Radyo Kategorisinde “ÇATIŞMA” Kelimesinden “1” Adet Bulunmuştur.
Kitap Kategorisinde “ÇATIŞMA” Kelimesinden “11” Adet Bulunmuştur.

Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi
Tanıtım
Tatil, hayatımızın bir gerçeği. Ama, nedense amaçsızlık ve aylaklıkla özdeşleştirildiği için, bir süre sonra 'can sıkıntısı' üreten; geliştirmeyi bırakın, gerileten acı bir gerçeği de... Peki, bu mudur olması gereken? Tatil, eğitime ara verilen, verilmesi de gereken bir zaman dilimi midir? Yoksa tatil, eğlenceli, harikulade bir eğitim imkanı mı demektir? Eğer öyleyse, özellikle de ailenin bütün fertlerinin tam zamanlı olarak bir araya geldiği bir tatil dönemi, sevgi ve neşe dolu bambaşka bir eğitime nasıl imkân verebilir?
Uzman pedagog Adem Güneş, Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi'nde bu soruların cevabını veriyor. Öğrenmenin ömür boyu, eğitimin de yıl boyu sürdüğü gerçeğinden hareketle, tatili mücevher kıymetinde, keyif ve keşif dolu bir eğitim sürecine dönüştürmenin yolunu anne babalara gösteriyor.
İçindekiler
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... ... ... .11
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 13
Bilinçli Tatil
Bilinçli tatil veya tatil bilinci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . 19
Şimdiye kadar tatil yerine stres yaşamışım (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 20
Tatil ve beklenti ÇATIŞMAları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . 21
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 22
Tatil ne demektir? . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ..................................................................... 23
Tatil yatıp dinlenmek midir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 24
Yatıyorum, yatıyorum, dinlenemiyorum . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....……...24
Tatil, ritim bozmak değil, ritim tamir zamanıdır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 25
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (2) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 26
Okul dönemi ve vücut ritminin bozulması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 27
Biyolojik ve yapay zaman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 28
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (3) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 29
Doğal dinlenme nasıl olur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30
Uyku dinlenmenin tek yolu mudur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 31
Düzensiz ve sağlıksız beslenme insanı yorar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 31
Şimdiye kadar tatil yerine stres yaşamışım (1) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... 32
Hedefsiz tatil kriz doğurur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34
Ailenin tatil hedefi, aile bireyleri tarafından biliniyor mu? . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 35
Tatil hedefleri, aile fertleri tarafından da biliniyor mu? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 35
Tatil çeşitleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 36
Okula/eğitime hazırlığa yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 36
Sosyal tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 37
Doğa ve tabiatı tanımaya yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 38
Eğlenceye yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 38
Sağlığa ve spora yönelik tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 39
Kültürel tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 40
Aile içi yerinde yapılan tatiller: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . ... 41
Karma tatil: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 41
Güleryüz Ailesi’nin tatil heyecanı (4) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 42
Tatilde zaman planlaması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42
Tatil, depresyona neden olabilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 45
Yaşa göre tatil planı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 46
Okul öncesi dönemdeki çocuklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 46
Okul çağı çocukları . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................................................. 47
Ergenler ve tatil . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................. 48
Çocuklar tatilde ihmal ediliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 51
Yaz sıcakları ve insan psikolojisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 51
Tatilde Ders Çalışılır mı?
Öğrenme faaliyeti her an devam eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 63
Montessori Eğitim Sistemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . 64
Öğrenme olayı insan iradesinin dışında işler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 65
Tatilde, Montessori Sistemi uygulanabilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........... 66
Kısır döngü ve eğitimde mantık hatası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 67
Başarısızlığa odaklanmak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ 67
Ders kitabı mı kullanılmalı; yoksa... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 68
Tatilde Din Eğitimi
Tatilde din dersi verilmeli mi verilmemeli mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 77
Zihin çalıştıkça dinlenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78
Kur’an-ı Kerim öğrenmek için ideal yaş kaçtır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 80
Kanunlara dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................................................... 82
Tatilde dinî hassasiyetlerin terki . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 82
Recep, Şaban, Ramazan ve Tatil . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 84
Oruca bir türlü ısınamadım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. 86
Tatilde Geliştirilen Davranış Sapmaları
Kötü alışkanlıkların kazanıldığı dönem. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... 97
1. 0-4 yaş grubu çocuklar: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97
Küçük bir şeker; ama... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... 98
Uykusuz geçen günler, çocuğunuzu agresifleştirir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ 99
Anneye muhtaçlık ve çocuğu emanet bırakma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 100
0-4 yaş çocuklarının televizyonla baş başa bırakılması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 101
“Çocuk televizyonları”, çocuklar için faydalı mıdır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 102
Çocuklar neden klipleri ve reklamları ilgi ile izler? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 102
Çocukların Sinsi Düşmanı: Klipler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 103
Kazalara dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... 103
2. 4-7 yaş dönemi çocukların yaz tatilinde edindikleri davranış sapmaları . . . . . . . .... . . . . .104
Kaba ve küfürlü söz, en büyük risktir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 105
Çocuklara yönelik taciz olayları, tatil zamanında artar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 105
Televizyon yine tehlike yine tehlike . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 107
Çocuklar ortada dolaşmasın diye . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 108
Teknolojik oyunlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 109
Tekrarlayıcı zorlamalara bağlı hasar, fizyolojik hasarlar . . . . . . . . . . . . . . ......................... 110
Ritim bozukluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 111
3. Okul dönemi çocuklar ve tatil döneminde kazanılan
kötü alışkanlıklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................112
Tatille gelen çete ve maço kültürü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 112
Almancı çocuğa karşı güç göstermek isterken . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................. 114
Yaz Okulları, Kamplar ve Tatil Aktiviteleri
Tatilin en güzel yanı . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................. 123
Suyun altında başlayan dostluğumuz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............... 123
Yaz okulları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .…....124
Yaz okulları, kötü amaçlarla kullanılabiliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................... 125
Hem eğlence hem de öğrence . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... 126
İzcilik faaliyetleri ve yaz kampları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 127
Babamı kampta tanıdım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 128
Alternatif aktiviteler ve spor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 129
Bungee Jumping . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .................................................... 129
Bungee Jumping nasıl yapılır? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 131
Tenis kulüpleri ve tenis sporu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 131
Squash . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 132
Tek başına antrenman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................................... 133
Squash sert bir spordur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 133
Binicilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... 134
Ata rasgele binilmez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................................. 134
At binmek kolay değildir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . 135
Her yaşta insan ata binebilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ... 135
Buz Pateni . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... ….....136
Scuba Dalıcılığı . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................................ .................... 137
Yüzme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 137
Tatil Sonrası Sendrom
Tatil sonrası hayata yeniden konsantre zorluğu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............. 149
Randevu planlamasına dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 150
Para harcama alışkanlığına dikkat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 151
Avuç avuç para harcıyorduk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... .151
Kurulan dostluklar ihmal edilmemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ 152
Tatilde sevdiklerinize kart göndermeyi ihmal etmeyin! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... 152
Hediye almayı unutmayın! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .153
Önsöz
Daha önce “Tatil Rehberi” isimli bir kitap içinde bir bölüm olarak yayınlanan bu çalışma, muhtevasına daha uygun olarak “Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi” adı altında küçük ve mütevazı bir boşluğu doldurmak üzere yeniden yayına hazırlandı. Tatil, hayatımızın bir gerçeği. Bir işyeri ortamında çalışan anne-babaların yılın belli bir zamanını kapsayan tatilleri olduğu gibi, çocuklarımızın daha uzun bir tatil dönemleri var. Her yıl, öğrenim döneminin arasında iki haftalık bir yarıyıl tatilleri olduğu gibi, yaz aylarının da neredeyse tamamını tatilde geçiriyorlar. Bu tatil dönemleri başladığında, gazetelerde, televizyonlarda klişeleşmiş cümleler duyuyoruz. Tatil, ‘eğitime ara verilmesi’ anlamına geliyor bu haberlere bakılırsa… Acaba öyle mi? Tatil, gerçekten, eğitime ara verilen, verilmesi de gereken bir zaman dilimi midir? Yoksa tatil, okulda eğitim bitmekle birlikte, yeni ve farklı bir eğitim süreci midir? Özellikle de ailenin bütün fertlerinin tam zamanlı olarak bir araya geldiği bir tatil dönemi, sevgi ve neşe dolu bambaşka bir eğitime imkân verebilir mi?
Tatil Sürecinde Çocuk Eğitimi, öğrenmenin ömür boyu, eğitimin de yıl boyu sürdüğü gerçeğinden hareket ederek, tatilin sıkmadan, zorlamadan nasıl mücevher kıymetinde bir eğitim sürecine dönüşebileceğini göstermeyi hedefliyor. Çocuklarımızın hafta sonu, yarıyıl sonu ve yıl sonu tatillerini eğlenceli bir eğitim sürecine dönüşebilmesi için öncelikle biz anne-babalara bir tatil bilinci öneriyor ve bu çizgide ilerleyen ‘tatilde eğitim’ metodları sunuyor. Böylece, çocuğumuzun eğitim ve gelişim sürecinin adeta bir bıçak gibi kesildiği, bilhassa birçok anne için kâbus gibi beklenen bir zaman olmaktan çıkarmanın hem düşünsel arka planını, hem de yolunu ve yöntemini ebeveynlere gösteriyor. Tatili hayatın ritminin bozulduğu değil, olması gereken düzene girdiği; aile içi ilişkilerin gerilediği değil, geliştiği; çocuklarımızın doğrudan kâinatla yüzyüze ve hayatın içinden dersler aldığı ‘şenlikli’ bir eğitim sürecine dönüştürmek, aslında hiç de zor değil. Bütün bunları kısa, öz ve insan odaklı olarak anlatmaya çalıştık bu kitabımızda… Umarız, elinizde tuttuğunuz bu kitap, ister bir hafta sonu tatili olsun, ister uzunca bir tatil, ailece huzurlu, keyifli, aynı zamanda öğretici ve eğitici bir tatil için bir vesile olur… İyi tatiller dileğimizle…
BİLİNÇLİ TATİL
Tatiller, yorucu bir okul dönemi ve bütün bir yıllık iş koşuş turma casının ardından üzerimizdeki psikolojik yükün indirilebilmesi için bir fırsattır. Yıl boyunca yaşadığımız streslerin, tar tışmaların, yolunda giden (ya da gitmeyen) işlerin sebep olduğu pozitif veya negatif tesirlerin nötrleştirilmesi için beklenilen günlerdir.
Tatil dönemi, koca bir yılki yorgun luğa “devamlı uyumakla” tepki göstermek değil, bir yıl boyun ca mecburî takip ettiğimiz programdan çıkıp kendi doğal programımızı oluşturma zamanıdır. Başka bir ifade ile bir yıl boyunca bozulmuş olan ritmimizi, tatil döneminde yoluna koyma zama nıdır. Tatilde hem fizikî, hem de ruhî olarak dinlenmenin en te mel yolu, bozulmuş ritmimizi yeniden düzene sokmaktır.
-Bilinçsizce ve rasgele başlanılmış bir tatil, çoğu defa aile üyelerinin beklentilerini karşılamada yetersiz kaldığı gibi, birbirleri ile ÇATIŞMAlarına da zemin hazırlamaktadır.
-Terminolojik olarak tatile farklı tarifler yapılsa da psikolojik olarak tatilin “Bir başkasının programından çıkıp kişinin kendi programını uygulayabilme özgürlüğü” anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
-Uykunun insanı dinlendirebilmesindeki temel özellik, kişinin sıhhatli ve düzenli uyuyabilmesinde gizlidir.
-Çocukların öğrenmeye en yatkın olduğu zaman dilimi, sabahın ilk saatlerinde başlamakta ve öğlenin ilk dakikaları ile son bulmaktadır. Öğle saatleri ise eğitimde en verimsiz zaman dilimidir..
-Örneğin, sabah çok önemli bir randevusu olan kişi, her ne kadar çalar saati kurmuş olursa olsun, yine de saat çalmadan önce kalkabilir..
-Ormanlık bir arazide yaşayan, bol oksijen teneffüs eden kişinin uykudaki dinlenme süresi ortalama 4 saattir. Yeşilliğin sınırlı olduğu bir şehirde ise istirahat süresi 8 saati bulabilmektedir..
-Sağlıklı bir tatilin ana maddelerinden bir diğeri de tatil hedefinin belirlenmesi ve tatil planının yapılmasıdır. Plansız bir tatil, kaos oluşturmaya adaydır..
-Aile fertlerinden birkaçının isteği doğrultusunda hazırlanan tatil programı, ailenin diğer bireylerinin tatilden istifade etmelerine mâni olabilir..
-Yaz sıcağı, insan vücudunun çalışma sistemini olumsuz etkiliyor. Sıcak nedeni ile vücudun bozulan nem dengesi depresyona sebep olabilmektedir..
TATİLDE DERS ÇALIŞILIR MI?
Genelde çocuklar, yoğun bir okul programının ardından ge len tatil ile kitap ve defterlerinden kaçarcasına dinlenmek ister ler. Çocuklarının bir yıl boyunca okula gidip gelmiş olması, birçok anne-babayı da şöyle düşünmeye sevk eder: “Hiç olmazsa ta tilde dinlensinler!” Aslında bu tarzdaki bir düşünce çok da doğru değildir. Kitabın giriş kısmında da izah ettiğimiz gibi, çocukları yoran, bir şeyler öğrenmek değil, yoğun bir tempoya mecburi olarak ayak uydur ma gayretidir. Çocuklar, okul döneminde, neyi öğrenmek isteyip isteme dik lerini kendileri tercih edemezler. Örneğin hiçbir çocuk okulda, “Ben matematik dersi almak istemiyorum” ya da “Matematikte takip ettiğimiz bu kitap bana uygun değil” deme lüksüne sahip değildir.
-Kendi bünyelerine ve biyolojik ritimlerine uygun olmayan bir ders planının mecburî takipçisi olmak, çocukları yormaktadır. Hâlbuki tatilde, mecburi olarak uygulanılan bir program yoktur.
-“Çocuklar, tatilde ders çalışmalı mıdır?” sorusuna, “Evet, çalışmalıdır” diye cevap vermeliyiz; ama hemen arkasından, “Ancak” diye ilave etmeliyiz....
-Çocuklar, özellikle tatil dönemlerinde başarısız oldukları derslerde ve sahalarda değil, bilakis başarılı oldukları alanlarda ders çalışmalıdır. Bu şekilde çocukların öğrenim süreçleri sekteye uğramamış olur.
TATİLDE DİN EĞİTİMİ
Dinî hassasiyeti bulunan aileler için tatil, dinî bilgilerin yenilen me si ve tekrarlanması açısından bir fırsat gibidir. Okulların tatile girmesiyle camilerde ve Kur’an kurslarında da bir hareket lilik başlar. Tatilin dinlenme olduğunu düşünen birçok kişi, “Hiç olmaz sa çocuk tatilde rahat bir nefes alsın” diyerek tatil dönemle rinde çocukların din derslerine gitmelerine veya Kur’an kurs larına gönderilmelerine karşı çıkmaktadır. Bir kısım anne-baba da “Çocuk, bütün bir okul sezonu boyunca zaten dinden ve Kur’an’dan uzak kaldı, hiç olmazsa bu ta tili bir fırsat bilip onun bilgi eksikliğini giderelim” diye düşünür, çocuklarını tatilde dinî eğitime teşvik eder. Acaba bu iki görüşten hangisi doğrudur?
-Çocukların ezber yapma kabiliyetleri, (yaklaşık) dört yaşından itibaren başlar.
-Çocuk, Latin alfabesini öğrenirken karşılaşacağı yorgunluğu Kur’an harflerini öğrenirken giderebilir.
-İlk dinî bilgilerin öğretildiği yer ev ortamıdır. Özellikle çocuğun bu konudaki ilk izlenimlerini kendi aile çevresinden aldığı unutulmamalıdır..
TATİLDE GELİŞTİRİLEN DAVRANIŞ SAPMALARI
Yaz tatili, her ne kadar kendi içinde dinlenme ve mutlu olma - yı çağrıştırsa da pratikte bakıldığında, birçok kötü alışkanlığın kazanıldığı dönemlerin başında gelir. Birçok defa, tatile girme den önceki davranışlarla, tatilden sonraki davranışlar pek uyum içinde olmaz.
-Taklit döneminde bulunan çocuklar, tatilde karşılaşacakları birçok davranışı da papağan efekti ile kopyalayacaktır.
-Çocukların klipleri ilgiyle izledikleri sanılsa da aslında o esnada beyinleri bir şok yaşamaktadır. Çocukların yaşadıkları bu şoka ‘klip sendromu’ adını veriyoruz..
-Taciz konusunda çocukların söylediği şeyler dikkate alınmalı, “Aman işte çocuk, kendi kendine bir şey anlatıyor” diye geçiştirilmemelidir. Unutmamalı ki çocuklar bu konuda yalan söylemeyi bilmezler.
-Bir çocuğun tatil süresince uyku düzeni bozulursa buna bağlı olarak biyolojik kapasitesinin performansı da bozulur..
-Okul çağına girmiş; hatta ergenlik dönemini de yaşayan çocuklar, eğer tatil planlarının içerisinde isteklerini bulamazlarsa kendilerini daha iyi ifade edebildiklerini düşündükleri başka gruplarla tatillerini geçirme eğilimine girebilirler..
YAZ OKULLARI, KAMPLAR VE TATİL AKTİVİTELERİ
Tatilin belki de en güzel yanı, tatil aktiviteleri, kamplar ve yaz okullarıdır. Gerek yaz okulları; gerek kamplar; gerekse yapılan aktiviteler, yeni insanlar tanıma, yeni yeni dostluklar kurma adına oldukça önemlidir. Çünkü tatiller, her ne kadar ailecek veya tek başına planlansa da tatil süresince birçok yeni kişiyle tanışma ve sosyal dünyamızı genişletme adına bize çok şey kazandırır.
-Yaz okullarının faydası, takdir edilecek boyutlarda olsa da uygulanan programlar incelenmeli, planı hazırlayan organizatörlerin hassasiyeti bilinmelidir..
-Yaz okulu tercihinde, “eve en yakın olan veya semtimizde çok bilinen yaz okulu bu” düşüncesi ile hareket edilmemelidir.
TATİL SONRASI SENDROM
Güzel bir tatilin en kötü yanı çabucak bitmesidir. Bitmesinin de ötesinde, asıl sorun, tatil sonrasındaki eski hayata yeniden uyum sağlama sırasında çekilen güçlüklerdir. Bilinen bir gerçek var ki planlı ve programlı yapılan tatil, in san hayatında önemli bir yer tutmakta ve tatil sonrası hayata ge çişte zorluklar daha az yaşanmaktadır. Ne zaman ki tatil dönemi bir kaos ve plansızlıkla geçti ise tatil sonrasına ayak uydurmak da o derece zor olmaktadır. Zira planlı yapılan tatilde insanın biyolojik rit mi tahrip olmamış, dengesi kay bol mamıştır. Plansız ve programsız ya pılan tatillerde, bozulan bi yolojik rit min yeniden ayarlanması hayli zahmetli olmaktadır.
-Planlı yapılan tatilde insanın biyolojik ritmi tahrip olmamış, dengesi kaybolmamıştır.

Annelik Sanatı
Tanıtım
Kadın yalnızdır aslında… Eşi olsa da, çocukları bulunsa da… Sevincinde yalnız… Ağlamalarında yalnız… Çocukluğunda yalnız, genç kızlığında yalnız… Çaba içindedir herkes, ondan bir şeyler koparmak için… Kimi sevgisizliğinin doyurucusu gibi tanır onu… Kimi yalnızlığının gidericisi gibi… Ve belki karşılıksızlığından olsa gerek, verdiği "iyi eder" insanı…
Bu kitabın adı her ne kadar Annelik Sanatı olsa da; aslında kadınların eşleri için yazıldı... Annelerin çocukları için… Bir annenin yalnızlığının derinliğini görmek... Ona gerçekten "eşlik" etmek… Ona eşlik ederken, onunla iyi olmak isteyenler için yazıldı… Bir kadının öfkesinin çocuksu zayıflıklarını örtme çabası, kızgınlıklarınınsa artık bunaldığının işareti olduğunu fark etmek isteyenler için yazıldı… Ve belki kendinin nasıl bir anne olduğunu aynada görmek isteyen anneler için yazıldı…
İçindekiler
Önsöz ……………………………….……………………………………………...........13
Birinci Bölüm
ANNELER NEDEN ANNELİK YAPAMAZ? …………………………………….......15
Bir sanattır annelik ……………………………………………………...…......................17
Çocuk terbiyesinde iyi niyet ve şefkat yeterli değil mi? ………………………………... 18
Çocuk terbiye etmek, orkestra şefliği yapmaya benzer ………………………………….18
Annenin taşıma kapasitesi ne kadardır?………………………………………………......19
Sırtında taşıdığı yükler, annenin annelik yapmasına engel olur ……………………….…20
Annenin kendisiyle tanışması……………………………………………………………..21
Peki, anne kendisini nasıl tanıyabilir?…………………………………………………….22
Annenin kendini tanıma rehberi…………………………………………………………..23
1. Annenin yaşama sevinci var mı?……………………………………………….........23
2. Anneye, annelik statüsü verilmiş mi?……………………………………………..…27
3. Anne çocuğunu diledjği gibi terbiye etme özgüllüğüne sahip mi?…………………..28
4. Anne ilk dört yaşına kadar annesinden uzun süreli ayrı kalmış mı?............................29
5. Anne inançlı mı?…………………………………………………………………......30
6. Anne şiddetin hâkim olduğu bir ailede mi yetışti?…………………………………...31
7. Anne geçmişte herhangi bir taciz veya tecavüz yaşamış mı?………………………...32
8. Anne, aileden yeterince destek alıyor mu?…………………………………………...33
9. Anne isteyerek mi çocuk sahibi oldu?………………………………………………..35
10. Anne, çocuğu benimsemiş mi?……………………………………………………....35
11. Anne, eşini seviyor mu, benimsemiş mi?………………………………………….....37
12. Anne, eşi tarafından seviliyor mu, benimsenmiş mi?………………………………...38
13. Annenin sanal bağımlılığı var mı?……………………………………………………39
14. Anne sigara, alkol ve uyuşturucu kullanıyor mu?………………………………….....40
15. Annenin yeterince sosyal yaşantısı var mı?…………………………………………...42
16. Anne kişisel karakter olarak hırslı ve öfkeli mi?……………………………………...42
17. Anne çocuk terbiyesinde bilinçli mi?…………………………………………………43
16. Anne kendi merkezciliğinden çıkabilmiş mi?………………………………………...44
19. Annenin cinsel yaşantısı normal mi?………………………………………………….45
20. Annenin empati yeteneği var mı?……………………………………………………..46
21. Anne yeterince uykusunu alabiliyor mu?……………………………………………...47
22. Annenin yemek düzeni var mı?………………………………………………………..49
23. Annenin gün planlaması var mı?………………………………………………………50
24. Annenin hâlâ enerjisi var mı?………………………………………………………… 51
25. Anne yeterince hareket ediyor mu?…………………………………………………....52
26. Annenin kariyer planı var mı?………………………………………………………....52
27. Annenin fiziksel bir rahatsızlığı var mı?……………………………………………....54
28. Anne ekonomik olarak rahat mı?……………………………………………………...54
Üzerinizdeki yük tablosu…………………………………………………………………....56
Cevaplar nasıl değerlendirilmelidir?………………………………………………………57
9 puan ve üzeri yük: “Kriz’’……………………………………………………………….57
7-8 puanlık yük: ‘Kritik dönem”………………………………………………………… .58
5-6 puanlık yük: ‘Problem”………………………………………………………………..60
4 puanlık yük: “Anormallik başlangıcı”…………………………………………………...62
2-3 puanlık yük: “Dikkat, dengeler bozulabilir!”…………………………………………..63
1 puan ve daha az…………………………………………………………………………...65
Taşıma kapasitesinin üzerinde yük taşımak, kısır döngünün başlangıcıdır………………......66
İkinci Bölüm
ANNENİN ÇOCUĞUNU TANIMA SÜRECİ ………………………………………..........73
Çocuğun tanınması………………………………………………………………………..…..75
Yetişkinlerin üzerindeki çocukluk dönemi izleri………………………………………….......76
Anne kendi “ben”liğinden sıyrılmadıkça çocuğunu tanıyamaz………………………….........81
Bencil anne yoktur; ama…………………………………………………………………….....81
Benmerkezci anne ile bencil anne arasında ne fark vardır?........................................................81
Peki, anne neden çocuğunu yok ederek kendini çocuğunda yaşatır?…………………........….83
Benmerkezci annelerin elinde izzet savaşı veren çocuklar……………………………......…..85
Hayvan terbiye eder gibi insan terbiye edilmez ki!……………………………………............87
Anne çocuğuna verdiği zararı fark etse bile……………………………………………...........90
“Ne derler?” diye çocuk terbiyesi, çocuğu tanımaya engeldir…………………………...........93
“Herkes mi yanlış yapıyor?” yargısı, çocuk tanımaya engeldir………………………….........94
“Gerçek ben” ve “sahte ben”li çocuklar…………………………………………………........95
ÇOCUKLUK DÖNEMİ (0-7 YAŞ)……………………………………………………........98
0-4 yaş çocukluğun gücü ……………………………………………………………….......98
Doğal annelik yeterli…………………………………………………………………….........99
Bu dönemde çocuğun ihtiyaçları anında giderilmelidir………………………………..........104
0-4 yaş döneminde çocuğun güven duygusuna ihtiyacı………………………………......…105
Çalışan anneler ve çocukluk dönemi ihtiyaçları……………………………………...….......107
İhmal edilmiş çocukluk sendromu……………………………………………………...........110
Davranış kodu nedir?…………………………………………………………………….......112
Çalışan anneler bakıcı tutmasın mı?……………………………………………………........113
0-4 ila 4-7 yaş dönemi arasındaki farklar………………………………………………........114
4-7 YAŞ GRUBU ÇOCUKLAR……………………………………………………….......120
Çocuğa kurallar nasıl öğretilir?………………………………………………………...........121
Kural, çocuk tarafından içselleşmişse kuraldır……………………………………....…........121
1. Çocuk sadece kendisi için konulmuş kuralları dinlemek istemez……………………...122
2. Kurallar çocuğun gerçekleriyle uyum içinde olmalıdır………………………………...124
3. Kurallar rastgele zamanda ve rastgele yerde öğretilemez……………………………....125
4. Çocuk ikna olmaktan hoşlanmaz………………………………………………………..127
5. Kurallar gerçekçi ve samimi olmalıdır………………………………………………….128
6. Bir kurala uyma, başka bir şarta bağlanmamalı………………………………………....129
Sosyalleşme ihtiyacı……………………………………………………………………..........130
“Kal” ile değil, “hal” ile terbiye………………………………………………………............132
7-14 YAŞ DÖNEMİ……………………………………………………………………….....133
Metafizik varlıklara ait sorular ………………………………………………………….........135
Yedi yaş grubu çocuklar artık “efendi” olur……………………………………………..........137
Sosyal çevreye katılım……………………………………………………………….…..........138
7-14 yaş çocukları ve “yalan”……………………………………………………….…...........140
Ahlakî eğitim…………………………………………………………………………….........142
Ön ergenlik……………………………………………………………………….……...........143
14-21 YAŞ ERGENLİK DÖNEMİ………………………………………………..…..........144
Erkek çocuk suçluluk psikolojisine girer………………………………………………..........145
Kız çocuk, anneye ihtiyaç duyar…………………………………………...…………........…145
Ergen çocuk eleştirilere tahammül göstermez…………………………………………..........146
Ergen çocuk her an yoldan çıkmaya hazırdır…………………………………...…….......….147
Ergenlik, bir problem dönemi değildir……………………………………..………….......…148
Üçüncü Bölüm
AİLE İÇİNDEKİ ROL KARMAŞASI VE ÇOCUĞUN ANNE BABA İHTİYACI……………………………………………………………………………….....153
Anne-baba aile içinde hangi rolü oynuyor?…………………………………………….....155
Aile bireyleri rollerini biliyor mu?……………………………………………………...…156
Baba olmadan anne, annelik yapabilir mi?……………………………………………......157
Neden anneler, babalık yapamaz……………………………………………………….....160
Baba, ailede “otorite temsilcisi”dir…………………………………………………...…...162
Anne, ailede “stabilizatör”dür………………………………………………………….....164
Çocuğun dünyası anneden ayrı, babadan ayrı beslenir……………………………..….....167
İyi bir baba olmanın metodu: İstişare………………………………...…………………...170
1. İstişare, vakti sabit olan bir gün ve saatte yapılır…………………………………....170
2. İstişare belli bir ciddiyeti gerektirir………………………………………….…........171
3. İstişarenin bir yöneticisi olmalı……………………………………………………...173
4. İstişareye katılım belli bir yaşı gerektirir………………………………………….....174
5. İstişarede kararlar oy birliğiyle alınır………………………………………………...175
6. İstişare aile sorunlarının çözüm adresi olarak bilinmelidir………………………...…175
7. İstişare, çocukların statü kazandığı yerdir………………………………………….....176
8. İstişare masası, kavga edilecek yer delildir………………………………………...…177
9. İstişarede alınan kararlar bir deftere yazılmalıdır…………………………………......177
Dördüncü Bölüm
ÇOCUK TERBİYESİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİ?…………………............179
Çocuk terbiyesi nedir?……………………………………………………………................181
İyi eğitim almak, iyi terbiye olmak demek değildir ………………………………….......183
Çocuk terbiyesinde hedef nedir?…………………………………………………….….......183
Terbiye ve eğitimdeki temel fark nedir?………………………………………………........184
Referans aldığınız değerler nelerdir?……………………………………………….…........185
Normal mi anormal mi?……………………………………………………………….........186
Kime göre normal, kime göre anormal?……………………………………………..…......187
Çocuklar neden aile içindeki normlarla çatışırlar?……………………………………........190
Çocuğunuz küçükken neredeydiniz?…………………………………………………….....191
Anormal davranışlar, çocuğun dünyasına giren yeni “birileri”yle gün yüzüne çıkar………………………………………………………………………............................192
Çocuğun, ailenin değerlerini terk ediş süreci nasıl yaşanır?………………………..............194
1. Çocuğun aile içinde Kendi yerini bulamaması……………………………………......194
2. Çocuğa aile içinde statüsünün verilmemesi………………………………………...…196
3. Çocuğun anne babayı samimi ve güvenilir bulmaması…………………………….....197
4. Çocuk ile anne-babanın beklentilerinin ÇATIŞMAsı…………………………………......199
a. Gerçekçi olmayan beklentiler……………………………………………………..…200
b. Hayallere ve uhdelere çocuğun alet edilmesi………………………………………..201
c. Çocuktan onayı alınmamış beklentiler……………………………………………….201
d. Çocuğun beklentilerine ailenin ilgisiz kalması……………………………………....202
5. Anne babanın ebeveynlik statüsünü kaybetmesi…………………………………….....203
6. Çocuğun yaşından büyük olaylarla erken yaşta tanışması……………………………..204
7. Aile ile çocuk arasındaki ergenlik dönemi doku uyuşmazlığına
vaktinde çözüm üretilememesi……………………………………………………………....204
8. Aile içindeki iletişimin sağlıksız yürümesi…………………………………………….205
Önsöz
Annelik, hiçbir şeye benzemez; ne baba ne amca ne de teyze olmaya… Yorucu, yıpratıcı ve kendini yaşamaktan vazgeçirici bir tercihtir anneliktir…
Bir bahçıvan sabrıyla gül dikmek ve dikilen o gülün başında yılmadan, yorulmadan beklemektir “annelik sanatı”… Onu yağmurdan korumak… Doludan sakınmak… İlkbaharda budamak… Yaz sıcağında sulamak… Kışın “Solacak mı acaba?” diye endişe etmektir…
Böylesi hassas bir işin başındaki anne ne kadar rahat ve huzur içindeyse o anneden yetişen güller de o denli güzel ve huzur verici olacaktır. Eğer anne, rahat ve huzurlu bir ortamda değilse, bir çocuk gibi tersleniyor ve azarlanıyorsa, eşiyle bir türlü bitmeyen sorunlar içinde, boğulacak gibi oluyorsa, bir yandan kayınvalide bir yandan görümceler bir yandan da tam olarak güven duyamadığı dost ve akrabalar arasında varlık mücadelesi veriyorsa, ötesinde “Acaba bir teselli olur mu?” diye beklediği eşini de yanında hissedemiyorsa tabii ki onun elinde yetişen güllerin rengi solgun, çiçeklerin boynu bükük olacaktır; tıpkı kendisi gibi…
Ve gariptir annelerden hep “anne gibi anne olma”ları beklenir ve anneye verilen her bir nasihatte, “Anne dediğin fedakâr olmalıdır” denir ve ilave edilir: “Anne dediğin kendi hayatını yaşamamalıdır. Eşinin ailesine saygıda kusur etmemelidir. Evini çekip çevirmelidir. Çocuklarına gözü gibi bakmalıdır.”
Peki; anne insan değil mi? Bunca şeyi tek başına mı yapmalıdır yoksa annenin yanında ona “eş”lik edecek bir de baba mı olmalıdır? Anneye, bir anne şefkatiyle sahip çıkıp “kızım” diyerek kanatlarının altına alacak bir kayınvalide gerekli değil midir?
Annenin sığındığı dualar başına yıkılıyorken, teselli beklediği simalar kendine kaş çatıyorken, parmak sallıyorken o anne ne kadar annelik yapabilir ki?
İşte bu kitap, bir yandan “Annelik Sanatı” nın nasıl olacağını, bir gül fidanının nasıl çapalanıp, nasıl sulanacağını anlatırken bir yandan da annenin annelik yapmasına tesir eden tüm faktörleri ele alıyor…
Bu kitap sadece anneler için değil, annelere “eş” lik etmek isteyen babalara yönelik olarak da hazırlandı…Umarız; hem anneler hem de annelerin yanında bulunan herkes için faydalı olur…Bir annenin dünyasına doğru iyi seyirler dileğiyle…
1.ANNELER NEDEN ANNELİK YAPAMAZ?
Hiçbir anne "Acaba ben iyi bir anne miyim?" diye tereddüt etmemelidir. Bütün anneler, bir anne kadar şefkatli, bir anne kadar koruyucu, bir anne kadar sevgi doludur... Yeryüzünde hiçbir anne, çocukları için kendini feda etmekten bir an bile tereddüt etmez. Korkak bir anne tavuk bile civcivlerinin tehlikede olduğunu hissettiğinde, ölümü göze alıp yavrularına göz diken tehlikeye karşı baş kaldırmıyor mu? Korkak bir tavuk bile yavrusuna karşı şefkat taşıyorsa ve taşıdığı şefkat onu kahramanca yavrusunu korumaya itiyorsa bu satırları okuyan bir anne nasıl olurda çocuğuna karşı "Ben iyi bir anne miyim?" diye tereddüt taşır ki?
Peki, anneler çocuklarına karşı, bu kadar iyi niyetli ve şefkatli oldukları halde, çocuk terbiyesi neden çok defa hayal kırıklıklarıyla sonuçlanıyor? Terbiyede iyi niyet ve şefkat yeterli değil mi? Bal kokulu şefkat ağacı annelerden nasıl oluyor da zehirli meyveler yetişiyor? Acaba nerede hata yapılıyor da bir zamanların mis kokulu bebekleri, anne babasına kan kusturacak kadar vicdansız olabiliyor?
-Annenin çok iyi niyetli bir anne olması çocuğun iyi yetişmiş bir çocuk olması için yeterli değildir.
-Çocuk terbiyesinin en önemli faktörlerinden biri annenin kendi içine doğru derinleşmiş ve kendisi ile tanışmış olmasıdır.
-Birçok anne, sırtında taşıdığı yüklerin verdiği sıkıntıdan dolayı çocuğuna karşı hoşgörüsüz davranmaktadır.
-Babanın doğumdan hemen sonra duygusal olarak annenin yanında bulunması bir anne için oldukça önemlidir.
-Çocuk terbiyesinin en önemli unsuru yaşama sevincidir.
-Anne çocuğuna fena muamelede bulunurken çoğu defa “hak etmese dövmem” diye kendisini savunur. Halbuki…
-Hayatı olduğu gibi kabul etmek, annenin yaşama sevincini artırır.
-Bir anneye yapılacak en büyük eziyet, ona annelik statüsünün verilmemiş olmasıdır.
-Bir annenin, annelikten en hoşlandığı durumlardan biri de çocuğuna karşı kendini sorumlu hissettiği anlardır.
-Çocuklarını yetiştirmeye çalışan bir anneye, aşırı müdahalede bulunmak, annenin annelik yapma becerisini zedeler.
-Çocukluk yıllarında şiddet görerek yetişmiş anneler, maalesef kendi çocuklarına karşı şiddet uygulamaktadır. Çünkü şiddet, psikolojik bulaşıcılık taşır.
-Çocuğa yönelen psikolojik ve duygusal şiddet, çocuğun ruhunda en az fiziksel şiddet kadar derin izler bırakmaktadır.
-Geçmişte yaşanılan hiçbir şeyden dolayı, bütün bir ömür harap edilmemelidir.
-Annenin çocuk sahibi olmaya hazır olması, annelik yapabilmesi açısından çok önemlidir.
-Anne, kendisini anne olduğuna inandırmakta zorluk çekiyorsa çocuğunu benimsemesi zordur.
-Bütün anneler, eşleri tarafından bir eş olarak sevilmek ve kabul görülmek ister.
-İnternetteki sanal sohbetler ve arkadaşlıklar, günümüz anneleri için en sinsi tehlikelerden biridir.
-Annelik, zayıf refleksle yapılabilecek bir görev değildir.
-Anne, genç kızlık dönemindeki gibi sosyal hayatını devam ettirmekte ısrar ederse kendisine ve çocuğuna zarar verebilir.
-Anne adım adım bilinçlendikçe adım adım üzerindeki yükten kurtulur.
-Anne “ben” merkezcilikten çıkamamışsa büyük bir ihtimalle, çocuğunu kendi hayatını zorlaştıran bir etken olarak görüyordur.
-Bir çocuğun duygularını en iyi şekilde hissedebilen kişi anne, bir çocuğu en iyi şekilde anlayabilen kişi de çok defa babadır.
-Uykusuzluğun verdiği psikolojik baskı altında gününü devam ettiren bir anneden, sağlıklı kararlar ve davranışlar beklenemez.
-Bilinçsiz rejim yapan bir annenin saldırgan ve daha olumsuz olması kaçınılmazdır.
-Düzensiz bir hayat, annenin istediği gibi bir annelik yapmasına engel teşkil edecektir.
-Düzenli spor yapan bir annenin psikolojisiyle, vücudunu hiç çalıştırmayan bir anneninki arasında ciddi fark vardır.
-Birçok anne kariyer planlamasında çocuklarının negatif tesiri olduğunu düşünmektedir.
-Bireyselci toplumlarda, ailenin maddi durumunun yetersizliği, yaşantıyı doğrudan bozar.
-Annenin gereksiz yere bağırmalarının veya hırçın davranışlarının altında yatan; üzerinde taşıdığı yüklerdir.
-Anne, üzerindeki yüklerle çocuk terbiyesinde başarılı olamaz.
-Annenin kendi iç dünyasına bilinçli gözlemler yapması ve bu gözlemlerde elde ettiği kırık noktaları düzeltmek için çaba sarf etmesi oldukça önemlidir.
-Sahiplenme bağı, anneye çocuğunun üzerinde istediği gibi tasarruf hakkının olduğunu düşündürür.
-Hiçbir anne çocuklarının üzerinde bir “sömürü bağı” kurmamalı ve onları kendi “malı” gibi görmemelidir.
-Annelerin çok defa çocuklarını durdurmak için kullandıkları yöntemin masum(!) adı, “ceza” dır…
-Annenin asıl problemi bulunmadıkça ve asıl problemin çözümünde destek olunmadıkça çocuklarına karşı sergilediği hırçınlık ve şiddet eğilimli davranışların da son bulması oldukça zordur.
-Çocuk, anne babanın vesilesiyle dünyaya gelmiş olsa da ayrı bir yaşam hakkına sahiptir.
2.ANNENİN ÇOCUĞUNU TANIMA SÜRECİ
Peki, annenin kendisini tanıması ve nasıl bir ortamda çocuk yetiştirdiğini fark etmesi yeterli midir? Cevabımız, tabii ki "Hayır" olacaktır. Zira çocuk terbiyesinin ana unsurlarından biri de çocuğun tanınmasıdır. Yani sahip olunan çocuk, tanınmadan "çocuk terbiyesi" olmaz... Kucağında tuttuğu yavrusunun hangi özelliklere sahip olduğunu bilmedikçe, gözlem yapma yeteneğini geliştirmedikçe ve çocuğunun gelişim dönemleri içinde nasıl davranacağını öğrenmedikçe annenin çocuk terbiyesinde başarılı olması oldukça zordur. Bu nedenle çocuk terbiyesinin üç önemli unsurundan bahsetmekte fayda var. Bunlardan biri annenin bilinçlenmesi, diğeri çocuğun tanınması ve üçüncüsü de çocuk terbiyesinde kullanılan metotların doğru olmasıdır.
Her bir yetişkin bir zamanlar çocuktur. Yaşanan o çocukluk dönemi, artık hatırlanması imkansız hatıralar arasında, bilinçaltındaki çelik kasanın içinde, sır gibi saklıdır. İşte o sır dolu çelik kasanın içindeki bilgilerden dolayı bugün yetişkinler böyledir. Nasıl ki her bir insanın kaşı, gözü DNA’sında gizlidir; o minicik DNA’lar koca bir insanın bütün şifrelerini barındırmaktadır; çocukluk yıllarında yaşanan bütün olaylar da DNA şifreleri gibi insan davranışlarının temel kodlarını oluşturmaktadır…
-Çocuk terbiyesinin üç önemli unsuru vardır. Bunlardan biri annenin bilinçlenmesi, diğeri çocuğun tanınması ve üçüncüsü de çocuk terbiyesinde kullanılan metotların doğru olmasıdır.
-İnsan şuan üzerinde taşıdığı anlamsız davranışlarının birçoğunu daha çocukluğunun o güçsüz ve çaresiz dönemlerinde yediği darbelerin acısı ile kazanmıştır.
-Her anne yanı başında büyüyen çocuklarının çocukluk dönemini, bir baykuş ciddiyetiyle takip etmeli ve önemsemelidir.
-Anneyi çocuğuna karşı “kör” eden şey, annenin kendi “ben” liğidir.
-Benmerkezci bir anne çocuğuna çok tutkundur. Çocuğunu çok sever. O yüzden farkında olmadan her şeyi çocuğunun adına düşünür. Onun adına karar verir.
-Benmerkezci anne, çocuğunun kendisinden habersiz adım atmamasını sağlar.
-Çocuklarına tarafsız gözle bakamayan bir anne, çocuklarını tanıyamaz.
-Günümüz annelerinin en büyük yanılgısı, “farkında olmadan” çocuk terbiyesinde hayvan terbiye usullerini kullanmalarıdır.
-Çocuk cezayla değil; vicdani kabulle ve ruhuyla terbiye olur.
-Hayvan terbiye eder gibi insan terbiye etme usulleri uygulanan evin içinde gün boyunca anne yorgun ve çaresiz, çocuk hırçın ve arsız olur.
-Annenin üzerindeki yükler, tadıyla annelik yapmaya engeldir.
-Birçok anne, dikkat etse çocuğuna karşı kullandığı pek çok yöntemin aslında annesinden kendisine miras kaldığını fark edecektir.
-Anne farkında olmasa da çocuklarına kendi annesinin gözüyle bakmaktadır.
-Günümüzde anneler, fıtri bir anne-çocuk ilişkisi yaşamak yerine “Etraf ne der?” diye suni bir anneliğe mecbur bırakılmaktadır.
-Bir annenin çocuğunu tanıyabilmesi için kendi hallerinin farkına varması gerekir.
-Çocuk, kendi ruhuna bir saldırı hissederse kendi dünyasını çevresine sergilemekten vazgeçer.
-Çocuk 0-4 yaş arasında karşı konulmaz bir öğrenme arzusuyla, hedefine doğru yönelir.
-Anne, çocuğunun ruhen sağlıklı olmasını istiyorsa onun içinden gelen öğrenme isteğinin önüne geçmemelidir.
-Bir çocuğun dört yaşına kadar en önemli işi, eşyalarla olaylar arasındaki ilişkileri kavramaya çalışmaktır.
-Çocuk öğrenmeye yönelmişken annenin engelleyici veya yasak koyucu tutumu çocuğu hırçınlaştırır ve öfkelendirir.
-0-4 yaş dönemi evresinde annenin en önemli görevi, çocuğunun ihtiyaçlarını anında gidermek ve onun öğrenme sürecinin önüne asla geçmemektir.
-Anne, gereksiz korkulara kapılmadan, çocuğunun tüm ihtiyaçlarını anında hissetmeli ve bu ihtiyaçları koşulsuz bir sevgiyle yerine getirmelidir.
-Çocukluk döneminde güven bunalımı yaşayan çocuk, yetişkinlik döneminde de her an tedirgin ve çevresine karşı güvensizdir.
-Çalışan bir anne her ne kadar çocuğunun kendisine ihtiyaç duymadığına kendisini inandırsa da vicdanı rahat değildir.
-İhmal edilmiş çocukluk sendromu geçiren çocuk, genellikle içe kapanır.
-Bakıcı kadın sendromu bir aileyle çocuk arasında sözel olmayan iletişimin darbe yemesine sebep olur.
-Bir annenin ilk dört yılda bebeğini terk etmemesi gerekir.
-0-4 yaş döneminde çocuklar, önlerine engel çıkartıldıkça “mızmız” ve “inatçı” olur…
-Çocuk 0-4 yaş döneminde kendi ruhunu doyasıya yaşamalıdır.
-“Yapma” ikazı çocuğa bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterir.
-Anne kalabalık cümlelerle, anlaşılması zor ifadelerle çocuğun zihnini yormamalıdır.
-Bir annenin en korktuğu şey “söz dinlemeyen çocuk” tur.
-Çocuklar dört yaşına kadar kuralları anlamaz ve gereksiz bulur.
-Çocuk terbiyesinde ana unsur, çocukla ÇATIŞMAdan çocuk terbiyesidir.
-Çocuğuna sosyal yaşam kurallarını öğretmeye çalışan bir anne, aceleci olmamalıdır.
-Çocuktan yapabildiğinin ötesinde bir şeyler beklemek gerçekçi olmaz.
-Çocuğunun gerçeklerinden uzak beklentiler kuran anne, her zaman hüsran içindedir.
-Çocuk, yaşam kurallarını hissederek öğrenmelidir.
-Hiçbir çocuk, kendisinin konuya ikna edilmesinden hoşlanmaz.
-Annelik ve sevgi hiçbir şarta bağlanmamalı, çocuklardan beklenilen davranışlar hiçbir şarta bağlanarak istenmemelidir.
-Çocuk; aile içinde kendisi gibi düşünen, kendisi gibi şımaran bir kardeşe ihtiyaç duymaya başlar.
-Çocuk, kardeşleri varsa sosyal hayatta kendisini güçlü hisseder.
-Bir annenin asla yapmaması gereken davranışlardan biri, başkalarının arkasından konuşmaktır.
-Yedi yaş grubu çocuklar, artık neyin somut neyin soyut olduğunu kavrama aralığındadır.
-Anne, çocuğun sorduğu sorulunun cevabını bilmiyorsa cevabı biliyormuş gibi yapmamalıdır.
-Yedi yaş, çocuk gelişimi açısından oldukça önemlidir. Çünkü bu yaşta artık çocuklar minik yetişkindir.
-Çocuğun sosyal çevrede olup bitenlere ilgiyle yaklaşması, anne baba tarafından çok ciddiye alınmalıdır.
-Anne, çocuğun hata yapmasına fırsat verebilecek olgunluğa sahip olmalıdır.
-Ergenlik, çocuktaki yetişkin ruhun ortaya çıkış aşamasıdır.
-Ergen çocuk, anne babasıyla anlaşamaz değil de genelde anne babalar, ergen çocuklarıyla anlaşamazlar.
-Ergen çocuğu olanları bekleyen en önemli tehlike “kötü örnek olan insan” dır.
-Ergenin bir teselliciye her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.
-Ergene illaki bir şey öğretilmesi gerekiyorsa bu, tartışma ortamından uzak bir atmosferde olmalıdır.
3.AİLE İÇİNDEKİ ROL KARMAŞASI VE ÇOCUĞUN ANNE BABA İHTİYACI
Annenin kendisini tanıması ve kendi davranışlarını bilinçli bir şekilde sergiliyor olması, çocuk terbiyesinde yeterli midir? Tabii ki hayır. Her ne kadar anne, sırtında geçmişten kaynaklanan yükleri indirse de çocuğuna davranışları çok olumlu ve bilinçli olsa da çocuk terbiyesi, sadece anneyle bitecek bir konu değildir. Aile içinde çocuk terbiyesinin iki başrol oyuncusu vardır. Biri anne, diğeri de babadır.
Anne çok sağlıklı ve bilinçli olmasına karşın baba, annenin yaptığı her şeyi yıkıp geçiyorsa ne olacak? Ya da annenin çocuğuna aktardığı, kendi değerlerini, ahlak kurallarını ve düzenli davranış kalıplarını bir çırpıda yerle bir ediyorsa ne olacak?
-Günümüz hayat şartları anneyi, hem annelik hem de babalık rolünü yapmaya zorlamaktadır.
-Babanın ihmalinden boşalan babalık görevini de anne yapmaya kalkarsa o evin içi “kaos” a döner.
-Baba olmadan annenin annelik yapması oldukça zordur.
-Otoriter olmak, asla zor kullanmak, asık suratlı ve sert yapılı anlamına gelmemelidir.
-Babanın aile içindeki otoritesini kullanamaması sorunlu bir aile yapısının oluşmasına neden olur.
-Babanın “doğal otorite” olmasının onayını “anne” vermektedir.
-Sevgi, bir ihtiyaçtır. Çocuk, annesinin esirgediği sevgiyi, dış dünyada aramaya başlayacaktır.
-Çocuk babadan kaçtığında, anne sevgi dolu kucağını açmalıdır.
-Baba ilgisinden mahrum kalan erkek çocuklarda kararsızlık, kuralsızlık ve iradesizlik gözlenir.
-Baba ilgisinden mahrum kalan kız çocuklarda huzursuzluk, hırçınlık ve sığınma ihtiyacındaki doyumsuzluk gözlenir.
-İstişaresiz aile, aile olmanın en önemli özelliğini taşımıyor demektir.
-Aile içindeki istişarenin gün ve saati, her fert tarafından bilinmeli, gün ve saat sabit olmalıdır.
-İstişareyle çocuklar, seviyeli bir şekilde fikir alışverişinde bulunmayı yaşayarak öğrenir.
-İstişare masası, ailede herkesin kendi değerini en iyi gördüğü yer olmalıdır.
-Aile istişareleri, ailenin en ciddi mekanizması olarak görülmelidir.
4. ÇOCUK TERBİYESİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
Bir anne “Ben çocuğumu saygılı, ahlaklı ve dürüst olarak eğitmek istiyorum” diyorsa bu annenin çocuk eğitimi diye kastettiği şey aslında çocuk terbiyesidir. Anneler çok defa farkında olmadan “çocuk terbiyesi” yerine “çocuk eğitimi” kelimesini kullanmaktadır.
Peki çocuk eğitimi ile çocuk terbiyesi arasında ne fark vardır? Çocuk eğitiminde, genellikle ahlaki kural ve değerler ön planda değildir. Halbuki çocuk terbiyesinde, çocuğu eğitmek için kullanılan yol ve yöntemlerde, sosyal kabul görmüş değerlerden, ahlak, din, kültür gibi değerlerden referans alınır.
-Eğitim, belirli bir konuda bilgi, beceri ve tecrübe kazandırmaya denilir.
-İyi eğitim almış çocuk, iyi terbiye almış demek değildir.
-Birçok aile, normlara kaynak olarak kendi dini değerlerini veya mahalli kültürlerini esas almaktadır.
-Çocuklarıyla ÇATIŞMA yaşamak istemeyen bir ailenin normları, dünyanın her yerinde değişmeyecek karakterde olmalıdır.
-Normal denilen şey, din, ahlak, evrensel kabul görmüş değerler içinde yerini alır.
-Çocuğun öğrenmeye çalıştığı konuyla, ailenin öğretmeye çalıştığı konu çelişirse aile kendi normlarını aktarırken sorunlar yaşar.
-Çocuk, başka bir grubun içinde kendini daha iyi ifade edebiliyorsa yavaş yavaş o grubun “norm” larını kabul edecektir.
-Çocuk, biyolojik ve psikolojik olarak anne ve babadan bağımsız bir bireydirÇocuk, ailenin içinde kendi duygularını tam bulamadığı için çok defa, kendisini anlayan birilerine ihtiyaç duyar.
-Çocuğa hak ettiği dönemde, hak ettiği statünün verilmemesi, onu evden ve evin sahip olduğu değerlerden uzaklaştırır.
-Çocuklarının vicdanında yalancı, çıkarcı ve samimi olmayan kişilerin yer edinmesi çok zordur; bunlar anne baba bile olsa.
-Çocuk, vicdanındaki normları, normlar değerli olduğu için değil, anne baba değerli olduğu için kutsal kabul eder.
-Çocuklar, anne babalarınkini değil, kendi hayallerini gerçekleştirmeye çalışırken daha mutludurlar.
-Anne babaların beklentileri çocuk tarafından onaylanmamış ve kabul görmemişse bu, anne babaları hayal kırıklığına uğratabilir.
-Anne babanın statü kaybı çocuğun anormalleşme sürecini hızlandırır.
-Ergenlik döneminde yaşanan sorunlar, çocuğun anormalleşme sürecine katkı sağlar.

Pozitif İletişim
Tanıtım
Eş eşi ya terapi eder ya da terapiye muhtaç eder.
Günümüzde eşler birbirlerini varolduğu hali ile kabul etmedikleri içindir ki, evlilikler incitici bir mücadele alanına dönüşüyor. Kişiler birbirlerini değiştirmek, dönüştürmek ve başkalaştırmak için mücadeleye girerken, koca bir yaşam, yıpranmışlıklar içinde geçip gidiyor.
Kimi zaman, kadın erkekleştikçe, erkek pasifleşiyor; erkek pasifleştikçe, kadın agresifleşiyor. Kimi zaman ise, erkek agresifleştikçe, kadın çaresizleşiyor; kadın çaresizleştikçe arada çocuklar eziliyor.
Halbuki mutluluğun temel esası 'koşulsuz saygı' ve kişinin 'varolduğu hali ile kabul edilmesi'dir.
Ve insan gördüğü, baskı ve zorlamalar kadar değil, 'kendi olmasına izin verildiği kadar' insandır.
Sağlıklı çocuk da, ceza ile korkutularak veya mükâfat ile yönlendirilerek 'davranış kazandırılmış' çocuk değildir. Sağlıklı çocuk; bir davranış 'yanlış' olduğu için o davranıştan uzak durabilecek 'iradeyi' kazanmış çocuktur.
İşte bu kitap bütün bunlardan bahsediyor. Belki de, aile içinde pozitif bir yaşam için gözden kaçırılan ayrıntıları sunuyor.
İçindekiler
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 9
Birinci Bölüm: Aile İçi İletişim
Aile İçi İletişimde ‘Kalite. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................................... 13
Hissî-duyusal iletişim, zihinsel iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 14
Ailede Güven Duygusu Nasıl Oluşur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................23
İletişimde benliğin tehdit algısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .........................26
Benliği tehdit eden iletişim sözleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
İletişimde ‘negatif tetikleme’ nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................31
Dolaylı benlik saldırısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 32
Aile içi iletişimde ‘evet’in gücünü keşfetmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 34
Aile içi iletişimde sesin tonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... 36
Aile İçi İletişim ve Problem Çözme Yeteneği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................... . ...... . 39
Aile ferdî kararlarla mı, ‘şahs-ı manevî’ olarak mı yönetilmelidir? .........................................42
Sosyallik Aile İçinde Başlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................45
Kaliteli iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 46
Aile: ilk sosyal çevre . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ 47
Tartışmalarınızı Çocukların Yanında Yapın Ama... . . . . . . . . . . . . . ............................. ...... . . 49
Tartışma kültürü oluşmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . 50
Anne-babası tartışan çocuk, kendini suçlu hisseder . . . . . . . . . . . . . ....................................... 51
Çocuğun gözündeki kara dev: anne-baba tartışması . . . . . . . . . . . ........................................... 52
Çözüme kavuşmayan tartışmaların sonucu: dikkat dağınıklığı, hiperaktiflik . . . . . . . . . ........ .53
Tartışma ortamının önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... 56
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................59
Kopan aile bağlarını, çocuğun kendi dünyasında değerlendirmesi. ..........................................61
Aidiyet duygusu için büyükler de dikkatli olmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 63
Çocuklar, dede ve nine profilini bilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 65
Ailenin çocuğa tanıtımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... . ... 66
Aile Büyükleri ile Anne-Baba ÇATIŞMAsı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 69
Güç gösterisinin mağdurları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . .. 71
Arada kalan çocuklarsa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . 73
Gelin-kayınvalide ÇATIŞMAsına şahit olan çocukların yaşadıkları . . ..........................................74
İç Sesini Duyabilen Anne-Babalar Olabilmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 77
Doğal anne-baba, kendi fıtratını bilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 79
Çocuk davranışlarındaki anormalliğin kaynağı, anne-babadır . . ............................................ . 82
İkinci Bölüm: Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Ceza, Çocuğun Kişiliğini Bozar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ . 87
Ceza ve çocuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... . 88
Çocuğun Anormal Davranışlarına Tepki Vermeyelim mi? . . . . . . . ........................................ . 93
‘Pedagojik tik’ ceza mıdır?..........................................................................................................94
‘Pedagojik tik’ ne zaman cezaya dönüşür? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 95
Davranış analizinde ‘niyet’ farklılığı; şefkat-şiddet dengesi . . . . . ......................................... . 96
Şefkat-Şiddet Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... . . . .. . 99
Şiddet ve ceza ile çocuk terbiye etmeye çalışanların bahaneleri .............................................. 100
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları . . . . . . . . . . ....................................... 113
(1) Ceza, bir başka anormal davranışı tetikler . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 117
(2) Ceza, ‘utanma’ hissini yok eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 119
(3) Ceza, ‘vicdan’ duygusunu köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 120
(4) Ceza, ‘ezilmişlik’ duygusu oluşturur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 121
(5) Ceza, ‘kontrolsüz öfkeyi’ körükler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 121
(6) Ceza ‘nefret’ duygusunu besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 122
(7) Ceza, çocuğu ‘ikiyüzlü’ yapar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 123
(8) Ceza, ‘yalana’ kapı açar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................124
(9) Ceza, ‘suçluluk duygusu’nu pekiştirir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 125
(10) Verilmiş ceza, bir sonraki cezanın tesirini azaltır . . . . . . . . . ............................................ . 126
(11) Ceza, ceza verenin ‘saygınlığı’nı zedeler . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... . . 127
(12) Ceza, negatif davranışa sebep olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 128
(13) Ceza alan, ceza vermeyi öğrenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . . 129
(14) Ceza, basit sorunları ‘kompleks hale’ getirir . . . . . . . . . . . . . .......................................... . . 129
Bir Davranışın Cezalandırılabilmesi İçin... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 133
Suçun, kasıtlı olarak işlenmiş olması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................134
İdrak nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................ . . 134
Ehliyet nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . . 135
Çocukta Vicdan Bilinci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... . . 137
Vicdanın çocuk terbiyesindeki rolü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . 138
Anne-babanın vicdanı, çocukların vicdanının çekirdeğidir . . . . . ............................................... . 139
Doğumu takip eden ilk saatlerin önemi ve vicdan . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 139
Çocuk, anneye güvenerek hayata güvenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 140
Anne sütü, vicdanı besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. . 141
Çocuğun karşısında duru bir vicdan ile varolmak . . . . . . . . . . . . . . ............................................. . 142
Din bir vicdan işidir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 144
Fıtrat zorlamayı sevmez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . . 146
Duygusal Yoksunluk Vicdanı Köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . 147
Çocuğu kendi düzenimize uymaya zorlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 149
Ağlatarak uyutmak, çocuğun vicdanını katılaştırır . . . . . . . . . . . . . .............................................. . 149
Anne kendini çocuğuna göre ayarlamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 152
Vicdan Eğitimi ve Zaman Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 153
Zamanın genişlemesi ve daralması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 154
Anne-babaların zamanı geniş olmalıdır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................... 156
Merak Duygusu ve Vicdan Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 159
‘Evet’in gücü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 160
Merak duygusunda denge . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . . 161
Merak hissini uyandırırken nelere dikkat edilmeli? . . . . . . . . . . . . . ............................................... 165
Çocuklarda Vicdan Hissi, Kişilik ve Karakterin Merkezidir . . . . . ............................................... .. 167
Çocukta kişilik ve karakter . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 168
Anne-babanın görevi ruhsal iletişimdir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... . 169
Kişilik ve karakter gelişiminde ruhsal iletişimin rolü . . . . . . . . . ................................................. . . 171
Çocuk duygusal iletişim içinde incitilmemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 171
Çocukla mücadele büyük hatadır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 172
Kişilik ve karakterin benlikle bağlantısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 173
Kız Çocuğunun Kişilik ve Karakter Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ 177
Kız çocukta karakter gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 179
İrade anne-babanın elinde olmamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................180
Kız çocuğun dünyasında babanın yeri................................................................................................. 181
Kız çocuğun dünyasında annenin yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...........................................182
Çocukta İrade İnşasının Önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 185
Çocuk terbiyesi kal ile değil, hal ile olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ . 187
Ahlak eğitiminin ikinci dönemi: zihnî eğitim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................188
Ahlakî kurallar erkeğe de kıza da öğretilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................. . 189
Önce ahlak eğitimi gelir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 190
12 yaşından sonra iradeyle tercihin sonucu anlatılmalı . . . . . . . . . .................................................... 191
Ruhsal beslenme kaynağı, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olmalı .......................................................192
Ergenlik döneminde sadece anne-baba yetmez . . . . . . . . . . . . . . . ................................................... . 193
Ek: Çocuk ve Namaz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 195
Önsöz
Bir çocuğun ebeveyninden duyacağı tatlı bir söz, o çocuğun çiçek gibi açıp yaşama sevinci olmasına neden olabileceği gibi, ağır bir söz de onu çaresiz bırakıp bütün gününü zehir edebilir. Bir eşin bir eşe sevgi dolu hitabı, o evde işlerin günlerce yolunda gitmesine neden olabileceği gibi, nefret içeren fısıldaması da kıyametlerin kopmasına neden olabilir. Söz bir büyüdür, sırrı ile söylenirse yaşama sevinci oluşturur. Bir sözün en büyük destekçisi sesin tonu ve vücudun dilidir. Ebeveynler söz söyleme sanatını becerebildiği kadar ebeveyn olabilirler. Maalesef söz tesir etmemeye başlayınca da, ebeveynlerin baskı ve zorlaması baş gösterir. Kimi zaman şiddet içeren bir ceza ve kimi zaman da çocuğun arzu ettiği bir şeyi ona verme karşılığında ebeveynler sözlerinde tesir oluşturmaya çalışırlar. Bu ise bir kısır döngüdür. Zira çocuk ne kadar ceza alırsa, o kadar arsızlaşır; ne kadar mükâfat alırsa, o kadar unutkanlaşır...
Elinizde tuttuğunuz bu kitap, sözün tesir edebilmesi için ince ayrıntılardan bahsederken, bir yandan da ceza ve mükâfattın çocuk eğitiminde nasıl da yıkıcı bir rol oynadığına değiniyor. Umarız ebeveynleri bir kısır döngü içine iten ve bir süre sonra ebeveyn itibarını kaybettiren ceza ve mükâfat olmadan pozitif bir aile yaşamının oluşmasına bu kitap bir nebze olsun katkı sağlar.
Adem Güneş
Aile İçi İletişimde "Kalite"
“Bütün mutlu aileler birbirlerine benzer, mutsuz ailelerse kendilerince mutsuzdurlar” der Leo Tolstoy. Ona göre, dünyadaki mutsuz aile adedince mutsuzluk sebebi olmasına rağmen, mutlu ailelerin temel özellikleri neredeyse birbirinin aynıdır. Aile içi iletişim ve mutlu aile modelleri üzerine çalışmalar yapan Berna Bridge ise; “Mutlu ve başarılı yaşamanın anahtarı ‘olumlu’ ve ‘yapıcı’ iletişim becerileridir” demektedir.
Hiçbir aile terapistinin, psikolog veya pedagogun itiraz edemeyeceği kadar ortak kabul edilen gerçek; aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisinin, aile içi iletişimin ‘kalitesi’ olduğudur. Bir ailenin mutlu bir hayat sürmesi veya mutsuzluk girdabında bocalaması kadar önemli bir fonksiyona sahip olan ‘aile içi iletişim becerisi,’ maalesef ya yeterince anlaşılmamakta veya sonuçları kadar ciddiye alınmamaktadır.
-Aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisi, aile içi iletişimdeki kalitedir.
-Duyusal iletişim; fertlerin birbirleri ile kurdukları iletişimi, ‘hisduyu’ dünyası ile gerçekleştirmesidir..
-Eşlerin birbirlerinden beklediği şey, anlaşılıyor olmak değil, ‘hissediliyor olmak’tır..
-Bir eşin, diğer bir eşi zihnen algılıyor olması, onun duygularını ‘hissetmesi’ demek değildir.
-Eşler arasındaki iletişim ‘sadece’ birbirini anlamaya ve ihtiyaçları karşılamaya dönükse, bu, ‘doyumsanmış’ bir iletişim değildir.
-Kişiler arasında kurulan iletişimde, ‘sunilik,’ ‘yapmacıklık’ ve ‘sahtecilik,’ muhatabı tarafından çoğu defa oldukça kolay hissedilir.
-Aileyi bir arada tutan çekirdek güç, ‘güven duygusu’dur.
-Eşler güven duygusunu, birbirleri ile kurdukları iletişimle pekiştirir veya zedelerler.
-Aile içinde güven duygusunun oluşabilmesi için, eşlerin birbiri ile kurduğu iletişimde ‘kendi benliklerini tehdit altında hissetmemesi’ gerekir.
-İnsanın duygu dünyasını dengede tutan mekanizma, benlik; aile içi iletişimde oldukça dikkat edilmesi gereken bir noktadır..
-Hedef gösteren ‘sen’ kelimesi, insanın doğrudan benliğine hitap eder ve kişinin benliğini tehdit altına alır.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması
Aile içinde fertlerin birbirleri ile iletişimlerinde güven duygusunu kırıcı, kişilik ve kimliğe saldırıcı unsurlar görülmüyor olsa da, eğer aile içinde üçüncü şahıslar hakkında menfî konuşmalar yapılıyor ise; böylesi bir ortamda bulunan fertler, aslında birbirlerinin benliklerinde ‘dolaylı’ olarak tehdit algısı meydana getirir.
-Sosyal fobi sahibi olan bir çocuk, iletişim yeteneğini kaybeder.
-Anne-babasının problemleri nasıl çözdüğünü gören çocuk, kendisinde problem çözme yeteneği geliştirir.
-Özellikle aile içi iletişimde kullanılan ‘hayır’ kelimesi, kişinin kilitlenmesine, iç dünyasının kapanmasına neden olur.
-‘Hayır’ kelimesi, problem çözme yeteneğini kısıtlar.
-Kullanılan ses tonu da aile içi iletişimin kalitesini belirleyici bir faktördür.
-‘İletişim kurma yeteneği,’ ‘problem çözme yeteneği’ ile ikizdir.
-Aile içi mutluluk, eşler arasındaki iletişim kanallarının açık olmasına bağlıdır..
-Ailenin yönetimi, aile içi toplantılarla, aile içinde oluşturulan istişare mekanizması ile olmalıdır.
-Eşlerin birbirlerini tanıması, birbirlerinin karakterlerini ve çözüm tavsiyelerini bizzat görmesi ancak aile toplantıları ile olur.
Sosyallik Aile İle Başlar
Sosyal çevresi ile iletişimini kesmiş, içine kapanmış ve kimse ile görüşmeyen kişilere halk arasında ‘asosyal kişi’ denilir. Asosyalliğin tanımı her ne kadar bu şekilde yapılıyor olsa da, psikoloji biliminde, asosyal kişilik bozukluğunun tanımı; kişinin sosyal çevresi ile “yeterince ve kaliteli etkileşim içinde bulunamaması” diye çok öz olarak ifade edilebilir. Bir kişinin sosyal çevresi ile yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamaması bazen kişinin içinde yaşadığı ve kimseye açamadığı problemlerin baskısı ile bazen de kişinin gereğinden daha fazla kişi ile iletişim içinde olmasıyla oluşabilir. Her iki durum da kişiyi asosyal hale getirir.
-Kaliteli iletişimin başlayabilmesi için, önce zihinsel, sonra duygusal hazır bulunuşluk seviyesine gelinmeli.
-Bir bireyin ilk ve en kaliteli sosyal çevresi ailesidir.
-Kişi kaliteli iletişimi ancak o kişi için zaman ayırarak ve belli bir psikolojik hazır bulunuşluk seviyesine geldikten sonra gerçekleştirebilir.
-Aile içinde tartışma kültürü olmalı. Çünkü kavgada şiddet ve darp sözkonusuyken; tartışmada böyle bir durum mevzubahis değildir.
-Çocuk, çoğu defa annebabasının neden tartıştığını bilmez.
-Çocuk annebabanın tartışmasına neden olan konuyu bilemediği için, bunu kendi küçük dünyası içerisinde büyütür.
-Çocuğun yanında yapılan tartışmalar mutlaka bir sonuca bağlanmalı.
-Çocuk annebabasının tartışmaları karşısında süner.
-Aile içi tartışmaların adabına uygun yapılmamasının, çocuk üzerindeki en büyük olumsuz etkisi, hiperaktiflik ve dikkat dağınıklığıdır.
-Çocuğun tartışma ortamında bulunuyor oluşu, ona tartışmanın nasıl idare edildiğini öğretir.
-Eşler tartışma adabını bilmiyorsa, konuyu daha sonra konuşmak için, birbirleriyle anlaşma yapmalıdırlar.
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri
Aile büyüklerinin yılda bir kere ziyaret edilmesi, ruhsal bağların kesilmesi ileride anne-babaların başına gelecek felaketin habercisidir. Zira, kopuk bir aile ilişkisi varsa, büyükbaba ve büyükannelerin ruhsal temasları hissettirilmiyorsa, aile büyüklerinin yanına senede bir defa gidildiğinde büyükanne-büyükbaba ile karşılaştığında çoğu defa çocuklar onlardan korkuyorlar.
-Aile büyükleriyle olan irtibat, aidiyet duygusunun varolmasında ve çocuğun güçlü bir ruha sahip olmasında oldukça etkilidir.
-Anne-babalar, aile büyüklerinin ruhî varlığını çocuğa hissettirmelidir.
-Aile büyükleriyle bir arada bulunuyor olmak bir ailenin geleceği açısından oldukça önemlidir.
-Büyükler, kurulmuş olan aile müessesesinin kendisine has birtakım kuralları olduğunu unutmamalı ve bu kuralları kabullenmeli.
-Aile büyükleri, aile içerisindeki statüleri bozucu davranışlar içerisinde bulunmamalı.
-Dede ve nineler, mutlaka torunlarının gözünde çözüm anahtarı olan bir diğer kişi olarak yer etmelidir.
-Aile içerisinde küskünlükler, birbirine karşı düşmanlıklar çocuğun yanında sergilenmemeli.
-Aile içindeki küslüklere çocuk alet edilmemeli.
-Anne-baba ile büyükannedede tartışmasının gizli mağduru, çocuklardır.
-Gelin-kaynana arasındaki ÇATIŞMAnın asıl mağdurlarından biri, çocuktur.
-Anne ile babaanne arasında geçen gerginlikler çocuk için çok yıpratıcıdır.
-Annesiyle, büyükannesinin ÇATIŞMAlarına ve tartışmalarına şahit olan çocuklar, çoğunlukla güven kaybı yaşar, ruhen zedelenirler.
-Çocuğunu babaanneden koparan bir anne, aynı zamanda çocuğunu babasından da kopardığını bilmelidir.
-Sağlıklı ruha sahip bir çocuk hiçbir zaman bir aile bireyini diğerine tercih etmeye zorlanmamalıdır.
İç Sesini Duyabilen Anne- Babalar Olabilmek
Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır. Ruhsal dinginliğe erişmeyen kişi anne-baba olursa, çocuklarını yıpratır. Anne-baba olmak, çocuk terbiyesinde çok bilinçli olmak, çok kitap okumak ile alâkalı değildir. Kendi iç sesini duyabilen, kendi dünyasında fırtınaları dindirmiş, zayıflıklarının farkına varmış, nefsinin elinde perişan olan biri değil, nefsine karşı kendini geliştirebilmiş ve o makamda bir insan olması lazımdır ki çocuğuna faydalı olabilsin.
-Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır.
-Bir annenin yapacağı en önemli şey; kendi ruhunu, kendi fıtratını duyabilmiş olmaktır.
-Anneler çoğu defa his yeteneğini bıraktığı için annelik yapmakta zorluk çekiyorlar.
-Bir insanın kendisi gibi olabilmesi ve doğal olabilmesi bir anne veya baba için en büyük kazanımdır.
-Tahammülsüz ebeveynler ise çocuğuna ‘tesir gücünü’ kaybeder.
Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Çocuk terbiyesinde nedense ‘suç’ denilince hemen akıllara ‘ceza’ gelir. Hatta öyle ki çocuk terbiyesinde, suç işleyen çocuğa nasıl ceza verileceği, ceza alan çocuğun nasıl ‘adam olduğu’ ballandıra ballandıra anlatılır durur. Peki, suç işleyen çocuğu, ceza korkusu ile terbiye etmek ne kadar vicdanî ve ne kadar İslamî bir usuldür? Günümüz anne-babalarının ‘anlık çözüm’ olarak her an rahatlıkla kullandıkları ceza acaba tarihin altın sayfalarında kayıtlı bulunan Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hayatında var mıydı?
Çocuğun sergilediği anormal bir davranış karşısında, anne-babanın ani bir refleks ile ‘çocuğun davranışına’ tepki vermesine ‘Pedagojik tik’ diyoruz. Gösterilen bu tepki, bazen yüksek sesle bağırma, bazen çocuğa vurma, bazen de çocuğun canının yanmasına kadar uzayabilir.
-Sizi mahcup eden çocuğunuza tebessüm etmek, çocuğun normalleşmesine yardım etmek demektir.
-Çocuk kabahatli olsa bile ona koşulsuz bir saygı ile yaklaşmak gerekir ki, olumsuz davranış olumlu hale dönüşsün.
-Ceza, çocuğun kabiliyetlerini körelttiği gibi, negatif bir terbiye usulüdür.
-Çocuk terbiyesinin özü, çocuğun vicdanının sesini duyabilmesine zemin hazırlamaktır.
-Çocuklarda ceza etkin bir yöntem olsaydı, Peygamber Efendimiz en azından bir kez dahi çocuklara ceza vermez miydi?
-Pedagojik tik, içerisinde şiddet unsuru barındırıyormuş gibi görülse de bir şefkat davranışıdır.
-‘Pedagojik tik’te ‘niyet,’ çocuğu, düşmek üzere olduğu tehlikeden bir şefkat refleksi ile uzaklaştırmaktır.
-Kendi çocuğuna pedagojik tik uygulayan anne-babanın niyeti, ‘çocuğa acı vermek’ ve verilen ‘o acı ile çocuğu terbiye etmek’ değildir.
-Niyeti baştan şiddet olan anne, çocuğunun eline vurduktan sonra ‘söylenmelere,’ ‘şiddet gösterilerine’ devam eder.
Şefkat- Şiddet Dengesi
Vicdanı ölmemiş hiçbir anne-baba, ‘bilinçli’ olarak çocuklarına karşı şiddet kullanmaz. Ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuk terbiyesinde en çok başvurulan yöntem, yine de ‘şiddet’tir. “Şiddet nedir?” diye analiz edecek olursak görüyoruz ki, şiddet, cezanın ikiz kardeşidir. Birbirlerine o kadar benzerler ki, şiddet ile cezayı ayırt etmek için ya konunun uzmanı olmak, ya da çok bilinçli bir anne-baba olmak gerekir.
-Anne-babalar, çoğu defa çocuklarına karşı davranışlarının ‘şiddet’ içerdiğini fark etmezler.
-Cezanın asıl yıkıcı tarafı, ‘ceza alanın ceza vermeyi öğrenmesi’dir.
-Şiddet, bir önceki nesilden bir sonraki nesile aktarılarak nesilden nesile bulaşıcı bir hastalık gibi devam eder, gider.
-İnsanları yanlış ve anormal davranıştan alıkoyan şey, karşıdakinin gücünden korkması değil, kendi vicdanının rahatsız olmasıdır.
-Şiddet ve ceza ile çocuğunu terbiye etmek isteyen kişi, kötü niyetli olmayabilir; fakat ‘şiddetin kendisi’ kötüdür.
-Şiddet, sanıldığı gibi kolay vazgeçilebilecek bir alışkanlık değildir.
-Ceza, şiddetin ilk basamağıdır.
-Çocuklar, anne-babasının ‘çocuklarıdır;’ onların köleleri değildir
-Bir davranışın edinilmesi için uzunca bir zamana ihtiyaç olduğu halde, ebeveynler çocuklarından hemen sonuç bekliyorlar.
-Peygamberimiz (a.s.m.) namaz kılma gibi dinen en önemli olan bir davranışın edinilmesinde bile hiç aceleci davranmayı tavsiye etmiyor.
-Birçok ebeveyn çocukların ceza almaması gerektiği ifade edildiğinde, ama Allah da insanları cezalandırıyor, diye itiraz ediyor.
-Allah cehennemi çocukların terbiyesi konusunda sunmuyor.
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları
Çocuk terbiyesine ait konularda yardım için başvurulan kitaplarda ve danışılan uzmanların birçoğunda sıkça ‘hayvanlar’ın nasıl terbiye edildiğinden bahsedilip, daha sonra bu örneklerin insanlar üzerinde nasıl uygulanacağı anlatılmaktadır. Zira birçok psikolog, pedagog ve davranış bilimci, insanlar ile hayvanların aynı soydan geldiğini iddia ettikleri için ‘hayvan terbiye etme usulleri’nin ‘insan terbiyesi’nde de kullanılmasında bir sakınca görmemektedir.
-Maalesef günümüzde birçok kişi, hayvan davranışlarından yola çıkarak, insan davranışlarını anlamaya çalışıyor.
-Çocuk, Anadolu Pedagojisi’nde ‘duyguda özgürlük davranışta disiplin’ prensibi çerçevesinde yaşama uyum sağlattırılmalıdır.
-Çocuk merak duygusu ile değil ama yıkıcılık içinde etrafa zarar veriyorsa, böyle bir durumda anne değil; baba ‘kararlı’ duruşu ile çocuğun davranışına sınır çizmelidir.
-Ceza ile terbiye edilmeye çalışılan çocuklarda görülen en belirgin özellik, verilen cezanın çocuklarda yeni bir davranış bozukluğuna yol açmasıdır.
-Ceza alan çocuk, kendi gururunu koruyabilmek için bir başka anormal davranışa doğru yol alır.
-Çocuk, kendisine ceza verildiğinde iç dünyasında oluşan yaralanmaların acısını duymamak için duygularını devreden çıkartır.
-Ceza alarak yetişen çocukların en belirgin davranış sapması, ‘ezik ve silik’ bir kişiliğe sahip olmalarıdır.
-Çocuklar ceza anında bastırdıkları öfkelerini, daha da şiddetli bir şekilde, başka yerlerde kullanmaktadırlar.
-Çocuk, kendisine verilen bir cezayı, yanlış davranışına değil; kimliğine karşı verilmiş bir ceza olarak algılar.
-Cezanın en bilinen ve çok sık görülen negatif tesirlerinden biri de, çocukta suçluluk duygusunu oluşturuyor olmasıdır.
-Kendini suçlu olarak kabul eden çocuk, arkadaşlarını kendisi gibi suçlular arasından seçebilir.
-Ceza alışkanlığı bulunan ailelerde yetişen çocuklarda, sevgi ve şefkat duygularının gelişmediği görülür.
-Güven duygusu zedelenmiş çocuklarda, annenin ahlak kurallarına ait öğreteceği değerler, çocuğun vicdanında karşılık bulamayabilir.
-Çok basit şekilde çözülecek sorunlar bile, cezanın oluşturduğu negatif tesir ile kompleks bir hal alabilir.
-Zihinsel olgunluğa ermemiş, aklî melekeleri tam çalışmayan kişilere, işledikleri suçlardan dolayı ceza verilemez.
-Çocuk ehil olmadığı, yani yeteneklerinin henüz gelişmemiş bulunduğu sahalardan sorumlu tutulamaz.
-Çocuğun, ceza alabilmesi için ruhî ve fizikî bir olgunluğa gelmesi şarttır. Bu da ergenlik dönemiyle olur.
Çocukta Vicdan Bilinci
Çocukları ‘ceza’ ile terbiye etmeye çalışmak yanlış bir usuldür; bunun yanında çocuk ruhunu tahrip edicidir de. Bu nedenle çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir. Çocukların ceza ile değil, aksine; vicdan ile terbiye olması gerektiği gerek pedagojik, gerekse İslamî kaynaklara dayanarak izah edilecek olunursa, bu noktada akıllara ilk olarak “O halde vicdana dayalı çocuk terbiyesi nasıl olur?” sorusu gelir.
-Çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir.
-Anne-babaların vicdanı, çocukların vicdanının oluşumunda bir ‘çekirdek,’ bir ‘nüve’ hükmüne dönüştürecek kadar önem kazanmaktadır.
-Doğumu takip eden ilk saatlerde, çocuk ile anne arasında sanki büyülü bir şekilde ‘manyetik bağ’ oluşmaktadır.
-Çocuk, annesinin ihmaline uğradığı kadar vicdanı katılaşır.
-Çocuk, annesinden aldığı teselli ile vicdan hissini yavaş yavaş geliştirir.
-Çocuk, yetişkinin sözlerinin ardındaki samimiyetsizliği sezdiği sırada kendi vicdanına güvenini yitirir.
-Çocuk bir ruh okuyucusu olarak, yetişkinin bütün beden dilini ruhu ile beraber okur.
-Bir çocuğun bir yetişkini sevebilmesinin en temel şartı, davranış ve sözlerde samimi olmak, dupduru bir vicdanla varolmaktır.
-Annelere, çocuğuna uyum sağlaması yerine, maalesef, kendisine ayak uydurmaya zorlaması tavsiye ediliyor.
-Henüz konuşma yeteneği olmayan bir bebek, etrafı ile iletişimini ‘ağlayarak’ gerçekleştirir.
-Eğer anne, çocuğun uykuya dalma ve uyanma ‘ritmini’ kendi yaşantısına uydurmaya zorlarsa, bebeğinin ‘biyolojik ritmini’ bozmuş olur.
-Annenin kendisini çocuğuna göre ayarlamaya çalışması, çocuğu rahatlatacak, çocuk sağlıklı bir ruhî gelişim gösterecektir.
-Günümüz insanının hayatını bir kaosa çeviren en önemli faktör, ‘zamanın daralması’dır.
-Günümüz insanı, eşyaya ayırdığı zaman kadar kendisine ve karşısındakine vakit ayıramıyor.
-Dar zamana sıkıştırılmış bir şekilde anne-babalık yapmaya çalışmak, çocuk ruhu açısından oldukça rahatsızlık vericidir.
-Anne-babasının acelesi olmadığını bilen çocuk, ruhunun derinliklerine iner.
-İnsanın bir eşyayı, bir olayı ‘anlamaya’ yönelik olarak içinde duyduğu heyecana ‘merak’ diyoruz.
-Merak duygusu aşırı derecede körüklenmiş çocukların birtakım ruhsal rahatsızlıklar yaşama ihtimali yüksektir.
-Çocuk iç dünyasında oluşan meraklı sorulara cevap bulmalıdır.
-Anne-babalar merak hissinin sönmemesi için verdikleri cevaplarda çok ‘gerçekçi’ ve ‘samimi’ olmalıdır.
-Çocuk anneyle ne kadar etkileşim ve ne kadar engelsiz bir iletişim içerisinde ise kişilik gelişimi o denli güçlü olacaktır.
-Anne “Otoriter olayım, mükemmeliyetçi olayım” derse, çocuğun duygu dünyasını besleyen kanallar tıkanmış olur.
-Babanın görevi, çocukla ruhsal temas kurarak doğrudan iletişim kurmaktır.
-Çocukla annebaba arasında ruhsal bir temas yoksa, derin bir iletişim de yoktur.
-Kendini kul olarak görme ve kendisini de Allah’a bağlı olarak görüyor olma, benliğin en güçlü halidir.
-Anne-babalar, çocuklarının nefislerini öldüreyim derken, benliklerini tahrip ediyorlar.
-Anne-babanın görevi, çocuğun benliğini güçlendirmektir.
Kız Çocuğunuzun Kişilik ve Karakter Gelişimi
Kız ve erkek çocuğunun karakter oluşumunda farklılıklar vardır. Duygusal bir yapıya sahip olan kız çocuklarının kişilik ve karakter gelişiminde annebabanın kız çocuklarının bu ince ruhunu göz önünde bulundurmaları gerekir. Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa o kişi o kadar kişilik sahibidir’ denir. Kişinin dışa yansıttığı dünya ile içindeki gerçek dünyası arasında fark varsa buna da “kişilik bozukluğu” denir. Bir kişi yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu biliyor, ama buna rağmen yalan söylüyorsa bu bir kişilik bozukluğudur.
-Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa, o kişi o kadar kişilik sahibi’dir.
-Karakter; kişinin bir davranışı sürekli ve iradî olarak yapabilme yeteneğine sahip olmasıdır.
-Baba veya anne, kızının karakteri oluşurken, iradesini elinden alır, onu küçük düşürürse karakter zafiyete uğrar.
-Kız çocuğu duygu dünyası bakımından daha zayıftır, yapı olarak da sığınma ihtiyacı içindedir.
-Anneler özellikle ergenlik döneminde kız çocuğunun kendilerine çok ihtiyacı olduğunu bilmeli.
Çocukta İrade İnşası
Çocuklarda irade inşası, çocuk terbiyesinin en temel unsurudur. Ancak iradenin oluşumu kız çocuklarda ayrı, erkek çocuklarda ayrı gelişir. Ahlak öğretilerinin de sıkı sıkıya çocuk tarafından benimsenmesi çocukta oluşmuş olan iradeye bağlıdır. Yani çocuk, toplumda hoşuna gitmeyen kuralları uyguluyorsa veya ne kadar cazip gelirse gelsin birtakım ahlaksız işlere girmiyorsa, bu, o çocuğun kazanmış olduğu irade ile mümkündür.
-Babanın güçlü ve iradî duruşu erkek çocukta yeni bir irade oluşturmayı beraberinde getirir.
-Ahlak eğitiminin temelinde, duygusal, duyusal eğitim yer alır.
-Çocuk doğduğu andan itibaren anne-babasını gözlemleyerek, anne-babasının ahlak kurallarını, yaşam tarzını benimseyerek kendisinde geliştirir.
-Çocuk 7 yaşından önce gördüğü şeyleri tek doğru olarak kabul eder, anne-baba gibi olmak ister.
-Din eğitiminin ilk aşaması sosyal yaşam ve ahlak kuralları eğitimidir.
-Erkek çocuk cesaret gibi üstün yetenekleri; babasından aldığı gibi, babasının da taklit ettiği aslî beslenme kaynağına; Peygamberimize yönelmeli.
-Çocuk, ergenlik döneminde, kendi fıtratının karşılığı olan bir kişiyle gelişim sürecini tamamlamalı.
-Çocuk, manevî derinlikleri olan ikinci rehberinin yanında fıtratının başka bir boyutunu geliştirir.

Doğal Ebeveynlik
Tanıtım
Bugün çocuklarda karşılaşılan problemlerin çoğunun temelinde, çocuğun kendi gibi olmasına izin verilmemesi yatar. Çocuk içinde hissettiği coşkuyla sağa sola koşacak olsa “Bu çocuk hiperaktif mi ne, bir türlü yerinde durmuyor” ikazlarının, bir şeyleri merak edip birkaç soru sorsa “Amma meraklısın sen de yani…” diye alaya almaların, kendisi için seçilen bir kıyafetin rengini beğenmediğini söylese “Sana elbise alanda suç zaten” şeklindeki bastırmaların, bir yemeğin damak tadına uymadığını ifade edecek olsa “Sende de hiç zevk yokmuş” gibi aşağılamaların normal kabul edildiği bir toplumda, çocuğun kişiliğini koruma mücadelesi her anne babanın insanlık görevidir.
Bu kitapta çocukların davranışları “öğrenme”sinin değil “edinmesi”nin, bir başkasını taklit ederek değil kendi “irade”sini ortaya koyarak istenen davranışları kazanmasının yolları üzerine ufuk açıcı bir anlayışla karşılaşacaksınız.
Adem Güneş, çocukları ceza ve mükâfat kıskacına almadan, onlara insan olmanın değeri yaşatarak ebeveynlik etmenin mümkün ve değerli olduğunu dolu dolu bir içerikle aktarıyor. Doğal Ebeveynlik, duygularındaki özgürlüğü davranışlarında disipline dönüştürebilen, “kendisi olabilen” çocukların anne babalarının yeni yol arkadaşı…
İçindekiler
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………………..9
EDİTÖRDEN NOTLAR……………………………………………………………………11
Davranış Eğitimi mi İrade Eğilimi mi?……………………………………………………15
Bizim Çocuğun içinden Hiçbir Şey Yapmak Gelmiyor…………………………………...17
“Merak” Anlayabilme Çabasıdır…………………………………………………………...24
Merak Duygusu Heyecan Oluşturur……………………………………………………….25
İtici Bir Güç Olarak “Taklit” Hevesi………………………………………………………27
Fıtrat Tetiklenmesi Nedir?…………………………………………………………………30
İnsan Olabilme Gücü: “İrade”……………………………………………………………..33
“Bilinçsiz irade” Kullanımından “Tercih Edici İradeye” Geçiş……………………………35
Davranışın öğrenilmesi mi Edinilmesi mi?………………………………………………..38
İrade Nedir?………………………………………………………………………………..41
Bağımlılık Halleri ve İrade………………………………………………………………...47
Sahte Benlik( İki yüzlülük Hali)…………………………………………………………....57
İnşan Olma Mayası: “Duyarlılık”………………………………………………………….63
Duyarsızlığın Belirtileri……………………………………………………………………..73
Doğal Olabilmek: “Kendi Gibi Olabilmek”……………………………………………….77
Fıtri Halin Bozulmaması……………………………………………………………………83
Ebeveynlik Sınırı……………………………………………………………………………95
Kaygılı Bağlanma………………………………………………………………………...100
Güvensiz Bağlanma………………………………………………………………………102
İkinci Doğum……………………………………………………………………………….105
Fıtratın Yaşanabileceği Özgür Bir Ortam………………………………………………..107
Yetişkinin Ürküten Bakışları……………………………………………………………...121
Hızlılık Duyarsızlaştırır……………………………………………………………………129
Duyguda Özgürlük Davranışta Disiplin………………………………………………….133
Güçlü Benlik Yapısı Neden Önemli?.................................................................................134
Koşulsuz Saygınlık İlkesi……………………………………………………………….….141
Değer Vermek Ne Demektir?…………………………………………………………….145
Merak Duygusu Yeniden Kazanılabilir mi?...................................................................…151
Ödül Yerine Hediye………………………………………………………………………..155
Sosyal Benlik Algısı Nedir?………………………………………………………………..159
1.Suçluluk Hissi…………………………………………………………………………..166
2.Değersizlik Hissi………………………………………………………………………..170
3.Yetersizlik Hissi………………………………………………………………………...172
Duyuların işlevselliği……………………………………………………………………….177
1.Soyut Düşünebilme……………………………………………………………………..176
Ne Yapmalı?…………………………………... ……………………………………...184
2.Sembol Kullanabilme…………………………………………………………………...188
Ne Yapmalı?...................................................................................................................191
Alışkanlık Bozukluğu Nedir?…………………………………………………………..193
Empatik Drama Oyunları Nedir?………………………………………………………195
3.Eşyaya Nüfuz Edebilme………………………………………………………………...197
Ne Yapmalı?…………………………………………………………………………...202
4.Algısal Hız, Ön Görü; Feraset……………………………………………………….…203
Eşya ile Hadiseler Arasındaki İlintiyi Görebilmek Nedir?…………………………….204
5.Bellek Gücü…………………………………………………………………………..…206
Önsöz
Bir insanın en büyük kazancı kendi gibi olabilecek güce erişmiş olmasıdır.
Günümüz anne babalarına “Kendi gibi olan değil, beklendiği gibi dan çocuk daha İyi çocuktur” telkininde bulunulsa da bir ebeveynin asıl başarısı çocuğunu fıtratını bozmadan, var olduğu hali ile yetişkinliğe taşımayı becerebilmesidir.
Bugün çocuklarda karşılaşılan neredeyse bütün problemlerin temelinde çocuğun kendi gibi olmasına izin verilmemesi yatmaktadır.
Çocuk içindeki coşku dolu hali İle sağa sola koşacak olsa “Bu çocuk hiperaktif mi ne, bir türlü yerinde durmuyor” gibi ikaziann, azıcık merak edip öğretmenine birkaç soru soracak olsa “Amma meraklısın sen de yani…” diye alaya almaların, kendisine alınacak bir kıyafetin rengini beğenmediğini söyleyecek olsa “Sana elbise alanda suç zaten…” şeklindeki bastırmaların, damak tadına uymayan bir yemeği ifade edecek olsa “Senin de hiç zevkin yokmuş” benzeri aşağılamaların normal kabul edildiği bir toplumda çocuğun kişiliğini koruma mücadelesi her anne babanın insanlık görevidir.
Çocuktan yetişkin olgunluğu beklemek çocuğa yapılacak en büyük haksızlıktır. Çocuk, çocuk olabildiği kadar kişilikli bir insan olabilir.
Çocukluğu engellemeler ve aşağılamalar içinde geçmiş kişiler yetişkinlik yıllarında maalesef agresif. huzursuz, duyarsız, asık suratlı, mutluluğu bir türlü beceremeyen ve kimi zaman zayıf kişilikli halleri ile hem kendilerine hem de çevresindekilere acı veren insanlara dönüşüyorlar.
Bu kitapta çocuklara “davranış öğretmek” için onların nasıl da ceza ve mükâfat kıskacına alınacağını değil, insana insan olmanın değeri yaşatılırsa her şeyin doğal seyri içinde nasıl da adım adım gerçekleştiğini bulacaksınız. Umarım toplumsal duyarlılığın oluşmasına katkı sağlayacak bir eser olur…
1.DAVRANIŞ EĞİTİMİ Mİ İRADE EĞİTİMİ Mİ?
Pek çok ebeveyn "çocuk eğitimi" nin çocuğa "davranış öğretmek" olduğu yanılgısına düşüyor. Bu nedenle birçok evde "düzgün dur", "düzgün otur", "dişlerini fırçala", "erken yat", "misafirlikte beni rezil etme" sesleri eksik olmuyor. Halbuki çocuk terbiyesi çocuğa "davranış öğretmek" değil "duyarlılık" ve "irade" kazandırmaktır.
Anne babalar her ne kadar "bizim çocuk ödevlerini yapmıyor" şeklinde bazı "davranışlardan" şikayetçi olsalar da bir çocuğun ödevinin başına bir türlü oturamaması çoğunlukla onun iradesi ile ilgilidir. Çocuk yarım saat dersin başında oturabilecek kadar kendine güç yetiremiyor yani iradesini kullanamıyorsa buradaki sorun davranış sorunu değil, kendini "yönetememe" sorunu-dur. Bir başka deyişle irade kullanamama sorunudur. Ebeveynler çoğu defa baskı ve zorlama ile çocuklarına davranış öğretmeye çalışırken onların duyarlılıklarını ve iradelerini kırdıklarını fark edemiyorlar. "Alışkanlık kazansın" diye zorla yataktan kaldırılan, söylene söylene okul servisine bindirilen, odasını toplamadığı için aşağılanan, ödevler yüzünden her an azar işitmeyi bekleyen bir çocuk kendisinden beklenen davranışları yerine getirse de aslında “duyarlılığını ve iradesini” kaybetmektedir.
-İçselleşmemiş bir davranışın kalıcı olması mümkün değildir.
-Tükenmiş bir çocuğa gelecek hazırlamak kadar zor bir ebeveynlik yoktur.
-Bir yetişkin kendini çocuk adına geliştirmedikçe kaba bir eğitimciden başka bir şey olamaz.
-Ebeveynler genellikle güçlerinin ötesinde bir hız ile karşılaştıklarında çocuklarına “hiperaktif” etiketini yapıştırırlar. Bu, çocuğa yapılacak büyük bir haksızlıktır.
-Erken çocukluk döneminde çocuk terbiyesi taklitlerden ibarettir.
2. İNSAN OLABİLME GÜCÜ: “İRADE”
İlk çocukluk dönemindeki "merak duygusu" ve "taklit yeteneği" belli bir yaşa kadar itici rol oynayabilir. Çocuk gerek eğitimde gerek birtakım davranışlar kazanmada üstün bir rol sahibi olabilir. Ancak yaratılıştan zaten var olan bu hazır içsel güçler bir süre sonra azalarak tükenecektir.
Ebeveynler çocukluk döneminin bu en masum iki içsel gücünü bir basamak yaparak kişilik ve karakter eğitiminin bir üst basmağı olan "irade" kullanımını çocuklarında geliştirmelidir. Bir önceki dönemde ebeveynler sadece kendi örnek yaşamlarını çocuklarına sunarak onlara birtakım davranışlar kazandırsa da, kişilik kazanımının asıl kökeni çocuğun sahip olduğu iradeyi kendisinin kullanabilir duruma gelmesidir. Belki de çocuk terbiyesinin en kritik aşaması işte burasıdır.
-İlerleyen yaşlarda irade sadece merak duygusunun yönlendirilmesini değil, merak ettiği halde çocuğun bazı yerlerden uza durmasını da kapsamalıdır.
-Edinmek ruhun öğrenmesidir ve kişinin karakterini oluşturur. Edinilen bilgi unutulmaz.
-Bir insan aşağılanarak ve baskı ile kendisinden istenilen davranışı sergiliyorsa kişilik kaybına uğrar. Bu, çocuk için de böyledir.
-Başlarına inat kendi başarısını kazanmaya çalışan kişilerin elde ettiği başarı değil, kendisini “sunma” başkalarına kendini kabul ettirme çabasıdır.
-Çocuk ancak yapabildiği işlerle iradesini geliştirir.
-Vazgeçmemek iradesizliktir.
-Çocuk ne kadar yapabiliyorsa yetişkin o kadarına razı olmalıdır.
-Mütevazılığını kaybetmiş kişiler genellikle “irade” sahibi değil “hırs” sahibidirler.
3. SAHTE BENLİK (İKİ YÜZLÜLÜK HALİ)
Sahte benlik kişinin olduğu gibi değil etrafındaki insanların kendisini görmek istediği gibi davranmaya çalışmasıdır.
Sahte benlik iki şekilde oluşur. Birincisi şiddetten kaynaklanan sahte benlik oluşumudur. Çocuk içindeki coşku ile var olmaya çalışırken zarara uğratılırsa uğradığı zarardan kurtulmak için kendisinden istenilen davranışları sergilemeye başlar. Örneğin, küçük kardeşi ile girdiği ÇATIŞMAlarda ebeveyni tarafından hep "Sen onun ağabeyisin ne istiyorsa versen ne olur?" diye hitap edilen bir çocuk, kardeşinin haksız davranışlarına "problem çıkmasın diye" boyun eğmeye başlamışsa kardeşi ile girdiği ilişkide kendi gibi değil kendinden beklendiği gibi davranmaya başlamış demektir. Bu durumdaki çocuklarda genellikle küçük kardeşe karşı kıskançlık, öfke, nefret duyguları oluşur. Halbuki kardeşler arasındaki ilişkide kavga çıkmasın diye büyük çocuğa sorumluluk yüklemek ve ondan "ağabeylik/ablalık yapmasını istemek" yerine iki çocuk arasında adaleti tesis etmek gerekir. Haklıyı veya haksızı savunmak çocukta suçluluk hissi uyandırır.
-Çocuğuna aşırı düşkün ebeveynler çocuklarının benliklerini yaşamasına engel olurlar.
-Duygusal gelişimi zayıf olan kişiler ahlak zafiyeti taşımaya adaydır.
4. İNSAN OLMAK MAYASI “DUYARLILIK”
Çocuklarda irade kazanımı devam ederken “duyarlılık gelişim süreci” de ihmal edilmemelidir. Zira duyarlılık olmadan elde edilmiş bir irade bir hiçtir hatta yıkıcıdır. Bütün zarar vericiler irade sahibi oldukları halde duyarlı olmayanlardır.
-Güçlü iradeye sahip olması istenen çocukların çevreyi tanıma girişimleri desteklenmelidir.
-Duyguları engellenen çocuklar yetişkinlik yıllarında öfke kontrol bozuklukları, duygu durum bozuklukları ve panik atak gibi rahatsızlıklara doğru adım adım yol alırlar.
5. DUYARSIZLIĞIN BELİRTİLERİ
Bir gün Anadolu'da bir seminerde, "Duyarsız çocuklar duymazlar" diye bir söz söylemiştim. Programın çıkışında bir anne yanıma yaklaştı ve ıslak gözlerle "Hocam, bizim çocuğun da duyarsızlaştığını düşünüyorum" dedi. Ben "Nereden anladınız?" diye sorduğumda "Ben ona sesleniyorum, beni duymuyor, daldığı oyundan ayrı1ıp beni dinlemiyor?" cevabını verdi. Halbuki benim tarif ettiğim "duyamama hali" kulaktan duymak değildi.
İçsel bir sızıdır duyabilmek. Gözler kapandığında sanki kalbin üzerinde bir ince sızı hissettirir duyabilme hali. Ancak bu "duyamama" hali son noktadır. Peki, bu aşamaya gelirken çocuklarda hangi durumlar göze batar?
-Duyarsızlık sürecindeki çocuk internet ve televizyona karşı aşırı bağımlılık taşır.
-Duyarsızlık dönemine giren çocuk hızlanır.
-Duyarsızlaşan çocuk mahcubiyet ve utanma hissini de kaybetmeye başlar.
-Duyarsızlaşan çocuklar çok sık yalan söyler, sıklıkla bahaneler üretir.
-Duyarsızlığın ilk evresi “edilgen” kişilik yapısıdır.
6. DOĞAL OLABİLMEK: “KENDİ GİBİ OLABİLMEK”
Aslında çocukluğun ilk yılları çocuğun iradesinin en güçlü olduğu yıllardır. Düşünürseniz, iki-üç yaşındaki bir çocuk ne istediğini bilir ve o istediğini sonuna kadar direnç göstererek elde etmeye gayret eder. Gerekirse ağlar, hırçınlık gösterir veya kendini yerlere atar.Çocukluk döneminin bu güçlü iradesi yıkılmadan, ezilmeden ve pişman edilmeden ileriki yıllara taşınırsa çelik gibi güçlü iradeye sahip çocuklar yetiştirilebilir.
Ancak ebeveynler küçük hesaplar nedeniyle, “Bu çocuk daha bu yaşta bizi dinlemiyor, büyüyünce hiç dinlemez, ezelim başını” derken aslında çocuğun başını değil çelik gibi güçlü iradesini eziyor. Birçok çocuk ebeveyni ile girdiği bu izzet savaşından şaşkın, çaresiz ve perişan bir halde çıkar. Birçok çocuk bu savaşın sonunda heyecanı sönmüş olarak yaşama tutunmaya çalışır. İradesini kullanamaz, zira iradesini kullandığına ve kullanacağına pişman edilmiştir. Böylesi çocuklar toplum içinde daha çok “özgüveni yok” diye tanımlanır. Halbuki çocukta olmayan şey özgüven değil iradedir. Bir başka deyişle yapabilme becerisidir yok edilen şey. Şimdi çocuk korkak, sinmiş ve çekingen bir halde bir güçlüye dayanarak yaşamaya çalışmaktadır.
-Doğal ebeveyn modelinde anne ağırlıklı olarak “şefkat ve sevgiyi” sağlarken baba daha çok “kararlılık ve otorite”yi sağlayacak bir rol üstlenir.
7.FITRİ HALİN BOZULMAMASI
Çocuğun güçlü bir iradesi olabilmesi için o çocuğun doğal, fıtri olması gerekir. Zira irade doğal yaşamdan beslenir. Çocuk ne kadar suni ve başkalarına benzeyen bir yaşam sürerse çocuğun iradesi de o kadar zayıf olur. Çocuk ne kadar kendisi olabilirse o kadar güçlü bir iradeye sahip olur. Bir insanın kendisi olabilmesi haline de “doğal” veya “fıtri” olması diyoruz.
Ancak bir çocuğun kendi fıtratını ortaya koyabilmesi için üç temel şart lazım. Çocuğa bu üç temel şart sağlanabilirse o çocuk kendi çekirdeğini çınara çevirebilir. Yoksa çocuğun özü, çekirdeği toprak altında kalır.
Çocuğun kendi özündeki fıtratını ortaya çıkarabilmesi için gerekli şartlar: duygusal destek, yeterince özgür bir ortam, koşulsuz saygı…
-Bir annenin tükenmişliği genellikle çok yorulmasından değil, eşinden yeterince duygusal destek alamamasından kaynaklanır.
-Çocuk duygu dünyası ile çocuktur. İlk yılların çocuksu coşkusu engellenmemeli ki çocuk ne ise o olabilsin ve öyle de kalabilsin.
-Çocuğun insan olmaktan kaynaklanan kıymeti vardır. Ona Yaratan’dan ötürü saygı duyulması gerekir.
8.EBEVEYNLİK SINIRI
Birçok ebeveyn, çocuklarının sorumluluklarını öylesine üstlenirler ki neredeyse onları sahiplenmişlerdir.
Onların yemesini, içmesini, uyumasını kendilerinin düzene koyacaklarına inanırlar. Ancak ebeveynlik bir çizgiye kadardır. O çizginin ötesine geçmek çocuğun gelişimine zarar verir. Çünkü insanı mükemmel surette yaratan Allah onun gelişim çizgisini de kendisi tayin etmiştir. Çocukların edindiği birçok yeteneğin ebeveyn ile ilgisi yoktur. Çocuğun bebeklikten başlayarak yetişkinliğe kadar devam eden gelişim sürecinde ebeveynlerinden bağımsız bir plan, program ve düzen vardır. Çocuklarıyla problem yaşayan birçok ebeveyn işte bu düzene uygun hareket etmeyen ebeveynlerdir.
-Çocuğun ruhsal gücünün kaynağı bağlanmalardır.
-Çocuğun annesine bağlanmasında sorun oluşuyorsa annenin de çocuğuna bağlanmasında sorun olur.
9.İKİNCİ DOĞUM
Çocuk aslında dört yaşında doğar. Evet, belki çocuk fizyolojik olarak dört yıldır bizimle beraberdir ancak dört yaş öncesi ruhen henüz doğmamıştır.
Çocuğun anne karnında geçirdiği zaman dilimi fizyolojik doğumuna hazırlandığı süredir. Doğumdan dört yaşına kadar geçen zaman ise ruhsal doğumuna hazırlandığı süreçtir. Nasıl ki dokuz ay fizyolojik olgunlaşma için gerekli ise dört yıl da çocuğun ruhsal olgunlaşması ve yaşama gözlerini açabilmesi için gerekli olan süreçtir. Bundan dolayıdır ki çocuklar üç buçuk-dört yaş civarında kardeş, arkadaş isterler; okula gitmek, dışarıda oynamak isterler. Tıpkı anne karnındaki çocuğun vakti gelince dışarı çıkmak istemesi gibi, ruhsal olgunluğa ulaşan çocuk da artık evden dışarı çıkmak ister. Çocuk bu dönemde sanki uykudan uyanmış gibi gözlerini açar ve çevresini ilk defa görmeye başlar.
10.FITRATIN YAŞANABİLECEĞİ ÖZGÜR BİR ORTAM
Çocuğun birinci bağını emniyete alıp ikinci bağlanma dönemine girmesi için özgür bir ortama ihtiyacı vardır. Çocuk yetişkinlerin kendisine sunduğu özgür ortamı “duyabilir” ve “hissedebilirse” ikinci doğum gerçekleşecektir.
Bu dönem çocuğun fıtratının, mizacının ortaya çıkmaya başladığı dönemdir. Ancak çocuk birinci bağlanmadan ayrılıp ikinci bağlanmaya geçtiği bu dönemde kendini engellenmiş hissederse kendi gibi olmaktan çekinir. Çocuğun bu dönemde engellenmesi, onu agresif ve huzursuz yapacağı gibi onun “zihinsel” ve “fiziksel” gelişimini engeller, duygusal gelişimini geriletir.
-Çocuk yetişkinlerin kendisine sunduğu özgür bir ortamı “duyabilir” ve “hissedebilirse” ikinci doğum gerçekleşecektir.
-Ebeveyn çocuğuna “baskı ve zorlamalar” yaparak onu istediği “kıvama” getirmeye çalışmak yerine “çocuk kimdir” ve “hangi yaşta ne yaşıyor?” sorularının farkındalığını kazanmalıdır.
-Akşam erken yatmak, sabah erken kalkmak, güne ailece başlayabilmek kaliteli yaşam süren bir ailenin en temel özelliğidir.
11. YETİŞKİNİN ÜRKÜTEN BAKIŞLARI
Çocuğu kendini ifade edebileceği saygın bir ortamdan alıkoyan en temel etkenlerden biri ebeveynin çocuğa yönelttiği aşağılayıcı ve ürkütücü bakışlardır. Aşağılamalar içinde en derin iz bırakanı, bakışlarla yapılan aşağılamadır.
Aslında kişinin kendisinde üstünlük vasfı varmış gibi birini aşağılayarak ona bakması, toplumumuza sızmış hastalıklı bir haldir. Çünkü bizim insan ilişkilerindeki en temel çizgimiz, “tevazu”dur. Tevazu sahibi olmayan biri için Anadolu’da, “Firavun ahlakı var.” denilir. Başkasını hor gören, aşağılayan insanlar için, “Allah onun şerrinden korusun.” denilir.
-Birçok ailede çocuk, yetişkin bakışlarıyla ezilir.
-Ebeveynler çocuklarını gözleriyle, sözleriyle ezmemelidir.
12. HIZLILIK DUYARSIZLAŞTIRIR
Her çocuğun kendine ait dinginliği, yavaşlığı vardır.
Bir ebeveynin çocuğuna yapacağı en büyük iyilik onun dinginliğini bozmamaktır.
Ancak yetişkinler çoğu defa “Hadi, çabuk ol.”, “Giy ayakkabılarını.”, “Oyalanma, çabuk yap dersini.”, “Çabuk bitir yemeğini.”, “Hızlı oku.”, “Hızlı yaz.” diyerek çocuğun içsel ahengi ile uyumlu bir şekilde geliştirdiği dinginliği bozduklarının farkında değildir.
Çocuk kendi ritmi içerisinde yavaşça resim yaparken o yaptığı resimden büyük haz alır. Yeni yeni yazı yazmaya başlayan bir çocuk kalem tutarken, sayfanın üzerinde bir harfi eğerek, bükerek ve büyük bir dikkatle yaparken birçok yeteneğini geliştirir. Bu esnada çocuk dikkat toplama gücü elde etmekte, algı gücünü yükseltmektedir. Zira algı gücü, yavaşlıkla direkt ilgilidir. Kişi hızlı hareketle kendini duyarsızlaştırmayı bilinç altı bir dürtü olarak alır.
13.DUYGUDA ÖZGÜRLÜK DAVRANIŞTA DİSİPLİN
Çocuk ilk dört yaş döneminde mümkün olduğunca serbest bırakılmalı, onun eşyayı tanımasına izin verilmelidir. Sadece eşyayı tanıma değil, eşyanın işlevini öğrenme gayretindeki çocuk da engellenmemelidir.
Bir çocuğun duygu dünyasının özgür olmasından, o çocuğun var olduğu haliyle kendisini ortaya çıkartabilmesi için anne babanın doğal bir zemin hazırlaması anlaşılmalıdır. Çocukluk yıllarına ait her türlü duygular masumdur. Çocuk bu masum döneminde duygu dünyasını ne kadar özgürce yaşayabilirse, o kadar güçlü bir benlik yapısına sahip olur.
Burada bir noktanın da altını çizmekte fayda var. Maalesef günümüzdeki övünme üzerine kurulu yaşam tarzı, anne babaların çocuklarını “el aleme göre yetiştirme” çabası, çocuğun doğal olmasının yani duygularını özgürce ifade etmesinin önüne geçiyor.
Eğer bir çocuk duygularını olduğu gibi ifade edebilecek bir aile ortamı içindeyse, gerektiğinde öfkesini yaşayabiliyorsa, kızgınlığını, kıskançlığını ifade edebiliyorsa, bu durum anne babalar için bir sorun değil, kârlılık halidir.
Erken dönemde eşyaları tanıyan ve eşyaya hükmedebilmeyi başaran çocuğun ilerleyen yıllarında güçlü bir benlik yapısı ile nefsine hâkim olması kolaylaşır. Zira erken çocukluk döneminde çocuğun iradesini kırabilecek güçte dürtüleri henüz uyanmamıştır. Çocuk duygularını tanıma fırsatı bulur ve bunları kontrol etmeyi başarırsa, ergenlik döneminin en güçlü duygusu olan cinselliğe karşı güçlü bir duruş sergileyebilir. Aksi halde hazza esir olan çocuğun kişiliği de, kendine saygınlığı da yavaş yavaş kaybolur. Çünkü ancak kendine gücü yeten kişi kendine saygı duyar.
14.KOŞULSUZ SAYGINLIK İLKESİ
Kişinin en kıymetli yanı insan olmasıdır. İnsan bir başkasının kabul etmesi ile değil, insan olduğu için insandır. İnsan, insan olduğu için saygı görür; birtakım koşulları yerine getirdiği için değil. Kişiye saygın bir şekilde davranılmıyorsa, saygı görmeyen kişinin saygınlığını değil, o kişiye saygı göstermeyen kişinin saygın bir kişi olup olmadığını düşünmek gerekir. Zira kendisine saygısı olan kişi, başkalarına da saygı gösterir. Kendini değersiz bulan kişiler ise başkalarına değer veremez.
Çocukluk yıllarında çok hırpalanmış, aşağılanmış, küçük düşürülmüş ve böylece kendi saygınlığını oluşturamamış bir kişinin kendi çocuklarına saygıdeğer davranması ancak bu kişinin kendi trajik durumunu fark etmesi ve değiştirmesi ile mümkündür.
-Çocuğunun çocuksu davranışlarını tebessümle karşılayabilmek bir ebeveynlik zaferidir.
-İç düzeni olmayan çocukların en belirgin sorunu dikkat dağınıklığıdır.
-Bir yetişkin için çocuğa saygın davranmak ona bir lütuf değil zaten hakkı olan şeyi sunmaktır.
15.ÖDÜL YERİNE HEDİYE
Ebeveynler çocuklarına birtakım davranışlar kazandırmak için onları ödüllendirmeyi tercih ediyorlar. Beklenen davranışı gerçekleştiren ve bunun için ödüllendirilen çocuğun o davranışının pekişeceğini düşüyorlar. Ancak çocuk dünyasını yakından gözlemlediğimizde durumun hiç de düşünüldüğü gibi basit olmadığını görüyoruz.
Bir davranışın karşılığının verilmeye çalışılması o davranışın kıymetinin ancak verilen ödül kadar olduğu izlenimini uyandırır. Halbuki hediyeleşmenin, herhangi bir davranış karşılığında olmadığını, kişiye hiçbir koşul olmadan duyulan sevgiden kaynaklandığını görüyoruz. Karşılığı olmayan, sadece “aklıma geldiği için” veya “seni düşündüğüm için alıyorum, veriyorum” denilen bir şeydir hediyeleşme. Bir karşılık beklendiğinde ise zaten hediye hediye olmaktan çıkar.
Bir kişinin kendisine çevresi tarafından nasıl davranıldığı o kişinin benlik saygısını veya sosyal benlik algısını oluşturur. Kendisine koşullar öne sürülerek muamelede bulunulmuş çocukların “benliği” kaygılıdır.
16. SOSYAL BENLİK ALGISI NEDİR?
Aslında insanlar kendilerinin başkaları tarafından nasıl görüldüğünü bilinç altından sezerler. Başkalarının kendilerine bakışlarından, konuşmalarından, koşullandırmalarından, ne kadar değer verip vermediklerini hissederler.
Çocuklar için de bu böyledir. Çocuk ebeveynin kendisi ile geçirdiği vakitlerde ne kadar mutlu olduğunu ya da olmadığını görür. Bu da çocuğun kendisinin ebeveynin gözünde kıymetli olup olmadığının veya ne derece kıymetli olduğunun algısını oluşturur. Çocuk, yetişkinlerin olaylar karşısındaki tepkilerine göre onların gözündeki değerini hissetmeye çalışır. Böylece çocuk kendi “sosyal benlik algısını” oluşturur. “Ben insanların gözünde böyle biriyim.” der. Çocuğun kendine nasıl baktığıyla ilgili kendisinde oluşan bu algı çocuğa değersizlik hissi hissettiren bir nitelikteyse bu, “sosyal benlik kaygısı”na dönüşür. Böylece kişi kendisini başkalarının yanında yetersiz, güvensiz, ezik hisseder. Çocukluk yıllarında edinilen bu hissediş kalıcıdır.
-Ebeveyni tarafından aşağılanan çocuk, aşağılandığına değil, kendisinin aşağılık biri olduğuna üzülür. Çünkü çocuk inanır, ebeveyninin kendisini aşağılamasını haklı görür.
-Sosyal benlik algısı başkalarının kişiye bakışı ile oluşur. Kişi kendisini değerli görse de, başkalarının gözünde hâlâ değersiz olduğunu zannettiği için hakettiği değeri kendine vermekte zorluk çeker.
-Günümüzde “özgüven eksikliği” diye tanımlanan çocukların temelinde yatan his “yetersizlik” hissidir.
17. DUYULARIN İŞLEVSELLİĞİ
“Saygıdeğer” bir ortamda “duygusal yakınına bağlanarak” “güven” içinde bir çocukluk dönemi geçiren çocukların temel insani yeteneklerinin işlevsel olduğunu görüyoruz. Bu özellikler, çocuğun kendini var olduğu hali ile ortaya koyabilmesinin doğal sonucudur. Bunlar; soyut düşünebilme becerisi, sembol kullanma becerisi, eşyaya nüfuz edebilme becerisi, Algısal hız (eşya ile olaylar arasındaki bağlantıyı çözebilme), yüksek bellek gücüdür.
- Soyut düşünebilme yeteneği, “gerçekçi” hayal kurabilmekten tutun, geleceğe ait bütün planlamaların yapılabileceği bir alandır.
-Soyut düşünebilme sadece duygu dünyasına ait bir yetenek değildir; aynı zamanda zekânın da bir işlevidir.
- Maalesef, incitilen ve aşağılanan çocukların soyut düşünebilme yeteneği körelir.
- Hem kendisinde hem de çocuğunda soyut düşünme yeteneğini körelten ebeveynin yapması gereken, yukarıdaki örneklerde olduğu gibi “detaylara yoğunlaşmak” olmalıdır.
- İnsanların bir kısmı doğayı seyrederken gördüğü her bir eşyadan farklı anlamlar çıkartabilirken, bazıları ise eşyanın kendi görünüşünün dışına çıkamaz.
- Semboller bir anlam taşır ve çocuk hangi davranışın hangi anlama geldiğini, hangi ses tonunun ne olduğunu ailesiyle olduğu süre içinde anlar.
- Alışkanlık bozukluğu, bir problemin çocuk üzerinde alışkanlık olarak kalması durumudur.
-Çocuk daha en erken çocukluk döneminden itibaren “önce eşyayı tanımaya” sonra “tanıdığı eşyaya hâkim olmaya”, “hâkimiyetinin sınırlarını çizmeye” ve sonra da o eşya üzerinde “kendisini var etmeye” çabalar.
- Eşyayı tanıyamamış, ona nüfuz edememiş bir çocuk eşyaya kötü davranır, zarar verir.
- Eşyayla bütünleşememiş çocuk eşyadan korkar. Böyle çocukların bir çoğunda gece korkuları vardır.
- Kalbine ilham gelen, ruhunun derinlerinde insanı hissedebilen, hissetme yeteneği olan, bir insanın canını yakabilir mi?
- Duyma yeteneğinin bir sonucu da kişinin “feraset” sahibi olmasıdır.
- Olayları dar bir gözlükle gören, olaylar arasındaki ilişkiyi göremeyen bir ebeveyn, çocukta doğal bir yetenek olan ferasetin kullanılmasının önüne geçer.
- Problem çözme yeteneği olmayan, olayları kaba kuvvet, zor kullanma ve şiddet ile çözmeye çalışan bir öğretmenin de çocuklara aktardığı şey “şiddet”tir.

Mahremiyet Eğitimi
Tanıtım
Birçok anne-baba çocuklarını kötü niyetli kişilerden korumak için "tanımadığın biri sana şeker verirse oradan kaç" gibi tavsiyelerde bulunur. Bir kısım anne-baba da çocuklarının iyiliği için üzerlerinde baskı kurup korkutmak, onları tehdit edip sindirmek zorunda olduklarına inanır.
Çocuğu korkutarak ve ürküterek mahremiyet bilinci kazandırmaya çalışmak, onu sosyal yaşamda korunaksız kılar. Böylesi çocuklar hayata karşı güvensiz, başkalarına karşı şüpheci, dost ve arkadaş edinmede yeteneksizdirler…
Halbuki Mahremiyet Eğitimi bir nezaket eğitimidir… Bu sayede çocuk kendini saygın hisseder, olumsuz bir tavır karşısında güçlü bir duruşla kendini koruyabilir.
Pedagog Dr. Adem Güneş bu eserinde, bir yandan çocuklara "zarafet ve nezaket" kazandıran, diğer yandan kendilerini kötü niyetli kişilerden koruyacak güce eriştiren Mahremiyet Eğitimi'nden bahsediyor. Her anne-babanın ve öğretmenin bilmesi gereken temel prensipleri adım adım okuyucusuyla paylaşıyor.
İçindekiler
Başlarken... 9
NEZAKET VE ZARAFET İÇİN MAHREMİYET 15
Duyguların Yönetimi Eğitimi 15
Mahremiyet Eğitimi Yanılgısı 17
Zarafet ve Nezaket 19
Ruhsal İncelme 20
Zarafet Edinimi Yaşı 23
Nezaket Nedir? 24
Yeniden Zarafet... 25
İnsan Hissedebildiği Kadar Yaşar 29
Ruhun Kendini Emniyette Hissetmesi 30
1. Fiziksel Aura 31
Fiziksel Auranın Yıkılması 34
Fiziksel Aura Mesafesi 35
Çocuğu Öperken İzin Almak 39
2. Zihinsel Aura 41
3. Duygusal Aura 45
MAHREMİYET EĞİTİM SÜRECİ 49
Yönlendirme - Rehberlik Etme 51
Utanma ve Mahcubiyet 55
Temel Davranış Refleksi Kazanımı 61
Mahremiyet Bilincini Oluşum Süreci 63
Temel Davranış Refleksi Oluşum Süreci 64
1. “Bedenim bana aittir” bilinci 65
2. “İzin verirsem dokunabilirsin” bilinci 69
3. “Dokunulması yasak olan yerlerim” refleksi 71
4. Fiziksel baskıya direnme gücü 76
5. “Vücudum görünmemeli” hissi 81
6. “Banyoda çıplak olunmamalı” bilinci 84
7. “Tuvalette benden başkası olmamalı” bilinci 88
8. “Soyunma ve giyinmede yalnızlık” ilkesi 90
9. “İzin verirsem kabul edilirsin” ilkesi 94
10. Akraba-Çevre Farkındalığı 96
11. “Biz” Bilincini Geliştirme 97
Cinsel Eğitim mi, Mahremiyet Eğitimi mi? 105
İstenmeyen gebelik ve bulaşıcı hastalık korkusu 107
Cinsel eğitim ile mahremiyet eğitimi arasındaki farklar 108
Sosyal Davranış Becerisi Kazanımı 113
1. Öfke Suiistimali Önler 114
Öfke, Sosyal Hayatı Düzenler 116
Öfke, Tacizden Korur 116
Sosyal Hayatın Provası Evde Yapılır 117
Öfkenin Önüne Geçilmeli midir? 118
Öfke Kontrolü 118
Öfke-Vicdan Dengesi 119
Çocuklar Anne-Babasının Aynasıdır 122
Çocuk Vicdanını Anne Babadan Besler 124
Vicdanım Ne Kadar Hassas? 124
Bahane Vicdanı Zayıflatır 125
Değerler Bilinci ve Vicdan 126
Yalan, Vicdanı Duyarsızlaştırır 127
Adalet, Vicdan Duygusunu Geliştirir 129
Tüm Canlıları Hissedebilme... 129
Ceza, Duyarsızlığa Yol Açar 131
2. “Hayır” Diyebilmeyi Öğrenmek 132
BİLİNÇLİ ŞÜPHECİLİK 137
Ebeveynin Tedirginliği Çocuğa Yansır 137
Tacizin Şahidi Olmaz 142
Taciz Yaşayan Çocuklardaki Davranış Bozuklukları 145
1. Erkek Çocuk “Maço” Kimlik Benimser 147
2. Kız Çocuk İçe Kapanır 149
3. Erkek Çocuk “Agresif”, Kız Çocuk “Depresif’ Olur 152
4. Erkek Çocuk Kızlarla Oynamayı Bırakır 155
Önemli Bir Ayrıntı: Cinsel tacizle eşcinsel eğilim
arasında bir bağlantı var mı? 157
5. Erkek Çocuk Güç Kazanmak, Kız Çocuk Güçlüye
Sığınmak İster 163
6. Kız Çocuk, Yaşından Büyük Davranır 168
7. Geçici Hafıza Kayıpları Yaşanır 169
TACİZ NEDİR? 171
Taciz Nedir? 173
Duygusal Taciz 174
Fiziksel Taciz 174
Taciz İstatistikleri ve Tehlikenin Yakınlığı 174
DOĞRULAR VE YANLIŞLAR 177
1. Tacizciler, genellikle bekâr veya yalnız yaşayan,
problemli kişilerdir. 177
2. Cinsel tacizde bulunabilecek kişilerin büyük kısmının
kıyafetleri kötüdür, görünüşü anormaldir, ekonomik
durumu zayıftır. 179
3. Tacizciler genelde orta yaşlı kişilerdir. 179
4. Tacizci yaptıklarından pişmanlık duymaz. 180
5. Ceza artarsa, tacizci sayısı azalır. 181
6. Pedagoglar, doktorlar, öğretmenler bir suiistimal
varsa hemen aileyle irtibata geçer. 182
7. İhmal edilmiş ve parçalanmış aile çocukları potansiyel
kurbanlardır. 183
8. Genellikle hedef kız çocuklarıdır. 183
9. Çocuklar zarara uğratıldığını hayal edip gerçekmiş gibi
söyleyebilir. 183
10. Parklar, genel tuvaletler, karanlık yerler, boş inşaat
sahaları riskli bölgelerdir. 184
11. Tacizciler hedef olarak kendini tanımayan çocukları
seçer. 184
12. Bir suiistimalin yaşandığı semtte, olayın tekrar etme
ihtimali zayıftır. 185
13. Tacizci, rastgele bir anda, rastgele bir hedefe yönelir. 185
14. Pornografi tacizi yaygınlaştırır. 186
15. Tacizci, çocuğu genelde bir kez zarara uğratır. 187
16. Öz babanın kendi çocuğunu taciz etmesi hemen hemen imkânsızdır. 187
17. Aşırı alkol ve uyuşturucu madde kullanımı suiistimal
riskini artırır. 188
18. Taciz, sadece psikolojik bir hastalıktır, fiziksel veya
nörolojik bağlantıları yoktur. 188
19. Kişi, uygulamadığı sürece, suiistimal eğilimi
taşımasında bir sakınca yoktur. 188
20. Zarara uğratılmış biri tacizci olmaz. 188
21. Zarara uğratılmış kişi psikolojik destek alarak
yaşadıklarını unutabilir. 189
Çocuklukta Yaşanan Suiistimalin Yetişkinlikteki Karşılığı
Nedir? 190
Soyut-Gerçek İç ÇATIŞMAsı: 190
Somut-Gerçek İç ÇATIŞMAsı 192
SON SÖZ 193
Önsöz
Hangi yıldı hatırlamıyorum. Kayseri’de bir arkadaşın misafiriydik. Öğle sıcağında buz gibi çaylarımızı yudumlarken yanında misafiri olduğumuz arkadaşımız, “Falanca semtte, filanca isimli yaşlı bir zat yaşar. Bilge kişiliğiyle bölgede tanınır. İlim meclislerinde onun sözleri sıklıkla geçer... Arzu ederseniz, hava kararmadan bu bilge zata ziyarette bulunalım mı?” diye sorduğunda hepimiz, “Hay hay, neden olmasın!” diye karşılık verdik.
Kayseri’nin meşhur bağ evlerinin arasında, tozlu yollarda, düşe kalka yolculuk yaparken yanımızdaki arkadaşımız, bu bilge şahıs hakkında birçok olay anlattı. Yol uzadıkça sohbet koyulaştı. Sohbet koyulaştıkça, merakımız da artmıştı.
Bir süre sonra aracımız, yeşillikler arasındaki heybetli büyüklüğüne inat, mütevazı bir bağ evinin önünde durdu. Kapı önünde bir aracın durduğunu gören yaşlı zat, asma dallarından yaptığı şadırvanın altında, tahtadan yapılmış bir sedirin üzerinde usulca ayağa kalktı ve bahçe kapısından selam veren bizlere, “Buyurun buyurun...” diyerek bizi içeri davet etti. Geçerken uğradığımızı, bir çay içme süresince hal hatır sorup sohbet etmek istediğimiz söyleyince çok memnun oldu.
Yaşlı zat gayet sakin, yılların birikimiyle büyük bir olgunluk ve vakar içinde, bizleri asma dallarının altındaki sedire davet etti. Uzun süren tanışma faslından sonra, söz döndü dolaştı, çocuk terbiyesine geldi.
İçimizden bir arkadaşımız, günümüzde çocuk terbiyesinin ne kadar zor olduğundan bahsetti, ahlaksızlığın ne kadar hızla yayıldığından şikâyetçi oldu.
Yaşlı zat, tüm söylenenleri sakin ve olgun bir tavırla, “Doğru.” diye onayladı. Elinde tuttuğu tiryaki bardağından çayını yudumladıktan sonra derin bir nefes aldı, “Sizi tenzih ederim... Kusura bakmazsanız, günümüz anne-babaları hakkına düşüncelerimi arz edeyim.” dedi ve konuşmasını sürdürdü. “Günümüz anne-babalarının galiba en büyük sorunu ‘çokbilmişlik’... Bugün anne-babalar maşallah her konuda her şeyi biliyorlar, ama iş, asıl kendi meseleleri olan aile hayatına, çocuk yetiştirmeye gelince çaresiz kalıyorlar. Problemlerin içinden çıkamıyorlar. Annelik nasıl yapılır, babalık nedir bilmiyorlar… Babalar baba gibi değil, anneler de ana gibi değil artık. Öyle olunca toplumda hasta ruhlu yeni bir nesil yetişmeye başladı.”
Şırıl şırıl bir havuzun kenarında sedire dizilmiş bizler, sükût içinde devam eden bu sohbeti can kulağı ile dinliyorduk…
“Günümüz anne-babaları mahremiyet eğitimi nasıl verilir bilmiyorlar!” Yaşlı zat, bir süre sustu ve uzaklara baktı, sonra devam etti. “Evvelden çocuklar yetiştirilirken bir ‘mahremiyet’ eğitimi vardı. Eskiler mahremiyet eğitimine hayati derecede önem verirdi. Şimdiki anne-babalara bakıyorum, daha mahremiyetin ne olduğunu bile bilmiyorlar...” dedi ve iç çektikten sonra, “Özetle, anneler çocuklarını bu önemli konuda ihmal ediyorlar.” diye ekledi.
Konuyu biraz daha açması için, “Nasıl yani, örnek verir misiniz?” diye bir soru yönelttik kendisine.
Yaşlı zat, “Örneğin günümüz çocuklarını gözlemliyorum, kıyafetlerini değiştirirken çok rahat davranıyorlar. Şu oturduğumuz yere bir çocuk gelse, çocuğun kıyafetleri oyun esnasında kirlenmiş olsa… Annesi, çocuğun kirlenmiş elbiselerini herkesin ortasında çıkarıp üstünü değiştirebilir. Buna alışmış olan çocuk da kıyafetleri üzerinden çıkartılırken hiç utanıp sıkılmaz, mahcup olmaz… Bu çok yanlış. Anne-babalar buna dikkat etmiyor. Çocuklarına mahremiyet bilinci vermiyorlar.” dedi.
Yılların tecrübesini bizlerle paylaşan bu yaşlı zatın sözleri zihnimizde tek tek karşılık buluyordu. Konuşma derinleştikçe, mahremiyet eğitimi konusunda anne-babaların nasıl yanlışlar içine olduğunu örneklendiriyordu:
“Ya da bir başka örnek vereyim size... Çocuk, artık aklı erecek yaşa gelmiş, yani 7-8 yaşlarında, ama bakıyorsunuz ki banyo yaparken, ‘duş’ denen bir fıskiyenin altında anne-babasıyla kucak kucağa banyo yapıyor. İkisi de çırılçıplak... Olmaz ki böyle, böylesi bir davranış çocuğun kazanacağı mahremiyet duygusu adına bir cinayettir. Çocuk belli bir yaştan sonra anne-babasını kıyafetsiz görmemelidir. İşte böyle yetişen gençler, mahremiyet nedir bilmiyorlar. Mahremiyet hissi öyle bir şeydir ki bir genç kızın iffetli yaşaması için en kıymetli silahıdır. Düşünün ki şu oturduğumuz sedirlere bir grup hanım otursun. Ve işte şu karşıda gördüğünüz çalıların arasında da bir çift hain göz, burada oturan kadınları gizlice seyrediyor olsun. Burada oturan kadınlardan birinin eteği şöyle hafifçe yana doğru açılsa da şu çalıların arasında burayı gözleyen kişinin bakışları, bu kadının açılan eteğinden görünen tenine değecek olsa, eğer bu kadının mahremiyet hissi pekişmişse, tenine değen o bakışı hisseder ve irkilerek eteğini toplar. Bizim buralarda tedirgin olunca ‘estağfirullah’ denir... İşte bu hal mahremiyet bilinci ile yetişmiş bir hanımın halidir. Ama eğer, bu hanım, çocukluk yıllarında mahremiyet eğitiminden nasibini almamışsa, ne kendine yönelen bir çift hain gözü fark eder, ne o bakışlardan rahatsız olur, ne de eteğini toplama ihtiyacı hisseder.”
Bu yaşlı zatın seksen küsur yıllık hayat tecrübelerini dinlerken kendimi üniversite amfisinde pedagoji dersi veren bir profesörü dinler gibi hissettim.

Güvenli Bağlanma
Tanıtım
Hayat bağlanmalardan ibarettir.
Hayat bağlanmalardan ibarettir. Önce anneye… Sonra babaya… Aileye… Ardından "yaşama" ve "yaşamaya" bağlanma… Yaşama sevincini kaybetmiş kişiler bağlanamayanlardır. Birçok psikolojik sorunun kökeninde bağlanamamak ya da bağlanmanın şiddetini ayarlayamamak vardır. Ve bu duygusal kazanım ancak çocukluk yıllarında edinilir.
Bebeğin, kendisini tümüyle bebeğine bırakmış annesinin kucağında huzur bulmasıyla başlayan, yetişkinlik yıllarında romantik bağlanmalara kadar devam eden hayatın ana çizgisidir bağlanma.
Pedagog Adem Güneş yeni kitabı Güvenli Bağlanma'da insanın olmanın, kişilik gelişiminin, hayatın her döneminde sağlıklı ve doyum veren ilişkiler kurmanın esası olan "bağlanma" konusunu ele alıyor.
Emzirmeden birlikte uyumaya, aidiyet ilişkisinden ayrılmaya, süt annelikten tuvalet eğitimine, farkında olmadan bebeğe hissettirilen duygusal ve psikolojik şiddetten baba-bebek ilişkisinin sınırlarına varıncaya kadar pek çok konuyu "bağlanma" çerçevesinde değerlendiriyor.
İçindekiler
Başlarken 11
Önsöz 13
Hayat Bağlanmalardan İbarettir 15
Bağlanabilme 17
“Güven Duygusu” Bağlanmanın Özüdür 25
Hisleri Hissedememek 28
Bağlanma ve Bağlanmaya Karşı Koyabilme 30
Bağlanma ve İrade İlişkisi 32
Düşünce Gücü 35
3 Temas İle Bağlanma 36
Ten ile temas 37
Göz ile temas 38
Ses ile temas 39
Bağlanmanın Temeli: Anne ile Yatma 40
Anne ile Yatan Bebekler Daha Huzurlu Oluyor 44
Birlikte Yatarken Bebeğime Zarar Verirsem… 46
Bebekle Birlikte Yatmak Onun Mahremiyet Duygusuna
Zarar Verir mi? 48
Anne-Çocuk Arasındaki Büyülü Bağ: Emme 49
Sütannelik ile Güvenli Bağlanma İlişkisi 51
Hangi Şartlar Altında Emzik Kullanılmalı? 55
Bağlanma İçin Gündelik Fırsatlar 57
Güvenli Bağlanma ve Hastalık 58
Güvenli Bağlanma Döneminde Babanın Rolü 59
Anneden Koparken 63
Birinci Aşama: Sütten Kesme 64
İkinci Aşama: Tuvalet Alışkanlığı 66
Üçüncü Aşama: Yataktan Ayırma 67
Dördüncü Aşama: Odadan Ayırma 71
“Vaktinde ve Yeterince” 75
Annenin Güçlüğü 76
Modern Yaşam ve Annelik 76
Dakik Bebekler! 80
İhtiyacın “Yeterince” Karşılanması 82
İhmal, Suiistimal ve Şiddet 83
Bir Anne Çocuğuna Neden Şiddet Uygular? 90
Yetersizlik Duygusu… 90
Annenin Çocukluk Yılları… 90
Benmerkezci Olmak… 91
Yaşama Sevinci Yoksa… 92
Anne Yeterli Miktarda Uyumalı… 92
İleri Yaşlarda Çocuk Sahibi Olma… 93
Psikolojik Şiddet, Duygusal Şiddet 93
“Sığınacak Bir Liman” Arayışı 97
Mizacı-Fıtratı Bozmak 105
Suiistimal ile İhmaller Fıtratı Bozar 108
Asıl Amaç Davranış Öğretmek Değil 110
Mizaç İhtiyaçları Ortaya Çıkarır 111
Dengeli Yaşam İçin Feraset ve Basiret 115
Feraset Nedir? 115
Ferasetin Basiretle İlişkisi 119
Eşyaya Nüfuz Edebilme, Feraset ve Basiret 122
Duyguda Özgürlük, Davranışta Disiplin 124
Uyum 125
Feraseti Olmayanlar Sabırsızdır 127
Ebeveynler Çocukların Ferasetini Kapatmamalı 130
Karşıdakini Duymak 135
Empati 135
Empati ile Değersizlik-Suçluluk Hissi Bağlantısı 137
Auralar ve Kişilik İhlalleri 140
“Atmosfer” 147
Evde Dedikodu Yapılıyorsa… 147
“Evet, Annem Haksızlık Yapmış” 149
“Bu Kıyafet Sana Hiç Yakışmamış” 150
Ebeveyn Küsmemelidir 150
“Bana Kötü Davransan da Seni Çok Seviyorum” 151
Duygusal Bağı Kesmek 151
Çocukluk Hisleri Peşini Bırakmaz… 152
Atmosferin Kabuklaşması: Aidiyet 153
“Kaybetmek” 161
Güven Duygusu Sonuç Değil Süreçtir 161
Annelik Cesareti 164
Güven Duygusuyla Bağlanma İlişkisi 168
Bağlanma ile Aidiyet İlişkisi 172
Kazanılmış Güven Duygusu Kaybı 173
Güven Duygusu Kaybedilince 176
Davranışla Kişilik Birbirinden Ayrılmalı 180
Son Söz: Her Şey İçin Geç mi Kaldım? 183
Notlar 186
Önsöz
İlk çocuğumuzu kucağımıza aldığımızda anne-babalığın bu kadar mesuliyetli olduğunu hiç düşünmemiştik. Oysa dokuz yüz yıl önce Epictetos “Bir insanın anavatanı çocukluğudur” diyerek hepimiz için son noktayı koymuş. Açıkçası bu gerçeği kavramak bizim zamanımızı aldı. Pedagog Adem Güneş Bey’in kitapları, radyo programları bu zorlu yolda bize hep yoldaşlık etti. Eşim de ben de okuduklarımız, dinlediklerimiz sayesinde çok şey öğrendik. Düşe kalka ama iştiyakla mesafe katederken tek amacımız çocuğumuzun güven duygusunu zedelememekti. Ama her sorumuza cevap, her hatamıza ikaz, her problemimize çözüm bulmakta zorlandığımız zamanlar çok oldu. Şu an elinizde tuttuğunuz gibi bir eserin kütüphanemizde yokluğunu her zaman hissettik. Neyse ki ikinci kızımızın dünyaya geldiği şu günlerde bütün sorularımıza cevap bulabileceğimiz bir başucu kitabımız var artık.
Bence bu eser sadece kendini yetiştirmek isteyen anne babalara değil, aynı zamanda her şeye yeniden başlama cesaretini kendinde bulan yetişkinlere de hitap ediyor. Özü itibariyle de mükemmel şekilde yaratılmış insana nasıl kıymet verileceğini; dünyaya dupduru gelmiş bir bebeğin yavaş yavaş annesine, babasına, ailesine, çevresine sonra da hayata nasıl bağlandığını anlatıyor.
Umarım Güvenli Bağlanma hayatınızda yeni yeni kapılar aralar, anne-babalık kıvamınıza katkı sağlar.
Herkese verimli okumalar dilerim…
Tuba Kabacaoğlu
HAYAT BAĞLANMALARDAN İBARETTİR
Hayat bağlanmalardan ibarettir. Önce anneye. Sonra babaya ve aileye. Ardından da yaşama… Yaşama sevinci olmayan kişiler bağlanamayanlardır. Birçok psikolojik sorunun kökeninde ya bağlanamamak ya da bağlanmanın şiddetini ayarlayamamak vardır.
Bağlanma derin, duygusal bir beceridir ve çocukluk yıllarında edinilir. Bağlanamamak bir sorun olduğu gibi kime ne kadar bağlanacağını bilememek de ayrı bir sorundur.
Çocukluk yıllarını “güven” duygusu ile geçirememiş kişiler yetişkinlik yıllarında bağlanmaktan kaçınır. Bunlar “bağlanamayanlar”dır.
Bir çocuğun en belirgin davranışı “bağlanma çabası”dır.
Bebek kendisini henüz dünyaya getiren annesine tutunma gayretindedir.
Bağlanmayla alakalı psikolojide farklı farklı tanımlar yapılsa da bağlanmaya en basit hâliyle “Çocuğun güven içinde kendini bir duygusal yakına bırakabilmesidir” diyebiliriz.
Bağlanma bir sonuçtur, başlangıç ise güven duygusudur.
Kaygı varsa duygular özgürce yaşanamaz. Kaygı bağlanamamanın verdiği tedirginliktir, kişinin kendini emniyette hissedememesi hâlidir.
Çocukluk döneminde güvenli bağlanma süreci yaşamamış kişiler yetişkinlik yıllarında iç dürtülerinin esiri olur, bağlanmaması gereken kişilere ve durumlara bağlanır. Örneğin lise çağındaki çocukların yoğun duygusal bağlanmalar yaşaması ve bunlara karşı koyamamalarının altında yatan temel etken erken dönemde çocuk ile ebeveyn arasındaki bağlanma problemidir. Bu nedenledir ki uzmanlar, babaları ile duygusal doyuma erişmemiş kız çocuklarının daha fazla erkek arkadaş arayışına girdiğini söyler.
Ten ile temas
Bağlanmanın en etkin yolu tensel temastır. Çocuk ilk iki yıl yoğun bir şekilde tensel temas açlığı çeker. Sükûnet içinde dokundukça rahatlar, gevşer, kendini emniyet içinde anneye bırakır. Bu bırakmışlık hali, anne-çocuk bağlanmasının en önemli bağlanma noktasıdır.
Göz ile temas
Bağlanmanın en güçlü ikinci kanalı “göz ile temas”tır. Göz, duygu dünyasının dışa açılan kanalıdır. Kişi duygularında ne yaşarsa göz içteki duyguyu dışa yansıtır. Sevinçli anlarda göz hafif kısılır ve bakışlar sıcaklaşır… Korku, öfke ve kızgınlıkta göz bebekleri büyür… Mutluluk ve sevinç anlarında “göz suyu” göze ışıltı vererek onu ıslatır, hissizlik ve duyarsızlık anlarındaysa gözler ölü gibi cansızlaşır… Gözün duyguyu dile getiren bütün bu istemsiz hareketleri bebek tarafından oldukça net algılanır. Çocuk kendisine öfke duyan birini, gözlerinden anlar. Hissizce bakan göze karşı kendini kapatır. Duyarsızlığa karşı ağlayarak kendini korumaya çalışır.
Ses ile temas
Ses ile çocuğa temas etmek, bağlanmanın “güven” eksenli kısmını oluşturur. Çocuğu ile bağlanmaya çalışan bir anne, ses tonunu “sıcak” ve “içten” kullanmalıdır. Sert, ince, sesle emredici ve kararlı bir duyarsızlık içinde bir konuşma biçimi, çocuk ile bağlanmayı zarara uğratır. Sesin okşayıcı, kulağa hitap edici, kendi içinde melodik bir yapıya sahip olması gerekir.
“VAKTİNDE VE YETERİNCE”
Güven duygusunun oluşmasındaki temel faktör ihtiyaçların “vaktinde ve yeterince” karşılanmasıdır.
Duyusal gelişim dönemindeki bir çocuğun güven duygusunu zedeleyen en önemli unsur çocuğun ihtiyaç duyduğu an ihtiyacının giderilmemesidir. İhtiyaç olarak fizyolojik, ruhsal, duygusal çalkantılar, korkular, anlamsız sevgi ihtiyacı, mahcubiyet anı, uykuya dalma sırasında çocuğun yaşadığı hâller gibi birçok durum sıralanabilir.
Çocuğu ihtiyaç hâline sokan durum giderilmiyorsa çocukta içsel direnç, tepkisellik ve kendini ebeveyninden ayrı tutma çabası görürüz. Bu durum bağlanmanın zarara uğradığının sinyalidir. Dolayısıyla özellikle ilk iki yıl ve dört yıla kadar azalan bir süreçte çocuğun duygusal ihtiyaçları koşulsuz, uyum içinde giderilmelidir.
Birçok yetişkin, çocuğa çok yüz vermemeyi eğitim tarzı olarak benimsemiştir. Hâlbuki bu tutum çocuğun benlik yapısını zarara uğratır. Bazı yetişkinler ise çocuğun isteklerini annenin gidermesini çocuğun anneyi kullanması, kandırması gibi görür. Bu yanlıştır. Çünkü çocuğun içinde ilk dört yaş döneminde anneyi çağırarak kandırma, oyun oynama, suiistimal etme gibi anormal duygular yoktur. Sadece bu dönem “ihtiyaç” dönemidir, ihtiyacı kim karşılarsa çocuk ona bağlanır.
“SIĞINACAK BİR LİMAN” ARAYIŞI
Güven duygusu emniyet hissini oluşturur. Emniyet hissi ile var olan biri, kişiliğine zarar verilmeyecek olmasının keyfini yaşar. Aksi takdirde oldukça kasılır, kendini tehlikelerden koruma çabası içine girer, gerginleşir.
Çocuğun ilk tadacağı duygu aile içinde “güven” duygusudur. Çocuk “Annem babam zarar veren, zorlayan, baskı yapan insanlar değil, beni olduğum hâlimle kabul ediyor, incitmiyor. Çevremiz de tıpkı onlar gibi” diye hissetmelidir.
Emniyet hissinin oluşmasında aslında iki temel faktör vardır. Birincisi kişinin kendini var olduğu hâliyle ortaya koyabilmesi, ikincisi de bu hâl ile çevresi tarafından kabul edilmesidir.
Evet, günümüz anne babaları çocuklarını seviyor, onlarla ilgileniyor. Fakat çok önemli bir şey eksik kalıyor. Çocuğu “o hâli” ile kabul etme… Çünkü çocuğun doğal bir şekilde var olması ayrı, ebeveynin bunu kabul etmesi apayrıdır.
Ebeveynin çocuğun içinden geldiği gibi davranmasına tepki vermemesi, çoğu kez özgür bırakması onu olduğu şekilde kabul ettiği anlamına gelmez. Burada kilit nokta çocuğun duygularına, hislerine, düşüncelerine, hayallerine “eşlik etmek”, “eşduyum” gerçekleştirebilmektir.
Mesela çocuk hayal kurar, bir yere gitmiş gelmiş gibi anlatır. Ebeveyn anlatımı “etkin” şekilde dinler, oğluyla-kızıyla aynı heyecanı iç dünyasında yaşarsa çocuğunu var olduğu hâliyle kabul etmiş olur. Çocuğun hayal ve anlatımlarına duygularıyla eşlik etmez, jest ve mimiklerini onunla eşgüdüm hâline getiremezse çocuğuna özgür bir ortam sunsa bile onunla bütünleşemez.
Bunun ötesinde, ebeveyn çocuğun coşku dolu anlatımlarını eleştirel göz ve dudak hareketleriyle takip ediyor, duygusuz ve ruhsuz vaziyette ona sadece bakıyorsa anne baba açısından bu utanç verici bir durumdur.
Bu şekilde sürekli engellenen, hayallerine itiraz edilen çocuklar bir süre sonra ebeveynle bir şey paylaşmamaya başlar ve her duyguyu kendi içinde yaşar.
Çocuklar rol modeller aracılığıyla gelişimlerini tamamlamak ister. Bu esnada kendisinin anne, annesinin de kızı olmasını planlar. Kız çocuğu baba olmak istediği zaman bu da çok anormal değildir. Çünkü çocuk yaşamların her birini etraftan görerek öğrenir.
Bu açıdan bakıldığında çocuk ile ebeveyn arasındaki uyuşmazlığın en problemli alanı burasıdır. Çocuk kendini doğal hâliyle ortaya koymaya çalışırken ebeveyn “Hayır, öyle değil, böyle olacak” diye yönlendirmeye başlarsa ÇATIŞMA ve uyumsuzluk ortaya çıkar. Bu gibi tavırlara ebeveynlerin yakasını bir türlü bırakmayan gerçeklik saplantısı neden olur. Oysa çocuğun gelişim dönemlerini hesaba katmadan, onu eleştirel bir gözle değerlendirmek, çocuğu hayal kırıklığına uğratmaktır.
MİZACI-FITRATI BOZMAK
Çocuğun “kim” olduğunu, ruhsal yapısının neye uygun olduğunu bilmeden ona yaklaşmak onun gelişimi için risk oluşturur. Yani Fatih Sultan Mehmet olacak bir çocuk Mevlana’ya dönüştürülmeye çalışılıyorsa problemler başlar. Bundan dolayı ebeveynler, kişiliğin sorunsuzca nasıl geliştiğini ya da hangi yanlış tutumlarla zarara uğratıldığını bilmelidir. Konuyu biraz daha netleştirebilmek için önce “Fıtrat, mizaç nedir?” sorularına cevap verilmelidir.
Fıtrat “bir varlığın kendine ait türünün özelliğini barındırmasına” denir.
Örneğin insan fıtratından bahsediyorsak, “insan türünün” özelliklerine “insan fıtratı” denilir. Ya da “kuşların fıtratı” denildiğinde, “kuşların ortak özellikleri kastedilmiştir; onların uçmaları, gagalarının olması, ötmeleri o canlı türünün genel özellikleridir. Veya “kadın fıtratı” denildiğinde insanlar içindeki bir grup olan “kadınların” ortak özellikleri kast edilir.
Mizaç ise; bireyin kendine has özellikleridir.
Her bir bireyin, sadece kendisine has özelliği o kişinin mizacını ifade eder.
Dünyada yaratılmış insan kadar farklı mizaç özelliği bulunur. Fakat fıtrat birdir. Fıtrat genel özellikler, mizaç ise bir fıtrata sahip şahsın sadece kendisine has özellikleridir.
Fıtrat ve mizaç doğuştandır. İnsanın özünü oluşturur.
Mizaç fıtratla asla çelişmez. Çeliştiğinde kişilik bozukluğu riski başlar. Bu çelişki doğuştan değil, kişinin sonradan edindiği alışkanlıklardan kaynaklanır.
DENGELİ YAŞAM İÇİN FERASET VE BASİRET
Feraset Nedir?
Ferasetin kelime anlamı öngörüdür. Aynı zamanda farkına vararak yaşama, bir süre sonrasını tahmin edip hissedebilmektir. Duyuların işlevselliğiyle hayatı yudum yudum tatmaktır, bir bardak su içerken onu zerresine kadar hissedebilmektir.
Alışkanlık kazanmadan yaşamaktır. Çünkü bu insanda iki şeyi ortadan kaldırır; biri hissedebilme diğeri de irade.
İradede uyanıklık mecburidir. İrade yoksa “Bir kişinin sürekli ve iradi davranışları” şeklinde tanımlanan karakter de ortadan kalkar. Mesela alışkanlıklarıyla namaz kılan birine “namaz karakteridir” denilemez. Orada irade ve uyanıklık hâli ortadan kalkmıştır zira.
Ferasetin Basiretle İlişkisi
Feraset aynı zamanda fark etmektir. Bunun için de “görebilmek” gerekir. İşte “görebilme yeteneği” olarak tanımladığımız basiretle feraset bundan dolayı birbiriyle ilintilidir.
Ne feraset basiretsiz, ne de basiret ferasetsiz olabilir. Kişi olayları, kâinatı basiretle görür sonra da olaylar arasındaki ilişkiyi-ilintiyi ferasetle yakalayabilir.
Konuyu biraz daha ayrıntılandıralım. Eşyayı ya da olayı tek başına görebilmeye “yalın görebilme” diyoruz. Örneğin kişi sandalyeyi, masayı, kütüphaneyi direkt görür ama birbiriyle ilişkisini çözemez. “Bu parçaların devamında hangisi gelmelidir?” diye sorduğumuzda cevap “Araba” olabilir.
Yalın görebilme eşyalar arasındaki ilişkiyi fark edebilecek hâle getirildiyse ancak o zaman basiretten söz edebiliriz. Eşyalar arasındaki ilintiyi görebilmekse eşyaya nüfuz etmenin sonucudur. Üstelik enerji de gerektirir.
Halk arasında “tembel” diye tarif edilen kişilerin yeteneklerinin sınırlı kalmasının sebebi eşya ve olaylar arasındaki ilişkiyi-ilintiyi görememeleridir. Bireyin gücü bunları algılamaya ne yazık ki yetmez.
Aslında modern psikoloji feraset ile basiretin birleşimine “zekâ” diyor ve bunu “olaylar arasındaki ilişkiyi en hızlı şekilde kavrayabilme yeteneği” olarak tanımlıyor. O yüzden zekâ ölçüm testlerinde birbiriyle ilişkili üç resim verilir, dördüncünün bulunması istenir. Orada kişinin basireti ölçülür. Bellek gücü ne kadar yüksek çıkarsa zekâsı da o kadar fazladır, gözüyle bakılır.
KARŞIDAKİNİ DUYMAK
Empati
Benlik, kendini emniyette hissederse güzel kokulu çiçekler gibi etrafa ruhsal salınım yapar. Bir de kendini annelik hissiyatına bırakmış, duru bir kadının duygularıyla buluşursa bağlanma gerçekleşir. Böylece ilk ruhsal temas başlar. Ondan sonra çocuk buradan elde ettiği yetenek, başarı ve beceriyle karşısındakinin duygu dünyasına temas edebilecek empati gücünü kendi içinde geliştirir. Aslında bizim duygusal gelişim dediğimiz olgunun özünde de empati vardır.
Auralar ve Kişilik İhlalleri
Eşyaya nüfuz edebilme eşyayla özgürce meşgul olmanın, onu kavramanın bir neticesidir. Bunu başarabilmiş kişiler asla eşyayı cansız-değersiz göremez, ona zarar veremez, her zerresinin kıymetini bilir, varlık sebebini en iyi şekilde anlamaya çalışır. İnsanla k da aslında böyle bir şeydir.
Empatisizlik kişinin hak ve auralarına saygısızlığı da beraberinde getirir. Kişilik ise fiziksel, duygusal ve zihinsel auraların birleşiminden oluşur.
Uzmanlar çocuk eğitimini “Çocuğa kişilik ve karakter kazandırma” olarak tanımlar. Yani çocuk yetiştirmek kızınızın-oğlunuzun dişlerini fırçalaması, erken uyuması, çok kitap okuması değildir.
Kişilik ise çocuğun kendi aurasını (sınır-alan) oluşturabilmesidir. Bunu “Çemberin içine alınmış biri” gibi de hayal edebilirsiniz. Eğer bir ebeveyn çocuğunun kişilik sınırına bodoslama girip onu ihlal ediyor, umursamıyor, bu sınıra istediği gibi girip çıkıyorsa çocukta kişilik oluşumu engellenir.
“ATMOSFER”
Atmosfer oluşturma, kültürümüzde, çocuk terbiyesinde ve insani ilişkilerde oldukça önemli yer tutar. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” göndermesi atmosfer oluşturmaktır mesela. Karşı tarafa direkt değil indirekt nüfuz etmektir.
Atmosfer oluşturmayı modern pedagoji de sıklıkla kullanır. Çocuğun bazı davranışlarını değiştirmesi isteniyorsa ona hikâyeler anlatılır. Çocuğun baş kahramanla sı sağlanır. Kahramanın davranışlarının nasıl değiştiği anlatılır, bu yolla çocuğa nüfuz etmeye çalışılır. Bazı aileler bu yöntemi bilinçli şekilde kullansa da çoğu aile evdeki atmosferi direkt çocuğa yansıtır.
“KAYBETMEK”
Çoğu ebeveyn çocuklarına kazandırdıkları güven hissinin devamının nasıl olacağını, ilerleyen yıllarda nelere dikkat etmesi gerektiğini merak ediyor. Yanlış birtakım tutum ve davranışa düşmemek için kaygılanıyor, bir çuval inciri mahvetmekten korkuyor.
Öncelikle güven duygusunun temel fonksiyonunu tekrar hatırlamak gerekir. Güven duygusu veya emniyet hissi çocuğun kabuğundan çıkıp mizacını ortaya koyabilmesi için gereklidir. Yalnız burada geçen “güven duygusu” çocuğun annesine, babasına ya da kendine güvenmesi değil içinin, benliğinin kendini güvende hissetmesi hâlidir. Bir başka deyişle çocuğun içinde bulunduğu ortamdan güven duymasıdır.

Çocuk Neyi Neden Yapar-1
Tanıtım
Her anne babanın canını sıkan sorunlardır; çocuğunun bir türlü tuvalet alışkanlığı kazanamaması, yemek yememesi, kardeşiyle kavga etmesi, inatçılığı, internet düşkünlüğü ve dahası...
Bir kısım anne baba, bu davranışların ne anlama geldiğini bildikleri için çocuklarını incitmeden sorunları çözerken, bir kısım anne baba ise sorunların çözümünde çaresiz kalarak çocukları ile bir ÇATIŞMAya girerler. Bu ÇATIŞMAlarda, hem kendilerini hem de çocuklarını yıpratırlar.
Pedagog Dr. Adem Güneş Çocuk Neyi Neden Yapar? İsimli kitabı, bir 'çocuk davranışları anlama rehberi' olarak hazırladı. Çocuk davranışlarının nedenlerini ve çözüm önerilerini yalın bir dille, ebeveynlerle paylaştı. Konu bitiminde verilen soru-cevaplarla da anne babaya; o davranışın nasıl ortaya çıktığını, çocuğun bu davranışı niçin sergilemiş olduğunu ve anne babanın nasıl bir yol izlemesi gerektiğini anlattı.
Oğlum neden yalan söylüyor olabilir?
Oğlum, geçen gün okulda arkadaşının kalemini almış. Bana, "Öğretmenim verdi bu kalemi" dedi. Arkadaşının annesiyle konuşunca, gerçekleri öğrendim. Oğlum neden yalan söylüyor?
Kendisini baskı altında hisseden çocuk, yalan söyler.
Çocuğa ihtiyacı olduğu halde kalem alınmıyor, okulda da öğretmen illa o kalemin getirilmesini istiyorsa, anne-baba da çocuğa, "Şimdi alırız, yarın alırız" diye uygulamada gecikmeye sebep oluyorsa, çocuk da kalemi olması adına kendince bir çözüm bulmuş olabilir.
Arkadaşının kalemini alarak ihtiyacını gidermeye çalışan çocuğa, anne evde sorsa, "Bu kalem kimin?" diye, bu çocuğun annesine "Arkadaşımdan bu kalemi izinsiz aldım" diyebilmesi için, annesi tarafından ne duygusal, ne de psikolojik baskı altında tutuluyor olması lazım.
Eğer çocuk annesinden gelecek bir şiddet veya tepkiyle karşılaşacağını tahmin ederse, o takdirde kendisini koruyabilmek için yalan söyleyecektir. Böylesi bir durum varsa sizden korkuyor demektir. İzinsiz aldığını söylediği zaman vereceğiniz tepkiden çekiniyor demektir. O takdirde, çocuğun yalan söylememesi için üstünde baskı olmaması lazım. Çocuk bugün kalem için yalan söylemeye başlarsa, yarın daha kötü şeyler için de yalan söyleyebilir.
Pedagog Dr. Güneş, Çocuk Neyi Neden Yapar? Kitabında temel pedagojik bilgilerle birlikte, kısa ve öz olarak olumsuz çocuk davranışlarının nedenlerini ve çözüm önerilerini sunuyor. Yalın bir dille ele alınan bu konuların tamamı, bütün anne-babaların sorunları arasında belki de...
Ve Pedagog Dr. Âdem Güneş, satırları arasında çocuk davranışlarının altında yatan nedene şöyle bir açıklama getiriyor:
"Çocuk kendini olduğu gibi kabul eden bir ebeveyn yanında değilse, içinde yaşadıklarını dışa vuramıyorsa veya kendini dışa vurduğu kadarlık kısmıyla dahi ciddiye alınmıyorsa, böylesi bir çocuk, düdüklü tencerenin ısınması ve patlamaya hazırlanması gibi bir durumdadır."
Çocuk eğitimine dair 'sıkça sorulan sorulara' cevap vermeye çalışan kitap, ebeveynlerin başucu kitabı olmayı hak ediyor. Kitap tam manasıyla, pratik bir bilgi kaynağı...
İçindekiler
Teşekkür 11
Önsöz 13
Çocuklarda Yeme Alışkanlığı 15
Gelişimsel İhtiyaçlara Gelince 18
Temel İhtiyaçlar Nelerdir? 19
Yeme Problemi 21
3Z Formülü Nedir? 22
Çocuğa Damak Tadı Sunmak Gerekir mi? 25
Televizyon İzlerken Çocuğa Yemek Yedirmek Doğru mu? 26
Ödül ve Ceza ile Yemek Yedirsek Olmaz mı? 26
Çocuklarda Uyku Düzeni 33
Hangi Sebeplerle Çocuk Uykuya Direnir? 34
Anne-Babanın Uyku Düzeni Çocuğa Tesir Eder mi? 37
Çocuklar Neden Gece Ağlayarak Uyanır? 37
Gece Terörü Yaşayan Çocuklara Nasıl Davranılmalı? 39
Sallayarak Uyutmak Doğru Bir Yöntem mi? 39
Çocuklarda Dil Gelişimi 45
Gecikmiş Konuşma Nedir? 46
Konuşma Gecikmesinde Anne-Babanın Rolü Nedir? 46
Çocuğun Yanlış Söylediği Kelimeyi Düzeltmek Doğru mu? 47
Televizyon İzlemek Çocuğun Dil Öğrenimini Hızlandırır mı? 48
Çocuğun Konuşmasının Gecikmesi Ne Anlama Gelir? 49
İkinci Dil Öğrenimi Nasıl Olmalıdır? 49
Çocuklarda Kaba ve Çirkin Sözler 55
Çocuklar Küfür İçeren Kelimeler Kullandığında Ceza Verilmeli mi? 56
Olumsuz Söz Kullanan Çocuklara Nasıl Yaklaşmalı? 56
Çocuklarda Hırçınlık ve Bağırtılar 63
Anne-Baba Ne Yapmalı? 64
Çocuğu Bağırmaya İten En Önemli Sebep Sindirilmesi mi? 64
Bağırmak Anne-Babadan Kalıtımla mı Geçer, Sonradan mı Öğrenilir? 65
Adım Adım Tuvalet Eğitimi 69
Tuvalet Eğitiminde Püf Noktalar Neler? 72
Anne Nasıl Davranmalı? 73
Tuvalet Alışkanlığı Kazanamayan Çocuk İçin Ne Zaman Pedagoga Başvurulur? 73
Çocuklarda Parmak Emme 81
Parmak Emme Alışkanlığına Nasıl Son Verilir? 82
Parmak Emme, Duygusal Yoksunluktan Kaynaklanıyorsa Ne Yapılmalı? 83
Çocuk ve Sütten Kesilme Süreci 89
Bu Dönemin Özellikleri Nelerdir? 90
Çocuğun Damak Zevkinin Gelişmesi, Emme Alışkanlığının Kesilmesinde Etkili Olur mu? 91
Emme Alışkanlığı Nasıl Bıraktırılır? 91
Çocuklarda Tırnak Yeme 99
Tırnak Yiyen Çocuğa Nasıl Yaklaşılmalı? 100
Tırnak Yemek, Alışkanlığa Dönüştüğünde Ne Yapılabilir? 101
Çocuklarda Korkular 105
Çocukluk Dönemi Korkuları Nelerdir? 106
Kardeş Kıskançlığı 113
Kardeş Kıskançlığını Hangi Davranışlar Tetikler? 113
Anne-Baba Ne Yapmalı? 115
Kardeşler Arası ÇATIŞMAlar Bazen Faydalıdır da...116
Kardeş Kavgalarında Ne Zaman Müdahale Edilmelidir? 116
Çocuklar ve İçe Kapanıklık 125
Çocuk Duyarlı mı, Ezilmiş mi? 126
İçe Kapanıklığın Sebepleri Nelerdir? 127
Anne-Baba Ne Yapmalı? 128
Çocuk ve Yalan 135
7 Yaşından Önce Söylenenler Yalan mı? 136
Çocukları Yalan Söylemeye Sevk Eden Nedir? 136
Yalan Nasıl Alışkanlığa Dönüşür? 138
Anne-Babalar Ne Yapmalı? 138
İzinsiz Eşya Getirme 145
7 Yaşından Küçük Çocukların Anne-Babaları Ne Yapmalı? 146
Çocukları İzinsiz Eşya Almaya İten Nedir? 147
İzinsiz Eşya Almanın Alışkanlığa Dönüşmemesi İçin Neye Dikkat Edilmeli? 148
Hareketli Çocuklar 155
Çocuğun Hiperaktif Olup Olmadığını Nasıl Anlarız? 158
Üstün Zekâlı Çocuklar ile Hiperaktifler Nasıl Ayrılır? 159
Hiperaktivite Nasıl Tedavi Edilir? 159
Hareketli Çocuk Aynı Zamanda Dikkati Dağınık Çocuk mudur? 160
Çocuklarda İnatçılık 167
Çocukla İnatlaşılırsa Ne Olur? 168
‘İnat Döneminin’ Kalıcı Hale Gelmemesi İçin Neye Dikkat Edilmeli? 169
Çocuk Her Şeyi İnatla Yaptırmayı Öğrendiyse, Çıkış Yolu Nasıl Olmalı? 170
Hırçınlık ve Vurma Alışkanlığı 177
Her Vurma Şiddet midir? 177
Çocuklarda Tik’ler 183
Hangi Sorunlar Tiki Tetikler? 184
Kimlerde Daha Sık Görülür? 184
Anne-Baba Ne Yapmalı? 184
Tik Başka Sorunları da Tetikler mi? 185
Teknoloji Bağımlılığı 189
Teknoloji Bağımlılığı Neden Çok Çabuk Yayılıyor? 190
Anne-Baba Ne Yapabilir? 191
‘Bilgiye Ulaşma Kültürü’ Nasıl Oluşturulur? 193
Çocuk İnternet Bağımlısı Olduysa Ne Yapılmalı? 194
Çocuklarda Kendini Tatmin Etme 201
Çocuklar Neden Kendini Tatmine Yönelir? 202
Kendi Kendine Geçer mi? 203
Çözüm Nedir? 203
Önsöz
Bir gün sanatçı bir dostum “Kitap okumaya hiç vaktim yok... Şöyle pratik çocuk eğitimi kitabı yazsanız da beş-on dakikalık fırsatlarda göz atarak bir şeyler öğrensek” demişti. Çocuk eğitimi ‘şöyle bir göz atarak’ öğrenilecek şey değildir aslında. Ancak, birçok anne-baba maalesef yoğun koşturmacalar içinde detaylı kitap okumaya fırsat bulamıyor.
İşte bu kitap temel pedagojik bilgileri içermesine rağmen, kısa ve öz olarak ele alındı. Ele alınan başlıklar hemen hemen bütün anne-babaların sorunları arasındaydı. Ki bilhassa da sıklıkla karşılaşılan bu sorunlardan seçmeye çalıştık konuları. Her konu bitiminde, soru-yorumlara da yer verildi ki, konunun anlaşılmasında kolaylık olsun. Çocuk eğitimine dair ‘sıkça sorulan sorulara’ cevap vermeye çalıştığımız bu kitap, ebeveynlerin başucu kitabı olmayı hak ediyor.
Uzman Pedagog Adem Güneş İstanbul, 2014
Çocuklarda Yeme Alışkanlığı
İhtiyaçların bir kısmı doğuştandır. Bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren kendini gösterir; ki bunlar, ‘temel’ ihtiyaçlardır. Doğan her çocukta şaşmaz bir aynılık içindedir, fıtrîdir. Bu ihtiyaçlar, onun yetişkin olma serüveninin temelini teşkil eder. Fıtrî ihtiyaçların karşılanmaması, insanın yaşama devam edemeyeceği anlamına gelir; ölüm ile sonuçlanır.
-Çocuklarda saldırgan davranışların birçoğu, ihtiyacın önündeki engelleri kaldırmak için masum davranışlardır
-Kişiliğin bir parçası haline dönüşmüş bir ihtiyaç karşılanmazsa, insanda bir gerilim hali oluşur.
-Gelişimsel ihtiyaçlar, çocuğun yaşı ilerledikçe, belli dönemlere eriştikçe ‘fıtrî’ olarak ortaya çıkar.
-Yemek yemek temel bir ihtiyaçtır, ebeveynler bu temel ihtiyacı yanlış davranışlarla sorunlu hale getirmemelidir.
-Aşırı tat, tuz ve acı gıdalarla tat sınırı aşılmış yemeğe alıştırılan çocuklarda yeme bozuklukları sık görülür.
-Yeme sorunları anlık bulunan çözümlerle çözülmemelidir.
Çocuklarda Uyku Düzeni
Uyku, direnilmesi zor bir ihtiyaç halidir. Öyle ki, açlığa dayanılır, uykusuzluğa direnilemez! İster çocuk olsun ister yetişkin, uykusuzluğa tahammül edemez. Böyle olduğu halde birçok ebeveyn çocuklarının geç uyuduklarından, sabah uyanmadıklarından yakınır. Burada bilinmesi gereken en önemli ayrıntı; ebeveynler çocuklarını uyutmaya zorladıkça çocuklarının direnecekleridir. Zira zorla uyku olmaz!
-Çocuk güncel yaşamda ebeveyni ile duygusal doyuma erişmedikçe, uykuya karşı direnç gösterir.
-Erken ya da geç uyuması için zorlanan çocuk, uykusu olsa da uyumamak için direnç gösterir
-Uyumamak üzere ağlayan çocukların ya duygusal ya da fiziksel ihtiyacı giderilmemiştir.
-Çocuk annesinin yatağından kademeli şekilde ayrılırsa kendi odasına geçişi, daha kolay olur.
-Gece teröründe çözüm, anne-çocuk bağlanmasıdır.
Çocuklarda Dil Gelişim
Çocuklarda dil ‘edinimi’ doğdukları andan itibaren başlar. Daha birkaç günlük çocuk, işittiği her bir sesi, hafızasına kaydeder. Benzer sesler duydukça kendi de o sesleri çıkartmak için çaba harcar. Çocuğun dil ediniminde iki hafızası vardır. Birincisi; pasif hafıza ki, her duyulan sözcük buraya kaydolur. Pasif hafızaya kaydolan sözcükler 6 ay boyunca kullanılmaya devam edilirse, bu kayıtlar ‘aktif hafıza’ya aktarılır.
-Dil öğrenme, işitmenin devamıdır.
-Konuşma çabasıyla dalga geçilen çocuklarda konuşma bozuklukları daha sık görülür.
-Televizyon, dil gelişimini ilerletmek yerine, geriletir. İletişim diyalog halinde olursa dil gelişimine katkı sağlar, ki televizyon monolog bir iletişim aracıdır.
-İki dil öğrenecek olan çocuklarda ana dilin annenin konuştuğu dil olması, öğrenilecek yabancı dilin de babanın dili olması çift dil öğrenmeye katkı sağlar.
Çocuklarda Kaba ve Çirkin Sözler
Çocuk yetişkinliğe doğru yolculuk yaparken, farklı kişiler, farklı davranışlar ve farklı alışkanlıklarla tanışacaktır. Çocuk olmanın da gereği olarak, her karşılaştığı yeniliği pratiğe geçirmekten de büyük bir haz duyacaktır. Çocuğun yeni kelimeler öğrenmekten çok mutlu olduğu okul öncesi dönemde, zaman zaman ‘argo’ kelimeler veya ‘çirkin/küfür/kaba’ içerikli kelimeler de kendi kelime dağarcığına dokunuverir. Panik yapmamak gerekir, çünkü çocuk kullandığı argo veya kötü sözlerin içeriğini bilerek değil, yeni yeni duyuyor olmanın heyecanı ile kullanır.
-Kaba ve argo kelimeler kullanan çocuğa kızmak, azarlamak, dövmek çözüm değildir. Bunun verdiği tepkisellik sorunu daha derinleştirir.
-Çocuk, kızgınlık ve üzüntü anında hangi kelimeyi kullanacağını bilirse, argo kelimelere başvurmak zorunda kalmaz.
-Anne-babalar, çocukların kullandığı kaba ve çirkin söze değil, bu sözün nereden öğrenildiğine odaklanmalıdır.
Çocuklarda Hırçınlık ve Bağırtılar
Çocuk içinde biriktirdiği negatif ya da pozitif hisleri sözel olarak dışarı çıkartamıyorsa bu noktada sorunlar başlar. Kendini ifade edemeyen çocuk agresiftir, hırçındır, duygusal ve mızmızdır. “Gözünün üzerinde kaşın var” dense; ya ağlamaya, ya da saldırmaya hazırdır. Konuşarak kendini ifade edemeyen çocuk, ağlamayı ya da bağırmayı bir çıkış yolu olarak görür.
-Çocuk ancak kendini varolduğu hali ile kabul eden bir ebeveyn yanında sakindir.
Adım Adım Tuvalet Eğitimi
Tuvalet eğitimi özellikle annelerin en can sıkıcı konusudur. Bilinmesi gereken birkaç noktaya dikkat edildiğinde, tuvalet eğitimi can sıkıcı olmaktan çıkıp, çok keyif verici birkaç günlük eğitime dönüşebilir. Küçük bir çocuk için alt ıslatmanın bir haz ve keyif hali olduğunu gözden kaçırmamak en önemli husustur. Çocuk sıkışmış, zorda kalmış ve idrar yolu tam da dolu olduğu bir sırada rahatlamak için bırakır kendini.
-İdrar yollarındaki kasları kullanma becerisi gözlemlenen çocuklarda tuvalet eğitimi başlayabilir.
-Tuvalet eğitiminin ilk adımı çocuğun ıslaklığı hissetmesini sağlamaktır.
-Tuvalet eğitiminin neden gerektiğini anlaması, çocuğun bu alışkanlığı kazanmasını kolaylaştırır
Çocuklarda Parmak Emme
0-2 yaş, emme refleksinin zirve olduğu bir dönemdir. Çocuk normalde 2 sene boyunca devam eden emme refleksine karşılık olan anne göğsünü bulamadıysa, başka bir şey emmek zorundadır. Elini ağzına alır, parmağını emmeye alışır. Ağzına emzik verilse, emziğe alışır. Eğer çocuk anne sütünü erken dönemde bıraktıysa, o takdirde yeni emdiği şeyi ileriki yaşlara doğru bir alışkanlık olarak götürür.
-Çocuk üzerinde baskı varsa, huzursuz bir atmosferdeyse, kaygı ve korku içindeyse parmağını ağzına sokarak kendisini güvende hisseder.
-4 yaşından sonraki parmak emmeler, duygusal yoksunluğun işaretidir.
-Çocuk ile anne arasında bir bağlanma sorunu olduğunda çocuk parmak emmeye yönelir
Çocuk ve Sütten Kesilme Süreci
Annelerin en çok zorlandıkları konulardan bir diğeri de sütten kesmedir. Anne ile bebek arasında, emzirme döneminde büyük bir ilişki başlar. Bu ilişkinin adı ‘güvenli bağlanma’dır. Annesini doya doya emen, her ihtiyaç duyduğunda annesini yanında bulan ve annesiyle sarmaş dolaş yatan bir çocuk ancak annesine doyar.
-Çocuklarda emme refleksi 24 aydır.
-Çocuk, anne göğsünden kademeli olarak ayrılmalıdır.
-Annesinin ihtiyaçlarını karşılayacağından emin olan çocuk, 24. aydan sonra emme alışkanlığından zorluk çıkarmadan vazgeçer.
Çocuklarda Tırnak Yeme
Bir çocuğun tırnağını ya da parmağını emmesi eğer 2 yaş öncesindeki döneme denk geliyorsa, bu, emme dönemindeki eksikliğin gideriliyor olduğu anlamına gelir. Eğer çocuk 2 yaşından önce anne sütünü bırakmışsa, emme refleksini tamamlayamadığından dolayı elini ağzına götürür. Veyahut taklit döneminin gereği olarak, çocuğun yanında tırnak yiyen bir yetişkin varsa, çocuk da tırnaklarını yemeğe başlayabilir. Hatta elini keyifli bir şekilde ağzına alıyorsa, bu da bir alışkanlığın belirtisidir.
-Emme dönemini tamamlamış olan bir çocukta tırnak yeme, güven yoksunluğunun dışa vurumu olarak ortaya çıkar.
-Çocuk sosyal yaşamda kendi gibi olmayı becerdiğini ve bu haliyle kimseler tarafından eleştirilmediğini fark ettiğinde tırnak yemeyi kendiliğinden bırakır.
Çocuklarda Korkular
Korku, her insanda potansiyel olarak varolan, yaşamın devamlılığı için gerekli olan istemsiz savunma davranışıdır. Korku, insanın yaşam ile uyum sağlamasını, sosyal hayat içinde yer almasını sağlayan, doğal bir duygu durumudur. Sorun olan korkular, bu doğal sınırların aşılmış olmasıdır. Bir başka deyişle ‘korku eşiğinin’ yükselmiş olması halidir.
-Çocuklar belli yaşlarda, duygusal ve zihinsel gelişimin bir gereği olarak korku dönemi yaşayabilir. Bu normaldir.
-Gerçekçi ve soğukkanlı bir ebeveynin yanındaki çocuk, korkularını daha kolay; duygusal ve kaygılı bir ebeveynin yanındaki çocuk ise bu dönemi daha zor atlatır.
Kardeş Kıskançlığı
Kıskançlık duygusu, her insanın yaradılışında vardır. Bu duygunun varlığı, kişinin gelişiminde etkili olduğu kadar, aşırı uyarılmış olması halinde de yaşamı zora sokar. Hele ki bu bir çocuksa daha da zorlaşır yaşam...
-Kıskançlığı anormal hale getiren en önemli sebep anne-baba tutumlarıdır
-Kardeş kıskançlığını oluşturmak istemeyen ebeveynler kardeşler arası ilişkilerde gerçekçi ve doğal olmalı.
-Belirli bir düzeyde, kardeşler arasındaki ÇATIŞMAlar iletişim yeteneklerini geliştirir, problem çözme becerilerini artırır.
-Kardeş kavgasında asıl olan kimin haksız ya da haklı olduğunu bulmak değil; hangi davranışın doğru olup olmadığına karar vermektir.
-Ebeveynler, kardeşler arasında yol gösterici olmalı.
Çocuklar ve İçe Kapanıklık
Bir çocuk mizacına uygun bir yaşam sürüyorsa, sükûnet içindedir ve genellikle sosyaldir. Böylesi bir çocuk olaylara birdenbire atılmaz, reaksiyon göstermez. Önce etrafını gözler, çevresini tanır, kendisini emniyette hissettikten sonra ortama dâhil olur
-Mizacına uygun bir yaşam süren çocuk, sükûnet içindedir ve sosyaldir
-Annesinden duygusal olarak beslenemeyen çocuk; ya agresif olur, ÇATIŞMAcıdır ya da içe dönük ve mutsuzdur.
-İçe kapanık çocukların ortak özellikleri, duygu ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşamamalarıdır.
Çocuk ve Yalan
İnsanın üç farklı dünyası vardır: (1) Uyku ve rüya dünyası, (2) Hayal dünyası, (3) Gerçek dünya. Sağlıklı bir yetişkinde, bu üç dünya birbirinden net ve kesin çizgilerle ayrılmıştır. Hiçbir yetişkin hayal kurduğu bir şeyi, gerçekmiş gibi anlatmaz. Oysa ilk 7 yaş dönemindeki çocuklar bu üç dünyayı birbirinden ayırt edemez. Onlar için rüya ile gerçek arasında bir fark yoktur. Ya da hayal dünyası, tıpkı gerçek dünya gibidir.
-Yalan, insan fıtratının değil; korkunun, kaygının ürünüdür.
-Yalanı yakalanmak üzere peşinden gidilen çocuk, yalan söylemekte ustalık kazanır
İzinsiz Eşya Getirme
7 yaş grubundan küçük çocuklar için başkasının malı diye bir şey yoktur. Çocuğun çevresindeki her şey, çocuğundur. Üçüncü bir şahsa ait bir şey yoktur. O yüzden çocuk, okuldaki oyuncakları, arkadaşının eşyalarını çok rahatlıkla alır, cebine koyar ve getirir. Çocuk okuldan alıp getirdiği oyuncağı ne çalma niyeti ile alır, ne de başkasının malına el koyma niyeti ile cebine koyar.
-‘Çalma hastalığı’ ile çocukluk döneminde görülen izinsiz eşya alma aynı şey değildir.
-Çocuğu izinsiz eşya almaya iten en önemli sebeplerden biri, ilgisizliktir.
-Çocuğun kişilik haklarına saygı gösterilirse, o da başkalarınınkine göstermeyi öğrenir.
-Yetişkinlik döneminde çalma, bir kişilik probleminin habercisidir.
Hareketli Çocuklar
Çocukta huzursuzluk hali varsa, bu huzursuzluk fiziğe de yansır. Çocuğun eklemlerine yansır. Eli-kolu hızlanır, omuzları kımıldamaya başlar, ayakları kımıldamaya başlar, sağa-sola doğru sallanmaya başlar... Öncelikle bu huzursuzluğa sebep olan unsurların tek tek tespit edilmesi gerekir
-Çocuğa ‘ekstra dürtü’ veren bir ortam sunulursa, çocuk hareketlenir
-Çocuğun biyolojik ritmi bozulmuşsa, bozulmuş olan o ritim de çocuğa dürtü verir ve çocuğu hızlandırır.
-Duygusal yoksunluk yaşayan çocuklar, hiperaktif gibi, hızlı hareket etmeye başlarlar
-Çocuk hareketlenmeye başladığında beraberinde bir sorun daha çıkar: dikkat eksikliği
-Dikkat eksikliği öğrenme güçlüğünü oluşturur.
Çocuklarda İnatçılık
Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Çocuk 2 yaşından sonra anormalleşmez, normalleşir. 2 yaşına kadar bütün ihtiyaçlarını annesiyle gideren bir çocuk, annesiyle ruhsal bir sekine dönemi yaşadıktan sonra, sanki bir uykudan uyanır ve insan olma yolunda adımlar, “Ben yapacağım” demeye başlar.
-‘Ben gelişim’ döneminde, çocuğun yapmak istediği şeylere izin verilirse, kişilik gelişiminde olumlu tesirler oluşur.
-Çocuk, yaşamda engellerle karşılaştıkça güçlenir; engellendikçe agresifleşir.
-Çocuk engelleri şiddet kullanarak aşmayı alışkanlık hali getirmeye başlarsa, bu, ileriki dönem için davranış bozukluğuna sebep olur.
Hırçınlık ve Vurma Alışkanlığı
Çocuklar genellikle kendilerini ifade edemediklerinde vurma davranışı gösterirler. Arzu ettikleri şeye erişememek, anne-babayı kendine yöneltememek, içlerinde sevgi ihtiyacı kaldığı halde ebeveynine ulaşamamak çocukların vurma davranışlarının ortaya çıkmasında etkilidir.
-Çocuklar genellikle kendilerini ifade edemediklerinde vurma davranışı gösterirler.
Çocuklarda Tik’ler
Tik istemsiz kas kasılmasıdır. Çocuğun istemeden bir kasının sürekli olarak aynı periyot ve aynı zaman dilimi içerisinde kasılıp bırakılıyor olmasıdır. Bir insanın üzerinde baskılar artmaya başladığında, bu insandaki ilk fiziksel reaksiyonların göz kırpmalar, kaş kaldırmalar, dudak ısırmalar gibi kafasıyla, vücuduyla alâkalı birtakım fizyolojik tepkiler olduğu görülür. Ne kadar baskı artar ve çocuk ne kadar işin içerisinden çıkamaz ise kaşı, gözü, dudakları, vs. o kadar çok hareket etmeye başlar.
-Tik’lerin kaynağı gerginliktir.
-Çocuğu gerginliğe iten sebep bulunmadıkça, tik de ortadan kalkmayacaktır.
-Müdahale edilmediği takdirde tikler kronik seyir gösterebilir.
Teknoloji Bağımlılığı
Alkol ve uyuşturucu gibi madde bağımlılıklarının yanında bilgisayar, cep telefonu, internet gibi teknolojik gereçlerin de bağımlılığa dönüştüğü bir yüzyılda yaşıyoruz. Özellikle, aile içi iletişimin zayıf olduğu ortamlarda yetişen çocukların böylesi bağımlılığa düşme riskinin oldukça yüksek olduğunu görüyoruz. Aile içinde bir bireyin, teknolojik gereçlerden birine bağımlılık kazanması ailenin diğer bireylerini anında etkiliyor.
-Teknolojik gereçler, zayıf aile bağı olan çocuklarda daha çok bağımlılık yapmaktadır.
-Teknoloji, bir oyun değil bilgiye ulaşma aracı olarak tanımlanmalıdır.
-Çocuk teknoloji ile düşman değil, onunla dost yetiştirilmelidir.
-İnternet kullanımında ailenin sloganı, “Kullan, işini hallet, çık” olmalı.
Çocuklarda Kendini Tatmin Etme
Henüz ön ergenliğe erişmemiş bir çocuğun kendi bedenine yönelmesini cinsel tatmin olarak göremeyiz. Genellikle erken yaşlarda, bir şekli ile çocuklar kendi bedenlerini keşfedebiliyorlar. Cinsellik olmayan, fakat tıpkı bir tatlı kaşınma şeklinde kendi genital bölgelerine yoğunlaşabiliyorlar. Günümüzde oldukça sık rastlanılan bu çocuk davranışını, cinsellikle bağdaştırmak çocuğa yapılacak bir haksızlık olur.
-Kendini tatminde en belirgin sebep, çocuğun anne ile bağlanmasındaki problemlerdir.
-Çocuk mastürbasyonu vaktinde önlenmez ise kalıcılık gösterir.
-Böylesi bir alışkanlığın terki, 6 ayı bulan, ‘haz değiştirme ve davranış unutma süreci’ni kapsar
-Sorunun çözümü, anne ile çocuk arasındaki yeniden bağlanmayla gerçekleşir.

Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Birçok anne baba onlarca kitabı uzun uzadıya okumak yerine; çocuk eğitiminin temelini oluşturan, kısa, öz, uygulanabilir bilgilere "kolayca" erişme ihtiyacı hisseder... Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural, tam da bu ihtiyaca yönelik olarak, "olmazsa olmaz" konuların özeti şekilde hazırlandı… "Güvenli bağlanma"dan "dikkat dağınıklığı"na, "sahte benlik" oluşumundan "duyarsızlığa", "mahcubiyet" kavramından "minnet duygusu"na kadar, her yetişkinin bilmesi gereken çocuk eğitimine dair 100 temel kural bir araya getirildi.
Kızmadan, ÇATIŞMAdan, dost olarak çocuk yetiştirmek mümkün... Utandırmadan, mahcup etmeden, çocuğa saygın bir kişilik kazandırmak hayal değil...
İçindekiler
GİRİŞ 11
1 Hiçbir çocuk davranış bozukluğuyla dünyaya gelmez 14
2 Çocuğun kendisine benzemesinden keyif almak bir ebeveynlik yanılgısıdır 16
3 Ebeveyni tarafından duyulabilen çocuk mutlu çocuktur 18
4 En başarısız çocuk yapacağı işleri birine göstermek için yapan çocuktur 20
5 İnatçı çocuk yoktur, engellenen çocuk vardır 22
6 Çocuğa yapılacak en büyük iyilik, yavaşlığı korumaktır 24
7 Çocukluğunda doyasıya ağlamasına izin verilmemiş kişiler, yetişkinliklerinde doyasıya gülemezler 26
8 Aile bütünlüğüne zarar veren üç etken: akıllı telefonlar, televizyon, ev ödevleri 28
9 Aşağılanmışlık, değersizlik hissinin dışavurumudur 30
10 Aşağılanan çocuklar aşağılandıkları için değil, aşağılık olduklarına inandıkları için üzülür 32
11 Çocuk aşağılandıkça iki insani hissini yitirir: mahcubiyet ve utanma duygusu 34
12 Çocuk annesini sevmeyen babasını ancak korkuyla sever 36
13 Çocuklarda ebeveyn bağımlılığı bir doyamama halidir 38
14 Bağımlılık ilişkisinde bağımlı olandan çok bağımlı olunan bağımlıdır 40
15 Çocuğun derin sessizliği yetişkinlere ‘ne kadar da akıllı uslu çocuk’ dedirtmemelidir 42
16 Her çocuk özeldir 44
17 Ebeveynlikte ölçü eşitlik değil adalet olmalıdır 46
18 Mükemmel çocuk yoktur, kendisi gibi olmasına izin verilmiş mutlu çocuk vardır 48
19 Hareketli çocuk, gelişen çocuktur 50
20 Duyarlılık eğitimi olmadan davranış eğitimi olmaz 52
21 Ruhen sağlıklı çocuk, takdir beklentisi olmayan çocuktur 54
22 Çocuk insanı iyi eder 56
23 Çocuk ‘kendi eşyasına’ değer vermeyi değil ‘eşyaya değer vermeyi’ öğrenmelidir 58
24 Çocuk onu seven kişi ile değil, kendi sevdiği kişi ile dostluk kurar 60
25 Yılışıklık, şımarıklık değil, çocuğun sevilme çabasıdır 62
26 Şımarıklık aşırı sevgiden kaynaklanan ne yapacağını bilememe davranışıdır 64
27 Çocuk şiddete uğradıkça terbiye olmaz, yılışır 66
28 Çocuk anne babasının kendisine ne söylediğini unutabilir ama ne hissettirdiğini unutmaz 68
29 Dikkat yoğunluğu kazandırmak, çocuğun değil yetişkinin becerisidir 70
30 Çocuğun oyuncak sayısı arttıkça dikkat dağınıklığı artar 72
31 Duygusal gelişiminin en önemli özelliği ‘koşulsuzluktur’ 74
32 Çocuk kendini dinleyen bir ebeveynin yanında yetişiyorsa duygusal güçlüdür 76
33 Çocuk ancak birlikte karar alınmışsa yapılan işten mutlu olur 78
34 Ebeveynlik ancak ruhta ‘sekine’ duyuldukça keyif alınan bir haldir 80
35 Ebeveyn olmanın en zor yanı, çocuğun minik hatalarını tebessümle karşılayabilmekte gizlidir 82
36 Eğitim evde, gelişim sokakta olur 84
37 Ruhen doyabilmek ruhen duyabilmekle mümkündür 86
38 Çocuk eğitiminde yönetmek değil rehberlik etmek esastır 88
39 Kendinde değersizlik hissi taşıyan ebeveynler çocuklarına yetersizlik hissi verir 90
40 Cezanın kaybettirdikleri yanında kazandırdıklarının kıymeti yoktur 92
41 İçtenleşmeyen davranış, edinilmiş davranış sayılmaz 94
42 Duyguları ceza ile bastırılan kişiler ya agresif olur ya depresif 96
43 Çocuğa verilebilecek en ağır ceza ona küsmektir 98
44 Ceza ödeşmişlik duygusu oluşturur 100
45 Bir kişinin yanında diğer kişiyi ödüllendirmek, ödüllendirilmeyen kişiyi cezalandırmak demektir 102
46 İnsanı bunalıma düşüren şey olaylara yüklediği anlamdır 104
47 Ebeveynlik çocuğun iç kılavuzunun sesine kulak vermeyi gerektirir 106
48 Çocuğun kişilik kazanması için iç kılavuzunun yönelişlerine saygı göstermek gerekir 108
49 Çocuğun kişiliği duygularına eşlik edildikçe güçlenir 110
50 Çocuk anneden duyarlılığı, babadan kararlılığı öğrenir 112
51 Çocuğun ihtiyacı olmayan şeyler ihtiyaca dönüştürüldükçe bağımlılık başlar 114
52 Doğruyu söylemek ayrı, çocuğa tesir edebilmek ayrıdır 116
53 Çok bilen ebeveynlerin çocukları duygusal zayıf, mütevazı anne babaların çocukları duygusal güçlüdür 118
54 Ebeveynleri çocuklarına karşı sert olmaya iten en güçlü yanılgı ‘yüz verirsem şımarık olur’ yanılgısıdır 120
55 El âlem için çocuk yetiştirilmez 122
56 Yaptığı fedakârlıklardan sıkça bahseden ebeveynlerin, ‘minnet duygusu’ ile ezilmiş çocukları olur 124
57 Ebeveynler genellikle ‘bencil’ değil ‘benmerkezci’ bir eğilimdedirler 126
58 Benmerkezci ebeveynin çocuğuna ilgisi kendi ihtiyaçlarının yoksunluğu kadardır 128
59 Benmerkezci ebeveynler çocuklarının kendi kontrollerinden çıkmasını saygısızlık olarak değerlendirir 130
60 Çocuk kendisine yapabilme fırsatı verildikçe başarılı olur 132
61 Çocuğun ihtiyacı olan şey, yapabildiğini görmektir 134
62 Her an denetlendiği hissiyle davranışlarını kontrol eden çocuklarda sahte benlik oluşur 136
63 Duyarlı ebeveyn çocuğunda aşağılanma ve minnet duygusu oluşturmaz 138
64 Çocuk, ebeveyninden aldığı koşulsuz sevgi kadar sevmeyi öğrenebilir 140
65 Baba yoksunluğuyla büyüyen çocuklar aile ve eş sorumluluğu almakta zorlanırlar 142
66 Anne yoksunluğu veya ihmali çocukta duyarsızlığa yol açar 144
67 Anne babanın çocuğuna bırakacağı en büyük miras problem çözme yeteneğidir 146
68 Çocuğuna söz geçiremeyen ebeveyn, genellikle itibar kaybetmiş ebeveyndir 148
69 Ağaçta bir anormallik varsa köklerine bakmak gerekir 150
70 Övüngen anne babaların çocuklarında ebeveyn bağımlılığı ve kaygı görülür 152
71 Sürekli övünen bir ebeveyn çocuğuna ulaşmakta zorluk çeker 154
72 Narsist ebeveynlerin çocukları duyarsız olacaktır 156
73 İhtiyacı olmadığı halde çocuğa destek vermek onu engellemektir 158
74 Sadece insana değil eşyaya ve hayvana da saygılı davranan ebeveynin çocuğu vefalı olur 160
75 Çocuğa sunulan imkânlar ebeveynin varlığı kadar değil çocuğun ihtiyaçları kadar olmalıdır 162
76 Çocuk oyuncakla değil ebeveyniyle oynadıkça mutlu olur 164
77 Anne babasının yaşam öyküsünü bilmeyen çocuğu öykü kitaplarıyla oyalamak yersizdir 166
78 En zayıf ebeveyn, çocuğun ağlamasına dahi izin vermeyendir 168
79 En güçlü ebeveyn, çocuğunun duygularına eşlik edebilendir 170
80 Çocuğa değerliligini hissettirmek onun yaratılıştan hakkıdır 172
81 Ebeveynlik çocukla baş edebilme becerisi kazanmak değil çocuğa kendisiyle baş edebilme becerisi kazandırmaktır 174
82 Ebeveynin görevi çocuğunun kalbini istirahat ettirmektir 176
83 Duyguları denetlenen çocuklar kişilik kaybı yaşar 178
84 Çocuğu aşağılamanın en etkin yolu ona yokmuş gibi davranmaktır 180
85 Çocukta yaşama sevincini yok eden en baskın his, değersizlik hissidir 182
86 Çocuğu aşağılamanın en acıtıcı yolu onu kalabalıkta cezalandırmaktır 184
87 Çocuk annesine güven duyabildiği kadar hayata güven duyar 186
88 Çocukluğunu annesinin kucağında, babasının omuzlarında geçiren çocuk güven duygusu içindeki çocuktur 188
89 Çocuk ancak kendini güvende hissettiği kişinin yanında yanlışlarını düzeltmeye cesaret eder 190
90 Hızlı ve kelimeleri yutarak konuşma, özenle dinlenilmemiş çocukların davranışıdır 192
91 Kaygısız mutluluk sadece çocukluk döneminin ürünüdür 194
92 Çocuk eğitiminin ana amacı çocuğa uyum becerisi kazandırmaktır 196
93 Çocuğun kişiliğinin zarara uğraması şiddetten dolayı değil, şiddet uygulayan kişiyle yaşamına devam etmek zorunda kalmasındandır 198
94 Çocuğun doğruyu söyleyememesi üzerindeki baskının varlığını ispat eder 200
95 Sen dili çocukta suçluluk duygusu oluşturur 202
96 Yetişkin yetersizliğinin ilk kurbanı çocuktur 204
97 Baskı ve zorlama altındaki kız çocukları, fıtrat karmaşası yaşar 206
98 Ebeveynin kendi çocukluk dönemi yoksunluklarını çocuğu ile gidermeye çalışması duygusal yanılgıdan ibarettir 208
99 Sürekli anne baba kavgasıyla büyüyen çocuklar duygusal tükenmişliğe düşer 210
100 Hataları tebessümle karşılamak çocuğa hatasını düzeltme fırsatı verir 212
Önsöz
Bir aile ziyaretinde buzdolabının üzerinde küçük kâğıtlara yazılmış notlar gördüm…
“Okuyabilir miyim?” diye izin isteyip birkaç tanesine göz attım…
Notların birinde “Hiçbir çocuk davranış bozukluğu ile dünyaya gelmez” yazıyordu, bir diğerinde “Minnet duygusu, çocuğu edilgen hale getirir” diye not düşülmüştü…
Ev sahibi beyefendi, “Bu notlardan evin her yanında var” diyerek çocuk odasına davet etti beni…
Kapının girişinde “Aziz Misafirler” yazıyordu… Gardırobu üzerine “Çocuk sevildiği kadar sevebilir” yazılmıştı…
Çocuk eğitimine dair uzun uzadıya yazılmış kitaplar anne babaların farkındalığını artırsa da onları sürekli dinç tutacak, kısa, özlü sözlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Belki okunan onlarca kitap akılda kalmaz, ancak bir söz, bir yaşamı değiştirecek kadar tesir edebilir insana…
Bu kitapta çok söz söylemek değildi amacımız… Az söylemek fakat özü söylemekti…
Onlarca pedagoji kitabının özetini birkaç satırda sunmaya gayret ettik…
Bazen bir satır bilgiyi, on sayfalık derinlikten çıkardık… Bazen kendi uzmanlığımızın yıllar süren birikiminin özetini bir satıra sığdırmaya çalıştık…
Bu eserin ortaya çıkmasında birçok kişinin emeği var…
Timaş Yayın Yönetmeni İhsan Sönmez Bey, kitabın mizanpajından kapağına kadar her aşamada entelektüel birikimlerini esirgemedi…
Sevgili Seval Akbıyık Hanımefendi, eserle öyle bütünleşti ki, gece gündüz bu kitapla birlikteydi… Anne babalara bir eser daha sunabilmek adına fedakârlığının sınırlarını zorladı…
Hiçbir kitabımızda desteğini hiç esirgemeyen, “Anne babaların bu konuları bilmeye ihtiyacı var” diye kendi anneliğinden de destek alan değerli Tuba Kabacaoğlu Hanımefendi bu eserde de bizi hiç yalnız bırakmadı…
Çocuğa karşı duyarlılığı bir yaşam tarzı haline getiren, edindiği bilgileri anne babalarla paylama heyecanı duyan değerli Gonca Anıl Hanımefendi de bu kitabın perde arkasındaki emek verenlerindendi…
Mizanpajından baskısına, pazarlamasından yayın toplantılarına kadar bu eserin oluşmasında samimi desteklerini hep yanımda hissettiğim sevgili Timaş ailesine kalben teşekkür etmeyi borç kabul ediyorum…
Umarım, bu eser bir çırpıda okunup bitmez… madde madde ezberlenir… duvar yazılarına dönüşür… buzdolaplarında, araçlarda, ajandalarda birer etikete dönüşür…
Ve umarım, bu eserlerle ülkemizdeki yetişkinler çocuğa dost olmanın da ötesinde çocuğun dostluğunu kazanmış olmanın mutluluğuna erişirler…
1.HİÇBİR ÇOCUK DAVRANIŞ BOZUKLUĞUYLA DÜNYAYA GELMEZ
2.ÇOCUĞUN KENDİSİNE BENZEMESİNDEN KEYİF ALMAK BİR EBEVEYNLİK YANILGISIDIR
3.EBEVEYNİ TARAFINDAN DUYULABİLEN ÇOCUK MUTLU ÇOCUKTUR
4.EN BAŞARISIZ ÇOCUK YAPACAĞI İŞLERİ BİRİNE GÖSTERMEK İÇİN YAPAN ÇOCUKTUR
4.İNATÇI ÇOCUK YOKTUR, ENGELLENEN ÇOCUK VARDIR
5.ÇOCUĞA YAPILACAK EN BÜYÜK İYİLİK, YAVAŞLIĞI KORUMAKTIR
6.ÇOCUKLUĞUNDA DOYASIYA AĞLAMASINA İZİN VERİLMEMİŞ KİŞİLER, YETİŞKİNLİKLERİNDE DOYASIYA GÜLEMEZLER
7.AİLE BÜTÜNLÜĞÜNE ZARAR VEREN ÜÇ ETKEN: AKILLI TELEFONLAR, TELEVİZYON, EV ÖDEVLERİ
8.AŞAĞILANMIŞLIK, DEĞERSİZLİK HİSSİNİN DIŞAVURUMUDUR
9.AŞAĞILANAN ÇOCUKLAR AŞAĞILANDIKLARI İÇİN DEĞİL, AŞAĞILIK OLDUKLARINA İNANDIKLARI İÇİN ÜZÜLÜR……
10.ÇOCUK AŞAĞILANDIKÇA İKİ İNSANİ HİSSİNİ YİTİRİR: MAHCUBİYET VE UTANMA DUYGUSU
11.ÇOCUK ANNESİNİ SEVMEYEN BABASINI ANCAK KORKUYLA SEVER
12.ÇOCUKLARDA EBEVEYN BAĞIMLILIĞI BİR DOYAMAMA HALİDİR
13.BAĞIMLILIK İLİŞKİSİNDE BAĞIMLI OLANDAN ÇOK BAĞIMLI OLUNAN BAĞIMLIDIR
15.ÇOCUĞUN DERİN SESSİZLİĞİ YETİŞKİNLERE ‘NE KADAR DA AKILLI USLU ÇOCUK’ DEDİRTMEMELİDİR
16.HER ÇOCUK ÖZELDİR
17.EBEVEYNLİKTE ÖLÇÜ EŞİTLİK DEĞİL ADALET OLMALIDIR
18.MÜKEMMEL ÇOCUK YOKTUR, KENDİSİ GİBİ OLMASINA İZİN VERİLMİŞ MUTLU ÇOCUK VARDIR
19.HAREKETLİ ÇOCUK, GELİŞEN ÇOCUKTUR
20.DUYARLILIK EĞİTİMİ OLMADAN DAVRANIŞ EĞİTİMİ OLMAZ
21.RUHEN SAĞLIKLI ÇOCUK, TAKDİR BEKLENTİSİ OLMAYAN ÇOCUKTUR
22.ÇOCUK İNSANI İYİ EDER
23.ÇOCUK ‘KENDİ EŞYASINA’ DEĞER VERMEYİ DEĞİL ‘EŞYAYA DEĞER VERMEYİ’ ÖĞRENMELİDİR
24.ÇOCUK ONU SEVEN KİŞİ İLE DEĞİL, KENDİ SEVDİĞİ KİŞİ İLE DOSTLUK KURAR
25.YILIŞIKLIK, ŞIMARIKLIK DEĞİL, ÇOCUĞUN SEVİLME ÇABASIDIR
26.ŞIMARIKLIK AŞIRI SEVGİDEN KAYNAKLANAN NE YAPACAĞINI BİLEMEME DAVRANIŞIDIR
27.ÇOCUK ŞİDDETE UĞRADIKÇA TERBİYE OLMAZ, YILIŞIR
28.ÇOCUK ANNE BABASININ KENDİSİNE NE SÖYLEDİĞİNİ UNUTABİLİR AMA NE HİSSETTİRDİĞİNİ UNUTMAZ
29.DİKKAT YOĞUNLUĞU KAZANDIRMAK, ÇOCUĞUN DEĞİL YETİŞKİNİN BECERİSİDİR
30.ÇOCUĞUN OYUNCAK SAYISI ARTTIKÇA DİKKAT DAĞINIKLIĞI ARTAR
31.DUYGUSAL GELİŞİMİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ ‘KOŞULSUZLUKTUR’
32.ÇOCUK KENDİNİ DİNLEYEN BİR EBEVEYNİN YANINDA YETİŞİYORSA DUYGUSAL GÜÇLÜDÜR
33.ÇOCUK ANCAK BİRLİKTE KARAR ALINMIŞSA YAPILAN İŞTEN MUTLU OLUR
34.EBEVEYNLİK ANCAK RUHTA ‘SEKİNE’ DUYULDUKÇA KEYİF ALINAN BİR HALDİR
35.EBEVEYN OLMANIN EN ZOR YANI, ÇOCUĞUN MİNİK HATALARINI TEBESSÜMLE KARŞILAYABİLMEKTE GİZLİDİR
36.EĞİTİM EVDE, GELİŞİM SOKAKTA OLUR
37.RUHEN DOYABİLMEK RUHEN DUYABİLMEKLE MÜMKÜNDÜR
38.ÇOCUK EĞİTİMİNDE YÖNETMEK DEĞİL REHBERLİK ETMEK ESASTIR
39.KENDİNDE DEĞERSİZLİK HİSSİ TAŞIYAN EBEVEYNLER ÇOCUKLARINA YETERSİZLİK HİSSİ VERİR
40.CEZANIN KAYBETTİRDİKLERİ YANINDA KAZANDIRDIKLARININ KIYMETİ YOKTUR
41.İÇTENLEŞMEYEN DAVRANIŞ, EDİNİLMİŞ DAVRANIŞ SAYILMAZ…
42.DUYGULARI CEZA İLE BASTIRILAN KİŞİLER YA AGRESİF OLUR YA DEPRESİF
43.ÇOCUĞA VERİLEBİLECEK EN AĞIR CEZA ONA KÜSMEKTİR
44.CEZA ÖDEŞMİŞLİK DUYGUSU OLUŞTURUR
45.BİR KİŞİNİN YANINDA DİĞER KİŞİYİ ÖDÜLLENDİRMEK, ÖDÜLLENDİRİLMEYEN KİŞİYİ CEZALANDIRMAK DEMEKTİR
46.İNSANI BUNALIMA DÜŞÜREN ŞEY OLAYLARA YÜKLEDİĞİ ANLAMDIR
47.EBEVEYNLİK ÇOCUĞUN İÇ KILAVUZUNUN SESİNE KULAK VERMEYİ GEREKTİRİR
48.ÇOCUĞUN KİŞİLİK KAZANMASI İÇİN İÇ KILAVUZUNUN YÖNELİŞLERİNE SAYGI GÖSTERMEK GEREKİR
49.ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİ DUYGULARINA EŞLİK EDİLDİKÇE GÜÇLENİR
50.ÇOCUK ANNEDEN DUYARLILIĞI, BABADAN KARARLILIĞI ÖĞRENİR
51.ÇOCUĞUN İHTİYACI OLMAYAN ŞEYLER İHTİYACA DÖNÜŞTÜRÜLDÜKÇE BAĞIMLILIK BAŞLAR
52.DOĞRUYU SÖYLEMEK AYRI, ÇOCUĞA TESİR EDEBİLMEK AYRIDIR
53.ÇOK BİLEN EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI DUYGUSAL ZAYIF, MÜTEVAZI ANNE BABALARIN ÇOCUKLARI DUYGUSAL GÜÇLÜDÜR
54.EBEVEYNLERİ ÇOCUKLARINA KARŞI SERT OLMAYA İTEN EN GÜÇLÜ YANILGI ‘YÜZ VERİRSEM ŞIMARIK OLUR’ YANILGISIDIR
55.EL ÂLEM İÇİN ÇOCUK YETİŞTİRİLMEZ
56.YAPTIĞI FEDAKÂRLIKLARDAN SIKÇA BAHSEDEN EBEVEYNLERİN, ‘MİNNET DUYGUSU’ İLE EZİLMİŞ ÇOCUKLARI OLUR
57.EBEVEYNLER GENELLİKLE ‘BENCİL’ DEĞİL ‘BENMERKEZCİ’ BİR EĞİLİMDEDİRLER
58.BENMERKEZCİ EBEVEYNİN ÇOCUĞUNA İLGİSİ KENDİ İHTİYAÇLARININ YOKSUNLUĞU KADARDIR
59.BENMERKEZCİ EBEVEYNLER ÇOCUKLARININ KENDİ KONTROLLERİNDEN ÇIKMASINI SAYGISIZLIK OLARAK DEĞERLENDİRİR
60.ÇOCUK KENDİSİNE YAPABİLME FIRSATI VERİLDİKÇE BAŞARILI OLUR
61.ÇOCUĞUN İHTİYACI OLAN ŞEY, YAPABİLDİĞİNİ GÖRMEKTİR
62.HER AN DENETLENDİĞİ HİSSİYLE DAVRANIŞLARINI KONTROL EDEN ÇOCUKLARDA SAHTE BENLİK OLUŞUR
63.DUYARLI EBEVEYN ÇOCUĞUNDA AŞAĞILANMA VE MİNNET DUYGUSU OLUŞTURMAZ
64.ÇOCUK, EBEVEYNİNDEN ALDIĞI KOŞULSUZ SEVGİ KADAR SEVMEYİ ÖĞRENEBİLİR
65.BABA YOKSUNLUĞUYLA BÜYÜYEN ÇOCUKLAR AİLE VE EŞ SORUMLULUĞU ALMAKTA ZORLANIRLAR
66.ANNE YOKSUNLUĞU VEYA İHMALİ ÇOCUKTA DUYARSIZLIĞA YOL AÇAR
67.ANNE BABANIN ÇOCUĞUNA BIRAKACAĞI EN BÜYÜK MİRAS PROBLEM ÇÖZME YETENEĞİDİR
68.ÇOCUĞUNA SÖZ GEÇİREMEYEN EBEVEYN, GENELLİKLE İTİBAR KAYBETMİŞ EBEVEYNDİR
69.AĞAÇTA BİR ANORMALLİK VARSA KÖKLERİNE BAKMAK GEREKİR
70.ÖVÜNGEN ANNE BABALARIN ÇOCUKLARINDA EBEVEYN BAĞIMLILIĞI VE KAYGI GÖRÜLÜR
71.SÜREKLİ ÖVÜNEN BİR EBEVEYN ÇOCUĞUNA ULAŞMAKTA ZORLUK ÇEKER
72.NARSİST EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI DUYARSIZ OLACAKTIR
73.İHTİYACI OLMADIĞI HALDE ÇOCUĞA DESTEK VERMEK ONU ENGELLEMEKTİR
74.SADECE İNSANA DEĞİL EŞYAYA VE HAYVANA DA SAYGILI DAVRANAN EBEVEYNİN ÇOCUĞU VEFALI OLUR
75.ÇOCUĞA SUNULAN İMKÂNLAR EBEVEYNİN VARLIĞI KADAR DEĞİL ÇOCUĞUN İHTİYAÇLARI KADAR OLMALIDIR
76.ÇOCUK OYUNCAKLA DEĞİL EBEVEYNİYLE OYNADIKÇA MUTLU OLUR
77.ANNE BABASININ YAŞAM ÖYKÜSÜNÜ BİLMEYEN ÇOCUĞU ÖYKÜ KİTAPLARIYLA OYALAMAK YERSİZDİR
78.EN ZAYIF EBEVEYN, ÇOCUĞUN AĞLAMASINA DAHİ İZİN VERMEYENDİR
79.EN GÜÇLÜ EBEVEYN, ÇOCUĞUNUN DUYGULARINA EŞLİK EDEBİLENDİR
80.ÇOCUĞA DEĞERLİLİGİNİ HİSSETTİRMEK ONUN YARATILIŞTAN HAKKIDIR
81.EBEVEYNLİK ÇOCUKLA BAŞ EDEBİLME BECERİSİ KAZANMAK DEĞİL ÇOCUĞA KENDİSİYLE BAŞ EDEBİLME BECERİSİ KAZANDIRMAKTIR
82.EBEVEYNİN GÖREVİ ÇOCUĞUNUN KALBİNİ İSTİRAHAT ETTİRMEKTİR
83.DUYGULARI DENETLENEN ÇOCUKLAR KİŞİLİK KAYBI YAŞAR
84.ÇOCUĞU AŞAĞILAMANIN EN ETKİN YOLU ONA YOKMUŞ GİBİ DAVRANMAKTIR
85.ÇOCUKTA YAŞAMA SEVİNCİNİ YOK EDEN EN BASKIN HİS, DEĞERSİZLİK HİSSİDİR
86.ÇOCUĞU AŞAĞILAMANIN EN ACITICI YOLU ONU KALABALIKTA CEZALANDIRMAKTIR
87.ÇOCUK ANNESİNE GÜVEN DUYABİLDİĞİ KADAR HAYATA GÜVEN DUYAR
88.ÇOCUKLUĞUNU ANNESİNİN KUCAĞINDA, BABASININ OMUZLARINDA GEÇİREN ÇOCUK GÜVEN DUYGUSU İÇİNDEKİ ÇOCUKTUR
89.ÇOCUK ANCAK KENDİNİ GÜVENDE HİSSETTİĞİ KİŞİNİN YANINDA YANLIŞLARINI DÜZELTMEYE CESARET EDER
90.HIZLI VE KELİMELERİ YUTARAK KONUŞMA, ÖZENLE DİNLENİLMEMİŞ ÇOCUKLARIN DAVRANIŞIDIR
91.KAYGISIZ MUTLULUK SADECE ÇOCUKLUK DÖNEMİNİN ÜRÜNÜDÜR
92.ÇOCUK EĞİTİMİNİN ANA AMACI ÇOCUĞA UYUM BECERİSİ KAZANDIRMAKTIR
93.ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİN ZARARA UĞRAMASI ŞİDDETTEN DOLAYI DEĞİL,
ŞİDDET UYGULAYAN KİŞİYLE YAŞAMINA DEVAM ETMEK ZORUNDA
KALMASINDANDIR
94.ÇOCUĞUN DOĞRUYU SÖYLEYEMEMESİ ÜZERİNDEKİ BASKININ VARLIĞINI İSPAT EDER
95.SEN DİLİ ÇOCUKTA SUÇLULUK DUYGUSU OLUŞTURUR
96.YETİŞKİN YETERSİZLİĞİNİN İLK KURBANI ÇOCUKTUR
97.BASKI VE ZORLAMA ALTINDAKİ KIZ ÇOCUKLARI, FITRAT KARMAŞASI YAŞAR
98.EBEVEYNİN KENDİ ÇOCUKLUK DÖNEMİ YOKSUNLUKLARINI ÇOCUĞU İLE GİDERMEYE ÇALIŞMASI DUYGUSAL YANILGIDAN İBARETTİR
99.SÜREKLİ ANNE BABA KAVGASIYLA BÜYÜYEN ÇOCUKLAR DUYGUSAL TÜKENMİŞLİĞE DÜŞER
100.HATALARI TEBESSÜMLE KARŞILAMAK ÇOCUĞA HATASINI DÜZELTME FIRSATI VERİR

Ergenlik Döneminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Eskilerin "Bizim zamanımızda ergenlik mi vardı!" deyip kabullenmediği; yenilerin "Bizimki yine ergen takılıyor!" diye abarttığı ergenlik döneminin özellikleri nelerdir?Ergenlik, gerçekten problemli bir dönem midir, yoksa geçmiş yıllarda biriken problemlerin dışa vurulduğu bir ruhsal arınma dönemi mi? Ergenin aşırılıkları baskı ve yasaklarla mı, duygusal bağların kuvvetlendirilmesiyle mi çözüme kavuşur?
Hepsi bir yana, kimdir ergen… Yetişkin midir, çocuk mu? Ergen; yetişkin bedeninde çocuksu ruha sahip bireydir. Yetişkinlere düşen, bu zor dönemde, elde olmadan sergilediği aşırılıkları, kabalıkları ve taşkınlıkları nasıl yönetebileceği konusunda ona yardımcı olmaktır.
Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş, yetişkinlerin dünyaya bir ergen gözüyle bakabilmesinin ipuçlarını ve ergenlerle iletişim kurma yöntemlerini tek bir kitapta topladı. Ergenlik Döneminde 100 Temel Kural, bu döneme dair bir farkındalık kitabı...
İçindekiler
GİRİŞ …………………………………………………………………………….…….....13
YAYINA HAZIRLAYANIN NOTU.. ……………………………………………....….....14
1 Sessiz ergen yoktur, iletişim becerisi olmayan ebeveyn vardır …………………….......16
2 Ergenin en sinir olduğu şey, tanımadığı ortamlarda kendinden bahsedip konuşmak zorunda bırakılmaktır .………………………………………………………………………......................….......18
3 Şımaracak kimsesi olmayanın ergenliği olmaz ………………………………….……...20
4 Ergenin düzeni, evin yönetiminde rol sahibi olmasıyla başlar ……………………….....22
5 Ergen kız çocuğu, babasından kopuk olduğu kadar erkek arkadaşa yatkın olur ……......24
6 Ergenliğini sert bir anneyle geçiren kız çocuğu, kendisi anne olduğunda çocuğuna karşı tahammülsüz olur ………………………………………………………………………...................................26
7 Bir ergenin en zorda kaldığı an, kendisinin bir başkasına yakıştırıldığı andır ………......28
8 Agresif ergeni ilaç değil, sakin duran ebeveyn iyileştirir …………………………..…....30
9 Zayıf ergenin en belirgin özelliği kendini büyük gösterme çabasıdır................................ 32
10 Günümüz gençlerine yapılan en büyük haksızlık, 'kendi gibi olmak' yerine, başkaları gibi olmanın' dayatılmasıdır ........................................................................................................................34
11 Ergenlik dönemi, insan davranışlarının en acemi olduğu dönemdir.. ...............................36
12 Ergenin en güçlü ihtiyacı bağımsızlıktır ...........................................................................38
13 Ergenin en büyük ihtiyacı aidiyet içinde özgürlüktür .......................................................40
14 Genç kız da sever, bu anormallik değil, insan olmanın bizzat kendisidir.......................... 42
15 Ergenlik bir problem dönemi değil, çocukluk dönemi problemlerinin dışa vurumudur.....44
16 Çocuklukta ekilen ergenlikte biçilir ...................................................................................46
17 Ergen akıl almaktan değil, akıl vermekten hoşlanır ...........................................................48
17 Ergenin sessizliği hırçınlığından daha tehlikelidir .............................................................50
19 Ergenin sessizleşmesi her zaman olgunlaştığının değil, çoğu zaman bunaltısının işaretidir ...................................................................................................................................................52
20 Gençleri kendine benzeten değil, gençlere benzeyen yetişkin kendini geliştirir................ 54
21 Ev ancak genç çocuklarla bir tarza bürünür ........................................................................56
22 Ergenin dürtüye açık yanı her zaman olumsuz değil, yetişkinin yorgunluğuna gençlik vericidir de ...................................................................................................................................................58
23 Gençleri anlamak, ruha gençlik verir ...................................................................................60
24 Ergenin agresifliği, kendini terapidir, agresifliğin engellenmesi terapiyi engellemektir .....62
25 Ergen, haksızlık karşısında tepkiseldir .................................................................................64
26 Gençler, duygusal yakınlığı 'güçlü'de değil, 'adaletli' kişide bulur.,.. ...................................66
27 Erkek çocuklar ergenliğe 'utanma', kızlar ise 'büyüklük' hissiyle girer ................................68
28 Ergenin fiziği ne kadar hızlı gelişirse agresifliği o denli fazla olur ..................................... 70
29 Aile içi iletişim azaldıkça ergenlik problemleri artar ............................................................72
30 Ergen ile uyum, suskunlaştıkça değil ergen kadar cıvıldaştıkça artar....................................74
31 Ergenin karşısında çok olgunluk, 'ergen suskunluğuna' yol açar ..........................................76
32 Ergenler çok olgun kişileri sevseler de sıkıcı bulurlar ..........................................................78
33 Ergen, memnuniyetsizliğe zaten yatkındır, bir de buna zemin oluşturmamak gerekir .........80
34 Ergenin 'sorumluluk'tan çok yetki'ye ihtiyacı vardır .............................................................82
35 Ergen, cami duvarını görünce ağlar, Konya kaşığını görünce oynar; endişe etme, seyret ....84
36 Ergen, kendini dinleyen yetişkini dinlemekten keyif alır ......................................................86
37 Ergenlik erkek çocuklarda babadan uzaklaşma hissiyle başlar, babadan daha çok keyif alarak sona erer ......................................................................................................................................................88
38 Kızlarda ergenlik, anne ile yakınlaşmayla başlar, ÇATIŞMAyla devam eder, bütünleşmeyle son bulur ......................................................................................................................................................90
39 Ergen boş kaldıkça ya kendini yer ya çevresini .....................................................................92
40 Fiziksel değil duygusal zayıf ergenler akran şiddetine maruz kalır....................................... 94
41 Ergenin eli titrer, yüzü yanar; bu ne tuhaftır ne de fena .........................................................96
42 Ergen kızın içi titredikçe, dışa soğukkanlılık yansır ...............................................................98
43 Ergenin tepkiselliği, savunma ihtiyacındandır ......................................................................100
44 Ön ergenlikte erkek çocuk, kız çocuktan daha utangaçtır .....................................................102
45 Ergenliğin erkek çocuklarda en bariz belirtisi suçluluk duygusudur......................................104
46 Ergenlikte karşı cinse heyecan duymak değil, kendini bu heyecana kaptırmaktır sorun olan .....................................................................................................................................................106
47 Ergen, duygularını taşkın yaşar, sevinci de öfkesi de şaşkıncadır..........................................108
48 Çocukluğunda yeterince sevilmemiş kişi, yetişkin de olsa ergen gibidir ..............................110
49 Gençler yetişkinlerden daha adildir .......................................................................................112
50 Adil olmayan bir ortamda yetişen gencin hâkim duygusu; bencilliktir .................................114
51 Ergenin ruhen sağlıklı olduğu, kendi tarzını oluşturmasından anlaşılır .................................116
52 Her ergenin özünde 'mutlaka' kendine has bir tarz vardır, kimisi bunu ortaya koyar, kimisi içinde saklar ......................................................................................................................................................118
53 Ergenin en nefret ettiği sevgi yapmacık sevgidir ...................................................................120
54 Ergeni yıkan şey, anne babasının yalanına şahit olmaktır ......................................................122
55 Ergenler kendilerini seveni değil, doğal olanı severler ..........................................................124
56 Ergen çocukla yaşamak, 'gönül razı olmasa da' bazen susmayı öğretmelidir anne babalara..126
57 Ergenlerin en belirgin özelliklerinden biri 'unutkanlıktır' ......................................................128
58 Duygusal olarak zayıf ergene, problemli kişiler cazip görünür .............................................130
59 Ergenlikte 'ağlayamamazlık' içsel derinliği olan bir pedagojik sorundur ...............................132
60 Babasına bir anne gibi şefkatli davranabilme özgürlüğü, her genç kıza iyi gelir ...................134
61 Ergenin en riskli yanı, heyecana ilgisidir ................................................................................136
62 Değersizlik hissi, ergende kendini değerli hissedeceği birilerini arama ihtiyacını oluşturur ..138
63 Fanatik ebeveynin şiddet eğilimli çocuğu olur ........................................................................140
64 Sınırsız internet Ergene iyi gelmez ..........................................................................................142
65 Sürekli dizi izlemek, ergende 'özenti kişilik' oluşturur .............................................................144
66 Meslek tercihi, aynı zamanda ergenin kişilik tercihidir ............................................................146
67 Meslek seçimi rehberliğinde, mesleğin popülerliğinden çok kişisel yatkınlık önemsenmelidir.148
68 Ergenin ben merkezli bakışı bencillik değil; duygusal gelişimin gereğidir ...............................150
69 Ergenle çatışıp da kârlı çıkmış anne baba yoktur .......................................................................152
70 Ergenlik problem dönemi değil, bir arınma ve ruhsal temizlenme dönemidir ...........................154
71 Erkek ergenler kızlara göre daha sakardır ...................................................................................156
72 Erkek ergen çocuklarının en hızlı edindiği davranış, maçoluktur ...............................................158
73 Baskı altındaki ergen kız çocuğu kendini saf göstererek savunmaya çalışır ...............................160
74 Ergen, tadından hoşlandığı için değil, arkadaşları arasında dışlanmamak için sigaraya başlar ...162
75 Sigara alışkanlığı nikotine değil, sigara ile ilişkilendirilen duyguya bağımlılıkla başlar .............164
76 Ergenlik döneminin en temel eğitimi, mahremiyet eğitimidir ......................................................166
77 Ergenin üç büyük zaafı sihir, gizem ve korkudur ..........................................................................168
78 Ergenin en zor kullandığı uzvu kollarıdır ......................................................................................170
79 Erkek ergen duygularına, kız ergen fiziğine dikkat eder ...............................................................172
80 Ergenin duygu dünyası, olumsuz söylem ve müziğe yatkındır .....................................................174
81 Ergenlik değil, ergenle iletişimi bilememek problemdir ...............................................................176
82 Düşüncesi hafife alınan ergen kendini aşağılanmış hisseder .........................................................178
83 Fiziksel ergenliğe eriştiği halde ruhen henüz ergen olamamış çocuğa ergenlik ağır gelir .............180
84 Ergeni en rahatsız eden şey, yetişkin tavrı ile sorgulanmaktır ........................................................182
85 Ergene günlük değil, haftalık harçlık verilir ...................................................................................184
86 Ergenin alınmadığına bakıp yanılmamalı, gençlerde hırsa bağlı duygular çabuk uyanır ...............186
87 Sevgisiz geçen çocukluk yılları, ergenlikte saplantılı aidiyete' yol açar .........................................188
88 Ergenlik dönemindeki çocuklara sunulacak en önemli şey, akran dostluğudur ..............................190
89 Erkek ergenler yakışıklı olduğunu, kız ergenler güzel olduğunu duymaktan keyif alırlar ..............192
90 Ergenler okulda değil, yaşamın içinde öğrenir .................................................................................194
91 Ergenin asla kaybetmemesi gereken duygu umuttur ........................................................................196
92 Ergen depresyonunun en belirgin dışa vurumu yalnız kalma isteğidir .............................................198
93 Ergen depresyonunun son belirtisi gündüz uykusudur ......................................................................200
94 Ergen at bindikçe duygularını özgür hisseder, duygularını özgürce hisseden kişi yaşamdan keyif alır .................................................................................................................................................................202
95 Ruhsat özgürlük davranış özgürlüğü değildir ....................................................................................204
96 Sınırsız ve sorumsuz davranışlar, ruhsal rahatlama değil, içsel huzursuzluk oluşturur .....................206
97 Ergen ne uyumak ister ne uyanmak ...................................................................................................208
98 Gençler, öğretmenden çok birbirlerinden öğrenir .............................................................................210
99 Ergenlerde 'davranış eğitimi' akranla gerçekleşir ...............................................................................212
100 Ergen çocuğundan utanma! nazik ergen yoktur.................................................................................214
1 SESSİZ ERGEN YOKTUR, İLETİŞİM BECERİSİ OLMAYAN EBEVEYN VARDIR.
Ergen çocuğunu kaybetmek istemeyen yetişkinler, ergen ile iletişim kurma becerisi kazanmalı, onlarla bağlarını kuvvetlendirmelidir. Bu hem kendilerine hem de ergen çocuklarına iyi gelecektir.
2 ERGENİN EN SİNİR OLDUĞU ŞEY, TANIMADIĞI ORTAMLARDA KENDİNDEN BAHSEDİP KONUŞMAK ZORUNDA BIRAKILMAKTIR
Ergene yapılacak en büyük iyilik, onu yetişkin ortamlarında bulundurmak ve gözlem yapmasına fırsat vermektir…
3 ŞIMARACAK KİMSESİ OLMAYANIN ERGENLİĞİ OLMAZ
Çocukluk döneminde sürekli kısıtlanmış, engellenmiş, “şımartılmamış” çocuklar, ergenlik dönemine “istemsiz bir olgunluk”la girer…
4 ERGENİN DÜZENİ, EVİN YÖNETİMİNDE ROL SAHİBİ OLMASIYLA BAŞLAR
Ergenin ödevi kendi ödevidir, o ödevi yapabilmesi için kendisine aile içinde sessizlik fırsatları verilmelidir.
5 ERGEN KIZ ÇOCUĞU, BABASINDAN KOPUK OLDUĞU KADAR ERKEK ARKADAŞA YATKIN OLUR
Sevmek ve sevilmek nasıl ki insan fıtratının en önemli ihtiyacı ise, “sığınılmak” ve “emniyette hissetmek” de insanın en temel ihtiyacıdır.
6 ERGENLİĞİNİ SERT BİR ANNEYLE GEÇİREN KIZ ÇOCUĞU, KENDİSİ ANNE OLDUĞUNDA ÇOCUĞUNA KARŞI TAHAMMÜLSÜZ OLUR
Kızının geniş ve tahammül sahibi bir anne olmasını isteyen anneler, onu duyarsızlaştıracak davranışlardan uzak durmalıdır.
7 BİR ERGENİN EN ZORDA KALDIĞI AN, KENDİSİNİN BİR BAŞKASINA YAKIŞTIRILDIĞI ANDIR
Ergen çocuk, kendinin birine yakıştırılmaya çalışılması ile duygularının önemsenmediği izlenimi edinir, değersizlik hisseder…
8 AGRESİF ERGENİ İLAÇ DEĞİL, SAKİN DURAN EBEVEYN İYİLEŞTİRİR
Ebeveynler nörolojik ve biyolojik kökenli sorunları olmadığı halde çocuklarının davranışlarını ilaç ile düzenlemeye çalıştıklarında, onların haklarına girdiklerini unutmamalıdır.
9 ZAYIF ERGENİN EN BELİRGİN ÖZELLİĞİ KENDİNİ BÜYÜK GÖSTERME ÇABASIDIR
Bir ergenin en değer gördüğü an, anne babası ile insan insana konuşabildiği andır…
10 GÜNÜMÜZ GENÇLERİNE YAPILAN EN BÜYÜK HAKSIZLIK, 'KENDİ GİBİ OLMAK' YERİNE, BAŞKALARI GİBİ OLMANIN' DAYATILMASIDIR
El alem ne der?” diye çocuğun içine iç ses yerleştirmek, o çocuğun bütün bir yaşamını kendi gibi olmak yerine sürekli “başkaları ne der?” diye geçirmesine sebep olacaktır…
11 ERGENLİK DÖNEMİ, İNSAN DAVRANIŞLARININ EN ACEMİ OLDUĞU DÖNEMDİRAnne babalar, genellikle ergen çocuklarının görünüşlerine aldanıp onlardan yetişkin davranışları beklerken, onların çocuksu yanları ile karşılaştıklarında hayal kırıklığı yaşarlar…
12 ERGENİN EN GÜÇLÜ İHTİYACI BAĞIMSIZLIKTIR
Ergenin cesur yanı, kaliteli iletişim ve kararlılıkla dengelenmelidir…
13 ERGENİN EN BÜYÜK İHTİYACI AİDİYET İÇİNDE ÖZGÜRLÜKTÜR
Ailesi ile bağı arttıkça ergenin, özgürlük ihtiyacının sınırlarını kendi çizmeye başlar… Ailesi ile bağları zayıfladıkça, özgürlük arzusu sınır tanımaz bir hal alır…
14 GENÇ KIZ DA SEVER, BU ANORMALLİK DEĞİL, İNSAN OLMANIN BİZZAT KENDİSİDİR
İnsan yaşamının doğal seyri içinde oluşan bu duygularla aslında çocuk iç dünyasında evliliğe yatkınlık oluşturur… Bu yatkınlık kendi elinde olan bir durum değil, insan olmanın gereğidir… ve bu sayede devam eder insan nesli…
15 ERGENLİK BİR PROBLEM DÖNEMİ DEĞİL, ÇOCUKLUK DÖNEMİ PROBLEMLERİNİN DIŞA VURUMUDUR
Ergenin yaşadığı sorun, ergenlik dönemine has sorunlar değil, geçmiş dönemlerin bir birikintisidir… Ve çocuk, bu birikintiyi, öfke ve kızgınlıkla... heyecan ve tepkisellikle dışa vurur… Bu sayede, iç temizliğini gerçekleştirir…
16 ÇOCUKLUKTA EKİLEN ERGENLİKTE BİÇİLİR
Ebeveynin bir türlü gülmeyen yüzü… aşağılayıcı bakışları… tedirgin edici sözleri… yıllar sonra ergenin gülmeyen yüzüne, aşağılayıcı bakışlarına ve tedirgin edici sözlerine dönüşür…
17 ERGEN AKIL ALMAKTAN DEĞİL, AKIL VERMEKTEN HOŞLANIR
Ergenin güveni, kendi işini “acemice de olsa” kendi yaptıkça oluşur… O bir işi yaparken, akıl almaktan değil, akıl vermekten hoşlanır…
18 ERGENİN SESSİZLİĞİ HIRÇINLIĞINDAN DAHA TEHLİKELİDİR
Ebeveynler ergen çocuklarının “biraz deli-dolu” olmalarına tebessümle göz yummalıdır ki, duygularını düzenlemelerine fırsat versinler…
19 ERGENİN SESSİZLEŞMESİ HER ZAMAN OLGUNLAŞTIĞININ DEĞİL, ÇOĞU ZAMAN BUNALTISININ İŞARETİDİR
Ergenler problemlerini çözecek bir duygusal yakın bulamadıklarında, içine kapanır ve sessizleşirler…
20 GENÇLERİ KENDİNE BENZETEN DEĞİL, GENÇLERE BENZEYEN YETİŞKİN KENDİNİ GELİŞTİRİR
Ebeveynler ergen çocuklarını dar kalıplar içine sıkıştırıp, kendilerine benzetmek yerine, onların getireceği yeniliklere açık olup kendilerini gençleştirmelidirler.
21 EV ANCAK GENÇ ÇOCUKLARLA BİR TARZA BÜRÜNÜR
“Okul alışverişini birlikte yapalım dediğime bin pişman oldum, şu beğendiğin çantaya bak, hippi çantası gibi.” demek yerine; “Ben gençliğimde hiç böyle bir çanta kullanmamıştım. Galiba şimdi gençler arasında bunlar popüler değil mi?” demelidir.
22 ERGENİN DÜRTÜYE AÇIK YANI HER ZAMAN OLUMSUZ DEĞİL, YETİŞKİNİN YORGUNLUĞUNA GENÇLİK VERİCİDİR DE
“Akşam akşam ne dışarı çıkması kızım? İşten yeni geldim, adamı deli etmeyin.” demek yerine; “Senin şu kıpır kıpır halin var ya… Tamam, yemeğimizi yiyelim, bir kahve yudumlamak için dışarı çıkalım… İyi ki varsın kızım…” demelidir.
23 GENÇLERİ ANLAMAK, RUHA GENÇLİK VERİR
“Ne arkadaşlarla gezmesiymiş? Otur evinde ne güzel… Biz sana yetmiyor muyuz?” demek yerine; “Gittiğiniz yerlerde bize de tavsiye edeceğiniz bir yer olursa söyleyin, bir ara da birlikte gidelim...” demelidir.
24 ERGENİN AGRESİFLİĞİ, KENDİNİ TERAPİDİR, AGRESİFLİĞİN ENGELLENMESİ TERAPİYİ ENGELLEMEKTİR
“Başlatma şimdi öfkene… Adamın asabını bozma, alırım ayağımın altına!” demek yerine, “Seni sinirlendirdiğimi yeni fark ediyorum, hakkını helal et oğlum.” demelidir.
25 ERGEN, HAKSIZLIK KARŞISINDA TEPKİSELDİR
“Arkadaşlarının hesabını her zaman sen ödeyeceğin yere, biraz kurnazlık et de başkaları da ödesin…” demek yerine; “Oğlum hesabı bazen sen öde, bazen de arkadaşlarının ödemesine fırsat ver ki onlar da kendilerini iyi hissetsinler…” demelidir.
26 GENÇLER, DUYGUSAL YAKINLIĞI 'GÜÇLÜ'DE DEĞİL, 'ADALETLİ' KİŞİDE BULUR
“Oğlum parana karşı cimri ol… Unutma insanlar parası kadar adamdır.” demek yerine; “Oğlum para bir araçtır, amaç insanın iç huzurudur… Para bu amaca hizmet etmiyorsa, hiçbir kıymeti yoktur. ” demelidir.
27 ERKEK ÇOCUKLAR ERGENLİĞE 'UTANMA', KIZLAR İSE 'BÜYÜKLÜK' HİSSİYLE GİRER
“Kızım biraz dışarı çıkar mısın, teyzeler ile konuştuğumuz şeyler biraz özel?” demek yerine; “Kızım, tabi ki sen de kalabilirsin yanımızda. Sen de düşüncelerinle katkı sağlayabilirsin bize.“ demelidir.
28 ERGENİN FİZİĞİ NE KADAR HIZLI GELİŞİRSE AGRESİFLİĞİ O DENLİ FAZLA OLUR
“Kocaman adam oldun hala kardeşinin oyuncakları ile oynamak istiyorsun, aşkolsun.“ demek yerine; “Kardeşinin oyuncaklarını saklama istersen, ortaya çıkar da hep beraber oynayalım.” demelidir.
29 AİLE İÇİ İLETİŞİM AZALDIKÇA ERGENLİK PROBLEMLERİ ARTAR
“Şu konuştuğun konulara bak, çantaymış ayakkabıymış, biraz da derslerini konuşsan.” demek yerine; “İnternette gördüm, hasır iplerden çok farklı çantalar yapılabiliyormuş, ne dersin biz de yapmayı deneyelim mi?” demelidir.
30 ERGEN İLE UYUM, SUSKUNLAŞTIKÇA DEĞİL ERGEN KADAR CIVILDAŞTIKÇA ARTAR
“Hem telefonuma bakıp, hem seni dinleyebiliyorum, agresifleşmene gerek yok.” demek yerine;“Kızım bana 1 dakika izin verir misin? Şu mesaja kısacık bir cevap yazayım, seni bol bol dinleyeceğim.” demelidir.
31 ERGENİN KARŞISINDA ÇOK OLGUNLUK, 'ERGEN SUSKUNLUĞUNA' YOL AÇAR
“Kanarya Adaları’nın Kuşadası’nda olduğunu nereden çıkarttın, saçmalama.” demek yerine; “Ben de önceden Kanarya Adaları’nın, Kuşadası’nda olduğunu zannediyordum, ama değilmiş… Haritaya bir bakalım mı? ” demelidir.
32 ERGENLER ÇOK OLGUN KİŞİLERİ SEVSELER DE SIKICI BULURLAR
“Tamam, lunaparka gidelim. Ama ben bir şeye binmem, siz binin…” demek yerine; “İnanın korkudan ödüm kopuyor, ama sizinle bu duyguları yaşamak istiyorum, tamam ben de bineceğim, söz.” demelidir.
33 ERGEN, MEMNUNİYETSİZLİĞE ZATEN YATKINDIR, BİR DE BUNA ZEMİN OLUŞTURMAMAK GEREKİR
“Eğitim sistemi benim zamanımda da sorunluydu, şimdi de… Biz ölür gideriz bu sorunlar çözülmez…” demek yerine,“Evet, eğitimde sorunlar var ama biz sorunlara değil, önümüzdeki hafta gireceğimiz sınava odaklanalım.” demelidir.
34 ERGENİN 'SORUMLULUK'TAN ÇOK YETKİ'YE İHTİYACI VARDIR
“Yine zayıf aldın değil mi, sana verdiğimiz emeklere yazıklar olsun… ” demek yerine;“Zayıf not alsan çok üzülmem, yüksek not alsan da çok sevinmem… Sen kendi yaşamını hazırlıyorsun unutma, benimkini değil.” demelidir
35 ERGEN, CAMİ DUVARINI GÖRÜNCE AĞLAR, KONYA KAŞIĞINI GÖRÜNCE OYNAR; ENDİŞE ETME, SEYRET
“Sana da laf söylemeye gelmiyor. Ne oldu birden bire de ortalığı birbirine katıyorsun?” demek yerine; “Yordum seni galiba, istersen biraz mola verelim mi?” demelidir.
36 ERGEN, KENDİNİ DİNLEYEN YETİŞKİNİ DİNLEMEKTEN KEYİF ALIR
“Sabahtan beri konuşuyorsun yaa, bir sus! Azıcık da kafamı dinlemek istiyorum.” demek yerine; “Seninle konuşmaya doyum olmuyor… İstersen geri kalanını da yemekten sonra anlatır mısın?” demelidir.
37 ERGENLİK ERKEK ÇOCUKLARDA BABADAN UZAKLAŞMA HİSSİYLE BAŞLAR, BABADAN DAHA ÇOK KEYİF ALARAK SONA ERER
“Oğlum o senin baban, saçını okşamak isteyince niye başını kenara çekiyorsun, üzülüyor baban.” demek yerine; “Bazen insanların yalnız kalmaya ihtiyacı olabilir, babası sen de biraz anlayışla karşıla istersen oğlunu.” demelidir.
38 KIZLARDA ERGENLİK, ANNE İLE YAKINLAŞMAYLA BAŞLAR, ÇATIŞMAYLA DEVAM EDER, BÜTÜNLEŞMEYLE SON BULUR
“Benim eşyam, ne demek? Eşyanı istediğim yere koyar, istersem de sokağa atarım. Var mı diyeceğin?” demek yerine; “Alışkanlık işte kızım, senin özel eşyalarını fark edemedim. Hepsini birden toparlayayım demiştim.” demelidir.
39 ERGEN BOŞ KALDIKÇA YA KENDİNİ YER YA ÇEVRESİNİ
“Evin içinde bomboş dolaşacağına git içeride ödevini yapsana!” demek yerine; “Canının çok sıkıldığını tahmin edebiliyorum. İstersen hafta sonları bir etkinlik planlamak için spor kulüplerini bir gezelim mi?” demelidir.
40 FİZİKSEL DEĞİL DUYGUSAL ZAYIF ERGENLER AKRAN ŞİDDETİNE MARUZ KALIR...
“Senin de ellerin yok muydu iki tane de sen vuraydın ya… geri zekalı…” demek yerine; “Bu güne kadar seni çok incittim oğlum artık bunu fark ediyorum. Söz veriyorum bundan sonra sana layık bir anne olacağım, yeniden başlayalım mı?” demelidir.
41 ERGENİN ELİ TİTRER, YÜZÜ YANAR; BU NE TUHAFTIR NE DE FENA
“Ay yerim seni, konuşurken yüzün ne de güzel kızarıyor öyle.” demek yerine; “Hiç mahcup olmana gerek yok, bazen benim de param olmuyor üzerimde, bu seferlik ben ödeyeyim, bir dahaki sefere sen ödersin.” demelidir.
42 ERGEN KIZIN İÇİ TİTREDİKÇE, DIŞA SOĞUKKANLILIK YANSIR
“Ay valla buzdolabı gibisin, senin de sohbetine doyum olmuyor.” demek yerine; “Şu anda aklıma ne geldi biliyor musun, anlatsam gülmekten yerlere yatarsın.” demelidir.
43 ERGENİN TEPKİSELLİĞİ, SAVUNMA İHTİYACINDANDIR
“İstemiyorsan istemiyorsun! Ne öyle bağırıp çağırıyorsun… Sakin konuşamaz mısın sen?” demek yerine; “Hiç kızmana, kendini yormana gerek yok kızım, ben seni anladım; istemiyorsun.” demelidir.
44 ÖN ERGENLİKTE ERKEK ÇOCUK, KIZ ÇOCUKTAN DAHA UTANGAÇTIR
“Oğlum kız gibi utanma, kaldır kafanı da komşu teyzeye bir ‘merhaba’ de.” demek yerine;“Oğlum, kişinin kendini iyi hissetmediği zamanlarda içine kapanması yerine, karşılaştığı insanlara selam vermesi daha iyi gelir insana.” demelidir.
45 ERGENLİĞİN ERKEK ÇOCUKLARDA EN BARİZ BELİRTİSİ SUÇLULUK DUYGUSUDUR
“Galiba senin bu kıza ilgin mi var ne, saklama benden, doğruyu söyle.” demek yerine;“Utanmana gerek yok, senin yaşlarında herkes bu duyguları yaşadı, emin olabilirsin.” demelidir.
46 ERGENLİKTE KARŞI CİNSE HEYECAN DUYMAK DEĞİL, KENDİNİ BU HEYECANA KAPTIRMAKTIR SORUN OLAN
“Daha yaşın kaç, başın kaç da birisine ilgi duyduğunu söylüyorsun, çekil şurdan!” demek yerine; “Kızım seni gün boyunca müzik dinlerken görüyorum, paylaşmak istediğin bir şey var mı?” demelidir.
47 ERGEN, DUYGULARINI TAŞKIN YAŞAR, SEVİNCİ DE ÖFKESİ DE ŞAŞKINCADIR....
“Bu kadar abartacak ne var, aslı astarı kuşun öldü.” demek yerine, “Kuşunla duygusal bir bağ kurduğunu biliyorum, onu ben de özleyeceğim.” demelidir.
48 ÇOCUKLUĞUNDA YETERİNCE SEVİLMEMİŞ KİŞİ, YETİŞKİN DE OLSA ERGEN GİBİDİR
"Biraz rahat bıraksan da annenle konuşsak olmaz mı… Git içeri kardeşinle sohbet et sen de.” demek yerine; “Tabi ki sen de aramıza katılabilirsin, sensiz bir bütün olamıyoruz, hadi gel.” demelidir.
49 GENÇLER YETİŞKİNLERDEN DAHA ADİLDİR
“Oğlum her şeyin helalini haramını düşünecek olursak, biz bu dünyada zor yaşarız.” demek yerine;
“Oğlum insan olmanın en önemli yanı, başkalarının haklarına da saygı gösterecek bir büyüklüğe erişmektir. Bunu sende görüyorum, lütfen bu özelliğini kaybetme.” demelidir.
50 ADİL OLMAYAN BİR ORTAMDA YETİŞEN GENCİN HÂKİM DUYGUSU; BENCİLLİKTİR
“Boş ver iyilik meleği olmayı, her koyun kendi bacağından asılır. ” demek yerine;“Dostluklar zor günlerde belli olur kızım, herkes onu terk etse de, arkadaşının bu zor gününde yanında olmanı tavsiye ederim. ”demelidir.
51 ERGENİN RUHEN SAĞLIKLI OLDUĞU, KENDİ TARZINI OLUŞTURMASINDAN ANLAŞILIR
“Ay sen de iyice saçmaladın, sarı ayakkabı mı olur?” demek yerine; “Sarı ayakkabının bu kadar yakışabileceğini ilk kez sende gördüğümde fark ettim?” demelidir.
52 HER ERGENİN ÖZÜNDE 'MUTLAKA' KENDİNE HAS BİR TARZ VARDIR, KİMİSİ BUNU ORTAYA KOYAR, KİMİSİ İÇİNDE SAKLAR
“Almak istediğin kıyafetlere bakınca, ‘bu oğlan deli mi ne’ diye düşünüyorum… Koy onu yerine, beni kendine söyletme!” demek yerine; “Galiba kendine bir tarz arayışı içindesin, istersen üzerinde bir dene ona göre karar verelim.” demelidir.
53 ERGENİN EN NEFRET ETTİĞİ SEVGİ YAPMACIK SEVGİDİR
“Benim güzel kızım, merak etme sivilcelerinle de, kilonla da sen dünyanın en güzel kızısın.” demek yerine; “Güzelliğine bir şey diyemem, ama sanırım biraz kilo vermeye ihtiyacımız var kızım.” demelidir.
54 ERGENİ YIKAN ŞEY, ANNE BABASININ YALANINA ŞAHİT OLMAKTIR
“Aman tamam haklısın sus ya… sanki küçücük bir yalanla dünya yıkıldı…” demek yerine;“Eğer bir gün benim dürüst olmayan sözüme rastlarsan, herkesten önce sen karşıma çık oğlum; ‘baba kendine gel’ de bana.” demelidir.
55 ERGENLER KENDİLERİNİ SEVENİ DEĞİL, DOĞAL OLANI SEVERLER
“Sen benim bir tanemsin, can tanemsin, aşkımsın, canım ciğerimsin, yerim seni…” demek yerine; “Akşam her şeyden uzak sadece sen ve ben, bir kafeteryada çay içmeye ne dersin oğlum?” demelidir.
56 ERGEN ÇOCUKLA YAŞAMAK, 'GÖNÜL RAZI OLMASA DA' BAZEN SUSMAYI ÖĞRETMELİDİR ANNE BABALARA
“Kızım susacağım diyorum yine de yapamıyorum, şu yemek yiyişine bir bak, hiç yemek görmedin mi sen?” demek yerine; “Üzerine yemek döküldü galiba, sorun yok kızım… İçeride leke sökücü vardı, istersen onunla çıkartabilirsin.” demelidir.
57 ERGENLERİN EN BELİRGİN ÖZELLİKLERİNDEN BİRİ 'UNUTKANLIKTIR'
“Kalemini kaybetmemen için, çocuk gibi boynuna asacağım bundan sonra.” demek yerine… “Kalemin arabanın arka koltuğunda kalmış olabilir, birlikte bakalım mı?” demelidir.
58 DUYGUSAL OLARAK ZAYIF ERGENE, PROBLEMLİ KİŞİLER CAZİP GÖRÜNÜR
“Sen de melankolik arkadaşın da... nasıl da bulmuşsunuz birbirinizi.” demek yerine;“Kızım sen duygusalsın, ancak arkadaşın senin gibi duygusal değil, sanki psikolojik problemleri var gibi… yanılmayasın.” demelidir.
59 ERGENLİKTE 'AĞLAYAMAMAZLIK' İÇSEL DERİNLİĞİ OLAN BİR PEDAGOJİK SORUNDUR
“Bu ne böyle sulu gözlülük böyle… ağlayınca arkadaşın geri mi dirilecek…” demek yerine;“Hüznünü anlıyorum, ben içerideyim kızım belki kendinle baş başa kalmaya ihtiyacın var.” demelidir.
60 BABASINA BİR ANNE GİBİ ŞEFKATLİ DAVRANABİLME ÖZGÜRLÜĞÜ, HER GENÇ KIZA İYİ GELİR
“Kocaman kız oldun üstüme üstüme böyle gelme, çekil kenara biraz.” demek yerine;“Kızım başımı şöylece dizine koysam, saçlarımı okşar mısın?” demelidir.
61 ERGENİN EN RİSKLİ YANI, HEYECANA İLGİSİDİR
“Tamam, lunaparka geldik de illa da tehlikeli araçlara binmemiz gerekmiyor ki, binenleri seyretmek de güzel…” demek yerine; “Lunaparka insanları seyretmek için gelinmez, hadi annesi sen de gel hep beraber binelim.” demelidir.
62 DEĞERSİZLİK HİSSİ, ERGENDE KENDİNİ DEĞERLİ HİSSEDECEĞİ BİRİLERİNİ ARAMA İHTİYACINI OLUŞTURUR
“Ortaokuldaki öğretmenlerin de şikâyetçiydi, şimdi yine başladık öğretmenlerinden şikayet işitmeye. ” demek yerine; “Öğretmeninle çatışmış olmak dünyanın sonu değil oğlum, biraz zamana bırak, gerekirse tekrar konuşursun, düzeltirsin aranı.” demelidir
63 FANATİK EBEVEYNİN ŞİDDET EĞİLİMLİ ÇOCUĞU OLUR
“Lan oğlum adam ol, benim gibi Fener’i tut… ne o kıytırıktan takımları tutmak, güldürme adamı.” demek yerine; “Bir takımı tutman güzel, iyi oynayanı tebrik edebilmen daha güzel oğlum.” demelidir.
64 SINIRSIZ İNTERNET ERGENE İYİ GELMEZ
“Yeter artık atacağım şu bilgisayarı evden, bir kere de kitap okurken görsem seni!” demek yerine;“Sanırım bilgisayara ihtiyacın oldu, sen ihtiyacını gider gel, ben burada sohbetimizin devamı için bekleyebilirim.” demelidir.
65 SÜREKLİ DİZİ İZLEMEK, ERGENDE 'ÖZENTİ KİŞİLİK' OLUŞTURUR
“Aslanım oğlum, bakışa bak bakışa, aynı dizideki kabadayı gibi duruyor annesi bak.” demek yerine;“Dizideki karaktere hiç özenme istersen oğlum, kişinin kendisi gibi olduğu hal en güçlü olduğu haldir.” demelidir.
Makale Kategorisinde “ÇATIŞMA” Kelimesinden “21” Adet Bulunmuştur.

Baba bugün ne oldu biliyor musun?
İnsanları karşılaştıkları olayların zorluğu değil, o olaylara yükledikleri anlamlar kaygılandırır. Bu, psikolojinin temel kuralıdır. Çocuklar için de böyle…
Çocuk, problemlerin ne anlama geldiğini, yetişkinin o probleme bakışı ile belirler. Çok büyük gibi gelen problemler, güçlü kişilikli bir yetişkinin dünyasında bazen küçücük kalır. Böylesi bir yetişkinin yanındaki çocuk, problem ne kadar büyük olursa olsun endişeye kapılmaz. İsterse dışarıda kıyametler kopsun, yetişkin bu kopan kıyametleri tebessümle karşılıyorsa, çocuk pozitif bir ruhla yetişir.
Bunun tersi olarak, küçücük sorunları bile büyütmeyi bir alışkanlık hâline getirmiş yetişkinin yanındaki çocuk, mutsuz, kaygılı ve yaşama karşı tutarsız olur. Hep şikâyetçi, hep memnuniyetsiz bir hâle bürünür.
Çocuk için yaşamın her anının anlamlanması gerekir ki belirsizliklerden oluşan kaygılardan ve korkularından kurtulabilsin.
Bundandır ki çocuklar güncel yaşamdaki olayları ebeveynlerine anlatmaya çok isteklidirler. Bu istek, çocuğun anne ve babası ile salt bir iletişim kurma arzusundan değil, yaşadığı olayların ebeveyni tarafından yorumlanarak bir “anlam” kazanmasına duyduğu ihtiyaçtandır. Bu anlamın her hâlükârda pozitif bir değer taşıyıp taşımayacağı çocuğun kişilik inşası için oldukça önemlidir.
Arkadaşı ile tartışan ve ardından onunla küsen bir çocuğun bu olayı heyecanla anne ve babası ile paylaşmak istemesi, sadece bir kavga anını resmetmek değil, o anlatım sırasında ebeveynin nasıl yorum getireceğini de görebilmektir. İşte çoğu defa ebeveynler tarafından basit gibi duran çocuğu ciddiye alma ve olayları yorumlayış tarzı, çocuğun yaşama bakış açısını belirleyecektir.
Eğer bir ebeveyn çocuğunun heyecan içinde anlattığı bir olayı göz ucu ile dinliyor ve ağız ucu ile “Hıı, öyle mi?” diye karşılık veriyorsa, böylesi bir ebeveynin yanında yetişen çocuğun yaşamı da ancak bu kadar anlamlıdır.
İşte ergenlik dönemi çocuk-ebeveyn ÇATIŞMAlarının en geniş kaynağı da burasıdır. Ebeveyni tarafından hayatı pozitif olarak anlamlandırılmamış çocuklardır bugün sorun olanlar.
Bir gün oğlan, “Baba, senin hayata baktığın gibi bakmıyorum ben.” dediğinde veya kız, “Anne, senin ahlak anlayışın ile benim ahlak anlayışım farklı galiba.” diye temel ahlakî kurallara itiraz ettiğinde şaşırmamak gerek… Çünkü çocuk kendi görevini yaptı ve çocukluğun her döneminde “Anne bu niye böyle?” diye sordu ve sen “İşim var, sonra!” dedin. Ya da “Baba, bugün ne oldu biliyor musun?” diye karşında zıp zıp zıplarken, “Bilmiyorum, şu an bilmek de istemiyorum!” diyerek lavaboya gittiğinde, geride bıraktığın şaşkın bakışlı gözlerin karşılığıdır ergenlik sorunları.
“Çocukluk dönemi” masumdur, ebeveynler kendilerinde gördükleri hataları ne kadar çabuk değiştirirlerse çocuk da ebeveynle birlikte değişir. Bu yüzden biz, bu dönemdeki çocuk davranışlarını değiştirmek için ebeveynlerin davranışlarını değiştirmeye çalışıyoruz.
Ancak “ergenlik dönemi” böyle değildir. Anne babalar kendi hatalarını görüp değiştirseler de bu değişiklik direkt olarak ergenin üzerine yansımaz.
Çocukluk dönemi anne ve babalar için bir fırsattır. Bu dönemde çocuğun ebeveyninin yanına her geliş-gidişi, yaşamı özeldir. Sorduğu her bir soruya verilen cevap özeldir. Çocuğun aldığı cevaplar ne kadar olumsuzluklar, bıkkınlıklar, zorlayıcılıklar barındırıyor ise çocuğun hayatı o kadar başarısızlıklar ve anlamsızlıklar içinde geçecektir.
“Her şeyin bir çaresi var.” diyerek tebessüm eden yetişkinlerin yanında yetişen çocuklar ise daha güçlü bir kişilik yapısına erişeceklerdir.
Unutmamalı, hayattaki sorunlar, sorunların büyüklüğü ile değil, o sorunlara bakış açısı ile büyür veya küçülür.

Cinsel eğitim vermek için mahremiyet eğitimi zarara uğratılmamalı
Yılın hep bu ayları geldiğinde, çocukların ebeveynler ile ÇATIŞMAlarında bir artış gözlemliyoruz.
Ergenlik öncesi çocuklara bir hâl oluyor. Garip bir hâl… Ne oluyorsa bu dönemde çocuklarda, kimi zaman huzursuzluk, agresiflik, hırçınlık, kimi zaman da içe kapanıklık gözlemliyoruz.
Bununla birlikte her yıl tam da bu dönemde içlerinde bir “hortlak” uyanmışçasına cinselliğe merak saldıklarına şahit oluyoruz.
Aileler, çocuklarında o güne kadar hiç rastlamadıkları şekilde internet arama motorlarında ahlak dışı kelimelerle arama yaptıklarını, filmlere ve resimlere yöneldiklerini şaşkınca dile getiriyorlar. Yardım istiyorlar.
Önceki hafta 11 yaşında kızı olan bir anne yardım talebi ile kapımı çaldı. Biraz mahcup, biraz utanarak “Hocam, hiç iyi değilim. Kızım beni hayal kırıklığına uğrattı.” dedi.
“Ne oldu ki?” diye sordum.
“Aslında kızım çok ahlaklı, dürüst, masum bir kızdı. Ama babası bir gün, kızının internette hangi sitelere girdiğine bakmak istedi. Şok geçirdik. Kızım defalarca uygunsuz sitelere girmiş. Çok kötü yazılar, resimler... Hocam hiç sormayın…” diyerek elini dudaklarına götürdü ve ağlamaya başladı. “Ben kızımın böyle bir şey yapabileceğini hayal dahi edemezdim. Şu an onun yüzüne bakamıyorum. İçimde ona karşı bir tepki var. Bize yardım edin.” dedi.
“Peki” dedim ve kızını davet ettim yanıma.
İçeri girdi. “Buyur otur istersen” dedim. Tam da karşıma utana sıkıla oturdu.
Yüzünü yere çevirdi. Parmakları ile kazağının kenarından sarkan bir iple oynamaya başladı. Sıkılıyor olduğu her hâlinden belliydi.
“Ne oldu, neden annenlerle kavgalısın?” diye sordum. Kızardı önce, cevap vermedi. Sonra yavaş yavaş anlattı: “Babam bilgisayarıma bakmış. Ben bazı sitelere girmiştim, ona kızdılar.”
- O sitelere girmek nereden aklına geldi ki?
- Arkadaşlarım söyledi. Sınıfta herkes biliyor zaten. Merak ettim.
- Ne zamandır bunlar konuşuluyor ki okulda?
- Şey! Öğretmenimiz derste anlatmıştı.
- Neyi anlattı?
- Şey! Fen dersinde üreme konusunda anlatmıştı öğretmenimiz. Ondan sonra herkes şakayla bunları konuşmaya başladı zaten.
Çocuğun utana sıkıla anlattığı hikâye bana çok şey ifade etti.
Zira şu an okullarda fen dersi içinde yer alan “üreme” konusu, çocuklara hem erken yaşta hem de “topluca” verildiği için fayda sağlamak yerine zarar veriyor. Çocuklarda erken yaşta cinselliğe karşı merak duygusu uyandırıyor. O yaşta gündemlerinde olmayan bir konuyu “kontrolsüzce” ve “laubalice” konuşulur hâle getiriyor. Pandora’nın Kutusu açılıyor, sonra çocuklar öylece kendi hâllerine bırakılıyor. Bu konuları duyan çocuklar ne yapıyor, kendi aralarında neye yöneliyor kimse takip etmiyor.
Ben şahit olduklarımı söyleyeyim. Bu dersten sonra çocuklar kimi zaman uygunsuz davranışlara yöneliyor kimi zaman da içlerindeki huzursuzlukları gizlemeye çalışırken aileleri ile çatışıyorlar…
Bu sorunu bizzat yaşamış olan birini siz de duymak isterseniz anlatayım. Önceki hafta radyo programına telefonla bağlanan bir dinleyici, 6. sınıfta aldığı bu dersten sonra cinselliğe nasıl merak saldığını anlattı. Küçük yaşta uyarılan duyguları ile kendi bedenine yöneldiğini ve yıllardır da bu alışkanlıktan kurtulamadığını utana sıkıla anlattı. Ve ardından şu acısını dile getirdi: “Şu an kız kardeşim 6. sınıfta. Lütfen yetkililer sesimi duysun, kardeşim bu konuları duymaya hazır değil.”
Umarım yetkililer cinsel eğitim vereceğiz diye çocuklarda mahremiyet eğitimini zarara uğrattıklarını bir gün fark ederler.

Çocuklara düzen alışkanlığı nasıl kazandırılır?
Anne babaların şikâyetçi oldukları konuların başında, çocuklarına kazandıramadıkları “düzen” alışkanlığı gelir.
Kimi ebeveyn, 10 yaşındaki oğlunun elbiselerini katlayıp dolabına yerleştiremediğinden, kimisi 12 yaşındaki kızının yatağını dağınık bırakıp okula öylece gittiğinden yakınır.
Aile içindeki düzensiz yaşam nedeniyle birçok evde ÇATIŞMAların ardı arkası kesilmez.
Hâlbuki düzen, öyle bir “ruhsal kazanımdır” ki ÇATIŞMA arttıkça düzensizlik de artar. Bir çocuğun kendi yaşamını düzene koyabilmesi, ancak o çocuğun duygu dünyasının düzenli olması ile mümkündür.
Öte yandan düzen, çocuklarda “belli dönemlerde” ortaya çıkan bir ihtiyaç hâlidir. Eğer anne babalar, çocuklardaki bu ihtiyacın oluştuğu dönemleri bilir ve bunu karşılamak için rehberlik ederlerse, böylesi bir çocuk hiç zorlanmadan düzenli yaşamı kendinde bir tarz hâline getirebilir.
Düzen, üç ayrı yaş döneminde ortaya çıkar, bunların ilki 3 yaş, ikincisi 10 yaş ve üçüncüsü de ergenlik sonrası dönem, yani yaklaşık 19-20 yaş dönemidir.
Çocuklara en kolay düzen alışkanlığı kazandırılacak dönem, 3 yaş dönemidir.
Bu yaşlardaki çocuklar dikkatle izlenecek olursa, onların “içsel bir yöneliş” ile düzen oluşturma gayreti içinde oldukları gözlemlenebilir. Şöyle ki: Çocuklar bu dönemde düzeni sağlayabilmek için önce “alan” oluşturma çabası içindedirler. Zira düzen, ancak belirlenmiş bir alan içinde gerçekleşen eylemdir. Sınırları belli olmayan bir yerin tertip ve düzeni sağlanamaz.
İşte çocuklar 3 yaş döneminde garip bir şekilde kendilerine “alan” oluşturmaya başlarlar. Masaların altına girer, masaların kenarlarını yastıklarla kapatırlar. Arkadaşları ile oynarken onlara ve kendilerine sınır çizerler, “Buraya sakın geçme” diye birbirlerini ikaz ederler. Bu yaş dönemindeki çocuklara ev içinde bir oyun çadırı kurulacak olursa, çocuklar bu çadırın içinde kendi yaşamlarını kurmaktan çok mutlu olurlar.
Çocuğun bu dönemde oluşturduğu alanlara ondan izinsiz girilemez, girilirse çocuk tepki verir.
İşte çocuğun kendi içsel yönelişi ile gerçekleştirdiği bu çaba fark edilemez veya engel olunursa, çocuk bir süre sonra artık masanın altına girmez olur, dolapların içine saklanmayı bırakır, kendi hayalî alanlarının sınırlarını kullanmaktan vazgeçer. Aslında bu trajik vazgeçiş, çocuğun kendini gerçekleştirmekten vazgeçmesi anlamına gelir.
Eğer ebeveynler bu dönemi kaçırırlarsa, bir sonraki düzen kazanım dönemi 10 yaş civarına denk gelir.
Bu yaş döneminde ise çocukta düzen ihtiyacı “kendi kişiliğini oluşturma mücadelesi” ile oluşur. Böylece, örneğin, kız çocukları, aynı annesi gibi çanta kullanmaya, erkek çocuklar babası gibi cüzdan taşımaya heves ederler. Çocuk böylesi bir döneme girdiğinde, onun kendi kişiliğinin oluşumunu da destekleyecek şekilde, çanta, cüzdan, gözlük kılıfı, kalemlik gibi gereçlerin temin edilmesi oldukça önemlidir.
Yine bu dönemde çocuğun sadece kendisinin kullanabileceği bir odası olursa, düzen alışkanlığı “aidiyet hissi” ile de pekişir, daha bir kalıcı olur. Ancak çocuğa verilen oda evdekiler tarafından “izinsiz” kullanılıyor, annesi çamaşırları o odaya seriyor, baba kendince odada değişiklikler yapıyor, girip çıkıyor ise böylesi bir çocuk “aidiyet duygusu ile düzen oluşturma gücünü” yitirir.
Eğer bu dönemde de ebeveyn çocuğuna gerektiği gibi rehberlik yapmadı ise, artık bir sonraki düzen ihtiyacının oluşacağı dönem beklenmelidir. Çocukla tartışmak, onu aşağılamak, baskı altına almak, cezalandırmak geçici düzen oluştursa da, uzun vadeli olarak bakıldığında çocuğun düzen hissini derinden bozar.
Çocukların ergenlik döneminden sonra oluşturduğu düzen, içsel bir düzen değil, dış dünyaya düzensiz görünmemek adına düzendir.
Arkadaşları odasına girdiğinde, akrabaları onun çamaşırlarını ve pijamalarını yerlerde gördüğünde oluşan “mahcubiyet” hissi ile başarmaya çalıştığı düzendir ki bu oldukça yorucu bir çabadır.
Bütün bu bilgiler ışığında bakıldığında, aslında ebeveynlerin çocukları ile ÇATIŞMAsına gerek olmadığını görüyoruz. Eğer bir çocuk düzensiz ise bu onun bir kabahati değil, gelişim dönemlerinde kendisine yeterince rehberlik yapılamamış olmasının bir sonucudur.
Son bir not: Hangi dönemde olursa olsun, çocuğun düzenli olabilmesi, ancak o çocuğun kendisine saygı duyuyor olması ile mümkündür. Kendine saygıyı öğrenmemiş bir çocuğun duyarlılık dönemleri iyi geçse de o çocuk düzensizdir.
Yazarın 06 Ocak 2014 tarihli yazısıdır

Anlamsızlık ve yanlış anlamlandırmalar
Bir davranışın kendisinden daha çok, o davranışa yüklenen anlam önemlidir.
Aile içi ÇATIŞMAların temelinde “anlamlandırma farklılığını” ilk sıralarda görüyoruz.
Örneğin, mutfak çöpünü dışarı çıkartması için oğluna seslenen bir anne, çocuğunun azıcık gecikmesine birden anormal bir tepki verebilir. Böylesi bir annenin öfke patlaması, çöpün çıkmaması değil, çocuğunun kendi sözünü dinlememesini “saygısızlık” olarak anlamlandırdığı içindir. Hâlbuki çocuğun gecikmesindeki “gerçek sebep” annesine saygısızlık değil, oyuna dalmışlığı olabilir.
Çocukluğu otoriter bir aile içinde geçmiş kişiler, anne-baba olup kendi çocuklarından bir işin yapılmasını istediklerinde, bu işin hemen yerine getirilmesini isterler. Böylesi yetişkinler, bir işin gecikmesini saygısızlık olarak anlamlandırır.
Çocukluğunu baskıcı, otoriter, hırslı yetişkinlerin yanında geçirmiş yetişkinler buyurgandırlar. Buyurdukları işlerin yerine getirilmesi kendi kişiliklerinin onaylanması anlamındadır. Eksiklikler, kişiliğine saygısızlıktır.
Bir gün yanıma çocukları sebebi ile anlaşamayan bir ebeveyn gelmişti.
Kadıncağız çok dertliydi: “Hocam, eşim çok tahammülsüz. Geçen gün 5 yaşındaki oğlumuz koltukların üzerinde zıplıyor diye hem bana hem de çocuğa olmadık sözler söyledi. Artık kaldıramıyorum eşimin bu gergin hâlini.”
Eşine sordum “Nedir sorun?” diye. Hanımefendiden daha dertliydi: “Hocam, akşam vakti yorgun argın evime geldim, azıcık dinlenmeye ihtiyacım vardı. Oğlan sanki bana inat koltukların üzerinde zıplayıp duruyordu. ‘Zıplama, oradan in aşağı.’ dedim. Eşim ‘Ne var canım, çocuk değil mi, zıplasın biraz!’ deyince kan beynime sıçradı, kendimi kaybettim, bağırıp çağırdım artık ne yapayım.” dedi.
“Neden kan beyninize sıçradı ki?” diye sordum.
“Ben yorgunum, dinlenmek için eve gelmişim. Çocuğa yapmaması gereken bir şey söylüyorum, eşim eğer bana ‘değer’ verse aslında, yorgunluğumu anlar, ‘Oğlum, baban biraz yorgun, zıplama orada.’ derdi.” dedi.
Bu beyefendinin kanını beynine sıçratan şey, çocuğun zıplaması değil, değersizlik hissi idi. Çocuğuna bir baba olarak “buyurduğu” şeyin yapılmasının anne tarafından engellenmesi, onun kendini değersiz hissetmesine neden olmuştu. Eşinin kendisini anlamaması da değersizlik hissinin tuzu biberi idi…
Bir başka örnek vereyim.
Sorunlarına profesyonel bir yardım almak isteyen bir aile ile görüşmüştüm.
Kadın, eşini şöyle anlatıyordu: “Hocam, eşim oldukça tahammülsüz biri. Özellikle akşam eve geldiğinde yemek hazır değilse, birdenbire morali bozuluyor, sinirleniyor, beni aşağılıyor. Azıcık beklese sofrayı hemen hazır edeceğim ama sinirlendiği zaman ‘İstemiyorum yemek memek!’ diyerek küsüp kenara çekiliyor. Bazen kendimi onun hizmetçisi gibi hissediyorum. Onu kızdırmamak için yemek yaparken sinir oluyorum kendi kendime. Eşimden nefret eder hâle geldim.”
Beyefendiye, neden böyle davrandığını sordum.
Biraz durdu, gözüme baktı: “Biz ailemizden böyle gördük. Bir kadının kocasına ne kadar saygı duyduğunu eşine hazırladığı sofrada görebilirsiniz. Eğer eşi akşam işten geldiği hâlde kadın hâlâ yemeği hazır etmemişse, eşine işte bu kadar saygı duyuyor demektir. Benim kızdığım şey, yemek değil, saygısızlık.” dedi.
Kadın yemeğe başka anlam yüklemiş, erkek başka... Sorun yemek sorunu değil, yemeğe yüklenen saygı sorunu idi…
Aile içinde bir davranışın gerçek anlamından daha çok, o davranışın eşler tarafından nasıl anlamlandırıldığı önemlidir.
“Eşimin beni anlamasını istiyorum” diyerek küsmek, iletişimi kesmek, sorunu çözmez, daha da büyütür.
Yazarın 07 Nisan 2014 tarihli yazısıdır

Aceleniz ne?
Katıldığım bir seminer sonrasında, yaşlıca bir amca yanıma geldi.
“68 yaşında öğretmen emeklisiyim. En küçük oğlum 45 yaşında. Beni buraya davet ettiğinde, ona ‘Ben yaşlı başlı bir adamım, çocuk eğitimi ile bundan sonra ne eşim olur. Bırak evde kalayım.’ dedim. O ısrar etti: ‘Çocukların yok ama çocukluğun var, inat etme gel hadi!’ Bu söz bana dokundu. Hiç düşünmemiştim benim çocukluğum da mı vardı diye… Şimdi senin programını dinleyince içime bir şey battı. Kendimi düşündüm… Baktım… Ben hiç…”
Sonra boğazında bir şey düğümlendi, konuşamadı… Sanki elinin tersi ile bir şey iter gibi yapıp sırtını döndü gitti.
İçim acıdı…
Ardından bakakaldım… Kamburu çıkmış, sırtında koca bir çocukluğun öyküsünü taşır gibi kalabalığın arasına karıştı gitti…
Sonra 6 yaşındaki kızlarının sorunları için bir aile geldi yanıma.
Anne çok dertli: “Hocam, kızımızla başımız dertte. Okuluna bir türlü uyum sağlayamadı. Öğretmeni bir taraftan her gün mesaj gönderiyor, ‘Kızınız bugün de ödevini yapmadı’ diyor. Kızım inat ediyor, ‘Hayır yapmayacağım’… Odasını bir görseniz, darmadağın… Bana karşı geliyor, babasına karşı geliyor… Bir alışveriş merkezine gitsek, yanımızda durmuyor, sağa sola kaçıyor… Artık bu durum eşimle ÇATIŞMAlara dönüşmeye başladı…”
“Kızınızla ÇATIŞMAlarınız eşinizle neden probleme dönüşüyor ki?” diye sordum.
-Hocam, ben ödevini yapsın diye zorluyorum, eşim ‘Bırak, yapmazsa yapmasın, o daha çocuk.’ diyor… Ben ‘odanı topla’ diye baskı yapıyorum, eşim ‘Çocuğa baskı yapma yeter ki, bırak ben toplayayım.’ diye yüz veriyor…
Döndüm, beyefendiye baktım…
Kadıncağıza sordum: “Siz nasıl çocuktunuz?”
-Hocam, biz çocukluğumuzu mu yaşadık sanki… Benim rahmetli annem, çok titizdi… Biraz sert bir kadındı, ben daha küçük yaşta ütü yapmayı biliyordum. Bizimkisi ütülenmiş kıyafetlerini dolaba koymasını bile bilmiyor…
Ne acı bir tablo… Kızının çocuksu duygularını yaşamasına fırsat vermeyen ve onun bir an önce yetişkin olması için ha bire çekiştiren bir anne…
Başka bir zaman, 16 yaşındaki oğlunun sinirli haline yardım almak için bir aile geldi yanıma…
Uzun uzun konuştuk, dertleştik…
Baba, “Hocam, çok çabuk büyüdü… Ne zaman büyüdü fark edemedik… İş, güç, telaş derken bu yaşa geldi… Hatamızı biliyoruz… İhmal ettik… Küçükken etrafımızda gezinip dururdu, bir şeyler anlatmak için ha bire çabalardı… Oyun oynamak isterdi, geçiştirirdim, sıkılırdım… Şimdi o bizden sıkılıyor… Oğlumu yeniden istiyorum.” diye kirpiklerini sildi…
İçim acıdı, ama ülkemizdeki ebeveynlik manzarası bu…
Çocukluk öyküleri hiç yazılmadan yetişkinlik yıllarını yaşama telaşına düşüyoruz, üzgünüm…
Ne de az tanıklarımız var çocukluklarımızın, çocuksu duygularımızın…
Bir anne babadır hâlbuki çocuğunun en yakın tanığı ama hızlı geçen yılların pişmanlıkları ile dolu ebeveynlik hatıraları…
Bir ebeveyn çocuğuna ödev yaptırabildiği kadar değil, onun duygularına tanıklık yapabildiği kadar ebeveyndir… Yaşanmamış çocukluk yıllarıdır ebeveyni duyarsızlaştıran ve kendi çocuğuna da çocukluk yıllarını yaşatmayan gerçek…
İyi ebeveyn çocuğuna yaptırım uygulayabilen değil, onun çocukluk yıllarını yaşarken tanık olan ebeveyndir.
Bırakın çocukları, çocukça yaşasınlar, ileride zaten hayat onlara “yetişkin hüznünü” tattıracak, aceleniz ne?
Yazarın 21Nisan 2014 tarihli yazısıdır

Utanırsan çocuğunun çocuksu davranışından
Çocuk davranışlarının motivasyonu içseldir. Yetişkin davranışları ise genelde dış motivasyonlara dayanır. Bundandır ki, birçok ebeveyn çocukları ile sürekli bir ÇATIŞMA içinde hissederler kendilerini, ‘bak herkes sana bakıyor....’ ya da ‘misafirlikte beni rezil etme, önündeki tabaktan ye...’ veya ‘yemek yerken şapur şupur yeme, seni görenler de anne babası hiç yemek yedirmiyor zannedecekler’ sözlerini neredeyse işitmemiş çocuk yoktur toplumumuzda.
Çocuğun, bir misafirlik ortamında da olsa, içsel bir eğilimle, canının çektiği yiyeceğe uzanmak istemesi gayet normal bir çocuk davranışı olduğu hâlde, ebeveynlerin o andaki önceliği genellikle çocuğunun canının çektiği yiyeceğe çocuğunu eriştirmek yerine, ‘şimdi bu çocuğu görenler benim hakkımda ne düşünür’ olduğundan dolayı, onu ikaz etmek, engellemek, kimse fark etmeden çimdiklemek yanlış bir ebeveyn tutumudur...
Çocuğu kalabalık içinde küçük düşürmek, uyarmak, sosyal fobiye zemin hazırlar... Çocuğun yanlış davranışları onu ‘sosyal ortamlarda’ mahcup ederek değil, ‘aile içinde’ birebir zamanlarda konuşarak, ‘empatik drama oyunları’ oynanarak düzeltilir...
Kendisi de çevreden çok etkilenen, birisi çocuğunu ikaz edecek diye kaygılanan ebeveynler, çocukları büyüyünceye ve davranış eğitimlerini tamamlayıncaya kadar çocuğa tahammül gösterebilen kişilerle görüşmeyi tercih etmelidir... Çocuğa tahammülsüz, eşyayı çocuktan daha çok önemseyen yetişkinlerin bulunduğu ortamlarda çocuk yetiştirmek çocuğun ebeveyni tarafından zarara uğratılma riskini de beraberinde getirir.
Engellenmiş, sosyal ortamlarda mahcup edilmiş, sürekli denetlenmekten kendi gibi olmayı başaramamış çocuklarda ‘çocuksu cıvıltıyı’ bulmak zordur. Onlar genelde, kenarda bir yerde oturmayı, ses çıkartmamayı, gülmemeyi, hoplamamayı, yemek masasında canının çektiği yiyeceği tatmak yerine önüne konulan ve belki de kendisinin damak tadına uygun olmayan bir yiyeceği zorlana zorlana yutmayı öğrenmişlerdir. Aksi takdirde, ebeveynlerinin nasıl da hışmına uğrayacaklarının tecrübelerini barındırır birçoğu zaten...
Bütün bunları neden söylüyorum?
Çünkü Ramazan geldi...
Misafirlikler başladı... İftar davetlerine çocuklar da gidip geliyor, iftar telaşını onlar da yaşıyorlar...
Evine misafir davet eden bir aile, misafirlerini ağırlama telaşı ile kendi çocuğunu unutuyor... Misafirliğe giden anne babalar ise gözleri ile çocuklarına gardiyanlık yapıyor, sürekli ‘dokunma, yapma, gel buraya’ diye sinir bozucu ikazlar içine giriyorlar...
16 yaşındaki bir kız çocuğunun annesi ile görüştüm önceki gün. ‘Hocam, kızım bir süredir artık bizimle olmaktan hiç hoşlanmıyor. Gittiğimiz yerlere gelmek yerine evde oturmayı tercih ediyor. Babası da bu duruma kızıyor, sinirleniyor, bazen aşırı tepki veriyor ama ne yaptıksa laf dinletemedik.” diye yakınmıştı...
Çocukla konuştum, işte şu yukarıda anlattığım ve hepimizin çocukluğuna da tanıklık eden olayları anlattı “İstemiyorum ya onlarla gitmek!” diyerek.
Belki bu çocuk 16 yaşında ve ‘İstemiyorum artık’ diye tepkisini ortaya koyabiliyor, ya küçükler? Henüz çocuksu cıvıltılarını kaybetmemiş olan 7 yaşındakiler, 10 yaşındakiler... Anne babasının oruç tutması ile telaşlanıp kendi de oruç tutmaya yeltenenler, becerenler, beceremeyenler... Misafir sofralarında iftar ederken açlıktan elleri ayakları birbirine dolaşıp ne yiyeceğini, hangi yiyeceğe saldıracağını şaşıran çocuklar...
Çocuklarınızı böyle görürseniz, utanmayın, sıkılmayın. ‘Sen ne biçim çocuksun beni mahcup ettin misafirlikte!’ diye söylenmeyin... Çocuk budur zira... Çünkü o, acıkınca yemek, susayınca içmek ister... Çok acıkmışsa hızlı yer, çok susamışsa üstlerine döke döke içer... Bunda ne ayıp vardır, ne utanç...
Eğer utanırsan çocuğunun çocuksu davranışlarından, sıkılır o da bir gün seninle birlikte var olmaktan...
Yazarın 07 Temmuz 2014 tarihli yazısıdır.

Eğitim bireyi ya sersemleştirir, ya özgürleştirir
“Killi şist” nedir, hiç duydunuz mu?
Yabancı dilde değil, yazım yanlışı da yok, “killi şist” işte…
Bilemediniz mi…
Peki, “Kuvarist” nedir biliyor musunuz? Hani “Sedimanter” grupta yer alan kuvaristler..
Onu da mı bilemediniz?
Peki ya, metamorfik kayalardan olan “mikaşist” bir şey anlatıyor mu size?
Bu da mı tanıdık gelmedi?
Tanıdık gelmemesi normal, üzülmeyin. Zira bunlar, güncel yaşamda karşılığı olmayan, belki bu yazıdan başka bir yerde de bir kez daha karşılaşmayacağınız “taş isimleri.” Evet, bunlar telaffuz etmesi zor, birer taş isimleri. Nereden çıktı derseniz bu taş isimlerinin, söyleyeyim, bu taş isimleri ülkemiz çocuklarına coğrafya dersinde öğretilmeye çalışılan konulardan biri.
Ben bir uzman olarak, 14-15 yaşındaki bir çocuğa hayatında hiç karşılaşmayacağı taş isimlerini öğretmenin onun eğitim yaşamına nasıl bir katkı sağlayacağını henüz anlayabilmiş değilim.
Üzülerek söylemek gerekirse, bu eğitim anlayışı ile de ne bilimde, ne de sanatta ilerleyebiliriz. Zira hem sanatçı hem de bilim insanı olacak özelliklerdeki çocuklara taş isimleri öğretmeye kalkarsanız ve “Çocuğunuz öğrenemiyor” diye bir de ebeveynine baskı kurarsanız, çocuklar hem kişiliğini hem de yeteneğini kaybeder.
Ülkemizin hâli işte bu…
Eğitim sistemimizde köklü bir yapılanma gerçekleştiremezsek, kendi çocuklarımızı eğitim ile sersemleştirmeye devam edeceğiz.
Bir de edebiyat konularına bakalım isterseniz… Bakalım lise 2’nci sınıf çocukları edebiyatı neden sevmez, görelim.
Mesela, “sagu” hakkında konuşalım biraz.
Nedir sagu?
Sagu’yu şöyle tarif edeyim size. Eski Türklerde önemli bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze törenine “yuğ töreni” denirdi. İşte bu törenlerde söylenen şiirlere de “sagu” adı verilmiştir. Sagular da “koşuklar” gibi “kopuz” eşliğinde söylenmiştir.
Anladınız mı meselenin önemini şimdi!
Neymiş, “Sagular, koşuklar gibi kopuz ile söylenirmiş.”
Kime öğretiyoruz bunu, 15 yaşında bir çocuğa.
Daha kendi mahallesinden kalkıp, başka bir mahalleye, araba çarpmadan gidebilecek ve kaybolmadan da geri gelebilecek beceriye sahip olmayan çocuğa “sagu” öğretmeye çalışırsan, tabii ki dünya sıralamasında sondan dördüncü olursun.
Alın elinize çocukların kitaplarını, bir göz atın içindeki bilgilere. Bir yandan dilinizin dahi dönmekte zorluk çektiği “Killi şist”i okuyun, diğer yandan çocuğunuzun gözlerine bakın. Böylesi anlamsız konularda ödev yapmak için kendini nasıl da zorladığını düşünün. Dersini yapmıyor diye kendi kendini yediğinizi… Ödevini yapmadı diye öğretmene karşı mahcup olduğunuzu…
Ben pedagog olmadan önce, başımıza neler gelmiş bilmiyordum.
Ama şimdi biliyorum. Görüyorum ki kendi çocuklarımızı eğitim yolu ile sersemleştiriyoruz.
Ülkemiz eğitim sisteminin özeti bu…
Dünyanın değişik ülkelerini geziyorum, eğitim sistemlerini inceliyorum, çocukları gözlemliyorum, hiçbir ülke kendi çocuklarına böyle davranmıyor. Eğitime bu kadar önem verdiği halde, eğitimi bu kadar eline yüzüne bulaştırmıyor.
Size tavsiyem, eğer çocuğunuza bir iyilik yapacaksanız, ya oturun onunla birlikte ders çalışın, ödevine yardım edin. Killi şist’i siz de öğrenin, saguları, yuğ törenlerini ezberleyin. Ya da, boş verin, ödevler yüzünden çocuğunuzla ÇATIŞMAyı, gönlünü kırmayı. Bırakın öğrendiği kadarını öğrensin, öğrenemediği şeyler zaten ona çok bir kayıp yaşatmayacak güncel yaşamında.
Yeter ki, sınav zamanlarında sınavlarına hazırlansın yeter...
Yazarın 25 Ağustos 2014 tarihli yazısıdır

Ergenlik dönemi problem dönemi midir?
Amerikalı psikolog James Masterson yıkıcı ergen davranışları üzerine yaptığı 40 yılı aşan çalışmalarda enteresan bir sonuca vardı, problemler ortadan kalktıkça ergenler psikolojik olarak iyi olmak yerine depresyona giriyorlardı.
Normal şartlar altında kişinin problemleri arttıkça depresyona girmesi gerekirken, ergenlerde durum bunun tam tersi oluyordu.
Araştırmalar derinleştikçe, ergenlerle ilgili yeni bulgular elde edildi.
Buna göre, ergenlik döneminin bir problem dönemi olmadığı, aksine, bir arınma ve ruhsal temizlenme dönemi olduğu ortaya çıkıyordu...
Bir başka deyişle, çocukluk yıllarında yaşanan ‘olumsuz birikintiler’ ergenlik dönemi ile dışa vuruluyor, böylece sanki ruhsal bir temizlik gerçekleşiyordu... Bu, denizin yüzeyindeki çöplerin güçlü dalgalarla kıyıya vurması, denizin arınması gibi bir şeydi... Böylesi bir boşalma gerçekleşemezse içerideki birikintiler depresyona sebep oluyordu...
Ergenlik döneminin yıkıcılığı ruhsal bir arınmayı gerçekleştiriyorsa, çocuğun bu yıkıcılığına razı mı olmak gerekir?
Aslında hayır... Ergen yıkıcılığı, olumlu yöne kanalize edildiğinde yıkıcılıktaki güç kadar bir enerji, yapıcılıkta da aynı ruhsal rahatlamayı beraberinde getiriyordu.
17 yaşındaki oğlu ile sorunları olan bir baba telefon etmişti. Öfke dolu bir sesle ‘Hocam bu çocuk yedi bitirdi beni, Allah rızası için bize yardım edin’ dedi. ‘Sorun nedir?’ diye sorduğumda “Bizimle ÇATIŞMAk için elinden geleni yapıyor. Sanki bizden laf işitmek için ne dersek tersini yapıyor, ne yapacağımızı şaşırdık artık.” dedi.
Aslında, doğru gözlemlerdi bunlar.
Çocukluk döneminde sorunlar yaşamış olan ergenler, farkında olmadan çatışacak yer arar, sorumluluklarını yerine getiremez ki, ikaz edilsin, sorunlar çıksın, bağırılıp çağırılsın, kızılıp kavga edilsin ve sonunda bir ağlama ile ruhsal rahatlama gerçekleşsin... Ergenler bunu bilinçli olarak değil, içsel bir yönelişle gerçekleştirir, kasıt yoktur yani...
Bu babaya, “Çocuğunuzla ata binin” dedim... Şaşırdı... “Sorun sizin düşündüğünüz kadar basit değil. Ata binmekle çözülmez.” dedi. “Siz benim dediğimi yapın, ata bindikten sonra da gidin bir kafeteryada çay için, sohbet edin oğlunuzla.” dedim...
Aradan bir süre geçtikten sonra aynı kişi bir kere daha aradı. “Nasıl durumunuz?” diye sordum. “Hocam, hakkınızı helal edin. Sizinle telefonda görüştüğümde, beni anlamadığınızı düşündüm. Sorunumuz o kadar büyükken, siz ‘ata binin’ diye tavsiyede bulununca beni anlamadığınızı düşündüm. Ama yine de söylediğinizi yaptım, oğlumla birkaç haftadır ata biniyoruz, çıkışta da kafeteryaya gidip çay kahve içiyoruz... Hayret içindeyim, çocuğumla hiç olmadığım kadar yakınlaştık, o da mutlu ben de... Ne ÇATIŞMAlarımız kaldı, ne de krizler...” dedi.
Aslında, bu genç delikanlı, geçmiş yıllarda biriktirdiği olumsuz duyguları dışa vuracak bir kanal bulamadığı için aile içinde ÇATIŞMAlarla kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Bu baba ise içsel bu olumsuzlukları, keyifli ortamlara yönelterek boşaltmış, spor yaparak, spordan sonra çay kahve içip oğlu ile duygusal yakınlaşma sağlamıştı.
Ebeveynler, ergen çocukları ile yaşadıkları ÇATIŞMAları abartmamalı, korkmamalıdır. Bu ÇATIŞMAlarla çocuğun duygusal boşalmalar yaşadığı bilinmelidir. Eğer bir ÇATIŞMAsızlık isteniyorsa, ergeni, sanata ve spora yönlendirmelidir.
Ergenlerle girilen ÇATIŞMAlar çözümsüzdür, bugüne kadar, hiçbir anne babanın bu ÇATIŞMAlardan sonuç aldığını görmedim...
Yazarın 13 Ekim 2014 tarihli yazısıdır

Okul ödevi zorunluluk mu, rica mıdır?
Akşamın geç vaktinde telefonum çaldı. “Hayırdır inşallah” diyerek telefonu açtım, 30’lu yaşlarda genç bir hanımefendinin, “bu saatte rahatsız ediyorum, ama…” diyen titrek sesini işittim.
Zor durumda olmasa, bu saatte telefon etmezdi, diye düşündüm.
“Kendimi iyi hissetmiyorum hocam” diye başladı söze. “Biraz önce eşimle çok kötü tartıştık, söylenmemesi gereken sözler söyledik birbirimize. Eşim, ‘Dayanamıyorum artık seninle yaşamaya.’ diyerek evden çıktı gitti. Sinirden kızımı dövdüm, o da ağlayarak odasına gitti yattı. Sessiz evde yapayalnız kaldım.” diye ağladı.
“Üzülmeyin” diyebildim.
“Nedir sizi böylesi birbirinize karşı tahammülsüzleştiren şey?”
Cevap trajikti, “Çocuğumuz…”
“Nasıl yani?”
“Kızım bu yıl ilkokul birinci sınıfa başladı. Okulu ile ben ilgileniyorum. Bugün çok ödevi vardı. Akşama kadar oyalandı durdu, ödevini yapmadı. Ben biraz zorladım, masaya oturttum. Bu sefer de ‘uykum geldi’ demeye başladı. Sinir oldum… ‘Bu ödev bitmeden yatmak yok’ diye kızdım. Eşim, bağırmamdan rahatsız oldu, ‘Bağırmakla ödev yaptırınca ne faydası olacak, rahat bırak çocuğu gitsin yatsın!’ deyince kızım yüz buldu, ‘Yaşasın!’ diye babasına koştu. Tabii, babası için hava hoş, çocuk ödevini yapmadığı zaman, öğretmen, babasına değil bana telefon ediyor, ‘Kızınız bu gidişle okuma yazmayı öğrenemeyecek’ diye bana söylüyor. Sınıfın içinde en sonlarda olduğunu veli toplantısında ona değil bana duyuruyor.” diye anlatmaya devam etti.
Maalesef günümüz çocuklarının aile içinde zarara uğradığı en temel sorun, okulun eve taşmasıdır. Hâlbuki başarılı öğretmen, okul faaliyetlerini eve taşırmayan, bilgiyi okulda tamamlayabilendir. Ayrıca, modern eğitim sistemlerinde, ilkokulda, “ödev” bir “emir” değil, eğiticinin anne babadan bir ricasıdır.
Bu ricanın iki anlamı vardır,
1- Çocuğun öğrenmelerinin kendindenliğe erişmesi için okul-aile işbirliği ricasıdır. Bu rica, birinci sınıf öğrenciler için günlük 10 dakika, ikinci sınıflar için 20 dakika, üçüncü sınıf içinse yarım saattir. Bu sayede çocuk, okul vasıtası ile öğrendiklerini adım adım yaşam içinde kullanmayı öğrenecektir. Ailenin eğitime desteği, teorik değil, pratiktir.
2- Ancak zaman zaman, eğitici, anlatacağı konuları okul saatleri içinde yetiştirememiş olabilir. İnsanlık hali, o gün öğretmenin dikkati dağınıktır veya konuyu toparlayamamış olabilir ya da hastadır, rahatsızdır, öğrencilerine dikkatini verememiştir. İşte böylesi durumlarda, öğretmen veliden “işbirliği ricasında” bulunabilir. Okulda eksik bıraktığını düşündüğü konular için anne babalardan yardım talep edebilir.
Bunun haricinde, öğretmenin bir buyurganlık içinde öğrencisine ödev vermesi ve bunu yapmadığında da yaptırım uygulaması doğru değildir.
Ödev, öğrenmenin temel işlevi değil, zaruret halinde tamamlayıcı faktörüdür. Eğitimin tamamlayıcı bir faktörünü, eğitimin ana işlevi gibi göstermek ciddi bir pedagojik yanılgıdır.
Maalesef, çocuğunun eğitim durumunu merak edip öğretmenden bilgi isteyen velilerin birçoğu, ‘Ödevini yapmıyor ki!’ gibi şikâyetler işitiyor. Ve bu şikâyetler, çocuğun iyiliği ile değil, çoğu defa ebeveyn çocuk ÇATIŞMAları ile sonlanıyor.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, ilkokul seviyesinde verilen ödevlerin öğrenmeye katkısı binde bir civarındadır. Gözlemlerimiz gösteriyor ki, çocukta, ödev yetiştirme kaygısı, eğitimden soğumanın nedenlerinden biridir.
Hâlbuki çocuk ödev yaparak değil, oynayarak gelişir.
Bunun da ötesinde, evde ebeveynlerden bir tanesinin bu kaygılar aile içi ÇATIŞMAlara da sebep olmaktadır. Kimi zaman annenin ödev konusundaki baskısı babanın vicdanına dokunuyor, kimi zaman babanın öfkesi anneyi çocuğa karşı koruyuculuğa yöneltiyor.
Maalesef, birçok anne babanın da, öğretmen baskısından kurtulmak için anne babalık görevini bırakıp öğretmenlik yaptığının şahidiyiz.
Hâlbuki çocuk okulda bunaldığında evde anne babası ile rahatlamalı, teselli olmalıdır.
Okulda yorulan çocuğu, anne babalar rahatlatmalı, çocuk parkta kaydırağa binmeli, sokakta sek sek oynamalı ki eğitimde başarısı artsın.
Unutmamak gerekir ki, başarısız çocuklar, ödevlerini yapmayanlar değil, eğitimden soğumuş olanlardır...
Yazarın 27 Ekim 2014 tarihli yazısıdır

Edinerek öğrenmenin temel ilkesi: Biyolojik ritme saygı (2)
Çocuğu birinci sınıfa başlamış bir anne-baba çaresizlik içinde yanıma gelmişti.
Çaresizliklerinin sebebi, 19 kişilik sınıfta 18 kişi okuma yazmayı öğrenmiş, bir tek kendi kızları kalmış okumaya geçemeyen. Çalmadıkları kapı kalmamış, kimi “Disleksi var galiba çocuğunuzda” demiş. Kimi “Beyindeki kimyasal denge bozukluğundan” bahsetmiş.
Bütün bunlarla yetinmeyen anne, gittiği yerlerden birinde “Kızınıza kötü cinler musallat olmuş” diye duyunca film kopmuş…
Kocaman değil, henüz 6 yaşında bir kız çocuğunun okul hayatında başına gelenlerden bahsediyorum… Göz ucu ile şöyle bir baktım, utangaçtı… Bilirim ki kız çocukları bu yaşta böylesi utangaç olurlardı, sorun yoktu benim için. Adını sormak istedim, annesinin arkasına saklandı. Babası kolundan tutup saklandığı yerden çıkartırken “Amca adını soruyor, söylesene adını hadi…” demesi çocuğun içinde bulunduğu durumu özetlemeye yetti.
“Üzgünüm çocuklar sizler adına” demek geldi içimden, söyleyemedim…
“Siz dışarıda bekleyin isterseniz?” diye anne-babayı dışarıya davet ettim.
Çocuk öylece kalakaldı oturduğu koltukta… Kaygılı idi. Başına ne geleceğini bilememenin, ama kendinden büyük birisine de itaat etmesi gerektiğinin çelişkisi okunuyordu vücut dilinden.
Kendimi tanıttım. Güzel resim yapabildiğimden bahsettim. İsterse birlikte resim yapabileceğimizi söyledim. “Hı hı” diye başını salladı ürkekçe… Diz çökerek oturduk yere, sehpanın üzerine koyduğum kâğıda boya kalemleri ile ev yapmaya başladık…
Ben, yazı da yazabildiğimi söyledim. Çocuk, “Ben de yazıyorum ama biraz yavaş” dedi. “Olsun” dedim, “Ben de önceden yavaş yazıyordum. Hem yavaş yazınca bazen daha güzel oluyor” deyince gözlerime baktı, rahatladı. Sonra kaşlarını çatıp “Ama öğretmenim dedi ki hızlı yazmalıymışım. Hem ödevimi yavaş yapınca annem kızıyor.” derken, ülkemiz çocuklarının eğitim dramını anlatıyordu aslında…
İkimiz de önümüze yeni bir kâğıt aldık… Oturduğumuz yerde, benim söylediğim harfleri birlikte yazmaya başladık. Küçücük parmakları ile nasıl da samimi çabalıyordu, içim burkuldu…
Üç-beş harfi yazdıktan sonra “Ben yazı da okuyabiliyorum” dedim.
Çocuk beni duymazdan geldi. Kalemle çizgi çizmeye devam etti. İncinmişliği vardı belli ki…
“Hatta ben, bu harfin hangi harf olduğunu bilebilirim” deyince başını kaldırdı, “Ben de bilirim, o A” dedi. Cesaret kazanmıştı. Çünkü kendini zorlamayan, ona uyum sağlayan bir yetişkin vardı yanında.
“Peki, bu hangi harf?” diye sordum, onu da bildi, diğerini de… “Hadi bu harfleri yan yana okuyalım dedim”, yavaş yavaş da olsa okudu.
“Ne güzel okuyorsun” dedim. Çocuk: “Ama annem sıkılıyor ben okurken. Babama diyor ki gel şu çocuğu sen okut, yoksa ben çıldıracağım.”
Dakikalarca gözlemledim, ne “disleksi” idi problemin adı, ne de “cin çarpması”. Aklı başında, narin bir kız çocuğu ve ona hitap edemeyen yetişkinlerin ÇATIŞMAsı vardı ortada, “beklenti ÇATIŞMAsı”… Çocuk, kendi biyolojik ritmi ile “edinerek öğrenmeye” çabalarken, anne-babanın bu hızı yavaş bulup hızlandırma gayreti, çocuğu sersemleştirmişti.
Çocuğu dışarı alıp anne-babayı yeniden davet ettim. Dikkat ettim ki anne babanın da biyolojik ritmi oldukça bozuk. Baba beni dinler iken ayaklarını sallayıp duruyor, anne konuşurken hızlı hızlı ve yutarak konuşuyordu…
Hâlbuki edinerek öğrenmenin en temel ilkesi, eğiticinin “sekine” halinde bir biyolojik ritme sahip olmasıdır.
“Aktif bir pasiflik”, eğiticinin en üstün özelliğidir.
Konuşurken, inci tanesi gibi kelimeleri tek tek çıkarmak... Yürürken, yavaş ve sükunet içinde yürümek… Göz göze gelindiğinde, gözlerle çocuğun gözlerine dokunacak kadar sakin bakmak, edinerek öğrenmenin olmazsa olmaz prensipleridir.
Kalıcı öğrenmenin önündeki en büyük engel, çocuğu hızlandırmaktır, “Hadi, hadi… Çabuk, çabuk… Herkes yaptı bir sen kaldın” gibi baskılar çocuğu psikolojik olarak gerdiği gibi, bilginin içselleşmesinin önünü de kapatır.
Çocuğa iyilik yapmak isteyen eğiticiler, onun biyolojik ritmine saygı duymalı. Belki kendilerinin bozulmuş olan biyolojik ritimlerini de “sekine” haline çevirerek çocuğun karşısına çıkmalıdır. Bu bir lüks değil, çocuk hakkıdır.
Yazarın 02 Aralık 2014 tarihli yazısıdır
Video Kategorisinde “ÇATIŞMA” Kelimesinden “16” Adet Bulunmuştur.
Pedagoji Okulu- Çocuklarda Davranış Bozuklukları ve Çözüm Önerileri
VİDEO İÇERİĞİ:
01.45: Hiperaktif çocuk
09.54: Çocuğun duygu dünyasının bozulması
18.38: Duygu dünyası bozulan çocuğun onarılması
21.10: Çocuklarda davranış bozukluğunun sebepleri
37.07: Çocuk eğitimi toplumsal duyarlılık işidir
45.12: Sevk hisleri
48.04: Bilişsel çarpıtmalar
01.11.46: Alışkanlık bozukluğu
SORULAR VE CEVAPLAR
01.18.53: 22 aylık ve iki buçuk aylık çocuklarımın uykuları çok hafif hemen uyanıyorlar ne yapmalıyım?
01.19.56: Kardeşler arası hakaret nasıl engellenir?
01.21.43: Çocuklarınızın zeki olmasını istiyorsanız!!!
01.24.05: Üç yaşındaki çocuğun isteklerini bağırarak elde etmesi
01.26.00: Oğlum beş yaşında anaokuluna gitmek istemiyor ne yapmalıyım.
01.26.59: Kızım iki yaşında doğduğundan beri parmağını emiyor ve battaniyesini hep yanında istiyor onsuz uyumuyor
01.27.50: Çocuğumun öz güveni yok korkuları var ne yapmalıyım?
01.29.28: Beş yaşında oğlum gündüzleri hala altına kaçıyor ?
01.31.08: İki yaşında çocuğum konuşamama sorunu var ne yapmalıyım?
Pedagoji Okulu- Edinerek Öğrenme/Eşler Arası Duyarlılık Farklılığı
VİDEONUN İÇERİĞİ:
EDİNEREK ÖĞRENME VE EŞLER ARASI DUYARLILIK FARKLILIĞI
1.53 - 32.14: EDİNEREK ÖĞRENME
32.40 - 47.50: ENGELLENEN ÇOCUK EDİNEMEZ
47.52 - 55.55: DUYGUSAL REDDEDİLMİŞLİĞİN KARŞILIĞI?
SORULAR VE CEVAPLAR
58.56 - 1.00.40: 25 aylık çocuklarda merdiven testini nasıl yapabiliriz?
1.01.15 - 1.04.16: Kızım bebekliğinde eşyaya nüfuz etti, engellemedik ancak, birinci sınıfa başladı dikkat dağınıklığı var ne yapmalıyım?
1.04.20 - 1.04.57: Hocam kızım bir buçuk yaşında, her şeye çığlık atarak ve kendini yere atarak karşılık veriyor ne yapmalıyım?
1.05.05 -1.08.15: Adem Bey, 17 yaşındaki oğlumla yeniden bağlanma umudumuz var mı?
1.08.32 - 1.09.22: Tepkiselliğin düzeltilmesi için ne yapmalıyız?
1.09.25: Bebeğimin yemek yemesi ve uykusu konusunda çok kaygılıyım, kaygılarımızı nasıl yönetebiliriz?
1.11.19 - 1.11.12: Kızım 18 yaşında parmak emiyor bununda duygusal eksiklikle alakası var mı?parmak emme, alışkanlık bozukluğu, ergenlik
1.12.04 - 1.17.32: Dört yaşındaki kızım yabancılara karşı oldukça utangaç ama evde oldukça açık ne yapmalıyım?
1.18.03 - 1.18.53: Beş yaşında ikizlerim var bir saniye bile gözlerini kaçırsalar ağlıyorlar….
1.19.16 - 1.21.10: Hocam çocuğumuz beş yaşında ölüm ile ilgili sorular soruyor. Nasıl davranmalıyız?
1.21.20 - 1.23.09: Özgürlüğün bir sınırı var mıdır? Nüfuz etme konusunda da açıklar mısınız?
1.24.36 - 1.25.03: Üç buçuk yaşındaki kızım, biraz kızsam hemen beni sevmiyor musun diye küserek köşeye çekiliyor…
1.25.08 - 1.26.03: Oğlum birinci sınıfa başladı, çok zeki ama yazı çalışması için kalem tutmak istemiyor parmaklarım acıyor diyor ne yapalım?
1.26.05 - 1.26.36: Oğlum beş yaşında kreşe gidiyor, uyurken dişlerini gıcırdatıyor sebebi ne olabilir?
1.26.18: Diş gıcırtdatmanın iki sebebi vardır; biri fizyolojik mide asiti ile ilgili sebep, diğeri ise duygusal problemden kaynaklanır.
1.26.38 - 1.27.13: Oğlum dinlemek ve öğrenmek istemiyor nasıl yaklaşmalıyım?
1.27.15 - 1.38.00: EŞLER ARASI DUYARLILIK FARKI
Pedagoji Okulu- Evlilikte Eşlerin Birbirine Bağlanması
VİDEONUN İÇERİĞİ:
EVLİLİKTE EŞLERİN BİRBİRİNE BAĞLANMASI
01.11 - 03.38: Çocuk eğitimi yoktur, anne baba eğitimi vardır.
04.05 - 07.30: Erkek ve kadın eşit midir?
07.33 - 09.20: Evlilik ayrı bir şey, aile olmak ayrı bir şey..
09.23 - 13.45: Birey olmadan ait olmak edilgen olmak demektir.
14.00 - 19.40: Güven Duygusu..
19.40 - 30.10: Evliliklerde aile toplantılarının önemi..
30.35 - 34.24: Evliliklerde sevginin ifade edilmesinin önündeki kültürel engeller
34.43 - 41.48: Şeffaflık
42.52 - 44.18: Kadın da erkek de insandır
44.28 - 47.56: Evlenmeyi düşünen gençlere neler tavsiye edersiniz?
48.00 - 50.13: Evliliklerde Savunma Hali
50.16 - 54.32: Evliliklerde ekonomik paylaşım nasıl olmalıdır?
55.53 - 58.25: Eşlerin kendilerine kişisel zaman ayırmaları hangi ölçülerde olursa sağlıklı olur?
58.30 - 1.00.07: Eşlerin anneye bağımlı olması
1.02.00 - 1.09.14: Evliliklerde Mahremiyet
Pedagoji Okulu- Gerçek Kendinlik ve Kendinlik Bozukluğu
VİDEONUN İÇERİĞİ:
GERÇEK KENDİLİK VE KENDİLİK BOZUKLUĞU
00.15: Kendi çocukluğumuza bakıp o yılları anlamazsak, çocukluk yıllarımızla bağlantı kurmazsak yanımızdaki çocukları anlamak zordur.
02.37: Bütün psikolojik problemlerin kökeninde kişinin kendi gibi olamaması vardır.
05.01: Kişi kendini gerçekleştirmeden kendini sunma ve onay ihtiyacı hissettiğinde, kendi değerini başkasının gözünde onaylatmaya başladığında kendilik bozukluğu başlar.
06.28: Kişinin kendi duygularını kullanmayı bırakması oldukça trajiktir.
06.49: İnsanın iki gerçeği vardır. Aklı ve duyguları.
08.54: Kişinin kullanmadığı kuluçkaya yatırdığı duygu bir süre sonra yönetilemez hale gelir.
11.12: Anne babalık demek çocuğun kendi duygularını ve zihnini kullanmasında rehberlik etmek demektir.
17.45: Kendi gibi olmakla beklendiği gibi olmak arasındaki mesafe ne kadar açılırsa kişideki kendilik bozukluğu o kadar artar.
17.58: Sahte ben ile gerçek ben arasındaki mesafe ne kadar artarsa kişinin iç ÇATIŞMAları ve huzursuzluğu da o kadar fazla olur.
24.08: Günümüz çocuklarının en önemli sorunu kendi gibi olmak yerine başkaları gibi olmaya çalışmasıdır.
33.02: Kendi gibi olmayan kişi duygularının yönetilmesi de kaybeder, bu yüzden annelik babalık yapması zorlaşır.
38.22: Yeme bozukluklarının altında duygusal bozukluklar vardır.
39.12: Her davranış bozukluğunun bir kökeni vardır.
41.42: Bir çok anne baba çocukların özgürce yaptığı bazı davranışları kendi yetiştiriliş tarzına göre değerlendirerek şımarıklık olarak tanımlıyor.
42.36: Şu üç duyguyu çocuğa bulaştırmayın: Değersizlik, Yetersizlik, Suçluluk
44.19: Konuşmanın gelişmesi ancak insan ilişkileri ile olur. Televizyonun olduğu evde çocuğun konuşması gecikir.
Pedagoji Okulu- Onarılmaya Olan İhtiyaç 1
VİDEO İÇERİĞİ:
ONARILMAYA OLAN İHTİYAÇ -1
2.12 - 29.46: ONARIMA İHTİYACI OLAN KİŞİLERİN TEMEL ÖZELLİKLERİ FİZYOLOJİK KASILMALAR VE TÜKENMİŞLİK
Kendini onarmamış bir birey, kendi incinmişlikleri karşında karşı taraftaki kişiyi suçlar.
Onarılmamış bir birey, bir birim negatif duygu karşında, içinde onlarca birim depremler yaşar.
Onarılmadan yaşam sürmeye çalışmak, onarılmadan anne-baba olmak kadar ebeveyni ve çocuğu yıpratan başka bir şey yok.
Bir çok fizyolojik rahatsızlıklar kişinin onarıma olan ihtiyacından kaynaklanabilir.
Onarılmaya ihtiyacı olan kişinin üç temel özelliği:
1.Duygusal ÇATIŞMAlar yaşar,
2.Fizyolojik kasılmalar yaşar,
3.Sürekli tükenmişlik.
Onarılmaya ihtiyacı olan birey, pozitif duygularda süreklilik taşıyamaz.
Onarılmaya ihtiyacı olan bireyin durumu çekirge sendromu gibidir.
İnsanı ayağa kaldıran şey yaşama sevincidir.
Kişinin hisleri ile duygularını onarması lâzım.
Elimde bir hokus pokus hakkım olsaydı, insanların elinden çocuklara karşı aşağılayıcı bakışı alırdım.
29.47- 43.40: DUYGULARI YÖNETEMEME
İnsan duygularını iki yerde kaybediyor, iki yerde onarma ihtiyacı olduğunu anlar.
1.Şiddet yoluyla edilgenleştirme
2.Sevecenlik yoluyla edilgenleştirme
Onarıma ihtiyacı olan kişinin mimikleri yok olur, vücut dilini kaybeder, vücut dili köşelidir.
Birçok fizyolojik rahatsızlıklarımızın kökeni onarılmamış kıymık gibi batar.
Bir bireyin başına gelebilecek olan en büyük felaket duygularını yönetememektir.
Duygularını yönetemeyen bireyin en belirgin davranışı oyalanma davranışıdır.
Onarıma ihtiyacı olan bireyler kendileri ile başbaşa kalamazlar.
Pedagoji Okulu- Davranış Eğitimi Dili
VİDEONUN İÇERİĞİ:
DAVRANIŞ EĞİTİMİ DİLİ
01.48: Pedagoji anne baba eğitimidir; farkındalık seviyesinin artmasıdır. Anne baba aynı farkındalık seviyesinde olursa ÇATIŞMA olmaz.
04.24: Pedagoji Okulu-51'in kısa bir özeti
12.59: Çocukla olan iletişimde ebeveynin onarımına olan ihtiyacı vardır. Ebeveyn ne kadar geniş olursa olsun kullandığı dili eğitmemiş ise davranış eğitimi oldukça zorlaşır.
15.21: Anne babanın çocuğa erişebileceği yegane aracı sözdür.
27.21: Davranış dili 4 seviyeden oluşur:
1. Emir kipi ile söz kullanmak; sorgulayıcı , buyurucu, yönetici bir dildir. Bu dil kullanıldığında ortaya çıkacak tepki tepkisellik ve savunmadir. Pedagojide kesinlikle kullanılması tavsiye edilmez.
31.33: “Hadi “ kelimesini kullanmak çocuğun biyolojik ritmini bozar.
32.54: 2. seviye: Davranış dili;
Olabilirlik eki ile iletişim. Çocuğu hafif, yumuşak ve az etken yönetmeye calismaktir. Bu dilin kullanılması cocukta yetersizlik hissi oluşturur.
43.10: 3. seviye:
Varlığın kabulu ile kurulan cümleler ile iletişimdir. “de” eki kullanılır.
46.55: Son seviye davranış dili ; Fırsat verici dildir. Soru cümleleri ile, olasılık ve olabilirlik ekleri ile kullanılır. “İstersen” kelime kalıbı kullanılır . İzin almak ve fırsat vermek icin ortam hazırlar.
53.58: İki buçİuk , üç yaşlarda tuvalet eğitimi başlayabilir. Çocuğun kaslarını tutabileceği yaşa erişmiş olması gerekir, tuvalete gitmesi gerektiği bilincine erişmesi gerekiyor.
57.08: Tuvalet eğitimine başlamak icin ortamında sesiz ve dingin bir ortam hazırlanmalıdır. Klozete icin de aparatlar alınarak güvenli bir ortam hazırlamalıdır, lazımlık uygun degildir.
59.58: Çocuk tuvaletini yaptıktan sonra sifon çocuğun yanında çekilmez, kakasını görmesi uygun değildir.
01.02.05: Tuvalet eğitiminde emir kipi ile iletişim kurulmaz.
Pedagoji Okulu- Öfke Yönetimi & Kardeş Çatışmaları 1
VİDEONUN İÇERİĞİ
01.38: Öfke Duygusunun Kökeni
02.07: Öfke Kontrolü
02.53: Öfke duygusunu yönetemeyen kişiler nasıl davranışlar gösterir?
03.43: Hangi bireyler öfkeyi daha yoğun yaşarlar? Hassasiyet Nedir? Seziş Gücü Nedir?
06.44: Öfkenin Ortaya Çıkışı ve Hassasiyet
08.43: Eşler birbirlerine hassasiyetlerine göre mi davranmalıdır?
11.37: Öfke yönetimi, öfkeyi iç dünyada yönetebilmektir.
12.55: Öfkeyi İçte Yönetebilmenin İlk Basamağı: Duyguyu Duyabilmek ve Sezmek
24.32: Farkındalık Nedir?
25.01: Farkındalığı Düşük Olan Kişilerin Tutumları
25.33: Öfkeyi İçte Yönetebilmenin İkinci Basamağı: Hoşnutsuzluk Duygusunu Çoğaltmak
30.48: Öfkeyi İçte Yönetebilmenin Üçüncü Basamağı: Yönetmek
38.52: Öfkeyi Yönetmekte İkinci Aşama
40.27: Öfkeyi Yönetmekte Üçüncü Aşama
41.43: Öfkeyi Yönetmenin Son Aşaması ve Duyguya Kendini Bırakabilmek
45.42: Öfke Bozukluğu ve Onarım
46.27: Bir bireyin kazanabileceği en üstün yetenek duyguları yönetebilmektir.
52.09 Soru: Hocam ben fark ettim, geçen yıl sizin bir programınızı anlattığımda öğretmenimiz “bizim zamanımızda bu mu vardı bırakın Allah aşkına” diyerek hiç de oralı olmadı. Ne yapmalıyım?
56.06 Soru: Biz eşimle beraber da izliyoruz sizi ama bir tutam yol alamadık ben kendimi onarmaya çalışıyorum nafile!
58.22 Soru: Hocam 8 yaşındaki çocuğumu ezerek büyüttüğümü fark ettim, sonucunda da özgüvensiz, kendi kararlarını vermeyen ve kendini ifade edemeyen bir çocuk oldu. Çocuğumu tamamen düzeltebilir miyim?
01.00.25 Soru: Hocam kardeşimle ilgili sorum var size lütfen yardımcı olur musunuz? Kardeşim 10 yaşında, her şeye ağlıyor ve karanlık korkusu var. En son bahçede köpek kovalamıştı ve sonrasında daha da arttı. Ne yapmalıyız?
01.03.35 Soru: Biz Almanya’da yaşıyoruz. Almanyalı öğretmenlerimiz beni anlamıyor ne yapabilirim?
01.06.10 Soru: Bütün pedagojik bilgimi altüst ediyor eşim, hocam. Çok farklı açıdan bakıyor benim yaptıklarıma. Hatta bozuyor. Ne yapabilirim?
01.06.48 Soru: Dersi dinlemeyen öğrenciye nasıl öfkelenmemeliyiz?
Pedagoji Okulu- Öfke Yönetimi & Kardeş Çatışmaları 2
VİDEONUN İÇERİĞİ
01.11: Hoşnutsuzluk Duyguları ve Duyguların Farkındalığı
07.22: Öfkenin Kökeni ve Değersizlik Duygusu
16.20: Anlamlandırma Bozukluğu ve Öfke Yönetimi
23.31: Duygusal Güç ve Duygu Yönetimi
31.20: Duyguları Pozitif Hale Çevirmek
35.50: Davranış Eğitiminin Başlangıcı
38.04: İncinmişlikleri ve öfkeleri yüksek olan bireyler duyguyu davranış ile ifade ederler.
39.31: Ben Dili, Sen Dili ve Eylem Dili
43.00: Çocukla İletişim ve Eylem Dili
47.54: Çocuklarda Davranış Eğitiminin Temel Prensipleri
1. Çocuğun her yanlış davranışı bir eğitim fırsatıdır.
2. Problem, problem anında çözülmez.
3. Çözüm Yöntemi
- Sözel ve beden kontrolü
- Emniyetli oturuş
- Duygusal Temas
- Sıralaşmalı Anlatım
- Alternatif Çözümler
- Empatik Drama
Sorular
01.08.36: Oğlum 5 yaş 3 aylık. “Bu doğru değil, böyle yapmak yanlış” dediğimde “Hayır doğru değil yanlış değil” diyor. Anaokulu öğretmeni biraz sertti. Bir de kardeşi oldu. Tepkisel olmanın sebebi olabilir mi?
01.09.34: Hocam tek çocuklarda ne gibi davranış bozuklukları olabiliyor?
01.10.33: Hocam oğlum 3 yaşında, 7 gün 24 saat pantolon giyiyor ve günde 3-4 kez kıyafet değiştiriyor. Ne yapmam lazım?
01.11.44: Hocam kızım iki yaşında ve kızdığı zaman vuruyor. Nasıl tepki vermeliyiz?
01.12.24: Merhaba. Hocam 9 yaşında yeğenim var. 3. Sınıfta okumayı çok geç öğrendi. Dikkat dağınıklığı var, adapte olamıyor. Kekelemesi de var. Önerileriniz nelerdir?
01.13.51: Hocam kızım duyduğu argo kelimeleri tekrarlıyor. Ne önerirsiniz?
01.15.56: Görme engelli 10 yaşında kızım var. Çok agresif. Babası bırakıp gitti. Kendim mücadele ediyorum. Ne yapmalıyım?
01.17.10: Benim küçük kızım iki yaşında. Büyük kızım sekiz yaşında. Kıskançlık var. Ne yapmalıyım?
01.17.28: Hocam oğlum 3.5 yaşında ve kardeşi doğduktan sonra beni hiç dinlemiyor. Her şeye ağlıyor. Ne sebeple böyle yapıyor?
01.18.02: Hocam bütün ilişkilerimizin temeli üslup kontrolü değil midir?
01.18.37: Hocam 14 yaşlarında öğrencilerim var ve çok öfkeliler. Hatta bir keresinde birbirlerinin boğazına yapışmışlardı ve zor ayırdık. Ne yapmalıyız?
01.19.24: Montessori okuma-yazmayı dört yaşında öğretmeyi savunuyor. Evde materyallerle öğretmeyi düşünüyorum, ne dersiniz?
01.20.01: Yeğenimin babası öldükten sonrası davranışları değişti. Artık annesini dinlemiyor. Ne yapmamız gerekir?
01.20.14: Hocam 3 yaşındaki kızım kardeşi olduğundan beri herkese vuruyor. Ne yapmamız gerekir?
Pedagoji Okulu- Mutsuz Evlilikte Çocuk Yetiştirmek
VİDEO İÇERİĞİ:
01.23 - 04.48: MUTSUZ EVLİLİKTE ÇOCUK YETİŞTİRMEK -1
SORULAR VE CEVAPLAR
05.17 - 22.54: Benim hikayemin örneği yoktur yapılabilecek en kötü evliliklerden birini yaptım ve bunun nedenini tam olarak bende bilmiyorum. Para değil, çünkü ekonomik olarak kötü bir yaşantımız var. Kendimden yaşça çok büyük bir kişiyle evlendim. Yüksek lisans mezunuyum. Sakat, yada çirkin de değilim. Her halde geri zekalıyım. Sorun buda değil, eşim narsis bir kişiliğe sahip onarılmaya fazlasıyla ihtiyacı var. Ve sürekli bana bağırıyor, tersliyor, aşalıyor. Bunu 10 yaşındaki oğlumuzun yanında yapıyor. İlk zamanlar bu davranışlarını anlamlandıramaz ve sürekli ağlardım. Şimdilerde bende cevap veriyorum. Geceleri uyuyamıyorum. Dişlerimi sıkmaktan çene ağrılarım ve konuşma problemlerim başladı. Tansıyonum genelde yüksek. Eşimle bir birimizi yeterince tanımadan evlendik. Oğlum şuanda 10 yaşında. Oğlumun bu ortamlardan etkilenmemesi için çok çaba sarf ediyorum. Ama ortak bir evlilik yok, paylaştığımız evlilik adına hiçbir şey. Çok iyi , farkındalığı yüksek bir oğlum var. Çok masum. Eşim özellikle bu kötü davranışlarını sanki düğmesine basılan bir makine gibi oğlumuzun yanında yapıyor. Okuldayken daha az tersliyor ve azarlıyor bir az daha normal davranıyor. Ama çocuk varken bir canavara dönüşüyor, havalara giriyor, inanılmaz kibirli ,sürekli küfrediyor , oturup hiçbir şey konuşamıyoruz. Söylediğiniz en ufak cümleyi kendine hakaret kabul ediyor, çıldırıyor. Siz boşanmanın çocuklara etkisinden bahsediyorsunuz. Evet bende boşanmayı hiç istemem, ancak hiçbir ihtiyacımı karşılamayan ve sürekli beni mutsuz ve huzursuz eden hatta bir adama daha ne kadar katlanabileceğim bilemiyorum. Bitmeyen kötü bir kabusun içerisinde gibiyim.Cidden çocuğun yanında bu şekilde davranmasa belki bir ömür boyu dayanabilirim. Yerimde başka bir kadın olsaydı kötü bir şey yapabilirdi. Bırakın kadınlığımı, insan olmayı bile yaşayamıyorum hiçbir yere götüremez, götürmez ve gitmemize de izin vermez. Kendimi onarayım diyorum ama bu şartlar altında mümkün görünmüyor. Devamlı beni aşağı çeken bir adamla bir evde yaşıyorum. Tek derdim oğlumun mutlu ve huzurlu çocukluk geçirmesi . maalesef çok ürkek bir çocuk evin içerisinde tek dolaşamıyor ve geceleri benimle yatıyor. Oğlum ona kızmamdan çok korkuyor. Kaldı ki ben kızan , bağıran bir anne asla olmadım. Kendi çocuğuma bu kadar zarar veren bir yaşantı içinde olmak beni çok üzüyor. Ve maalesef oğlum babasında kesinlikle ayrı bir yaşantı düşünemiyor. Babası oğluna karşı iyi sadece bana karşı kötü. Eşim benim evi gitmemi kabul ediyor, hatta defalarca kovdu beni ama çocuğu asla alamazsın diyor. Çocuğumla ayrı bir yaşantıda kesinlikle düşünemiyorum. Ben pek bir çözüm göremiyorum ama son bir kes sizinle danışmak istedim.
23.11 - 28.48: Kendi kendine onarım sürecinde gerekli olan metronom, mekanik metronom yerine dijital metronom kullanılabilir mi. Şayet kullanılabilirse sizin kendi kendine onarım eğitiminiz açısından daha faydalı olacak uygulama var mı?
29.10 - 32.34: Benim 2 yaş 7 aylık kızım var . Babamız ayın 15 günü evde, 15 günü çalışmak için evden uzakta oluyor. Önceleri küçüktü fazla üzülmüyordu. Ama şimdi babası işe gittiği zaman çok üzülüyor. Geceleri sürekli ağlıyor, her gün videolu arama yapıp babasıyla konuşturuyorum. Çoğu zaman babasına küsüp konuşmak istemiyor. Bazı zamanlarda da derin özlemle konuşuyor. Babamız evde olduğu zaman kızımla çok ilgili. Kızımda babasına aşık. Babasının olduğu ortamlarda bana bile gelmiyor babasıyla yatıp kalkıyor. Şimdi size sorum babası işe gittiği zamanlarda ne yapabilirim ki , kızım az üzülsün nasıl davranmamalıyız ki psikolojisi bozulmasın evde her ikimiz kızımızla bol sevgi, bol alakalıyız. Her zaman dinliyoruz kızımızı .Oda maşallah akıllı, uslu bizi dinleyen çocuktur. Cevaplarsanız çok sevinirim.