Kitap Kategorisinde “KİTAP” Kelimesinden “17” Adet Bulunmuştur.
Rahat Bırakın Beni
Tanıtım
Utangaçlık, sıkılganlık, çekingenlik her gencin az yada çok karşılaştığı sorunlardan biridir. Kiminde az kiminde çok…
Bu KİTAP, çevresi ile kolay iletişim kuramayan, rahatsız olan, çekinen ve sıkılan gençlere yönelik özel olarak hazırlandı.
Kitap bir yandan sosyal fobisi olan Emre’nin başından geçen olayları anlatırken, diğer yandan da utangaç ve çekingen yapılı gençlere bilinçlice yaşama ve sorunlarını tanıma fırsatı vermektedir
İçindekiler
Dikkat! ..................................................... 7
Artık Yeter! .............................................. 9
Hareketli bir gün .................................... 21
Pedagog Yasin Abi ................................. 37
Seni seviyorum oğlum! .......................... 51
Emre’nin içindeki ikinci ses .................. 59
Dedikodu ve Emre’nin iç dünyası ......... 69
Yasin Abi’nin sürprizi ........................... 87
Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi
Tanıtım
Tatil, hayatımızın bir gerçeği. Ama, nedense amaçsızlık ve aylaklıkla özdeşleştirildiği için, bir süre sonra 'can sıkıntısı' üreten; geliştirmeyi bırakın, gerileten acı bir gerçeği de... Peki, bu mudur olması gereken? Tatil, eğitime ara verilen, verilmesi de gereken bir zaman dilimi midir? Yoksa tatil, eğlenceli, harikulade bir eğitim imkanı mı demektir? Eğer öyleyse, özellikle de ailenin bütün fertlerinin tam zamanlı olarak bir araya geldiği bir tatil dönemi, sevgi ve neşe dolu bambaşka bir eğitime nasıl imkân verebilir?
Uzman pedagog Adem Güneş, Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi'nde bu soruların cevabını veriyor. Öğrenmenin ömür boyu, eğitimin de yıl boyu sürdüğü gerçeğinden hareketle, tatili mücevher kıymetinde, keyif ve keşif dolu bir eğitim sürecine dönüştürmenin yolunu anne babalara gösteriyor.
İçindekiler
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... ... ... .11
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 13
Bilinçli Tatil
Bilinçli tatil veya tatil bilinci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . 19
Şimdiye kadar tatil yerine stres yaşamışım (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 20
Tatil ve beklenti çatışmaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . 21
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 22
Tatil ne demektir? . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ..................................................................... 23
Tatil yatıp dinlenmek midir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 24
Yatıyorum, yatıyorum, dinlenemiyorum . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....……...24
Tatil, ritim bozmak değil, ritim tamir zamanıdır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 25
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (2) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 26
Okul dönemi ve vücut ritminin bozulması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 27
Biyolojik ve yapay zaman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 28
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (3) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 29
Doğal dinlenme nasıl olur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Uyku dinlenmenin tek yolu mudur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 31
Düzensiz ve sağlıksız beslenme insanı yorar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 31
Şimdiye kadar tatil yerine stres yaşamışım (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... 32
Hedefsiz tatil kriz doğurur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34
Ailenin tatil hedefi, aile bireyleri tarafından biliniyor mu? . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 35
Tatil hedefleri, aile fertleri tarafından da biliniyor mu? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 35
Tatil çeşitleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 36
Okula/eğitime hazırlığa yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 36
Sosyal tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 37
Doğa ve tabiatı tanımaya yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 38
Eğlenceye yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 38
Sağlığa ve spora yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 39
Kültürel tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 40
Aile içi yerinde yapılan tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . ... 41
Karma tatil: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 41
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (4) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 42
Tatilde zaman planlaması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42
Tatil, depresyona neden olabilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 45
Yaşa göre tatil planı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 46
Okul öncesi dönemdeki çocuklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 46
Okul çağı çocukları . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................................................. 47
Ergenler ve tatil . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................. 48
Çocuklar tatilde ihmal ediliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 51
Yaz sıcakları ve insan psikolojisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 51
Tatilde Ders Çalışılır mı?
Öğrenme faaliyeti her an devam eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 63
Montessori Eğitim Sistemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . 64
Öğrenme olayı insan iradesinin dışında işler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 65
Tatilde, Montessori Sistemi uygulanabilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 66
Kısır döngü ve eğitimde mantık hatası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 67
Başarısızlığa odaklanmak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 67
Ders kitabı mı kullanılmalı; yoksa... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 68
Tatilde Din Eğitimi
Tatilde din dersi verilmeli mi verilmemeli mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 77
Zihin çalıştıkça dinlenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78
Kur’an-ı Kerim öğrenmek için ideal yaş kaçtır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 80
Kanunlara dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................................................... 82
Tatilde dinî hassasiyetlerin terki . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 82
Recep, Şaban, Ramazan ve Tatil . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 84
Oruca bir türlü ısınamadım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 86
Tatilde Geliştirilen Davranış Sapmaları
Kötü alışkanlıkların kazanıldığı dönem. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... 97
1. 0-4 yaş grubu çocuklar: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97
Küçük bir şeker; ama... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... 98
Uykusuz geçen günler, çocuğunuzu agresifleştirir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 99
Anneye muhtaçlık ve çocuğu emanet bırakma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 100
0-4 yaş çocuklarının televizyonla baş başa bırakılması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 101
“Çocuk televizyonları”, çocuklar için faydalı mıdır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 102
Çocuklar neden klipleri ve reklamları ilgi ile izler? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 102
Çocukların Sinsi Düşmanı: Klipler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 103
Kazalara dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... 103
2. 4-7 yaş dönemi çocukların yaz tatilinde edindikleri davranış sapmaları . . . . . . . .... . . . . .104
Kaba ve küfürlü söz, en büyük risktir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 105
Çocuklara yönelik taciz olayları, tatil zamanında artar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 105
Televizyon yine tehlike yine tehlike . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 107
Çocuklar ortada dolaşmasın diye . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 108
Teknolojik oyunlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 109
Tekrarlayıcı zorlamalara bağlı hasar, fizyolojik hasarlar . . . . . . . . . . . . . . ......................... 110
Ritim bozukluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 111
3. Okul dönemi çocuklar ve tatil döneminde kazanılan
kötü alışkanlıklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................112
Tatille gelen çete ve maço kültürü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 112
Almancı çocuğa karşı güç göstermek isterken . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................. 114
Yaz Okulları, Kamplar ve Tatil Aktiviteleri
Tatilin en güzel yanı . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 123
Suyun altında başlayan dostluğumuz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 123
Yaz okulları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .…....124
Yaz okulları, kötü amaçlarla kullanılabiliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 125
Hem eğlence hem de öğrence . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... 126
İzcilik faaliyetleri ve yaz kampları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 127
Babamı kampta tanıdım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 128
Alternatif aktiviteler ve spor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 129
Bungee Jumping . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .................................................... 129
Bungee Jumping nasıl yapılır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 131
Tenis kulüpleri ve tenis sporu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 131
Squash . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 132
Tek başına antrenman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................................... 133
Squash sert bir spordur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 133
Binicilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 134
Ata rasgele binilmez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................. 134
At binmek kolay değildir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . 135
Her yaşta insan ata binebilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ... 135
Buz Pateni . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... ….....136
Scuba Dalıcılığı . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................................ .................... 137
Yüzme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 137
Tatil Sonrası Sendrom
Tatil sonrası hayata yeniden konsantre zorluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 149
Randevu planlamasına dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 150
Para harcama alışkanlığına dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 151
Avuç avuç para harcıyorduk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... .151
Kurulan dostluklar ihmal edilmemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 152
Tatilde sevdiklerinize kart göndermeyi ihmal etmeyin! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... 152
Hediye almayı unutmayın! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .153
Önsöz
Daha önce “Tatil Rehberi” isimli bir KİTAP içinde bir bölüm olarak yayınlanan bu çalışma, muhtevasına daha uygun olarak “Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi” adı altında küçük ve mütevazı bir boşluğu doldurmak üzere yeniden yayına hazırlandı. Tatil, hayatımızın bir gerçeği. Bir işyeri ortamında çalışan anne-babaların yılın belli bir zamanını kapsayan tatilleri olduğu gibi, çocuklarımızın daha uzun bir tatil dönemleri var. Her yıl, öğrenim döneminin arasında iki haftalık bir yarıyıl tatilleri olduğu gibi, yaz aylarının da neredeyse tamamını tatilde geçiriyorlar. Bu tatil dönemleri başladığında, gazetelerde, televizyonlarda klişeleşmiş cümleler duyuyoruz. Tatil, ‘eğitime ara verilmesi’ anlamına geliyor bu haberlere bakılırsa… Acaba öyle mi? Tatil, gerçekten, eğitime ara verilen, verilmesi de gereken bir zaman dilimi midir? Yoksa tatil, okulda eğitim bitmekle birlikte, yeni ve farklı bir eğitim süreci midir? Özellikle de ailenin bütün fertlerinin tam zamanlı olarak bir araya geldiği bir tatil dönemi, sevgi ve neşe dolu bambaşka bir eğitime imkân verebilir mi?
Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi, öğrenmenin ömür boyu, eğitimin de yıl boyu sürdüğü gerçeğinden hareket ederek, tatilin sıkmadan, zorlamadan nasıl mücevher kıymetinde bir eğitim sürecine dönüşebileceğini göstermeyi hedefliyor. Çocuklarımızın hafta sonu, yarıyıl sonu ve yıl sonu tatillerini eğlenceli bir eğitim sürecine dönüşebilmesi için öncelikle biz anne-babalara bir tatil bilinci öneriyor ve bu çizgide ilerleyen ‘tatilde eğitim’ metodları sunuyor. Böylece, çocuğumuzun eğitim ve gelişim sürecinin adeta bir bıçak gibi kesildiği, bilhassa birçok anne için kâbus gibi beklenen bir zaman olmaktan çıkarmanın hem düşünsel arka planını, hem de yolunu ve yöntemini ebeveynlere gösteriyor. Tatili hayatın ritminin bozulduğu değil, olması gereken düzene girdiği; aile içi ilişkilerin gerilediği değil, geliştiği; çocuklarımızın doğrudan kâinatla yüzyüze ve hayatın içinden dersler aldığı ‘şenlikli’ bir eğitim sürecine dönüştürmek, aslında hiç de zor değil. Bütün bunları kısa, öz ve insan odaklı olarak anlatmaya çalıştık bu kitabımızda… Umarız, elinizde tuttuğunuz bu KİTAP, ister bir hafta sonu tatili olsun, ister uzunca bir tatil, ailece huzurlu, keyifli, aynı zamanda öğretici ve eğitici bir tatil için bir vesile olur… İyi tatiller dileğimizle…
BİLİNÇLİ TATİL
Tatiller, yorucu bir okul dönemi ve bütün bir yıllık iş koşuş turma casının ardından üzerimizdeki psikolojik yükün indirilebilmesi için bir fırsattır. Yıl boyunca yaşadığımız streslerin, tar tışmaların, yolunda giden (ya da gitmeyen) işlerin sebep olduğu pozitif veya negatif tesirlerin nötrleştirilmesi için beklenilen günlerdir.
Tatil dönemi, koca bir yılki yorgun luğa “devamlı uyumakla” tepki göstermek değil, bir yıl boyun ca mecburî takip ettiğimiz programdan çıkıp kendi doğal programımızı oluşturma zamanıdır. Başka bir ifade ile bir yıl boyunca bozulmuş olan ritmimizi, tatil döneminde yoluna koyma zama nıdır. Tatilde hem fizikî, hem de ruhî olarak dinlenmenin en te mel yolu, bozulmuş ritmimizi yeniden düzene sokmaktır.
-Bilinçsizce ve rasgele başlanılmış bir tatil, çoğu defa aile üyelerinin beklentilerini karşılamada yetersiz kaldığı gibi, birbirleri ile çatışmalarına da zemin hazırlamaktadır.
-Terminolojik olarak tatile farklı tarifler yapılsa da psikolojik olarak tatilin “Bir başkasının programından çıkıp kişinin kendi programını uygulayabilme özgürlüğü” anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
-Uykunun insanı dinlendirebilmesindeki temel özellik, kişinin sıhhatli ve düzenli uyuyabilmesinde gizlidir.
-Çocukların öğrenmeye en yatkın olduğu zaman dilimi, sabahın ilk saatlerinde başlamakta ve öğlenin ilk dakikaları ile son bulmaktadır. Öğle saatleri ise eğitimde en verimsiz zaman dilimidir..
-Örneğin, sabah çok önemli bir randevusu olan kişi, her ne kadar çalar saati kurmuş olursa olsun, yine de saat çalmadan önce kalkabilir..
-Ormanlık bir arazide yaşayan, bol oksijen teneffüs eden kişinin uykudaki dinlenme süresi ortalama 4 saattir. Yeşilliğin sınırlı olduğu bir şehirde ise istirahat süresi 8 saati bulabilmektedir..
-Sağlıklı bir tatilin ana maddelerinden bir diğeri de tatil hedefinin belirlenmesi ve tatil planının yapılmasıdır. Plansız bir tatil, kaos oluşturmaya adaydır..
-Aile fertlerinden birkaçının isteği doğrultusunda hazırlanan tatil programı, ailenin diğer bireylerinin tatilden istifade etmelerine mâni olabilir..
-Yaz sıcağı, insan vücudunun çalışma sistemini olumsuz etkiliyor. Sıcak nedeni ile vücudun bozulan nem dengesi depresyona sebep olabilmektedir..
TATİLDE DERS ÇALIŞILIR MI?
Genelde çocuklar, yoğun bir okul programının ardından ge len tatil ile KİTAP ve defterlerinden kaçarcasına dinlenmek ister ler. Çocuklarının bir yıl boyunca okula gidip gelmiş olması, birçok anne-babayı da şöyle düşünmeye sevk eder: “Hiç olmazsa ta tilde dinlensinler!” Aslında bu tarzdaki bir düşünce çok da doğru değildir. Kitabın giriş kısmında da izah ettiğimiz gibi, çocukları yoran, bir şeyler öğrenmek değil, yoğun bir tempoya mecburi olarak ayak uydur ma gayretidir. Çocuklar, okul döneminde, neyi öğrenmek isteyip isteme dik lerini kendileri tercih edemezler. Örneğin hiçbir çocuk okulda, “Ben matematik dersi almak istemiyorum” ya da “Matematikte takip ettiğimiz bu KİTAP bana uygun değil” deme lüksüne sahip değildir.
-Kendi bünyelerine ve biyolojik ritimlerine uygun olmayan bir ders planının mecburî takipçisi olmak, çocukları yormaktadır. Hâlbuki tatilde, mecburi olarak uygulanılan bir program yoktur.
-“Çocuklar, tatilde ders çalışmalı mıdır?” sorusuna, “Evet, çalışmalıdır” diye cevap vermeliyiz; ama hemen arkasından, “Ancak” diye ilave etmeliyiz....
-Çocuklar, özellikle tatil dönemlerinde başarısız oldukları derslerde ve sahalarda değil, bilakis başarılı oldukları alanlarda ders çalışmalıdır. Bu şekilde çocukların öğrenim süreçleri sekteye uğramamış olur.
TATİLDE DİN EĞİTİMİ
Dinî hassasiyeti bulunan aileler için tatil, dinî bilgilerin yenilen me si ve tekrarlanması açısından bir fırsat gibidir. Okulların tatile girmesiyle camilerde ve Kur’an kurslarında da bir hareket lilik başlar. Tatilin dinlenme olduğunu düşünen birçok kişi, “Hiç olmaz sa çocuk tatilde rahat bir nefes alsın” diyerek tatil dönemle rinde çocukların din derslerine gitmelerine veya Kur’an kurs larına gönderilmelerine karşı çıkmaktadır. Bir kısım anne-baba da “Çocuk, bütün bir okul sezonu boyunca zaten dinden ve Kur’an’dan uzak kaldı, hiç olmazsa bu ta tili bir fırsat bilip onun bilgi eksikliğini giderelim” diye düşünür, çocuklarını tatilde dinî eğitime teşvik eder. Acaba bu iki görüşten hangisi doğrudur?
-Çocukların ezber yapma kabiliyetleri, (yaklaşık) dört yaşından itibaren başlar.
-Çocuk, Latin alfabesini öğrenirken karşılaşacağı yorgunluğu Kur’an harflerini öğrenirken giderebilir.
-İlk dinî bilgilerin öğretildiği yer ev ortamıdır. Özellikle çocuğun bu konudaki ilk izlenimlerini kendi aile çevresinden aldığı unutulmamalıdır..
TATİLDE GELİŞTİRİLEN DAVRANIŞ SAPMALARI
Yaz tatili, her ne kadar kendi içinde dinlenme ve mutlu olma - yı çağrıştırsa da pratikte bakıldığında, birçok kötü alışkanlığın kazanıldığı dönemlerin başında gelir. Birçok defa, tatile girme den önceki davranışlarla, tatilden sonraki davranışlar pek uyum içinde olmaz.
-Taklit döneminde bulunan çocuklar, tatilde karşılaşacakları birçok davranışı da papağan efekti ile kopyalayacaktır.
-Çocukların klipleri ilgiyle izledikleri sanılsa da aslında o esnada beyinleri bir şok yaşamaktadır. Çocukların yaşadıkları bu şoka ‘klip sendromu’ adını veriyoruz..
-Taciz konusunda çocukların söylediği şeyler dikkate alınmalı, “Aman işte çocuk, kendi kendine bir şey anlatıyor” diye geçiştirilmemelidir. Unutmamalı ki çocuklar bu konuda yalan söylemeyi bilmezler.
-Bir çocuğun tatil süresince uyku düzeni bozulursa buna bağlı olarak biyolojik kapasitesinin performansı da bozulur..
-Okul çağına girmiş; hatta ergenlik dönemini de yaşayan çocuklar, eğer tatil planlarının içerisinde isteklerini bulamazlarsa kendilerini daha iyi ifade edebildiklerini düşündükleri başka gruplarla tatillerini geçirme eğilimine girebilirler..
YAZ OKULLARI, KAMPLAR VE TATİL AKTİVİTELERİ
Tatilin belki de en güzel yanı, tatil aktiviteleri, kamplar ve yaz okullarıdır. Gerek yaz okulları; gerek kamplar; gerekse yapılan aktiviteler, yeni insanlar tanıma, yeni yeni dostluklar kurma adına oldukça önemlidir. Çünkü tatiller, her ne kadar ailecek veya tek başına planlansa da tatil süresince birçok yeni kişiyle tanışma ve sosyal dünyamızı genişletme adına bize çok şey kazandırır.
-Yaz okullarının faydası, takdir edilecek boyutlarda olsa da uygulanan programlar incelenmeli, planı hazırlayan organizatörlerin hassasiyeti bilinmelidir..
-Yaz okulu tercihinde, “eve en yakın olan veya semtimizde çok bilinen yaz okulu bu” düşüncesi ile hareket edilmemelidir.
TATİL SONRASI SENDROM
Güzel bir tatilin en kötü yanı çabucak bitmesidir. Bitmesinin de ötesinde, asıl sorun, tatil sonrasındaki eski hayata yeniden uyum sağlama sırasında çekilen güçlüklerdir. Bilinen bir gerçek var ki planlı ve programlı yapılan tatil, in san hayatında önemli bir yer tutmakta ve tatil sonrası hayata ge çişte zorluklar daha az yaşanmaktadır. Ne zaman ki tatil dönemi bir kaos ve plansızlıkla geçti ise tatil sonrasına ayak uydurmak da o derece zor olmaktadır. Zira planlı yapılan tatilde insanın biyolojik rit mi tahrip olmamış, dengesi kay bol mamıştır. Plansız ve programsız ya pılan tatillerde, bozulan bi yolojik rit min yeniden ayarlanması hayli zahmetli olmaktadır.
-Planlı yapılan tatilde insanın biyolojik ritmi tahrip olmamış, dengesi kaybolmamıştır.
Annelik Sanatı
Tanıtım
Kadın yalnızdır aslında… Eşi olsa da, çocukları bulunsa da… Sevincinde yalnız… Ağlamalarında yalnız… Çocukluğunda yalnız, genç kızlığında yalnız… Çaba içindedir herkes, ondan bir şeyler koparmak için… Kimi sevgisizliğinin doyurucusu gibi tanır onu… Kimi yalnızlığının gidericisi gibi… Ve belki karşılıksızlığından olsa gerek, verdiği "iyi eder" insanı…
Bu kitabın adı her ne kadar Annelik Sanatı olsa da; aslında kadınların eşleri için yazıldı... Annelerin çocukları için… Bir annenin yalnızlığının derinliğini görmek... Ona gerçekten "eşlik" etmek… Ona eşlik ederken, onunla iyi olmak isteyenler için yazıldı… Bir kadının öfkesinin çocuksu zayıflıklarını örtme çabası, kızgınlıklarınınsa artık bunaldığının işareti olduğunu fark etmek isteyenler için yazıldı… Ve belki kendinin nasıl bir anne olduğunu aynada görmek isteyen anneler için yazıldı…
İçindekiler
Önsöz ……………………………….……………………………………………...........13
Birinci Bölüm
ANNELER NEDEN ANNELİK YAPAMAZ? …………………………………….......15
Bir sanattır annelik ……………………………………………………...…......................17
Çocuk terbiyesinde iyi niyet ve şefkat yeterli değil mi? ………………………………... 18
Çocuk terbiye etmek, orkestra şefliği yapmaya benzer ………………………………….18
Annenin taşıma kapasitesi ne kadardır?………………………………………………......19
Sırtında taşıdığı yükler, annenin annelik yapmasına engel olur ……………………….…20
Annenin kendisiyle tanışması……………………………………………………………..21
Peki, anne kendisini nasıl tanıyabilir?…………………………………………………….22
Annenin kendini tanıma rehberi…………………………………………………………..23
1. Annenin yaşama sevinci var mı?……………………………………………….........23
2. Anneye, annelik statüsü verilmiş mi?……………………………………………..…27
3. Anne çocuğunu diledjği gibi terbiye etme özgüllüğüne sahip mi?…………………..28
4. Anne ilk dört yaşına kadar annesinden uzun süreli ayrı kalmış mı?............................29
5. Anne inançlı mı?…………………………………………………………………......30
6. Anne şiddetin hâkim olduğu bir ailede mi yetışti?…………………………………...31
7. Anne geçmişte herhangi bir taciz veya tecavüz yaşamış mı?………………………...32
8. Anne, aileden yeterince destek alıyor mu?…………………………………………...33
9. Anne isteyerek mi çocuk sahibi oldu?………………………………………………..35
10. Anne, çocuğu benimsemiş mi?……………………………………………………....35
11. Anne, eşini seviyor mu, benimsemiş mi?………………………………………….....37
12. Anne, eşi tarafından seviliyor mu, benimsenmiş mi?………………………………...38
13. Annenin sanal bağımlılığı var mı?……………………………………………………39
14. Anne sigara, alkol ve uyuşturucu kullanıyor mu?………………………………….....40
15. Annenin yeterince sosyal yaşantısı var mı?…………………………………………...42
16. Anne kişisel karakter olarak hırslı ve öfkeli mi?……………………………………...42
17. Anne çocuk terbiyesinde bilinçli mi?…………………………………………………43
16. Anne kendi merkezciliğinden çıkabilmiş mi?………………………………………...44
19. Annenin cinsel yaşantısı normal mi?………………………………………………….45
20. Annenin empati yeteneği var mı?……………………………………………………..46
21. Anne yeterince uykusunu alabiliyor mu?……………………………………………...47
22. Annenin yemek düzeni var mı?………………………………………………………..49
23. Annenin gün planlaması var mı?………………………………………………………50
24. Annenin hâlâ enerjisi var mı?………………………………………………………… 51
25. Anne yeterince hareket ediyor mu?…………………………………………………....52
26. Annenin kariyer planı var mı?………………………………………………………....52
27. Annenin fiziksel bir rahatsızlığı var mı?……………………………………………....54
28. Anne ekonomik olarak rahat mı?……………………………………………………...54
Üzerinizdeki yük tablosu…………………………………………………………………....56
Cevaplar nasıl değerlendirilmelidir?………………………………………………………57
9 puan ve üzeri yük: “Kriz’’……………………………………………………………….57
7-8 puanlık yük: ‘Kritik dönem”………………………………………………………… .58
5-6 puanlık yük: ‘Problem”………………………………………………………………..60
4 puanlık yük: “Anormallik başlangıcı”…………………………………………………...62
2-3 puanlık yük: “Dikkat, dengeler bozulabilir!”…………………………………………..63
1 puan ve daha az…………………………………………………………………………...65
Taşıma kapasitesinin üzerinde yük taşımak, kısır döngünün başlangıcıdır………………......66
İkinci Bölüm
ANNENİN ÇOCUĞUNU TANIMA SÜRECİ ………………………………………..........73
Çocuğun tanınması………………………………………………………………………..…..75
Yetişkinlerin üzerindeki çocukluk dönemi izleri………………………………………….......76
Anne kendi “ben”liğinden sıyrılmadıkça çocuğunu tanıyamaz………………………….........81
Bencil anne yoktur; ama…………………………………………………………………….....81
Benmerkezci anne ile bencil anne arasında ne fark vardır?........................................................81
Peki, anne neden çocuğunu yok ederek kendini çocuğunda yaşatır?…………………........….83
Benmerkezci annelerin elinde izzet savaşı veren çocuklar……………………………......…..85
Hayvan terbiye eder gibi insan terbiye edilmez ki!……………………………………............87
Anne çocuğuna verdiği zararı fark etse bile……………………………………………...........90
“Ne derler?” diye çocuk terbiyesi, çocuğu tanımaya engeldir…………………………...........93
“Herkes mi yanlış yapıyor?” yargısı, çocuk tanımaya engeldir………………………….........94
“Gerçek ben” ve “sahte ben”li çocuklar…………………………………………………........95
ÇOCUKLUK DÖNEMİ (0-7 YAŞ)……………………………………………………........98
0-4 yaş çocukluğun gücü ……………………………………………………………….......98
Doğal annelik yeterli…………………………………………………………………….........99
Bu dönemde çocuğun ihtiyaçları anında giderilmelidir………………………………..........104
0-4 yaş döneminde çocuğun güven duygusuna ihtiyacı………………………………......…105
Çalışan anneler ve çocukluk dönemi ihtiyaçları……………………………………...….......107
İhmal edilmiş çocukluk sendromu……………………………………………………...........110
Davranış kodu nedir?…………………………………………………………………….......112
Çalışan anneler bakıcı tutmasın mı?……………………………………………………........113
0-4 ila 4-7 yaş dönemi arasındaki farklar………………………………………………........114
4-7 YAŞ GRUBU ÇOCUKLAR……………………………………………………….......120
Çocuğa kurallar nasıl öğretilir?………………………………………………………...........121
Kural, çocuk tarafından içselleşmişse kuraldır……………………………………....…........121
1. Çocuk sadece kendisi için konulmuş kuralları dinlemek istemez……………………...122
2. Kurallar çocuğun gerçekleriyle uyum içinde olmalıdır………………………………...124
3. Kurallar rastgele zamanda ve rastgele yerde öğretilemez……………………………....125
4. Çocuk ikna olmaktan hoşlanmaz………………………………………………………..127
5. Kurallar gerçekçi ve samimi olmalıdır………………………………………………….128
6. Bir kurala uyma, başka bir şarta bağlanmamalı………………………………………....129
Sosyalleşme ihtiyacı……………………………………………………………………..........130
“Kal” ile değil, “hal” ile terbiye………………………………………………………............132
7-14 YAŞ DÖNEMİ……………………………………………………………………….....133
Metafizik varlıklara ait sorular ………………………………………………………….........135
Yedi yaş grubu çocuklar artık “efendi” olur……………………………………………..........137
Sosyal çevreye katılım……………………………………………………………….…..........138
7-14 yaş çocukları ve “yalan”……………………………………………………….…...........140
Ahlakî eğitim…………………………………………………………………………….........142
Ön ergenlik……………………………………………………………………….……...........143
14-21 YAŞ ERGENLİK DÖNEMİ………………………………………………..…..........144
Erkek çocuk suçluluk psikolojisine girer………………………………………………..........145
Kız çocuk, anneye ihtiyaç duyar…………………………………………...…………........…145
Ergen çocuk eleştirilere tahammül göstermez…………………………………………..........146
Ergen çocuk her an yoldan çıkmaya hazırdır…………………………………...…….......….147
Ergenlik, bir problem dönemi değildir……………………………………..………….......…148
Üçüncü Bölüm
AİLE İÇİNDEKİ ROL KARMAŞASI VE ÇOCUĞUN ANNE BABA İHTİYACI……………………………………………………………………………….....153
Anne-baba aile içinde hangi rolü oynuyor?…………………………………………….....155
Aile bireyleri rollerini biliyor mu?……………………………………………………...…156
Baba olmadan anne, annelik yapabilir mi?……………………………………………......157
Neden anneler, babalık yapamaz……………………………………………………….....160
Baba, ailede “otorite temsilcisi”dir…………………………………………………...…...162
Anne, ailede “stabilizatör”dür………………………………………………………….....164
Çocuğun dünyası anneden ayrı, babadan ayrı beslenir……………………………..….....167
İyi bir baba olmanın metodu: İstişare………………………………...…………………...170
1. İstişare, vakti sabit olan bir gün ve saatte yapılır…………………………………....170
2. İstişare belli bir ciddiyeti gerektirir………………………………………….…........171
3. İstişarenin bir yöneticisi olmalı……………………………………………………...173
4. İstişareye katılım belli bir yaşı gerektirir………………………………………….....174
5. İstişarede kararlar oy birliğiyle alınır………………………………………………...175
6. İstişare aile sorunlarının çözüm adresi olarak bilinmelidir………………………...…175
7. İstişare, çocukların statü kazandığı yerdir………………………………………….....176
8. İstişare masası, kavga edilecek yer delildir………………………………………...…177
9. İstişarede alınan kararlar bir deftere yazılmalıdır…………………………………......177
Dördüncü Bölüm
ÇOCUK TERBİYESİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİ?…………………............179
Çocuk terbiyesi nedir?……………………………………………………………................181
İyi eğitim almak, iyi terbiye olmak demek değildir ………………………………….......183
Çocuk terbiyesinde hedef nedir?…………………………………………………….….......183
Terbiye ve eğitimdeki temel fark nedir?………………………………………………........184
Referans aldığınız değerler nelerdir?……………………………………………….…........185
Normal mi anormal mi?……………………………………………………………….........186
Kime göre normal, kime göre anormal?……………………………………………..…......187
Çocuklar neden aile içindeki normlarla çatışırlar?……………………………………........190
Çocuğunuz küçükken neredeydiniz?…………………………………………………….....191
Anormal davranışlar, çocuğun dünyasına giren yeni “birileri”yle gün yüzüne çıkar………………………………………………………………………............................192
Çocuğun, ailenin değerlerini terk ediş süreci nasıl yaşanır?………………………..............194
1. Çocuğun aile içinde Kendi yerini bulamaması……………………………………......194
2. Çocuğa aile içinde statüsünün verilmemesi………………………………………...…196
3. Çocuğun anne babayı samimi ve güvenilir bulmaması…………………………….....197
4. Çocuk ile anne-babanın beklentilerinin çatışması…………………………………......199
a. Gerçekçi olmayan beklentiler……………………………………………………..…200
b. Hayallere ve uhdelere çocuğun alet edilmesi………………………………………..201
c. Çocuktan onayı alınmamış beklentiler……………………………………………….201
d. Çocuğun beklentilerine ailenin ilgisiz kalması……………………………………....202
5. Anne babanın ebeveynlik statüsünü kaybetmesi…………………………………….....203
6. Çocuğun yaşından büyük olaylarla erken yaşta tanışması……………………………..204
7. Aile ile çocuk arasındaki ergenlik dönemi doku uyuşmazlığına
vaktinde çözüm üretilememesi……………………………………………………………....204
8. Aile içindeki iletişimin sağlıksız yürümesi…………………………………………….205
Önsöz
Annelik, hiçbir şeye benzemez; ne baba ne amca ne de teyze olmaya… Yorucu, yıpratıcı ve kendini yaşamaktan vazgeçirici bir tercihtir anneliktir…
Bir bahçıvan sabrıyla gül dikmek ve dikilen o gülün başında yılmadan, yorulmadan beklemektir “annelik sanatı”… Onu yağmurdan korumak… Doludan sakınmak… İlkbaharda budamak… Yaz sıcağında sulamak… Kışın “Solacak mı acaba?” diye endişe etmektir…
Böylesi hassas bir işin başındaki anne ne kadar rahat ve huzur içindeyse o anneden yetişen güller de o denli güzel ve huzur verici olacaktır. Eğer anne, rahat ve huzurlu bir ortamda değilse, bir çocuk gibi tersleniyor ve azarlanıyorsa, eşiyle bir türlü bitmeyen sorunlar içinde, boğulacak gibi oluyorsa, bir yandan kayınvalide bir yandan görümceler bir yandan da tam olarak güven duyamadığı dost ve akrabalar arasında varlık mücadelesi veriyorsa, ötesinde “Acaba bir teselli olur mu?” diye beklediği eşini de yanında hissedemiyorsa tabii ki onun elinde yetişen güllerin rengi solgun, çiçeklerin boynu bükük olacaktır; tıpkı kendisi gibi…
Ve gariptir annelerden hep “anne gibi anne olma”ları beklenir ve anneye verilen her bir nasihatte, “Anne dediğin fedakâr olmalıdır” denir ve ilave edilir: “Anne dediğin kendi hayatını yaşamamalıdır. Eşinin ailesine saygıda kusur etmemelidir. Evini çekip çevirmelidir. Çocuklarına gözü gibi bakmalıdır.”
Peki; anne insan değil mi? Bunca şeyi tek başına mı yapmalıdır yoksa annenin yanında ona “eş”lik edecek bir de baba mı olmalıdır? Anneye, bir anne şefkatiyle sahip çıkıp “kızım” diyerek kanatlarının altına alacak bir kayınvalide gerekli değil midir?
Annenin sığındığı dualar başına yıkılıyorken, teselli beklediği simalar kendine kaş çatıyorken, parmak sallıyorken o anne ne kadar annelik yapabilir ki?
İşte bu KİTAP, bir yandan “Annelik Sanatı” nın nasıl olacağını, bir gül fidanının nasıl çapalanıp, nasıl sulanacağını anlatırken bir yandan da annenin annelik yapmasına tesir eden tüm faktörleri ele alıyor…
Bu KİTAP sadece anneler için değil, annelere “eş” lik etmek isteyen babalara yönelik olarak da hazırlandı…Umarız; hem anneler hem de annelerin yanında bulunan herkes için faydalı olur…Bir annenin dünyasına doğru iyi seyirler dileğiyle…
1.ANNELER NEDEN ANNELİK YAPAMAZ?
Hiçbir anne "Acaba ben iyi bir anne miyim?" diye tereddüt etmemelidir. Bütün anneler, bir anne kadar şefkatli, bir anne kadar koruyucu, bir anne kadar sevgi doludur... Yeryüzünde hiçbir anne, çocukları için kendini feda etmekten bir an bile tereddüt etmez. Korkak bir anne tavuk bile civcivlerinin tehlikede olduğunu hissettiğinde, ölümü göze alıp yavrularına göz diken tehlikeye karşı baş kaldırmıyor mu? Korkak bir tavuk bile yavrusuna karşı şefkat taşıyorsa ve taşıdığı şefkat onu kahramanca yavrusunu korumaya itiyorsa bu satırları okuyan bir anne nasıl olurda çocuğuna karşı "Ben iyi bir anne miyim?" diye tereddüt taşır ki?
Peki, anneler çocuklarına karşı, bu kadar iyi niyetli ve şefkatli oldukları halde, çocuk terbiyesi neden çok defa hayal kırıklıklarıyla sonuçlanıyor? Terbiyede iyi niyet ve şefkat yeterli değil mi? Bal kokulu şefkat ağacı annelerden nasıl oluyor da zehirli meyveler yetişiyor? Acaba nerede hata yapılıyor da bir zamanların mis kokulu bebekleri, anne babasına kan kusturacak kadar vicdansız olabiliyor?
-Annenin çok iyi niyetli bir anne olması çocuğun iyi yetişmiş bir çocuk olması için yeterli değildir.
-Çocuk terbiyesinin en önemli faktörlerinden biri annenin kendi içine doğru derinleşmiş ve kendisi ile tanışmış olmasıdır.
-Birçok anne, sırtında taşıdığı yüklerin verdiği sıkıntıdan dolayı çocuğuna karşı hoşgörüsüz davranmaktadır.
-Babanın doğumdan hemen sonra duygusal olarak annenin yanında bulunması bir anne için oldukça önemlidir.
-Çocuk terbiyesinin en önemli unsuru yaşama sevincidir.
-Anne çocuğuna fena muamelede bulunurken çoğu defa “hak etmese dövmem” diye kendisini savunur. Halbuki…
-Hayatı olduğu gibi kabul etmek, annenin yaşama sevincini artırır.
-Bir anneye yapılacak en büyük eziyet, ona annelik statüsünün verilmemiş olmasıdır.
-Bir annenin, annelikten en hoşlandığı durumlardan biri de çocuğuna karşı kendini sorumlu hissettiği anlardır.
-Çocuklarını yetiştirmeye çalışan bir anneye, aşırı müdahalede bulunmak, annenin annelik yapma becerisini zedeler.
-Çocukluk yıllarında şiddet görerek yetişmiş anneler, maalesef kendi çocuklarına karşı şiddet uygulamaktadır. Çünkü şiddet, psikolojik bulaşıcılık taşır.
-Çocuğa yönelen psikolojik ve duygusal şiddet, çocuğun ruhunda en az fiziksel şiddet kadar derin izler bırakmaktadır.
-Geçmişte yaşanılan hiçbir şeyden dolayı, bütün bir ömür harap edilmemelidir.
-Annenin çocuk sahibi olmaya hazır olması, annelik yapabilmesi açısından çok önemlidir.
-Anne, kendisini anne olduğuna inandırmakta zorluk çekiyorsa çocuğunu benimsemesi zordur.
-Bütün anneler, eşleri tarafından bir eş olarak sevilmek ve kabul görülmek ister.
-İnternetteki sanal sohbetler ve arkadaşlıklar, günümüz anneleri için en sinsi tehlikelerden biridir.
-Annelik, zayıf refleksle yapılabilecek bir görev değildir.
-Anne, genç kızlık dönemindeki gibi sosyal hayatını devam ettirmekte ısrar ederse kendisine ve çocuğuna zarar verebilir.
-Anne adım adım bilinçlendikçe adım adım üzerindeki yükten kurtulur.
-Anne “ben” merkezcilikten çıkamamışsa büyük bir ihtimalle, çocuğunu kendi hayatını zorlaştıran bir etken olarak görüyordur.
-Bir çocuğun duygularını en iyi şekilde hissedebilen kişi anne, bir çocuğu en iyi şekilde anlayabilen kişi de çok defa babadır.
-Uykusuzluğun verdiği psikolojik baskı altında gününü devam ettiren bir anneden, sağlıklı kararlar ve davranışlar beklenemez.
-Bilinçsiz rejim yapan bir annenin saldırgan ve daha olumsuz olması kaçınılmazdır.
-Düzensiz bir hayat, annenin istediği gibi bir annelik yapmasına engel teşkil edecektir.
-Düzenli spor yapan bir annenin psikolojisiyle, vücudunu hiç çalıştırmayan bir anneninki arasında ciddi fark vardır.
-Birçok anne kariyer planlamasında çocuklarının negatif tesiri olduğunu düşünmektedir.
-Bireyselci toplumlarda, ailenin maddi durumunun yetersizliği, yaşantıyı doğrudan bozar.
-Annenin gereksiz yere bağırmalarının veya hırçın davranışlarının altında yatan; üzerinde taşıdığı yüklerdir.
-Anne, üzerindeki yüklerle çocuk terbiyesinde başarılı olamaz.
-Annenin kendi iç dünyasına bilinçli gözlemler yapması ve bu gözlemlerde elde ettiği kırık noktaları düzeltmek için çaba sarf etmesi oldukça önemlidir.
-Sahiplenme bağı, anneye çocuğunun üzerinde istediği gibi tasarruf hakkının olduğunu düşündürür.
-Hiçbir anne çocuklarının üzerinde bir “sömürü bağı” kurmamalı ve onları kendi “malı” gibi görmemelidir.
-Annelerin çok defa çocuklarını durdurmak için kullandıkları yöntemin masum(!) adı, “ceza” dır…
-Annenin asıl problemi bulunmadıkça ve asıl problemin çözümünde destek olunmadıkça çocuklarına karşı sergilediği hırçınlık ve şiddet eğilimli davranışların da son bulması oldukça zordur.
-Çocuk, anne babanın vesilesiyle dünyaya gelmiş olsa da ayrı bir yaşam hakkına sahiptir.
2.ANNENİN ÇOCUĞUNU TANIMA SÜRECİ
Peki, annenin kendisini tanıması ve nasıl bir ortamda çocuk yetiştirdiğini fark etmesi yeterli midir? Cevabımız, tabii ki "Hayır" olacaktır. Zira çocuk terbiyesinin ana unsurlarından biri de çocuğun tanınmasıdır. Yani sahip olunan çocuk, tanınmadan "çocuk terbiyesi" olmaz... Kucağında tuttuğu yavrusunun hangi özelliklere sahip olduğunu bilmedikçe, gözlem yapma yeteneğini geliştirmedikçe ve çocuğunun gelişim dönemleri içinde nasıl davranacağını öğrenmedikçe annenin çocuk terbiyesinde başarılı olması oldukça zordur. Bu nedenle çocuk terbiyesinin üç önemli unsurundan bahsetmekte fayda var. Bunlardan biri annenin bilinçlenmesi, diğeri çocuğun tanınması ve üçüncüsü de çocuk terbiyesinde kullanılan metotların doğru olmasıdır.
Her bir yetişkin bir zamanlar çocuktur. Yaşanan o çocukluk dönemi, artık hatırlanması imkansız hatıralar arasında, bilinçaltındaki çelik kasanın içinde, sır gibi saklıdır. İşte o sır dolu çelik kasanın içindeki bilgilerden dolayı bugün yetişkinler böyledir. Nasıl ki her bir insanın kaşı, gözü DNA’sında gizlidir; o minicik DNA’lar koca bir insanın bütün şifrelerini barındırmaktadır; çocukluk yıllarında yaşanan bütün olaylar da DNA şifreleri gibi insan davranışlarının temel kodlarını oluşturmaktadır…
-Çocuk terbiyesinin üç önemli unsuru vardır. Bunlardan biri annenin bilinçlenmesi, diğeri çocuğun tanınması ve üçüncüsü de çocuk terbiyesinde kullanılan metotların doğru olmasıdır.
-İnsan şuan üzerinde taşıdığı anlamsız davranışlarının birçoğunu daha çocukluğunun o güçsüz ve çaresiz dönemlerinde yediği darbelerin acısı ile kazanmıştır.
-Her anne yanı başında büyüyen çocuklarının çocukluk dönemini, bir baykuş ciddiyetiyle takip etmeli ve önemsemelidir.
-Anneyi çocuğuna karşı “kör” eden şey, annenin kendi “ben” liğidir.
-Benmerkezci bir anne çocuğuna çok tutkundur. Çocuğunu çok sever. O yüzden farkında olmadan her şeyi çocuğunun adına düşünür. Onun adına karar verir.
-Benmerkezci anne, çocuğunun kendisinden habersiz adım atmamasını sağlar.
-Çocuklarına tarafsız gözle bakamayan bir anne, çocuklarını tanıyamaz.
-Günümüz annelerinin en büyük yanılgısı, “farkında olmadan” çocuk terbiyesinde hayvan terbiye usullerini kullanmalarıdır.
-Çocuk cezayla değil; vicdani kabulle ve ruhuyla terbiye olur.
-Hayvan terbiye eder gibi insan terbiye etme usulleri uygulanan evin içinde gün boyunca anne yorgun ve çaresiz, çocuk hırçın ve arsız olur.
-Annenin üzerindeki yükler, tadıyla annelik yapmaya engeldir.
-Birçok anne, dikkat etse çocuğuna karşı kullandığı pek çok yöntemin aslında annesinden kendisine miras kaldığını fark edecektir.
-Anne farkında olmasa da çocuklarına kendi annesinin gözüyle bakmaktadır.
-Günümüzde anneler, fıtri bir anne-çocuk ilişkisi yaşamak yerine “Etraf ne der?” diye suni bir anneliğe mecbur bırakılmaktadır.
-Bir annenin çocuğunu tanıyabilmesi için kendi hallerinin farkına varması gerekir.
-Çocuk, kendi ruhuna bir saldırı hissederse kendi dünyasını çevresine sergilemekten vazgeçer.
-Çocuk 0-4 yaş arasında karşı konulmaz bir öğrenme arzusuyla, hedefine doğru yönelir.
-Anne, çocuğunun ruhen sağlıklı olmasını istiyorsa onun içinden gelen öğrenme isteğinin önüne geçmemelidir.
-Bir çocuğun dört yaşına kadar en önemli işi, eşyalarla olaylar arasındaki ilişkileri kavramaya çalışmaktır.
-Çocuk öğrenmeye yönelmişken annenin engelleyici veya yasak koyucu tutumu çocuğu hırçınlaştırır ve öfkelendirir.
-0-4 yaş dönemi evresinde annenin en önemli görevi, çocuğunun ihtiyaçlarını anında gidermek ve onun öğrenme sürecinin önüne asla geçmemektir.
-Anne, gereksiz korkulara kapılmadan, çocuğunun tüm ihtiyaçlarını anında hissetmeli ve bu ihtiyaçları koşulsuz bir sevgiyle yerine getirmelidir.
-Çocukluk döneminde güven bunalımı yaşayan çocuk, yetişkinlik döneminde de her an tedirgin ve çevresine karşı güvensizdir.
-Çalışan bir anne her ne kadar çocuğunun kendisine ihtiyaç duymadığına kendisini inandırsa da vicdanı rahat değildir.
-İhmal edilmiş çocukluk sendromu geçiren çocuk, genellikle içe kapanır.
-Bakıcı kadın sendromu bir aileyle çocuk arasında sözel olmayan iletişimin darbe yemesine sebep olur.
-Bir annenin ilk dört yılda bebeğini terk etmemesi gerekir.
-0-4 yaş döneminde çocuklar, önlerine engel çıkartıldıkça “mızmız” ve “inatçı” olur…
-Çocuk 0-4 yaş döneminde kendi ruhunu doyasıya yaşamalıdır.
-“Yapma” ikazı çocuğa bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterir.
-Anne kalabalık cümlelerle, anlaşılması zor ifadelerle çocuğun zihnini yormamalıdır.
-Bir annenin en korktuğu şey “söz dinlemeyen çocuk” tur.
-Çocuklar dört yaşına kadar kuralları anlamaz ve gereksiz bulur.
-Çocuk terbiyesinde ana unsur, çocukla çatışmadan çocuk terbiyesidir.
-Çocuğuna sosyal yaşam kurallarını öğretmeye çalışan bir anne, aceleci olmamalıdır.
-Çocuktan yapabildiğinin ötesinde bir şeyler beklemek gerçekçi olmaz.
-Çocuğunun gerçeklerinden uzak beklentiler kuran anne, her zaman hüsran içindedir.
-Çocuk, yaşam kurallarını hissederek öğrenmelidir.
-Hiçbir çocuk, kendisinin konuya ikna edilmesinden hoşlanmaz.
-Annelik ve sevgi hiçbir şarta bağlanmamalı, çocuklardan beklenilen davranışlar hiçbir şarta bağlanarak istenmemelidir.
-Çocuk; aile içinde kendisi gibi düşünen, kendisi gibi şımaran bir kardeşe ihtiyaç duymaya başlar.
-Çocuk, kardeşleri varsa sosyal hayatta kendisini güçlü hisseder.
-Bir annenin asla yapmaması gereken davranışlardan biri, başkalarının arkasından konuşmaktır.
-Yedi yaş grubu çocuklar, artık neyin somut neyin soyut olduğunu kavrama aralığındadır.
-Anne, çocuğun sorduğu sorulunun cevabını bilmiyorsa cevabı biliyormuş gibi yapmamalıdır.
-Yedi yaş, çocuk gelişimi açısından oldukça önemlidir. Çünkü bu yaşta artık çocuklar minik yetişkindir.
-Çocuğun sosyal çevrede olup bitenlere ilgiyle yaklaşması, anne baba tarafından çok ciddiye alınmalıdır.
-Anne, çocuğun hata yapmasına fırsat verebilecek olgunluğa sahip olmalıdır.
-Ergenlik, çocuktaki yetişkin ruhun ortaya çıkış aşamasıdır.
-Ergen çocuk, anne babasıyla anlaşamaz değil de genelde anne babalar, ergen çocuklarıyla anlaşamazlar.
-Ergen çocuğu olanları bekleyen en önemli tehlike “kötü örnek olan insan” dır.
-Ergenin bir teselliciye her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.
-Ergene illaki bir şey öğretilmesi gerekiyorsa bu, tartışma ortamından uzak bir atmosferde olmalıdır.
3.AİLE İÇİNDEKİ ROL KARMAŞASI VE ÇOCUĞUN ANNE BABA İHTİYACI
Annenin kendisini tanıması ve kendi davranışlarını bilinçli bir şekilde sergiliyor olması, çocuk terbiyesinde yeterli midir? Tabii ki hayır. Her ne kadar anne, sırtında geçmişten kaynaklanan yükleri indirse de çocuğuna davranışları çok olumlu ve bilinçli olsa da çocuk terbiyesi, sadece anneyle bitecek bir konu değildir. Aile içinde çocuk terbiyesinin iki başrol oyuncusu vardır. Biri anne, diğeri de babadır.
Anne çok sağlıklı ve bilinçli olmasına karşın baba, annenin yaptığı her şeyi yıkıp geçiyorsa ne olacak? Ya da annenin çocuğuna aktardığı, kendi değerlerini, ahlak kurallarını ve düzenli davranış kalıplarını bir çırpıda yerle bir ediyorsa ne olacak?
-Günümüz hayat şartları anneyi, hem annelik hem de babalık rolünü yapmaya zorlamaktadır.
-Babanın ihmalinden boşalan babalık görevini de anne yapmaya kalkarsa o evin içi “kaos” a döner.
-Baba olmadan annenin annelik yapması oldukça zordur.
-Otoriter olmak, asla zor kullanmak, asık suratlı ve sert yapılı anlamına gelmemelidir.
-Babanın aile içindeki otoritesini kullanamaması sorunlu bir aile yapısının oluşmasına neden olur.
-Babanın “doğal otorite” olmasının onayını “anne” vermektedir.
-Sevgi, bir ihtiyaçtır. Çocuk, annesinin esirgediği sevgiyi, dış dünyada aramaya başlayacaktır.
-Çocuk babadan kaçtığında, anne sevgi dolu kucağını açmalıdır.
-Baba ilgisinden mahrum kalan erkek çocuklarda kararsızlık, kuralsızlık ve iradesizlik gözlenir.
-Baba ilgisinden mahrum kalan kız çocuklarda huzursuzluk, hırçınlık ve sığınma ihtiyacındaki doyumsuzluk gözlenir.
-İstişaresiz aile, aile olmanın en önemli özelliğini taşımıyor demektir.
-Aile içindeki istişarenin gün ve saati, her fert tarafından bilinmeli, gün ve saat sabit olmalıdır.
-İstişareyle çocuklar, seviyeli bir şekilde fikir alışverişinde bulunmayı yaşayarak öğrenir.
-İstişare masası, ailede herkesin kendi değerini en iyi gördüğü yer olmalıdır.
-Aile istişareleri, ailenin en ciddi mekanizması olarak görülmelidir.
4. ÇOCUK TERBİYESİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
Bir anne “Ben çocuğumu saygılı, ahlaklı ve dürüst olarak eğitmek istiyorum” diyorsa bu annenin çocuk eğitimi diye kastettiği şey aslında çocuk terbiyesidir. Anneler çok defa farkında olmadan “çocuk terbiyesi” yerine “çocuk eğitimi” kelimesini kullanmaktadır.
Peki çocuk eğitimi ile çocuk terbiyesi arasında ne fark vardır? Çocuk eğitiminde, genellikle ahlaki kural ve değerler ön planda değildir. Halbuki çocuk terbiyesinde, çocuğu eğitmek için kullanılan yol ve yöntemlerde, sosyal kabul görmüş değerlerden, ahlak, din, kültür gibi değerlerden referans alınır.
-Eğitim, belirli bir konuda bilgi, beceri ve tecrübe kazandırmaya denilir.
-İyi eğitim almış çocuk, iyi terbiye almış demek değildir.
-Birçok aile, normlara kaynak olarak kendi dini değerlerini veya mahalli kültürlerini esas almaktadır.
-Çocuklarıyla çatışma yaşamak istemeyen bir ailenin normları, dünyanın her yerinde değişmeyecek karakterde olmalıdır.
-Normal denilen şey, din, ahlak, evrensel kabul görmüş değerler içinde yerini alır.
-Çocuğun öğrenmeye çalıştığı konuyla, ailenin öğretmeye çalıştığı konu çelişirse aile kendi normlarını aktarırken sorunlar yaşar.
-Çocuk, başka bir grubun içinde kendini daha iyi ifade edebiliyorsa yavaş yavaş o grubun “norm” larını kabul edecektir.
-Çocuk, biyolojik ve psikolojik olarak anne ve babadan bağımsız bir bireydirÇocuk, ailenin içinde kendi duygularını tam bulamadığı için çok defa, kendisini anlayan birilerine ihtiyaç duyar.
-Çocuğa hak ettiği dönemde, hak ettiği statünün verilmemesi, onu evden ve evin sahip olduğu değerlerden uzaklaştırır.
-Çocuklarının vicdanında yalancı, çıkarcı ve samimi olmayan kişilerin yer edinmesi çok zordur; bunlar anne baba bile olsa.
-Çocuk, vicdanındaki normları, normlar değerli olduğu için değil, anne baba değerli olduğu için kutsal kabul eder.
-Çocuklar, anne babalarınkini değil, kendi hayallerini gerçekleştirmeye çalışırken daha mutludurlar.
-Anne babaların beklentileri çocuk tarafından onaylanmamış ve kabul görmemişse bu, anne babaları hayal kırıklığına uğratabilir.
-Anne babanın statü kaybı çocuğun anormalleşme sürecini hızlandırır.
-Ergenlik döneminde yaşanan sorunlar, çocuğun anormalleşme sürecine katkı sağlar.
Pozitif İletişim
Tanıtım
Eş eşi ya terapi eder ya da terapiye muhtaç eder.
Günümüzde eşler birbirlerini varolduğu hali ile kabul etmedikleri içindir ki, evlilikler incitici bir mücadele alanına dönüşüyor. Kişiler birbirlerini değiştirmek, dönüştürmek ve başkalaştırmak için mücadeleye girerken, koca bir yaşam, yıpranmışlıklar içinde geçip gidiyor.
Kimi zaman, kadın erkekleştikçe, erkek pasifleşiyor; erkek pasifleştikçe, kadın agresifleşiyor. Kimi zaman ise, erkek agresifleştikçe, kadın çaresizleşiyor; kadın çaresizleştikçe arada çocuklar eziliyor.
Halbuki mutluluğun temel esası 'koşulsuz saygı' ve kişinin 'varolduğu hali ile kabul edilmesi'dir.
Ve insan gördüğü, baskı ve zorlamalar kadar değil, 'kendi olmasına izin verildiği kadar' insandır.
Sağlıklı çocuk da, ceza ile korkutularak veya mükâfat ile yönlendirilerek 'davranış kazandırılmış' çocuk değildir. Sağlıklı çocuk; bir davranış 'yanlış' olduğu için o davranıştan uzak durabilecek 'iradeyi' kazanmış çocuktur.
İşte bu KİTAP bütün bunlardan bahsediyor. Belki de, aile içinde pozitif bir yaşam için gözden kaçırılan ayrıntıları sunuyor.
İçindekiler
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 9
Birinci Bölüm: Aile İçi İletişim
Aile İçi İletişimde ‘Kalite. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................................... 13
Hissî-duyusal iletişim, zihinsel iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 14
Ailede Güven Duygusu Nasıl Oluşur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................23
İletişimde benliğin tehdit algısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .........................26
Benliği tehdit eden iletişim sözleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
İletişimde ‘negatif tetikleme’ nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................31
Dolaylı benlik saldırısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 32
Aile içi iletişimde ‘evet’in gücünü keşfetmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 34
Aile içi iletişimde sesin tonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... 36
Aile İçi İletişim ve Problem Çözme Yeteneği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................... . ...... . 39
Aile ferdî kararlarla mı, ‘şahs-ı manevî’ olarak mı yönetilmelidir? .........................................42
Sosyallik Aile İçinde Başlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................45
Kaliteli iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 46
Aile: ilk sosyal çevre . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ 47
Tartışmalarınızı Çocukların Yanında Yapın Ama... . . . . . . . . . . . . . ............................. ...... . . 49
Tartışma kültürü oluşmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . 50
Anne-babası tartışan çocuk, kendini suçlu hisseder . . . . . . . . . . . . . ....................................... 51
Çocuğun gözündeki kara dev: anne-baba tartışması . . . . . . . . . . . ........................................... 52
Çözüme kavuşmayan tartışmaların sonucu: dikkat dağınıklığı, hiperaktiflik . . . . . . . . . ........ .53
Tartışma ortamının önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... 56
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................59
Kopan aile bağlarını, çocuğun kendi dünyasında değerlendirmesi. ..........................................61
Aidiyet duygusu için büyükler de dikkatli olmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 63
Çocuklar, dede ve nine profilini bilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 65
Ailenin çocuğa tanıtımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... . ... 66
Aile Büyükleri ile Anne-Baba Çatışması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 69
Güç gösterisinin mağdurları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . .. 71
Arada kalan çocuklarsa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . 73
Gelin-kayınvalide çatışmasına şahit olan çocukların yaşadıkları . . ..........................................74
İç Sesini Duyabilen Anne-Babalar Olabilmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 77
Doğal anne-baba, kendi fıtratını bilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 79
Çocuk davranışlarındaki anormalliğin kaynağı, anne-babadır . . ............................................ . 82
İkinci Bölüm: Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Ceza, Çocuğun Kişiliğini Bozar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ . 87
Ceza ve çocuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... . 88
Çocuğun Anormal Davranışlarına Tepki Vermeyelim mi? . . . . . . . ........................................ . 93
‘Pedagojik tik’ ceza mıdır?..........................................................................................................94
‘Pedagojik tik’ ne zaman cezaya dönüşür? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 95
Davranış analizinde ‘niyet’ farklılığı; şefkat-şiddet dengesi . . . . . ......................................... . 96
Şefkat-Şiddet Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... . . . .. . 99
Şiddet ve ceza ile çocuk terbiye etmeye çalışanların bahaneleri .............................................. 100
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları . . . . . . . . . . ....................................... 113
(1) Ceza, bir başka anormal davranışı tetikler . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 117
(2) Ceza, ‘utanma’ hissini yok eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 119
(3) Ceza, ‘vicdan’ duygusunu köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 120
(4) Ceza, ‘ezilmişlik’ duygusu oluşturur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 121
(5) Ceza, ‘kontrolsüz öfkeyi’ körükler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 121
(6) Ceza ‘nefret’ duygusunu besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 122
(7) Ceza, çocuğu ‘ikiyüzlü’ yapar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 123
(8) Ceza, ‘yalana’ kapı açar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................124
(9) Ceza, ‘suçluluk duygusu’nu pekiştirir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 125
(10) Verilmiş ceza, bir sonraki cezanın tesirini azaltır . . . . . . . . . ............................................ . 126
(11) Ceza, ceza verenin ‘saygınlığı’nı zedeler . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... . . 127
(12) Ceza, negatif davranışa sebep olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 128
(13) Ceza alan, ceza vermeyi öğrenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . . 129
(14) Ceza, basit sorunları ‘kompleks hale’ getirir . . . . . . . . . . . . . .......................................... . . 129
Bir Davranışın Cezalandırılabilmesi İçin... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 133
Suçun, kasıtlı olarak işlenmiş olması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................134
İdrak nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................ . . 134
Ehliyet nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . . 135
Çocukta Vicdan Bilinci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... . . 137
Vicdanın çocuk terbiyesindeki rolü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . 138
Anne-babanın vicdanı, çocukların vicdanının çekirdeğidir . . . . . ............................................... . 139
Doğumu takip eden ilk saatlerin önemi ve vicdan . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 139
Çocuk, anneye güvenerek hayata güvenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 140
Anne sütü, vicdanı besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. . 141
Çocuğun karşısında duru bir vicdan ile varolmak . . . . . . . . . . . . . . ............................................. . 142
Din bir vicdan işidir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 144
Fıtrat zorlamayı sevmez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . . 146
Duygusal Yoksunluk Vicdanı Köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . 147
Çocuğu kendi düzenimize uymaya zorlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 149
Ağlatarak uyutmak, çocuğun vicdanını katılaştırır . . . . . . . . . . . . . .............................................. . 149
Anne kendini çocuğuna göre ayarlamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 152
Vicdan Eğitimi ve Zaman Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 153
Zamanın genişlemesi ve daralması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 154
Anne-babaların zamanı geniş olmalıdır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................... 156
Merak Duygusu ve Vicdan Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 159
‘Evet’in gücü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 160
Merak duygusunda denge . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . . 161
Merak hissini uyandırırken nelere dikkat edilmeli? . . . . . . . . . . . . . ............................................... 165
Çocuklarda Vicdan Hissi, Kişilik ve Karakterin Merkezidir . . . . . ............................................... .. 167
Çocukta kişilik ve karakter . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 168
Anne-babanın görevi ruhsal iletişimdir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... . 169
Kişilik ve karakter gelişiminde ruhsal iletişimin rolü . . . . . . . . . ................................................. . . 171
Çocuk duygusal iletişim içinde incitilmemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 171
Çocukla mücadele büyük hatadır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 172
Kişilik ve karakterin benlikle bağlantısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 173
Kız Çocuğunun Kişilik ve Karakter Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ 177
Kız çocukta karakter gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 179
İrade anne-babanın elinde olmamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................180
Kız çocuğun dünyasında babanın yeri................................................................................................. 181
Kız çocuğun dünyasında annenin yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...........................................182
Çocukta İrade İnşasının Önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 185
Çocuk terbiyesi kal ile değil, hal ile olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ . 187
Ahlak eğitiminin ikinci dönemi: zihnî eğitim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................188
Ahlakî kurallar erkeğe de kıza da öğretilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................. . 189
Önce ahlak eğitimi gelir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 190
12 yaşından sonra iradeyle tercihin sonucu anlatılmalı . . . . . . . . . .................................................... 191
Ruhsal beslenme kaynağı, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olmalı .......................................................192
Ergenlik döneminde sadece anne-baba yetmez . . . . . . . . . . . . . . . ................................................... . 193
Ek: Çocuk ve Namaz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 195
Önsöz
Bir çocuğun ebeveyninden duyacağı tatlı bir söz, o çocuğun çiçek gibi açıp yaşama sevinci olmasına neden olabileceği gibi, ağır bir söz de onu çaresiz bırakıp bütün gününü zehir edebilir. Bir eşin bir eşe sevgi dolu hitabı, o evde işlerin günlerce yolunda gitmesine neden olabileceği gibi, nefret içeren fısıldaması da kıyametlerin kopmasına neden olabilir. Söz bir büyüdür, sırrı ile söylenirse yaşama sevinci oluşturur. Bir sözün en büyük destekçisi sesin tonu ve vücudun dilidir. Ebeveynler söz söyleme sanatını becerebildiği kadar ebeveyn olabilirler. Maalesef söz tesir etmemeye başlayınca da, ebeveynlerin baskı ve zorlaması baş gösterir. Kimi zaman şiddet içeren bir ceza ve kimi zaman da çocuğun arzu ettiği bir şeyi ona verme karşılığında ebeveynler sözlerinde tesir oluşturmaya çalışırlar. Bu ise bir kısır döngüdür. Zira çocuk ne kadar ceza alırsa, o kadar arsızlaşır; ne kadar mükâfat alırsa, o kadar unutkanlaşır...
Elinizde tuttuğunuz bu KİTAP, sözün tesir edebilmesi için ince ayrıntılardan bahsederken, bir yandan da ceza ve mükâfattın çocuk eğitiminde nasıl da yıkıcı bir rol oynadığına değiniyor. Umarız ebeveynleri bir kısır döngü içine iten ve bir süre sonra ebeveyn itibarını kaybettiren ceza ve mükâfat olmadan pozitif bir aile yaşamının oluşmasına bu KİTAP bir nebze olsun katkı sağlar.
Adem Güneş
Aile İçi İletişimde "Kalite"
“Bütün mutlu aileler birbirlerine benzer, mutsuz ailelerse kendilerince mutsuzdurlar” der Leo Tolstoy. Ona göre, dünyadaki mutsuz aile adedince mutsuzluk sebebi olmasına rağmen, mutlu ailelerin temel özellikleri neredeyse birbirinin aynıdır. Aile içi iletişim ve mutlu aile modelleri üzerine çalışmalar yapan Berna Bridge ise; “Mutlu ve başarılı yaşamanın anahtarı ‘olumlu’ ve ‘yapıcı’ iletişim becerileridir” demektedir.
Hiçbir aile terapistinin, psikolog veya pedagogun itiraz edemeyeceği kadar ortak kabul edilen gerçek; aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisinin, aile içi iletişimin ‘kalitesi’ olduğudur. Bir ailenin mutlu bir hayat sürmesi veya mutsuzluk girdabında bocalaması kadar önemli bir fonksiyona sahip olan ‘aile içi iletişim becerisi,’ maalesef ya yeterince anlaşılmamakta veya sonuçları kadar ciddiye alınmamaktadır.
-Aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisi, aile içi iletişimdeki kalitedir.
-Duyusal iletişim; fertlerin birbirleri ile kurdukları iletişimi, ‘hisduyu’ dünyası ile gerçekleştirmesidir..
-Eşlerin birbirlerinden beklediği şey, anlaşılıyor olmak değil, ‘hissediliyor olmak’tır..
-Bir eşin, diğer bir eşi zihnen algılıyor olması, onun duygularını ‘hissetmesi’ demek değildir.
-Eşler arasındaki iletişim ‘sadece’ birbirini anlamaya ve ihtiyaçları karşılamaya dönükse, bu, ‘doyumsanmış’ bir iletişim değildir.
-Kişiler arasında kurulan iletişimde, ‘sunilik,’ ‘yapmacıklık’ ve ‘sahtecilik,’ muhatabı tarafından çoğu defa oldukça kolay hissedilir.
-Aileyi bir arada tutan çekirdek güç, ‘güven duygusu’dur.
-Eşler güven duygusunu, birbirleri ile kurdukları iletişimle pekiştirir veya zedelerler.
-Aile içinde güven duygusunun oluşabilmesi için, eşlerin birbiri ile kurduğu iletişimde ‘kendi benliklerini tehdit altında hissetmemesi’ gerekir.
-İnsanın duygu dünyasını dengede tutan mekanizma, benlik; aile içi iletişimde oldukça dikkat edilmesi gereken bir noktadır..
-Hedef gösteren ‘sen’ kelimesi, insanın doğrudan benliğine hitap eder ve kişinin benliğini tehdit altına alır.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması
Aile içinde fertlerin birbirleri ile iletişimlerinde güven duygusunu kırıcı, kişilik ve kimliğe saldırıcı unsurlar görülmüyor olsa da, eğer aile içinde üçüncü şahıslar hakkında menfî konuşmalar yapılıyor ise; böylesi bir ortamda bulunan fertler, aslında birbirlerinin benliklerinde ‘dolaylı’ olarak tehdit algısı meydana getirir.
-Sosyal fobi sahibi olan bir çocuk, iletişim yeteneğini kaybeder.
-Anne-babasının problemleri nasıl çözdüğünü gören çocuk, kendisinde problem çözme yeteneği geliştirir.
-Özellikle aile içi iletişimde kullanılan ‘hayır’ kelimesi, kişinin kilitlenmesine, iç dünyasının kapanmasına neden olur.
-‘Hayır’ kelimesi, problem çözme yeteneğini kısıtlar.
-Kullanılan ses tonu da aile içi iletişimin kalitesini belirleyici bir faktördür.
-‘İletişim kurma yeteneği,’ ‘problem çözme yeteneği’ ile ikizdir.
-Aile içi mutluluk, eşler arasındaki iletişim kanallarının açık olmasına bağlıdır..
-Ailenin yönetimi, aile içi toplantılarla, aile içinde oluşturulan istişare mekanizması ile olmalıdır.
-Eşlerin birbirlerini tanıması, birbirlerinin karakterlerini ve çözüm tavsiyelerini bizzat görmesi ancak aile toplantıları ile olur.
Sosyallik Aile İle Başlar
Sosyal çevresi ile iletişimini kesmiş, içine kapanmış ve kimse ile görüşmeyen kişilere halk arasında ‘asosyal kişi’ denilir. Asosyalliğin tanımı her ne kadar bu şekilde yapılıyor olsa da, psikoloji biliminde, asosyal kişilik bozukluğunun tanımı; kişinin sosyal çevresi ile “yeterince ve kaliteli etkileşim içinde bulunamaması” diye çok öz olarak ifade edilebilir. Bir kişinin sosyal çevresi ile yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamaması bazen kişinin içinde yaşadığı ve kimseye açamadığı problemlerin baskısı ile bazen de kişinin gereğinden daha fazla kişi ile iletişim içinde olmasıyla oluşabilir. Her iki durum da kişiyi asosyal hale getirir.
-Kaliteli iletişimin başlayabilmesi için, önce zihinsel, sonra duygusal hazır bulunuşluk seviyesine gelinmeli.
-Bir bireyin ilk ve en kaliteli sosyal çevresi ailesidir.
-Kişi kaliteli iletişimi ancak o kişi için zaman ayırarak ve belli bir psikolojik hazır bulunuşluk seviyesine geldikten sonra gerçekleştirebilir.
-Aile içinde tartışma kültürü olmalı. Çünkü kavgada şiddet ve darp sözkonusuyken; tartışmada böyle bir durum mevzubahis değildir.
-Çocuk, çoğu defa annebabasının neden tartıştığını bilmez.
-Çocuk annebabanın tartışmasına neden olan konuyu bilemediği için, bunu kendi küçük dünyası içerisinde büyütür.
-Çocuğun yanında yapılan tartışmalar mutlaka bir sonuca bağlanmalı.
-Çocuk annebabasının tartışmaları karşısında süner.
-Aile içi tartışmaların adabına uygun yapılmamasının, çocuk üzerindeki en büyük olumsuz etkisi, hiperaktiflik ve dikkat dağınıklığıdır.
-Çocuğun tartışma ortamında bulunuyor oluşu, ona tartışmanın nasıl idare edildiğini öğretir.
-Eşler tartışma adabını bilmiyorsa, konuyu daha sonra konuşmak için, birbirleriyle anlaşma yapmalıdırlar.
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri
Aile büyüklerinin yılda bir kere ziyaret edilmesi, ruhsal bağların kesilmesi ileride anne-babaların başına gelecek felaketin habercisidir. Zira, kopuk bir aile ilişkisi varsa, büyükbaba ve büyükannelerin ruhsal temasları hissettirilmiyorsa, aile büyüklerinin yanına senede bir defa gidildiğinde büyükanne-büyükbaba ile karşılaştığında çoğu defa çocuklar onlardan korkuyorlar.
-Aile büyükleriyle olan irtibat, aidiyet duygusunun varolmasında ve çocuğun güçlü bir ruha sahip olmasında oldukça etkilidir.
-Anne-babalar, aile büyüklerinin ruhî varlığını çocuğa hissettirmelidir.
-Aile büyükleriyle bir arada bulunuyor olmak bir ailenin geleceği açısından oldukça önemlidir.
-Büyükler, kurulmuş olan aile müessesesinin kendisine has birtakım kuralları olduğunu unutmamalı ve bu kuralları kabullenmeli.
-Aile büyükleri, aile içerisindeki statüleri bozucu davranışlar içerisinde bulunmamalı.
-Dede ve nineler, mutlaka torunlarının gözünde çözüm anahtarı olan bir diğer kişi olarak yer etmelidir.
-Aile içerisinde küskünlükler, birbirine karşı düşmanlıklar çocuğun yanında sergilenmemeli.
-Aile içindeki küslüklere çocuk alet edilmemeli.
-Anne-baba ile büyükannedede tartışmasının gizli mağduru, çocuklardır.
-Gelin-kaynana arasındaki çatışmanın asıl mağdurlarından biri, çocuktur.
-Anne ile babaanne arasında geçen gerginlikler çocuk için çok yıpratıcıdır.
-Annesiyle, büyükannesinin çatışmalarına ve tartışmalarına şahit olan çocuklar, çoğunlukla güven kaybı yaşar, ruhen zedelenirler.
-Çocuğunu babaanneden koparan bir anne, aynı zamanda çocuğunu babasından da kopardığını bilmelidir.
-Sağlıklı ruha sahip bir çocuk hiçbir zaman bir aile bireyini diğerine tercih etmeye zorlanmamalıdır.
İç Sesini Duyabilen Anne- Babalar Olabilmek
Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır. Ruhsal dinginliğe erişmeyen kişi anne-baba olursa, çocuklarını yıpratır. Anne-baba olmak, çocuk terbiyesinde çok bilinçli olmak, çok KİTAP okumak ile alâkalı değildir. Kendi iç sesini duyabilen, kendi dünyasında fırtınaları dindirmiş, zayıflıklarının farkına varmış, nefsinin elinde perişan olan biri değil, nefsine karşı kendini geliştirebilmiş ve o makamda bir insan olması lazımdır ki çocuğuna faydalı olabilsin.
-Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır.
-Bir annenin yapacağı en önemli şey; kendi ruhunu, kendi fıtratını duyabilmiş olmaktır.
-Anneler çoğu defa his yeteneğini bıraktığı için annelik yapmakta zorluk çekiyorlar.
-Bir insanın kendisi gibi olabilmesi ve doğal olabilmesi bir anne veya baba için en büyük kazanımdır.
-Tahammülsüz ebeveynler ise çocuğuna ‘tesir gücünü’ kaybeder.
Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Çocuk terbiyesinde nedense ‘suç’ denilince hemen akıllara ‘ceza’ gelir. Hatta öyle ki çocuk terbiyesinde, suç işleyen çocuğa nasıl ceza verileceği, ceza alan çocuğun nasıl ‘adam olduğu’ ballandıra ballandıra anlatılır durur. Peki, suç işleyen çocuğu, ceza korkusu ile terbiye etmek ne kadar vicdanî ve ne kadar İslamî bir usuldür? Günümüz anne-babalarının ‘anlık çözüm’ olarak her an rahatlıkla kullandıkları ceza acaba tarihin altın sayfalarında kayıtlı bulunan Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hayatında var mıydı?
Çocuğun sergilediği anormal bir davranış karşısında, anne-babanın ani bir refleks ile ‘çocuğun davranışına’ tepki vermesine ‘Pedagojik tik’ diyoruz. Gösterilen bu tepki, bazen yüksek sesle bağırma, bazen çocuğa vurma, bazen de çocuğun canının yanmasına kadar uzayabilir.
-Sizi mahcup eden çocuğunuza tebessüm etmek, çocuğun normalleşmesine yardım etmek demektir.
-Çocuk kabahatli olsa bile ona koşulsuz bir saygı ile yaklaşmak gerekir ki, olumsuz davranış olumlu hale dönüşsün.
-Ceza, çocuğun kabiliyetlerini körelttiği gibi, negatif bir terbiye usulüdür.
-Çocuk terbiyesinin özü, çocuğun vicdanının sesini duyabilmesine zemin hazırlamaktır.
-Çocuklarda ceza etkin bir yöntem olsaydı, Peygamber Efendimiz en azından bir kez dahi çocuklara ceza vermez miydi?
-Pedagojik tik, içerisinde şiddet unsuru barındırıyormuş gibi görülse de bir şefkat davranışıdır.
-‘Pedagojik tik’te ‘niyet,’ çocuğu, düşmek üzere olduğu tehlikeden bir şefkat refleksi ile uzaklaştırmaktır.
-Kendi çocuğuna pedagojik tik uygulayan anne-babanın niyeti, ‘çocuğa acı vermek’ ve verilen ‘o acı ile çocuğu terbiye etmek’ değildir.
-Niyeti baştan şiddet olan anne, çocuğunun eline vurduktan sonra ‘söylenmelere,’ ‘şiddet gösterilerine’ devam eder.
Şefkat- Şiddet Dengesi
Vicdanı ölmemiş hiçbir anne-baba, ‘bilinçli’ olarak çocuklarına karşı şiddet kullanmaz. Ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuk terbiyesinde en çok başvurulan yöntem, yine de ‘şiddet’tir. “Şiddet nedir?” diye analiz edecek olursak görüyoruz ki, şiddet, cezanın ikiz kardeşidir. Birbirlerine o kadar benzerler ki, şiddet ile cezayı ayırt etmek için ya konunun uzmanı olmak, ya da çok bilinçli bir anne-baba olmak gerekir.
-Anne-babalar, çoğu defa çocuklarına karşı davranışlarının ‘şiddet’ içerdiğini fark etmezler.
-Cezanın asıl yıkıcı tarafı, ‘ceza alanın ceza vermeyi öğrenmesi’dir.
-Şiddet, bir önceki nesilden bir sonraki nesile aktarılarak nesilden nesile bulaşıcı bir hastalık gibi devam eder, gider.
-İnsanları yanlış ve anormal davranıştan alıkoyan şey, karşıdakinin gücünden korkması değil, kendi vicdanının rahatsız olmasıdır.
-Şiddet ve ceza ile çocuğunu terbiye etmek isteyen kişi, kötü niyetli olmayabilir; fakat ‘şiddetin kendisi’ kötüdür.
-Şiddet, sanıldığı gibi kolay vazgeçilebilecek bir alışkanlık değildir.
-Ceza, şiddetin ilk basamağıdır.
-Çocuklar, anne-babasının ‘çocuklarıdır;’ onların köleleri değildir
-Bir davranışın edinilmesi için uzunca bir zamana ihtiyaç olduğu halde, ebeveynler çocuklarından hemen sonuç bekliyorlar.
-Peygamberimiz (a.s.m.) namaz kılma gibi dinen en önemli olan bir davranışın edinilmesinde bile hiç aceleci davranmayı tavsiye etmiyor.
-Birçok ebeveyn çocukların ceza almaması gerektiği ifade edildiğinde, ama Allah da insanları cezalandırıyor, diye itiraz ediyor.
-Allah cehennemi çocukların terbiyesi konusunda sunmuyor.
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları
Çocuk terbiyesine ait konularda yardım için başvurulan KİTAPlarda ve danışılan uzmanların birçoğunda sıkça ‘hayvanlar’ın nasıl terbiye edildiğinden bahsedilip, daha sonra bu örneklerin insanlar üzerinde nasıl uygulanacağı anlatılmaktadır. Zira birçok psikolog, pedagog ve davranış bilimci, insanlar ile hayvanların aynı soydan geldiğini iddia ettikleri için ‘hayvan terbiye etme usulleri’nin ‘insan terbiyesi’nde de kullanılmasında bir sakınca görmemektedir.
-Maalesef günümüzde birçok kişi, hayvan davranışlarından yola çıkarak, insan davranışlarını anlamaya çalışıyor.
-Çocuk, Anadolu Pedagojisi’nde ‘duyguda özgürlük davranışta disiplin’ prensibi çerçevesinde yaşama uyum sağlattırılmalıdır.
-Çocuk merak duygusu ile değil ama yıkıcılık içinde etrafa zarar veriyorsa, böyle bir durumda anne değil; baba ‘kararlı’ duruşu ile çocuğun davranışına sınır çizmelidir.
-Ceza ile terbiye edilmeye çalışılan çocuklarda görülen en belirgin özellik, verilen cezanın çocuklarda yeni bir davranış bozukluğuna yol açmasıdır.
-Ceza alan çocuk, kendi gururunu koruyabilmek için bir başka anormal davranışa doğru yol alır.
-Çocuk, kendisine ceza verildiğinde iç dünyasında oluşan yaralanmaların acısını duymamak için duygularını devreden çıkartır.
-Ceza alarak yetişen çocukların en belirgin davranış sapması, ‘ezik ve silik’ bir kişiliğe sahip olmalarıdır.
-Çocuklar ceza anında bastırdıkları öfkelerini, daha da şiddetli bir şekilde, başka yerlerde kullanmaktadırlar.
-Çocuk, kendisine verilen bir cezayı, yanlış davranışına değil; kimliğine karşı verilmiş bir ceza olarak algılar.
-Cezanın en bilinen ve çok sık görülen negatif tesirlerinden biri de, çocukta suçluluk duygusunu oluşturuyor olmasıdır.
-Kendini suçlu olarak kabul eden çocuk, arkadaşlarını kendisi gibi suçlular arasından seçebilir.
-Ceza alışkanlığı bulunan ailelerde yetişen çocuklarda, sevgi ve şefkat duygularının gelişmediği görülür.
-Güven duygusu zedelenmiş çocuklarda, annenin ahlak kurallarına ait öğreteceği değerler, çocuğun vicdanında karşılık bulamayabilir.
-Çok basit şekilde çözülecek sorunlar bile, cezanın oluşturduğu negatif tesir ile kompleks bir hal alabilir.
-Zihinsel olgunluğa ermemiş, aklî melekeleri tam çalışmayan kişilere, işledikleri suçlardan dolayı ceza verilemez.
-Çocuk ehil olmadığı, yani yeteneklerinin henüz gelişmemiş bulunduğu sahalardan sorumlu tutulamaz.
-Çocuğun, ceza alabilmesi için ruhî ve fizikî bir olgunluğa gelmesi şarttır. Bu da ergenlik dönemiyle olur.
Çocukta Vicdan Bilinci
Çocukları ‘ceza’ ile terbiye etmeye çalışmak yanlış bir usuldür; bunun yanında çocuk ruhunu tahrip edicidir de. Bu nedenle çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir. Çocukların ceza ile değil, aksine; vicdan ile terbiye olması gerektiği gerek pedagojik, gerekse İslamî kaynaklara dayanarak izah edilecek olunursa, bu noktada akıllara ilk olarak “O halde vicdana dayalı çocuk terbiyesi nasıl olur?” sorusu gelir.
-Çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir.
-Anne-babaların vicdanı, çocukların vicdanının oluşumunda bir ‘çekirdek,’ bir ‘nüve’ hükmüne dönüştürecek kadar önem kazanmaktadır.
-Doğumu takip eden ilk saatlerde, çocuk ile anne arasında sanki büyülü bir şekilde ‘manyetik bağ’ oluşmaktadır.
-Çocuk, annesinin ihmaline uğradığı kadar vicdanı katılaşır.
-Çocuk, annesinden aldığı teselli ile vicdan hissini yavaş yavaş geliştirir.
-Çocuk, yetişkinin sözlerinin ardındaki samimiyetsizliği sezdiği sırada kendi vicdanına güvenini yitirir.
-Çocuk bir ruh okuyucusu olarak, yetişkinin bütün beden dilini ruhu ile beraber okur.
-Bir çocuğun bir yetişkini sevebilmesinin en temel şartı, davranış ve sözlerde samimi olmak, dupduru bir vicdanla varolmaktır.
-Annelere, çocuğuna uyum sağlaması yerine, maalesef, kendisine ayak uydurmaya zorlaması tavsiye ediliyor.
-Henüz konuşma yeteneği olmayan bir bebek, etrafı ile iletişimini ‘ağlayarak’ gerçekleştirir.
-Eğer anne, çocuğun uykuya dalma ve uyanma ‘ritmini’ kendi yaşantısına uydurmaya zorlarsa, bebeğinin ‘biyolojik ritmini’ bozmuş olur.
-Annenin kendisini çocuğuna göre ayarlamaya çalışması, çocuğu rahatlatacak, çocuk sağlıklı bir ruhî gelişim gösterecektir.
-Günümüz insanının hayatını bir kaosa çeviren en önemli faktör, ‘zamanın daralması’dır.
-Günümüz insanı, eşyaya ayırdığı zaman kadar kendisine ve karşısındakine vakit ayıramıyor.
-Dar zamana sıkıştırılmış bir şekilde anne-babalık yapmaya çalışmak, çocuk ruhu açısından oldukça rahatsızlık vericidir.
-Anne-babasının acelesi olmadığını bilen çocuk, ruhunun derinliklerine iner.
-İnsanın bir eşyayı, bir olayı ‘anlamaya’ yönelik olarak içinde duyduğu heyecana ‘merak’ diyoruz.
-Merak duygusu aşırı derecede körüklenmiş çocukların birtakım ruhsal rahatsızlıklar yaşama ihtimali yüksektir.
-Çocuk iç dünyasında oluşan meraklı sorulara cevap bulmalıdır.
-Anne-babalar merak hissinin sönmemesi için verdikleri cevaplarda çok ‘gerçekçi’ ve ‘samimi’ olmalıdır.
-Çocuk anneyle ne kadar etkileşim ve ne kadar engelsiz bir iletişim içerisinde ise kişilik gelişimi o denli güçlü olacaktır.
-Anne “Otoriter olayım, mükemmeliyetçi olayım” derse, çocuğun duygu dünyasını besleyen kanallar tıkanmış olur.
-Babanın görevi, çocukla ruhsal temas kurarak doğrudan iletişim kurmaktır.
-Çocukla annebaba arasında ruhsal bir temas yoksa, derin bir iletişim de yoktur.
-Kendini kul olarak görme ve kendisini de Allah’a bağlı olarak görüyor olma, benliğin en güçlü halidir.
-Anne-babalar, çocuklarının nefislerini öldüreyim derken, benliklerini tahrip ediyorlar.
-Anne-babanın görevi, çocuğun benliğini güçlendirmektir.
Kız Çocuğunuzun Kişilik ve Karakter Gelişimi
Kız ve erkek çocuğunun karakter oluşumunda farklılıklar vardır. Duygusal bir yapıya sahip olan kız çocuklarının kişilik ve karakter gelişiminde annebabanın kız çocuklarının bu ince ruhunu göz önünde bulundurmaları gerekir. Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa o kişi o kadar kişilik sahibidir’ denir. Kişinin dışa yansıttığı dünya ile içindeki gerçek dünyası arasında fark varsa buna da “kişilik bozukluğu” denir. Bir kişi yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu biliyor, ama buna rağmen yalan söylüyorsa bu bir kişilik bozukluğudur.
-Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa, o kişi o kadar kişilik sahibi’dir.
-Karakter; kişinin bir davranışı sürekli ve iradî olarak yapabilme yeteneğine sahip olmasıdır.
-Baba veya anne, kızının karakteri oluşurken, iradesini elinden alır, onu küçük düşürürse karakter zafiyete uğrar.
-Kız çocuğu duygu dünyası bakımından daha zayıftır, yapı olarak da sığınma ihtiyacı içindedir.
-Anneler özellikle ergenlik döneminde kız çocuğunun kendilerine çok ihtiyacı olduğunu bilmeli.
Çocukta İrade İnşası
Çocuklarda irade inşası, çocuk terbiyesinin en temel unsurudur. Ancak iradenin oluşumu kız çocuklarda ayrı, erkek çocuklarda ayrı gelişir. Ahlak öğretilerinin de sıkı sıkıya çocuk tarafından benimsenmesi çocukta oluşmuş olan iradeye bağlıdır. Yani çocuk, toplumda hoşuna gitmeyen kuralları uyguluyorsa veya ne kadar cazip gelirse gelsin birtakım ahlaksız işlere girmiyorsa, bu, o çocuğun kazanmış olduğu irade ile mümkündür.
-Babanın güçlü ve iradî duruşu erkek çocukta yeni bir irade oluşturmayı beraberinde getirir.
-Ahlak eğitiminin temelinde, duygusal, duyusal eğitim yer alır.
-Çocuk doğduğu andan itibaren anne-babasını gözlemleyerek, anne-babasının ahlak kurallarını, yaşam tarzını benimseyerek kendisinde geliştirir.
-Çocuk 7 yaşından önce gördüğü şeyleri tek doğru olarak kabul eder, anne-baba gibi olmak ister.
-Din eğitiminin ilk aşaması sosyal yaşam ve ahlak kuralları eğitimidir.
-Erkek çocuk cesaret gibi üstün yetenekleri; babasından aldığı gibi, babasının da taklit ettiği aslî beslenme kaynağına; Peygamberimize yönelmeli.
-Çocuk, ergenlik döneminde, kendi fıtratının karşılığı olan bir kişiyle gelişim sürecini tamamlamalı.
-Çocuk, manevî derinlikleri olan ikinci rehberinin yanında fıtratının başka bir boyutunu geliştirir.
Çocuk Eğitiminde Doğru Bilinen Yanlışlar
Tanıtım
Çocuk eğitimi, çocuğu ceza ve mükâfat ile "adam etmek" değil, onun dostluğunu kazanabilme becerisidir... Bu beceriyi elde edebilen yetişkinlerdir çocuklarını eğitebilenler...
Çocuk, baskı ve zorlamalar ile sindirildikçe değil, ebeveynine güvenle tutunabildikçe kişiliğini geliştirir.
Çıktığı günden bu yana 100 binin üzerinde okura ulaşan bu KİTAP, "korkmayın çocuk iyidir" sözünden cesaret alan yetişkinlerin çocuğa dost olma hikâyesine dönüştü. Birçok anne baba, çocukları ile dost olmanın verdiği keyifle birbirlerine, "gel sen de çocukla çocuk ol" diye seslendi...
Bir "çocuk dostu" hikâyesi yayıldı ülkemizde…
Bu eserde Pedagog Dr. Adem Güneş, çocuğun anne karnında başlayan yaşam serüvenini ergenlik sonuna kadar ele alıyor, çocuk eğitimine dair "doğru bilinen yanlışlar"ı gözler önüne seriyor…
İçindekiler
Teşekkür 9
Önsöz 11
Embriyo Psikolojisi 15
Genetik karakter nedir? 15
Psikolojik karakter 16
Embriyo psikolojisi 16
Anne-Çocuk Arasındaki Sır 19
İlk saatlerin önemi… 21
Çocuğun özellikleri bilinçaltına kaydediliyor 21
Ten, göz, koku… 22
Anne Sütü Gereksiz mi? 25
Anne sütü 25
Anne sütü, bebeğin her şeyi 27
Anne sütü, kanseri önler 29
Anne sütünün ağız sağlığıyla bağlantısı 29
Emzirme ve uyum süreci 30
Çocuk İhtiyaç Duyduğu An Sevgi Alabilmeli 33
İhtiyaç duyulduğu an sevgi 34
Ofisle kreş arasına sıkışan anneler 35
Duygusal yakından ayrılma 36
Kreş mi, büyükanne mi? 36
O Yüzden Bazıları “Şıpsevdi” 39
“Sevme engelli” olma 40
Anne sevgisinin yokluğu, çocuklarını sevememeye de yol açar 40
Kişi kendiyle yüzleşebilmeli 41
İlgisiz Çocuk Sendromu 43
Bazı anneleri bekleyen risk 43
Ne yapılmalı? 44
“Evlatkolik” Anne-Babalar 47
Bağımlılık mı, sosyal hayata hazırlanamama mı? 48
Çocuk hata yaptıkça tecrübe kazanır 49
Bağımlı ebeveynin çocuğunu bekleyen birkaç tehlike 50
“Bağımlılık” kaos, “bağlılık” huzur getirir 51
Pembe Babalar, Hırçın Anneler 53
Anne gibi anne, baba gibi baba olmak 53
Baba, ailede otorite temsilcisidir 54
Anne şefkat temsilcisi, denge unsurudur 55
“Arkadaş” Değil; “Baba” Gibi Baba 59
Babalar artık nerede? 60
Çok yoğun baba modası! 62
Babasız çocuklarda davranış bozuklukları görülür 62
Çocuk Eğitimi ile Çocuk Terbiyesi aynı mıdır? 65
İyi eğitilmiş çocuk, iyi terbiye edilmiş midir? 65
O halde “çocuk terbiyesi” nedir? 66
Tanımadan “Çocuk Terbiyesi” Olmaz 69
Şahin’in korkak bir kargaya dönüşme hikâyesi 69
Çocuğunuzu yeniden keşfedin 71
Başarı mı başarısızlık mı ölçü olmalı? 73
Çocuğu en iyi anne tanır 74
Akıllı Uslu Çocuk, Terbiyeli Çocuk mudur? 77
Çocuğun Çocuk Olduğunu Unutmayın! 81
Çocuk İçin Oyun Önemli bir “İş”tir 87
Oyun, oyun değildir 88
“Haydi, git biraz oyna!” 89
Oyalamak mı, oynamak mı? 90
Çocukla oyun oynamak, beceri ister 90
Çocuk oynadığı oyunun hâkimidir 91
Oyun amaçsızdır 91
Modaya değil, çocuğa uygun oyuncak 92
6 aydan küçüklere 93
2 yaşa kadar 93
3 yaşından sonra 93
3-5 yaş arası 94
6-8 yaş arası 94
9-11 yaş arası 95
12 yaş ve üzeri 95
Asıl Tehlike Oyuncak Silah Değildir 97
Anormal davranışlar çabuk bulaşır 98
Çocuğun dünyasındaki kırık noktaların işareti... 99
Çocuk oyuncak silahlardan nasıl uzak tutulmalı? 100
Sanal Oyunlar Şiddete Yönlendiriyor 103
“Hepinizi öldüreceğim!” 104
Sanal sorumlulukla “yarı gerçek” yaşam 105
Sanal Yolla Ruhsal Hastalık Bulaşıyor 109
İnternet teknolojisi masum değildir 110
Anne-babalar dikkat 111
Çocuğunuzun Öfkesini Söndürmeyin 113
Öfke, sosyal hayatı düzenler 114
Öfke, çocukları tacizden korur 114
Öfkenin önüne geçilmezse zararlı olmaz mı? 115
Öfke zehir, vicdan panzehirdir 116
Vicdan ve öfke dengesi 117
Çocuk anne-babanın yankısıdır 119
Ebeveynlerin vicdanı, çocukların vicdan tohumudur 120
Bahane, vicdanı öldürür 121
Duyarlılık vicdanı besler 123
Yalan, Vicdan Zehirlenmesidir 125
Yalan, kişiliği koruma ihtiyacından kaynaklanır 125
Yalan, öğrenilen bir davranıştır 128
Çocuk dünyası ve yalan 129
Yalan söyleyen çocuk için ne yapılmalı? 130
Çocuklarda Korku ve Hayata Hazırlanma 133
Korku doğal bir süreçtir 134
Korku provaları 134
Cinsel Eğitim mi, Mahremiyet Eğitimi mi? 139
İstenmeyen gebelik ve bulaşıcı hastalık korkusu 141
Cinsel eğitimle mahremiyet eğitimi arasında ne fark var? 142
Mahremiyet Eğitimi 147
Temel Davranış Refleksi hangi yaşta ve nasıl kazandırılmalıdır? 148
Kardeş, Kardeşin “Kuma”sıdır 153
Kıskançlık onun kanında var 153
Tahrip edilen duygular kıskançlığı başlatır 154
Çocuklara eşit davranmak, kıskançlığı körükler 154
Adaletsizlik, kıskançlığı doğurur 156
Adaletsizlik, güvensizliği;
güvensizlik de kıskançlığı tetikler 156
Statü kaybı ve kıskançlık 157
Çocuklar arası yaş farkı kıskançlıkta rol oynar 157
“Tıpkı babası gibi gözleri var” 158
Çocuğum Hareketli mi, Hiperaktif mi? 161
DEHB nedir? 161
DEHB’nin belirgin özellikleri nedir? 162
DEHB nasıl oluşur? 163
DEHB’nin tedavisi var mıdır? 164
Son bir tavsiye 165
Anne, Allah Nerede? 167
Bilinçaltında büyüyen öcü 168
Her kalpte Allah varsa “O” kaç tane? 169
Çocuğunuzu Allah İle Korkutmayın 171
Zorlu Süreç: Tuvalet Eğitimi 175
Tuvalet eğitimi, anneyle çocuğu yakınlaştırır 177
Tuvalet alışkanlığı çok defa psikolojiktir 179
Pratikte neler yapılabilir? 179
Önsöz
Hani derler ya ilk göz ağrım diye… İşte, elinizde tuttuğunuz bu KİTAP benim yazarlık serüvenimin ilk KİTAPlarımdan biri.
Yıllar önceydi... Paylaşacak çok şeyim vardı, çocuk eğitimine dair...
İçimdeki bir ses, “Yazmalısın, paylaşmalısın çocuğa dair bildiklerini.” diyor, bir diğeri ise “Yazsan ne olacak, kim okur ki?” diye itiraz ediyordu...
Üniversite yıllarımdan beri aldığım notlar vardı, yazık olmaz mıydı onlara, ne de özenerek biriktirmiştim onları anne-babalar ile paylaşmak için... Uzunca yıllar Avrupa’da edindiğim gözlemlerim vardı, söylenecek, kritik edilecek şeyler birikiyordu zihnimde... Dahası, kendi kültürel kaynaklarımızdan edindiğim heyecan verici bilgiler vardı... Mevlânâlar, Yunuslar, Hacı Bektaşlar, Itriler, Haime Analar... İstanbul beyefendisinin nasıl yetiştirildiğine dair yöntemlerimiz vardı... Şefkat, merhamet, mahcubiyet, tevazuu gibi insanın en kıymetli hazineleri vardı, bugün unutulmaya yüz tutmuş... Okuduğum bilimsel makaleler, araştırmalar, KİTAPlar vardı... Dahası ben bir babaydım; çocuk yetiştirmeye dair hatalarım, yanlışlarımın acıları, doğrularımın sevinci vardı paylaşacak...
Belki de farkında olmadan çocuğu tanımaya başlamıştım ben... Çocuk hiç de zannedildiği gibi bir “baş belası” değil, insan olma mücadelesi veren zayıf biriydi… Tek dayanağı anne-babası, içinde yaşayacağı yetişkinler topluluğu idi...
Ama gel gör ki, çocuğa dair yanlış imajlar, onun bir “kedi gibi” terbiye edileceği yanılgısını oluşturuyordu...
Onun bir duygu dünyası olduğu unutulmuştu. Aşağılanıyordu mesela çocuk... Azarlanıyordu yanlış yaptığı bir işte, yanlışın ve doğrunun ne olduğunu henüz bilmeden üstelik... Çocuğun bir duygu dünyası olabileceğine çok dikkat çekilmiyordu.
Onu “adam etmek” için gerektiğinde cezalar veriyor, “akıllansın” diye şiddet uyguluyordu yetişkinler. Ve ben çocuğu işte bu gürültü içinde, sersemlemiş bir halde, sağa sola bakarken buldum. İçim acıdı...
Çocuğa yardım etmeliydim, ama nasıl...
Çocuğun bu kadar yanlış tanınmasını nasıl değiştirebilirdim ki... Utanıyordu anne babalar kendi arkadaşlarının yanında, çocuklarının çocuksu davranışlarından... Toplum da anne-babaları utandırıyordu “Nasıl çocuk yetiştirmiş, şuna bak...” diye. Çocuğun utanılacak biri olmadığını, onun acemi, küçük bir insan olduğunu anlatmayı denemeliydim...
Kim dinlerdi beni bilmiyorum... Çocuğu ceza ile eğitmeye çalışmanın bir utanç değil, gelenek halini aldığı günümüzde ne söyleyebilirdim yetişkinlere? Olsun... Yazmalıydım... ve işte elinizde tuttuğunuz bu kitabı acemice kaleme aldım.
Önce çok yadırgandım, “Ne diyor bu adam?” diye…Eleştirildim… Koca bir toplumun karşısında kendimi yapayalnız hissettim...
Ama gün geçtikçe, “Korkmayın, çocuk iyidir.” sözüne inanlar, çocukla dost olmaya başladıklarında kendilerini de çocukla iyi ettiler... Çocukla çocuk olmanın keyfi başkaydı. Bunu tadanlarsa başka anne-babalara da “gel sen de çocuk ol” diye el uzattılar... Bir “çocuk dostu” hikâyesi başladı ülkemizde...
Geri dönüp baktığımda, şu küçük bilgi kaynağı KİTAP 100.000’in üzerinde satış yaptığını; daha da önemlisi ardından yazdığım KİTAPların cesaretini oluşturduğunu görüyorum.
Bugün artık çocuğun “ceza ile adam edilmeye çalışılmasının” tek ve geçerli bir eğitim metodu olmadığının konuşulması heyecan verici...
Çocuk aziz bir misafirdir, anne-babaların evinde “bir süre” kalmak üzere... O süreç bitince misafirler evden ayrılır. Ebeveynler geri dönüp aziz misafirlerine nasıl davrandığını hatırladığında mahcup olmamalı, utanıp pişmanlık yaşamamalılar…
Kim ki aziz misafirine saygı gösterir, onun dünyayı öğrenmesine gönüllü rehberlik ederse, o çocuğunu kazanır...
Kazanılmış çocukların var olduğu bir dünyada yaşama arzusu ile...
EMBRİYO PSİKOLOJİSİ
Anne karnında dokuz ay geçiren çocuğun tıpkı fiziksel görünümü gibi psikolojik ve ruhi gelişiminin de temelleri usulca atılır.
Anne kendini huzurlu, mutlu hissettiğinde ya da kaygılanıp üzüldüğünde karnındaki bebek tüm bunlardan acaba nasıl etkilenir?
Örneğin, “Bizim çocuk çok çekingen. Kalabalıkta kendini ifade edemiyor, iki kelimeyi yan yana getiremiyor.” diye dert yanarken bu sonucun çocuğun anne karnında yaşadığı psikolojiyle bağlantısı olup olmadığı aklınıza geliyor mu?
“Genetik karakter” anne-babadan alınan genlerin tesiriyle anne karnında oluşuyorsa; ‘psikolojik karakter’in temelleri de yine anne karnında atılır.
ANNE ÇOCUK ARASINDAKİ SIR
Pedagoji bilimi, anne ve çocuk arasındaki bağı araştırırken büyük bir hakikatin perdesini farkında olmadan araladı. Böylece aralarındaki o müthiş bağın gizemli sırrı birazcık daha anlaşılır duruma geldi.
Çocuk yetiştirmek büyük yüktür. Bir çocuğun doğumundan ölümüne kadar tüm sorumluluğunu taşımak hiç de kolay değildir. Bundan dolayı da her insan bu fedakârlığı kaldıramaz.
Çocuğun doğduğu andan itibaren tiksinmeden altını değiştirmek, henüz yürüyemezken onu her gidilen yere kucakta götürmek, gece uykusuz kalmak, gündüz onca yorgunluğa katlanmak sıradan ve kolay bir yaşam değildir. Bu süreci bile bile kabul etmek, ruhen çok güçlü olmayı gerektirir.
“Çocukla anne arasındaki uyum süreci”nde ise anne ruhen güçlenir ve çocuğuna yoğun şekilde bağlanır. Eğer anne çocuğuyla bu ruh bağlanmasını gerçekleştiremezse bu yükün altından kalkamaz. Çocuğun her yaramazlığı veya hırçınlığı annenin bam teline dokunur, aşırı derecede sinirlendirir onu. Hatta bazen de sıradan birçok olay öfke nöbetleriyle bile sonlanabilir.
Anneyle çocuk arasındaki bağlanmanın ne anlama geldiğini netleştirebilmek için çocukla teyze arasındaki ilişkiye göz atmak gerekir.
ANNE SÜTÜ GEREKSİZ Mİ?
Genellikle anne sütünün biyolojik beslenmeye etkileri üzerinde durulur. Oysa ki emzirme dönemi bebeği ruhen besler, anneyle çocuk arasında büyük ve çok önemli bir ilişkinin tesis edilmesini sağlar.
Süt içen çocuğun ruhi beslenmesini hesaba katmadan, sadece beden gelişimini önemseyerek “ilk altı aydan sonra anne sütünün besleyiciliği azalıyor” demek, anneye ve bebeğe yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Kaldı ki bilimsel araştırmalar, anne sütünün ilk altı aydan sonra da besleyicilik özelliği taşıdığını ortaya koyuyor.
ÇOCUK İHTİYAÇ DUYDUĞU AN SEVGİ ALABİLMELİ
Her birimiz sevilmeye muhtaç; ama (maalesef) her birimizin kaşları sevgi isteyene çatık...
Meşhur Psikiyatr Alice Miller, Yetenekli Çocuğun Dramı isimli eserinde, çocukluk yıllarında anne-babalarından yeterli sevgiyi alamamış kişilerin ömürleri boyunca o doyamadıkları sevgiyi başkalarında arayacağından bahseder. Ama bu sevgi arayışı tamamen boşunadır. Çocukluk yıllarında anne-babalarından doyasıya sevgi alamayanların karşısına asla duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilecek birileri çıkmaz. Çünkü o sevgi “zaman” itibarıyla özeldir. Karşılıksız verilmiş olması, ihtiyaç duyulduğu an giderilmesi sebebiyle de çok kıymetlidir…
O YÜZDEN BAZILARI "ŞIPSEVDİ"
Kız ya da erkek fark etmez, anne sevgisi çocukluğun ilk yıllarında hayati önem taşır. Çocuk; özellikle ilk yedi yılda “doya doya” anne sevgi ve ilgisini aldıysa hayatının geri kalan kısmında emin adımlarla ilerleyebilir, neyi, neden istediğini daha iyi değerlendirebilir.
Şefkat hissiyle örülü, karşılıksız anne sevgisinden mahrum yetişen gençler; özellikle ergenlik çağından itibaren içlerindeki bu boşluğu doldurabilmek için o adresten diğer adrese koşma ihtiyacı hisseder.
Anne sevgisinin önemi bu kadarla da kalmaz. Çocukluk yıllarında annesinden yeterince ilgi ve sevgi görememiş gençler, yetişkinlik yıllarında “sevme engelli” olma riski taşır.
İLGİSİZ ÇOCUK SENDROMU
İlgisiz Çocuk Sendromu; insan yaşamında ruhsal gelişimin en hızlı olduğu ilk dört yaş döneminde görülür. Çocukla sosyal çevre arasında sözel ve duygusal iletişimin sağlıklı yürümemesi sonucunda da oluşur. Bilhassa çalışan annelerin, çocuk gelişimi konusunda yeterli donanıma sahip olmayan bakıcı kadınlara emanet ettiği çocuklarda bu sendrom sıklıkla görülebilir.
EVLATKOLİK ANNE BABALAR
Aşırı korumacı ve evlatkolik aile içindeki çocuk, kendini ve kendi kabiliyetlerini tanıyamaz, hata yapmaktan korkar. Yanlış hareket ederek risk almadıkça da atacağı her adımda tereddüt ve kararsızlık yaşar.
Biz, sosyal hayata hazırlanamamış çocukları “anne-baba bağımlısı” diye nitelendirmiyoruz. Çünkü böyle biri, çocukluk döneminde anne-babasına bağımlı olsa da; yetişkinlik yıllarında okuldaki grup liderine, evlendiğinde de eşine bağımlılık riski taşır. Farklı kişilere yapışma ihtiyacı ise bir “davranış sapması”dır.
PEMBE ANNELER- HIRÇIN BABALAR
Sağlıklı aile modellerinde, anne annedir, baba da baba. Çocuk da zaten anne gibi anne, baba gibi baba görmek ister karşısında. Ne yazık ki günümüz sosyal yaşantısı, anne-babaların aile içindeki rollerini altüst etti. Bu duruma çocukların da anlam veremediği kesin. Artık kapısını araladığımız evlerin birçoğunda “pembe babalar” ile “hırçın anneler”e rastlamak oldukça sıradan. Halbuki sağlıklı aile yapısında anne şefkat ve sevgiyi, baba da otoriteyi temsil eder.
ARKADAŞ DEĞİL "BABA" GİBİ BABA
Çeşitli bahanelere sığınarak çocuklarını ihmal eden babaların çocuklarında genellikle aynı davranış sapmalarına rastlıyoruz. Babası olduğu halde babasız büyüyen çocuklar, genelde istikamet tutturmakta zorluk çekerler. Güçsüz ve dirayetsiz olurlar. Aldıkları bir kararı, kırk kez gözden geçirir, başarısızlık karşısında hemen hayal kırıklığına uğrarlar. Sözlerine genelde güven olmaz. Bir gün şöyle, bir gün böyle görünürler.
ÇOCUK EĞİTİMİ İLE ÇOCUK TERBİYESİ AYNI MIDIR?
Çocuk terbiyesinde ise hedeften önce, başlangıç noktası önemlidir. Bunu “referans noktası” olarak isimlendiririz. Çocuk terbiyesinde referans noktaları olarak normlar (evrensel kabul görmüş değerler, örf,adet, kültür, din) alınıyorsa artık bu çocuk eğitimi değil, çocuk terbiyesi olarak tanımlanır.
TANIMADAN ÇOCUK TERBİYESİ OLMAZ
Hiçkimse, bir çocuğun kabiliyetini keşfetme konusunda anne-baba kadar bilgiye sahip olamaz. Özellikle anneler, çocuklarının doğduğu ilk günden itibaren hangi alanlarda kabiliyetli olduğunu anlayabilecek özel bir donanıma sahiptir. Yeter ki bu kabiliyetlerini “empati” kanallarını tıkamadan kullanabilsinler. Tabii ki her anne-baba iyi niyetlidir ve çocuklarının geleceğinin en uygun biçimde şekillenmesini ister. Ancak iyi niyet, her zaman iyi netice vermez.
ÇOCUĞUN ÇOCUK OLDUĞUNU UNUTMAYIN
Örneğin, nezaket ve hürmetle kabul edildiğiniz bir aile dostunuza misafirliğe gittiniz. Çocuğunuzun dikkatini karşınızdaki müzik seti çekiyor, yanına gidiyor ve sesini bir açıp bir kapatarak “akustik keşfe” çıkıyor. Ancak bu ses, misafirlikteki ortama rahatsızlık veriyor. Eğer çocuğunuzun bu tecrübeyi kendi evinde yaşamasına izin vermemiş, onu tatmin olma noktasına kadar özgür bırakmamışsanız; misafirlikte ne derseniz deyin fayda etmez. ‘Dur’, ‘çek elini’, ‘bozarsın yapma’ diye uyarsanız da çocuk için bunlar pek bir şey ifade etmez.
ÇOCUK İÇİN OYUN ÖNEMLİ BİR İŞTİR
Çocuk, kendi hayal gücü ölçüsünde, oyun oynadığı bölgeyi tamamen kontrol altına alır. Çocuğun o anda elinde tuttuğu sadece küçük bir bebek olsa da onun görünmeyen annesi, markete gitmiş çocuklarına süt alıyordur. Yine hastalanmış bebeği babası doktora götürmek için bir kenarda bekliyordur. Hasılı, çocuğun oyun esnasında hayal gücü sınırsız şekilde çalışır.
SANAL YOLLA RUHSAL HASTALIK BULAŞIYOR
nternetle ilgili bilinen en büyük sorun “sanal bağımlılık” olsa gerek. Psikoloji literatürüne de giren sanal bağımlılıkla mücadele, zorlu psikolojik sorunların başında geliyor. Bu nedenle uzmanlar internet kullanıcılarına bilinçli olmalarının yanı sıra interneti iradeli kullanmalarını tavsiye ediyor. Ne var ki internet kullanıcıları her zaman iradeli kişilerden oluşmuyor.
Örneğin, henüz yetişkinlik çağına gelmemiş çocuklar ya da psikolojik rahatsızlığı bulunanlar; bir travma veya depresyon geçirmiş ve kendini sanal dünyaya atmış olabilir. Bu tarz kişilerin tam anlamıyla irade sahibi olacağından emin olamayız. Dolayısıyla kapıları her türlü insana açık olan internetin mevcut haliyle özellikle gençler için tehlike saçtığını açık şekilde söyleyebiliriz.
ÇOCUĞUNUZUN ÖFKE DUYGUSUNU SÖNDÜRMEYİN
Günümüz çocuk terbiyesinde doğrularla yanlışlar iç içe girdiği için anne-babalar çocuklarını terbiye ederken sağlıklı bir insanda bulunması gereken birçok özelliği de bilinçsizce köreltiyor. Bunların başında da çocuklarda yok edilmeye çalışılan “öfke” duygusu var.
-Öfke sosyal hayatı düzenler.
-Öfke çocukları tacizden korur.
Öfke terbiyesinde, ‘vicdan’ duygusunun kullanılması hayati önem taşır. Anne-babalar, 4 yaşından itibaren çocuklarındaki vicdan mekanizmasını çalıştıracak terbiye metotlarını hayata geçirmelidir. Sadece bununla da kalmamalı, zaman zaman onları vicdan testine tâbi tutup vicdan mekanizmalarının doğru çalışıp çalışmadığını da kontrol etmelidir.
-Öfke gelişir, vicdan terbiyesi unutulursa; o çocuğun ileride problemlerin merkezi olma olasılığı yüksek olur.
-Çocuklar anne-babanın yankısıdır. Ebeveynler çocuklarına nasıl seslenirse çocuklar da onlara aynı karşılığı verirler.
-Ebeveynlerin vicdanı, çocukların vicdan tohumudur.
-Bahane, vicdanı öldürür.
-Duyarlılık vicdanı besler.
YALAN VİCDAN ZEHİRLENMESİDİR
-Yalan, kişiliği koruma ihtiyacından kaynaklanır.
-Yalan, öğrenilen bir davranıştır.
Çocukların 6 yaşına kadar söyledikleri birtakım gerçek dışı beyanlara “yalan” diyemeyiz. Zira 6 yaşından küçük çocuklar henüz hayal dünyasıyla gerçekleri tam ve net şekilde ayıramadıkları için bazen hayal dünyasında canlandırdıkları bir şeye kendileri de inanır ve sanki gerçekmiş gibi etrafındakilerle paylaşır. Böylesi bir durumda ebeveynlerin paniğe kapılmalarına gerek yoktur. Zira çocuğun buradaki sözleri, bizim anladığımız manada yalan değildir.
Çocuklarda 6-7 yaşından sonra yalan söyleme alışkanlığı devam ediyorsa işte o zaman anne-baba önce kendini, sonra çocuğun çevresini, daha sonra da çocuğu bir kere daha gözden geçirmelidir. Zira yalan alışkanlığı başlamış çocuğun mutlaka bu kötü alışkanlığı kaptığı bir yer vardır. Bu, bazen bir televizyon dizisi, okul arkadaşı, bazen de ebeveynin bizzat kendisi ya da evde gereksiz yere yükselmiş gerilim olabilir.
ÇOCUKLARDA KORKU VE HAYATA HAZIRLANMA
Özellikle 6 yaş grubu çocuklarda çok sık görülen korkular, birçok anne-baba tarafından “abartılı” bulunur, gerektiği gibi müdahale edilmez. Ancak çocukluk yıllarındaki bu korkular, ilerleyen yıllarda birtakım ruhsal kırılmalara neden olabilir.
Korku olmazsa insan da olmaz. Bütün korkulardan arınmış biri, toplum için potansiyel bir tehlikedir. Korku, insanın topluma uyum sağlamasını, eş dost ve arkadaşıyla belli sınırlar içinde yaşamasını sağlayan en önemli insani reflekstir. İnsan bu refleksin nasıl kullanılacağını belli yaşlarda, belli provalar yaparak öğrenir ve bu şekilde yetişkinliğe doğru ilerler.
CİNSEL EĞİTİM Mİ MAHREMİYET EĞİTİMİ Mİ?
Bir grup çocuğa aynı ortamda cinsel bilgi vermek, ne taciz olaylarının önlenmesinde ne de çocukların cinsel kimliklerinin sağlıklı şekilde oluşmasında doğru bir yöntemdir.
Zira çocukta cinsel öğrenimin tedricen ve adım adım gerçekleşmesi gerekir. Cinsel kimlik oluşumunda en kritik nokta, çocuğun ruhi ve zihnî gelişimi ölçüsünde “çok hassas” ve “bilinmesi gerektiği kadar bilgi” prensibiyle eğitim verilmesidir.
Cinsel eğitim, bir grup çocuğa topluca verilir. Bu durumun (yukarıda da izah edildiği gibi) çocukların ruh sağlığını zedeleme riski vardır. Halbuki “mahremiyet eğitimi” kişiye özeldir. Her çocuk ayrı ayrı eğitilir. Çocuğu eğitecek olan şahıs ise öncelikli olarak çocuğun birinci derecede yakınlarından biridir. Eğer onlar uygun değilse mutlaka konunun uzmanı bir kişi yardımcı olur. Mesela kız çocuklarının mahremiyet eğitiminde birinci derece yakını annedir.
MAHREMİYET EĞİTİMİ
Çocukların mahremiyet eğitimi asla sadece nasihatle veya korkutmalarla tamamlanamaz. Çocukların kendi bedenlerine yönelecek tehlikelerden kurtulabilmeleri ve korunabilmeleri için verilmesi gereken mahremiyet eğitimine “Temel Davranış Refleksi” denir.
“Temel Davranış Refleksi”ni eskiler “utanma-haya duygusu” olarak da tanımlarlar. Ancak üzülerek belirtmek gerekirse günümüz anne-babaları kendi çocukları açısından hayati önem taşıyan Temel Davranış Refleksi’nin nasıl kazandırılacağı konusunda yeterince bilgi sahibi değiller.
“Bedenim bana aittir” bilinci: Daha bebekliğinden itibaren kendini rahatlıkla yetişkinlerin eline bırakan bebeğin ilerleyen yıllarda bedeninin farkına varması ve çevresindeki yetişkinlerden ayrı bir birey olduğunu hissetmesi gerekir.
Bedeninin kendisine ait olduğu hissini kazanamamış ve vücudu üzerinde başkalarının bir şeyler yapabileceğini düşünen çocuk, rahatlıkla taciz tuzağına düşer.
“İzin verirsem dokunabilirsin” bilinci: Bu bilincin oluşturulması için anne-baba, çocuğunun vücudunu hoyratça kullanmaktan kaçınmalıdır. Ebeveynlerin çocuklarını öperken “Seni öpebilir miyim?” diye izin istemeleri bu bilincin oluşmasında etkilidir. Çocuğun güçsüz bedeninin herkes tarafından izinsiz kullanılması, çocukların kendi bedenlerini koruma refleksini kırar.
KARDEŞ, KARDEŞİN "KUMA" SIDIR
Kıskançlık insan fıtratında hazır bulunan bir mayadır. İnsanın hayatını devam ettirebilmesi için bu duyguya ihtiyacı vardır ki kendi elindeki değerlere sahip çıkabilsin...
-Tahrip edilen duygular kıskançlığı başlatır.
-Çocuklara eşit davranmak kıskançlığı körükler.
-Adaletsizlik, kıskançlığı doğurur.
-Adaletsizlik, güvensizliği; güvensizlik de kıskançlığı tetikler.
-Çocuklar arası yaş farkı kıskançlıkta rol oynar.
ANNE ALLAH NEREDE?
Yedi yaşa kadar olan çocukların, “Allah nerede?” sorusundaki kastı, ismini duyduğu eşyaların zihinde şekillendirme çabası, isteğidir. Çocuk en iyi bildiği kavramla yeni duyduğu kelime arasında kıyas yaparak çevreyi tanımaya çalışır. Örneğin, “Bir hafta sonra teyzene gideceğiz.” dediğinizde, çocuk “bir hafta”nın ne demek olduğunu henüz bilmiyorsa, “Yedi kere akşam olacak, ondan sonra gideceğiz.” gibi bir açıklama yapmalıdır ebeveyn. Yani çocuk, bir önceki tanıdığıyla daha sonra tanıyacağı şey arasında ilişki kurarak hayatı algılamaya çalışır.
On dört yaşa kadar olan çocuklara verilecek cevapta, akıl ve mantık ön planda olmalı veya soruya, soruyla karşılık verilmelidir. Çocuğa kendi zihnî kapasitesi ölçüsünde ufuk ve düşünce boyutu açacak yaklaşımlar sergilenmelidir.
Yirmi bir yaşa kadar olan gençlere ise yazının başındaki tasavvufi açıklamalar yapılabilir. Gençlerle, şu anlayışta bir iletişim kurulmalıdır: “Allah kalbimizde. Eğer kendimizi ve kalbimizi keşfedebilirsek onun bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu göreceğiz.” ya da “Allah ötelerde. Kürsüsünde. Arşında. O, kâinatı kuşatmışlığıyla her an, her zerrenin hâkimi ve sahibi.”
Bütün bunların ötesinde bazı anne-babalar da yanlış davranış sergileyen çocuklarını cehennemde yanmakla tehdit eder. Bu şekilde çocuk terbiyesi kesinlikle olmaz. Zira 12 yaşından küçük çocuklara her ne sebeple olursa olsun; Allah’ın gazabı, cehennemin azabı gibi cezayı gerektiren konulardan bahsedilmemelidir. Zihinsel gelişimini henüz tamamlamamış çocuk, bunun gibi tehdit içeren anlatım ve nasihatlerden ürker, korkar ve ilerleyen zamanlarda da nefret eder hale gelir.
ZORLU SÜREÇ: TUVALET EĞİTİMİ
Çocuklar için altını ıslatmak oldukça keyif verici bir eylemdir. Çocuk tuvaletini yaparken haz alır. Dikkat etmişsinizdir, birçoğu altını ıslatacağı zaman duraksar, ebeveynin karşısına geçer, gözlerine masumca bakarak tuvaletini usulca yapar. Yüzündeki memnuniyetten de anlaşıldığı gibi çocuk tuvaletini yaparken haz alır, sakinleşir ve mutlu olur. Çocuğa tuvalet alışkanlığı kazandırmak ise onu bu olumlu duyguları yaşamaktan vazgeçirmektir.
-Tuvalet eğitimine önce büyük tuvaletten başlanmalıdır. Ardından gündüz küçük tuvalet ve son olarak da gece alışkanlığı kazandırılmalıdır.
-Tuvalet eğitimine başlandığı andan itibaren çocuğun ıslaklığı hissetmesini engelleyecek kaliteli bezler kullanılmamalıdır.
-Tuvalet alışkanlığı kazandırılmış çocuğa tutarlı davranılmalıdır. Bazen bez bağlayıp bazen bağlanmayan çocukların tuvalet eğitim süreci oldukça uzar.
-Çocuk gündüz altını ıslattığında (hava soğuk değilse ve sosyal ortam müsaitse) birkaç dakika ıslak altla bırakılmalıdır. Bu süre çok uzatılmadan temiz bir iç çamaşırla çocuğun üstü değiştirilmelidir.
-Çocuğun altı değiştirilirken psikolojik, duygusal, fiziksel şiddet uygulanmamalıdır. Çocuk ilk defa karşılaştığı bu ıslaklık ve utanma hissini kendi iç dünyasındaki dinamiklerle dengeleyip çözmeye çalışmalıdır. Yalnız “Offf bıktım ya!”, “Yine mi altına yaptın?” gibi cümlelerin, çocuğun oluşturmaya çalıştığı bu iç dinamikleri altüst ettiği akıldan çıkarılmamalıdır.
-2 yaşını geçmiş hiçbir çocuk altı ıslak olarak dolaşmaktan hoşlanmaz. Sizin ayrıca bir şey söylemenize gerek yoktur. Söyleyeceğiniz her ezici söz, süreci uzatacağı gibi çocuğunuzda farklı davranış bozukluklarının görülmesine de yol açabilir. O yüzden anne-babalar oldukça dikkatli olmalıdır.
-Gece kazandırılacak tuvalet alışkanlığında çocuk gündüz bol su ve sıvı içecekler tüketmeli. Ancak yatmadan en az bir saat önce artık vücuduna sıvı almamalıdır. Susamaya neden olacak yağlı, tuzlu ve tatlı yiyecekler çocuğa yedirilmemelidir.
-Gece kazandırılacak tuvalet alışkanlığında, çocuğun altını ıslattığı saatler bir çizelgeyle tespit edilmeli ve çocuk o saatlere denk gelecek şekilde tuvalete götürülmelidir.
-Çocuk gece kaldırıldığında tuvalet ihtiyacını giderirken uykulu olmamalıdır. Önce uykusu ve bilinci açık hale getirilmeli, daha sonra ihtiyacını gidermesi istenmelidir.
-Çocuğuna tuvalet alışkanlığı kazandırmaya çalışan bir anne, bol bol yedek çarşaf, nevresim, yedek iç-dış çamaşır bulundurmalıdır. Bu konuda sıkıntı yaşanmak anneyi agresifleştirir. Çocuk da bu durumdan olumsuz etkilenir.
-Çocuk gece altını ıslatmış ise asla örselenerek veya hırpalanarak yatağından kaldırılmamalıdır. Bu tarz davranışlar çocuğun akıl sağlığı açısından oldukça tehlikelidir.
-Uykusu ağır çocuklara gece tuvalet alışkanlığı kazandırılması zor olabilir. Böyle durumlarda daha fazla gayret gösterilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
-Erkek çocuklar sünnet ettirildikten sonra daha kolay tuvalet alışkanlığı kazanır.
-Uzun süreli uğraşlar neticesinde kazandırılamayan (özellikle) gündüz tuvalet alışkanlıklarında psikolojik veya fizyolojik sorunlar olabileceğiunutulmamalıdır.
-Çocuk her ne kadar iki yaşından itibaren mesane yollarını kendi iradesiyle kontrol altında tutabilme becerisine sahip olsa da bu kazanımı nasıl kullanacağını öğrenmesi gerekir. Bu itibarla bakıldığında; iki yaşına gelen çocuk psikolojik açıdan hazır değilse tuvalet eğitiminin kazandırılması da oldukça zor olur.
Doğal Ebeveynlik
Tanıtım
Bugün çocuklarda karşılaşılan problemlerin çoğunun temelinde, çocuğun kendi gibi olmasına izin verilmemesi yatar. Çocuk içinde hissettiği coşkuyla sağa sola koşacak olsa “Bu çocuk hiperaktif mi ne, bir türlü yerinde durmuyor” ikazlarının, bir şeyleri merak edip birkaç soru sorsa “Amma meraklısın sen de yani…” diye alaya almaların, kendisi için seçilen bir kıyafetin rengini beğenmediğini söylese “Sana elbise alanda suç zaten” şeklindeki bastırmaların, bir yemeğin damak tadına uymadığını ifade edecek olsa “Sende de hiç zevk yokmuş” gibi aşağılamaların normal kabul edildiği bir toplumda, çocuğun kişiliğini koruma mücadelesi her anne babanın insanlık görevidir.
Bu KİTAPta çocukların davranışları “öğrenme”sinin değil “edinmesi”nin, bir başkasını taklit ederek değil kendi “irade”sini ortaya koyarak istenen davranışları kazanmasının yolları üzerine ufuk açıcı bir anlayışla karşılaşacaksınız.
Adem Güneş, çocukları ceza ve mükâfat kıskacına almadan, onlara insan olmanın değeri yaşatarak ebeveynlik etmenin mümkün ve değerli olduğunu dolu dolu bir içerikle aktarıyor. Doğal Ebeveynlik, duygularındaki özgürlüğü davranışlarında disipline dönüştürebilen, “kendisi olabilen” çocukların anne babalarının yeni yol arkadaşı…
İçindekiler
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………………..9
EDİTÖRDEN NOTLAR……………………………………………………………………11
Davranış Eğitimi mi İrade Eğilimi mi?……………………………………………………15
Bizim Çocuğun içinden Hiçbir Şey Yapmak Gelmiyor…………………………………...17
“Merak” Anlayabilme Çabasıdır…………………………………………………………...24
Merak Duygusu Heyecan Oluşturur……………………………………………………….25
İtici Bir Güç Olarak “Taklit” Hevesi………………………………………………………27
Fıtrat Tetiklenmesi Nedir?…………………………………………………………………30
İnsan Olabilme Gücü: “İrade”……………………………………………………………..33
“Bilinçsiz irade” Kullanımından “Tercih Edici İradeye” Geçiş……………………………35
Davranışın öğrenilmesi mi Edinilmesi mi?………………………………………………..38
İrade Nedir?………………………………………………………………………………..41
Bağımlılık Halleri ve İrade………………………………………………………………...47
Sahte Benlik( İki yüzlülük Hali)…………………………………………………………....57
İnşan Olma Mayası: “Duyarlılık”………………………………………………………….63
Duyarsızlığın Belirtileri……………………………………………………………………..73
Doğal Olabilmek: “Kendi Gibi Olabilmek”……………………………………………….77
Fıtri Halin Bozulmaması……………………………………………………………………83
Ebeveynlik Sınırı……………………………………………………………………………95
Kaygılı Bağlanma………………………………………………………………………...100
Güvensiz Bağlanma………………………………………………………………………102
İkinci Doğum……………………………………………………………………………….105
Fıtratın Yaşanabileceği Özgür Bir Ortam………………………………………………..107
Yetişkinin Ürküten Bakışları……………………………………………………………...121
Hızlılık Duyarsızlaştırır……………………………………………………………………129
Duyguda Özgürlük Davranışta Disiplin………………………………………………….133
Güçlü Benlik Yapısı Neden Önemli?.................................................................................134
Koşulsuz Saygınlık İlkesi……………………………………………………………….….141
Değer Vermek Ne Demektir?…………………………………………………………….145
Merak Duygusu Yeniden Kazanılabilir mi?...................................................................…151
Ödül Yerine Hediye………………………………………………………………………..155
Sosyal Benlik Algısı Nedir?………………………………………………………………..159
1.Suçluluk Hissi…………………………………………………………………………..166
2.Değersizlik Hissi………………………………………………………………………..170
3.Yetersizlik Hissi………………………………………………………………………...172
Duyuların işlevselliği……………………………………………………………………….177
1.Soyut Düşünebilme……………………………………………………………………..176
Ne Yapmalı?…………………………………... ……………………………………...184
2.Sembol Kullanabilme…………………………………………………………………...188
Ne Yapmalı?...................................................................................................................191
Alışkanlık Bozukluğu Nedir?…………………………………………………………..193
Empatik Drama Oyunları Nedir?………………………………………………………195
3.Eşyaya Nüfuz Edebilme………………………………………………………………...197
Ne Yapmalı?…………………………………………………………………………...202
4.Algısal Hız, Ön Görü; Feraset……………………………………………………….…203
Eşya ile Hadiseler Arasındaki İlintiyi Görebilmek Nedir?…………………………….204
5.Bellek Gücü…………………………………………………………………………..…206
Önsöz
Bir insanın en büyük kazancı kendi gibi olabilecek güce erişmiş olmasıdır.
Günümüz anne babalarına “Kendi gibi olan değil, beklendiği gibi dan çocuk daha İyi çocuktur” telkininde bulunulsa da bir ebeveynin asıl başarısı çocuğunu fıtratını bozmadan, var olduğu hali ile yetişkinliğe taşımayı becerebilmesidir.
Bugün çocuklarda karşılaşılan neredeyse bütün problemlerin temelinde çocuğun kendi gibi olmasına izin verilmemesi yatmaktadır.
Çocuk içindeki coşku dolu hali İle sağa sola koşacak olsa “Bu çocuk hiperaktif mi ne, bir türlü yerinde durmuyor” gibi ikaziann, azıcık merak edip öğretmenine birkaç soru soracak olsa “Amma meraklısın sen de yani…” diye alaya almaların, kendisine alınacak bir kıyafetin rengini beğenmediğini söyleyecek olsa “Sana elbise alanda suç zaten…” şeklindeki bastırmaların, damak tadına uymayan bir yemeği ifade edecek olsa “Senin de hiç zevkin yokmuş” benzeri aşağılamaların normal kabul edildiği bir toplumda çocuğun kişiliğini koruma mücadelesi her anne babanın insanlık görevidir.
Çocuktan yetişkin olgunluğu beklemek çocuğa yapılacak en büyük haksızlıktır. Çocuk, çocuk olabildiği kadar kişilikli bir insan olabilir.
Çocukluğu engellemeler ve aşağılamalar içinde geçmiş kişiler yetişkinlik yıllarında maalesef agresif. huzursuz, duyarsız, asık suratlı, mutluluğu bir türlü beceremeyen ve kimi zaman zayıf kişilikli halleri ile hem kendilerine hem de çevresindekilere acı veren insanlara dönüşüyorlar.
Bu KİTAPta çocuklara “davranış öğretmek” için onların nasıl da ceza ve mükâfat kıskacına alınacağını değil, insana insan olmanın değeri yaşatılırsa her şeyin doğal seyri içinde nasıl da adım adım gerçekleştiğini bulacaksınız. Umarım toplumsal duyarlılığın oluşmasına katkı sağlayacak bir eser olur…
1.DAVRANIŞ EĞİTİMİ Mİ İRADE EĞİTİMİ Mİ?
Pek çok ebeveyn "çocuk eğitimi" nin çocuğa "davranış öğretmek" olduğu yanılgısına düşüyor. Bu nedenle birçok evde "düzgün dur", "düzgün otur", "dişlerini fırçala", "erken yat", "misafirlikte beni rezil etme" sesleri eksik olmuyor. Halbuki çocuk terbiyesi çocuğa "davranış öğretmek" değil "duyarlılık" ve "irade" kazandırmaktır.
Anne babalar her ne kadar "bizim çocuk ödevlerini yapmıyor" şeklinde bazı "davranışlardan" şikayetçi olsalar da bir çocuğun ödevinin başına bir türlü oturamaması çoğunlukla onun iradesi ile ilgilidir. Çocuk yarım saat dersin başında oturabilecek kadar kendine güç yetiremiyor yani iradesini kullanamıyorsa buradaki sorun davranış sorunu değil, kendini "yönetememe" sorunu-dur. Bir başka deyişle irade kullanamama sorunudur. Ebeveynler çoğu defa baskı ve zorlama ile çocuklarına davranış öğretmeye çalışırken onların duyarlılıklarını ve iradelerini kırdıklarını fark edemiyorlar. "Alışkanlık kazansın" diye zorla yataktan kaldırılan, söylene söylene okul servisine bindirilen, odasını toplamadığı için aşağılanan, ödevler yüzünden her an azar işitmeyi bekleyen bir çocuk kendisinden beklenen davranışları yerine getirse de aslında “duyarlılığını ve iradesini” kaybetmektedir.
-İçselleşmemiş bir davranışın kalıcı olması mümkün değildir.
-Tükenmiş bir çocuğa gelecek hazırlamak kadar zor bir ebeveynlik yoktur.
-Bir yetişkin kendini çocuk adına geliştirmedikçe kaba bir eğitimciden başka bir şey olamaz.
-Ebeveynler genellikle güçlerinin ötesinde bir hız ile karşılaştıklarında çocuklarına “hiperaktif” etiketini yapıştırırlar. Bu, çocuğa yapılacak büyük bir haksızlıktır.
-Erken çocukluk döneminde çocuk terbiyesi taklitlerden ibarettir.
2. İNSAN OLABİLME GÜCÜ: “İRADE”
İlk çocukluk dönemindeki "merak duygusu" ve "taklit yeteneği" belli bir yaşa kadar itici rol oynayabilir. Çocuk gerek eğitimde gerek birtakım davranışlar kazanmada üstün bir rol sahibi olabilir. Ancak yaratılıştan zaten var olan bu hazır içsel güçler bir süre sonra azalarak tükenecektir.
Ebeveynler çocukluk döneminin bu en masum iki içsel gücünü bir basamak yaparak kişilik ve karakter eğitiminin bir üst basmağı olan "irade" kullanımını çocuklarında geliştirmelidir. Bir önceki dönemde ebeveynler sadece kendi örnek yaşamlarını çocuklarına sunarak onlara birtakım davranışlar kazandırsa da, kişilik kazanımının asıl kökeni çocuğun sahip olduğu iradeyi kendisinin kullanabilir duruma gelmesidir. Belki de çocuk terbiyesinin en kritik aşaması işte burasıdır.
-İlerleyen yaşlarda irade sadece merak duygusunun yönlendirilmesini değil, merak ettiği halde çocuğun bazı yerlerden uza durmasını da kapsamalıdır.
-Edinmek ruhun öğrenmesidir ve kişinin karakterini oluşturur. Edinilen bilgi unutulmaz.
-Bir insan aşağılanarak ve baskı ile kendisinden istenilen davranışı sergiliyorsa kişilik kaybına uğrar. Bu, çocuk için de böyledir.
-Başlarına inat kendi başarısını kazanmaya çalışan kişilerin elde ettiği başarı değil, kendisini “sunma” başkalarına kendini kabul ettirme çabasıdır.
-Çocuk ancak yapabildiği işlerle iradesini geliştirir.
-Vazgeçmemek iradesizliktir.
-Çocuk ne kadar yapabiliyorsa yetişkin o kadarına razı olmalıdır.
-Mütevazılığını kaybetmiş kişiler genellikle “irade” sahibi değil “hırs” sahibidirler.
3. SAHTE BENLİK (İKİ YÜZLÜLÜK HALİ)
Sahte benlik kişinin olduğu gibi değil etrafındaki insanların kendisini görmek istediği gibi davranmaya çalışmasıdır.
Sahte benlik iki şekilde oluşur. Birincisi şiddetten kaynaklanan sahte benlik oluşumudur. Çocuk içindeki coşku ile var olmaya çalışırken zarara uğratılırsa uğradığı zarardan kurtulmak için kendisinden istenilen davranışları sergilemeye başlar. Örneğin, küçük kardeşi ile girdiği çatışmalarda ebeveyni tarafından hep "Sen onun ağabeyisin ne istiyorsa versen ne olur?" diye hitap edilen bir çocuk, kardeşinin haksız davranışlarına "problem çıkmasın diye" boyun eğmeye başlamışsa kardeşi ile girdiği ilişkide kendi gibi değil kendinden beklendiği gibi davranmaya başlamış demektir. Bu durumdaki çocuklarda genellikle küçük kardeşe karşı kıskançlık, öfke, nefret duyguları oluşur. Halbuki kardeşler arasındaki ilişkide kavga çıkmasın diye büyük çocuğa sorumluluk yüklemek ve ondan "ağabeylik/ablalık yapmasını istemek" yerine iki çocuk arasında adaleti tesis etmek gerekir. Haklıyı veya haksızı savunmak çocukta suçluluk hissi uyandırır.
-Çocuğuna aşırı düşkün ebeveynler çocuklarının benliklerini yaşamasına engel olurlar.
-Duygusal gelişimi zayıf olan kişiler ahlak zafiyeti taşımaya adaydır.
4. İNSAN OLMAK MAYASI “DUYARLILIK”
Çocuklarda irade kazanımı devam ederken “duyarlılık gelişim süreci” de ihmal edilmemelidir. Zira duyarlılık olmadan elde edilmiş bir irade bir hiçtir hatta yıkıcıdır. Bütün zarar vericiler irade sahibi oldukları halde duyarlı olmayanlardır.
-Güçlü iradeye sahip olması istenen çocukların çevreyi tanıma girişimleri desteklenmelidir.
-Duyguları engellenen çocuklar yetişkinlik yıllarında öfke kontrol bozuklukları, duygu durum bozuklukları ve panik atak gibi rahatsızlıklara doğru adım adım yol alırlar.
5. DUYARSIZLIĞIN BELİRTİLERİ
Bir gün Anadolu'da bir seminerde, "Duyarsız çocuklar duymazlar" diye bir söz söylemiştim. Programın çıkışında bir anne yanıma yaklaştı ve ıslak gözlerle "Hocam, bizim çocuğun da duyarsızlaştığını düşünüyorum" dedi. Ben "Nereden anladınız?" diye sorduğumda "Ben ona sesleniyorum, beni duymuyor, daldığı oyundan ayrı1ıp beni dinlemiyor?" cevabını verdi. Halbuki benim tarif ettiğim "duyamama hali" kulaktan duymak değildi.
İçsel bir sızıdır duyabilmek. Gözler kapandığında sanki kalbin üzerinde bir ince sızı hissettirir duyabilme hali. Ancak bu "duyamama" hali son noktadır. Peki, bu aşamaya gelirken çocuklarda hangi durumlar göze batar?
-Duyarsızlık sürecindeki çocuk internet ve televizyona karşı aşırı bağımlılık taşır.
-Duyarsızlık dönemine giren çocuk hızlanır.
-Duyarsızlaşan çocuk mahcubiyet ve utanma hissini de kaybetmeye başlar.
-Duyarsızlaşan çocuklar çok sık yalan söyler, sıklıkla bahaneler üretir.
-Duyarsızlığın ilk evresi “edilgen” kişilik yapısıdır.
6. DOĞAL OLABİLMEK: “KENDİ GİBİ OLABİLMEK”
Aslında çocukluğun ilk yılları çocuğun iradesinin en güçlü olduğu yıllardır. Düşünürseniz, iki-üç yaşındaki bir çocuk ne istediğini bilir ve o istediğini sonuna kadar direnç göstererek elde etmeye gayret eder. Gerekirse ağlar, hırçınlık gösterir veya kendini yerlere atar.Çocukluk döneminin bu güçlü iradesi yıkılmadan, ezilmeden ve pişman edilmeden ileriki yıllara taşınırsa çelik gibi güçlü iradeye sahip çocuklar yetiştirilebilir.
Ancak ebeveynler küçük hesaplar nedeniyle, “Bu çocuk daha bu yaşta bizi dinlemiyor, büyüyünce hiç dinlemez, ezelim başını” derken aslında çocuğun başını değil çelik gibi güçlü iradesini eziyor. Birçok çocuk ebeveyni ile girdiği bu izzet savaşından şaşkın, çaresiz ve perişan bir halde çıkar. Birçok çocuk bu savaşın sonunda heyecanı sönmüş olarak yaşama tutunmaya çalışır. İradesini kullanamaz, zira iradesini kullandığına ve kullanacağına pişman edilmiştir. Böylesi çocuklar toplum içinde daha çok “özgüveni yok” diye tanımlanır. Halbuki çocukta olmayan şey özgüven değil iradedir. Bir başka deyişle yapabilme becerisidir yok edilen şey. Şimdi çocuk korkak, sinmiş ve çekingen bir halde bir güçlüye dayanarak yaşamaya çalışmaktadır.
-Doğal ebeveyn modelinde anne ağırlıklı olarak “şefkat ve sevgiyi” sağlarken baba daha çok “kararlılık ve otorite”yi sağlayacak bir rol üstlenir.
7.FITRİ HALİN BOZULMAMASI
Çocuğun güçlü bir iradesi olabilmesi için o çocuğun doğal, fıtri olması gerekir. Zira irade doğal yaşamdan beslenir. Çocuk ne kadar suni ve başkalarına benzeyen bir yaşam sürerse çocuğun iradesi de o kadar zayıf olur. Çocuk ne kadar kendisi olabilirse o kadar güçlü bir iradeye sahip olur. Bir insanın kendisi olabilmesi haline de “doğal” veya “fıtri” olması diyoruz.
Ancak bir çocuğun kendi fıtratını ortaya koyabilmesi için üç temel şart lazım. Çocuğa bu üç temel şart sağlanabilirse o çocuk kendi çekirdeğini çınara çevirebilir. Yoksa çocuğun özü, çekirdeği toprak altında kalır.
Çocuğun kendi özündeki fıtratını ortaya çıkarabilmesi için gerekli şartlar: duygusal destek, yeterince özgür bir ortam, koşulsuz saygı…
-Bir annenin tükenmişliği genellikle çok yorulmasından değil, eşinden yeterince duygusal destek alamamasından kaynaklanır.
-Çocuk duygu dünyası ile çocuktur. İlk yılların çocuksu coşkusu engellenmemeli ki çocuk ne ise o olabilsin ve öyle de kalabilsin.
-Çocuğun insan olmaktan kaynaklanan kıymeti vardır. Ona Yaratan’dan ötürü saygı duyulması gerekir.
8.EBEVEYNLİK SINIRI
Birçok ebeveyn, çocuklarının sorumluluklarını öylesine üstlenirler ki neredeyse onları sahiplenmişlerdir.
Onların yemesini, içmesini, uyumasını kendilerinin düzene koyacaklarına inanırlar. Ancak ebeveynlik bir çizgiye kadardır. O çizginin ötesine geçmek çocuğun gelişimine zarar verir. Çünkü insanı mükemmel surette yaratan Allah onun gelişim çizgisini de kendisi tayin etmiştir. Çocukların edindiği birçok yeteneğin ebeveyn ile ilgisi yoktur. Çocuğun bebeklikten başlayarak yetişkinliğe kadar devam eden gelişim sürecinde ebeveynlerinden bağımsız bir plan, program ve düzen vardır. Çocuklarıyla problem yaşayan birçok ebeveyn işte bu düzene uygun hareket etmeyen ebeveynlerdir.
-Çocuğun ruhsal gücünün kaynağı bağlanmalardır.
-Çocuğun annesine bağlanmasında sorun oluşuyorsa annenin de çocuğuna bağlanmasında sorun olur.
9.İKİNCİ DOĞUM
Çocuk aslında dört yaşında doğar. Evet, belki çocuk fizyolojik olarak dört yıldır bizimle beraberdir ancak dört yaş öncesi ruhen henüz doğmamıştır.
Çocuğun anne karnında geçirdiği zaman dilimi fizyolojik doğumuna hazırlandığı süredir. Doğumdan dört yaşına kadar geçen zaman ise ruhsal doğumuna hazırlandığı süreçtir. Nasıl ki dokuz ay fizyolojik olgunlaşma için gerekli ise dört yıl da çocuğun ruhsal olgunlaşması ve yaşama gözlerini açabilmesi için gerekli olan süreçtir. Bundan dolayıdır ki çocuklar üç buçuk-dört yaş civarında kardeş, arkadaş isterler; okula gitmek, dışarıda oynamak isterler. Tıpkı anne karnındaki çocuğun vakti gelince dışarı çıkmak istemesi gibi, ruhsal olgunluğa ulaşan çocuk da artık evden dışarı çıkmak ister. Çocuk bu dönemde sanki uykudan uyanmış gibi gözlerini açar ve çevresini ilk defa görmeye başlar.
10.FITRATIN YAŞANABİLECEĞİ ÖZGÜR BİR ORTAM
Çocuğun birinci bağını emniyete alıp ikinci bağlanma dönemine girmesi için özgür bir ortama ihtiyacı vardır. Çocuk yetişkinlerin kendisine sunduğu özgür ortamı “duyabilir” ve “hissedebilirse” ikinci doğum gerçekleşecektir.
Bu dönem çocuğun fıtratının, mizacının ortaya çıkmaya başladığı dönemdir. Ancak çocuk birinci bağlanmadan ayrılıp ikinci bağlanmaya geçtiği bu dönemde kendini engellenmiş hissederse kendi gibi olmaktan çekinir. Çocuğun bu dönemde engellenmesi, onu agresif ve huzursuz yapacağı gibi onun “zihinsel” ve “fiziksel” gelişimini engeller, duygusal gelişimini geriletir.
-Çocuk yetişkinlerin kendisine sunduğu özgür bir ortamı “duyabilir” ve “hissedebilirse” ikinci doğum gerçekleşecektir.
-Ebeveyn çocuğuna “baskı ve zorlamalar” yaparak onu istediği “kıvama” getirmeye çalışmak yerine “çocuk kimdir” ve “hangi yaşta ne yaşıyor?” sorularının farkındalığını kazanmalıdır.
-Akşam erken yatmak, sabah erken kalkmak, güne ailece başlayabilmek kaliteli yaşam süren bir ailenin en temel özelliğidir.
11. YETİŞKİNİN ÜRKÜTEN BAKIŞLARI
Çocuğu kendini ifade edebileceği saygın bir ortamdan alıkoyan en temel etkenlerden biri ebeveynin çocuğa yönelttiği aşağılayıcı ve ürkütücü bakışlardır. Aşağılamalar içinde en derin iz bırakanı, bakışlarla yapılan aşağılamadır.
Aslında kişinin kendisinde üstünlük vasfı varmış gibi birini aşağılayarak ona bakması, toplumumuza sızmış hastalıklı bir haldir. Çünkü bizim insan ilişkilerindeki en temel çizgimiz, “tevazu”dur. Tevazu sahibi olmayan biri için Anadolu’da, “Firavun ahlakı var.” denilir. Başkasını hor gören, aşağılayan insanlar için, “Allah onun şerrinden korusun.” denilir.
-Birçok ailede çocuk, yetişkin bakışlarıyla ezilir.
-Ebeveynler çocuklarını gözleriyle, sözleriyle ezmemelidir.
12. HIZLILIK DUYARSIZLAŞTIRIR
Her çocuğun kendine ait dinginliği, yavaşlığı vardır.
Bir ebeveynin çocuğuna yapacağı en büyük iyilik onun dinginliğini bozmamaktır.
Ancak yetişkinler çoğu defa “Hadi, çabuk ol.”, “Giy ayakkabılarını.”, “Oyalanma, çabuk yap dersini.”, “Çabuk bitir yemeğini.”, “Hızlı oku.”, “Hızlı yaz.” diyerek çocuğun içsel ahengi ile uyumlu bir şekilde geliştirdiği dinginliği bozduklarının farkında değildir.
Çocuk kendi ritmi içerisinde yavaşça resim yaparken o yaptığı resimden büyük haz alır. Yeni yeni yazı yazmaya başlayan bir çocuk kalem tutarken, sayfanın üzerinde bir harfi eğerek, bükerek ve büyük bir dikkatle yaparken birçok yeteneğini geliştirir. Bu esnada çocuk dikkat toplama gücü elde etmekte, algı gücünü yükseltmektedir. Zira algı gücü, yavaşlıkla direkt ilgilidir. Kişi hızlı hareketle kendini duyarsızlaştırmayı bilinç altı bir dürtü olarak alır.
13.DUYGUDA ÖZGÜRLÜK DAVRANIŞTA DİSİPLİN
Çocuk ilk dört yaş döneminde mümkün olduğunca serbest bırakılmalı, onun eşyayı tanımasına izin verilmelidir. Sadece eşyayı tanıma değil, eşyanın işlevini öğrenme gayretindeki çocuk da engellenmemelidir.
Bir çocuğun duygu dünyasının özgür olmasından, o çocuğun var olduğu haliyle kendisini ortaya çıkartabilmesi için anne babanın doğal bir zemin hazırlaması anlaşılmalıdır. Çocukluk yıllarına ait her türlü duygular masumdur. Çocuk bu masum döneminde duygu dünyasını ne kadar özgürce yaşayabilirse, o kadar güçlü bir benlik yapısına sahip olur.
Burada bir noktanın da altını çizmekte fayda var. Maalesef günümüzdeki övünme üzerine kurulu yaşam tarzı, anne babaların çocuklarını “el aleme göre yetiştirme” çabası, çocuğun doğal olmasının yani duygularını özgürce ifade etmesinin önüne geçiyor.
Eğer bir çocuk duygularını olduğu gibi ifade edebilecek bir aile ortamı içindeyse, gerektiğinde öfkesini yaşayabiliyorsa, kızgınlığını, kıskançlığını ifade edebiliyorsa, bu durum anne babalar için bir sorun değil, kârlılık halidir.
Erken dönemde eşyaları tanıyan ve eşyaya hükmedebilmeyi başaran çocuğun ilerleyen yıllarında güçlü bir benlik yapısı ile nefsine hâkim olması kolaylaşır. Zira erken çocukluk döneminde çocuğun iradesini kırabilecek güçte dürtüleri henüz uyanmamıştır. Çocuk duygularını tanıma fırsatı bulur ve bunları kontrol etmeyi başarırsa, ergenlik döneminin en güçlü duygusu olan cinselliğe karşı güçlü bir duruş sergileyebilir. Aksi halde hazza esir olan çocuğun kişiliği de, kendine saygınlığı da yavaş yavaş kaybolur. Çünkü ancak kendine gücü yeten kişi kendine saygı duyar.
14.KOŞULSUZ SAYGINLIK İLKESİ
Kişinin en kıymetli yanı insan olmasıdır. İnsan bir başkasının kabul etmesi ile değil, insan olduğu için insandır. İnsan, insan olduğu için saygı görür; birtakım koşulları yerine getirdiği için değil. Kişiye saygın bir şekilde davranılmıyorsa, saygı görmeyen kişinin saygınlığını değil, o kişiye saygı göstermeyen kişinin saygın bir kişi olup olmadığını düşünmek gerekir. Zira kendisine saygısı olan kişi, başkalarına da saygı gösterir. Kendini değersiz bulan kişiler ise başkalarına değer veremez.
Çocukluk yıllarında çok hırpalanmış, aşağılanmış, küçük düşürülmüş ve böylece kendi saygınlığını oluşturamamış bir kişinin kendi çocuklarına saygıdeğer davranması ancak bu kişinin kendi trajik durumunu fark etmesi ve değiştirmesi ile mümkündür.
-Çocuğunun çocuksu davranışlarını tebessümle karşılayabilmek bir ebeveynlik zaferidir.
-İç düzeni olmayan çocukların en belirgin sorunu dikkat dağınıklığıdır.
-Bir yetişkin için çocuğa saygın davranmak ona bir lütuf değil zaten hakkı olan şeyi sunmaktır.
15.ÖDÜL YERİNE HEDİYE
Ebeveynler çocuklarına birtakım davranışlar kazandırmak için onları ödüllendirmeyi tercih ediyorlar. Beklenen davranışı gerçekleştiren ve bunun için ödüllendirilen çocuğun o davranışının pekişeceğini düşüyorlar. Ancak çocuk dünyasını yakından gözlemlediğimizde durumun hiç de düşünüldüğü gibi basit olmadığını görüyoruz.
Bir davranışın karşılığının verilmeye çalışılması o davranışın kıymetinin ancak verilen ödül kadar olduğu izlenimini uyandırır. Halbuki hediyeleşmenin, herhangi bir davranış karşılığında olmadığını, kişiye hiçbir koşul olmadan duyulan sevgiden kaynaklandığını görüyoruz. Karşılığı olmayan, sadece “aklıma geldiği için” veya “seni düşündüğüm için alıyorum, veriyorum” denilen bir şeydir hediyeleşme. Bir karşılık beklendiğinde ise zaten hediye hediye olmaktan çıkar.
Bir kişinin kendisine çevresi tarafından nasıl davranıldığı o kişinin benlik saygısını veya sosyal benlik algısını oluşturur. Kendisine koşullar öne sürülerek muamelede bulunulmuş çocukların “benliği” kaygılıdır.
16. SOSYAL BENLİK ALGISI NEDİR?
Aslında insanlar kendilerinin başkaları tarafından nasıl görüldüğünü bilinç altından sezerler. Başkalarının kendilerine bakışlarından, konuşmalarından, koşullandırmalarından, ne kadar değer verip vermediklerini hissederler.
Çocuklar için de bu böyledir. Çocuk ebeveynin kendisi ile geçirdiği vakitlerde ne kadar mutlu olduğunu ya da olmadığını görür. Bu da çocuğun kendisinin ebeveynin gözünde kıymetli olup olmadığının veya ne derece kıymetli olduğunun algısını oluşturur. Çocuk, yetişkinlerin olaylar karşısındaki tepkilerine göre onların gözündeki değerini hissetmeye çalışır. Böylece çocuk kendi “sosyal benlik algısını” oluşturur. “Ben insanların gözünde böyle biriyim.” der. Çocuğun kendine nasıl baktığıyla ilgili kendisinde oluşan bu algı çocuğa değersizlik hissi hissettiren bir nitelikteyse bu, “sosyal benlik kaygısı”na dönüşür. Böylece kişi kendisini başkalarının yanında yetersiz, güvensiz, ezik hisseder. Çocukluk yıllarında edinilen bu hissediş kalıcıdır.
-Ebeveyni tarafından aşağılanan çocuk, aşağılandığına değil, kendisinin aşağılık biri olduğuna üzülür. Çünkü çocuk inanır, ebeveyninin kendisini aşağılamasını haklı görür.
-Sosyal benlik algısı başkalarının kişiye bakışı ile oluşur. Kişi kendisini değerli görse de, başkalarının gözünde hâlâ değersiz olduğunu zannettiği için hakettiği değeri kendine vermekte zorluk çeker.
-Günümüzde “özgüven eksikliği” diye tanımlanan çocukların temelinde yatan his “yetersizlik” hissidir.
17. DUYULARIN İŞLEVSELLİĞİ
“Saygıdeğer” bir ortamda “duygusal yakınına bağlanarak” “güven” içinde bir çocukluk dönemi geçiren çocukların temel insani yeteneklerinin işlevsel olduğunu görüyoruz. Bu özellikler, çocuğun kendini var olduğu hali ile ortaya koyabilmesinin doğal sonucudur. Bunlar; soyut düşünebilme becerisi, sembol kullanma becerisi, eşyaya nüfuz edebilme becerisi, Algısal hız (eşya ile olaylar arasındaki bağlantıyı çözebilme), yüksek bellek gücüdür.
- Soyut düşünebilme yeteneği, “gerçekçi” hayal kurabilmekten tutun, geleceğe ait bütün planlamaların yapılabileceği bir alandır.
-Soyut düşünebilme sadece duygu dünyasına ait bir yetenek değildir; aynı zamanda zekânın da bir işlevidir.
- Maalesef, incitilen ve aşağılanan çocukların soyut düşünebilme yeteneği körelir.
- Hem kendisinde hem de çocuğunda soyut düşünme yeteneğini körelten ebeveynin yapması gereken, yukarıdaki örneklerde olduğu gibi “detaylara yoğunlaşmak” olmalıdır.
- İnsanların bir kısmı doğayı seyrederken gördüğü her bir eşyadan farklı anlamlar çıkartabilirken, bazıları ise eşyanın kendi görünüşünün dışına çıkamaz.
- Semboller bir anlam taşır ve çocuk hangi davranışın hangi anlama geldiğini, hangi ses tonunun ne olduğunu ailesiyle olduğu süre içinde anlar.
- Alışkanlık bozukluğu, bir problemin çocuk üzerinde alışkanlık olarak kalması durumudur.
-Çocuk daha en erken çocukluk döneminden itibaren “önce eşyayı tanımaya” sonra “tanıdığı eşyaya hâkim olmaya”, “hâkimiyetinin sınırlarını çizmeye” ve sonra da o eşya üzerinde “kendisini var etmeye” çabalar.
- Eşyayı tanıyamamış, ona nüfuz edememiş bir çocuk eşyaya kötü davranır, zarar verir.
- Eşyayla bütünleşememiş çocuk eşyadan korkar. Böyle çocukların bir çoğunda gece korkuları vardır.
- Kalbine ilham gelen, ruhunun derinlerinde insanı hissedebilen, hissetme yeteneği olan, bir insanın canını yakabilir mi?
- Duyma yeteneğinin bir sonucu da kişinin “feraset” sahibi olmasıdır.
- Olayları dar bir gözlükle gören, olaylar arasındaki ilişkiyi göremeyen bir ebeveyn, çocukta doğal bir yetenek olan ferasetin kullanılmasının önüne geçer.
- Problem çözme yeteneği olmayan, olayları kaba kuvvet, zor kullanma ve şiddet ile çözmeye çalışan bir öğretmenin de çocuklara aktardığı şey “şiddet”tir.
Güvenli Bağlanma
Tanıtım
Hayat bağlanmalardan ibarettir.
Hayat bağlanmalardan ibarettir. Önce anneye… Sonra babaya… Aileye… Ardından "yaşama" ve "yaşamaya" bağlanma… Yaşama sevincini kaybetmiş kişiler bağlanamayanlardır. Birçok psikolojik sorunun kökeninde bağlanamamak ya da bağlanmanın şiddetini ayarlayamamak vardır. Ve bu duygusal kazanım ancak çocukluk yıllarında edinilir.
Bebeğin, kendisini tümüyle bebeğine bırakmış annesinin kucağında huzur bulmasıyla başlayan, yetişkinlik yıllarında romantik bağlanmalara kadar devam eden hayatın ana çizgisidir bağlanma.
Pedagog Adem Güneş yeni kitabı Güvenli Bağlanma'da insanın olmanın, kişilik gelişiminin, hayatın her döneminde sağlıklı ve doyum veren ilişkiler kurmanın esası olan "bağlanma" konusunu ele alıyor.
Emzirmeden birlikte uyumaya, aidiyet ilişkisinden ayrılmaya, süt annelikten tuvalet eğitimine, farkında olmadan bebeğe hissettirilen duygusal ve psikolojik şiddetten baba-bebek ilişkisinin sınırlarına varıncaya kadar pek çok konuyu "bağlanma" çerçevesinde değerlendiriyor.
İçindekiler
Başlarken 11
Önsöz 13
Hayat Bağlanmalardan İbarettir 15
Bağlanabilme 17
“Güven Duygusu” Bağlanmanın Özüdür 25
Hisleri Hissedememek 28
Bağlanma ve Bağlanmaya Karşı Koyabilme 30
Bağlanma ve İrade İlişkisi 32
Düşünce Gücü 35
3 Temas İle Bağlanma 36
Ten ile temas 37
Göz ile temas 38
Ses ile temas 39
Bağlanmanın Temeli: Anne ile Yatma 40
Anne ile Yatan Bebekler Daha Huzurlu Oluyor 44
Birlikte Yatarken Bebeğime Zarar Verirsem… 46
Bebekle Birlikte Yatmak Onun Mahremiyet Duygusuna
Zarar Verir mi? 48
Anne-Çocuk Arasındaki Büyülü Bağ: Emme 49
Sütannelik ile Güvenli Bağlanma İlişkisi 51
Hangi Şartlar Altında Emzik Kullanılmalı? 55
Bağlanma İçin Gündelik Fırsatlar 57
Güvenli Bağlanma ve Hastalık 58
Güvenli Bağlanma Döneminde Babanın Rolü 59
Anneden Koparken 63
Birinci Aşama: Sütten Kesme 64
İkinci Aşama: Tuvalet Alışkanlığı 66
Üçüncü Aşama: Yataktan Ayırma 67
Dördüncü Aşama: Odadan Ayırma 71
“Vaktinde ve Yeterince” 75
Annenin Güçlüğü 76
Modern Yaşam ve Annelik 76
Dakik Bebekler! 80
İhtiyacın “Yeterince” Karşılanması 82
İhmal, Suiistimal ve Şiddet 83
Bir Anne Çocuğuna Neden Şiddet Uygular? 90
Yetersizlik Duygusu… 90
Annenin Çocukluk Yılları… 90
Benmerkezci Olmak… 91
Yaşama Sevinci Yoksa… 92
Anne Yeterli Miktarda Uyumalı… 92
İleri Yaşlarda Çocuk Sahibi Olma… 93
Psikolojik Şiddet, Duygusal Şiddet 93
“Sığınacak Bir Liman” Arayışı 97
Mizacı-Fıtratı Bozmak 105
Suiistimal ile İhmaller Fıtratı Bozar 108
Asıl Amaç Davranış Öğretmek Değil 110
Mizaç İhtiyaçları Ortaya Çıkarır 111
Dengeli Yaşam İçin Feraset ve Basiret 115
Feraset Nedir? 115
Ferasetin Basiretle İlişkisi 119
Eşyaya Nüfuz Edebilme, Feraset ve Basiret 122
Duyguda Özgürlük, Davranışta Disiplin 124
Uyum 125
Feraseti Olmayanlar Sabırsızdır 127
Ebeveynler Çocukların Ferasetini Kapatmamalı 130
Karşıdakini Duymak 135
Empati 135
Empati ile Değersizlik-Suçluluk Hissi Bağlantısı 137
Auralar ve Kişilik İhlalleri 140
“Atmosfer” 147
Evde Dedikodu Yapılıyorsa… 147
“Evet, Annem Haksızlık Yapmış” 149
“Bu Kıyafet Sana Hiç Yakışmamış” 150
Ebeveyn Küsmemelidir 150
“Bana Kötü Davransan da Seni Çok Seviyorum” 151
Duygusal Bağı Kesmek 151
Çocukluk Hisleri Peşini Bırakmaz… 152
Atmosferin Kabuklaşması: Aidiyet 153
“Kaybetmek” 161
Güven Duygusu Sonuç Değil Süreçtir 161
Annelik Cesareti 164
Güven Duygusuyla Bağlanma İlişkisi 168
Bağlanma ile Aidiyet İlişkisi 172
Kazanılmış Güven Duygusu Kaybı 173
Güven Duygusu Kaybedilince 176
Davranışla Kişilik Birbirinden Ayrılmalı 180
Son Söz: Her Şey İçin Geç mi Kaldım? 183
Notlar 186
Önsöz
İlk çocuğumuzu kucağımıza aldığımızda anne-babalığın bu kadar mesuliyetli olduğunu hiç düşünmemiştik. Oysa dokuz yüz yıl önce Epictetos “Bir insanın anavatanı çocukluğudur” diyerek hepimiz için son noktayı koymuş. Açıkçası bu gerçeği kavramak bizim zamanımızı aldı. Pedagog Adem Güneş Bey’in KİTAPları, radyo programları bu zorlu yolda bize hep yoldaşlık etti. Eşim de ben de okuduklarımız, dinlediklerimiz sayesinde çok şey öğrendik. Düşe kalka ama iştiyakla mesafe katederken tek amacımız çocuğumuzun güven duygusunu zedelememekti. Ama her sorumuza cevap, her hatamıza ikaz, her problemimize çözüm bulmakta zorlandığımız zamanlar çok oldu. Şu an elinizde tuttuğunuz gibi bir eserin kütüphanemizde yokluğunu her zaman hissettik. Neyse ki ikinci kızımızın dünyaya geldiği şu günlerde bütün sorularımıza cevap bulabileceğimiz bir başucu kitabımız var artık.
Bence bu eser sadece kendini yetiştirmek isteyen anne babalara değil, aynı zamanda her şeye yeniden başlama cesaretini kendinde bulan yetişkinlere de hitap ediyor. Özü itibariyle de mükemmel şekilde yaratılmış insana nasıl kıymet verileceğini; dünyaya dupduru gelmiş bir bebeğin yavaş yavaş annesine, babasına, ailesine, çevresine sonra da hayata nasıl bağlandığını anlatıyor.
Umarım Güvenli Bağlanma hayatınızda yeni yeni kapılar aralar, anne-babalık kıvamınıza katkı sağlar.
Herkese verimli okumalar dilerim…
Tuba Kabacaoğlu
HAYAT BAĞLANMALARDAN İBARETTİR
Hayat bağlanmalardan ibarettir. Önce anneye. Sonra babaya ve aileye. Ardından da yaşama… Yaşama sevinci olmayan kişiler bağlanamayanlardır. Birçok psikolojik sorunun kökeninde ya bağlanamamak ya da bağlanmanın şiddetini ayarlayamamak vardır.
Bağlanma derin, duygusal bir beceridir ve çocukluk yıllarında edinilir. Bağlanamamak bir sorun olduğu gibi kime ne kadar bağlanacağını bilememek de ayrı bir sorundur.
Çocukluk yıllarını “güven” duygusu ile geçirememiş kişiler yetişkinlik yıllarında bağlanmaktan kaçınır. Bunlar “bağlanamayanlar”dır.
Bir çocuğun en belirgin davranışı “bağlanma çabası”dır.
Bebek kendisini henüz dünyaya getiren annesine tutunma gayretindedir.
Bağlanmayla alakalı psikolojide farklı farklı tanımlar yapılsa da bağlanmaya en basit hâliyle “Çocuğun güven içinde kendini bir duygusal yakına bırakabilmesidir” diyebiliriz.
Bağlanma bir sonuçtur, başlangıç ise güven duygusudur.
Kaygı varsa duygular özgürce yaşanamaz. Kaygı bağlanamamanın verdiği tedirginliktir, kişinin kendini emniyette hissedememesi hâlidir.
Çocukluk döneminde güvenli bağlanma süreci yaşamamış kişiler yetişkinlik yıllarında iç dürtülerinin esiri olur, bağlanmaması gereken kişilere ve durumlara bağlanır. Örneğin lise çağındaki çocukların yoğun duygusal bağlanmalar yaşaması ve bunlara karşı koyamamalarının altında yatan temel etken erken dönemde çocuk ile ebeveyn arasındaki bağlanma problemidir. Bu nedenledir ki uzmanlar, babaları ile duygusal doyuma erişmemiş kız çocuklarının daha fazla erkek arkadaş arayışına girdiğini söyler.
Ten ile temas
Bağlanmanın en etkin yolu tensel temastır. Çocuk ilk iki yıl yoğun bir şekilde tensel temas açlığı çeker. Sükûnet içinde dokundukça rahatlar, gevşer, kendini emniyet içinde anneye bırakır. Bu bırakmışlık hali, anne-çocuk bağlanmasının en önemli bağlanma noktasıdır.
Göz ile temas
Bağlanmanın en güçlü ikinci kanalı “göz ile temas”tır. Göz, duygu dünyasının dışa açılan kanalıdır. Kişi duygularında ne yaşarsa göz içteki duyguyu dışa yansıtır. Sevinçli anlarda göz hafif kısılır ve bakışlar sıcaklaşır… Korku, öfke ve kızgınlıkta göz bebekleri büyür… Mutluluk ve sevinç anlarında “göz suyu” göze ışıltı vererek onu ıslatır, hissizlik ve duyarsızlık anlarındaysa gözler ölü gibi cansızlaşır… Gözün duyguyu dile getiren bütün bu istemsiz hareketleri bebek tarafından oldukça net algılanır. Çocuk kendisine öfke duyan birini, gözlerinden anlar. Hissizce bakan göze karşı kendini kapatır. Duyarsızlığa karşı ağlayarak kendini korumaya çalışır.
Ses ile temas
Ses ile çocuğa temas etmek, bağlanmanın “güven” eksenli kısmını oluşturur. Çocuğu ile bağlanmaya çalışan bir anne, ses tonunu “sıcak” ve “içten” kullanmalıdır. Sert, ince, sesle emredici ve kararlı bir duyarsızlık içinde bir konuşma biçimi, çocuk ile bağlanmayı zarara uğratır. Sesin okşayıcı, kulağa hitap edici, kendi içinde melodik bir yapıya sahip olması gerekir.
“VAKTİNDE VE YETERİNCE”
Güven duygusunun oluşmasındaki temel faktör ihtiyaçların “vaktinde ve yeterince” karşılanmasıdır.
Duyusal gelişim dönemindeki bir çocuğun güven duygusunu zedeleyen en önemli unsur çocuğun ihtiyaç duyduğu an ihtiyacının giderilmemesidir. İhtiyaç olarak fizyolojik, ruhsal, duygusal çalkantılar, korkular, anlamsız sevgi ihtiyacı, mahcubiyet anı, uykuya dalma sırasında çocuğun yaşadığı hâller gibi birçok durum sıralanabilir.
Çocuğu ihtiyaç hâline sokan durum giderilmiyorsa çocukta içsel direnç, tepkisellik ve kendini ebeveyninden ayrı tutma çabası görürüz. Bu durum bağlanmanın zarara uğradığının sinyalidir. Dolayısıyla özellikle ilk iki yıl ve dört yıla kadar azalan bir süreçte çocuğun duygusal ihtiyaçları koşulsuz, uyum içinde giderilmelidir.
Birçok yetişkin, çocuğa çok yüz vermemeyi eğitim tarzı olarak benimsemiştir. Hâlbuki bu tutum çocuğun benlik yapısını zarara uğratır. Bazı yetişkinler ise çocuğun isteklerini annenin gidermesini çocuğun anneyi kullanması, kandırması gibi görür. Bu yanlıştır. Çünkü çocuğun içinde ilk dört yaş döneminde anneyi çağırarak kandırma, oyun oynama, suiistimal etme gibi anormal duygular yoktur. Sadece bu dönem “ihtiyaç” dönemidir, ihtiyacı kim karşılarsa çocuk ona bağlanır.
“SIĞINACAK BİR LİMAN” ARAYIŞI
Güven duygusu emniyet hissini oluşturur. Emniyet hissi ile var olan biri, kişiliğine zarar verilmeyecek olmasının keyfini yaşar. Aksi takdirde oldukça kasılır, kendini tehlikelerden koruma çabası içine girer, gerginleşir.
Çocuğun ilk tadacağı duygu aile içinde “güven” duygusudur. Çocuk “Annem babam zarar veren, zorlayan, baskı yapan insanlar değil, beni olduğum hâlimle kabul ediyor, incitmiyor. Çevremiz de tıpkı onlar gibi” diye hissetmelidir.
Emniyet hissinin oluşmasında aslında iki temel faktör vardır. Birincisi kişinin kendini var olduğu hâliyle ortaya koyabilmesi, ikincisi de bu hâl ile çevresi tarafından kabul edilmesidir.
Evet, günümüz anne babaları çocuklarını seviyor, onlarla ilgileniyor. Fakat çok önemli bir şey eksik kalıyor. Çocuğu “o hâli” ile kabul etme… Çünkü çocuğun doğal bir şekilde var olması ayrı, ebeveynin bunu kabul etmesi apayrıdır.
Ebeveynin çocuğun içinden geldiği gibi davranmasına tepki vermemesi, çoğu kez özgür bırakması onu olduğu şekilde kabul ettiği anlamına gelmez. Burada kilit nokta çocuğun duygularına, hislerine, düşüncelerine, hayallerine “eşlik etmek”, “eşduyum” gerçekleştirebilmektir.
Mesela çocuk hayal kurar, bir yere gitmiş gelmiş gibi anlatır. Ebeveyn anlatımı “etkin” şekilde dinler, oğluyla-kızıyla aynı heyecanı iç dünyasında yaşarsa çocuğunu var olduğu hâliyle kabul etmiş olur. Çocuğun hayal ve anlatımlarına duygularıyla eşlik etmez, jest ve mimiklerini onunla eşgüdüm hâline getiremezse çocuğuna özgür bir ortam sunsa bile onunla bütünleşemez.
Bunun ötesinde, ebeveyn çocuğun coşku dolu anlatımlarını eleştirel göz ve dudak hareketleriyle takip ediyor, duygusuz ve ruhsuz vaziyette ona sadece bakıyorsa anne baba açısından bu utanç verici bir durumdur.
Bu şekilde sürekli engellenen, hayallerine itiraz edilen çocuklar bir süre sonra ebeveynle bir şey paylaşmamaya başlar ve her duyguyu kendi içinde yaşar.
Çocuklar rol modeller aracılığıyla gelişimlerini tamamlamak ister. Bu esnada kendisinin anne, annesinin de kızı olmasını planlar. Kız çocuğu baba olmak istediği zaman bu da çok anormal değildir. Çünkü çocuk yaşamların her birini etraftan görerek öğrenir.
Bu açıdan bakıldığında çocuk ile ebeveyn arasındaki uyuşmazlığın en problemli alanı burasıdır. Çocuk kendini doğal hâliyle ortaya koymaya çalışırken ebeveyn “Hayır, öyle değil, böyle olacak” diye yönlendirmeye başlarsa çatışma ve uyumsuzluk ortaya çıkar. Bu gibi tavırlara ebeveynlerin yakasını bir türlü bırakmayan gerçeklik saplantısı neden olur. Oysa çocuğun gelişim dönemlerini hesaba katmadan, onu eleştirel bir gözle değerlendirmek, çocuğu hayal kırıklığına uğratmaktır.
MİZACI-FITRATI BOZMAK
Çocuğun “kim” olduğunu, ruhsal yapısının neye uygun olduğunu bilmeden ona yaklaşmak onun gelişimi için risk oluşturur. Yani Fatih Sultan Mehmet olacak bir çocuk Mevlana’ya dönüştürülmeye çalışılıyorsa problemler başlar. Bundan dolayı ebeveynler, kişiliğin sorunsuzca nasıl geliştiğini ya da hangi yanlış tutumlarla zarara uğratıldığını bilmelidir. Konuyu biraz daha netleştirebilmek için önce “Fıtrat, mizaç nedir?” sorularına cevap verilmelidir.
Fıtrat “bir varlığın kendine ait türünün özelliğini barındırmasına” denir.
Örneğin insan fıtratından bahsediyorsak, “insan türünün” özelliklerine “insan fıtratı” denilir. Ya da “kuşların fıtratı” denildiğinde, “kuşların ortak özellikleri kastedilmiştir; onların uçmaları, gagalarının olması, ötmeleri o canlı türünün genel özellikleridir. Veya “kadın fıtratı” denildiğinde insanlar içindeki bir grup olan “kadınların” ortak özellikleri kast edilir.
Mizaç ise; bireyin kendine has özellikleridir.
Her bir bireyin, sadece kendisine has özelliği o kişinin mizacını ifade eder.
Dünyada yaratılmış insan kadar farklı mizaç özelliği bulunur. Fakat fıtrat birdir. Fıtrat genel özellikler, mizaç ise bir fıtrata sahip şahsın sadece kendisine has özellikleridir.
Fıtrat ve mizaç doğuştandır. İnsanın özünü oluşturur.
Mizaç fıtratla asla çelişmez. Çeliştiğinde kişilik bozukluğu riski başlar. Bu çelişki doğuştan değil, kişinin sonradan edindiği alışkanlıklardan kaynaklanır.
DENGELİ YAŞAM İÇİN FERASET VE BASİRET
Feraset Nedir?
Ferasetin kelime anlamı öngörüdür. Aynı zamanda farkına vararak yaşama, bir süre sonrasını tahmin edip hissedebilmektir. Duyuların işlevselliğiyle hayatı yudum yudum tatmaktır, bir bardak su içerken onu zerresine kadar hissedebilmektir.
Alışkanlık kazanmadan yaşamaktır. Çünkü bu insanda iki şeyi ortadan kaldırır; biri hissedebilme diğeri de irade.
İradede uyanıklık mecburidir. İrade yoksa “Bir kişinin sürekli ve iradi davranışları” şeklinde tanımlanan karakter de ortadan kalkar. Mesela alışkanlıklarıyla namaz kılan birine “namaz karakteridir” denilemez. Orada irade ve uyanıklık hâli ortadan kalkmıştır zira.
Ferasetin Basiretle İlişkisi
Feraset aynı zamanda fark etmektir. Bunun için de “görebilmek” gerekir. İşte “görebilme yeteneği” olarak tanımladığımız basiretle feraset bundan dolayı birbiriyle ilintilidir.
Ne feraset basiretsiz, ne de basiret ferasetsiz olabilir. Kişi olayları, kâinatı basiretle görür sonra da olaylar arasındaki ilişkiyi-ilintiyi ferasetle yakalayabilir.
Konuyu biraz daha ayrıntılandıralım. Eşyayı ya da olayı tek başına görebilmeye “yalın görebilme” diyoruz. Örneğin kişi sandalyeyi, masayı, kütüphaneyi direkt görür ama birbiriyle ilişkisini çözemez. “Bu parçaların devamında hangisi gelmelidir?” diye sorduğumuzda cevap “Araba” olabilir.
Yalın görebilme eşyalar arasındaki ilişkiyi fark edebilecek hâle getirildiyse ancak o zaman basiretten söz edebiliriz. Eşyalar arasındaki ilintiyi görebilmekse eşyaya nüfuz etmenin sonucudur. Üstelik enerji de gerektirir.
Halk arasında “tembel” diye tarif edilen kişilerin yeteneklerinin sınırlı kalmasının sebebi eşya ve olaylar arasındaki ilişkiyi-ilintiyi görememeleridir. Bireyin gücü bunları algılamaya ne yazık ki yetmez.
Aslında modern psikoloji feraset ile basiretin birleşimine “zekâ” diyor ve bunu “olaylar arasındaki ilişkiyi en hızlı şekilde kavrayabilme yeteneği” olarak tanımlıyor. O yüzden zekâ ölçüm testlerinde birbiriyle ilişkili üç resim verilir, dördüncünün bulunması istenir. Orada kişinin basireti ölçülür. Bellek gücü ne kadar yüksek çıkarsa zekâsı da o kadar fazladır, gözüyle bakılır.
KARŞIDAKİNİ DUYMAK
Empati
Benlik, kendini emniyette hissederse güzel kokulu çiçekler gibi etrafa ruhsal salınım yapar. Bir de kendini annelik hissiyatına bırakmış, duru bir kadının duygularıyla buluşursa bağlanma gerçekleşir. Böylece ilk ruhsal temas başlar. Ondan sonra çocuk buradan elde ettiği yetenek, başarı ve beceriyle karşısındakinin duygu dünyasına temas edebilecek empati gücünü kendi içinde geliştirir. Aslında bizim duygusal gelişim dediğimiz olgunun özünde de empati vardır.
Auralar ve Kişilik İhlalleri
Eşyaya nüfuz edebilme eşyayla özgürce meşgul olmanın, onu kavramanın bir neticesidir. Bunu başarabilmiş kişiler asla eşyayı cansız-değersiz göremez, ona zarar veremez, her zerresinin kıymetini bilir, varlık sebebini en iyi şekilde anlamaya çalışır. İnsanla k da aslında böyle bir şeydir.
Empatisizlik kişinin hak ve auralarına saygısızlığı da beraberinde getirir. Kişilik ise fiziksel, duygusal ve zihinsel auraların birleşiminden oluşur.
Uzmanlar çocuk eğitimini “Çocuğa kişilik ve karakter kazandırma” olarak tanımlar. Yani çocuk yetiştirmek kızınızın-oğlunuzun dişlerini fırçalaması, erken uyuması, çok KİTAP okuması değildir.
Kişilik ise çocuğun kendi aurasını (sınır-alan) oluşturabilmesidir. Bunu “Çemberin içine alınmış biri” gibi de hayal edebilirsiniz. Eğer bir ebeveyn çocuğunun kişilik sınırına bodoslama girip onu ihlal ediyor, umursamıyor, bu sınıra istediği gibi girip çıkıyorsa çocukta kişilik oluşumu engellenir.
“ATMOSFER”
Atmosfer oluşturma, kültürümüzde, çocuk terbiyesinde ve insani ilişkilerde oldukça önemli yer tutar. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” göndermesi atmosfer oluşturmaktır mesela. Karşı tarafa direkt değil indirekt nüfuz etmektir.
Atmosfer oluşturmayı modern pedagoji de sıklıkla kullanır. Çocuğun bazı davranışlarını değiştirmesi isteniyorsa ona hikâyeler anlatılır. Çocuğun baş kahramanla sı sağlanır. Kahramanın davranışlarının nasıl değiştiği anlatılır, bu yolla çocuğa nüfuz etmeye çalışılır. Bazı aileler bu yöntemi bilinçli şekilde kullansa da çoğu aile evdeki atmosferi direkt çocuğa yansıtır.
“KAYBETMEK”
Çoğu ebeveyn çocuklarına kazandırdıkları güven hissinin devamının nasıl olacağını, ilerleyen yıllarda nelere dikkat etmesi gerektiğini merak ediyor. Yanlış birtakım tutum ve davranışa düşmemek için kaygılanıyor, bir çuval inciri mahvetmekten korkuyor.
Öncelikle güven duygusunun temel fonksiyonunu tekrar hatırlamak gerekir. Güven duygusu veya emniyet hissi çocuğun kabuğundan çıkıp mizacını ortaya koyabilmesi için gereklidir. Yalnız burada geçen “güven duygusu” çocuğun annesine, babasına ya da kendine güvenmesi değil içinin, benliğinin kendini güvende hissetmesi hâlidir. Bir başka deyişle çocuğun içinde bulunduğu ortamdan güven duymasıdır.
Aile İle Bağlanma Aidiyet
Tanıtım
Aidiyet ihtiyacı insanın en karmaşık duygusudur. Bir yandan özgürlüğe düşkündür insan ruhu, diğer yandan tutunacak dal arar. Tutunabildiği kadar kendini emniyette hisseder.
İnsan bir yandan “ellerimi bırak hür olmak istiyorum” derken, diğer yandan “yanımdan ayrılma ait olmak istiyorum” der.
Çocuk da böyledir…
Çocuğun elleri tamamen bırakılırsa, bireyselleşme; kendi olmasına izin verilmezse bağımlılık oluşur.
Kişilik gelişimi sağlıklı olan çocuklar, daha küçük yaştan itibaren bu karmaşık duygu durumuna, doğru rehberlik edilmiş çocuklardır...
Çocukluk döneminin en önemli kazanımlarından biri olan aidiyet duygusu zarara uğradığında bütün bir yaşamı etkileyecek duygusal çalkantıların oluşmaması işten bile değildir.
Dolayısıyla, temeli “Güvenli Bağlanma” olan aidiyet duygusunun oluşumunu ve gelişimini anne babaların dikkatine sunmanın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Sadece ebeveyn-çocuk değil, öğretmen-öğrenci, karı-koca, işveren-işçi ilişkisi... Ve komşuluk, memleket, vatan, etik ve ahlaki değerler bağı aidiyet duygusunun şekle bürünmüş halidir.
Kişi, yaşama aidiyet duygusu ile tutunur.
Yaşamdan tat alamayanların en belirgin özelliği tutunacak bir yerleri olmamasıdır.
Bu KİTAPta çocukluk döneminden itibaren aidiyet duygusunun oluşumu adım adım ele alındı. Aidiyeti bozan durumlar ve aidiyet yanılgılarına değinildi. Kitabın son bölümünde ise kırılmış aidiyet duygularının nasıl yeniden yapılanacağı izah edildi.
Umarım faydalı olur...
İçindekiler
AİDİYET 15
AİDİYET OLUŞUMUNUN TEMELLERİ 23
DEĞER GÖRME, OLDUĞU GİBİ KABUL EDİLME 23
KORUNAKLI BULMA 26
SEVME İHTİYACI 26
VARLIĞIN ONAYLANMASI 28
Ben Algısı 33
Sosyal Ben Algısı 35
YETERLİ BULMA 36
Ebeveyn Karşında Kendini Yeterli Bulma 38
ENGELLENME 40
İLETİŞİM KURMA 42
Açık İletişim 48
Kapalı İletişim 48
Kendini Paylaşma: Duyusal İletişim 50
Ergenlerle İletişim 58
Çocuğun Çocukla İletişimi 59
MANTIKLI BULMA 59
EMPATİ BULMA 61
PAYLAŞMA (Kendini, acıyı, hüznü, sevinci...) 64
AİDİYETİ KIRAN SEBEPLER 69
DEĞERSİZLİK HİSSİ 69
KOŞULLANDIRMA 75
SUÇLULUK 77
Suçluluğun İnşası 80
“Ben almadım, ben yapmadım, ben görmedim!” 84
Örtebilmek 84
“Ne yapacağım ben?” 85
YETERSİZLİK HİSSİ 88
EMNİYETSİZLİK 101
ULAŞAMAMAK 107
ÖN YARGI 109
“Ben hak ettim zaten...” 112
YAŞINDAN BÜYÜK BEKLENTİ 114
Geçmişle Bağlantı 116
Küçük Adam, Hanım Hanımcık Kız 119
KIYASLANMAK 122
Kıyas Benliği Zayıflatır 123
Davranış Bozukluklarının Özünde Kıyas Vardır 127
MÜKEMMELİYETÇİLİK 129
Mükemmeliyetçilik Bulaşır 131
GÜVENSİZLİK 133
Sizin Değil, Oranın Çocuğu 136
Yalansızlık Tesiri Artırır 138
GERÇEKÇİLİK - GERÇEKÇİ OLMAYAN BEKLENTİ 141
BAĞLANMAMIŞ OLMAK 147
VARLIĞIN ONAYLANMASI 150
AİDİYET AŞAMALARI 155
AİLEYLE AİDİYET 157
SOSYAL HAYATLA AİDİYET 161
SOYUT AİDİYET 172
AİDİYET YANILGISI 183
Sahiplenme 183
Minnet Oluşturma 186
PASİF AİDİYET 187
YAPAY AİDİYET 189
AİDİYET SAPMALARI 193
AİDİYETİN KENDİNDENLİĞİ 193
SAPLANTILI AİDİYET 194
AİDİYET KARMAŞASI 197
AİDİYET YOKSUNLUĞU 199
AİDİYET-KİŞİLİK BOZUKLUĞU İLİŞKİSİ 202
DOYUMSUZ AİDİYET 204
YENİDEN AİDİYET 209
1. Bastırılan aidiyetin yeniden uyarılması 210
2. Aidiyetin aile dışında başka yerlerde giderilmeye
çalışılması 218
Önsöz
Aidiyet ihtiyacı insanın en karmaşık duygusudur. Bir yandan özgürlüğe düşkündür insan ruhu, diğer yandan tutunacak dal arar. Tutunabildiği kadar kendini emniyette hisseder.
İnsan bir yandan “ellerimi bırak hür olmak istiyorum” derken, diğer yandan “yanımdan ayrılma ait olmak istiyorum” der.
Çocuk da böyledir…
Çocuğun elleri tamamen bırakılırsa, bireyselleşme; kendi olmasına izin verilmezse bağımlılık oluşur.
Kişilik gelişimi sağlıklı olan çocuklar, daha küçük yaştan itibaren bu karmaşık duygu durumuna doğru rehberlik edilmiş çocuklardır...
Çocukluk döneminin en önemli kazanımlarından biri olan aidiyet duygusu zarara uğradığında bütün bir yaşamı etkileyecek duygusal çalkantıların oluşmaması işten bile değildir.
Dolayısıyla, temeli “Güvenli Bağlanma” olan aidiyet duygusunun oluşumu ve gelişimini anne babaların dikkatine sunmanın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Sadece ebeveyn-çocuk değil, öğretmen-öğrenci, karı-koca, işveren-işçi ilişkisi... Ve komşuluk, memleket, vatan, etik ve ahlaki değerler bağı aidiyet duygusunun şekle bürünmüş halidir.
Kişi, yaşama aidiyet duygusu ile tutunur.
Yaşamdan tat alamayanların en belirgin özelliği tutunacak bir yerleri olmamasıdır.
Bu KİTAPta çocukluk döneminden itibaren aidiyet duygusunun oluşumu adım adım ele alındı. Aidiyeti bozan durumlar ve aidiyet yanılgılarına değinildi. Kitabın son bölümünde ise kırılmış aidiyet duygularının nasıl yeniden yapılanacağı izah edildi.
Umarım faydalı olur...
Adem Güneş
Çocuk Deyip Geçmeyin
Tanıtım
"Ne kadar değerli insan gördüysem onların çocuğa değer verdiğini de gördüm.
Çocuğa değer vermek bir lütuf değil, insan olmanın gereğidir. Bu gerekliliğe önem veren ebeveynlerin çocukları hayatla barışık yaşar. Yeri geldiğinde coşkuyla gülebilen, gerektiğinde hüzün duyabilen çocuklardır onlar. Gözleri ışıl ışıl, 'insan olmanın değerini' duyarak yaşamış çocuklar…
Ne kadar sorunlu çocuk gördüysem, hepsinin 'çocuk deyip geçilmiş' olduğunu da gördüm.
Çocuk deyip geçmemek için çocuğun kim olduğunu bilmek gerekir.
Çocuk kimdir ve nasıl yaşar? Kişiliği nasıl gelişir? Duyguları nasıl oluşur?"
Adem Güneş Çocuk Deyip Geçmeyin'de bir çocuğun gözünden bakıyor hayata. Her bölümde yeni düşünce ufukları geliştiriyor. Kimi zaman "Dikkat dağınıklığı yoktur, o zaten çocuğun normal halidir" diyor, kimi zaman "çocuk eğitiminin ceza ile olamayacağına" dikkat çekerek yetişkin-çocuk ilişkisinin temeli olan "güven" duygusunun altını çiziyor.
İçindekiler
Önsöz ....................................................................................................................................9
ZAMAN AKIYOR ÇOCUKLUK YILLARI GERİDE KALIYOR .........................................11
Çocukluk Yılları Geride Kalırken .......................................................................................13
Anne ile Uyumak Güven Veriyor ........................................................................................17
Kaygılı Çocuğun İlacı “Güven” Duygusudur ......................................................................21
Çocukların da Bir Tükenme Noktası Vardır ........................................................................25
Çağın Hastalığı: Narsisizm ..................................................................................................29
Hiperaktif Çocukların Dramı ...............................................................................................35
Dikkat Eksikliği Bir Yanılgı mı?..........................................................................................39
Kız Çocuklarında Baba Yoksunluğu Daha Derin Oluyor ....................................................43
Ancak Sevilen Kişi Sevmeyi Bilir....................................................................................... 49
Ceza ile Çocuk Eğitimi Olur mu?........................................................................................ 53
Bağımlılık Yapıcı Maddeler ve Çocuklar .............................................................................57
“Sorun Yok, Ben Hallederim” ..............................................................................................61
İnternet Oyunları ve Farklı Bilinç Halleri ............................................................................65
İletişim Yeteneğini Kaybeden Çocuklar ...............................................................................69
Suçluluk Duygusu Kalıcıdır .................................................................................................73
Çocukluk Yılları ve Değersizlik Hissi .................................................................................77
Hitap Edilemeyen Çocukların Dramı ...................................................................................83
Çocuklarda Zamana Karşı Duyarlılık ..................................................................................87
Hayatı Yaşayarak Öğrenmek ...............................................................................................91
HER ÇOCUK ÖZELDİR .........................................................................................................95
Her Çocuk Özeldir...............................................................................................................97
Öğrenmenin Üç Sihirli Anahtarı .......................................................................................101
Yaşatılmayan Çocukluk Yılları .........................................................................................105
Cezasız Çocuk Eğitimi Olur mu? .....................................................................................109
Korku Eğitimin Bir Unsuru Olamaz .................................................................................113
Mahcubiyet Hissi Yitirilirse…...........................................................................................117
Birinci Sınıfta Eğik Yazı Öğretmek Doğru mu? ...............................................................121
Ders Derste Öğrenilir ........................................................................................................125
Eğitimdeki Temel Sorunlar ...............................................................................................129
Cinsel Eğitim mi Mahremiyet Eğitimi mi? .......................................................................135
Eğitim Şefkat ile Başlar ....................................................................................................139
Kreşe Uzun Süre Bırakılan Çocuklar ...............................................................................143
Çocuğuna Sahip Çıkan Kazanır .......................................................................................147
Çocuklar Spor ile Sosyalleşir ...........................................................................................151
Futbol Fanatiği Çocuklar .................................................................................................155
Tatil Ödevi Olmalı mı? ....................................................................................................159
Bazı Kayıplar Sınav Kaybından Daha Acıdır ..................................................................163
Okul Serviste Başlar ........................................................................................................169
Okul Servislerinde “Sesli Kitap” .....................................................................................173
ANNELERİN DE BİR ÇOCUKLUK ÖYKÜSÜ VAR........................................................ 177
Eş Eşin Terapistidir ..........................................................................................................179
Sağlıklı Evlilik İçin Sağlam Kişilik .................................................................................183
Terapiye Muhtaç Terapistler ............................................................................................187
Çocuğa Bağlanmak ..........................................................................................................191
Annelerin de Bir Çocukluk Öyküsü Var ..........................................................................195
Kardeş Sayısı ve Çocuk Gelişimi ....................................................................................199
Baba Bugün Ne Oldu Biliyor musun? .............................................................................201
Anne Babaların Çocukluk Hatıraları ...............................................................................205
BAYRAM YAŞANMAK İSTENİRSE BAYRAM OLUR ...................................................209
Kusurun Nazara Verilmemesi Prensibi ............................................................................211
“Tekne Orucu” ve İrade Eğitimi ......................................................................................215
Bayram Yaşanmak İstenirse Bayram Olur .......................................................................219
Çocukluk Yıllarında Bayramlar Özeldir ..........................................................................221
Yetişkinlerin İbadeti ve Çocuklar ....................................................................................225
Çocuk Dövmeyi Din mi Emrediyor? ...............................................................................229
Kur’an Eğitiminin Püf Noktaları .....................................................................................233
Çocuklar Uyurken Kur’an Dinlerse.......................................................................................237
Önsöz
Hani hep bildik bir teselli vardır ya “çocuktur unutur” diye...
Yetişkinler bilirler ki, çocuk ne kadar zarara uğratılsa da ertesi gün yine gelecek ve coşku dolu hali ile kendisini inciten yetişkinin etrafında dönüp duracaktır.
Çocuğun bu hali yetişkini yanıltır, çocuğun dünü unuttuğu zannedilir…
Hâlbuki çocuğun aklı unutsa da hisleri unutmaz…
Zira çocukluk dönemi, “akıl” ile öğrenme dönemi değil, “his” ile kişilik kazanma dönemidir.
Örneğin, karanlıktan korkmak “akıl” ile ilgili değildir, ruhun incinmişliğidir… Ya da tırnak yemek akılla izah edilemez, ruhsal zayıflığın dışa vurumudur. Veya öfkesine yenik düşen bir çocuğu akli nasihat ile durdurmanız zordur, zira o, içsel sıkıntılarını şiddet ile dışa vurmaktadır.
Ve bütün bu hisler çocukluk yıllarında oluşur.
Çocuk küçük düşürülürse kendini küçümser, suçlanırsa kendini suçlar, ona değersiz davranılırsa kendini değersizlik hissi ile geliştirir.
Çocuk zihninin savunması yoktur, çocuk ne yaşarsa o olur…
Değer verilen çocuk değerli olur… Ve çocuğa değer vermek ona bir lütuf değil, insan olarak onun en doğal hakkıdır…
Gelecek, “çocuk deyip geçmeyen” ebeveyn ve eğiticilerle inşa edilecektir.
Adem Güneş
İstanbul
Anne ile uyumak güven veriyor
Fransa Notre Dame Üniversitesi “Anne-Bebek Uyku Davranışları Laboratuvarı”nda yapılan çalışmalar, bebeğin annesi ile yatmasının hem “fizyolojik” hem de “psikolojik” olarak bebeğe fayda sağladığı gibi, bu yakınlığa annenin de ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. Laboratuar’da anne ile uyuyan bebeklerin daha “huzurlu” ve “uyumlu” olduğu gözlemlendi.
İsviçre’de yapılan iki ayrı araştırmada ise bebeği ile birlikte uyuyan annelerin “oksitosin” (emzirme esnasında salgılanan hormon) düzeyler inde artış gözlemlendi. Oksitosin düzeyinin artması ise hem annenin hem de bebeğin yararına olacak şekilde rahim kasılmalarına ve gelen süt miktarının artmasına neden oluyordu. Aynı zamanda bu hormon, doğumdan sonra ana rahminin eski halini almasında oldukça önemli bir rol üstleniyordu. Yapılan bu çalışmada, bebeğinden ayrı uyuyan annelerde “sütten kesilmelere” daha sık rastlandığı halde, bebeği ile uyuyan annelerde anne sütündeki belirgin artış oldukça dikkat çekici idi.
Anne ile uyuyan bebeklerde anne vücudunun doğal sıcaklığı ile bebeğin kendi vücut ısısının dengede durması bebeğin fiziksel gelişimi açısından önemli rol oynamakta.
Kaygılı Çocuğun İlacı “Güven” Duygusudur
Kaygı, bir tetikçidir… Kimin ruhunda var olursa o ruhun kimyasını bozar. Anormal davranışlara yol açar. Mesela, aslında hiçbir çocuk “yalancı” değildir. Yalan söylemek insanın özünde yoktur, çünkü insan “iyi”dir. Ancak çocuğu azıcık kaygılandırırsanız, çocuk “kendini korumak için” yalana başvurabilir. Sınavdan zayıf alan bir çocuk anne babasının üzüleceği “kaygısı” ile sınav notunun yüksek olduğu yalanını söyleyebilir. Burada çocuğun bizzat kendisine ve onun yalan davranışına odaklanmak yerine yalan söylemesine neden olan “kaygı” ortadan kaldırılırsa, yalan söyleme eğilimi de ortadan kalkacaktır.
Çağın Hastalığı: Narsisizm
Kişilik bozuklukları içinde en sinsi olanı “narsist kişilik bozukluğu”dur.Zira kişi, narsist olduğunu bilmez. O kendini beğenerek değil, insanları yetersiz bularak kendini yüceltir. Nedir narsist kişilik bozukluğu? Kişinin kendini “bir şey” zannetmesi halidir. Kendini beğenme, başkalarını yetersiz bulma hastalığına yakalanmasıdır. Araştırmalara göre, toplumların yüzde birinin narsist kişilik bozukluğu taşıdığını biliyoruz. Yüzde bir az gelmesin sakın, zira böylesi kişiler duyarsızlıklarından elde ettikleri güç ile toplumda kolay yer edinir. Etraflarında zayıf kişilere tesir eder, onları istediği gibi kullanırlar ve genelde başarılıdırlar. Ancak bu, başkalarını ezmek ve duyarsızca yaşamaktan kaynaklandığı için gerçek bir başarı değildir.
-Çocukluk yıllarında annesi ile “bağlanmasında” problem yaşamış çocukların yetişkinlikte narsist kişilik bozukluğuna daha “yatkın” olduğu biliniyor. Reddedici, otoriter ve baskıcı annelerin çocukları önce içlerindeki anne yoksunluğunu “bastırmayı”, kendi iç dünyalarına “derinleşmemeyi”, fazla “duygusal olmamayı”, kimseye “bağlanmamayı”, “güvenmemeyi” öğreniyorlar. Annesine güvenle bağlanamayan kişi hayata güvenle bakamıyor.
-Çocukluk yıllarında “aşağılanmış” kişiler narsisizme yatkın oluyor. Kişi aşağılandıkça kendini güçlendirmeyi, kendini güçlendirdikçe başkalarını hissetmemeyi, onları ezmeyi bir tarz haline getiriyor. Ebeveynler çocuklarını şu ya da bu sebeple aşağılarken aslında duyarsızlaştırdıklarını görmelidir. Duyarsızlık ruhsal ölümdür. En basitinden söylenecek olursa, kardeşi ile kıyaslanan çocuk, aşağılanan çocuktur. Ödevini yapmadığı için sınıfta alay konusu edilen çocuk adım adım duyarsızlaşan bir çocuktur.
-Yine çocukluk yıllarında, ebeveynleri tarafından devamlı “övülmüş” çocuklar da potansiyel bir narsisttir. Örneğin bir ebeveyn “Benim kara gözlü kızım, senin eşin benzerin yok” diyerek kızını sevmişse veya “Benim oğlum gibisi yok bu dünyada” denilerek çocuğa bu övüngen ruh edindirilmişse, böylesi çocuklar potansiyel narsisttir.
Dikkat Eksikliği Bir Yanılgı mı?
Çocuk okula geldiğinde evdeki oyuncağını düşünür. Kardeşi ile kavgasını düşünür. Dışarıda kuş görse o kuşun nasıl uçtuğunu, arkadaşında hoşuna giden bir kalem görse o kalemin ne güzel bir kalem olduğunu düşünür. Zaten “normal” bir çocuğun zihninde yüzlerce düşünce aynı anda gelip gider.
Önemli olan eğitimcinin, çocuğun zihnini bunca “düşünce akışı” içinde kendi anlattıklarına doğru bir “merak hissi” ile yönlendirebilmesidir. Dikkatleri toplayabilmek çocuğun değil eğitimcinin becerisidir. Adını çokça duyduğumuz ama kendisini henüz ülkemizde bir türlü göremediğimiz “çocuk merkezli eğitim”in temel amacı, eğiticinin birtakım enstrümanlar kullanarak çocuğun dikkatini anlatılan konuya odaklayabilmesidir.
Böylesi sıcacık ve rengârenk dünyası olan insana “yavan” bir eğitim sunmak, onu “can sıkıcı” bir eğitici ile baş başa bırakmak, daha ilkokuldan itibaren “ödevler” altında ezmek ve sonra da yetişkinin beklentileri altında ezilmiş bu çocuğu “dikkatini toparlayamıyor” diye etiketlemek ona büyük saygısızlıktır.
Ancak sevilen kişi sevmeyi bilir
Çocuk kendisini zorla yataktan kaldıran, söylene söylene servise bindiren, odasını toplamadığı için aşağılayan, ödevler yüzünden her gün vaaz veren ebeveynine karşı bir süre sonra sağır oluyor, ne söylerse söylesin ebeveyn çocuğa tesir edemediğini görüyor.
Hâlbuki çocuk ancak kendisini güven ve emniyet içinde hissettiğinde ebeveyn yanında duygu dünyasını geliştirir ve aidiyet hisseder.
Çocuk, kendisini sözle inciten, tehditle aşağılayan ebeveyni ile aidiyet duygusu kuramaz. Böyle çocuklar ya dışarıda kendilerine bir güvenli liman arar ya da kendi duygu dünyalarını sevgiye ihtiyaç duymayacak kadar “bastırırlar.”
İnternet oyunları ve farklı bilinç halleri
Günümüz teknolojisi ile üretilen oyunların birçoğunun çok tutulması, oynayan kişiye farklı bilinç hâlleri yaşatmasından ve onu paralel bir yaşam tarzına sürüklemesinden kaynaklanıyor. Bu türevdeki oyunlar özellikle Norveç katliamından sonra Batıda adım adım takip ediliyor ve yasaklanıyor. Mesela Norveç, elli bir adet oyunun ülkesine girişini ve oynanmasını yasakladı.
Neden yasaklanıyor? Çünkü farklı bilinç hâllerini yaşamaya başlayan kişiyi oluşturduğu o paralel yaşamdan çıkartmak oldukça zor. “Fizik” olarak bilgisayarın arkasında olmasına rağmen “ruhu” ile oyunun içine giriyor.
İletişim yeteneğini kaybeden çocuklar
İletişim yeteneğini kaybetmiş kişiler ise bir bunaltı kaynağıdır. Yanında canınız sıkılır, ne diyeceğinizi bilemezsiniz, öylece derin nefes alır, of çeker durursunuz.
Aktif iletişim yeteneği çocukluk yıllarında elde edilir ve ömür boyu kullanılır.
Kendisini dinleyen bir ebeveyn yanında “dili tatlanan” çocuk, kendisini ifade etmenin keyfini çıkarır.
Göz ucu ile dinlenen, konuştukça sözü kesilen, her konuştuğuna bir eleştiri getirilen çocuklar bir süre sonra kısa kısa konuşmaya başlar. Böylesi kişiler için iletişim bir hayat tarzı değil, sanki bir mecburiyetin yerine getirilmesidir.
Aktif iletişim yeteneğini yitirmiş kişiler genelde “hiç anlaşılmadıklarından” şikâyetçidir. Hâlbuki anlaşılmak ancak kendini ifade etmekle mümkündür. Fakat böyle kişilerin beklentisi “söylemeden anlaşılayım” oluyor.
Kendisini ifade edemeyen kişilerde bir süre sonra “içsel konuşmalar” başlar. Kişi kimi zaman bulaşık yıkarken, kimi zaman yolda yürürken kendi kendine konuştuğunu fark eder. Kendi kendine konuşmaktan yorulmaya başladığında, bunalımların başladığı görülür.
İletişim kişinin kendisini depresyondan koruyan kalkanıdır.
Çocuk Neyi Neden Yapar-1
Tanıtım
Her anne babanın canını sıkan sorunlardır; çocuğunun bir türlü tuvalet alışkanlığı kazanamaması, yemek yememesi, kardeşiyle kavga etmesi, inatçılığı, internet düşkünlüğü ve dahası...
Bir kısım anne baba, bu davranışların ne anlama geldiğini bildikleri için çocuklarını incitmeden sorunları çözerken, bir kısım anne baba ise sorunların çözümünde çaresiz kalarak çocukları ile bir çatışmaya girerler. Bu çatışmalarda, hem kendilerini hem de çocuklarını yıpratırlar.
Pedagog Dr. Adem Güneş Çocuk Neyi Neden Yapar? İsimli kitabı, bir 'çocuk davranışları anlama rehberi' olarak hazırladı. Çocuk davranışlarının nedenlerini ve çözüm önerilerini yalın bir dille, ebeveynlerle paylaştı. Konu bitiminde verilen soru-cevaplarla da anne babaya; o davranışın nasıl ortaya çıktığını, çocuğun bu davranışı niçin sergilemiş olduğunu ve anne babanın nasıl bir yol izlemesi gerektiğini anlattı.
Oğlum neden yalan söylüyor olabilir?
Oğlum, geçen gün okulda arkadaşının kalemini almış. Bana, "Öğretmenim verdi bu kalemi" dedi. Arkadaşının annesiyle konuşunca, gerçekleri öğrendim. Oğlum neden yalan söylüyor?
Kendisini baskı altında hisseden çocuk, yalan söyler.
Çocuğa ihtiyacı olduğu halde kalem alınmıyor, okulda da öğretmen illa o kalemin getirilmesini istiyorsa, anne-baba da çocuğa, "Şimdi alırız, yarın alırız" diye uygulamada gecikmeye sebep oluyorsa, çocuk da kalemi olması adına kendince bir çözüm bulmuş olabilir.
Arkadaşının kalemini alarak ihtiyacını gidermeye çalışan çocuğa, anne evde sorsa, "Bu kalem kimin?" diye, bu çocuğun annesine "Arkadaşımdan bu kalemi izinsiz aldım" diyebilmesi için, annesi tarafından ne duygusal, ne de psikolojik baskı altında tutuluyor olması lazım.
Eğer çocuk annesinden gelecek bir şiddet veya tepkiyle karşılaşacağını tahmin ederse, o takdirde kendisini koruyabilmek için yalan söyleyecektir. Böylesi bir durum varsa sizden korkuyor demektir. İzinsiz aldığını söylediği zaman vereceğiniz tepkiden çekiniyor demektir. O takdirde, çocuğun yalan söylememesi için üstünde baskı olmaması lazım. Çocuk bugün kalem için yalan söylemeye başlarsa, yarın daha kötü şeyler için de yalan söyleyebilir.
Pedagog Dr. Güneş, Çocuk Neyi Neden Yapar? Kitabında temel pedagojik bilgilerle birlikte, kısa ve öz olarak olumsuz çocuk davranışlarının nedenlerini ve çözüm önerilerini sunuyor. Yalın bir dille ele alınan bu konuların tamamı, bütün anne-babaların sorunları arasında belki de...
Ve Pedagog Dr. Âdem Güneş, satırları arasında çocuk davranışlarının altında yatan nedene şöyle bir açıklama getiriyor:
"Çocuk kendini olduğu gibi kabul eden bir ebeveyn yanında değilse, içinde yaşadıklarını dışa vuramıyorsa veya kendini dışa vurduğu kadarlık kısmıyla dahi ciddiye alınmıyorsa, böylesi bir çocuk, düdüklü tencerenin ısınması ve patlamaya hazırlanması gibi bir durumdadır."
Çocuk eğitimine dair 'sıkça sorulan sorulara' cevap vermeye çalışan KİTAP, ebeveynlerin başucu kitabı olmayı hak ediyor. Kitap tam manasıyla, pratik bir bilgi kaynağı...
İçindekiler
Teşekkür 11
Önsöz 13
Çocuklarda Yeme Alışkanlığı 15
Gelişimsel İhtiyaçlara Gelince 18
Temel İhtiyaçlar Nelerdir? 19
Yeme Problemi 21
3Z Formülü Nedir? 22
Çocuğa Damak Tadı Sunmak Gerekir mi? 25
Televizyon İzlerken Çocuğa Yemek Yedirmek Doğru mu? 26
Ödül ve Ceza ile Yemek Yedirsek Olmaz mı? 26
Çocuklarda Uyku Düzeni 33
Hangi Sebeplerle Çocuk Uykuya Direnir? 34
Anne-Babanın Uyku Düzeni Çocuğa Tesir Eder mi? 37
Çocuklar Neden Gece Ağlayarak Uyanır? 37
Gece Terörü Yaşayan Çocuklara Nasıl Davranılmalı? 39
Sallayarak Uyutmak Doğru Bir Yöntem mi? 39
Çocuklarda Dil Gelişimi 45
Gecikmiş Konuşma Nedir? 46
Konuşma Gecikmesinde Anne-Babanın Rolü Nedir? 46
Çocuğun Yanlış Söylediği Kelimeyi Düzeltmek Doğru mu? 47
Televizyon İzlemek Çocuğun Dil Öğrenimini Hızlandırır mı? 48
Çocuğun Konuşmasının Gecikmesi Ne Anlama Gelir? 49
İkinci Dil Öğrenimi Nasıl Olmalıdır? 49
Çocuklarda Kaba ve Çirkin Sözler 55
Çocuklar Küfür İçeren Kelimeler Kullandığında Ceza Verilmeli mi? 56
Olumsuz Söz Kullanan Çocuklara Nasıl Yaklaşmalı? 56
Çocuklarda Hırçınlık ve Bağırtılar 63
Anne-Baba Ne Yapmalı? 64
Çocuğu Bağırmaya İten En Önemli Sebep Sindirilmesi mi? 64
Bağırmak Anne-Babadan Kalıtımla mı Geçer, Sonradan mı Öğrenilir? 65
Adım Adım Tuvalet Eğitimi 69
Tuvalet Eğitiminde Püf Noktalar Neler? 72
Anne Nasıl Davranmalı? 73
Tuvalet Alışkanlığı Kazanamayan Çocuk İçin Ne Zaman Pedagoga Başvurulur? 73
Çocuklarda Parmak Emme 81
Parmak Emme Alışkanlığına Nasıl Son Verilir? 82
Parmak Emme, Duygusal Yoksunluktan Kaynaklanıyorsa Ne Yapılmalı? 83
Çocuk ve Sütten Kesilme Süreci 89
Bu Dönemin Özellikleri Nelerdir? 90
Çocuğun Damak Zevkinin Gelişmesi, Emme Alışkanlığının Kesilmesinde Etkili Olur mu? 91
Emme Alışkanlığı Nasıl Bıraktırılır? 91
Çocuklarda Tırnak Yeme 99
Tırnak Yiyen Çocuğa Nasıl Yaklaşılmalı? 100
Tırnak Yemek, Alışkanlığa Dönüştüğünde Ne Yapılabilir? 101
Çocuklarda Korkular 105
Çocukluk Dönemi Korkuları Nelerdir? 106
Kardeş Kıskançlığı 113
Kardeş Kıskançlığını Hangi Davranışlar Tetikler? 113
Anne-Baba Ne Yapmalı? 115
Kardeşler Arası Çatışmalar Bazen Faydalıdır da...116
Kardeş Kavgalarında Ne Zaman Müdahale Edilmelidir? 116
Çocuklar ve İçe Kapanıklık 125
Çocuk Duyarlı mı, Ezilmiş mi? 126
İçe Kapanıklığın Sebepleri Nelerdir? 127
Anne-Baba Ne Yapmalı? 128
Çocuk ve Yalan 135
7 Yaşından Önce Söylenenler Yalan mı? 136
Çocukları Yalan Söylemeye Sevk Eden Nedir? 136
Yalan Nasıl Alışkanlığa Dönüşür? 138
Anne-Babalar Ne Yapmalı? 138
İzinsiz Eşya Getirme 145
7 Yaşından Küçük Çocukların Anne-Babaları Ne Yapmalı? 146
Çocukları İzinsiz Eşya Almaya İten Nedir? 147
İzinsiz Eşya Almanın Alışkanlığa Dönüşmemesi İçin Neye Dikkat Edilmeli? 148
Hareketli Çocuklar 155
Çocuğun Hiperaktif Olup Olmadığını Nasıl Anlarız? 158
Üstün Zekâlı Çocuklar ile Hiperaktifler Nasıl Ayrılır? 159
Hiperaktivite Nasıl Tedavi Edilir? 159
Hareketli Çocuk Aynı Zamanda Dikkati Dağınık Çocuk mudur? 160
Çocuklarda İnatçılık 167
Çocukla İnatlaşılırsa Ne Olur? 168
‘İnat Döneminin’ Kalıcı Hale Gelmemesi İçin Neye Dikkat Edilmeli? 169
Çocuk Her Şeyi İnatla Yaptırmayı Öğrendiyse, Çıkış Yolu Nasıl Olmalı? 170
Hırçınlık ve Vurma Alışkanlığı 177
Her Vurma Şiddet midir? 177
Çocuklarda Tik’ler 183
Hangi Sorunlar Tiki Tetikler? 184
Kimlerde Daha Sık Görülür? 184
Anne-Baba Ne Yapmalı? 184
Tik Başka Sorunları da Tetikler mi? 185
Teknoloji Bağımlılığı 189
Teknoloji Bağımlılığı Neden Çok Çabuk Yayılıyor? 190
Anne-Baba Ne Yapabilir? 191
‘Bilgiye Ulaşma Kültürü’ Nasıl Oluşturulur? 193
Çocuk İnternet Bağımlısı Olduysa Ne Yapılmalı? 194
Çocuklarda Kendini Tatmin Etme 201
Çocuklar Neden Kendini Tatmine Yönelir? 202
Kendi Kendine Geçer mi? 203
Çözüm Nedir? 203
Önsöz
Bir gün sanatçı bir dostum “Kitap okumaya hiç vaktim yok... Şöyle pratik çocuk eğitimi kitabı yazsanız da beş-on dakikalık fırsatlarda göz atarak bir şeyler öğrensek” demişti. Çocuk eğitimi ‘şöyle bir göz atarak’ öğrenilecek şey değildir aslında. Ancak, birçok anne-baba maalesef yoğun koşturmacalar içinde detaylı KİTAP okumaya fırsat bulamıyor.
İşte bu KİTAP temel pedagojik bilgileri içermesine rağmen, kısa ve öz olarak ele alındı. Ele alınan başlıklar hemen hemen bütün anne-babaların sorunları arasındaydı. Ki bilhassa da sıklıkla karşılaşılan bu sorunlardan seçmeye çalıştık konuları. Her konu bitiminde, soru-yorumlara da yer verildi ki, konunun anlaşılmasında kolaylık olsun. Çocuk eğitimine dair ‘sıkça sorulan sorulara’ cevap vermeye çalıştığımız bu KİTAP, ebeveynlerin başucu kitabı olmayı hak ediyor.
Uzman Pedagog Adem Güneş İstanbul, 2014
Çocuklarda Yeme Alışkanlığı
İhtiyaçların bir kısmı doğuştandır. Bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren kendini gösterir; ki bunlar, ‘temel’ ihtiyaçlardır. Doğan her çocukta şaşmaz bir aynılık içindedir, fıtrîdir. Bu ihtiyaçlar, onun yetişkin olma serüveninin temelini teşkil eder. Fıtrî ihtiyaçların karşılanmaması, insanın yaşama devam edemeyeceği anlamına gelir; ölüm ile sonuçlanır.
-Çocuklarda saldırgan davranışların birçoğu, ihtiyacın önündeki engelleri kaldırmak için masum davranışlardır
-Kişiliğin bir parçası haline dönüşmüş bir ihtiyaç karşılanmazsa, insanda bir gerilim hali oluşur.
-Gelişimsel ihtiyaçlar, çocuğun yaşı ilerledikçe, belli dönemlere eriştikçe ‘fıtrî’ olarak ortaya çıkar.
-Yemek yemek temel bir ihtiyaçtır, ebeveynler bu temel ihtiyacı yanlış davranışlarla sorunlu hale getirmemelidir.
-Aşırı tat, tuz ve acı gıdalarla tat sınırı aşılmış yemeğe alıştırılan çocuklarda yeme bozuklukları sık görülür.
-Yeme sorunları anlık bulunan çözümlerle çözülmemelidir.
Çocuklarda Uyku Düzeni
Uyku, direnilmesi zor bir ihtiyaç halidir. Öyle ki, açlığa dayanılır, uykusuzluğa direnilemez! İster çocuk olsun ister yetişkin, uykusuzluğa tahammül edemez. Böyle olduğu halde birçok ebeveyn çocuklarının geç uyuduklarından, sabah uyanmadıklarından yakınır. Burada bilinmesi gereken en önemli ayrıntı; ebeveynler çocuklarını uyutmaya zorladıkça çocuklarının direnecekleridir. Zira zorla uyku olmaz!
-Çocuk güncel yaşamda ebeveyni ile duygusal doyuma erişmedikçe, uykuya karşı direnç gösterir.
-Erken ya da geç uyuması için zorlanan çocuk, uykusu olsa da uyumamak için direnç gösterir
-Uyumamak üzere ağlayan çocukların ya duygusal ya da fiziksel ihtiyacı giderilmemiştir.
-Çocuk annesinin yatağından kademeli şekilde ayrılırsa kendi odasına geçişi, daha kolay olur.
-Gece teröründe çözüm, anne-çocuk bağlanmasıdır.
Çocuklarda Dil Gelişim
Çocuklarda dil ‘edinimi’ doğdukları andan itibaren başlar. Daha birkaç günlük çocuk, işittiği her bir sesi, hafızasına kaydeder. Benzer sesler duydukça kendi de o sesleri çıkartmak için çaba harcar. Çocuğun dil ediniminde iki hafızası vardır. Birincisi; pasif hafıza ki, her duyulan sözcük buraya kaydolur. Pasif hafızaya kaydolan sözcükler 6 ay boyunca kullanılmaya devam edilirse, bu kayıtlar ‘aktif hafıza’ya aktarılır.
-Dil öğrenme, işitmenin devamıdır.
-Konuşma çabasıyla dalga geçilen çocuklarda konuşma bozuklukları daha sık görülür.
-Televizyon, dil gelişimini ilerletmek yerine, geriletir. İletişim diyalog halinde olursa dil gelişimine katkı sağlar, ki televizyon monolog bir iletişim aracıdır.
-İki dil öğrenecek olan çocuklarda ana dilin annenin konuştuğu dil olması, öğrenilecek yabancı dilin de babanın dili olması çift dil öğrenmeye katkı sağlar.
Çocuklarda Kaba ve Çirkin Sözler
Çocuk yetişkinliğe doğru yolculuk yaparken, farklı kişiler, farklı davranışlar ve farklı alışkanlıklarla tanışacaktır. Çocuk olmanın da gereği olarak, her karşılaştığı yeniliği pratiğe geçirmekten de büyük bir haz duyacaktır. Çocuğun yeni kelimeler öğrenmekten çok mutlu olduğu okul öncesi dönemde, zaman zaman ‘argo’ kelimeler veya ‘çirkin/küfür/kaba’ içerikli kelimeler de kendi kelime dağarcığına dokunuverir. Panik yapmamak gerekir, çünkü çocuk kullandığı argo veya kötü sözlerin içeriğini bilerek değil, yeni yeni duyuyor olmanın heyecanı ile kullanır.
-Kaba ve argo kelimeler kullanan çocuğa kızmak, azarlamak, dövmek çözüm değildir. Bunun verdiği tepkisellik sorunu daha derinleştirir.
-Çocuk, kızgınlık ve üzüntü anında hangi kelimeyi kullanacağını bilirse, argo kelimelere başvurmak zorunda kalmaz.
-Anne-babalar, çocukların kullandığı kaba ve çirkin söze değil, bu sözün nereden öğrenildiğine odaklanmalıdır.
Çocuklarda Hırçınlık ve Bağırtılar
Çocuk içinde biriktirdiği negatif ya da pozitif hisleri sözel olarak dışarı çıkartamıyorsa bu noktada sorunlar başlar. Kendini ifade edemeyen çocuk agresiftir, hırçındır, duygusal ve mızmızdır. “Gözünün üzerinde kaşın var” dense; ya ağlamaya, ya da saldırmaya hazırdır. Konuşarak kendini ifade edemeyen çocuk, ağlamayı ya da bağırmayı bir çıkış yolu olarak görür.
-Çocuk ancak kendini varolduğu hali ile kabul eden bir ebeveyn yanında sakindir.
Adım Adım Tuvalet Eğitimi
Tuvalet eğitimi özellikle annelerin en can sıkıcı konusudur. Bilinmesi gereken birkaç noktaya dikkat edildiğinde, tuvalet eğitimi can sıkıcı olmaktan çıkıp, çok keyif verici birkaç günlük eğitime dönüşebilir. Küçük bir çocuk için alt ıslatmanın bir haz ve keyif hali olduğunu gözden kaçırmamak en önemli husustur. Çocuk sıkışmış, zorda kalmış ve idrar yolu tam da dolu olduğu bir sırada rahatlamak için bırakır kendini.
-İdrar yollarındaki kasları kullanma becerisi gözlemlenen çocuklarda tuvalet eğitimi başlayabilir.
-Tuvalet eğitiminin ilk adımı çocuğun ıslaklığı hissetmesini sağlamaktır.
-Tuvalet eğitiminin neden gerektiğini anlaması, çocuğun bu alışkanlığı kazanmasını kolaylaştırır
Çocuklarda Parmak Emme
0-2 yaş, emme refleksinin zirve olduğu bir dönemdir. Çocuk normalde 2 sene boyunca devam eden emme refleksine karşılık olan anne göğsünü bulamadıysa, başka bir şey emmek zorundadır. Elini ağzına alır, parmağını emmeye alışır. Ağzına emzik verilse, emziğe alışır. Eğer çocuk anne sütünü erken dönemde bıraktıysa, o takdirde yeni emdiği şeyi ileriki yaşlara doğru bir alışkanlık olarak götürür.
-Çocuk üzerinde baskı varsa, huzursuz bir atmosferdeyse, kaygı ve korku içindeyse parmağını ağzına sokarak kendisini güvende hisseder.
-4 yaşından sonraki parmak emmeler, duygusal yoksunluğun işaretidir.
-Çocuk ile anne arasında bir bağlanma sorunu olduğunda çocuk parmak emmeye yönelir
Çocuk ve Sütten Kesilme Süreci
Annelerin en çok zorlandıkları konulardan bir diğeri de sütten kesmedir. Anne ile bebek arasında, emzirme döneminde büyük bir ilişki başlar. Bu ilişkinin adı ‘güvenli bağlanma’dır. Annesini doya doya emen, her ihtiyaç duyduğunda annesini yanında bulan ve annesiyle sarmaş dolaş yatan bir çocuk ancak annesine doyar.
-Çocuklarda emme refleksi 24 aydır.
-Çocuk, anne göğsünden kademeli olarak ayrılmalıdır.
-Annesinin ihtiyaçlarını karşılayacağından emin olan çocuk, 24. aydan sonra emme alışkanlığından zorluk çıkarmadan vazgeçer.
Çocuklarda Tırnak Yeme
Bir çocuğun tırnağını ya da parmağını emmesi eğer 2 yaş öncesindeki döneme denk geliyorsa, bu, emme dönemindeki eksikliğin gideriliyor olduğu anlamına gelir. Eğer çocuk 2 yaşından önce anne sütünü bırakmışsa, emme refleksini tamamlayamadığından dolayı elini ağzına götürür. Veyahut taklit döneminin gereği olarak, çocuğun yanında tırnak yiyen bir yetişkin varsa, çocuk da tırnaklarını yemeğe başlayabilir. Hatta elini keyifli bir şekilde ağzına alıyorsa, bu da bir alışkanlığın belirtisidir.
-Emme dönemini tamamlamış olan bir çocukta tırnak yeme, güven yoksunluğunun dışa vurumu olarak ortaya çıkar.
-Çocuk sosyal yaşamda kendi gibi olmayı becerdiğini ve bu haliyle kimseler tarafından eleştirilmediğini fark ettiğinde tırnak yemeyi kendiliğinden bırakır.
Çocuklarda Korkular
Korku, her insanda potansiyel olarak varolan, yaşamın devamlılığı için gerekli olan istemsiz savunma davranışıdır. Korku, insanın yaşam ile uyum sağlamasını, sosyal hayat içinde yer almasını sağlayan, doğal bir duygu durumudur. Sorun olan korkular, bu doğal sınırların aşılmış olmasıdır. Bir başka deyişle ‘korku eşiğinin’ yükselmiş olması halidir.
-Çocuklar belli yaşlarda, duygusal ve zihinsel gelişimin bir gereği olarak korku dönemi yaşayabilir. Bu normaldir.
-Gerçekçi ve soğukkanlı bir ebeveynin yanındaki çocuk, korkularını daha kolay; duygusal ve kaygılı bir ebeveynin yanındaki çocuk ise bu dönemi daha zor atlatır.
Kardeş Kıskançlığı
Kıskançlık duygusu, her insanın yaradılışında vardır. Bu duygunun varlığı, kişinin gelişiminde etkili olduğu kadar, aşırı uyarılmış olması halinde de yaşamı zora sokar. Hele ki bu bir çocuksa daha da zorlaşır yaşam...
-Kıskançlığı anormal hale getiren en önemli sebep anne-baba tutumlarıdır
-Kardeş kıskançlığını oluşturmak istemeyen ebeveynler kardeşler arası ilişkilerde gerçekçi ve doğal olmalı.
-Belirli bir düzeyde, kardeşler arasındaki çatışmalar iletişim yeteneklerini geliştirir, problem çözme becerilerini artırır.
-Kardeş kavgasında asıl olan kimin haksız ya da haklı olduğunu bulmak değil; hangi davranışın doğru olup olmadığına karar vermektir.
-Ebeveynler, kardeşler arasında yol gösterici olmalı.
Çocuklar ve İçe Kapanıklık
Bir çocuk mizacına uygun bir yaşam sürüyorsa, sükûnet içindedir ve genellikle sosyaldir. Böylesi bir çocuk olaylara birdenbire atılmaz, reaksiyon göstermez. Önce etrafını gözler, çevresini tanır, kendisini emniyette hissettikten sonra ortama dâhil olur
-Mizacına uygun bir yaşam süren çocuk, sükûnet içindedir ve sosyaldir
-Annesinden duygusal olarak beslenemeyen çocuk; ya agresif olur, çatışmacıdır ya da içe dönük ve mutsuzdur.
-İçe kapanık çocukların ortak özellikleri, duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşamamalarıdır.
Çocuk ve Yalan
İnsanın üç farklı dünyası vardır: (1) Uyku ve rüya dünyası, (2) Hayal dünyası, (3) Gerçek dünya. Sağlıklı bir yetişkinde, bu üç dünya birbirinden net ve kesin çizgilerle ayrılmıştır. Hiçbir yetişkin hayal kurduğu bir şeyi, gerçekmiş gibi anlatmaz. Oysa ilk 7 yaş dönemindeki çocuklar bu üç dünyayı birbirinden ayırt edemez. Onlar için rüya ile gerçek arasında bir fark yoktur. Ya da hayal dünyası, tıpkı gerçek dünya gibidir.
-Yalan, insan fıtratının değil; korkunun, kaygının ürünüdür.
-Yalanı yakalanmak üzere peşinden gidilen çocuk, yalan söylemekte ustalık kazanır
İzinsiz Eşya Getirme
7 yaş grubundan küçük çocuklar için başkasının malı diye bir şey yoktur. Çocuğun çevresindeki her şey, çocuğundur. Üçüncü bir şahsa ait bir şey yoktur. O yüzden çocuk, okuldaki oyuncakları, arkadaşının eşyalarını çok rahatlıkla alır, cebine koyar ve getirir. Çocuk okuldan alıp getirdiği oyuncağı ne çalma niyeti ile alır, ne de başkasının malına el koyma niyeti ile cebine koyar.
-‘Çalma hastalığı’ ile çocukluk döneminde görülen izinsiz eşya alma aynı şey değildir.
-Çocuğu izinsiz eşya almaya iten en önemli sebeplerden biri, ilgisizliktir.
-Çocuğun kişilik haklarına saygı gösterilirse, o da başkalarınınkine göstermeyi öğrenir.
-Yetişkinlik döneminde çalma, bir kişilik probleminin habercisidir.
Hareketli Çocuklar
Çocukta huzursuzluk hali varsa, bu huzursuzluk fiziğe de yansır. Çocuğun eklemlerine yansır. Eli-kolu hızlanır, omuzları kımıldamaya başlar, ayakları kımıldamaya başlar, sağa-sola doğru sallanmaya başlar... Öncelikle bu huzursuzluğa sebep olan unsurların tek tek tespit edilmesi gerekir
-Çocuğa ‘ekstra dürtü’ veren bir ortam sunulursa, çocuk hareketlenir
-Çocuğun biyolojik ritmi bozulmuşsa, bozulmuş olan o ritim de çocuğa dürtü verir ve çocuğu hızlandırır.
-Duygusal yoksunluk yaşayan çocuklar, hiperaktif gibi, hızlı hareket etmeye başlarlar
-Çocuk hareketlenmeye başladığında beraberinde bir sorun daha çıkar: dikkat eksikliği
-Dikkat eksikliği öğrenme güçlüğünü oluşturur.
Çocuklarda İnatçılık
Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Çocuk 2 yaşından sonra anormalleşmez, normalleşir. 2 yaşına kadar bütün ihtiyaçlarını annesiyle gideren bir çocuk, annesiyle ruhsal bir sekine dönemi yaşadıktan sonra, sanki bir uykudan uyanır ve insan olma yolunda adımlar, “Ben yapacağım” demeye başlar.
-‘Ben gelişim’ döneminde, çocuğun yapmak istediği şeylere izin verilirse, kişilik gelişiminde olumlu tesirler oluşur.
-Çocuk, yaşamda engellerle karşılaştıkça güçlenir; engellendikçe agresifleşir.
-Çocuk engelleri şiddet kullanarak aşmayı alışkanlık hali getirmeye başlarsa, bu, ileriki dönem için davranış bozukluğuna sebep olur.
Hırçınlık ve Vurma Alışkanlığı
Çocuklar genellikle kendilerini ifade edemediklerinde vurma davranışı gösterirler. Arzu ettikleri şeye erişememek, anne-babayı kendine yöneltememek, içlerinde sevgi ihtiyacı kaldığı halde ebeveynine ulaşamamak çocukların vurma davranışlarının ortaya çıkmasında etkilidir.
-Çocuklar genellikle kendilerini ifade edemediklerinde vurma davranışı gösterirler.
Çocuklarda Tik’ler
Tik istemsiz kas kasılmasıdır. Çocuğun istemeden bir kasının sürekli olarak aynı periyot ve aynı zaman dilimi içerisinde kasılıp bırakılıyor olmasıdır. Bir insanın üzerinde baskılar artmaya başladığında, bu insandaki ilk fiziksel reaksiyonların göz kırpmalar, kaş kaldırmalar, dudak ısırmalar gibi kafasıyla, vücuduyla alâkalı birtakım fizyolojik tepkiler olduğu görülür. Ne kadar baskı artar ve çocuk ne kadar işin içerisinden çıkamaz ise kaşı, gözü, dudakları, vs. o kadar çok hareket etmeye başlar.
-Tik’lerin kaynağı gerginliktir.
-Çocuğu gerginliğe iten sebep bulunmadıkça, tik de ortadan kalkmayacaktır.
-Müdahale edilmediği takdirde tikler kronik seyir gösterebilir.
Teknoloji Bağımlılığı
Alkol ve uyuşturucu gibi madde bağımlılıklarının yanında bilgisayar, cep telefonu, internet gibi teknolojik gereçlerin de bağımlılığa dönüştüğü bir yüzyılda yaşıyoruz. Özellikle, aile içi iletişimin zayıf olduğu ortamlarda yetişen çocukların böylesi bağımlılığa düşme riskinin oldukça yüksek olduğunu görüyoruz. Aile içinde bir bireyin, teknolojik gereçlerden birine bağımlılık kazanması ailenin diğer bireylerini anında etkiliyor.
-Teknolojik gereçler, zayıf aile bağı olan çocuklarda daha çok bağımlılık yapmaktadır.
-Teknoloji, bir oyun değil bilgiye ulaşma aracı olarak tanımlanmalıdır.
-Çocuk teknoloji ile düşman değil, onunla dost yetiştirilmelidir.
-İnternet kullanımında ailenin sloganı, “Kullan, işini hallet, çık” olmalı.
Çocuklarda Kendini Tatmin Etme
Henüz ön ergenliğe erişmemiş bir çocuğun kendi bedenine yönelmesini cinsel tatmin olarak göremeyiz. Genellikle erken yaşlarda, bir şekli ile çocuklar kendi bedenlerini keşfedebiliyorlar. Cinsellik olmayan, fakat tıpkı bir tatlı kaşınma şeklinde kendi genital bölgelerine yoğunlaşabiliyorlar. Günümüzde oldukça sık rastlanılan bu çocuk davranışını, cinsellikle bağdaştırmak çocuğa yapılacak bir haksızlık olur.
-Kendini tatminde en belirgin sebep, çocuğun anne ile bağlanmasındaki problemlerdir.
-Çocuk mastürbasyonu vaktinde önlenmez ise kalıcılık gösterir.
-Böylesi bir alışkanlığın terki, 6 ayı bulan, ‘haz değiştirme ve davranış unutma süreci’ni kapsar
-Sorunun çözümü, anne ile çocuk arasındaki yeniden bağlanmayla gerçekleşir.
Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Birçok anne baba onlarca kitabı uzun uzadıya okumak yerine; çocuk eğitiminin temelini oluşturan, kısa, öz, uygulanabilir bilgilere "kolayca" erişme ihtiyacı hisseder... Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural, tam da bu ihtiyaca yönelik olarak, "olmazsa olmaz" konuların özeti şekilde hazırlandı… "Güvenli bağlanma"dan "dikkat dağınıklığı"na, "sahte benlik" oluşumundan "duyarsızlığa", "mahcubiyet" kavramından "minnet duygusu"na kadar, her yetişkinin bilmesi gereken çocuk eğitimine dair 100 temel kural bir araya getirildi.
Kızmadan, çatışmadan, dost olarak çocuk yetiştirmek mümkün... Utandırmadan, mahcup etmeden, çocuğa saygın bir kişilik kazandırmak hayal değil...
İçindekiler
GİRİŞ 11
1 Hiçbir çocuk davranış bozukluğuyla dünyaya gelmez 14
2 Çocuğun kendisine benzemesinden keyif almak bir ebeveynlik yanılgısıdır 16
3 Ebeveyni tarafından duyulabilen çocuk mutlu çocuktur 18
4 En başarısız çocuk yapacağı işleri birine göstermek için yapan çocuktur 20
5 İnatçı çocuk yoktur, engellenen çocuk vardır 22
6 Çocuğa yapılacak en büyük iyilik, yavaşlığı korumaktır 24
7 Çocukluğunda doyasıya ağlamasına izin verilmemiş kişiler, yetişkinliklerinde doyasıya gülemezler 26
8 Aile bütünlüğüne zarar veren üç etken: akıllı telefonlar, televizyon, ev ödevleri 28
9 Aşağılanmışlık, değersizlik hissinin dışavurumudur 30
10 Aşağılanan çocuklar aşağılandıkları için değil, aşağılık olduklarına inandıkları için üzülür 32
11 Çocuk aşağılandıkça iki insani hissini yitirir: mahcubiyet ve utanma duygusu 34
12 Çocuk annesini sevmeyen babasını ancak korkuyla sever 36
13 Çocuklarda ebeveyn bağımlılığı bir doyamama halidir 38
14 Bağımlılık ilişkisinde bağımlı olandan çok bağımlı olunan bağımlıdır 40
15 Çocuğun derin sessizliği yetişkinlere ‘ne kadar da akıllı uslu çocuk’ dedirtmemelidir 42
16 Her çocuk özeldir 44
17 Ebeveynlikte ölçü eşitlik değil adalet olmalıdır 46
18 Mükemmel çocuk yoktur, kendisi gibi olmasına izin verilmiş mutlu çocuk vardır 48
19 Hareketli çocuk, gelişen çocuktur 50
20 Duyarlılık eğitimi olmadan davranış eğitimi olmaz 52
21 Ruhen sağlıklı çocuk, takdir beklentisi olmayan çocuktur 54
22 Çocuk insanı iyi eder 56
23 Çocuk ‘kendi eşyasına’ değer vermeyi değil ‘eşyaya değer vermeyi’ öğrenmelidir 58
24 Çocuk onu seven kişi ile değil, kendi sevdiği kişi ile dostluk kurar 60
25 Yılışıklık, şımarıklık değil, çocuğun sevilme çabasıdır 62
26 Şımarıklık aşırı sevgiden kaynaklanan ne yapacağını bilememe davranışıdır 64
27 Çocuk şiddete uğradıkça terbiye olmaz, yılışır 66
28 Çocuk anne babasının kendisine ne söylediğini unutabilir ama ne hissettirdiğini unutmaz 68
29 Dikkat yoğunluğu kazandırmak, çocuğun değil yetişkinin becerisidir 70
30 Çocuğun oyuncak sayısı arttıkça dikkat dağınıklığı artar 72
31 Duygusal gelişiminin en önemli özelliği ‘koşulsuzluktur’ 74
32 Çocuk kendini dinleyen bir ebeveynin yanında yetişiyorsa duygusal güçlüdür 76
33 Çocuk ancak birlikte karar alınmışsa yapılan işten mutlu olur 78
34 Ebeveynlik ancak ruhta ‘sekine’ duyuldukça keyif alınan bir haldir 80
35 Ebeveyn olmanın en zor yanı, çocuğun minik hatalarını tebessümle karşılayabilmekte gizlidir 82
36 Eğitim evde, gelişim sokakta olur 84
37 Ruhen doyabilmek ruhen duyabilmekle mümkündür 86
38 Çocuk eğitiminde yönetmek değil rehberlik etmek esastır 88
39 Kendinde değersizlik hissi taşıyan ebeveynler çocuklarına yetersizlik hissi verir 90
40 Cezanın kaybettirdikleri yanında kazandırdıklarının kıymeti yoktur 92
41 İçtenleşmeyen davranış, edinilmiş davranış sayılmaz 94
42 Duyguları ceza ile bastırılan kişiler ya agresif olur ya depresif 96
43 Çocuğa verilebilecek en ağır ceza ona küsmektir 98
44 Ceza ödeşmişlik duygusu oluşturur 100
45 Bir kişinin yanında diğer kişiyi ödüllendirmek, ödüllendirilmeyen kişiyi cezalandırmak demektir 102
46 İnsanı bunalıma düşüren şey olaylara yüklediği anlamdır 104
47 Ebeveynlik çocuğun iç kılavuzunun sesine kulak vermeyi gerektirir 106
48 Çocuğun kişilik kazanması için iç kılavuzunun yönelişlerine saygı göstermek gerekir 108
49 Çocuğun kişiliği duygularına eşlik edildikçe güçlenir 110
50 Çocuk anneden duyarlılığı, babadan kararlılığı öğrenir 112
51 Çocuğun ihtiyacı olmayan şeyler ihtiyaca dönüştürüldükçe bağımlılık başlar 114
52 Doğruyu söylemek ayrı, çocuğa tesir edebilmek ayrıdır 116
53 Çok bilen ebeveynlerin çocukları duygusal zayıf, mütevazı anne babaların çocukları duygusal güçlüdür 118
54 Ebeveynleri çocuklarına karşı sert olmaya iten en güçlü yanılgı ‘yüz verirsem şımarık olur’ yanılgısıdır 120
55 El âlem için çocuk yetiştirilmez 122
56 Yaptığı fedakârlıklardan sıkça bahseden ebeveynlerin, ‘minnet duygusu’ ile ezilmiş çocukları olur 124
57 Ebeveynler genellikle ‘bencil’ değil ‘benmerkezci’ bir eğilimdedirler 126
58 Benmerkezci ebeveynin çocuğuna ilgisi kendi ihtiyaçlarının yoksunluğu kadardır 128
59 Benmerkezci ebeveynler çocuklarının kendi kontrollerinden çıkmasını saygısızlık olarak değerlendirir 130
60 Çocuk kendisine yapabilme fırsatı verildikçe başarılı olur 132
61 Çocuğun ihtiyacı olan şey, yapabildiğini görmektir 134
62 Her an denetlendiği hissiyle davranışlarını kontrol eden çocuklarda sahte benlik oluşur 136
63 Duyarlı ebeveyn çocuğunda aşağılanma ve minnet duygusu oluşturmaz 138
64 Çocuk, ebeveyninden aldığı koşulsuz sevgi kadar sevmeyi öğrenebilir 140
65 Baba yoksunluğuyla büyüyen çocuklar aile ve eş sorumluluğu almakta zorlanırlar 142
66 Anne yoksunluğu veya ihmali çocukta duyarsızlığa yol açar 144
67 Anne babanın çocuğuna bırakacağı en büyük miras problem çözme yeteneğidir 146
68 Çocuğuna söz geçiremeyen ebeveyn, genellikle itibar kaybetmiş ebeveyndir 148
69 Ağaçta bir anormallik varsa köklerine bakmak gerekir 150
70 Övüngen anne babaların çocuklarında ebeveyn bağımlılığı ve kaygı görülür 152
71 Sürekli övünen bir ebeveyn çocuğuna ulaşmakta zorluk çeker 154
72 Narsist ebeveynlerin çocukları duyarsız olacaktır 156
73 İhtiyacı olmadığı halde çocuğa destek vermek onu engellemektir 158
74 Sadece insana değil eşyaya ve hayvana da saygılı davranan ebeveynin çocuğu vefalı olur 160
75 Çocuğa sunulan imkânlar ebeveynin varlığı kadar değil çocuğun ihtiyaçları kadar olmalıdır 162
76 Çocuk oyuncakla değil ebeveyniyle oynadıkça mutlu olur 164
77 Anne babasının yaşam öyküsünü bilmeyen çocuğu öykü KİTAPlarıyla oyalamak yersizdir 166
78 En zayıf ebeveyn, çocuğun ağlamasına dahi izin vermeyendir 168
79 En güçlü ebeveyn, çocuğunun duygularına eşlik edebilendir 170
80 Çocuğa değerliligini hissettirmek onun yaratılıştan hakkıdır 172
81 Ebeveynlik çocukla baş edebilme becerisi kazanmak değil çocuğa kendisiyle baş edebilme becerisi kazandırmaktır 174
82 Ebeveynin görevi çocuğunun kalbini istirahat ettirmektir 176
83 Duyguları denetlenen çocuklar kişilik kaybı yaşar 178
84 Çocuğu aşağılamanın en etkin yolu ona yokmuş gibi davranmaktır 180
85 Çocukta yaşama sevincini yok eden en baskın his, değersizlik hissidir 182
86 Çocuğu aşağılamanın en acıtıcı yolu onu kalabalıkta cezalandırmaktır 184
87 Çocuk annesine güven duyabildiği kadar hayata güven duyar 186
88 Çocukluğunu annesinin kucağında, babasının omuzlarında geçiren çocuk güven duygusu içindeki çocuktur 188
89 Çocuk ancak kendini güvende hissettiği kişinin yanında yanlışlarını düzeltmeye cesaret eder 190
90 Hızlı ve kelimeleri yutarak konuşma, özenle dinlenilmemiş çocukların davranışıdır 192
91 Kaygısız mutluluk sadece çocukluk döneminin ürünüdür 194
92 Çocuk eğitiminin ana amacı çocuğa uyum becerisi kazandırmaktır 196
93 Çocuğun kişiliğinin zarara uğraması şiddetten dolayı değil, şiddet uygulayan kişiyle yaşamına devam etmek zorunda kalmasındandır 198
94 Çocuğun doğruyu söyleyememesi üzerindeki baskının varlığını ispat eder 200
95 Sen dili çocukta suçluluk duygusu oluşturur 202
96 Yetişkin yetersizliğinin ilk kurbanı çocuktur 204
97 Baskı ve zorlama altındaki kız çocukları, fıtrat karmaşası yaşar 206
98 Ebeveynin kendi çocukluk dönemi yoksunluklarını çocuğu ile gidermeye çalışması duygusal yanılgıdan ibarettir 208
99 Sürekli anne baba kavgasıyla büyüyen çocuklar duygusal tükenmişliğe düşer 210
100 Hataları tebessümle karşılamak çocuğa hatasını düzeltme fırsatı verir 212
Önsöz
Bir aile ziyaretinde buzdolabının üzerinde küçük kâğıtlara yazılmış notlar gördüm…
“Okuyabilir miyim?” diye izin isteyip birkaç tanesine göz attım…
Notların birinde “Hiçbir çocuk davranış bozukluğu ile dünyaya gelmez” yazıyordu, bir diğerinde “Minnet duygusu, çocuğu edilgen hale getirir” diye not düşülmüştü…
Ev sahibi beyefendi, “Bu notlardan evin her yanında var” diyerek çocuk odasına davet etti beni…
Kapının girişinde “Aziz Misafirler” yazıyordu… Gardırobu üzerine “Çocuk sevildiği kadar sevebilir” yazılmıştı…
Çocuk eğitimine dair uzun uzadıya yazılmış KİTAPlar anne babaların farkındalığını artırsa da onları sürekli dinç tutacak, kısa, özlü sözlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Belki okunan onlarca KİTAP akılda kalmaz, ancak bir söz, bir yaşamı değiştirecek kadar tesir edebilir insana…
Bu KİTAPta çok söz söylemek değildi amacımız… Az söylemek fakat özü söylemekti…
Onlarca pedagoji kitabının özetini birkaç satırda sunmaya gayret ettik…
Bazen bir satır bilgiyi, on sayfalık derinlikten çıkardık… Bazen kendi uzmanlığımızın yıllar süren birikiminin özetini bir satıra sığdırmaya çalıştık…
Bu eserin ortaya çıkmasında birçok kişinin emeği var…
Timaş Yayın Yönetmeni İhsan Sönmez Bey, kitabın mizanpajından kapağına kadar her aşamada entelektüel birikimlerini esirgemedi…
Sevgili Seval Akbıyık Hanımefendi, eserle öyle bütünleşti ki, gece gündüz bu KİTAPla birlikteydi… Anne babalara bir eser daha sunabilmek adına fedakârlığının sınırlarını zorladı…
Hiçbir kitabımızda desteğini hiç esirgemeyen, “Anne babaların bu konuları bilmeye ihtiyacı var” diye kendi anneliğinden de destek alan değerli Tuba Kabacaoğlu Hanımefendi bu eserde de bizi hiç yalnız bırakmadı…
Çocuğa karşı duyarlılığı bir yaşam tarzı haline getiren, edindiği bilgileri anne babalarla paylama heyecanı duyan değerli Gonca Anıl Hanımefendi de bu kitabın perde arkasındaki emek verenlerindendi…
Mizanpajından baskısına, pazarlamasından yayın toplantılarına kadar bu eserin oluşmasında samimi desteklerini hep yanımda hissettiğim sevgili Timaş ailesine kalben teşekkür etmeyi borç kabul ediyorum…
Umarım, bu eser bir çırpıda okunup bitmez… madde madde ezberlenir… duvar yazılarına dönüşür… buzdolaplarında, araçlarda, ajandalarda birer etikete dönüşür…
Ve umarım, bu eserlerle ülkemizdeki yetişkinler çocuğa dost olmanın da ötesinde çocuğun dostluğunu kazanmış olmanın mutluluğuna erişirler…
1.HİÇBİR ÇOCUK DAVRANIŞ BOZUKLUĞUYLA DÜNYAYA GELMEZ
2.ÇOCUĞUN KENDİSİNE BENZEMESİNDEN KEYİF ALMAK BİR EBEVEYNLİK YANILGISIDIR
3.EBEVEYNİ TARAFINDAN DUYULABİLEN ÇOCUK MUTLU ÇOCUKTUR
4.EN BAŞARISIZ ÇOCUK YAPACAĞI İŞLERİ BİRİNE GÖSTERMEK İÇİN YAPAN ÇOCUKTUR
4.İNATÇI ÇOCUK YOKTUR, ENGELLENEN ÇOCUK VARDIR
5.ÇOCUĞA YAPILACAK EN BÜYÜK İYİLİK, YAVAŞLIĞI KORUMAKTIR
6.ÇOCUKLUĞUNDA DOYASIYA AĞLAMASINA İZİN VERİLMEMİŞ KİŞİLER, YETİŞKİNLİKLERİNDE DOYASIYA GÜLEMEZLER
7.AİLE BÜTÜNLÜĞÜNE ZARAR VEREN ÜÇ ETKEN: AKILLI TELEFONLAR, TELEVİZYON, EV ÖDEVLERİ
8.AŞAĞILANMIŞLIK, DEĞERSİZLİK HİSSİNİN DIŞAVURUMUDUR
9.AŞAĞILANAN ÇOCUKLAR AŞAĞILANDIKLARI İÇİN DEĞİL, AŞAĞILIK OLDUKLARINA İNANDIKLARI İÇİN ÜZÜLÜR……
10.ÇOCUK AŞAĞILANDIKÇA İKİ İNSANİ HİSSİNİ YİTİRİR: MAHCUBİYET VE UTANMA DUYGUSU
11.ÇOCUK ANNESİNİ SEVMEYEN BABASINI ANCAK KORKUYLA SEVER
12.ÇOCUKLARDA EBEVEYN BAĞIMLILIĞI BİR DOYAMAMA HALİDİR
13.BAĞIMLILIK İLİŞKİSİNDE BAĞIMLI OLANDAN ÇOK BAĞIMLI OLUNAN BAĞIMLIDIR
15.ÇOCUĞUN DERİN SESSİZLİĞİ YETİŞKİNLERE ‘NE KADAR DA AKILLI USLU ÇOCUK’ DEDİRTMEMELİDİR
16.HER ÇOCUK ÖZELDİR
17.EBEVEYNLİKTE ÖLÇÜ EŞİTLİK DEĞİL ADALET OLMALIDIR
18.MÜKEMMEL ÇOCUK YOKTUR, KENDİSİ GİBİ OLMASINA İZİN VERİLMİŞ MUTLU ÇOCUK VARDIR
19.HAREKETLİ ÇOCUK, GELİŞEN ÇOCUKTUR
20.DUYARLILIK EĞİTİMİ OLMADAN DAVRANIŞ EĞİTİMİ OLMAZ
21.RUHEN SAĞLIKLI ÇOCUK, TAKDİR BEKLENTİSİ OLMAYAN ÇOCUKTUR
22.ÇOCUK İNSANI İYİ EDER
23.ÇOCUK ‘KENDİ EŞYASINA’ DEĞER VERMEYİ DEĞİL ‘EŞYAYA DEĞER VERMEYİ’ ÖĞRENMELİDİR
24.ÇOCUK ONU SEVEN KİŞİ İLE DEĞİL, KENDİ SEVDİĞİ KİŞİ İLE DOSTLUK KURAR
25.YILIŞIKLIK, ŞIMARIKLIK DEĞİL, ÇOCUĞUN SEVİLME ÇABASIDIR
26.ŞIMARIKLIK AŞIRI SEVGİDEN KAYNAKLANAN NE YAPACAĞINI BİLEMEME DAVRANIŞIDIR
27.ÇOCUK ŞİDDETE UĞRADIKÇA TERBİYE OLMAZ, YILIŞIR
28.ÇOCUK ANNE BABASININ KENDİSİNE NE SÖYLEDİĞİNİ UNUTABİLİR AMA NE HİSSETTİRDİĞİNİ UNUTMAZ
29.DİKKAT YOĞUNLUĞU KAZANDIRMAK, ÇOCUĞUN DEĞİL YETİŞKİNİN BECERİSİDİR
30.ÇOCUĞUN OYUNCAK SAYISI ARTTIKÇA DİKKAT DAĞINIKLIĞI ARTAR
31.DUYGUSAL GELİŞİMİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ ‘KOŞULSUZLUKTUR’
32.ÇOCUK KENDİNİ DİNLEYEN BİR EBEVEYNİN YANINDA YETİŞİYORSA DUYGUSAL GÜÇLÜDÜR
33.ÇOCUK ANCAK BİRLİKTE KARAR ALINMIŞSA YAPILAN İŞTEN MUTLU OLUR
34.EBEVEYNLİK ANCAK RUHTA ‘SEKİNE’ DUYULDUKÇA KEYİF ALINAN BİR HALDİR
35.EBEVEYN OLMANIN EN ZOR YANI, ÇOCUĞUN MİNİK HATALARINI TEBESSÜMLE KARŞILAYABİLMEKTE GİZLİDİR
36.EĞİTİM EVDE, GELİŞİM SOKAKTA OLUR
37.RUHEN DOYABİLMEK RUHEN DUYABİLMEKLE MÜMKÜNDÜR
38.ÇOCUK EĞİTİMİNDE YÖNETMEK DEĞİL REHBERLİK ETMEK ESASTIR
39.KENDİNDE DEĞERSİZLİK HİSSİ TAŞIYAN EBEVEYNLER ÇOCUKLARINA YETERSİZLİK HİSSİ VERİR
40.CEZANIN KAYBETTİRDİKLERİ YANINDA KAZANDIRDIKLARININ KIYMETİ YOKTUR
41.İÇTENLEŞMEYEN DAVRANIŞ, EDİNİLMİŞ DAVRANIŞ SAYILMAZ…
42.DUYGULARI CEZA İLE BASTIRILAN KİŞİLER YA AGRESİF OLUR YA DEPRESİF
43.ÇOCUĞA VERİLEBİLECEK EN AĞIR CEZA ONA KÜSMEKTİR
44.CEZA ÖDEŞMİŞLİK DUYGUSU OLUŞTURUR
45.BİR KİŞİNİN YANINDA DİĞER KİŞİYİ ÖDÜLLENDİRMEK, ÖDÜLLENDİRİLMEYEN KİŞİYİ CEZALANDIRMAK DEMEKTİR
46.İNSANI BUNALIMA DÜŞÜREN ŞEY OLAYLARA YÜKLEDİĞİ ANLAMDIR
47.EBEVEYNLİK ÇOCUĞUN İÇ KILAVUZUNUN SESİNE KULAK VERMEYİ GEREKTİRİR
48.ÇOCUĞUN KİŞİLİK KAZANMASI İÇİN İÇ KILAVUZUNUN YÖNELİŞLERİNE SAYGI GÖSTERMEK GEREKİR
49.ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİ DUYGULARINA EŞLİK EDİLDİKÇE GÜÇLENİR
50.ÇOCUK ANNEDEN DUYARLILIĞI, BABADAN KARARLILIĞI ÖĞRENİR
51.ÇOCUĞUN İHTİYACI OLMAYAN ŞEYLER İHTİYACA DÖNÜŞTÜRÜLDÜKÇE BAĞIMLILIK BAŞLAR
52.DOĞRUYU SÖYLEMEK AYRI, ÇOCUĞA TESİR EDEBİLMEK AYRIDIR
53.ÇOK BİLEN EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI DUYGUSAL ZAYIF, MÜTEVAZI ANNE BABALARIN ÇOCUKLARI DUYGUSAL GÜÇLÜDÜR
54.EBEVEYNLERİ ÇOCUKLARINA KARŞI SERT OLMAYA İTEN EN GÜÇLÜ YANILGI ‘YÜZ VERİRSEM ŞIMARIK OLUR’ YANILGISIDIR
55.EL ÂLEM İÇİN ÇOCUK YETİŞTİRİLMEZ
56.YAPTIĞI FEDAKÂRLIKLARDAN SIKÇA BAHSEDEN EBEVEYNLERİN, ‘MİNNET DUYGUSU’ İLE EZİLMİŞ ÇOCUKLARI OLUR
57.EBEVEYNLER GENELLİKLE ‘BENCİL’ DEĞİL ‘BENMERKEZCİ’ BİR EĞİLİMDEDİRLER
58.BENMERKEZCİ EBEVEYNİN ÇOCUĞUNA İLGİSİ KENDİ İHTİYAÇLARININ YOKSUNLUĞU KADARDIR
59.BENMERKEZCİ EBEVEYNLER ÇOCUKLARININ KENDİ KONTROLLERİNDEN ÇIKMASINI SAYGISIZLIK OLARAK DEĞERLENDİRİR
60.ÇOCUK KENDİSİNE YAPABİLME FIRSATI VERİLDİKÇE BAŞARILI OLUR
61.ÇOCUĞUN İHTİYACI OLAN ŞEY, YAPABİLDİĞİNİ GÖRMEKTİR
62.HER AN DENETLENDİĞİ HİSSİYLE DAVRANIŞLARINI KONTROL EDEN ÇOCUKLARDA SAHTE BENLİK OLUŞUR
63.DUYARLI EBEVEYN ÇOCUĞUNDA AŞAĞILANMA VE MİNNET DUYGUSU OLUŞTURMAZ
64.ÇOCUK, EBEVEYNİNDEN ALDIĞI KOŞULSUZ SEVGİ KADAR SEVMEYİ ÖĞRENEBİLİR
65.BABA YOKSUNLUĞUYLA BÜYÜYEN ÇOCUKLAR AİLE VE EŞ SORUMLULUĞU ALMAKTA ZORLANIRLAR
66.ANNE YOKSUNLUĞU VEYA İHMALİ ÇOCUKTA DUYARSIZLIĞA YOL AÇAR
67.ANNE BABANIN ÇOCUĞUNA BIRAKACAĞI EN BÜYÜK MİRAS PROBLEM ÇÖZME YETENEĞİDİR
68.ÇOCUĞUNA SÖZ GEÇİREMEYEN EBEVEYN, GENELLİKLE İTİBAR KAYBETMİŞ EBEVEYNDİR
69.AĞAÇTA BİR ANORMALLİK VARSA KÖKLERİNE BAKMAK GEREKİR
70.ÖVÜNGEN ANNE BABALARIN ÇOCUKLARINDA EBEVEYN BAĞIMLILIĞI VE KAYGI GÖRÜLÜR
71.SÜREKLİ ÖVÜNEN BİR EBEVEYN ÇOCUĞUNA ULAŞMAKTA ZORLUK ÇEKER
72.NARSİST EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI DUYARSIZ OLACAKTIR
73.İHTİYACI OLMADIĞI HALDE ÇOCUĞA DESTEK VERMEK ONU ENGELLEMEKTİR
74.SADECE İNSANA DEĞİL EŞYAYA VE HAYVANA DA SAYGILI DAVRANAN EBEVEYNİN ÇOCUĞU VEFALI OLUR
75.ÇOCUĞA SUNULAN İMKÂNLAR EBEVEYNİN VARLIĞI KADAR DEĞİL ÇOCUĞUN İHTİYAÇLARI KADAR OLMALIDIR
76.ÇOCUK OYUNCAKLA DEĞİL EBEVEYNİYLE OYNADIKÇA MUTLU OLUR
77.ANNE BABASININ YAŞAM ÖYKÜSÜNÜ BİLMEYEN ÇOCUĞU ÖYKÜ KİTAPLARIYLA OYALAMAK YERSİZDİR
78.EN ZAYIF EBEVEYN, ÇOCUĞUN AĞLAMASINA DAHİ İZİN VERMEYENDİR
79.EN GÜÇLÜ EBEVEYN, ÇOCUĞUNUN DUYGULARINA EŞLİK EDEBİLENDİR
80.ÇOCUĞA DEĞERLİLİGİNİ HİSSETTİRMEK ONUN YARATILIŞTAN HAKKIDIR
81.EBEVEYNLİK ÇOCUKLA BAŞ EDEBİLME BECERİSİ KAZANMAK DEĞİL ÇOCUĞA KENDİSİYLE BAŞ EDEBİLME BECERİSİ KAZANDIRMAKTIR
82.EBEVEYNİN GÖREVİ ÇOCUĞUNUN KALBİNİ İSTİRAHAT ETTİRMEKTİR
83.DUYGULARI DENETLENEN ÇOCUKLAR KİŞİLİK KAYBI YAŞAR
84.ÇOCUĞU AŞAĞILAMANIN EN ETKİN YOLU ONA YOKMUŞ GİBİ DAVRANMAKTIR
85.ÇOCUKTA YAŞAMA SEVİNCİNİ YOK EDEN EN BASKIN HİS, DEĞERSİZLİK HİSSİDİR
86.ÇOCUĞU AŞAĞILAMANIN EN ACITICI YOLU ONU KALABALIKTA CEZALANDIRMAKTIR
87.ÇOCUK ANNESİNE GÜVEN DUYABİLDİĞİ KADAR HAYATA GÜVEN DUYAR
88.ÇOCUKLUĞUNU ANNESİNİN KUCAĞINDA, BABASININ OMUZLARINDA GEÇİREN ÇOCUK GÜVEN DUYGUSU İÇİNDEKİ ÇOCUKTUR
89.ÇOCUK ANCAK KENDİNİ GÜVENDE HİSSETTİĞİ KİŞİNİN YANINDA YANLIŞLARINI DÜZELTMEYE CESARET EDER
90.HIZLI VE KELİMELERİ YUTARAK KONUŞMA, ÖZENLE DİNLENİLMEMİŞ ÇOCUKLARIN DAVRANIŞIDIR
91.KAYGISIZ MUTLULUK SADECE ÇOCUKLUK DÖNEMİNİN ÜRÜNÜDÜR
92.ÇOCUK EĞİTİMİNİN ANA AMACI ÇOCUĞA UYUM BECERİSİ KAZANDIRMAKTIR
93.ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİN ZARARA UĞRAMASI ŞİDDETTEN DOLAYI DEĞİL,
ŞİDDET UYGULAYAN KİŞİYLE YAŞAMINA DEVAM ETMEK ZORUNDA
KALMASINDANDIR
94.ÇOCUĞUN DOĞRUYU SÖYLEYEMEMESİ ÜZERİNDEKİ BASKININ VARLIĞINI İSPAT EDER
95.SEN DİLİ ÇOCUKTA SUÇLULUK DUYGUSU OLUŞTURUR
96.YETİŞKİN YETERSİZLİĞİNİN İLK KURBANI ÇOCUKTUR
97.BASKI VE ZORLAMA ALTINDAKİ KIZ ÇOCUKLARI, FITRAT KARMAŞASI YAŞAR
98.EBEVEYNİN KENDİ ÇOCUKLUK DÖNEMİ YOKSUNLUKLARINI ÇOCUĞU İLE GİDERMEYE ÇALIŞMASI DUYGUSAL YANILGIDAN İBARETTİR
99.SÜREKLİ ANNE BABA KAVGASIYLA BÜYÜYEN ÇOCUKLAR DUYGUSAL TÜKENMİŞLİĞE DÜŞER
100.HATALARI TEBESSÜMLE KARŞILAMAK ÇOCUĞA HATASINI DÜZELTME FIRSATI VERİR
7-14 Yaş Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Pedagog Dr. Adem Güneş, "okul çağı çocuğu" da diyebileceğimiz 7-14 yaş dönemi çocuğuyla ilgili temel özellikleri kısa ve net bilgilerle bir KİTAPta topladı… Uzun okumalara fırsat bulamayan… Kısa ve öz bilgilerle bu dönemin farkındalığını kazanmak isteyen yetişkinler için 7-14 Yaş Dönemi Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural bir ilke kitabı niteliğinde…
İçindekiler
BİR VEFA BORCU 13
YAYINA HAZIRLAYANIN NOTU 15
1-Çocuktuk üç dönemdir: bağlanma, aidiyet ve uyum 16
2-7 - 14 yaş dönemi, aidiyet' dönemidir 18
3-Çocuk kendini nereye ait hissediyorsa ait hissettiği yerdekiler gibi davranmaya başlar 20
4-Ailesiyle bağı olmayanın çevresiyle bağının güçtü olması marifet değildir 22
5-Yedi yaşından büyük çocuğun bulunduğu bir evde aile toplantısı' olmaması eksikliktir 24
6-Öğretmenlikte başarı, sınıfı yönetmekle değil, çocuğa kendisini yönetmeyi öğretebilmekle ölçülür 26
7-Bir eğiticinin çocuğa yapabileceği en büyük iyilik, onun çocukluğunu yaşamasına fırsat vermektir 28
8-Otoriter eğiticilerin başarılı, fakat agresif öğrencileri olur 30
9-Baskın eğitim ortamı, çocuğu hiperaktif eder 32
10-En iyi eğitici, çok şey öğreten değil, 'öğrenmeyi öğreten’dir 34
11-Çocuğunu kendi çocukluğu ile kıyas eden iletişim, kusurlu iletişimdir 36
12-1 yapabilirken 5 istemek, çocuğu agresifleştirir 38
13-Başarılı eğitimcinin en belirgin özelliği, öğrencisine derste öğretebilmesidir 40
14-Evde öğretmenlik yapan ebeveynler anne babalığı ihmal ederler 42
15-Çocuğun karne notu aynı zamanda eğitimcinin öğretmenlik' notudur 44
16-Başarısız çocuk yoktur, hitap edilememiş çocuk vardır 46
17-İçten gelen öğrenmenin üç motivasyon basamağı; merak, heves ve istektir 48
18-Kaliteli bir eğiticinin en üstün özelliği öğretmeyi öğrenebilmesi'dir 50
19-Öğrencisini dinlemeyen eğitici öğrencisi tarafından da dinlenmeyecektir 52
20-Sana güveniyorum, başaracaksın' sözü başarıya değil, kaygıya sebep olur 54
21-Sınav sonucuna ne kadar vurgu yapılırsa, kaygı o kadar artar 56
22-Hızlı okumak değil, anlayarak okumak başarıyı getirir 58
23-Bilgi öğretilmez öğrenilir 60
24-Öğrenmede kalıcılık zihinle değil, duyularla gerçekleşir 62
25-Kalıcı başarıların özünde merak duygusu, geçici başarıların özünde eğitici zorlaması vardır 64
26-Yeni olan her şey çocukta merak uyandırır, bilgi eskidikçe merak kaybolur 66
27-Meraksız eğitim, en başarısız eğitimdir 68
28-Her KİTAP değil, merak uyandıran KİTAP çocuğa hitap eder 70
29-En başarısız eğitimci sınıfını merakla değil baskı ile susturan eğitimcidir 72
30-Eğitimde ceza, merak duygusunu yok eder 74
31-Kendini gerçekleştirmesine izin verilmiş çocuklar, saldırgan değil, problem çözücü olurlar 76
32-Saldırganlık aşağılanmışlık hissinin dışa vurumudur 78
33-Dışlanmışlık aşağılanma hissettirir 80
34-Çocuklarda bağımlılık yetersizlik hissinin sonucudur 82
35-Okul çağı çocuğunun en belirgin özelliği unutkanlığıdır 84
36-Eğitimde baskı çocuğu zihinsel olarak güçlendirirken duygusal olarak zayıflatır 86
37-Çocuğun yaşadığı endirekt şiddet, en az direkt şiddet kadar yıkıcıdır 88
38-Kumbara çocuğu tasarruflu olmaya değil, bencilliğe alıştırır 90
39-7 yaş binicilik yaşıdır, at ile temas çocuğu güçtü hissettirir 92
40-Çocuğun horoz sesini duyması, kuzuya dokunması en iyi terapiden daha iyi terapidir 94
41-Her insanın özü, kendi çocukluğudur 96
42-Kız çocuklarını 'maşallah, erkek gibi' diye övmek, çocuğun kişiliğine haksızlıktır 98
43-Çocuk önce insandır, sonra çocuk 100
44-Çocuk başkalarına saygı duymayı kendisine saygı duyulduğu kadar becerir 102
45-Gel bakim, senin adın ne?' diye sormak çocuğu ezer 104
46-Tepkisellik çocuğun kendini gerçekleştirmek istemesinin önündeki engeli kaldırma mücadelesidir 106
47-Dikkat dağınıklığı ilaçla değil, aile ortamı düzenlenerek çözülür ....108
48-Oyuncakla değil, insanla oynanan oyunlar, dikkat güçlenmesini sağlar 110
49-Öğrencinin dikkati eğiticinin heyecanı kadardır 112
50-Yetişkinlerin çocukları Allah ve cehennemle korkutarak kendilerine itaate zorlamaları bir din suiistimalidir114
51-Çocuklarda düzen fikri, tertiple değil dekorasyon keyfiyle geliştirilmelidir 116
52-Yetişkin rahatlığı çocuğu rahatsız eder 118
53-Çocuğunun gözünde itibarını kaybeden tesirini de kaybeder 120
54-Ben senin yaşındayken' diye başlayan iletişim, en yanlış iletişimdir 122
55-Çocuğun yanlış davranışının eleştirilmesine değil, doğru davranışı öğrenmeye ihtiyacı vardır 124
56-Çocuğun eşyası kontrolsüzce arttıkça ebeveyniyle duygusal bağı azalır 126
57-Çocuk ebeveyninin çocukluk hikâyelerinde kendini bulur 128
58-Bir çocuğun ebeveyninden duyabileceği en güzel söz sen beni sevmesen de ben seni seviyorum'dur 130
59-Vaktinde ve yeterince yanında olunmayan çocuk, ihmale uğrayan çocuktur 132
60-Otorite olmak’, sözü dinlenir olmaktır 134
61-Her ebeveyn çocuğunu sever, ama sadece bazı ebeveynler çocuğunu duyar 136
62-Çocukta bir yetenek korunacaksa hissedebilme yeteneği korunmalıdır 138
63-Okulda cezalandırılan çocuk evde hiperaktif davranış sergiler 140
64-Çocuğun ağlamasına engel olmak onu güçlendirmez, duyarsızlaştırır 142
65-Duyguları denetlenen çocuklar ya edilgen olur ya agresif 144
66-Kaygılı ebeveynin korkak çocuğu olur 146
67-Duyguları ebeveynlerin denetimine girmiş çocuklar, vaktinde ağlamayı, vaktinde gülmeyi beceremezler 148
68-Marifet çocuğa gelecek hazırlamak değil, çocuğu geleceğe hazırlamaktır 150
69-iyi bir eğitimcinin en belirgin özelliği öğrencisine tebessümüdür ....152
70-Çocuğun varoluşunu engelleyen en büyük etken, duygusal tükenmişliklerdir 154
71-Çocuk duygusal tükenmişliğe zor düşer, fakat bir düşerse tam düşer 156
72-Duygusal tükenmişliğin sebebi, duygusal şiddettir 158
73-Erkek çocukları cüzdan, kız çocukları çanta ile düzeni öğrenir 160
74-Televizyon çocuğu hiperaktif eder 162
75-Kaliteli iletişim ânın yaşandığı iletişimdir 164
76-Akşam yemekleri bir arada olunduğu için özeldir 166
77-Okul çağında çocuğu olan ebeveynin kazanması gereken
en öncelikli özellik, iletişim becerisidir 168
78-Sorgulayıcı iletişim, sorunlu iletişimdir 170
79-Çocuğa bir işin nasıl yapıldığı değil, ne olduğu tarif edilmelidir 172
80-ilkokul çocuğuna haftalık değil, günlük harçlık verilir 174
81-Nefret ve kin olmadıkça kardeş kavgası güçlenmeye sebeptir 176
82-Doğal olmak,'kendi gibi olmaktır' 178
83-Çocuk 'her şeyi' değil 'tercih ettiği şeyi' yaşadıkça kişiliğini geliştirir 180
84-Öğretmenin kişiliği, öğrencisinin kişiliğinin zeminidir 182
85-Kişilik değiştirmek, kişilik oluşturmaktan zordur 184
86-Okul çocuğuna cinsel eğitim verilirken mahremiyet hissi zarara uğratılmamalıdır 186
87-Güçlü kişilik sahibi çocuk sadece almayı değil,vermeyi de öğrenen çocuktur 188
88-Teknoloji bağımlılığı çocuğun biraz oyalansın diye teknolojiyle baş başa bırakılmasıyla başlar 190
89-Yalan söyleyen çocuk değil, kendini savunmak zorunda bırakılan çocuk vardır 192
90-7 yaş çocuğuna alınabilecek en güzel hediye,bir analog kol saatidir 194
91-iradesi zayıf ebeveynlerin çocuklarının da iradesi zayıf olur 196
92-Davranış yanlış olabilir, çocuk yanlış olamaz 198
93-Çocuğun kendi yönetmediği hiçbir erdemli davranış,o çocuğa erdem kazandırmaz 200
94-Bir çocuğun başına gelebilecek en büyük kayıp davranışlarını yönetme becerisi'ni kaybetmesidir 202
95-Mahremiyet eğitimi, duyguların yönetimi eğitimidir 204
96-Aşağılanmış çocuk, aşağılayan ebeveyn olur 206
97-Anne babaların şiddet eğilimi, kendi çocukluk deneyimlerinin sonucudur 208
98-Çocuksuluğun engellenmesi kendi başına sorunlu bir davranış olduğu gibi, engellenmiş çocuk da sorunlu davranışa yönelir 210
99-En kötü geçmiş, çocukluğu yaşanmamış geçmiştir 212
100-Marifet, çocuğun sosyal yaşama uyum sağlarken bireysel varoluşunu sürdürebilecek güce erişmiş olmasıdır 214
Önsöz
Bir çocuğun kazanabileceği en güzel özellik; var olduğu hali ile kendini ortaya koyabilecek güce erişmiş olmasıdır...
Kendi gibi oturması...
Kendi gibi konuşması...
Kendi gibi gülmesi...
Kendi gibi düşünmesi...
Ne taklit başkalarını, ne korku başkalarından...
"Ne derler" diye değil, ne ise öyle olabilecek güce erişmiş olması...
Mevlana’ca ifade ile "ya göründüğü gibi olması ya da olduğu gibi görünebilmesi"...
Kişilik sahibi olması yani...
Zira kişilik 7 yaş sonrasında ve ancak kendini emniyette hissetmesiyle içten içe gelişir çocukta...
Kişiliğin hem kazanıldığı hem de en çok zarara uğradığı dönemdir bu; okul dönemi yani...
Bir yandan ebeveynin kaygısı, çocuğunun okul başarısı adına... Diğer yandan öğretmen baskısı, öğrencisine daha çok öğretebilmek için...
Öte yandan çocuğun kendini ortaya koymasından değil, ortaya koyulanı tekrar etmesinden hoşlanan eğitim sistemi...
Çocuk adım adım öğrenir, var olduğu gibi olup da başına iş açmaktansa, kendisinden beklendiği gibi olmanın daha iyi olacağını...
Çocuksu sevimliğin birden bitip yetişkin baskılarının başladığı dönem bu dönemdir...
Kendisine sunulan imkânları kullanamadığı için "suçluluk hissinin" oluşturulduğu dönem bu dönemdir...
Ödev, okul, sorumluluk, tertip düzen yüzünden sevgilerin azaldığı, "değersizliğin hissedildiği" dönem bu dönemdir... Yapabildiği kadarına razı olunmadığı için daha çok başarı beklentileri karşısında kendini "yetersiz hissettiği" dönemdir bu dönem...
Çocuksu coşkularla uykuya dalmak yerine, yetişkinlerin beklentilerine karşılık vermek için kaygıların oluştuğu dönem...
Bir başka deyişle, kişiliği oluşturmak yerine, adım adım kişilik kaybının yaşandığı dönem...
Çocuklara bir vefa borcum vardı üzerimde taşıdığım...
Onu bu KİTAPta ödemek istedim...
Ve çocuklara bir vefa borcu olduğunu düşünen yetişkinlerle bu KİTAPta buluşmak...
Umarım, her bir satır kendi çocukluğumuza eriştirir bizleri... Ve bir çocuk gözü ile çocuklara yeniden bakmayı kolaylaştırır... Sevgilerimle...
Adem Güneş İstanbul, 2015
Çocukluk üç dönemdir: bağlanma, aidiyet, uyum.
Çocuğun ilk yılları “Güvenli Bağlanma” dönemidir; 0-4 yaş arasını kapsar. Güvenli Bağlanma, ikiye ayrılır: 0-2 yaş Bağlanma, 2-4 yaş Ayrılma…Güvenli Bağlanma çocuk ile ona bakım veren “tek” kişi ile olursa sağlıklı olur…
7-14 yaş dönemi, “aidiyet” dönemidir.
Önceden sürekli annesi ile olmak için çaba harcayan çocuğa artık 7 yaşından sonra anne yetersiz gelir… Çocuk, aidiyet ihtiyacından dolayı kalabalıklar ister, kardeş ister, okul ister, sokak ister…
Çocuk kendini nereye ait hissediyorsa ait hissettiği yerdekiler gibi davranmaya başlar.
Aidiyet, bir grubun içerisinde kişinin kendisini iyi hissetmesiyle oluşan duygunun adıdır. Çocuk birilerinin yanında kendini iyi hissetmeye başladıkça o gruptakilere benzeme ihtiyacı hisseder. Onlar gibi oturur… Onlar gibi konuşur… Onlar gibi güler… Onların yaptıklarını benimser…
Ailesiyle bağı olmayanın çevresiyle bağının güçlü olması marifet değildir.
Birçok anne baba, okul çağı çocuklarının çevresinin genişliğiyle ve çok sosyal olmalarıyla övünür. Arkadaşlarının çokluğu ve onların içinde aranan biri olması çocuğu adına birçok ebeveyni mutlu eder. Ancak gelişim sürecine bakıldığında, çocuğun arkadaşlarından daha kuvvetli bir bağın ailesi ile olup olmadığı önemlidir…
7 yaşından büyük çocuğun bulunduğu bir evde "aile toplantısı" olmaması eksikliktir.
Çocuk sosyal yaşamda nasıl davranılacağını aile içinde öğrenir. Alışveriş yaparken, birisine selam verirken, misafir ağırlarken… Anne babalarının davranışlarına bakarak çocuk sosyal beceri edinir…
Öğretmenlikte başarı, sınıfı yönetmekle değil, çocuğa kendisini yönetmeyi öğretebilmekle ölçülür.
Kendi işini kendi görebilecek yeteneğe erişmesi, okul çocuğuna oldukça keyif verir. Ve bu onun için bir ihtiyaçtır…Çocuk bir işi yapabildiğini gördükçe “yapabilmekten kaynaklanan mutluluk” ile yeni işler yapabilme hevesi oluşur. Ve böylece gelişim süreklilik kazanır.
Bir eğiticinin çocuğa yapabileceği en büyük iyilik, onun çocukluğunu da yaşamasına fırsat vermesidir.
Eğitim bir çocuğun yaşamında önemli bir yer teşkil eder. Ancak yaşamının tamamını oluşturmaz…Çocuğun yeni bilgiler öğrenmeye ihtiyacı olduğu kadar, oynamaya, eğlenmeye, gülmeye ve arkadaşlarıyla koşturmaya da ihtiyacı vardır.
Otoriter eğiticilerin başarılı, fakat agresif öğrencileri olur.
Okul çocuğu, öğretmenden daha güçsüzdür... Öğretmen kendi gücünü çocuğun üstünde bir baskı unsuru olarak kullanıyorsa; o öğretmen, çocuğa zarar veren öğretmendir. Çocuksa böylesi bir öğretmenin zararına uğramamak üzere daha çok ders çalışmak ve duygularını da bastırmak zorunda hisseder kendini.
Baskın eğitim ortamı çocuğu hiperaktif eder.
Okul çocuklarının en büyük ihtiyacı harekettir. Çocuk hareket ettikçe gelişir… Hareketi kısıtlanan çocuğun gelişimi de kısıtlanmış demektir. Zihinsel gelişimin en önemli kaynağı da yine çocuğun hareket serbestliğidir. Çocuk hareket ettikçe kan dolaşımı artar… Artan kan dolaşımı beyni güçlendirir… Güçlenen beynin öğrenmesi kolay olur.
En iyi eğitici, çok şey öğreten değil, “öğrenmeyi öğreten”dir.
Birilerine bağlı olarak bilgi edinmek değildir sürdürülebilir bir eğitimin amacı… Bilgiye kişinin kendisinin ulaşabilme yeteneğine sahip olmasıdır eğitimde kalitenin özelliği… Eğiticinin öğrencisine öğreteceği her hazır bilgi, çocuğun öğrenme sürecine konulan bir engeldir.
"Sana güveniyorum, başaracaksın" sözü başarıyı değil, kaygıyı oluşturur.
"Sana güveniyorum, başaracaksın" sözü çocukta baskı oluşturur… Bu öyle bir baskı ki, o işin başarılması durumunda “kendisine güven” duyulacak, başarılamaması durumunda, “güvensizlik…”Kendisinin, kendisine güvenilmeyecek biri olması insana ağır gelir…
Kalıcı başarıların özünde merak duygusu, geçici başarıların özünde eğitici zorlaması vardır.
Merak, öğrenmenin en temel motivasyonudur. Çocuk bir şeyi öğrenmeye merak saldığında, eğitimci bu fırsatı iyi değerlendirmeli… Çocuğun merak duyduğu şeyden yola çıkarak kendi öğrenmeleri ile onun merak duyduğu şeyler arasında bağ kurmalıdır.
Eğitimde ceza merak duygusunu yok eder.
Merak bir içsel motivasyondur, çocuğun içinde kıpır kıpır bir yaşama sevincidir…Ceza ise dış motivasyondur. Öğrenme süreci içindeki bir çocuğa ceza vermek iç motivasyonunu zedeler… Ceza çocukta aşağılanmışlık hissi oluşturur.
Okul çağı çocuklarının en belirgin özelliği unutkanlığıdır.
Çocuğun unutkanlığı üzerine baskı yapmak yerine, ona unuttuğu şeyleri hatırlamasında yardımcı olmak, problemi çözmesinde destek olmak gerekir… Çocukluğun bu kıpır kıpır olduğu dönemde çocuğa “unutma” baskısı yapmak, onun unutkanlığını daha da artırır…
Çocuğun horoz sesini duyması, kuzuya dokunması en iyi terapiden daha iyi terapidir.
İnsanın doğaya ihtiyacı vardır… toprakta yürümeye… canlılar ile temasa… kulağına başka canlıların sesinin gelmesine… onlarla etkileşime… Zira insan doğanın bir parçasıdır… Ve doğa ile bütünleşebildiği kadar dingindir…
"Gel bakim, senin adın ne?" diye sormak çocuğu ezer…
“Gel bakim, senin adın ne?" diye çocuğu çağırmak çocukta yetersizlik hissine yol açar… Emredici bir halde çocuğa yaklaşmak, çocuğun yetişkin karşısında zayıf düşmesine sebeptir… Çocukla tanışmak isteyen yetişkin naif ve mütevazı olmalıdır… Çocuğun yanına gitmeli, eğilmeli, onunla göz hizasında mütebessim bir sima ile “merhaba” laşarak konuşmaya başlamalıdır…
Yetişkinlerin çocukları Allah ve cehennemle korkutarak kendilerine itaate zorlamaları bir din suiistimalidir.
Suiistimal; amaca erişmek için bir şeyi araç olarak kullanmadır. Eğer çocuğun kendine itaat etmesi amacı ile dini bir araç olarak kullanıyorsa bir yetişkin, dini suiistimal ediyor demektir. Din insan yaşamında bir araç değil, amaçtır.
Çocuğun yanlış davranışının eleştirilmesine değil, doğru davranışı öğrenmeye ihtiyacı vardır
Birçok yetişkin çocuğun yaptığı yanlışları eleştirerek, ona doğru davranışı öğreteceğini zanneder. Hâlbuki eleştiri bir öğrenme aracı değildir. Hele ki çocuklarda hiç değildir… Çocuk yanlışları eleştirildikçe değil, doğru davranışları öğrendikçe beceri kazanır…
“Otorite olmak” sözü dinlenir olmaktır
Birçok yetişkin “otorite” olmak ile “otoriter” olmayı karıştırır. “Otoriter” olmak baskıcı ve zorlayıcı olmaktır… Gücüyle isteğini yerine getirtiyor olmaktır. “Otorite” olmak ise sözü dinlenir olmaktır. Ne güç sahibi olması “otorite” olmaya etkendir ne de baskıcı olması… Bir ebeveynin “otorite” olması, sevecen olmasıyla… saygıdeğer olmasıyla… bilgi ve donanımlarıyla sözü dinlenir olmasıdır…
Duyguları denetlenen çocuklar ya edilgen olur ya agresif.
Ebeveynler çocuklarının sokakta, okulda, bahçede neler yaşadığını merak ederler. Bundandır ki, onlara okulda “ne olduğunu”, “neler yaptığını” sorarlar. Hatta böylece çocukla ilgilendiklerini zannederler.Halbuki böylesi sorgulayıcı ve didikleyici sorular bir süre sonra çocuğun tepkiselleşmesine, tamamen susmasına… ve artık hiçbir şey anlatmamasına sebep olur…
Çocuğun varoluşunu engelleyen en büyük etken, duygusal tükenmişliklerdir
Çocuk, içerisinde yaşama sevinci olduğu kadar kendini var edebilir… duygularını ifade eder, düşüncelerini ortaya koyar… arkadaşlıklar kurar… eğitim yolculuğuna devam eder… Çocuğun umudu tükendikçe, yaşama sevinci de tükenir… Okumayı başaramayacağını hissetmek... Dersleri yapamayacağını düşünmek… Üniversiteye giremeyeceğine inanmak duygusal tükenmişliklere sebeptir…
Kaliteli iletişim ânın yaşandığı iletişimdir
Bir kısım ebeveyn, çocukla kaliteli vakit geçirmenin, birlikte sinemaya, tiyatroya ve spora gitmek olduğunu düşünür… Bir kısım ebeveyn ise, çocuğa nasihat vermenin çocukla kaliteli iletişim olduğunu zannederler… Hâlbuki kaliteli iletişim, ânın yaşandığı iletişimdir…
Akşam yemekleri karın doyurmak için değil bir arada olunduğu için özeldir.
Okul çocuğunun en büyük ihtiyaçlarından birisi “ailesini bir arada görme” isteğidir… Ailesini bir arada görebilen çocuklar duygusal güçlü çocuklardır… Ebeveynler buldukları her fırsatta aileyi bir araya getirmeyi planlamalıdır…Bunlardan en güzel fırsat, akşam yemekleridir…
İlkokul çocuğuna haftalık değil günlük harçlık verilir.
Haftalık harçlık verilen çocuk, elindeki harçlık miktarı kadar etrafında gördüğü şeyleri almak ister. O parayı bir günde bitirebilir… Ki bu normaldir. Çocuklar ancak 12 yaşından sonra duygularını, hazlarını ve davranışlarını yönetebilecek iradeye sahip olabilirler…
7 yaş çocuğuna alınabilecek en güzel hediye, bir analog kol saatidir
7 yaşından sonraki çocukların en belirgin ihtiyacı; zamana karşı duyarlılık eğitimidir… Bu, çocuğun aynı zamanda adım adım iradesini de kuvvetlendiren bir eğitimdir… Neyin, nerede, ne kadar sürüyor olduğunu fark etmesi oldukça önemlidir… Bu farkındalık zamanın nasıl işlediği bilincine eriştirir…
Toplumsal kurallar içerisinde bireysel varoluşun adıdır; aidiyet
Aidiyet sosyal yaşamın bir parçası olarak kişinin kendisini özgür hissetmesidir…Çocuk önce toplumun bir parçası olarak var etmelidir kendini…Zira toplumsal uyumdur, yaşama becerisini kazanabilmek için ihtiyaç duyduğu…Çocuk toplumsal uyum içinde kendi farkındalığını edinerek bireysel varoluşunu devam ettirmelidir.
Ergenlik Döneminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Eskilerin "Bizim zamanımızda ergenlik mi vardı!" deyip kabullenmediği; yenilerin "Bizimki yine ergen takılıyor!" diye abarttığı ergenlik döneminin özellikleri nelerdir?Ergenlik, gerçekten problemli bir dönem midir, yoksa geçmiş yıllarda biriken problemlerin dışa vurulduğu bir ruhsal arınma dönemi mi? Ergenin aşırılıkları baskı ve yasaklarla mı, duygusal bağların kuvvetlendirilmesiyle mi çözüme kavuşur?
Hepsi bir yana, kimdir ergen… Yetişkin midir, çocuk mu? Ergen; yetişkin bedeninde çocuksu ruha sahip bireydir. Yetişkinlere düşen, bu zor dönemde, elde olmadan sergilediği aşırılıkları, kabalıkları ve taşkınlıkları nasıl yönetebileceği konusunda ona yardımcı olmaktır.
Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş, yetişkinlerin dünyaya bir ergen gözüyle bakabilmesinin ipuçlarını ve ergenlerle iletişim kurma yöntemlerini tek bir KİTAPta topladı. Ergenlik Döneminde 100 Temel Kural, bu döneme dair bir farkındalık kitabı...
İçindekiler
GİRİŞ …………………………………………………………………………….…….....13
YAYINA HAZIRLAYANIN NOTU.. ……………………………………………....….....14
1 Sessiz ergen yoktur, iletişim becerisi olmayan ebeveyn vardır …………………….......16
2 Ergenin en sinir olduğu şey, tanımadığı ortamlarda kendinden bahsedip konuşmak zorunda bırakılmaktır .………………………………………………………………………......................….......18
3 Şımaracak kimsesi olmayanın ergenliği olmaz ………………………………….……...20
4 Ergenin düzeni, evin yönetiminde rol sahibi olmasıyla başlar ……………………….....22
5 Ergen kız çocuğu, babasından kopuk olduğu kadar erkek arkadaşa yatkın olur ……......24
6 Ergenliğini sert bir anneyle geçiren kız çocuğu, kendisi anne olduğunda çocuğuna karşı tahammülsüz olur ………………………………………………………………………...................................26
7 Bir ergenin en zorda kaldığı an, kendisinin bir başkasına yakıştırıldığı andır ………......28
8 Agresif ergeni ilaç değil, sakin duran ebeveyn iyileştirir …………………………..…....30
9 Zayıf ergenin en belirgin özelliği kendini büyük gösterme çabasıdır................................ 32
10 Günümüz gençlerine yapılan en büyük haksızlık, 'kendi gibi olmak' yerine, başkaları gibi olmanın' dayatılmasıdır ........................................................................................................................34
11 Ergenlik dönemi, insan davranışlarının en acemi olduğu dönemdir.. ...............................36
12 Ergenin en güçlü ihtiyacı bağımsızlıktır ...........................................................................38
13 Ergenin en büyük ihtiyacı aidiyet içinde özgürlüktür .......................................................40
14 Genç kız da sever, bu anormallik değil, insan olmanın bizzat kendisidir.......................... 42
15 Ergenlik bir problem dönemi değil, çocukluk dönemi problemlerinin dışa vurumudur.....44
16 Çocuklukta ekilen ergenlikte biçilir ...................................................................................46
17 Ergen akıl almaktan değil, akıl vermekten hoşlanır ...........................................................48
17 Ergenin sessizliği hırçınlığından daha tehlikelidir .............................................................50
19 Ergenin sessizleşmesi her zaman olgunlaştığının değil, çoğu zaman bunaltısının işaretidir ...................................................................................................................................................52
20 Gençleri kendine benzeten değil, gençlere benzeyen yetişkin kendini geliştirir................ 54
21 Ev ancak genç çocuklarla bir tarza bürünür ........................................................................56
22 Ergenin dürtüye açık yanı her zaman olumsuz değil, yetişkinin yorgunluğuna gençlik vericidir de ...................................................................................................................................................58
23 Gençleri anlamak, ruha gençlik verir ...................................................................................60
24 Ergenin agresifliği, kendini terapidir, agresifliğin engellenmesi terapiyi engellemektir .....62
25 Ergen, haksızlık karşısında tepkiseldir .................................................................................64
26 Gençler, duygusal yakınlığı 'güçlü'de değil, 'adaletli' kişide bulur.,.. ...................................66
27 Erkek çocuklar ergenliğe 'utanma', kızlar ise 'büyüklük' hissiyle girer ................................68
28 Ergenin fiziği ne kadar hızlı gelişirse agresifliği o denli fazla olur ..................................... 70
29 Aile içi iletişim azaldıkça ergenlik problemleri artar ............................................................72
30 Ergen ile uyum, suskunlaştıkça değil ergen kadar cıvıldaştıkça artar....................................74
31 Ergenin karşısında çok olgunluk, 'ergen suskunluğuna' yol açar ..........................................76
32 Ergenler çok olgun kişileri sevseler de sıkıcı bulurlar ..........................................................78
33 Ergen, memnuniyetsizliğe zaten yatkındır, bir de buna zemin oluşturmamak gerekir .........80
34 Ergenin 'sorumluluk'tan çok yetki'ye ihtiyacı vardır .............................................................82
35 Ergen, cami duvarını görünce ağlar, Konya kaşığını görünce oynar; endişe etme, seyret ....84
36 Ergen, kendini dinleyen yetişkini dinlemekten keyif alır ......................................................86
37 Ergenlik erkek çocuklarda babadan uzaklaşma hissiyle başlar, babadan daha çok keyif alarak sona erer ......................................................................................................................................................88
38 Kızlarda ergenlik, anne ile yakınlaşmayla başlar, çatışmayla devam eder, bütünleşmeyle son bulur ......................................................................................................................................................90
39 Ergen boş kaldıkça ya kendini yer ya çevresini .....................................................................92
40 Fiziksel değil duygusal zayıf ergenler akran şiddetine maruz kalır....................................... 94
41 Ergenin eli titrer, yüzü yanar; bu ne tuhaftır ne de fena .........................................................96
42 Ergen kızın içi titredikçe, dışa soğukkanlılık yansır ...............................................................98
43 Ergenin tepkiselliği, savunma ihtiyacındandır ......................................................................100
44 Ön ergenlikte erkek çocuk, kız çocuktan daha utangaçtır .....................................................102
45 Ergenliğin erkek çocuklarda en bariz belirtisi suçluluk duygusudur......................................104
46 Ergenlikte karşı cinse heyecan duymak değil, kendini bu heyecana kaptırmaktır sorun olan .....................................................................................................................................................106
47 Ergen, duygularını taşkın yaşar, sevinci de öfkesi de şaşkıncadır..........................................108
48 Çocukluğunda yeterince sevilmemiş kişi, yetişkin de olsa ergen gibidir ..............................110
49 Gençler yetişkinlerden daha adildir .......................................................................................112
50 Adil olmayan bir ortamda yetişen gencin hâkim duygusu; bencilliktir .................................114
51 Ergenin ruhen sağlıklı olduğu, kendi tarzını oluşturmasından anlaşılır .................................116
52 Her ergenin özünde 'mutlaka' kendine has bir tarz vardır, kimisi bunu ortaya koyar, kimisi içinde saklar ......................................................................................................................................................118
53 Ergenin en nefret ettiği sevgi yapmacık sevgidir ...................................................................120
54 Ergeni yıkan şey, anne babasının yalanına şahit olmaktır ......................................................122
55 Ergenler kendilerini seveni değil, doğal olanı severler ..........................................................124
56 Ergen çocukla yaşamak, 'gönül razı olmasa da' bazen susmayı öğretmelidir anne babalara..126
57 Ergenlerin en belirgin özelliklerinden biri 'unutkanlıktır' ......................................................128
58 Duygusal olarak zayıf ergene, problemli kişiler cazip görünür .............................................130
59 Ergenlikte 'ağlayamamazlık' içsel derinliği olan bir pedagojik sorundur ...............................132
60 Babasına bir anne gibi şefkatli davranabilme özgürlüğü, her genç kıza iyi gelir ...................134
61 Ergenin en riskli yanı, heyecana ilgisidir ................................................................................136
62 Değersizlik hissi, ergende kendini değerli hissedeceği birilerini arama ihtiyacını oluşturur ..138
63 Fanatik ebeveynin şiddet eğilimli çocuğu olur ........................................................................140
64 Sınırsız internet Ergene iyi gelmez ..........................................................................................142
65 Sürekli dizi izlemek, ergende 'özenti kişilik' oluşturur .............................................................144
66 Meslek tercihi, aynı zamanda ergenin kişilik tercihidir ............................................................146
67 Meslek seçimi rehberliğinde, mesleğin popülerliğinden çok kişisel yatkınlık önemsenmelidir.148
68 Ergenin ben merkezli bakışı bencillik değil; duygusal gelişimin gereğidir ...............................150
69 Ergenle çatışıp da kârlı çıkmış anne baba yoktur .......................................................................152
70 Ergenlik problem dönemi değil, bir arınma ve ruhsal temizlenme dönemidir ...........................154
71 Erkek ergenler kızlara göre daha sakardır ...................................................................................156
72 Erkek ergen çocuklarının en hızlı edindiği davranış, maçoluktur ...............................................158
73 Baskı altındaki ergen kız çocuğu kendini saf göstererek savunmaya çalışır ...............................160
74 Ergen, tadından hoşlandığı için değil, arkadaşları arasında dışlanmamak için sigaraya başlar ...162
75 Sigara alışkanlığı nikotine değil, sigara ile ilişkilendirilen duyguya bağımlılıkla başlar .............164
76 Ergenlik döneminin en temel eğitimi, mahremiyet eğitimidir ......................................................166
77 Ergenin üç büyük zaafı sihir, gizem ve korkudur ..........................................................................168
78 Ergenin en zor kullandığı uzvu kollarıdır ......................................................................................170
79 Erkek ergen duygularına, kız ergen fiziğine dikkat eder ...............................................................172
80 Ergenin duygu dünyası, olumsuz söylem ve müziğe yatkındır .....................................................174
81 Ergenlik değil, ergenle iletişimi bilememek problemdir ...............................................................176
82 Düşüncesi hafife alınan ergen kendini aşağılanmış hisseder .........................................................178
83 Fiziksel ergenliğe eriştiği halde ruhen henüz ergen olamamış çocuğa ergenlik ağır gelir .............180
84 Ergeni en rahatsız eden şey, yetişkin tavrı ile sorgulanmaktır ........................................................182
85 Ergene günlük değil, haftalık harçlık verilir ...................................................................................184
86 Ergenin alınmadığına bakıp yanılmamalı, gençlerde hırsa bağlı duygular çabuk uyanır ...............186
87 Sevgisiz geçen çocukluk yılları, ergenlikte saplantılı aidiyete' yol açar .........................................188
88 Ergenlik dönemindeki çocuklara sunulacak en önemli şey, akran dostluğudur ..............................190
89 Erkek ergenler yakışıklı olduğunu, kız ergenler güzel olduğunu duymaktan keyif alırlar ..............192
90 Ergenler okulda değil, yaşamın içinde öğrenir .................................................................................194
91 Ergenin asla kaybetmemesi gereken duygu umuttur ........................................................................196
92 Ergen depresyonunun en belirgin dışa vurumu yalnız kalma isteğidir .............................................198
93 Ergen depresyonunun son belirtisi gündüz uykusudur ......................................................................200
94 Ergen at bindikçe duygularını özgür hisseder, duygularını özgürce hisseden kişi yaşamdan keyif alır .................................................................................................................................................................202
95 Ruhsat özgürlük davranış özgürlüğü değildir ....................................................................................204
96 Sınırsız ve sorumsuz davranışlar, ruhsal rahatlama değil, içsel huzursuzluk oluşturur .....................206
97 Ergen ne uyumak ister ne uyanmak ...................................................................................................208
98 Gençler, öğretmenden çok birbirlerinden öğrenir .............................................................................210
99 Ergenlerde 'davranış eğitimi' akranla gerçekleşir ...............................................................................212
100 Ergen çocuğundan utanma! nazik ergen yoktur.................................................................................214
1 SESSİZ ERGEN YOKTUR, İLETİŞİM BECERİSİ OLMAYAN EBEVEYN VARDIR.
Ergen çocuğunu kaybetmek istemeyen yetişkinler, ergen ile iletişim kurma becerisi kazanmalı, onlarla bağlarını kuvvetlendirmelidir. Bu hem kendilerine hem de ergen çocuklarına iyi gelecektir.
2 ERGENİN EN SİNİR OLDUĞU ŞEY, TANIMADIĞI ORTAMLARDA KENDİNDEN BAHSEDİP KONUŞMAK ZORUNDA BIRAKILMAKTIR
Ergene yapılacak en büyük iyilik, onu yetişkin ortamlarında bulundurmak ve gözlem yapmasına fırsat vermektir…
3 ŞIMARACAK KİMSESİ OLMAYANIN ERGENLİĞİ OLMAZ
Çocukluk döneminde sürekli kısıtlanmış, engellenmiş, “şımartılmamış” çocuklar, ergenlik dönemine “istemsiz bir olgunluk”la girer…
4 ERGENİN DÜZENİ, EVİN YÖNETİMİNDE ROL SAHİBİ OLMASIYLA BAŞLAR
Ergenin ödevi kendi ödevidir, o ödevi yapabilmesi için kendisine aile içinde sessizlik fırsatları verilmelidir.
5 ERGEN KIZ ÇOCUĞU, BABASINDAN KOPUK OLDUĞU KADAR ERKEK ARKADAŞA YATKIN OLUR
Sevmek ve sevilmek nasıl ki insan fıtratının en önemli ihtiyacı ise, “sığınılmak” ve “emniyette hissetmek” de insanın en temel ihtiyacıdır.
6 ERGENLİĞİNİ SERT BİR ANNEYLE GEÇİREN KIZ ÇOCUĞU, KENDİSİ ANNE OLDUĞUNDA ÇOCUĞUNA KARŞI TAHAMMÜLSÜZ OLUR
Kızının geniş ve tahammül sahibi bir anne olmasını isteyen anneler, onu duyarsızlaştıracak davranışlardan uzak durmalıdır.
7 BİR ERGENİN EN ZORDA KALDIĞI AN, KENDİSİNİN BİR BAŞKASINA YAKIŞTIRILDIĞI ANDIR
Ergen çocuk, kendinin birine yakıştırılmaya çalışılması ile duygularının önemsenmediği izlenimi edinir, değersizlik hisseder…
8 AGRESİF ERGENİ İLAÇ DEĞİL, SAKİN DURAN EBEVEYN İYİLEŞTİRİR
Ebeveynler nörolojik ve biyolojik kökenli sorunları olmadığı halde çocuklarının davranışlarını ilaç ile düzenlemeye çalıştıklarında, onların haklarına girdiklerini unutmamalıdır.
9 ZAYIF ERGENİN EN BELİRGİN ÖZELLİĞİ KENDİNİ BÜYÜK GÖSTERME ÇABASIDIR
Bir ergenin en değer gördüğü an, anne babası ile insan insana konuşabildiği andır…
10 GÜNÜMÜZ GENÇLERİNE YAPILAN EN BÜYÜK HAKSIZLIK, 'KENDİ GİBİ OLMAK' YERİNE, BAŞKALARI GİBİ OLMANIN' DAYATILMASIDIR
El alem ne der?” diye çocuğun içine iç ses yerleştirmek, o çocuğun bütün bir yaşamını kendi gibi olmak yerine sürekli “başkaları ne der?” diye geçirmesine sebep olacaktır…
11 ERGENLİK DÖNEMİ, İNSAN DAVRANIŞLARININ EN ACEMİ OLDUĞU DÖNEMDİRAnne babalar, genellikle ergen çocuklarının görünüşlerine aldanıp onlardan yetişkin davranışları beklerken, onların çocuksu yanları ile karşılaştıklarında hayal kırıklığı yaşarlar…
12 ERGENİN EN GÜÇLÜ İHTİYACI BAĞIMSIZLIKTIR
Ergenin cesur yanı, kaliteli iletişim ve kararlılıkla dengelenmelidir…
13 ERGENİN EN BÜYÜK İHTİYACI AİDİYET İÇİNDE ÖZGÜRLÜKTÜR
Ailesi ile bağı arttıkça ergenin, özgürlük ihtiyacının sınırlarını kendi çizmeye başlar… Ailesi ile bağları zayıfladıkça, özgürlük arzusu sınır tanımaz bir hal alır…
14 GENÇ KIZ DA SEVER, BU ANORMALLİK DEĞİL, İNSAN OLMANIN BİZZAT KENDİSİDİR
İnsan yaşamının doğal seyri içinde oluşan bu duygularla aslında çocuk iç dünyasında evliliğe yatkınlık oluşturur… Bu yatkınlık kendi elinde olan bir durum değil, insan olmanın gereğidir… ve bu sayede devam eder insan nesli…
15 ERGENLİK BİR PROBLEM DÖNEMİ DEĞİL, ÇOCUKLUK DÖNEMİ PROBLEMLERİNİN DIŞA VURUMUDUR
Ergenin yaşadığı sorun, ergenlik dönemine has sorunlar değil, geçmiş dönemlerin bir birikintisidir… Ve çocuk, bu birikintiyi, öfke ve kızgınlıkla... heyecan ve tepkisellikle dışa vurur… Bu sayede, iç temizliğini gerçekleştirir…
16 ÇOCUKLUKTA EKİLEN ERGENLİKTE BİÇİLİR
Ebeveynin bir türlü gülmeyen yüzü… aşağılayıcı bakışları… tedirgin edici sözleri… yıllar sonra ergenin gülmeyen yüzüne, aşağılayıcı bakışlarına ve tedirgin edici sözlerine dönüşür…
17 ERGEN AKIL ALMAKTAN DEĞİL, AKIL VERMEKTEN HOŞLANIR
Ergenin güveni, kendi işini “acemice de olsa” kendi yaptıkça oluşur… O bir işi yaparken, akıl almaktan değil, akıl vermekten hoşlanır…
18 ERGENİN SESSİZLİĞİ HIRÇINLIĞINDAN DAHA TEHLİKELİDİR
Ebeveynler ergen çocuklarının “biraz deli-dolu” olmalarına tebessümle göz yummalıdır ki, duygularını düzenlemelerine fırsat versinler…
19 ERGENİN SESSİZLEŞMESİ HER ZAMAN OLGUNLAŞTIĞININ DEĞİL, ÇOĞU ZAMAN BUNALTISININ İŞARETİDİR
Ergenler problemlerini çözecek bir duygusal yakın bulamadıklarında, içine kapanır ve sessizleşirler…
20 GENÇLERİ KENDİNE BENZETEN DEĞİL, GENÇLERE BENZEYEN YETİŞKİN KENDİNİ GELİŞTİRİR
Ebeveynler ergen çocuklarını dar kalıplar içine sıkıştırıp, kendilerine benzetmek yerine, onların getireceği yeniliklere açık olup kendilerini gençleştirmelidirler.
21 EV ANCAK GENÇ ÇOCUKLARLA BİR TARZA BÜRÜNÜR
“Okul alışverişini birlikte yapalım dediğime bin pişman oldum, şu beğendiğin çantaya bak, hippi çantası gibi.” demek yerine; “Ben gençliğimde hiç böyle bir çanta kullanmamıştım. Galiba şimdi gençler arasında bunlar popüler değil mi?” demelidir.
22 ERGENİN DÜRTÜYE AÇIK YANI HER ZAMAN OLUMSUZ DEĞİL, YETİŞKİNİN YORGUNLUĞUNA GENÇLİK VERİCİDİR DE
“Akşam akşam ne dışarı çıkması kızım? İşten yeni geldim, adamı deli etmeyin.” demek yerine; “Senin şu kıpır kıpır halin var ya… Tamam, yemeğimizi yiyelim, bir kahve yudumlamak için dışarı çıkalım… İyi ki varsın kızım…” demelidir.
23 GENÇLERİ ANLAMAK, RUHA GENÇLİK VERİR
“Ne arkadaşlarla gezmesiymiş? Otur evinde ne güzel… Biz sana yetmiyor muyuz?” demek yerine; “Gittiğiniz yerlerde bize de tavsiye edeceğiniz bir yer olursa söyleyin, bir ara da birlikte gidelim...” demelidir.
24 ERGENİN AGRESİFLİĞİ, KENDİNİ TERAPİDİR, AGRESİFLİĞİN ENGELLENMESİ TERAPİYİ ENGELLEMEKTİR
“Başlatma şimdi öfkene… Adamın asabını bozma, alırım ayağımın altına!” demek yerine, “Seni sinirlendirdiğimi yeni fark ediyorum, hakkını helal et oğlum.” demelidir.
25 ERGEN, HAKSIZLIK KARŞISINDA TEPKİSELDİR
“Arkadaşlarının hesabını her zaman sen ödeyeceğin yere, biraz kurnazlık et de başkaları da ödesin…” demek yerine; “Oğlum hesabı bazen sen öde, bazen de arkadaşlarının ödemesine fırsat ver ki onlar da kendilerini iyi hissetsinler…” demelidir.
26 GENÇLER, DUYGUSAL YAKINLIĞI 'GÜÇLÜ'DE DEĞİL, 'ADALETLİ' KİŞİDE BULUR
“Oğlum parana karşı cimri ol… Unutma insanlar parası kadar adamdır.” demek yerine; “Oğlum para bir araçtır, amaç insanın iç huzurudur… Para bu amaca hizmet etmiyorsa, hiçbir kıymeti yoktur. ” demelidir.
27 ERKEK ÇOCUKLAR ERGENLİĞE 'UTANMA', KIZLAR İSE 'BÜYÜKLÜK' HİSSİYLE GİRER
“Kızım biraz dışarı çıkar mısın, teyzeler ile konuştuğumuz şeyler biraz özel?” demek yerine; “Kızım, tabi ki sen de kalabilirsin yanımızda. Sen de düşüncelerinle katkı sağlayabilirsin bize.“ demelidir.
28 ERGENİN FİZİĞİ NE KADAR HIZLI GELİŞİRSE AGRESİFLİĞİ O DENLİ FAZLA OLUR
“Kocaman adam oldun hala kardeşinin oyuncakları ile oynamak istiyorsun, aşkolsun.“ demek yerine; “Kardeşinin oyuncaklarını saklama istersen, ortaya çıkar da hep beraber oynayalım.” demelidir.
29 AİLE İÇİ İLETİŞİM AZALDIKÇA ERGENLİK PROBLEMLERİ ARTAR
“Şu konuştuğun konulara bak, çantaymış ayakkabıymış, biraz da derslerini konuşsan.” demek yerine; “İnternette gördüm, hasır iplerden çok farklı çantalar yapılabiliyormuş, ne dersin biz de yapmayı deneyelim mi?” demelidir.
30 ERGEN İLE UYUM, SUSKUNLAŞTIKÇA DEĞİL ERGEN KADAR CIVILDAŞTIKÇA ARTAR
“Hem telefonuma bakıp, hem seni dinleyebiliyorum, agresifleşmene gerek yok.” demek yerine;“Kızım bana 1 dakika izin verir misin? Şu mesaja kısacık bir cevap yazayım, seni bol bol dinleyeceğim.” demelidir.
31 ERGENİN KARŞISINDA ÇOK OLGUNLUK, 'ERGEN SUSKUNLUĞUNA' YOL AÇAR
“Kanarya Adaları’nın Kuşadası’nda olduğunu nereden çıkarttın, saçmalama.” demek yerine; “Ben de önceden Kanarya Adaları’nın, Kuşadası’nda olduğunu zannediyordum, ama değilmiş… Haritaya bir bakalım mı? ” demelidir.
32 ERGENLER ÇOK OLGUN KİŞİLERİ SEVSELER DE SIKICI BULURLAR
“Tamam, lunaparka gidelim. Ama ben bir şeye binmem, siz binin…” demek yerine; “İnanın korkudan ödüm kopuyor, ama sizinle bu duyguları yaşamak istiyorum, tamam ben de bineceğim, söz.” demelidir.
33 ERGEN, MEMNUNİYETSİZLİĞE ZATEN YATKINDIR, BİR DE BUNA ZEMİN OLUŞTURMAMAK GEREKİR
“Eğitim sistemi benim zamanımda da sorunluydu, şimdi de… Biz ölür gideriz bu sorunlar çözülmez…” demek yerine,“Evet, eğitimde sorunlar var ama biz sorunlara değil, önümüzdeki hafta gireceğimiz sınava odaklanalım.” demelidir.
34 ERGENİN 'SORUMLULUK'TAN ÇOK YETKİ'YE İHTİYACI VARDIR
“Yine zayıf aldın değil mi, sana verdiğimiz emeklere yazıklar olsun… ” demek yerine;“Zayıf not alsan çok üzülmem, yüksek not alsan da çok sevinmem… Sen kendi yaşamını hazırlıyorsun unutma, benimkini değil.” demelidir
35 ERGEN, CAMİ DUVARINI GÖRÜNCE AĞLAR, KONYA KAŞIĞINI GÖRÜNCE OYNAR; ENDİŞE ETME, SEYRET
“Sana da laf söylemeye gelmiyor. Ne oldu birden bire de ortalığı birbirine katıyorsun?” demek yerine; “Yordum seni galiba, istersen biraz mola verelim mi?” demelidir.
36 ERGEN, KENDİNİ DİNLEYEN YETİŞKİNİ DİNLEMEKTEN KEYİF ALIR
“Sabahtan beri konuşuyorsun yaa, bir sus! Azıcık da kafamı dinlemek istiyorum.” demek yerine; “Seninle konuşmaya doyum olmuyor… İstersen geri kalanını da yemekten sonra anlatır mısın?” demelidir.
37 ERGENLİK ERKEK ÇOCUKLARDA BABADAN UZAKLAŞMA HİSSİYLE BAŞLAR, BABADAN DAHA ÇOK KEYİF ALARAK SONA ERER
“Oğlum o senin baban, saçını okşamak isteyince niye başını kenara çekiyorsun, üzülüyor baban.” demek yerine; “Bazen insanların yalnız kalmaya ihtiyacı olabilir, babası sen de biraz anlayışla karşıla istersen oğlunu.” demelidir.
38 KIZLARDA ERGENLİK, ANNE İLE YAKINLAŞMAYLA BAŞLAR, ÇATIŞMAYLA DEVAM EDER, BÜTÜNLEŞMEYLE SON BULUR
“Benim eşyam, ne demek? Eşyanı istediğim yere koyar, istersem de sokağa atarım. Var mı diyeceğin?” demek yerine; “Alışkanlık işte kızım, senin özel eşyalarını fark edemedim. Hepsini birden toparlayayım demiştim.” demelidir.
39 ERGEN BOŞ KALDIKÇA YA KENDİNİ YER YA ÇEVRESİNİ
“Evin içinde bomboş dolaşacağına git içeride ödevini yapsana!” demek yerine; “Canının çok sıkıldığını tahmin edebiliyorum. İstersen hafta sonları bir etkinlik planlamak için spor kulüplerini bir gezelim mi?” demelidir.
40 FİZİKSEL DEĞİL DUYGUSAL ZAYIF ERGENLER AKRAN ŞİDDETİNE MARUZ KALIR...
“Senin de ellerin yok muydu iki tane de sen vuraydın ya… geri zekalı…” demek yerine; “Bu güne kadar seni çok incittim oğlum artık bunu fark ediyorum. Söz veriyorum bundan sonra sana layık bir anne olacağım, yeniden başlayalım mı?” demelidir.
41 ERGENİN ELİ TİTRER, YÜZÜ YANAR; BU NE TUHAFTIR NE DE FENA
“Ay yerim seni, konuşurken yüzün ne de güzel kızarıyor öyle.” demek yerine; “Hiç mahcup olmana gerek yok, bazen benim de param olmuyor üzerimde, bu seferlik ben ödeyeyim, bir dahaki sefere sen ödersin.” demelidir.
42 ERGEN KIZIN İÇİ TİTREDİKÇE, DIŞA SOĞUKKANLILIK YANSIR
“Ay valla buzdolabı gibisin, senin de sohbetine doyum olmuyor.” demek yerine; “Şu anda aklıma ne geldi biliyor musun, anlatsam gülmekten yerlere yatarsın.” demelidir.
43 ERGENİN TEPKİSELLİĞİ, SAVUNMA İHTİYACINDANDIR
“İstemiyorsan istemiyorsun! Ne öyle bağırıp çağırıyorsun… Sakin konuşamaz mısın sen?” demek yerine; “Hiç kızmana, kendini yormana gerek yok kızım, ben seni anladım; istemiyorsun.” demelidir.
44 ÖN ERGENLİKTE ERKEK ÇOCUK, KIZ ÇOCUKTAN DAHA UTANGAÇTIR
“Oğlum kız gibi utanma, kaldır kafanı da komşu teyzeye bir ‘merhaba’ de.” demek yerine;“Oğlum, kişinin kendini iyi hissetmediği zamanlarda içine kapanması yerine, karşılaştığı insanlara selam vermesi daha iyi gelir insana.” demelidir.
45 ERGENLİĞİN ERKEK ÇOCUKLARDA EN BARİZ BELİRTİSİ SUÇLULUK DUYGUSUDUR
“Galiba senin bu kıza ilgin mi var ne, saklama benden, doğruyu söyle.” demek yerine;“Utanmana gerek yok, senin yaşlarında herkes bu duyguları yaşadı, emin olabilirsin.” demelidir.
46 ERGENLİKTE KARŞI CİNSE HEYECAN DUYMAK DEĞİL, KENDİNİ BU HEYECANA KAPTIRMAKTIR SORUN OLAN
“Daha yaşın kaç, başın kaç da birisine ilgi duyduğunu söylüyorsun, çekil şurdan!” demek yerine; “Kızım seni gün boyunca müzik dinlerken görüyorum, paylaşmak istediğin bir şey var mı?” demelidir.
47 ERGEN, DUYGULARINI TAŞKIN YAŞAR, SEVİNCİ DE ÖFKESİ DE ŞAŞKINCADIR....
“Bu kadar abartacak ne var, aslı astarı kuşun öldü.” demek yerine, “Kuşunla duygusal bir bağ kurduğunu biliyorum, onu ben de özleyeceğim.” demelidir.
48 ÇOCUKLUĞUNDA YETERİNCE SEVİLMEMİŞ KİŞİ, YETİŞKİN DE OLSA ERGEN GİBİDİR
"Biraz rahat bıraksan da annenle konuşsak olmaz mı… Git içeri kardeşinle sohbet et sen de.” demek yerine; “Tabi ki sen de aramıza katılabilirsin, sensiz bir bütün olamıyoruz, hadi gel.” demelidir.
49 GENÇLER YETİŞKİNLERDEN DAHA ADİLDİR
“Oğlum her şeyin helalini haramını düşünecek olursak, biz bu dünyada zor yaşarız.” demek yerine;
“Oğlum insan olmanın en önemli yanı, başkalarının haklarına da saygı gösterecek bir büyüklüğe erişmektir. Bunu sende görüyorum, lütfen bu özelliğini kaybetme.” demelidir.
50 ADİL OLMAYAN BİR ORTAMDA YETİŞEN GENCİN HÂKİM DUYGUSU; BENCİLLİKTİR
“Boş ver iyilik meleği olmayı, her koyun kendi bacağından asılır. ” demek yerine;“Dostluklar zor günlerde belli olur kızım, herkes onu terk etse de, arkadaşının bu zor gününde yanında olmanı tavsiye ederim. ”demelidir.
51 ERGENİN RUHEN SAĞLIKLI OLDUĞU, KENDİ TARZINI OLUŞTURMASINDAN ANLAŞILIR
“Ay sen de iyice saçmaladın, sarı ayakkabı mı olur?” demek yerine; “Sarı ayakkabının bu kadar yakışabileceğini ilk kez sende gördüğümde fark ettim?” demelidir.
52 HER ERGENİN ÖZÜNDE 'MUTLAKA' KENDİNE HAS BİR TARZ VARDIR, KİMİSİ BUNU ORTAYA KOYAR, KİMİSİ İÇİNDE SAKLAR
“Almak istediğin kıyafetlere bakınca, ‘bu oğlan deli mi ne’ diye düşünüyorum… Koy onu yerine, beni kendine söyletme!” demek yerine; “Galiba kendine bir tarz arayışı içindesin, istersen üzerinde bir dene ona göre karar verelim.” demelidir.
53 ERGENİN EN NEFRET ETTİĞİ SEVGİ YAPMACIK SEVGİDİR
“Benim güzel kızım, merak etme sivilcelerinle de, kilonla da sen dünyanın en güzel kızısın.” demek yerine; “Güzelliğine bir şey diyemem, ama sanırım biraz kilo vermeye ihtiyacımız var kızım.” demelidir.
54 ERGENİ YIKAN ŞEY, ANNE BABASININ YALANINA ŞAHİT OLMAKTIR
“Aman tamam haklısın sus ya… sanki küçücük bir yalanla dünya yıkıldı…” demek yerine;“Eğer bir gün benim dürüst olmayan sözüme rastlarsan, herkesten önce sen karşıma çık oğlum; ‘baba kendine gel’ de bana.” demelidir.
55 ERGENLER KENDİLERİNİ SEVENİ DEĞİL, DOĞAL OLANI SEVERLER
“Sen benim bir tanemsin, can tanemsin, aşkımsın, canım ciğerimsin, yerim seni…” demek yerine; “Akşam her şeyden uzak sadece sen ve ben, bir kafeteryada çay içmeye ne dersin oğlum?” demelidir.
56 ERGEN ÇOCUKLA YAŞAMAK, 'GÖNÜL RAZI OLMASA DA' BAZEN SUSMAYI ÖĞRETMELİDİR ANNE BABALARA
“Kızım susacağım diyorum yine de yapamıyorum, şu yemek yiyişine bir bak, hiç yemek görmedin mi sen?” demek yerine; “Üzerine yemek döküldü galiba, sorun yok kızım… İçeride leke sökücü vardı, istersen onunla çıkartabilirsin.” demelidir.
57 ERGENLERİN EN BELİRGİN ÖZELLİKLERİNDEN BİRİ 'UNUTKANLIKTIR'
“Kalemini kaybetmemen için, çocuk gibi boynuna asacağım bundan sonra.” demek yerine… “Kalemin arabanın arka koltuğunda kalmış olabilir, birlikte bakalım mı?” demelidir.
58 DUYGUSAL OLARAK ZAYIF ERGENE, PROBLEMLİ KİŞİLER CAZİP GÖRÜNÜR
“Sen de melankolik arkadaşın da... nasıl da bulmuşsunuz birbirinizi.” demek yerine;“Kızım sen duygusalsın, ancak arkadaşın senin gibi duygusal değil, sanki psikolojik problemleri var gibi… yanılmayasın.” demelidir.
59 ERGENLİKTE 'AĞLAYAMAMAZLIK' İÇSEL DERİNLİĞİ OLAN BİR PEDAGOJİK SORUNDUR
“Bu ne böyle sulu gözlülük böyle… ağlayınca arkadaşın geri mi dirilecek…” demek yerine;“Hüznünü anlıyorum, ben içerideyim kızım belki kendinle baş başa kalmaya ihtiyacın var.” demelidir.
60 BABASINA BİR ANNE GİBİ ŞEFKATLİ DAVRANABİLME ÖZGÜRLÜĞÜ, HER GENÇ KIZA İYİ GELİR
“Kocaman kız oldun üstüme üstüme böyle gelme, çekil kenara biraz.” demek yerine;“Kızım başımı şöylece dizine koysam, saçlarımı okşar mısın?” demelidir.
61 ERGENİN EN RİSKLİ YANI, HEYECANA İLGİSİDİR
“Tamam, lunaparka geldik de illa da tehlikeli araçlara binmemiz gerekmiyor ki, binenleri seyretmek de güzel…” demek yerine; “Lunaparka insanları seyretmek için gelinmez, hadi annesi sen de gel hep beraber binelim.” demelidir.
62 DEĞERSİZLİK HİSSİ, ERGENDE KENDİNİ DEĞERLİ HİSSEDECEĞİ BİRİLERİNİ ARAMA İHTİYACINI OLUŞTURUR
“Ortaokuldaki öğretmenlerin de şikâyetçiydi, şimdi yine başladık öğretmenlerinden şikayet işitmeye. ” demek yerine; “Öğretmeninle çatışmış olmak dünyanın sonu değil oğlum, biraz zamana bırak, gerekirse tekrar konuşursun, düzeltirsin aranı.” demelidir
63 FANATİK EBEVEYNİN ŞİDDET EĞİLİMLİ ÇOCUĞU OLUR
“Lan oğlum adam ol, benim gibi Fener’i tut… ne o kıytırıktan takımları tutmak, güldürme adamı.” demek yerine; “Bir takımı tutman güzel, iyi oynayanı tebrik edebilmen daha güzel oğlum.” demelidir.
64 SINIRSIZ İNTERNET ERGENE İYİ GELMEZ
“Yeter artık atacağım şu bilgisayarı evden, bir kere de KİTAP okurken görsem seni!” demek yerine;“Sanırım bilgisayara ihtiyacın oldu, sen ihtiyacını gider gel, ben burada sohbetimizin devamı için bekleyebilirim.” demelidir.
65 SÜREKLİ DİZİ İZLEMEK, ERGENDE 'ÖZENTİ KİŞİLİK' OLUŞTURUR
“Aslanım oğlum, bakışa bak bakışa, aynı dizideki kabadayı gibi duruyor annesi bak.” demek yerine;“Dizideki karaktere hiç özenme istersen oğlum, kişinin kendisi gibi olduğu hal en güçlü olduğu haldir.” demelidir.
Çocuklarda Adım Adım Cinsel Eğitim
Tanıtım
Anne babaların en zorlandığı konulardan biridir cinsel eğitim... Bir yandan çocuğun hiç tanımadığı duygular ve yardıma ihtiyacı olduğu gerçeği… Diğer yandan ebeveynlik çekingenliği… Neyin hangi sınırlar içinde verileceği tereddüdü… Bazen öyle bir zamanda o kadar acil bir bilgiye ihtiyaç duyulur ki ne herkese sorulabilir ne de öğrenmeden geçilebilir… Kendine has kuralları vardır bu hassas eğitimin… Yanlış verilirse çocuğun duygu dünyasını zarara uğratır… Eksik bırakılırsa yanlışa sevk eder…
Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş çocuğun mahremiyet hislerini zarara uğratmayan bir cinsel eğitimin nasıl verileceğini bu KİTAPta anlattı… "Adım Adım" serisinin ilk kitabı Çocuklarda Cinsel Eğitim her anne babanın ihtiyaç duyacağı bilgileri kapsamlı ama aynı zamanda anlaşılır ve pratik bir tarzda bir araya getirdi…
Cinsel eğitim nedir? Hangi yaşta verilmelidir?
Tuvalete alıştırma döneminde uygulanan yöntemler cinsel gelişime olumsuz etki eder mi?
"Kardeşimin neden pipisi yok?" sorusuna nasıl cevap verilmelidir?
Çocukları gıdıklayarak, sıkıştırarak, ısırarak sevmenin sakıncası var mı?
Çocuğun dizde hoplatılması doğru bir oyun yöntemi midir?
Tedavi amacıyla fitil, tampon, krem uygulamasının sakıncaları var mı?
Çocuğun başkalarının yanında giyinip soyunmasında bir mahzur var mı?
İçindekiler
1. Cinsel Eğitim ile Mahremiyet Eğitimi arasında fark var mıdır? .............................................. 6
2. Çocuk anne babası ile banyo yapabilir mi? .............................................................................. 7
3. Çocuk kardeşiyle banyo yapabilir mi? .......................................................................................8
4. Çocuğun tuvalet- banyoda genital bölge temizliği anne baba tarafından mı yapılmalıdır?....... 9
5. Çocuğun anne, baba ya da kardeşini tuvalette görmesinin sakıncası olur mu? ................. .......10
6. Çocuğu tuvalete alıştırma döneminde uygulanan yöntemlerin cinsel gelişime olumsuz etkisi olur mu? ........................................................................................................................................................ 11
7. Banyo esnasında genital bölgeyi fazlaca ovalamak sakıncalı mıdır? ........................................ 12
8. Bir çocuğun altı değiştirilirken diğer cinsiyetten kardeşinin ona bakmasının sakıncası var mıdır?
..........................................................................................................................................................13
9. Çocuğun altı değiştirilirken babanın orada bulunmasında bir sakınca var mıdır? ..................... 14
10. Babanın çocuğun altını değiştirmesinde sakınca var mı? ......................................................... 15
11. Alt değiştirmeyi anne müsait olmadığında ailedeki başkaları da yapabilir mi? Kimler yapabilir? ..........................................................................................................................................................16
12. Tedavi amaçlı fitil, genital bölgeye krem uygulamasının sakıncaları var mıdır, nasıl uygulanmalıdır?............................................................................................................................... 17
13. Çocuğun dizde hoplatılması doğru bir oyun yöntemi midir? ................................................... 18
14. Çocuk mastrubasyonunun kökeninde anne babanın cinsel yaşamlarının tesiri var mıdır? ......................................................................................................................................................... 19
15. Küçük bir çocuğun sürekli bir yere sürtünüyor olması mastrubasyon olarak değerlendirilebilir mi? ......................................................................................................................................................... 20
16. İlaç içmeyen çocuğa zorla ilaç içirmenin sakıncası olur mu? .................................................. 21
17. Çocuk başkalarının yanında giyinebilir mi? ............................................................................. 22
18. Anne babanın çocuğun yanında giyinip soyunmasında bir sakınca var mıdır? ........................ 23
19. Çocuk “Anne neden babamla aynı odada giyiniyorsunuz, ayıp değil mi?” diye sorduğunda ne demelidir?......................................................................................................................................... 24
20. Çocuğun farklı ailelerdeki kültürel giyim farklılıklarını görmesi mahremiyetini olumsuz etkiler mi?.................................................................................................................................................... 25
21. Çocuk evde çıplak gezebilir mi? Hangi sınırlar içinde izin verilmelidir? ................................ 26
22. Çocuğun anne babayı çıplak görmesi durumunda ne yapılmalıdır? ......................................... 27
23. Erkek çocuğun annesiyle birlikte yatmasının sakıncası var mıdır? .......................................... 28
24. Kız çocuğun babasıyla yatmasının sakıncası var mıdır? .......................................................... 29
25. Anne, baba ve çocuğun hep birlikte yatmasının sakıncası var mıdır? ..................................... 30
26. Çocuğun kuzeniyle birlikte yatmasının sakıncası var mıdır? .................................................. 31
27. Çocuk aile büyükleriyle birlikte yatabilir mi? ......................................................................... 32
28. Çocuğun akrabalarda ve arkadaş ortamlarında yatılı kalmasında bir mahzur var mıdır? . .......33
29. Tatillerde, düğün ve bayramlarda yer darlığı nedeniyle, aile bireylerinin aynı odada kalmasında sakınca var mıdır? .............................................................................................................................................. 34
30. Anne babanın evde iç çamaşırlarıyla bulunmasında/yatmasında mahsur var mıdır? ............... 35
31. Kız ve erkek çocuklar aynı odayı kullanabilir mi? ................................................................... 36
32. Zaruret durumunda odanın paravanla ayrılması doğru bir çözüm müdür? .............................. 37
33. Anne babanın odasının kapısı sürekli kapalı mı olmalı? .......................................................... 38
34. Çocuğun anne babasının sevgi içerikli davranışlarını görmesinde bir mahzur var mıdır? 39..................................................................................................................................................... 39
35. Çocuğun anne babasını uygunsuz şekilde görmesi durumunda, ne yapılmalıdır? ................... 40
36. Çocuğun anne babasının özel eşyalarını bulması ve ne işe yaradığını sorması durumunda nasıl davranılmalıdır? ............................................................................................................................. 41
37. Anaokulunda tuvalet kapıları açık olabilir mi? ....................................................................... 42
38. Okul öncesi kurumlarında iç çamaşırları sınıf içinde değiştirilebilir mi? .............................. 43
39. Çocukların birbirlerinin cinsel uzuvlarına dokunmasında, el şakası yapmalarında bir mahzur var mıdır? ...................................................................................................................................................... 44
40. Okulda cinsel eğitim verilebilir mi? ...................................................................................... 45
41. Hamilelik ne zaman çocuğa söylenmeli? .............................................................................. 46
42. Sorunlu veya zor geçen hamileliklerde nasıl bir yol izlenmelidir? ....................................... 47
43. “Ben nasıl doğdum?” diye soran çocuğa nasıl cevap verilmelidir? ...................................... 48
44. “Ben babama neden benziyorum?” diyen çocuğa ne demelidir? ......................................... .49
45. Anne bebeğini emzirirken erkek kardeşin görmesi, mahremiyetine zarar verir mi? ............ 50
46. Sütten kesilen çocuğun anne göğsüne dokunmak öpmek istemesi normal midir? ............... 51
47. Bay-bayan tuvaletlerde ve hamamlarda çocukların hangisine gireceğine kaç yaşına kadar dikkat etmelidir? ..................................................................................................................................................... 52
48. Erkek çocukların sünnet yaşı kaç olmalıdır? ........................................................................ 53
49. Sünnet merasimleri pedagojik olarak doğru mudur? ............................................................ 54
50. Çocukları gıdıklama, sıkıştırarak, ısırarak sevmenin bir sakıncası var mıdır? ..................... 55
51. Çocuğu istemediği halde sevmeye çalışmanın sakıncası var mıdır? .................................... 56
52. “Seni oğluma/kızıma alacağım” diye çocukla şakalaşmanın bir sakıncası var mıdır? ......... 57
53. Çocuğu “Yakışıklı, artist, zilli, çapkın” gibi sözler kullanarak sevmenin sakıncası olur mu? ..................................................................................................................................................... 58
54. Güreş gibi oyunlarda orantısız güç kullanmanın çocuğa zararı olur mu? ............................ 59
55. Çocuğu zorlayarak bir davranış oluşturmak ile cinsel gelişim arasında bir ilişki var mıdır? ..................................................................................................................................................... 60
56. Çocukların kendi arasında doktorculuk ve evcilik oynaması sakıncalı mıdır? .................... 61
57. Çocukların oda kapılarını kapatarak oynamalarında bir sakınca var mıdır? ........................ 62
58. Çocukların izleyeceği sinema filmleri cinsel gelişime olumlu ya da olumsuz etki eder mi?............................................................................................................................................... 63
59. Cinsel içerik taşıyan görseller çocuğun cinsel gelişimine olumsuz tesir eder mi? ............... 64
60. Gençlik romanlarının çocuğun cinsel gelişimine olumlu ya da olumsuz tesiri var mıdır? ..................................................................................................................................................... 65
61. Ergenlik döneminde çocuğun mastrubasyon yapması normal mi? ...................................... 66
62. Erkek çocuklar ergenlik döneminde olabilecek değişiklikler konusunda hangi yaşta bilgilendirilmelidir? .................................................................................................................... 67
63. Kız çocuklar ergenlik döneminde olabilecek değişiklikler konusunda bilgilendirilmeli midir? ..................................................................................................................................................... 68
64. Çocukların diğer cinsiyete sahip çocuklar hakkında ergenlik bilgilendirmesi yapılmalı mıdır? …..................................................................................................................................................69
65. Çocuğun cinsel yaşam hakkında her sorusuna cevap verilmeli midir? ................................ 70
66. Ergenlik döneminde kız erkek arkadaşlığı her zaman cinsellik içerir mi? ........................... 71
67. Aşırı cinsel eğilimleri olan hemcinsi ile arkadaşlık, çocuğun cinsel gelişimine olumsuz etki eder mi? ..................................................................................................................................................... 72
68. Gizlice kız kardeşinin odasını gözetleyen çocuğa nasıl davranılmalıdır? ............................ 73
69. “Kardeşimin neden pipisi yok” sorusuna nasıl cevap verilmelidir? .................................... 74
70. Çocuğun cinsellik içeren kelimelerin anlamlarını sorması durumunda, ne yapılmalıdır?... 75
71. Aşık oldum, diyen çocuğa nasıl cevap verilmelidir? ............................................................ 76
72. Çocuğun karşı cinsiyetten bir arkadaşı varsa, nasıl davranılmalıdır? ................................... 77
73. Çocuk arkadaşıyla birbirlerine cinsel organlarını gösterirken görülmesi durumunda ne yapılmalıdır? ...................................................................................................................................................... 79
74. Cinsel bölgesiyle oynarken görülen çocuğa nasıl yaklaşılmalıdır?........................................ 80
75. Çocuğun internetten cinsel bilgi edinmesine göz yumulmalı mıdır? ..................................... 81
76. Çocuğun sosyal ortamlarda cinsel içerikli mesajlaşmalar yapması durumunda ne yapılmalıdır?
.......................................................................................................................................................82
77. Cinsel içerikli görüntülere merak salan çocuklara nasıl davranılmalıdır? ............................ 83
78. Arkadaşları cinsellikle ilgili bir konuyu daha çocuk hazır olmadan açıklamışlar ise onarımı için ne yapılabilir? ....................................................................................................................................................... 84
79. Çocuk “Neden anne baba aynı yatakta yatıyor, çocuklar ayrı yatıyor?” diye sorduğunda ne demelidir? ....................................................................................................................................................... 85
80. Okulda yanlış şekilde cinsel eğitim görmüş olan çocukların onarımı yapılabilir mi? ........... 86
81. Ergenlik dönemindeki çocuğun bir arkadaşıyla cinsel yakınlaşmada bulunması durumunda, ne yapılmalıdır? ...................................................................................................................................................... 87
82. Çocukların kamp ve yurtlarda birlikte kalması sakıncalı olabilir mi? ................................... 88
83. Erkek çocuğun anne yatağında yatması çocuğu eşcinsel yapar mı? ...................................... 89
84. Erkek çocuğun, annesinin ve kız kardeşinin eşyalarını kullanmasında bir mahsur var mıdır? ...................................................................................................................................................... 90
85. Oğlum sürekli kız oyuncaklarıyla oynuyor, kız eşyalarını merak ediyor ne yapmalıyım? ..................................................................................................................................................... 91
86. Bir erkek çocuğun sadece kız çocuklarının bulunduğu ortamda yetişmesinde bir mahsur var mıdır? .................................................................................................................................................... 92
87. Eşcinsellik doğuştan gelen bir özellik midir? ...................................................................... 93
88. Kızımın kızlara ilgi duyduğunu fark ettim, ne yapmalıyım? ............................................... 94
89. Erkek çocuğun kendi cinsine ilgi duymaya başlaması durumunda, ne yapılmalıdır? ......... 95
90. Çocuğun kendini istismardan koruması için “çığlık atma” gibi yöntemleri öğretmenin faydası var mıdır? .................................................................................................................................................... 96
91. Sadece kız çocukları mı tacize uğrar? ................................................................................. 97
92. Çocuklara yönelik tacize en çok hangi yaşta rastlanır? ...................................................... 98
93. Tacize uğramışlık yetişkinlik döneminde hangi cinsel sorunları beraberinde getirir? ....... 99
94. Tacize uğramış bir çocuğun aile içi iletişiminde nelere dikkat etmek gerekir? ................. 100
95. Çocuğumun tacize uğramaması için, yabancılardan korkutuyorum, doğru mu yapıyorum? ................................................................................................................................................... 101
96. Tacize uğradığını anlatan çocuğa nasıl davranılmalıdır? ................................................... 102
97. “Ben abimle evleneceğim” diyen çocuğa ne demelidir? .................................................... 103
98. Anne babasına “ben seninle ben seninle evlenmek istiyorum.” diyen çocuğa ne demelidir?
...........................................................................................................................................……104
99. “Ben evlenmeyeceğim” diyen çocuğa nasıl cevap vermelidir? ......................................... 105
100. Ergenlik dönemindeki çocuğun evlenmek istemesi durumunda ne yapılmalıdır? .......... 106
Kitaptan Kesitler
-Mahremiyet Eğitimi, çocuğun kendini korunaklı kılmasına ve kişiliğin oluşmasına katkı sağlar. Cinsel eğitim ise, çocuğun sağlıklı bir cinsel gelişim dönemi geçirmesi için gerekli olan bilgilerin edinilmesini sağlar.
-7 yaşından sonra çocuk banyoda mutlaka yalnız olmalıdır.
-4 yaşından sonra kardeşler ayrı banyo yapmalıdır.
-4 yaşından sonra tuvalet temizliğini çocuk kendisi yapmalıdır.
-Çocuklar, tuvalet ihtiyacını karşılayan bir ebeveynin yanında bulunmamalıdır.
-Olumsuz geçen tuvalet eğitimi psikolojik sorunlara yol açabilir.
-Genital bölgeye fazla temas sakıncalıdır.
-Alt değiştirme esnasında çocuğu izleyen biri olmamalıdır.
-Alt değiştirme esnasında çocuk yalnız olmalıdır.
-Çocuğun altını değiştirirken “sadece bir kişi” prensibi esas olmalıdır.
-Çocuğun altını değiştirecek kişilerin öncelik sıralamasını belirlenmelidir.
-Çocuk genital bölgesini uyaracak oyun ve durumlardan uzak tutulmalıdır.
-Çocuk mastrubasyonunun kökeninde cinsel haz arayışı yoktur.
-Sürtünme davranışı gösteren çocuk bağlanma terapisiyle bu davranışından kurtulabilir.
-İlaç ve çocuğun istemediği tedavi yöntemleri, aceleye getirmeden, zorlamadan zamana yayarak uygulanmalıdır.
-Hiçbir yetişkin çocuğun her yerini sınırsız görme ve kullanma hakkına sahip değildir.
-Giyinmede yalnızlık ilkesi, farklı cinsiyetlerin birbirini görmesinden ziyade kişisel sınırların kazanılması açısından önemlidir.
-Ebeveynler çocuğun fark ettiği sırada aynı anda giyinip soyunmamalıdır.
-Farklı kültürler içinde bulunmak çocuk için zenginliktir.
- 3 yaşından sonra çocuklar evde çıplak dolaşmamalıdır.
-Ansızın yaşanan istenmeyen olaylar, mahremiyet eğitimi için fırsat bilinmelidir.
-2 yaşından sonra çocuk anne yatağından adım adım ayrılmalıdır.
-Ebeveynlerin çocuklarıyla sarılıp kucaklaşması, öpüşüp koklaşmasında bir mahsur yoktur.
-Çocuk herhangi bir sebepten anne yatağına geldi ise direkt reddetmemelidir.
-4 yaşından sonra çocuklar aynı yatakta yatmamalıdır.
-7 yaştan sonra çocuk tek başına yatmalıdır.
-Çocuğun 7 yaşından önce akrabalarda kalması tavsiye edilmez.
-Aynı odada yatmak gerektiğinde, anne babalar çocukları paylaşarak yatmalıdır.
-Aile bireylerinin iç çamaşırlarıyla evde dolaşması doğru değildir.
-Kardeşlerin odası 7 yaşından sonra ayrılmalıdır.
-Odanın paylaşılması gerektiği durumlarda ayrı odada giyinilmelidir.
-Anne babanın odası, özel anlar dışında sürekli açık olmalıdır.
-Abartıya kaçmayan sevgi içerikli davranışlar çocuk için faydalıdır.
-İstenmeyen durumlarla karşılaşıldığında ani tepkiler vermek, olayın kalıcı izler bırakmasına sebep olur.
-Özel eşyaları merak eden çocuğa ayrıntıya girilmeden cevap verilmelidir.
-Çocuk tuvaletin özel bir ihtiyaç olduğunu öğrenmelidir.
-Kıyafetler herkesin içinde değiştirilmemelidir.
-Yanlış davranışların üzerinde durulmadan yanlış olduğu eylem diliyle anlatılmalıdır.
-Çocukların toplu olarak cinsel bilgiler edinmesi doğru değildir.
-Çocuğun kardeşinin olacağını erken haber alması kardeş kıskançlığına sebep olabilir.
-Doğum şeklini çocuğa izah etmek gereksiz ve anlamsızdır.
-Çocuğun ilk konsantrasyonu, dikkat dağınıklığının önlenmesinin ilk adımı emme ile kurulan bağa dayanır.
-Çocuk anne göğsüne dokunarak emme sürecini sonlandırır.
-4 yaştan itibaren kendi cinsiyetine ait tuvaleti kullanması cinsel kimlik kazanımına katkı sağlar.
-Sünnet için en ideal yaş, çocuğun doğduğu andan itibaren geçecek ilk 3 aydır.
-Sünnet merasimlerinin çocuğa pedagojik bir katkısı yoktur.
-Çocuğun duygusal ihtiyacını karşıladıktan sonra ebeveynin yanından ayrılmak isteğine saygı duyulmalıdır.
-Seni oğluma/kızıma alacağım sözü yanlış bir sevgi gösterisidir.
-Çocuk tekme tokatla sevilmez, güçlenmez.
-Çocuğu zorlayarak iradesini kırmak kişilik gelişimine zarar verir.
-Anne babalar kendileri önceden izlemedikleri filmleri çocuklarına izletmemelidir.
-Cinsel içerikli görseller çocukta uyarılma oluşturabileceğinden sakıncalıdır.
-Anne baba çocuğun okuduğu kitabı içeriğini mutlaka gözden geçirmelidir.
Erkek çocuklarının ergenliğe girmeden önce bilgilendirilmesi doğru değildir.
-Kız çocukların ergenlik öncesi yaşayacağı değişiklikler hakkında bilgilendirilmedir.
-Çocuğun kendine saygısının devam etmesi için cinsel yakınlaşmalara karşı korunaklı durması anlatılmalıdır.
-Her kız erkek arkadaşlığını cinsellik penceresinden yorumlamak yanlış bir bakış açısıdır.
-Gözetleme davranışı ergenlik döneminde cinsel motivasyondan kaynaklanabilir.
-Çocuk dışlanmışlık hissettiğinde anne babasının neden birlikte yattığını sorgular.
-Çocukta cinsel içerikli davranış değişikliği varsa, çocuk farklı faaliyetlere yönlendirilmelidir.
-Anne yatağında yatma çocuğu eşcinsel yapmaz.
-Eşcinsel eğilimde en doğru yöntem, onarım terapisidir.
-Çocuğu tacizden koruyan en güçlü faktör, içindeki öfke duygusudur.
-Taciz şiddet de içerdiğinden erkek çocuklar da potansiyel mağdurdur.
-Tacizin en yoğun olduğu yaş grubu 6-7 yaş grubudur.
-Tacize uğrayan çocuk gibi ailesi de psikoterapi almalıdır.
-Tacizin önlenmesi için en önemli eğitim şekli Mahremiyet Eğitimi’dir.
Cezasız Eğitim -2
Tanıtım
Çocuk bir türlü söz dinlemiyor, kardeşine kötü davranıyorsa… Ödevini yapmıyor, okuldan sürekli şikâyet geliyorsa… Aile içindeki sorumluluklarını yerine getirmiyor, yetişkinlere saygısızlık yapıyorsa… “Bu davranışların karşılığını görmeli,” deyip cezalandırmalı mı? Yoksa “Artık baş edemiyorum,” diye ilaca mı başlamalı? Kızarak, azarlayarak, ceza vererek çocuğun davranışları düzeltilebilir mi? Yoksa ceza, yetişkinin çaresizlik gösterisi midir? Evet, ceza bir eğitim aracı değil, bir aşağılama davranışıdır…
Cezasız Eğitim kitabında çocukla çatışmanın onun kişilik gelişimini nasıl etkilediğini, tepkisel hale getirdiğini, öfke kontrolünü bozduğunu... Cezanın kısa vadede işe yarasa da uzun vadede çocuğa değersizlik hissi yaşattığını ayrıntılarıyla anlattık.
Peki, kızmadan, ceza vermeden çocuk eğitimi olur mu? Olursa nasıl olur? Cezasız Eğitim 2’de işte bu soruların cevabını aradık. Pedagog Adem Güneş, Cezasız Eğitim 2'de ‘öğrenme’ yerine, ‘edinmeyi’ tarif etti. Edinebilmek için ‘merak-heves-istek’ üçlüsünün önemini anlattı. ‘Kalıcı Öğrenmenin Üç Derinlik Boyutu’na değindi. Çocuğun kişilik gelişimini önemseyen anne babalar ve eğitimcilerin bakış açısını değiştirecek bir KİTAP…
İçindekiler
İTHAF .......................................................................................................................... 4
Sevgili Babama ve İlkokul Öğretmenime....................................................................... 4
GİRİŞ ....... ......................................................................................................................7
Ayı Terbiyecisi……........................................................................................................ 7
BÖLÜM I EDİNEREK ÖĞRENME
Öğrenme Zihinsel Bir Faaliyet Değildir........................................................................ 10
1- Edinerek Öğrenmede “Biyolojik Ritim”................................................................... 15
2- Edinerek Öğrenmede “Güvenli Bağ”........................................................................ 17
3- Edinerek Öğrenmenin 3 Derinlik Boyutu.................................................................. 19
4- Edinerek Öğrenmede “Tekrarın Önemi”................................................................... 21
5- Edinerek Öğrenmede “Eylem Dili”........................................................................... 23
6- Edinerek Öğrenmede “Merak, Heves, İstek” Üçlüsü................................................ 25
Edinmenin 3 Sihirli Anahtarı......................................................................................... 27
Zorlama Olmadıkça Çocuk Öğrenmez mi?................................................................... 29
Bir Hatıra: Bazı Kayıplar Sınav Kaybından Acıdır....................................................... 31
İletişim Becerisi .......................................................................................................... 34
Kaliteli İletişim Nedir? ................................................................................................ 36
Bir Hatıra: Çocuğa Değer Vermek Bir Lütuf Değildir.................................................. 43
Eğitim Bireyi Ya Sersemleştirir, Ya Özgürleştirir.......................................................... 46
Başarısız Çocuk Değil, Hitap Edilememiş Çocuk Vardır.............................................. 49
Okul Ödevi Bir Zorunluluk Mudur?............................................................................. 52
Eğitimden Kopan Çocuk Aileden de Kopar.................................................................. 57
BÖLÜM II ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ EĞİTİMİ
Kendinlik Bozukluğu ................................................................................................... 60
Taklit, Özenti ve Mizaç Tetiklenmesi............................................................................62
Mizaç Tetiklenmesi Nedir? ..........................................................................................64
“Mimiksizlik” ...............................................................................................................66
“Duyarsızlık”.................................................................................................................69
Buyurucu İç Kılavuz. ....................................................................................................72
Çocuk Zihninin Savunması Yoktur................................................................................74
Pedagojik Tik ve Duygusal Onarım............................................................................. 76
“Akıllı Uslu Çocuk” Gerçek Değil Bir Mitolojidir...................................................... 78
Ergenlik Dönemi Problem Dönemi Midir?.................................................................. 80
Çocuklarda Problem Çözme Yeteneği.......................................................................... 82
Öne Geçme Çabası ...................................................................................................... 94
Engellenen Çocuk Hırçın Olur..................................................................................... 96
Şiddet Şiddetin Mayasıdır ........................................................................................... 99
Var Olamamama Hırçınlığı........................................................................................ 103
Aşırı İlgi ve Edilgen Kişilik....................................................................................... 108
Kendi Kendine Oyun Bazen Problem İşaretidir......................................................... 110
Çocuklarda Düzen Alışkanlığı.................................................................................... 112
İletişimi Kopuk Çocuklar Depresyona Daha Yatkındır.............................................. 115
Para Biriktirme Alışkanlığı........................................................................................ 118
Çocuk 7’sinde Neyse 70’inde O Mudur?................................................................... 121
Bir Gözlem: Büyük Gemi Geçiyor............................................................................ 124
Çocuk Çocukluğunu Yaşadıkça Mutludur................................................................. 126
Çocuklukta Yalan Korkunu Ürünüdür....................................................................... 129
BÖLÜM III
ÇOCUKLARDA İNANÇ EĞİTİMİ.......................................................................... 132
İnanç Eğitiminin Temel Prensipleri............................................................................ 132
İnanç Eğitiminde Sebep-Müsebbip İlişkisi................................................................ 136
Korkutularak Din Sevdirilmez................................................................................... 137
Çocuk, Ebeveyninin İnancını Ne Zaman Terk Eder?................................................. 140
Kur’an Eğitimi İçin Birkaç Pedagojik Tavsiye.......................................................... 142
Sızıyı Kaybetmeyecek Kadar Acıya Temas............................................................... 144