş hiçbir anne-baba, ‘bilinçli’ olarak çocuklarına karşı şiddet kullanmaz. Ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuk terbiyesinde en çok başvurulan yöntem, yine de ‘şiddet’tir. “Şiddet nedir?” diye analiz edecek olursak görüyoruz ki, şiddet, cezanın ikiz kardeşidir. Birbirlerine o kadar benzerler ki, şiddet ile cezayı ayırt etmek için ya konunun uzmanı olmak, ya da çok bilinçli bir anne-baba olmak gerekir.
-Anne-babalar, çoğu defa çocuklarına karşı davranışlarının ‘şiddet’ içerdiğini fark etmezler.
-Cezanın asıl yıkıcı tarafı, ‘ceza alanın ceza vermeyi öğrenmesi’dir.
-Şiddet, bir önceki nesilden bir sonraki nesile aktarılarak nesilden nesile bulaşıcı bir hastalık gibi devam eder, gider.
-İnsanları yanlış ve anormal davranıştan alıkoyan şey, karşıdakinin gücünden korkması değil, kendi vicdanının rahatsız olmasıdır.
-Şiddet ve ceza ile çocuğunu terbiye etmek isteyen kişi, kötü niyetli olmayabilir; fakat ‘şiddetin kendisi’ kötüdür.
-Şiddet, sanıldığı gibi kolay vazgeçilebilecek bir alışkanlık değildir.
-Ceza, şiddetin ilk basamağıdır.
-Çocuklar, anne-babasının ‘çocuklarıdır;’ onların köleleri değildir
-Bir davranışın edinilmesi için uzunca bir zamana ihtiyaç olduğu halde, ebeveynler çocuklarından hemen sonuç bekliyorlar.
-Peygamberimiz (a.s.m.) namaz kılma gibi dinen en önemli olan bir davranışın edinilmesinde bile hiç aceleci davranmayı tavsiye etmiyor.
-Birçok ebeveyn çocukların ceza almaması gerektiği ifade edildiğinde, ama Allah da insanları cezalandırıyor, diye itiraz ediyor.
-Allah cehennemi çocukların terbiyesi konusunda sunmuyor.
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları
Çocuk terbiyesine ait konularda yardım için başvurulan kitaplarda ve danışılan uzmanların birçoğunda sıkça ‘hayvanlar’ın nasıl terbiye edildiğinden bahsedilip, daha sonra bu örneklerin insanlar üzerinde nasıl uygulanacağı anlatılmaktadır. Zira birçok psikolog, pedagog ve davranış bilimci, insanlar ile hayvanların aynı soydan geldiğini iddia ettikleri için ‘hayvan terbiye etme usulleri’nin ‘insan terbiyesi’nde de kullanılmasında bir sakınca görmemektedir.
-Maalesef günümüzde birçok kişi, hayvan davranışlarından yola çıkarak, insan davranışlarını anlamaya çalışıyor.
-Çocuk, Anadolu Pedagojisi’nde ‘duyguda özgürlük davranışta disiplin’ prensibi çerçevesinde yaşama uyum sağlattırılmalıdır.
-Çocuk merak duygusu ile değil ama yıkıcılık içinde etrafa zarar veriyorsa, böyle bir durumda anne değil; baba ‘kararlı’ duruşu ile çocuğun davranışına sınır çizmelidir.
-Ceza ile terbiye edilmeye çalışılan çocuklarda görülen en belirgin özellik, verilen cezanın çocuklarda yeni bir davranış bozukluğuna yol açmasıdır.
-Ceza alan çocuk, kendi gururunu koruyabilmek için bir başka anormal davranışa doğru yol alır.
-Çocuk, kendisine ceza verildiğinde iç dünyasında oluşan yaralanmaların acısını duymamak için duygularını devreden çıkartır.
-Ceza alarak yetişen çocukların en belirgin davranış sapması, ‘ezik ve silik’ bir kişiliğe sahip olmalarıdır.
-Çocuklar ceza anında bastırdıkları öfkelerini, daha da şiddetli bir şekilde, başka yerlerde kullanmaktadırlar.
-Çocuk, kendisine verilen bir cezayı, yanlış davranışına değil; kimliğine karşı verilmiş bir ceza olarak algılar.
-Cezanın en bilinen ve çok sık görülen negatif tesirlerinden biri de, çocukta suçluluk duygusunu oluşturuyor olmasıdır.
-Kendini suçlu olarak kabul eden çocuk, arkadaşlarını kendisi gibi suçlular arasından seçebilir.
-Ceza alışkanlığı bulunan ailelerde yetişen çocuklarda, sevgi ve şefkat duygularının gelişmediği görülür.
-Güven duygusu zedelenmiş çocuklarda, annenin ahlak kurallarına ait öğreteceği değerler, çocuğun vicdanında karşılık bulamayabilir.
-Çok basit şekilde çözülecek sorunlar bile, cezanın oluşturduğu negatif tesir ile kompleks bir hal alabilir.
-Zihinsel olgunluğa ermemiş, aklî melekeleri tam çalışmayan kişilere, işledikleri suçlardan dolayı ceza verilemez.
-Çocuk ehil olmadığı, yani yeteneklerinin henüz gelişmemiş bulunduğu sahalardan sorumlu tutulamaz.
-Çocuğun, ceza alabilmesi için ruhî ve fizikî bir olgunluğa gelmesi şarttır. Bu da ergenlik dönemiyle olur.
Çocukta Vicdan Bilinci
Çocukları ‘ceza’ ile terbiye etmeye çalışmak yanlış bir usuldür; bunun yanında çocuk ruhunu tahrip edicidir de. Bu nedenle çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir. Çocukların ceza ile değil, aksine; vicdan ile terbiye olması gerektiği gerek pedagojik, gerekse İslamî kaynaklara dayanarak izah edilecek olunursa, bu noktada akıllara ilk olarak “O halde vicdana dayalı çocuk terbiyesi nasıl olur?” sorusu gelir.
-Çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir.
-Anne-babaların vicdanı, çocukların vicdanının oluşumunda bir ‘çekirdek,’ bir ‘nüve’ hükmüne dönüştürecek kadar önem kazanmaktadır.
-Doğumu takip eden ilk saatlerde, çocuk ile anne arasında sanki büyülü bir şekilde ‘manyetik bağ’ oluşmaktadır.
-Çocuk, annesinin ihmaline uğradığı kadar vicdanı katılaşır.
-Çocuk, annesinden aldığı teselli ile vicdan hissini yavaş yavaş geliştirir.
-Çocuk, yetişkinin sözlerinin ardındaki samimiyetsizliği sezdiği sırada kendi vicdanına güvenini yitirir.
-Çocuk bir ruh okuyucusu olarak, yetişkinin bütün beden dilini ruhu ile beraber okur.
-Bir çocuğun bir yetişkini sevebilmesinin en temel şartı, davranış ve sözlerde samimi olmak, dupduru bir vicdanla varolmaktır.
-Annelere, çocuğuna uyum sağlaması yerine, maalesef, kendisine ayak uydurmaya zorlaması tavsiye ediliyor.
-Henüz konuşma yeteneği olmayan bir bebek, etrafı ile iletişimini ‘ağlayarak’ gerçekleştirir.
-Eğer anne, çocuğun uykuya dalma ve uyanma ‘ritmini’ kendi yaşantısına uydurmaya zorlarsa, bebeğinin ‘biyolojik ritmini’ bozmuş olur.
-Annenin kendisini çocuğuna göre ayarlamaya çalışması, çocuğu rahatlatacak, çocuk sağlıklı bir ruhî gelişim gösterecektir.
-Günümüz insanının hayatını bir kaosa çeviren en önemli faktör, ‘zamanın daralması’dır.
-Günümüz insanı, eşyaya ayırdığı zaman kadar kendisine ve karşısındakine vakit ayıramıyor.
-Dar zamana sıkıştırılmış bir şekilde anne-babalık yapmaya çalışmak, çocuk ruhu açısından oldukça rahatsızlık vericidir.
-Anne-babasının acelesi olmadığını bilen çocuk, ruhunun derinliklerine iner.
-İnsanın bir eşyayı, bir olayı ‘anlamaya’ yönelik olarak içinde duyduğu heyecana ‘merak’ diyoruz.
-Merak duygusu aşırı derecede körüklenmiş çocukların birtakım ruhsal rahatsızlıklar yaşama ihtimali yüksektir.
-Çocuk iç dünyasında oluşan meraklı sorulara cevap bulmalıdır.
-Anne-babalar merak hissinin sönmemesi için verdikleri cevaplarda çok ‘gerçekçi’ ve ‘samimi’ olmalıdır.
-Çocuk anneyle ne kadar etkileşim ve ne kadar engelsiz bir iletişim içerisinde ise kişilik gelişimi o denli güçlü olacaktır.
-Anne “Otoriter olayım, mükemmeliyetçi olayım” derse, çocuğun duygu dünyasını besleyen kanallar tıkanmış olur.
-Babanın görevi, çocukla RUHSAL TEMAS kurarak doğrudan iletişim kurmaktır.
-Çocukla annebaba arasında ruhsal bir temas yoksa, derin bir iletişim de yoktur.
-Kendini kul olarak görme ve kendisini de Allah’a bağlı olarak görüyor olma, benliğin en güçlü halidir.
-Anne-babalar, çocuklarının nefislerini öldüreyim derken, benliklerini tahrip ediyorlar.
-Anne-babanın görevi, çocuğun benliğini güçlendirmektir.
Kız Çocuğunuzun Kişilik ve Karakter Gelişimi
Kız ve erkek çocuğunun karakter oluşumunda farklılıklar vardır. Duygusal bir yapıya sahip olan kız çocuklarının kişilik ve karakter gelişiminde annebabanın kız çocuklarının bu ince ruhunu göz önünde bulundurmaları gerekir. Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa o kişi o kadar kişilik sahibidir’ denir. Kişinin dışa yansıttığı dünya ile içindeki gerçek dünyası arasında fark varsa buna da “kişilik bozukluğu” denir. Bir kişi yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu biliyor, ama buna rağmen yalan söylüyorsa bu bir kişilik bozukluğudur.
-Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa, o kişi o kadar kişilik sahibi’dir.
-Karakter; kişinin bir davranışı sürekli ve iradî olarak yapabilme yeteneğine sahip olmasıdır.
-Baba veya anne, kızının karakteri oluşurken, iradesini elinden alır, onu küçük düşürürse karakter zafiyete uğrar.
-Kız çocuğu duygu dünyası bakımından daha zayıftır, yapı olarak da sığınma ihtiyacı içindedir.
-Anneler özellikle ergenlik döneminde kız çocuğunun kendilerine çok ihtiyacı olduğunu bilmeli.
Çocukta İrade İnşası
Çocuklarda irade inşası, çocuk terbiyesinin en temel unsurudur. Ancak iradenin oluşumu kız çocuklarda ayrı, erkek çocuklarda ayrı gelişir. Ahlak öğretilerinin de sıkı sıkıya çocuk tarafından benimsenmesi çocukta oluşmuş olan iradeye bağlıdır. Yani çocuk, toplumda hoşuna gitmeyen kuralları uyguluyorsa veya ne kadar cazip gelirse gelsin birtakım ahlaksız işlere girmiyorsa, bu, o çocuğun kazanmış olduğu irade ile mümkündür.
-Babanın güçlü ve iradî duruşu erkek çocukta yeni bir irade oluşturmayı beraberinde getirir.
-Ahlak eğitiminin temelinde, duygusal, duyusal eğitim yer alır.
-Çocuk doğduğu andan itibaren anne-babasını gözlemleyerek, anne-babasının ahlak kurallarını, yaşam tarzını benimseyerek kendisinde geliştirir.
-Çocuk 7 yaşından önce gördüğü şeyleri tek doğru olarak kabul eder, anne-baba gibi olmak ister.
-Din eğitiminin ilk aşaması sosyal yaşam ve ahlak kuralları eğitimidir.
-Erkek çocuk cesaret gibi üstün yetenekleri; babasından aldığı gibi, babasının da taklit ettiği aslî beslenme kaynağına; Peygamberimize yönelmeli.
-Çocuk, ergenlik döneminde, kendi fıtratının karşılığı olan bir kişiyle gelişim sürecini tamamlamalı.
-Çocuk, manevî derinlikleri olan ikinci rehberinin yanında fıtratının başka bir boyutunu geliştirir.